Şimdi Ara

Can Dündar:Basbayağı bir linç bu... Tabu nedir şimdi anladım

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir (1 Mobil) - 1 Masaüstü1 Mobil
5 sn
37
Cevap
0
Favori
1.195
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Ayşe Arman'ın Can Dündar'la yaptığı röportajın gazetede yayınlanan bölümü;

    ---------

    Dubai’de oturduğum yerden, Can Dündar hakkında yazılanları okuyunca, ne yalan söyleyeyim, "Aman ya! Bu kadar da olmaz!" demiştim.

    Ben daha filmi izlemeden kararımı vermiştim: "Can biraz ayıp etmişti, yapmamalıydı, böyle bir film çekmemeliydi." En çok da Bekir Coşkun ve Yılmaz Özdil’in yazdıklarından etkilenmiştim. Sonra bir an "Manyak mıyım niye başkalarından etkileniyorum?" dedim, uçaktan indim, eve en yakın sinemaya gittim. O da ne? Gayet normal, makul bir film. Hatta, ayıptır söylemesi biraz sıradan. Can’ın liboşlukla, vatan halinliğiyle neden suçlandığını katiyen anlayamadım. Ben onlarla aynı filmi mi izlemiştim? Kendi kendime "Belki de ikinci yarıda Atatürk’ü aşağılayan şeyler vardır" dedim. İkinci yarı da bitti. Yine bir şey yok. Çok mu sevdim? Hayır. Mustafa, benim yüreğimi tıkırdatmadı, beni yakalamadı, sarsmadı. Ama bu film yüzünden Can Dündar’ı linç etmeye filan kalkmak... Bunlar bizimle dalga mı geçiyorlar?!

    Mustafa a) Film mi b) Belgesel mi? Tamamen cehaletimden soruyorum, belgesel yapan biri "Ben kendi Atatürk’ümü anlattım" diyebilir mi? Yoksa belgesel dediğinin "Herkesin Atatürk’ü" mü olması gerekiyor?

    -Cehalet dediğin, tam da işin özü. Bu belgeselciler arasında da yıllardır tartışılıyor. Ama bir tanım yapmak zor. Mustafa, belgelere dayalı bir film, dolayısıyla bir belgesel. Ama hemen eklemek gerekiyor ki hayattaki her şey gibi, belgeseller de sübjektif. Önünde 500 belge vardır, sen sana yakın olan 5’ini seçersin, ben bana yakın olan 5’ini. Aynı belgelere bakarak Bekir Coşkun farklı bir belgesel çekerdi, Yılmaz Özdil farklı çekerdi. Bu, benim Atatürk’üm, bana ait bir Atatürk yorumu. Bunun "gerçek Atatürk"e daha yakın biri olduğunu belgelerle kanıtlamaya çalışıyorum. Biri de çıkıp diyebilir ki, "Hayır, Atatürk hiç de böyle bir adam değildi. Yüzlerce kişiyle birlikte yaşadı, asla yalnız kalmadı." Tamam, eyvallah, belgelerini ortaya koysun, o da kendi Atatürk filmini yapsın. Biz de izleyelim ve tartışalım.

    Meydan mı okuyorsunuz yani?

    - Hayır, hayır bu bir meydan okuma değil. Kimsenin öyle bir niyeti yok, onu anlatmaya çalışıyorum. Yapsalar 70 yıldır yaparlardı. Kimse bir şey yapma derdinde değil, sadece "Birisi yapsa da beynine binsek" diye bekliyorlar.

    Neden sizce? Tembellik mi korku mu?

    - Biliyorsun biz iş yapmayı sevmeyiz ama iş yapanı eleştirmeyi severiz. Korku da var. Kolay değil Atatürk belgeseli yapmak. Şu yaşadıklarım da gösterdi ki, hiç kolay değil.

    Ne yaşıyorsunuz?

    -Nasıl yani ne yaşıyorsunuz? Basbayağı linç ediliyorum. Tabu neymiş anladım. Film hakkında 300 yazı çıktıysa, yarısı eleştiri. Belki daha da fazlası. Onların yarısı da şöyle başlıyor: "Filmi görmedim ama..." Herhalde böyle bir şey sadece bizim memleketimizde olur. Bu kadar düşmanlık edeceksin ama filmi görmemiş olacaksın!

    En çok kimin filmi izlemeden yorum yazması size koydu?

    -Bekir (Coşkun) Abi’nin. "Atatürk görse Mustafa’yı ne hissederdi?" diye bir yazı yazdı. Görüp de yazsa ders alırdım ama görmeden yazması hakikaten beni kırdı.

    Söylediniz mi bunu ona?

    - Evet. Baktım televizyonda anlatıyor da anlatıyor, hiç de adetim değildir ama yaptım, canlı yayına bağlandım. Orada "Bekir Abi, görmediğin bir film için nasıl bu kadar ağır yorum yapabiliyorsun?" dedim.

    Ne dedi?

    - "Çok sevdiğim, güvendiğim insanlar filmi izledi, beni aradılar" dedi. Onu bunu bilmem, bence Atatürk filmi görse, tepkisi Bekir Abi gibi olmazdı. "İsmet, bizim aklımız var. Başkalarının dediğine bakmayalım. Kendi kararlarımızı kendimiz verelim..." derdi.

    Bu da acayip şimdi, nereden biliyorsunuz?

    -Armstrong’un "Bozkurt"u Atatürk’ün sağlığında yazılmış tek biyografi. Aynı zamanda Atatürk aleyhine yazılmış en ağır kitaplardan biri. İngiltere’de kıyametleri koparıyor. Atatürk merak ediyor ve getirtiyor kitabı, sofrada açtırıyor ve "Okuyun bakalım!" diyor. Okumaya başlıyorlar, "Daha?" diyor, "Paşam buraları okumasak" diyorlar, "Okuyun" diyor, "Ama paşam" diyorlar, "Ne demiş?" diyor, "Hayvan mı demiş?", "Yok efendim, öyle değil de", "Ne demişse okuyun" diyor, okuyorlar. "Eğlenceli bir kitap" diyor; "Yaşadıklarımızı eksik bile yazmış. Ben tamamlayayım da kitaba eklensin. Memleket de okusun. Hükümet kitabın yurda sokulmasını yasaklamakla hataya düşmüş." Böyle hoşgörülü bir Atatürk’ten siz sansürcü, ceberrut bir portre yaratmışsınız ve bize onu yutturmaya çalışıyorsunuz. Ben o Atatürk’ü benim liderim saymıyorum. Ben kendi tanıdığım lideri anlatmaya çalışıyorum.

    Sizin hep mütevazı, sakin, yatıştırıcı, hakaret etmeyen, saldırmayan bir tavrınız var. Ama Mustafa filminde "dokunulmayana" dokunuyorsunuz. Gizliden gizliye, "Kimsenin kalkışmadığı bir şeye kalkıştım, bunu ben yaptım!" diyorsunuz. Fevkalade iddialı bir şey. Bu, sizin mütevazılığınızla çelişmiyor mu? "En kibirli insanlar en alçakgönüllülerden çıkar" derler ya...

    - Benim mütevazılığım yaptığım işe dair değil. Orada son derece gerçekçiyim. Yaptığım işte en iyisi olmaya gayret ediyorum. Ama bir kibrim yok. Hırsım ise var. Emekle ilgili şeylerde tevazu kaldırmam. Ama yaptığı işi satma konusunda temkinliyim. Yaptığı işi öveni sevmem, sürekli kendinden bahsedenleri de...

    "Bir gün gelecek öyle bir Atatürk filmi yapacağım ki, bütün tabuları yıkacağım..." gibi bir hırsınız oldu mu?

    - Hayır bu filmi yapmamın çok basit başka bir sebebi vardı: Bunca yıldır Atatürk hakkında çalışıyorum ve Türkiye’deki en iyi arşivlerden birine sahibim. Onu çok çalıştım ben. Ve benim bildiğim, benim okuduğum adam, bana anlatılan adama uymuyor. Budur. Bana anlatılana uymadığı gibi benim oğluma anlatılan da benim bildiğim adam değil. Bu senelerce böyle mi gidecek? Biz giderek bizden uzaklaşan bir lider görüyoruz tarih kitaplarında, 10 Kasım törenlerinde, televizyon programlarında. Ata giderek elimizden kayıp gidiyor. Oysa o böyle bir adam değil, bu kadar sıkıcı değil; canlı, yaşayan ve çok radikal bir devrimci.

    Ben Fikriye’den çok etkilenmiştim, Sarı Zeybek’ten de. Ama Mustafa’dan çok etkilenmedim, sizce neden?

    - Fikriye’de de Sarı Zeybek’te de insanlar duygulandılar, ağladılar. Burada başka bir şey yapmak istedim. Ama demek ki beceremedim.

    Neydi yapmak istediniz?

    - Özel hayatını anlattığımız söyleniyor, ama aslında film onu anlatmıyor. Başka bir mücadele var Atatürk’ün hayatında, ben onu fark ettim ama gelen tepkilere bakıyorum da filme çok yedirememişim. Asıl mücadele ne Yunanlılara ne asi Kürtlere ne de gericilere karşı veriliyor. Atatürk’ün asıl mücadelesi, "İktidarı, gökyüzünden yeryüzüne indirme meselesi." Ben bütün mücadelesini topyekûn elden geçirdiğimde bunu gördüm. Üstelik yapmaya çalıştığı çok özel bir şey, sadece Türkiye’yi değil bütün insanlığı ilgilendiriyor. Bütün insanlığı dönüştürebilecek bir şeyden söz ediyor. O sonda yaptığı konuşmada söylediği bir şey var ki -ben bunun filmin en çok konuşulacak şeyi olacağını sanıyordum, üzerine kimse bir satır bile yazmadı- bunu insanlık tarihinde söyleyebilecek başka bir lider bilmiyoruz. "Biz ilhamlarımızı gökten değil, yeryüzünden alıyoruz, bizim ilkelerimiz gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla bir tutulmamalıdır" diyor. Burada sadece İslam da söz konusu değil, bütün dinlere bir gönderme var.

    Peki o zaman filmde niye bunun altını daha çok çizmediniz? Öyle geldi geçti...

    - Haklısın. Belki de tamamen bunun üzerine bir film yapmalıydım. Ama sen de kabul et ki bu kolay bir mesaj değil, Atatürk bunu sereserpe Meclis kürsüsünden söyleyebiliyor, biz üzerinden 70 yıl geçtikten sonra bile henüz o cesarette değiliz. Bahsettiği, Barack Obama’nın İncil’e el basarak yemin etmesine uzanan bir süreç. Bütün insanlık tarihinde dinin tamamen siyasal ve toplumsal hayattan silinmesinden söz ediyor. Bu kadar radikal bir lider!

    Ama onu bizden "gizlemişler", filmde vermek istediğiniz mesajlardan biri de bu, öyle değil mi?

    - Evet. Ciddi bir sansür var Atatürk’ün üzerinde. "Nasıl olabilir? Kim cüret edebilir?" diye düşünüyorsun. Cüret edenlerin bazıları en yakınları. Bunu da kötü niyetlerinden yapmıyorlar, istiyorlar ki Atatürk’ü herkes sevsin, çok samimi ve anlaşılabilir bir şey bu. Mektubunda "Doktorların hatası sonucu bu duruma geldim" diyor mesela, o mektubu yayınlarken doktorlar alınmasın diye o cümleyi çıkarıyorlar. Öbüründe diyor ki, "Kollarında geçirdiğim gecenin sabahında yola çıktım." Kollarında geçirdiğimi siliyorlar. Neden? Çünkü Atatürk, kimsenin kollarında gece geçirmiş olamaz. Böyle böyle, budaya budaya, öyle bir insan çıkarmışız ki ortaya, ne bir kadınla ilişkisi olabiliyor ne doktorlara kızabiliyor ne asıl devrimini savunabiliyor. Budana budana vasat bir figür kalmış. Benim isyanım buna. Yazık günah adama. Ama anlaşılan bunları çok iyi anlatamamışım filmde.

    Bir de "Herkesin bildiği şeyler..." diyenler var...

    -Bu İlber Ortaylı için geçerli olabilir ama ben zannetmiyorum ki, diğer insanlar için geçerli olsun. Birçok insan gelip bana "Medeni Bilgiler diye bir kitap varmış bu ne?" diye sormaya başladı. Medeni Bilgiler, Atatürk’ün okullarda okutulsun diye Afet İnan’a dikte ettirdiği, hatta oturup bizzat yazdığı bir kitap. Bir lider düşün ki, "Ben bir kitap yazdırıyorum, alın bunu okullarda okutun" diyor. Onu okullarda okutmayı bırak, şu anda piyasaya çıkaramıyorsun. Bahsetmeye kalktığında başın belaya giriyor. Nasıl böyle bir duruma gelmiş olabiliriz ki biz? Kitabın Tarih Kurumu’nca basılan versiyonunda bazı yerler çıkarılmış. Kim, neye göre karar vermiş? Neye göre çıkarmış bilemiyorsun. Şaşırarak gördüm ki önemli ölçüde sansürlenen bir Atatürk var.

    Peki siz o 120 dakikaya her şeyi sokuşturmaya çalışmış olabilir misiniz? Hani hiçbir şeyi atlamayayım, o da olsun, bu da olsun...

    - Olabilir, bu telaş da filmi yoğunlaştırdı. Bir çok mesaj da güme gitti. Mesela diyor ki "Türkler, İslam’ı kabul etmeden evvel de büyük milletti. İslam’ın kabulü, bizi diğer Müslüman toplumlarıyla bir araya getirmeye yardımcı olmadığı gibi, bizim milli hislerimizi uyuşturdu. Milli bağlarımızı gevşetti." Filmin içinde bu cümle var. Biz okulda da başka yerlerde de bunları hiç duymadık ki. Bunun tartışılması gerekmez mi? Sigarasına, içkisine takıldılar, bunun üzerinde durmadılar.

    Ama siz içkisine, yalnızlığına takılacaklarını biliyordunuz değil mi?

    - İçkisine takılırlar diyordum ama yalnızlığını tahmin etmemiştim. Bir de "Boyu kısa o fotoğraflarda!" eleştirisini hiç beklemiyordum. Sivas Kongresi’ndeki fotoğrafta boyu kısa görünüyormuş. Pardon ama ben ne yapabilirim? "Manastır’da kullandığınız oyuncuda da çok efemine tavırlar gördük. Burada ne ima etmeye çalışıyorsunuz?" diye yazan oldu. Bu nasıl hastalıklı bir bakış açısıdır? "Kızı Afet’le aralarında bir ilişki iması var bu filmde" diyen bile çıktı. Dehşete kapıldım. Atatürk düşmanlarına koz veren bir şey varsa, asıl bu iddialardır.

    İyi siz de tahammül ediyorsunuz. "Yeter canım, topluca çıldırdık. Kendinize gelin!" diye patlamıyorsunuz...
    - Ben iç patlamalar yaşarım, dışa patlamam. Terbiyemi de bozmam. Dilim döndüğünce anlatmaya çalışırım.

    Gazetecilerin bu kadar çığlık çığlığa bağırması karşında ne hissettiniz?

    - Bir defa ikiye ayırdım. Ciddiye almadıklarıma gülüp geçtim, hatta eşe dosta gösterdim, "Bak yine ne yazmış" diye. Onlar beni hiç yaralamıyor. O kadar alıştım ki. Niye yazdığını, ne yazacağını biliyorsun. Ama yaralandıklarım oldu. Bekir Coşkun mesela. Ali Saydam mesela. Turkcell’in sponsorluk krizini filmin tanıtımı için benim yarattığım iması yapıldı. Oysa bu kriz, herkese çok zarar verdi. Bu çok acımasız bir şey. Beni biraz tanıyanlar, ticari hiçbir şeye kafamın basmadığını bilirler.

    Tüccar belgeselci suçlamaları, her şeyi para için yaptığınız, paraya taptığınız...

    -Ben ne borsa bilirim, ne banka hesabı... Maaşımı sor söyleyemem. Hakikaten para konusunda komik bir salaklığım vardır.

    Bu kadar para para diye tutturdular ya, ben de merak ettim, çok büyük para mı var bu belgesel işinde...

    -Yok aslında. Üstelik pahalı bir prodüksüyondu, Mustafa’da büyük rant olduğunu düşünüyorlarsa fena halde yanılıyorlar.

    Sarı Zeybek’in tekrarlarından da yüzbinlerce dolar kazanmışsınız...

    -Ya ne komik. Rahmetli Kemal Sunal söylerdi de kimse inanmazdı; Sarı Zeybek’i her yıl yeniden gösterirken bana haber bile vermiyorlar. 15 yıldır sürekli yayınlanıyor, hiçbirinden bir kuruş almış değilim.

    Dünyanın en saf ve en haklı adamı da siz olamazsınız değil mi? Artık zemin o kadar kaygan ki, insan, kime, neye inanacağını şaşırıyor?

    -Doğru. Ben bile "Acaba bu anlattıkları adam ben olabilir miyim?" diye hayretle okuyorum.

    Peki tam aksine, gizliden gizliye, sevinmiş olabilir misiniz bütün bunlar oldu diye? Konuşturmak önemlidir ya bizim meslekte. Herkes konuştu bu filmi. Millet meraktan da gitti izledi...

    - Yok hayır, 15 yıldır bu konularda çalışmış biri için riskli bir tartışma bu... Bütün kariyerini riske atmış oluyorsun. Yazdıkları köşe yazılarıyla, senin tek tek tuğlalar koyarak inşa ettiğin bir kariyeri çökertmeye çalışıyorlar. Birazcık aklı olan hiç kimse bu polemiğe sevinmez. Allahtan şunu biliyorum, bütün basın öyle yazmadı, çok inandığım insanların olumlu eleştirileri de çıktı.

    Ben yüzde 80 hatta yüzde 90 olumsuz diye biliyorum...

    - Yok hayır, yarı yarıyadır. Ama sevindirici olan şu ki, sonuçta seyirci olumsuz yazılara bakıp gitmemezlik etmedi. Aksine "Bir de ben göreyim neymiş bu" dedi. O zaman da şunu anlıyorsun: Medya ile sokak arasında ciddi bir yaklaşım farkı var.

    Bütün o sert yazıları, hakaret içeren yazıları nasıl açıklıyorsunuz? a) Mesleki kıskançlık b) İdeolojik körlük c) Vesaire

    - Herkese ait ayrı bir açıklama vardır. Kimi eski hesaplar, kimi ideolojik körlük. Ama bu insanların hepsi benden nefret ediyor diye bir şey yok. Mümtaz Hoca mesela, beni sever, filmdeki somut eksiklikleri yazdı. Fikret Bila belli bir mantık ekseninde eleştirdi ve bunu o kadar makul bir yaklaşımla yaptı ki, öpüp alnına koyuyorsun. Yapıcı da oluyor bunlar, kendini düzeltmeye çalışıyorsun. Birçok uzman da "Şuraları şunları beğendim ama keşke şunlar şunlar olmasaydı" dediler. Bunlar kıymet verdiğim eleştiriler...

    Peki Atatürk’ü bize anti- kahraman olarak gösteriyor eleştirisi?

    - Hiç katılmıyorum, bence Sarı Zeybek’teki Atatürk’e göre buradaki daha büyük kahraman. Filmdeki anlatım bazılarına yetersiz gelmiş olabilir ama buradaki Atatürk bana çok daha yakın bir adam ve benim gözümde daha da büyüyen bir kahraman. Askerlere, "Siz durun, ben önden gideyim" diyen bir komutanın, cepheden sevgilisine aşk mektubu yazması, ya da büyük bir zafere giderken rakı sofrası kurması ona hiçbir şey kaybettirmiyor. Bir kadın meslektaşım bana dedi ki "Biz ilk defa aşık bir Atatürk gördük! Hep kadınlar ona aşık olurdu ama şimdi o aşık!" Bundan güzel ne olabilir ki? Horon tepmesi, zeybek oynaması, sofrada duygulanması, karanlıkta yatamaması, üniversitede ilk yıl dersleri kırıp sokakla tanışması... Tüm bunlar onu bana daha da yaklaştırıyor, bugünkü sıkıcı politikacı tiplerine kıyasla çok daha sevilesi bir lidere dönüştürüyor. Ama belki de bir yıl sonra tekrar seyrettiğimde "Çok şey anlatmaya çalışmışım, o yüzden de becerememişim!" diyeceğim. Belki tek bir ana mesaj üzerine kurulu bir film,tüm hayatını anlatma çabasından çok daha etkili olurdu. Bundan sonra belki öyle bir şey yaparım.

    Evet zamanı değildi, bu belgeseli çekmek için 70 yıl geç kalındı!

    Konjonktürden söz edenler, "Zamanlaması iyi değildi?" diyenler var. Sizce bu "zamanı değil" lafı sansürcülerin mazereti mi, yoksa gerçekten zamanı olmayabilir mi?

    - Gerçekten zamanı değildi. Çünkü çok geç kalındı. 70 yıl kadar! Konjonktür meselesine gelince, beklersek emin olalım ki, hiçbir zaman konjonktür uygun olmayacak, Türkiye hep geçiş döneminde olacak, Türkiye’nin dört bir yanı hep düşmanlarla kuşatılmış olacak...

    İyi ama bir taraftan da Şerif Mardin diyor ki, "Tehlike var diyemem yok da diyemem..."

    - Ya bu tehlike, konuşmadığımız için büyüyorsa? Ya bu suskunluk, bu sonucu doğruyorsa? Bugüne kadar "Atatürk düşmanlarına koz vermemek için", onu bir heykele, bir rozete dönüştürdük. Ne oldu sonuç? Şu anda Atatürk’ün partisi ne durumda? Muasır medeniyetin neresindeyiz? Ya kadınların örtünme meselesi? Eğitimde geldiğimiz nokta? Şimdi baştan düşünmenin zamanı değil mi? Atatürk’ün bu tür bir tartışmadan zarar göreceğini asla düşünmüyorum, aksine bundan çok güçlü çıkacağına inanıyorum. Bundan zarar görenler olsa olsa, onun üzerinden rant yiyenler olacaktır. Bizim Atatürk’ü anlamak için bir ulemaya ihtiyacımız yok.

    BEN DE ATATÜRK GİBİ KARANLIKTAN KORKUYORUM

    Bir arkadaşımın oğlu demiş ki "Atatürk gibi ben de karanlıktan korkuyorum. Demek bu anormal bir şey değil..." Buradaki empati duygusu o kadar önemli ki. Çünkü daha önce "Ben asla Atatürk olamam, ben daha karanlıkta yatamıyorum" diye düşünürken, "O da benim gibiymiş!" diyebiliyor. "Demek ben de onun gibi olabilirim" duygusu alıyor. Bundan daha güzel ne olabilir? Tartışma şu: Biz, yeri asla dolmayacak, dogmalaştırılmış bir kutsal önder peşinde miyiz, herkesin onun gibi olmak isteyeceği bir örnek kişilik mi? Unutmayalım, 1935 Cumhuriyet kutlamalarında "Atatürk bu milletin en yücesidir" pankartlarını indirip "Atatürk bizden biridir" pankartlarını astıran kendisidir.

    Mümkün mü

    Fethullah Gülen’den para almam?

    "Gandhi, Churchill, General Patton, Amerikan kurucuları... Onlar hakkında böyle filmler yapılmadı, onlara hiç dokunulmadı, dokunulamaz da" diye yazılar çıktı...

    - Hadi canım sen de. Cehalet böyle bir şey işte. Kennedy’yi düşün, Napolyon’u düşün, neler neler çekildi. Sırf Napolyon’un cinsel tercihleri üzerine yüzlerce film çekildiğini geçen gün Reha Muhtar söyledi.

    Said-i Nursi belgeseli için Fethullah Gülen’den para mı aldınız?

    - Hay Allah, ne feci laflar bunlar! Mümkün mü böyle bir şey? Benim yazılarıma bak, Fethullah Gülen-Amerikan ilişkisi üzerine en az on tane yazım vardır. Ayıplamaz mı insanlar? Bu soru bile ne kadar ağır geliyor. Elbette böyle bir şey yok. Said-i Nursi’yle ilgileniyorum çünkü merak ediyorum.

    Peki nasıl diyebiliyor insanlar "Can Dündar’ın Fethullah Gülen’den para aldığını biliyoruz" diye.

    -Linç bu işte. Linç kültürü.

    ------







  • Atatürk hakkında film yapıyor ise eleştirilere katlanması gerekir bu gayet doğal. Asıl kimler linç yapıyor biliyor musunuz. "Atatürk küçük düşürülüyor" diye tepki gösterenler. Şimdi onlar infaz ediliyor. Demokrasi ve özgürlük düşmanı olarak infaz ediliyor. Sözcük dağarcığını zorlayan hakaretlerle infaz ediliyor. Çıkın bir etrafa bakın. Kimin sesi daha çok çıkıyor. İşin acı tarafı bunu yapanlar Atatürk'ü sevdiklerini söyleyen kişiler. Ama bir avuç Atatürk düşmanı ile tek yürek olmuş gibi davranıyorlar.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: Shady

    - Herkese ait ayrı bir açıklama vardır. Kimi eski hesaplar, kimi ideolojik körlük. Ama bu insanların hepsi benden nefret ediyor diye bir şey yok. Mümtaz Hoca mesela, beni sever, filmdeki somut eksiklikleri yazdı. Fikret Bila belli bir mantık ekseninde eleştirdi ve bunu o kadar makul bir yaklaşımla yaptı ki, öpüp alnına koyuyorsun. Yapıcı da oluyor bunlar, kendini düzeltmeye çalışıyorsun. Birçok uzman da "Şuraları şunları beğendim ama keşke şunlar şunlar olmasaydı" dediler. Bunlar kıymet verdiğim eleştiriler...



    Gerek Mümtaz SOYSAL gerekse Fikret BİLA filmin gerçek amacının ATATÜRK'ü halkın gözünden düşürmek olduğunu açıkça vurguladılar ve bunları kanıtladılar. Can DÜNDAR'ın ipliğini pazara çıkardılar ama eleştirileri son derece haklı olduğu için gıkını bile çıkaramıyor. NTV'de izlediğim savunmasında filmin kendine ait olmadığı anlamına gelen sözcüklerde sarfetti. Burayı çok iyi vurgulamış, şurasını çok iyi anlatmış gibi ifadeler kullandı. İnsan kendi eserini böyle mi savunur? Sanırım yeni bir Orhan Pamuk örneği yaşanıyor. Acaba film BOP mutfağında hazırlanıp al popüler ol diye eline mi verildi? Ayrıca; tüm program boyunca üslubu süt dökmüş kediler suçlu psikolojisi içindeydi. Belli ki bazı şeyleri filme eleştiriler geldikten sonra anlamış.


    quote:

    Orjinalden alıntı: Shady

    "Gandhi, Churchill, General Patton, Amerikan kurucuları... Onlar hakkında böyle filmler yapılmadı, onlara hiç dokunulmadı, dokunulamaz da" diye yazılar çıktı...

    - Hadi canım sen de. Cehalet böyle bir şey işte. Kennedy'yi düşün, Napolyon'u düşün, neler neler çekildi. Sırf Napolyon'un cinsel tercihleri üzerine yüzlerce film çekildiğini geçen gün Reha Muhtar söyledi.



    Dam üstünde saksağan bir savunma. Ne Kennedy ne de Napolyon devlet kurucusu devrimci insanlar değiller. Hele Napolyon bir karşı devrimci. Üstelik Fransa 5. Cumhuriyetini yaşıyor. Adenauer'in, Washington'un özel yaşamını sorgulayan bir tek eser yoktur. Bunun ki sorgulamada değil düpedüz küçük düşürmeye çalışma. Sigara ve içkiye olan düşkünlüğü, korkaklığı, kadın düşkünlüğü vurgusu başka hangi amaca hizmet edebilir ki?

    Yobazlar ve bölücüler filme alkış tutuyor. Zaten yapılış amacıda bu. Bölücülüğe ATATÜRK desteği ve yobazların yıllardır sürdürdükleri ATATÜRK takiyyesine son verecek olan din karşıtı ATATÜRK vurgusu bu iki kesimi film yandaşı yapıyor.

    Ne yapsalarda ATAmızı gözümüzden düşüremezler. Sadece daha dikkatli olmamızı sağlıyorlar, bizi yaklaşan tehlikeye karşı daha da biliyorlar.

    Yel kayadan ne alır ki...




  • quote:

    Orjinalden alıntı: lehrer35
    NTV'de izlediğim savunmasında filmin kendine ait olmadığı anlamına gelen sözcüklerde sarfetti. Burayı çok iyi vurgulamış, şurasını çok iyi anlatmış gibi ifadeler kullandı. İnsan kendi eserini böyle mi savunur? Sanırım yeni bir Orhan Pamuk örneği yaşanıyor. Acaba film BOP mutfağında hazırlanıp al popüler ol diye eline mi verildi? Ayrıca; tüm program boyunca üslubu süt dökmüş kediler suçlu psikolojisi içindeydi. Belli ki bazı şeyleri filme eleştiriler geldikten sonra anlamış.

    İşte son nokta..
    Yılların Can Dündar'ı bopçu da oldu.. hadi bakalım var mı arttıran?
  • quote:

    Orjinalden alıntı: Dellci


    quote:

    Orjinalden alıntı: lehrer35
    NTV'de izlediğim savunmasında filmin kendine ait olmadığı anlamına gelen sözcüklerde sarfetti. Burayı çok iyi vurgulamış, şurasını çok iyi anlatmış gibi ifadeler kullandı. İnsan kendi eserini böyle mi savunur? Sanırım yeni bir Orhan Pamuk örneği yaşanıyor. Acaba film BOP mutfağında hazırlanıp al popüler ol diye eline mi verildi? Ayrıca; tüm program boyunca üslubu süt dökmüş kediler suçlu psikolojisi içindeydi. Belli ki bazı şeyleri filme eleştiriler geldikten sonra anlamış.

    İşte son nokta..
    Yılların Can Dündar'ı bopçu da oldu.. hadi bakalım var mı arttıran?


    Millet ergenekoncu oluyo ya




  • quote:

    Orjinalden alıntı: stnts

    Benim kişisel fikrim Atatürkümüz deistti veye agnostik.
    Böyle büyük bir adamın dindar olmasını beklemek, veya dine yakınlık duymasını beklemek zaten hayalcilik olur.
    Din dogmadır.
    olanı kabul etmek zorundasın.
    Tam aksine Atatürk'ü dindar göstermeye çalışanların karşısındayım ben.
    Kendisinin dediği gibi , O ilhamlarını gökten indiği sanılan kitaplardan almadı........
    Dindarlık bu vatanın gelişmesi için bir ölçü değil.
    Hangi tanrı diye sorulur adama :???



    "O ilhamlarını gökten indiği sanılan kitaplardan almadı........"

    İlk gençliğinden son nefesine kadar, bu yoruma açık cümlenin tam aski yönünde söylediği ve İslami değerlere vurgu yaptığı, yüzlerce sözü var.

    Tüm bunları, nasıl yok sayıyorsunuz peki?



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Yazat -- 10 Kasım 2008; 1:02:35 >




  • Röportajın kalan bölümünü Ayşe Arman bugün Hürriyet'te yayınladı (Başlıklar aynen gazeteden alındığı gibidir.Kırmızı başlıklarda aynen gazetede kırmızı renkle yazıldığı için kırmızı yazma gereği duydum.Yanlış anlaşılmasını istemem)

    Freudyen bir yaklaşım da var...

    - Evet. Vamık Volkan’ın bir kitabı var: "Ölümsüz Atatürk." Bir dönem Türkiye’ye girişi yasaklanmıştı. Bence çok başarılı bir kitap. Orada Atatürk’e dair Freudyen denemeler var, onlardan ipucu aldım. Ben her insanda olduğu gibi Atatürk’ün de çocukluğundaki birçok şeyin, ileride yaptıklarında etken olduğunu düşünüyorum.

    İyi de siz psikolog değilsiniz, bu ruh çözümlemelerine varabilmek için profesyonel destek falan mı aldınız?

    - Hayır. Zaten yegane etken budur demiyorum. Ama çocuklukta size anlatılan bir dehşet hikayesi, sizin bugünkü kaygılarınızın kökeninde yatıyor olabilir. Yediğiniz bir tokat, hayata bakışınızı değiştirebilir. Ya da babasız büyümek, bir ülke için baba figürüne dönüşmenizde etken olabilir.

    Ama böyle bir formasyonunuz yok...

    - Evet yok ama ben onun tüm yaşantısını çocukluğunda yaşadığı travmalar üzerine inşa etmiyorum ki. Film, belgelerle yürüyen bir film. Elimde belgesi olmayan çok az laf ettim. Ettiysem de şimdi "Keşke etmeseydim!" noktasına geldim.

    Tokat meselesi gibi mi?

    - Evet "Kaymak Hafız’dan yediği tokadın intikamını almıştı" dedim ve "Vay efendim koskoca Atatürk medreseleri bu yüzden mi kaldırmış" oldu. Hayır. Elbette o yüzden değil. Ama o devrimin bir sonucu da bu. O tokadın acısını hiç unutmadığını biliyoruz. "Ben bir daha asla o okula gitmeyeceğim" diyor ve askeri okula yazılıyor. Ondan sonra da kaderi değişiyor, başka bir hayata başlıyor. Tüm bunlara atıf için konulmuş masum bir cümleydi, ama üzerine o kadar çok yorum yapıldı ki, "Keşke o cümleyi koymasaydım!" dedim.

    Günah Ya
    Bazıları da "Atatürk bir din adamıydı aslında" diyor. Öyle bir Atatürk anlatıyorlar ki, ellerini duaya açmış, sürekli dininde, imanında. Günah ya. Bütün hayatı dinle mücadeleyle geçmiş bir insan.

    22 Nisan’ı 23 Nisan’a kaydırıyor, çünkü fark ediyor ki o gün bir cuma. Bu ayrıntıyı filme koyarak Atatürk düşmanlarının eline koz vermiş olmuyor musunuz?

    - Ben hayata böyle bakmıyorum. Mesela Türkiye’de, maçta seyirci sahaya bir şey atar, kameraman onu göstermez. Neden? Çünkü Türkiye’nin imajı zedelenir! Ben hiç böyle bakmam hayata. Beni sadece gerçekler ilgilendirir ve o hıyarın bir daha sahaya bir şey atmaması için onu göstermem lazım diye düşünürüm. Yani "Bundan ne sonuç çıkar?"ın peşine düşmek bir belgeselci için büyük hatadır. İslamcılar ve Atatürk düşmanları bu ayrıntıyı bilmiyorlar mı? Hepsi bizden çok iyi biliyor. Ben şimdi geniş kitleye söylüyorum. Çünkü geniş kitlenin de bunu bilmesi lazım. Bu tarihsel bir gerçek ve Nutuk’ta yazıyor. Nutuk’ta yazan bir şeyi tekrarlamamanın ne gibi bir sakıncası var?

    Bir de şöyle bir eleştiri var, Atatürk üzerine üç tane gümbür gümbür kahramanlık filmi çekilmiş olsaydı, ondan sonra zaaflarını gösteren böyle bir film çekmekte bir mahzur olmazdı...

    - Ama bir sürü çekildi...

    İyi de hiçbiri çok iyi filmler değildi...

    - Bütün hayatımız bunlarla geçti. Bundan sonra inşallah daha iyisini yaparlar...

    İnsan, her şeyin, her kesin belgeselini yapabilir mi? Bir çizgisi olmaz mı?

    - Durduğun çizgi şudur: Güvenilir bir belgeselci olursun, belgesel senin için kutsal hale gelir ve o çizgiden herkesin belgeselini yaparsın... Şevket Süreyya da, hem İnönü’yü hem Menderes’i yazdı. Bu sayede ikisine ait de iyi bir biyografi okuma imkanımız oldu.

    İyi ama insan bir yerden para alınca ne kadar objektif olabilir ki?

    - Bu filmin sponsoru Sabancı ama filmi, bittikten sonra izlediler. İzlettirdim, "Var mısınız, yok musunuz?" dedim. "Şurasını beğenmedik" deselerdi, filmi alıp çıkacaktım. Bu böyledir, "Arkadaşlar bir yol buluruz, istemediğiniz yerleri çıkarırız" gibi bir anlayış yoktur. Maalesef sponsora muhtaç durumdayız. Bu film için Kültür Bakanlığı’na da başvurdum. Dünyada da bunun raconu şudur, devletlerin kültür politikaları vardır, bağımsız yapımcılara destek çıkarlar, o sayede bağımsız eserler çıkar. Türkiye’de böyle bir müessese nerede var? Kültür Bakanlığı’nda. Biz de başvurduk. Ama kabul etmediler. İyi ki etmemişler. Düşünsene, ben yanmıştım o zaman.

    Diyelim ki Aydın Doğan size sponsor oldu, onun belgeselini yapacaksınız. Onu kötü gösterebilir misiniz?

    - Bu sorunlu bir şey, kabul ediyorum. Ama bir süre sonra güçleniyorsun.

    Ne diyeceksiniz, "Sizden para aldım ama şunlar şunlar vardı, hoşunuza gitmeyecek ama mecbur koydum..."

    - Ama ben Sabancı’dan para alıp Sabancı belgeseli yapmadım ki. Orada bir sorun olabilirdi. Ben bitirdiğim işi götürdüm gösterdim "Tamam biz bunun arkasında duralım" dediler. Bu başka bir şey. Ama götürüp de "Fethulah Bey, iyi günler, sizin için bir film düşünüyoruz, paranız varsa gelin birlikte yapalım" demek, aşağılık bir şey!

    "Atatürk’ün defterleri bunca yıl kimseye açılmamış. Ama Can Dündar’a açılıyor. Neden? Bu belgeseli, ona bu imkanı sağlayan hükümetle ilişkilendirmekte haksız mıyız yani?" diyenlere verecek cevabınız nedir?

    - En komiği de bu! Bunu televizyonda bir akademisyen de söyledi, "Niye efendim ona açıyorlar da akademisyenlere açmıyorlar?" diye. "Yayınlasınlar kitabı. Biz de alıp okuyalım" diyor. Laf aramızda, bu kitaplar yayınlandı.

    Nasıl yani?

    - Hayır, şimdi sen gitsen Genel Kurmay’ın Yayınevi’ne parasını versen o kitaplardan alabiliyorsun. 2001’den beri yayınlanıyor, yeni değil yani.

    Atatürk’ün Cumhuriyet kurulduktan sonraki haline üzüldüm. "Aman Ata’yı öyle göstermeyeyim şöyle göstereyim" diye düşündüğünüz olmadı mı?

    - Çok insani bu söylediğin. Ama sen de beni anlamaya çalış: Bu, bir hayat hikayesi. Bunu, Tek Adam böyle yazmış, Çankaya böyle yazmış, Lord Kinros böyle yazmış. Bütün o kitapların son 50 sayfası, 100 sayfası bunu anlatır. Bu filmin de son 15 dakikası bunu anlatıyor. İstemiyor insanlar, bunu anlıyorum. Saygı da duyuyorum. Ama siz de bana saygı duyun.

    Diktatör müydü?

    1930’da Fethi Okyar’ı çağırıp diyor ki, "Fethi bizim şu anda yurt içi ve yurt dışındaki görüntümüz tam bir diktatörlük manzarası. Muhalefet partisi yok. Ben, tek adamım." Gerçekten de manzara öyle, bunu kendisi itiraf ediyor. Mecliste bir tane muhalif milletvekili yok ve Atatürk’ün söylediği kanun, gazetelerde aleyhine tek bir yazı çıkmıyor. "Bir şey yapmamız lazım" diyor. Fethi Okyar da "N’apacağız paşam?" diyor. "Sen bir parti kuracaksın. Başına geçeceksin, böylelikle ikili parti sistemine geçeceğiz" diyor. Serbest Cumhuriyet Fırkası işte böyle kuruluyor. Fethi Okyar’ın anılarında var bu. Ama Atatürk’ün 70 yıl önce rahatsız olduğu ve dile getirdiği bir şeyden biz bugün bahsedemiyoruz bile.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Shady -- 10 Kasım 2008; 11:24:19 >




  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
  • quote:

    Orjinalden alıntı: kaotika


    quote:

    Orjinalden alıntı: Dellci


    quote:

    Orjinalden alıntı: lehrer35
    NTV'de izlediğim savunmasında filmin kendine ait olmadığı anlamına gelen sözcüklerde sarfetti. Burayı çok iyi vurgulamış, şurasını çok iyi anlatmış gibi ifadeler kullandı. İnsan kendi eserini böyle mi savunur? Sanırım yeni bir Orhan Pamuk örneği yaşanıyor. Acaba film BOP mutfağında hazırlanıp al popüler ol diye eline mi verildi? Ayrıca; tüm program boyunca üslubu süt dökmüş kediler suçlu psikolojisi içindeydi. Belli ki bazı şeyleri filme eleştiriler geldikten sonra anlamış.

    İşte son nokta..
    Yılların Can Dündar'ı bopçu da oldu.. hadi bakalım var mı arttıran?


    Millet ergenekoncu oluyo ya

    Takdir edersiniz ki aynı şey değil...
    Sanırım unuttunuz, Türkiye Cumhuriyeti Devleti demokratik laik sosyal bir HUKUK devletidir.
    Ergenekon'un ne olduğunu ve Ergenekoncuların kimler olduğunu anlamak için doğal olarak HUKUK'a başvurulmuştur. Dava sonuçlanmadan insanlara "ergenekoncu" denmesine de karşıyım tabi ki.. Fakat ortada çok ciddi deliller olmasa bu insanları bu kadar süre tutuklu yargılayamazsınız, bu da hukukun bir kuralıdır..
    Can Dündar hakkında bu kadar büyük şüphelere sahipseniz doğumundan bugününe hayatını öğrenin, suç unsurlarını araştırın, iddianame hazırlayın, dava edin. Tutuklu yargılatabilirseniz varın istediğiniz sıfatı takın, hiçbirşey diyemem..




  • Buyrun bu da Prof. Toktamış Ateş ile yapılan bir söyleşi;

    Mustafa filmini konuşuyoruz. “Samimi bir Müslüman’dı, Kürtlere özerklik vermeyi düşünen ama her şeyden çok Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğine kendini adamış bir insandı Atatürk” diyor Prof. Toktamış Ateş, filmin boşluklarını kapatmak için... 30 yıldır derslerinde söylediklerini tekrarlıyor aslında. Ya da 40’ı aşkın kitabında yazdıklarını... Mustafa’da yeni hiçbir şey yok, ama eksik çok ona göre... “İsteyen Atatürk’ün günlüklerini okuyabilir, zira hepsi yıllar önce Genelkurmay tarafından basıldı. Ama Can Dündar bunları herhalde yeni okumuş” diye ekliyor ardından. Sonra filmden çok daha fazla tartışılacak ayrıntılara giriyor...

    Bugün Atatürk’ün 70’inci ölüm yıldönümü... Bir kez daha anacağız onu... Ama bazılarımız, bu kez kalbinde farklı duygular hissedecek. ’Mustafa’ filmini izleyenler... Çoğunun içi burkulacak daha fazla, insani yönleriyle bir Mustafa Kemal’i gördükleri için... “Ne kadar yalnız ve mutsuz bir adammış” diyecekler belki de... Zaten yaslı bir gün olmaktan kurtaramadığımız 10 Kasım’da... Düşünecek miyiz acaba, peki ya o koskoca Anadolu devrimini? Tek başına, yapayalnız bir lider mi yaptı her şeyi?

    Mustafa’yı izlerken içlenmedim mi? İçlendim, sonuçta hepimiz insanız, doğru! Tabii biraz da Can Dündar’ın fondaki duygusal sesi etkilemiş olsa gerek. Kim inkar ediyor ki Mustafa Kemal’in insan olduğunu, bazı bazı mutsuz olabileceğini hepimiz gibi... İyi güzel de, bir liderin biyografisi salt duygu üzerine olur mu? Olmuyor sanki... Misal mi Vahdettin, ‘İstanbul’a dön!’ emri verdiğinde, Kazım Karabekir’in gelip onu tutuklayacağını beklerken, esas duruşa geçip, ‘Emrinizdeyiz!’ demesi bu kadar flu mu kalmalıydı? Sanki sırf tartışma yaratsın diye konmuş Kürt meselesi üzerine söyledikleri, Şeyh Sait isyanının öyle bir geçilmiş olması, bağlantısız. Üstelik bilinmedik konular da değil ki, biraz daha bu bağlantılar kurulsa olmaz mıydı sanki?

    Filmi Atatürk ve Türk devrim tarihi üzerine araştırmalar yapan bir uzmanla konuşmak istedim. Zira Türk devrim tarihi olmadan Atatürk’ün hayatını tartışmak mümkün değil bana göre. Biraz ‘Mustafa’nın boşluklarını tamamlamak için, biraz da bu film üzerine her zamanki kavga yüklü tartışmaları mantıklı bir zemine çekmek için... Prof Dr. Toktamış Ateş ile yaptığımız sohbette çektik sanırım. Tarihsel boşlukları doldurduk önce, sonra bu boşluklarla yapılan bir belgeselin ne gibi olumsuzluklar getirebileceğini tartıştık. ‘Bir tarihi belgeselde, bir liderin hayatını aktarmak amacıyla çekilse bile, duygular tabii ki olmalı, ama öncelikle tarihi gerçeklere yer verilmeli’ sonucuna vardık.

    CHP’nin çağrısı yanlış!

    Peki ne getirebilir ki, bir liderin insani yönleri? “Seveni yine daha çok sevecek, sevmeyenlerin çoğu yine sevmeyecek. Gitmeden tavır almak tabii ki abes... CHP’nin bu çağrısı çok yanlış” diyor Prof. Ateş. Belki de özellikle gitmeli Atatürk’ü en çok sevdiğini söyleyenler. Zira bu filme ilkokul birdeki çocuklar da gidiyor ve soracakları çok soru olacak. O sorulara doğru yanıtları vermek, herhalde Mustafa Kemal’in mirasına sahip çıkmanın en iyi yolu gerek...

    44 yıldır Türk devrim tarihi üzerine yazıyor

    Türk devrim tarihi dendi mi akla ilk gelen isimlerden biri Prof. Toktamış Ateş... Tartışma platformlarındaki yapıcı tavrıyla hemen herkesin saygı duyduğu bir kişi. 40’ı aşkın araştırma kitabına imza atmış. ’Türk Devrim Tarihi’, ’Demokrasi Teorisi’, ’Laiklik’, ’Cumhuriyet’, ’Biz Devrimi Çok Seviyoruz’ kitaplarından bazıları... 1967’de İktisat Fakültesi’nden mezun olduktan sonra Siyaset İlmi Kürsüsü’nde asistanlığa başlamış. 1969’da doktor, 1974’te doçent, 1982’de profesör unvanını kazanmış. Şimdi İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi. Aynı zamanda İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin kurucularından. 1993’ten 2005’e kadar Cumhuriyet Gazetesi’nde köşe yazmış. Ve şimdi Bugün Gazetesi’nde yazıyor...

    İsmet Paşa, Lozan’a ‘Türk ve Kürt halkları adına’ gitmişti!

    Can Dündar’ın filmini nasıl buldunuz?

    Filmi beğenmedim. Sinemadan anlamam ama temposu gayet düşüktü. Fatih Cinebonus Historia’da seyrettim. Bizim mateniden evvel ilköğretim okullarını getirmişler. Çok küçük yaşta çocuklar, yanlarında öğretmenler... O fotoğrafı da çok sevmedim. Hani ne derece gönüllü geldiklerinden de kuşkuluyum. Salonda 30-40 kişi vardı. İlk yarıdan sonra yarısı gitti. Çünkü herkes sıkıldı. Doğrusunu isterseniz filmi seyretmek zorunda olmasam, belki ben de çıkardım.

    Çocuklar o filmi anlayabilir mi sizce? Tarihi atlamalar vardı...

    Atlamalar da var, yanlış hatırlatmalar da... Aslında bu filmin eleştirilecek çok tarafı var. Yalnız baştan söyleyeyim ben bu filmde Atatürk’ün küçük düşürüldüğünü düşünmüyorum. Benim sıkıntım o değil. Fakat şöyle bir sorun var Atatürkçülük adına yapılan yanlış bir film Mustafa.

    Siz, gerçekten de bu filmin Atatürkçülük adına mı yapıldığını düşünüyorsunuz?

    Tabii... Yoksa okulları falan götürmezlerdi... Bu arada Can Dündar bir takım şeyleri ilk defa ortaya çıkardığını iddia ediyor. Doğru değil bu. Amerika’yı her gün yeniden keşfetmek gibi bir şey. Çoktan yayınlanmış, kamuya mal olmuş olan şeyleri yeni duyduğu için, kendi bulduğunu zannediyor. Yok böyle bir şey.

    Mesela?

    En çarpıcı olanı, benim en çok önemsediğim Güneydoğu’da Kürtler’e özerklik verilmesi. Bu hep vardı gündemde. Zaten Osmanlı’nın son dönemlerindeki tavrı budur. Aynı şeyi Mustafa Kemal ve arkadaşları da devam ettirmek düşüncesindeydiler. Ne zamana kadar? Şeyh Sait isyanına kadar. Bu isyanı ve buradaki İngiliz parmağını görünce, ’Eyvah!’ dediler, ’Biz bu yola gidersek ülkeyi parçalarız!’ Birdenbire merkezi otoriter bir yapıya geçtiler. Bu benim kendi adıma 30 yıldır derslerimde anlattığım bir şeydir. Mesela İsmet Paşa, ‘Türk ve Kürt halkları adına’ gitmiştir Lozan’a. Bunlar ortadayken, Can Dündar’ın sanki yeni keşfetmiş gibi ortaya çıkması abartılacak bir şey değil ama doğru da değil.

    Kürt meselesi her zaman gündemde tabii...

    Bilinmeyen bir şey olsa, ‘Söyledi mi, söylemedi mi?’ diye tartışılır. Ama bilinen bir şey.

    Osmanlı döneminde Kürt beylerinden vergi alınmıyor. Bunu mu devam ettirmek istiyor Mustafa Kemal?

    Evet. Ama Şeyh Sait isyanıyla, ’Eyvah bu ülkeyi bitirir’ diyor.

    Mustafa Kemal hilafeti kaldırmasaydı iyi olurdu

    Erol Mütercimler, ‘Atatürk, İslam peygamberi Muhammed’e hayrandı’ diyor. Sizce de Atatürk Hazreti Muhammed’e hayran mıydı?

    Hayrandı. Ayrıca ben Atatürk’ün samimi bir Müslüman olduğuna da inanırım. Mesela, Kuran’ın şimdiye kadar yapılmış olan en mükemmel Türkçe tercümesini Elmalı Hamdi’ye o yaptırmıştır. Şu anda da ondan daha iyi bir yorum, daha iyi bir tefsir bulamazsınız. Ayrıca Osmanlı İmparatorluğu’nun okullarında eğitim almış bir Osmanlı paşasının, ki Atatürk netice olarak bir Osmanlı paşasıdır, cumhuriyeti kuran ve onun devamını getiren bir insan olmasına rağmen, Müslüman olmaması mümkün değildir.

    ‘Müslüman ateist’ olamaz mı? Yani bu topraklarda yaşadığı için, o gelenekle yetiştiği için Müslümanlık’tan etkileniyor olamaz mı?

    Olabilir... Şöyle diyeyim kimliğinde Müslümanlık vardır ama şekil şartlarını yerine getirmez. Öyle bir Müslüman tabii... Namaz kılarken çekilmiş hiçbir fotoğrafı olmadığını biliyoruz.

    Namaz kıldığını biliyor muyuz?

    Bilmiyoruz. Belki odasına çekildikten sonra kalıyordur, kimbilir...

    Kılsa bilinirdi herhalde?

    Doğru. Kılsa bir namaz takkesi, bir seccadesi olurdu. Ama kimliğinde Müslümanlık vardır Atatürk’ün...

    ‘Meclis’te her önemli olaydan sonra Kuran ve dualar okunurdu’

    Filmde Meclis’in açılışı öyle bir verilmiş ki, sanki Atatürk Müslümanları kandırıyor...

    Evet. Takiyye yapıyor sanki.

    Önce cuma namazı kılınıyor. Sonra kurbanlar kesiliyor... Gerçekten de siyaseten yapmış olamaz mı bunları?

    Hayır. Siyaseten yapılmış bir şey değil bu. Atatürk orada samimi olarak cuma namazından sonra Meclis’i açıyor... Meclis’te her önemli olaydan sonra dua okunuyor, Kuran okunuyor. Mesela, Büyük Taarruz’dan sonra Kuran okunuyor Meclis’te. Ben Atatürk’ün samimi bir Müslüman olduğunu düşünüyorum. Ama bu fotoğrafı daha sonra kaldırdı ortadan. İstismar edileceğinden çekindi zannederim.

    Cumhuriyetin yıkılacağından mı korktu?

    Başka yerlere doğru çekilebileceğinden korktu. Mesela İsmet Paşa’nın da o günlerde Müslüman olduğuna, Müslümanlığın gereklerini yerine getirdiğine ilişkin hiçbir işaret yoktur. Halbuki şimdi biliyoruz ki, İsmet Paşa bayağı bir Müslüman. Evinde namaz kılınan, Kuran okunan bir adam.

    Peki devrimler halkta bir travma yaratmamış mıdır sizce? Mesela o güne kadar kapalı dolaşan kadınların birden açılması gibi...

    Atatürk öyle yapmasaydı acaba bu devrimleri başarabilir miydi?

    Peki şöyle sorayım o zaman, şimdiki tortular bu yüzden olabilir mi? Mesela başörtüsü sorunu...

    Atatürk zamanında, ‘Okullara başörtüsüyle girilmez’ diye bir anlayış yoktu. Ama zaten o kadar çok az kız öğrenci okula gidiyordu ki, gidenler de başı açık kızlardı. Başörtüsü kavgası bana 12 Eylül’ün armağanı gibi geliyor. Aslında biraz 12 Eylül’ün etkisi, biraz da Erbakan’ın etkisi...

    Ezanın Türkçe okunması halkta kırılma noktası yaratmamış mıdır?

    Yaratmıştır. Ama burada sanki başka çare yoktu gibi geliyor. Ben Türkiye’de gerçekten inanmış bir Müslümanın ibadetini yapabilmesini Atatürk’e borçlu olduğunu düşünen bir insanım. Hal böyleyken, Atatürk’e neden karşı olduklarını açıklamak bence doğru değil.

    Yani dinsiz değil Atatürk?

    Hayır. Kesinlikle dinsiz değil.

    Buna başka örnek gösterebilir misiniz?

    İşte Elmalı’nın Kuran tefsiri. Dine karşı olsa bunu yapmaz. Türkiye’deki inanmış her Müslüman biliyor ki, bugün ibadetini rahat rahat yapabiliyorsa bunu Atatürk’e borçlu. Bunu görmemek için kör olmak lazım.

    Peki hilafeti kaldırmamış olsaydı ne olurdu?

    Hilafeti kaldırmamış olsaydı iyi olurdu. Fakat bırakmadılar. Hint Müslümanları mektup yazıyor, ‘Halife’ye dokunma’ diye. İkide bir iç işlerimize karışacaklardı, müdahele edeceklerdi. Onun için kesip attı. Zaten Halife’nin etkisi de kalmamıştı. Düşünün ki, Birinci Dünya Savaşı’nı bir cihad olarak ilan etti İslam Halifesi. Buna rağmen dünya üzerindeki Müslümanların önemli bir bölümü İngiliz ve Fransız üniformalarıyla Halife’ye karşı savaştılar.

    Ama kaldırmasaydı iyi olurdu diyorsunuz...

    Kaldırmasaydı, İslam aleminde bir baskı, bir prestij kazandırabilirdi Türkiye’ye. Ama bırakmadılar, istismar ettiler.

    Yani zorunlu olarak kaldırdı?

    Hiç kuşkusuz.

    Mine Şenocaklı-Vatan




  • Su an yurtdisindayim ve Mustafa filmine olan elestirilere anlam veremiyorum. Cok izlemek istedigim bir filmdi, Can Dündar'in yazilarini ve belegesellerini cok basarili buluyorum. Buradan sunu fark ediyorum ki, film hakkindaki elestiriler objektif degil tamamen gündemin etkisinde kalarak yapilmis yorumlar, yani en azindan bana öyle geliyor. FIlmi izelmedikten sonra tabi ne kadar yorumda buunursam bulunayim sacma olur tabi. :D Ilk firsatta izleyecegim, Goran Bregovicin film muziklerini de merak ediyorum esasinda.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: Dellci

    Takdir edersiniz ki aynı şey değil...
    Sanırım unuttunuz, Türkiye Cumhuriyeti Devleti demokratik laik sosyal bir HUKUK devletidir.

    Tabi canım. "Cemaatten" savcılar ile, iktididarın polisleri ile, laik sosyal hukuk devleti.
  • Atatürk;
    Her gün bi 35 lik götürürdü, fosul fosul sigara içerdi, çapkındı :), yalnızdı, dinlere itibar etmezdi(dine karşı cephe alamazdı zaten halkın %99 u islam)
    Kim çıkıp diyebilir ki iyi bir lider değildi, kim diyebilir bu vatan .millet için yıllarını vermedi,
    O bu milletin bağrından çıkan en anlı şanlı lider. Hiçççççççççççççbir şey onu küçültemez....
  • quote:

    Orjinalden alıntı: kaotika

    quote:

    Orjinalden alıntı: Dellci

    Takdir edersiniz ki aynı şey değil...
    Sanırım unuttunuz, Türkiye Cumhuriyeti Devleti demokratik laik sosyal bir HUKUK devletidir.

    Tabi canım. "Cemaatten" savcılar ile, iktididarın polisleri ile, laik sosyal hukuk devleti.

    CUK diye oturttun dostum yaw




  • Hukuk yoluyla parti kapatamayanlar hukuku gözardı ediyorlar tabi..
  • can dündar bu filmi ile türk halkına öyle bir hediye verdi ki ama kimsenin farkına varamaması çok üzücü. aslında farkına varamaması değil ,varmak istememesi. çünkü o kadar tembel ve ödlek bir halkız ki , biri bize ; "siz de atatürk gibi olabilirsiniz" dediğinde uyuşukluğumuzdan ötürü bundan kaçışı ,onu yalanlamakla , saldırmakla yapıyoruz.

    o da içerdi bazılarımız gibi . o da bulundğu zamanın gerektirdiği gibi siyaset yapardı bazılarımız gibi. o da karanlıktan korkardı çocukluğumuzdaki ve bazen de büyüklüğümüzdeki gibi. o da severdi kadınları bazılarımız gibi. o da dini kültürel bir öğe gibi görürdü bazılarımız gibi. o da gülerdi bazılarımız gibi. çünkü o da bizim gibi bir insan. ama bizim gibi tembel olmayan bir insan.

    eleştirenler aslında , kendilerinin sevdiği tembellikten uyandırılmalarından dolayı duydukları öfkeyi dile getiriyorlar sadece. bazıları onun yaptıklarını ve fikirlerini başka göstererek kendi yollarında bir araç olarak kullandı. şimdi elindeki belgelerle gerçekleri anlatan bir adama yapılan bu linç gene her zaman ki gibi basın aracılığı ile halkın beyinlerini yıkama harekatından başka bir şey değil. gene birisi basın silhını çekti ve halkın beynine sıkıyor. eğer o basın bu filmi göklere çıkartsaydı , emin olun 1 kişi bile eleştirmezdi. bu kadar tembel ve kolay görüşleri ve akılları yönlendirilebilen bir topluluk dünya üzerine gene gelir mi bilemiyorum.




  • quote:

    Orjinalden alıntı: Dellci

    Hukuk yoluyla parti kapatamayanlar hukuku gözardı ediyorlar tabi..


    Türk Hukuk sisteminin bir parçası olan "Cumhuriyet Başsavcılığı" kapatma davası açıldığında kıyameti kopardılar. "Hukuki değil" dediler. "Siyasi" dediler. Oysa Cumhuriyet Başsavcılığı da diğer kurumar gibi Cumhuriyetin bir kurumu idi.
    AKP kapatılmadı. Sarı kart gösterildi. Hazine yardımı kesildi. "laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu" tescillendi. Aynı anayasa mahkemesi, aynı üyeleri ile üniversitelerde türbanın serbest bırakılmasını reddederken yine aynı şekilde "hukuki değil, siyasi" demişlerdi.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: kaotika


    quote:

    Orjinalden alıntı: Dellci

    Hukuk yoluyla parti kapatamayanlar hukuku gözardı ediyorlar tabi..


    Türk Hukuk sisteminin bir parçası olan "Cumhuriyet Başsavcılığı" kapatma davası açıldığında kıyameti kopardılar. "Hukuki değil" dediler. "Siyasi" dediler. Oysa Cumhuriyet Başsavcılığı da diğer kurumar gibi Cumhuriyetin bir kurumu idi.
    AKP kapatılmadı. Sarı kart gösterildi. Hazine yardımı kesildi. "laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu" tescillendi. Aynı anayasa mahkemesi, aynı üyeleri ile üniversitelerde türbanın serbest bırakılmasını reddederken yine aynı şekilde "hukuki değil, siyasi" demişlerdi.

    Bakın Anayasa Mahkemesi başkanı ne diyor:
    "AK Parti'nin kapatılması için ileri sürülen eylemlerin laikliği ortadan kaldırmak suretiyle şeriat düzenini getirme amacı ile nitelendirilmesi ağır, ölçüsüz ve demokratik sabırla çelişen yaklaşımlardır"
    "Demokratik düzen reddedilmeden laikliğin somut düzenleniş ve uygulanış biçimine aykırı söylemler şiddet içermedikçe ifade özgürlüğünün güvencesi altındadır"
    "Davalı siyasi partinin iktidar olduğu süreç içindeki tüm çalışmaları ve etkinlikleri birlikte değerlendirildiğinde, demokratik düzeni reddeden bir amacına ulaşılamadığı gibi eylemlerinin şiddet ya da şiddete çağrıyı içermemesi nedeniyle laikliğe aykırı fiillerin odağı olduğundan söz edilemez."

    Parti kapatma davasını oylarken takdir edersiniz ki yargıçların kendi düşünceleri ön plana çıkmıştır. Anayasa Mahkemesinin karar verme mekanizmasındaki oylama durumu hukukla çelişmektedir. Hukukta doğru tekdir ve ona göre karar verilir fakat bizim Anayasa Mahkemesinde 6ya karşı 5oy almak sarı kart görmek oluyor..




  • Haşırt diye geçirdi filmi Atatürk'ümüzü hediye etti bize.. ^^
    Anlayanlara bırakalım Atatürkçülüğü..
    Çakma Atatürkçülüğü bırakalım artık..
  • @dellci,
    Haşim Kılıç'ı kim atadı dikkatinizi çekerim. Abdullah gül atamadı mı?
    Bir başka konuda Haşim Kılıç'ın dini bir kuralı hayata geçirmek adına hukuku nasıl çiğnediğini yazmıştım.
    Şimdi Haşim kılıç olmasaydı, onun yerine başka biri olsaydı da "laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmaktan" AKP kapatılsaydı ne olacaktı. Feryatlar hazırdı. "Demokrasi gitti. Bu karar siyasidir. Hukuk ayaklar altında".

    Nitekim Türban reddedildiği zaman Haşim Kılıç da kurtaramadı. O zaman da "karar hukuki değil siyasidir" diye feryat ettiniz. Halbuki anayasa mahkemesi aynı anayasa mahkemesi.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi kaotika -- 11 Kasım 2008; 13:37:49 >
  • quote:

    Orjinalden alıntı: kaotika

    @dellci,
    Haşim Kılıç'ı kim atadı dikkatinizi çekerim. Abdullah gül atamadı mı?

    Sayın kaotika...
    Bakın kimi kim atamış görün,

    Başkan Haşim Kılıç ->Turgut Özal
    Başkan Vekili Osman Paksüt -> Ahmet Necdet Sezer
    Üye Sacit Adalı ->Turgut Özal
    Üye Fulya Kantarcıoğlu -> Süleyman Demirel
    Üye Ahmet Akyalçın -> Ahmet Necdet Sezer
    Üye Mehmet Erten -> Ahmet Necdet Sezer
    Üye Serdar Özgüldür -> Ahmet Necdet Sezer
    Üye Abdullah Necmi Özler -> Ahmet Necdet Sezer
    Üye Şevket Apalak -> Ahmet Necdet Sezer
    Üye Serruh Kaleli -> Ahmet Necdet Sezer
    Üye Ayla Perktaş -> Ahmet Necdet Sezer

    Tamam aklınızı,mantığınızı kullanarak kendi düşüncelerinizi bize aktarıyorsunuz buna lafım yok ama devamlı olarak gerçekleri gözardı etme hakkını nereden alıyorsunuz onu çok merak ediyorum.
    DÜşüncelerinizin doğru olması için gerçekleri eğip bükmeniz mi gerekiyor? Yorumlarınıza destek olması için gerçeklerin ortadan kaldırılması mı gerekiyor anlamıyorum..




  • 
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.