Şimdi Ara

EVRENİ OLUŞTURAN KARA MADDE-KARANLIK ENERJİ

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir (1 Mobil) - 1 Masaüstü1 Mobil
5 sn
7
Cevap
0
Favori
3.071
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Uzayda kara madde sırrı çözülüyor mu?

     EVRENİ OLUŞTURAN KARA MADDE-KARANLIK ENERJİ



    Bilimin son asırdaki en önemli keşiflerinden olan " Kara Enerji" ve "Kara Madde" fizik kurallarına uymayan birer mucizedir. Üstelik bu mucizeyi Allah 14 asır önce Kuran'I Kerim'de bildirilmiştir.

    "Kara Enerji" ve "Kara Madde" kavramları, evrenin oluşumunda üstün bir gücün ve tasarımın var olduğunu ispatlayan delillerdendir. Kara enerji, evrenin genişleme hızının artması durumuna verilen isimdir. Normal fizik kurallarına göre bellirli bir ivmeyle fırlatılmış olan bir cismin hızı zaman geçtikçe düşer. Oysa evrenin genişleme hızı, Big Bang'ten bu güne azalmak ya da sabit kalmak bir yana sürekli artmaktadır. Bu hızın artmasını sağlayan ve fizik kurallarıyla açıklanamayan enerjiye kara enerji denilmektedir.

    Kara enerjinin keşfinden sonra bilim adamlarını hayrete düşüren bir başka mucizevi durum daha keşfedildi. Bilindiği gibi galaksimiz çok büyük bir hızla kendi etrafında dönmektedir. Normalde kendi etrafında dönen bir cismin merkezkaç kuvvetiyle merkezden uzaklaşması gerekmektedir. Merkezkaç kuvvetinin etkisini azaltan tek bir güç olabilir, bu da çekim kanunudur. Yani maddelerin kütle çekim kuvvetleri savrulmayı, dağılmayı kütleleri nispetinde engeller. Oysa galaksimizdeki yıldızların dönmeleriyle meydana gelen merkezkaç kuvveti bu yıldızların kütle çekim kuvvetinden çok daha fazladır. Bu durumda normal olarak yıldızların etrafa saçılması, galaksilerin dağılması beklenir. Ama bu yıldızlar uzaya dağılmazlar. Bu, fizik kurallarının dışında bir gücün galaksileri bir arada tuttuğu anlamına gelir. İşte bu duruma da kara madde adı verilmiştir.

    Bu mucizevi olayları daha iyi anlamak için büyük patlamanın gerçekleştiği "an"dan sonra oluşan mucizevi denge durumundan bahsetmekte fayda vardır.

    Patlamadaki denge

    Big Bang'de fevkalade hassas bir düzenleme vardır. Fizik profesörü Paul Davies, büyük patlama ile ilgili olarak şunları söyler:

    "Evrenin patlama hızı inanılmayacak kadar hassas bir kesinlikle belirlenmiştir. Bu nedenle Big Bang herhangi bir patlama değil, her yönüyle çok iyi hesaplanmış ve düzenlenmiş bir oluşumdur." (www.pbs.org/wgbh/nova)

    Bu düzenlemenin önemli bir boyutu, patlamanın hızıdır. Big Bang'le birlikte oluşmaya başlayan madde etrafa büyük bir hızla yayılmaya başlamıştır. Ama burada bir noktaya dikkat etmek gerekir. Patlamanın bu ilk anında, ayrıca şiddetli bir çekim gücü vardır. Evrenin tümünü bir noktada toplayabilecek kadar büyük bir çekimdir bu.

    Dolayısıyla Big Bang'in ilk anında birbirine zıt olan iki güçten söz etmek gerekir: Patlamanın gücü ve bu patlamaya direnen, maddeyi yeniden bir araya toplamaya çalışan çekim gücü Bu iki güç arasında bir denge oluştuğu için evren ortaya çıkmıştır. Eğer ilk anda çekim gücü patlama gücüne baskın çıksaydı, o zaman evren genişleyemeden tekrar içine çökecekti. Eğer bunun tersi gerçekleşse, yani patlama gücü söz konusu dengeden biraz fazla olsa, bu kez de madde birbiriyle bir daha asla birleşemeyecek şekilde savrulacaktı.

    Patlamadaki denge ne kadar hassastır?

    Evrenin genişleme hızındaki bu muhteşem dengeyi fizikçiler şöyle ifade etmektedir: "Evrenin genişleme hızı o kadar kritik bir noktadadır ki, Big Bang'ten sonraki birinci saniyede bu oran eğer yüz bin milyon kere milyonda bir daha küçük olsaydı evren şimdiki durumuna gelmeden içine çökerdi."

    Bu denli hassas bir denge evrenin çok üstün bir bilincin yarattığının delilerinden biridir. Doğanın en temel dengelerindeki hassas sayısal dengeler, üstün bir tasarımı açıkça ortaya koyar.

    Evren Big Bang'in ardından yavaşlamak zorundaydı, fakat bunun tam tersine herşey büyük bir hızla genişlemeye devam etti. Evrenin oluşumunu sağlayan Büyük Patlama'yı (Big Bang) bir bombaya benzetirsek, evrenin hiç durmayan bu genişleme hızını da yere hiç düşmeyen ve gittikçe uzağa doğru fırlayan şarapnel parçacıklarına benzetebiliriz. Bir bombanın parçacıklarının hiç yere düşmeden düzen içinde birbirlerinden uzaklaşmasını sağlayan güç ne kadar mucizevi ise evrenin dağılmadan gittikçe genişlemesini sağlayan güç de onun kadar hatta ondan kat kat daha büyük bir mucizedir.

    Galaksileri birbirlerinden giderek daha fazla uzaklaştıran ve izine rastlanmayan gizem dolu bu gücü bulmak için geniş çaplı araştırmalar başlatıldı. Ancak bilim adamları bu enerjiyi tanımlamanın imkansız olduğunu gördüler. Bilim adamlarının bu enerjiye "kara enerji" adını vermelerinin sebebi de bu gücün fizik kurallarıyla açıklanamaz olmasıdır.

    Konunun bir diğer mucizevi yönü, kara enerjinin Kuran'ı Kerim'de yer almasıdır. Allah, bu gücü bundan 1400 sene önce Kuran'da şöyle bildirmiştir:

    "Biz göğü büyük bir kudretle bina ettik ve şüphesiz Biz, (onu) genişleticiyiz." (Zariyat Suresi, 47)

    Bilim adamları Allah'ın yarattığı bu gizemli gücün yanı sıra, bir de galaksileri etkileyen ikinci bir gizli gücü fark ettiler. Yaptıkları hesaplamalar sonucunda galaksimizin çok büyük bir hızla kendi etrafında döndüğünü ve bu hız yüzünden galaksinin içindeki yıldızların uzaya dağılması gerektiğini hesapladılar.

    Bilim adamları buldukları bu gerçeğe kendileri de inanamadılar. Çünkü görünmeyen ve bilinmeyen bir güç galaksinin içindeki yıldızları ve bu yıldızlardan biri olan Güneş'i bir arada tutuyordu ve uzaya dağılmalarını engelliyordu. Ancak bu gücün ne kendisi ne de kaynağı tespit edilebiliyordu. Çünkü bu güç insanoğlunun dışındaki bir boyuttaydı...

    Bilim adamlarına göre gizemli bir maddenin -Kara Madde'nin- uyguladığı çekim gücü, galaksileri ve galaksilerin içindeki yıldızları bir arada tutmaktadır. (bkz. Harun Yahya, Evrenin Yaratılışı)

    Bilimin ulaştığı bu gerçekler, evrenin Allah'ın bizim için yarattığı mucizeler sayesinde dengede durduğunu göstermektedir. Yüce Allah, evreni özel bir koruma ile ayakta tutmaktadır.

    Allah, kara enerji gibi kara maddeyi de asırlar önce Kuran'da bildirmiştir. Yüce Allah bir Kuran ayetinde şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz Allah, gökleri ve yeri zeval bulurlar diye (her an kudreti altında) tutuyor. Andolsun, eğer zeval bulacak olurlarsa, Kendi'sinden sonra artık kimse onları tutamaz. Doğrusu O, Halim'dir, bağışlayandır." (Fatih Suresi, 41)


    Ucu bucağı belli olmayan uzayda insanoğlu hergün yeni bir şeyler keşfedebiliyor. En son keşif ise kara maddeyle ilgili.

    Uzay teleskoplarıyla iki galaksinin devasa çapışmasının tespiti, bilim adamlarının gizemli karanlık maddeyi sıradan maddeden açıkça ayırdetmelerini sağladı.

    ABD'nin California Üniversitesi'nden astronomların uzay teleskopları Hubble ve Chandra ile yaptığı gözlemlere göre, bir renklendirme tekniği sayesinde elde edilen optik görüntüler, mavi renkli karanlık maddenin, hiç durmadan, pembe renkli, özellikle sıcak gazlardan oluşan sıradan madde kümelerinin içinden geçerken gösteriyor. (Not: Resimde yer alan mavi kısımlar karanlık maddeyi, diğerleri ise narmal resimlerde gördüğümüz cisimleri göstermektedir)

    Bu gözlemin önemli olduğunu belirten Amerikalı gökbilimciler, bulguların iki galaksi arasındaki dev çarpışmanın sonucu olan Bullet galaktik kümesinin 2006'da yapılan gözleminin sonuçlarını doğrular nitelikte olduğunu belirttiler.

    Astrofizikçi Marusa Bradac, kendileri için son gözlemin, karanlık maddenin gizemli özelliklerini anlamada anahtar niteliğindeki olduğunu belirterek, "Karanlık madde, evrende sıradan maddeden 5 kez daha fazla" dedi.

    Astrofizikçiler, evrenin yüzde 72'sinin, yerçekimi gücüne karşın evrenin genişlemesini açıklayan boşluk enerjisi olduğunu düşünüyorlar.

    Barusa Bradac, "Bu araştırma, bildiğimizden çok farklı ve bizi oluşturan bir madde ile karşı karşıya olduğumuzu doğruluyor" dedi.

    Astronomların 2006'da, Dünya'dan 5,7 milyar ışık yılı uzaktaki Bullet galaktik kümesinde (resmi adı MACSJ0025.4-1222) yaptıkları gözlem, karanlık madde ile sıradan madde arasındaki açık ayrılığı ortaya koyuyor.

    Astrofizikçiler, Güneş'ten trilyonlarca büyük kütleye sahip iki galaksi kümesinin çarpışmasının saatte on milyonlarca km hızla meydana geldiğini belirtiyorlar.

    Çalışmalarını Astrophysical Journal'da yayımlayan araştırmacılar, bu devasa çarpışmadan sonra her bir galaktik kümenin gazlarının hızının yavaşladığını, ancak karanlık maddenin hızının düşmediğinin altını çiziyorlar.

    Yakamozlu bir gecede denize hiç girdiniz mi? Karanlık suda elinizi her atışınızda etrafa parlak simler saçarak yüzmenin keyfini hiç tattınız mı? Tüm vücudunuzu saran karanlığın içinde “yok” gözüken ama sizin bir el hareketinizle bir anda beliren ışıl ışıl simler… İşte “yakamoz” ve onu keşfetmenin keyfi… Peki, nedir bu sim gibi, florasan ışığı gibi parlayan ve “yakamoz” adını alan karanlıkta “giz”li!! ama bir el hareketi ile açığa çıkan?


    Yaygın olarak bilinen yanlış bilginin (Ay ışığının suya, denize vuran yansıması) aksine, “yakamoz” bir biçimde ateş böceğinin denizde yaşayan versiyonu şeklindeki bir canlıdır. “Luminisens” maddesini vücudunda barındıran bu canlıya, dokunulduğunda bir ışık saçar (phosphorescence in the sea). Bu canlı bir planktondur, milimetrik boyutlarda bir canlıdır. İşte bu milimetrik canlı kendisinde bulunan bir madde sayesinde karanlıkta “yok”!! gözükmekle birlikte aslında “var” ve hattâ bu ışık saçma özelliğini de sadece ve sadece karanlığa borçludurlar.

    Biraz daha geniş (makro) anlamda baktığımızda, bizim evrenimizdeki karanlık!! maddeler (dark matter) ve karanlık!!enerjilerin varlığı neden bizi çok şaşırtmakta???Belki de karanlık sudaki seyrimizi yeryüzüde yapabildiğimiz ve gökyüzüne dokunamadığımız içindir!!!.... Gelin şimdi çıplak elle dokunamadığımız ama bilincimizin ulaşabileceği bir seyahate çıkıp kara madde ile tanışalım…

    Kara madde (Dark matter), evrenin bilinmeyen yönü yani karanlıkta kalan tarafı diye adlandırılmakta, ama aslında varolup, bizler tarafından algılanamayan taraf olarak karşımıza çıkmaktadır. Bilimadamlarına göre, bildiğimiz bu evren, %70’i kara enerji (dark energy) ve %25’i kara madde (dark matter) ve %5’i adlandırabildiğimiz maddelerden oluşmaktadır. Kara madde, evrendeki tüm boş!!luğu kaplayan, gözle görülmeyen ve atomlar arasından geçecek kadar inanılmaz küçüklükteki zerreciklere sahip olan bir toz bulutu olduğu tahmin edilirken, hem ışığı vurgulayan, hem de nerede olduğunu bilinememekten dolayı gizemli bir hâl almıştır.

    O zaman, elle dokunamadığımız, gözümüzün algılayamadığı frekansları yok saymak ne kadar gerçekçi? Şimdi biz yakomozu, dokunmadan ışık saçmadığı için “yok” mu saymamız lâzım?!,ya da bildiğimiz maddeler dışında bilmediğimiz, henüz algılayamadığımız tüm evreni belki de bir zar??? gibi kaplayan maddeyi sırf algılayamamaktan dolayı önce “yok” sayıp sonrada sanki “yok”u sembolize etsin diye de “kara” adını verip, “gizemli” etiketiyle bir tarafa mı bırakacağız??
    Bakın Üstad Ahmed Hulûsi, konuyu daha da ileriye götürerek sadece “kara” olmasını değil, “madde” diye adlandırılmasını nasıl bir dille sorgulamış:

    “Beş duyu ile önünü görmeye çalışan insanlık, sanki, yerden göğe uzanan metrelerce uzunlukta bir çelik duvarın önünde durmakta; jilet kalınlığı kadar bir alandan, duvarın arkasını görmeye çalışmaktadır!.
    Bilimin algı kaynağı gözün görme sınırları, santimetrenin on binde dördü ile yedisi arasıdır. Santimetrenin üssü -35’lerden başlayan dalga boylarından kilometrelerce uzunluktaki dalga okyanusu içinde gözden beyne giden dalga boyları okyanustan bir zerre bile değildir.

    İnsanlığın evrenden algıladıklarının tamamı yüzde 4’tür günümüz bilimine göre… Geri kalan yüzde 96 bize karanlıktır. Hesaplamalara göre bunun yüzde 60 küsuru dark (karanlık) enerji ve 30 küsuru da dark (karanlık) madde… Uyarayım; burada kullanılan “madde” kelimesini, beş duyu ile algıladığınız “madde” ile karıştırmayın… İsim benzerliği olaydaki… Gerçekte, sizin algıladığınızı sandığınız gibi bir “madde”, hiçbir zaman varolmadı!
    Evet, tüm bilimsel tespitler, bu göz kökenli algılanan verilere göredir…”
    http://www.ahmedhulusi.org/yazi/kuranveyenicag.htm

    Bilim “kara madde”nin varlığından bahsederken, yukarıda okuduğumuz üzere algıladığımız şekilde bir maddenin “kara madde" olarak adlandırılan yapıyı anlatmadığını duymakla düşünce sınırlarımız zorlanmaktadır. Sınırsız, şartlanmasız düşünme becerisine sahip olamadan da bu gibi bilgileri anlayabilmek oldukça zor gözükmektedir. Biz şimdilik makro incelemeyi bir tarafa bırakıp, mikro bir incelemeye dönelim. Yani bir başka deyişle, makro evrenden mikro evrene yani beyine dönelim ve biraz da bizdeki “kara madde” ne olabilir? Bunu inceleyelim…

    Size bir kağıt alın ve kendinizi tanımlayın desem, ne kadar özelliklerinizin farkında olarak kendinizi tanımlayabilirsiniz? Ya da sizin dışınızda bir kişi ne kadarını tanımlayabilir? Hattâ bu iki sorudan daha da varyasyonlu sorular oluşabilir; Sizin bildiğiniz ama başkalarının bilmedikleri özellikleriniz, ya da sizin bilmediğiniz ve diğerlerinin bildikleri özellikleriniz… Bu dörtlü varyasyon, insan ilişkilerinde kendimizi ve diğerlerini tanımaya yardım olması açısından kullanılan “Johari Penceresi Tekniği” diye bilinen bir tekniğin de adıdır.

    Şimdi soruların ortak noktasına bakalım; Bilmek, tanımlamak ya da bilmemek, tanımlayamamak… Bildiklerimizi şimdilik bir tarafa bırakırsak, bilmediklerimizi “Johari Penceresi Tekniği”, “Karanlık Bölge (Kişinin ilişkiye yansımayan, durum ve şartlara göre ortaya çıkardığı özellikleri)” ve “Yarıkaranlık Bölge (Sadece kişinin kendisinin bildiği ve başkalarının bilmediği)” olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu arada dikkat çekici olan makrodaki yani evrendeki karanlık maddeyi sorgularken, kendimizin “karanlık” özelliklerine ulaşmış olmamız…

    Evrende keşfedilmeyi bekleyen binlerce durum mevcutken kendimizi keşfetmenin ve “kara” olarak bilinmeyeni keşfedip ve bilinmeyeni "kara" olarak nitelendirmemenin zamanı geldi de geçiyor. Öncellikle, “kara,karanlık” gibi kelimelerin bizde oluşturduğu anlamın değişmesi yönünde çalışmamız lazım. Çünkü, her bilinmeyene takılan bu “kara, karanlık” sıfatı bizi daha çok bilinmeyene doğru sürüklemektedir. Eğer, amacımız kendimizi tanımak, sınırsızlığa doğru yolculuksa, o zaman ilk önce günlük hayatta bizi bilinmeze doğru sürüklemesi muhtemel kavramları beynimize verdiğimiz yeni bakış açısı komutlarlıyla değiştirmeliyiz ve çok daha farklı bakış açıları oluşturarak, anlam dünyamızı geliştirmeliyiz. Yoksa bakın aşağıdaki gibi komik durumlara düşmek kaçınılmaz olur!!:

    “İki kör” oturmuşlar sofraya; artık “üzüm” mü, “dolma” mı, yoksa “köfte” mi yerlerken, biri diğerine; “Utanmıyor musun ikişer ikişer yemeye?” demiş...
    Diğeri, “Allah’tan kork be adam” demiş; “Sen kör ben kör!.. Nereden çıkardın ikişer ikişer yediğimi?
    Cevap vermiş birincisi:“Ben, hep ikişer ikişer yiyorum da!”

    Dolayısıyla, bakış açısının değişmesi için, içinde bulunduğumuz önyargı, şartlanmaların ve değer yargıların sınırlamasından kendimizi kurtarmamız gerekmektedir. Çünkü her şartlanma ve değer yargısı bizi sınırsız bakıştan alıkoymakta ve hattâ sizi gözünüzün önündekini bile “gör”mekten uzaklaştırmaktadır. Eğer şartlanma ve değer yargılarımızdan kendimizi biraz olsun sıyırırsak, aslında bizim için “karanlık” diye adlandırılan, sonsuz özellikleri de keşfetmeye başlayacağız. Sonra da göreceğiz ki, evrendeki %5 bilindik madde olduğu gibi, biz de sadece %5 bilindik (algılanabilir) özelliklerden mevcud değil, sonsuz özelliklerle mevcuduz. Üstad Ahmed Hulûsi de, “Kurân-ı Neden Anlamıyoruz” adlı yazısında bu özellikler hakkında çok net şu açıklamayı yapmıştır:

    “…Esmâ mertebesi” olarak tanımlanan ve “Allah’ın isimlerinin işaret ettiği özellikler olarak belirtilenler, insana hitap etmesi itibariyle, insan algılama boyutuna hitap eden isimlerdir.!
    İnsan ötesi, “nokta” içi projeksiyonda yer alan karanlık (mahiyeti netleşmemiş) enerji, “karanlık madde” (dark matter) olarak varlığını düşündüğümüz ama algılayamadığımız yüzde doksan altılık bölümdeki sayısız varlığı oluşturan nîce sayısız isimlerin işaret ettiği özellikler vardır ki, insan türü bu Allah isimlerini bilmez!...”http://ahmedhulusi.org/yazi/kuranianlamiyoruz.htm

    Sonuçta, kâh “yakamoz”, kâh “kara madde”, kâh da “alt bilinç” olmuş… Algılayanın sınırlı bakışına göre kolay kolay algılanamayan, ama hep aşikâr, hep “var”!..

    Son olarak, belki şunu hatırlamak lâzım;“Kör”lük beyinde görme bölgesine ulaşan frekansların çözümlenemesinden doğan bir durumdur. Ancak “algılayamamak” bambaşka bir durum. Meselâ, seyredenler hatırlayacakladır… “Matrix” filminde Neo yeşil akan kodlardan tüm sanal alemi görebiliyor, çözebiliyordu ve “Matrix 3”de de gözleri kör olsa da ana bilgisayara doğru ilerlerken etrafındaki herşeyi algılayabiliyor yani gerçek manâda görebiliyordu.

    Bu sonsuz özellikleri ile sonsuz sayıda frekans okyanusunu Neo gibi acaba kaçımız, ne kadarını değerlendirip görebiliyoruz?

    Neo kendindeki sınırsız özellikleri keşfettiği anda görmenin ötesine geçti ve sistemi algılaması bambaşka oldu.Dolayısıyla, biz de kendimizi keşfetttikçe yani kendimizdeki sonsuz özelliklerin farkına vardıkça asıl “körlük” o zaman kalkacak ve “basit” anlamda görmek değil, “BASÎR” ismi ile işaret edilen yaşanır hale gelecek, yani gerçek anlamda maddenin ötesindeki hakikât algılanıp, değerlendirilecek ve tüm “karanlık” ve “kara” diye bahsedilen hükmünü yitirecektir.


    Karanlık madde

    Astrofizikte, doğrudan algılanabilecek kadar büyük konuma getiren (ışık, x-ışınları v.b.) varlığı görünür maddeler üzerindeki kütle çekimsel etki ile belirlenebilen varsayılan maddelere karanlık madde adı verilir. Karanlık maddelerin varlığını belirlemek için gökadaların döngüsel hızlarından, gökadaların diğer gökadalar içerisindeki yörüngesel hızlarından, geri planda yer alan maddelere uyguladığı kütle çekimsel mercekleme özelliğinden ve gökadaların içerisindeki sıcak gazların sıcaklık dağılımından yararlanılır. İncelemeler, gökadalarda, gökada gruplarında ve evrende, görülebilen maddelerden çok daha fazla karanlık madde olduğunu göstermektedir. Karanlık maddelerin bileşenleri tamamen bilinmemekle birlikte, WIMP ler, aksiyonlar, sıradan ve ağır nötrinolar, gezegenler ve sönmüş yıldızlara birlikte verilen isim MACHO lar ile ışıma yapmayan gaz bulutlarından oluşur. Evrendeki kütle çekimsel enerjinin incelenmesi sonucu, varsayılan toplam enerji yoğunluğunun sadece %4'ünün doğrudan gözlemlenebilir maddelerden oluştuğu gözlemlenmiştir. Yine bu toplamın %22'sinin karanlık maddeden oluştuğu hesaplanmaktadır. Kalan %74'ünün ise everene dengeli bir şekilde yayılmış olan karanlık enerjiden oluştuğu kabul edilir.

    Karanlık madde bileşimi

    Büyük patlamada üretilen hafif elementler yalnızca helyum ve döteryum değildir. Lityum çok daha enderdir ve döteryum gibi o da yıldızlar tarafından yok edilir. Lityum aslında T Tauri yıldızlarında ölçülür. Adını Taurus (Boğa) Takımyıldızı'ndaki bir ilk ör-nekten alan bu yıldızlar çok genç, enerjisini kütle çekiminden alan ve genellikle yoğun yıldızlararası gaz bulutları içine gömülü olarak bulunan yıldızlardır. Böyle yıldızların gaz hareketlerinin yoğun olduğu çalkantılı atmosferlerinde lityum bolluğu yüksektir. Yalnızca yıldızlar tarafından yok edilen bu element yıldızların gençliğinin kesin bir göstergesidir. Yıldız yaşlandıkça lityum yok olur. Evrimin erken dönemlerinde atmosferdeki kütlesel gaz hareketleri sonucunda yıldızın daha sıcak iç bölgelerine taşınan lityum, burada sistematik olarak yanar. Güneş gibi orta yaşlı bir yıldızın atmosferinde saptanabilecek ölçüde lityum bulunmaz.

    Lityum hem büyük patlama, hem de yıldızlararası bulutlara giren kozmik ışınlarca üretilmiştir. Kozmik ışınlar, yıldızlararası karbon, azot ve oksijen molekülleri ile rastgele çarpıştıklarında nükleer reaksiyon başlatan yüksek enerjili parçacıklardır. Bu ağır atomlar parçalanır ve çevreye lityum çekirdekleri saçılır. Bu sürecin habercisi, yaratılan iki lityum izotopudur. Bunlardan birinin kütlesi 6, normal lityum izotopu olan diğerinin kütlesi ise 7'dir. Popülasyon II'deki en yaşlı yıldızlar, hidrojene göre on milyonda bir oranında lityum bolluğu gösterirler. Bu bolluk, demir gibi diğer elementlerin bolluklarından bağımsız gibi gözüküyor. Dahası, lityumun çoğunluğu 7 kütleli izotoptur. 6 kütleli lityum çok enderdir. Bunun tersine, genç Popülasyon I yıldızlarında 10 kat daha fazla lityum ölçülüyor. Bu genç yıldızlardaki lityumun kozmik ışın kaynaklı olduğuna inanılıyor. En büyük olasılık, lityumun, bu yıldızların içinden doğduğu yıldızlararası bulutta kozmik ışınlar tarafından üretilmiş olması. Lityumun yaratılışı ve yok oluşu ile ilgili olarak tutarlı bir tablo oluşmuştur. Oldukça güvenli bir biçimde, halo yıldızlarında gördüğümüz lityumun büyük patlama sırasında üretilmiş olduğunu söyleyebiliriz. Büyük bir olasılıkla baryon dışı kökenli karanlık maddenin üstün olduğu sonucunu çıkarabiliyor olmamıza karşın, lityum, döteryum ve helyum bollukları minimum bir miktar baryon kökenli maddenin varlığını gerektirmektedir. Bu miktar, gökadlarda doğrudan ölçülenden çoktur. Buradan da, kritik yoğunluğun yüzde birkaçlık bölümünün baryon kökenli olması gerektiği sonucunu çıkarıyoruz.

    Baryonik olmayan karanlık madde iki ana kategoriye ayrılır;

    Sıcak karanlık madde (HDM) - baryonik olmayan parçacıkların rölativistik (ışık hızına yakın) hareketi.
    Soğuk karanlık madde (CDM) - baryonik olmayan parçacıkların rölativistik olmayan hareketi[1]
    Soğuk karanlık madde parçacıkları, aynı zamanda WIMP olarak da bilinirler, tipik olarak HDM parçacıklarıyla karşılaştırıldıklarında daha fazla madde miktarı içerirler ve daha düşük hızlarla hareket ederler. Kilit farklar, yapı oluşumu ile ilgilidir.


    Evrende, karanlık madde ve karanlık enerjinin tahmini dağılımı.Soğuk karanlık madde parçacıklarından çok daha hafif olan sıcak karanlık madde parçacıkları rölativistik (ışık hızına yakın) hızlarda seyahat ederler. Bilinen üç tip nötrinolar ve onların karşılığı olan antinötrinolar HDM’ler için bilinen adaylardır. ne ve nµ HDM olarak bilinirler, ancak deneysel açıdan ne’nin kütlesi yeterince küçük değildir.

    İlkel evrenin olası kalıntıları kararsız, zayıf etkileşimli parçacıklardır. Bir örnek, eğer varsa bile çok küçük bir kütleye sahip olan nötrinodur. Normal olarak nötrinonun kütlesiz olduğu varsayılsa bile sınırlı bir kütleye sahip olması da akla yakındır. Büyük patlamadan arta kalan o kadar çok sayıda nötrino vardır ki, 50 eV'lik, yani elektronun on binde biri kadar bir kütle evrenin kapalı olmasını sağlamaya yeter. Birçok ülkede nötrinonun kütlesini saptamaya yarayan deneyler yürütülmekteyse de şu anda bu deneyler sonuçsuzdur. Trityum bozunma deneylerinden elde edilen elektron nötrinosunun kütlesinin üst sınırı için şu anki değer yaklaşık 10 eV civarındadır. Diğer nötrino türlerinin kütleleri daha büyük olabilir.

    Soğuk karanlık maddenin tam kütlesi parçacıkların diğer maddelerle etkileşim gücüne ve parçacıkların birbirlerinin çiftlerinden ayrıldıkları zamanki evrenin sıcaklık ve zamanına bağlıdır. CDM parçacıkları birbirleri ile kütlesel çekim yoluyla etkileşirler ve diğer maddelerle zayıf normal bir etkileşimde bulunurlar. Kütle ortalaması 1GeV/c2 civarındadır.

    Karanlık maddenin tespiti
    Güneş civarındaki madde yoğunluğu, diskin oldukça dışına taşan, ışıma gücü yüksek yıldızların düzgün bir biçimde örneklenmesi yoluyla ölçülür. Bu yıldızların ortalama hızları ve bunların diskten dik olarak kat ettikleri uzaklıklar, bu yıldızlarıdiskin içinde tutan kütle çekimi kuvvetinin bir ölçüsüdür. Bu kuvvetin büyüklüğünden bu kadar kütle çekimi uygulayan maddenin yoğunluğu hesaplanabilir. Bu yoğunluk gözlenen yıldız sayısıyla karşılaştırıldığında, yıldızların sayısının, hemen hemen olması gerekenin yarısı olduğu bulunur. İşte bu, Güneş çevresindeki karanlık maddenin varlığı konusundaki ilk ipucudur.

    Önümüzdeki yıllarda, sıcak gazların yaydığı X-ışınları kullanılarak, karanlık maddenin bir dağılım haritası çıkarılacaktır. Büyük gökada kümelerinin içinde ve bazı gökada kümelerinin merkezinden 5-10 milyon ışık yılı uzaklıklara kadar yayılan çok sıcak gaz bulutları saptanmıştır. Aşırı sıcaktan dolayı dağılıp gitmesi gereken gazın, görünmeyen maddenin çekim kuvveti tarafından birarada tutulduğu açıktır. Gökbilimciler gazın dağılımından geriye doğru giderek bu gazı birarada tutan kütle çekim kuvvetini ve bu çekim kuvvetini yaratan karanlık maddenin dağılımını ortaya çıkarabiliyorlar. Önümüzdeki yıllarda Alman X-ışın uydusu ROSAT, Japon X-ışın uydusu Astro-D ve Amerikan uydusu AXAF, gökada kümelerindeki sıcak gaz dağılımının gittikçe daha iyi haritalarını yapacaklardır. Son iki uydu, gazın aynı zamanda sıcaklığını da ölçebilecektir.

    Karanlık maddeyi ölçümlemenin yeni yöntemlerinden biri de çekimsel mercek olgusunu kullanır. Kütle çekimi maddeyi olduğu gibi ışık ışınlarını da çeker. Bu nedenle kuasar gibi uzak bir kaynaktan yayılan ışık, Dünya'ya doğru yolculuğu sırasında yolu üzerindeki madde tarafından bükülür. Aradaki bu madde, kuasarın görüntüsünü dağıtabilir veya yeniden biçimlendirebilir. Kuasar görüntülerindeki bozulmaları incelemek yoluyla gökbilimciler, bu bozulmaya neden olan maddenin dağılımını, karanlık madde gibi görünmez olsa bile anlayabiliyorlar. Çekimsel merceklerin ilk kez keşfedildiği 1979 yılından bu yana on kadar çekimsel mercek bulundu. Önümüzdeki yıllarda ise çekimsel mercek olgusu, karanlık maddenin doğasını anlamak ve haritasını çıkarmaya yönelik güçlü bir araç olarak kullanılacak. Şimdiden böyle bir program AT&T Bell Laboratuvarları'ndan Anthony Tyson ve başkaları tarafından başlatılmış durumdadır.

    Alternatif araştırmalar
    Bazı gökbilimciler karanlık maddenin büyük gezegenlerden oluştuğunu ileri sürüyorlar. Büyük gezegenler, tam anlamıyla görünmez değildir; düşük şiddette kızılötesi ışınım yayarlar. SIRTF, karanlık maddenin gizlenmiş olabileceği, gökadamızın uzak noktalarındaki kızılötesi yayn gezegenleri bulabilecek ölçüde duyarlı olacaktır.

    Karanlık madde, parçacıklardan oluşmuş topaklar olan gezegenler yerine bu parçacıkların kendilerinden oluşmakta olabilir. Bu olasılıklar, parçacık fizikçilerinin hayal güçlerini harekete geçirmiştir. Düzinelerce parçacık, hatta laboratuvarda hiç gözlenmemiş parçacıklar öne sürülmüştür. Aksiyon veya fotino gibi adlar alan bu hayal ürünü parçacıklar atom-altı fiziğin yeni teorilerine dayanılarak öngörülmektedir. Bununla birlikte, bu yeni parçacıkların özellikleri belirsizdir. Tüm bilinen, hiç bir zaman görülemediğinden, bu parçacıkların diğer maddeler üzerindeki etkilerinin çok zayıf olduğudur. Eğer karanlık madde gerçekten bu egzotik parçacıklardan oluşuyorsa, o zaman bu parçacıklar uzaydan daha çok laboratuvarlarda tanımlanabilir. Son birkaç yıl içinde bu varsayılan parçacıkların bazılarını aramak üzere ilk detektörler yapıldı. Parçacıkların utangaç olmasından dolayı deneyler son derece zorludur. Eğer bu parçacıklar gerçekten varsa, onları bulabilmek için gelecekte yapılacak detektörlerin duyarlılığının günümüzdekilerden yaklaşık yüz kat daha fazla olması gerektiği hesaplanmaktadır


    http://metinekinci.blogspot.com/2007/09/kara-madde-dark-matter.html

    http://tr.wikipedia.org/wiki/Karanl%C4%B1k_madde

    http://www.harunyahya.net/V2/Lang/tr/Pg/WorkDetail/Number/2747

    http://tekantoloji.blogcu.com/uzayda-kara-madde-sirri-cozuluyor-mu/3982709







  • Bi yere kadar iyi gidiyodun...
    Zeki Müren de bizi görecek mi?
  • quote:

    Orijinalden alıntı: -bullshit-

    Bi yere kadar iyi gidiyodun...
    Zeki Müren de bizi görecek mi?

    diğer tarafta görebilir
    burada açıklanan yazılar diğer tarafın varlığınada ışık tutuyor
  • Harun Yahya denen adamı hiç sevmiyorum...Bu adam,çok çelişkili benden söylemesi.Eskiden okurdum salak gibi kitaplarını.
    İlerde kendini mehdi ilan ederse şaşmayın...Bu kişinin kitaplarını okumayın arkadaşlar Kuran ve Hadis dururken



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Ducard -- 27 Nisan 2010; 23:24:30 >
  • harun yahya adini gordum biraktim okumayi
  • Fizikçiler şöyle diyor...

    Böyle makale olmaz. O fizikçinin ismini ve ilgili makalesini vereceksin ki makale olsun.
  • Harun yahya ne anlar nan kara maddeden

    kitabına plastik böcek koyup evrimi çökertmeye çalışan adamdan ne beklenir.
    (ama yaradılış atlası kitabında gördük photoshopda çok ustalaşmış, o ara formlar neydi öyle)
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
    
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.