Şimdi Ara

Büyümek küçülmektir

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
7
Cevap
0
Favori
166
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Kişiliğini öldürme tıpkı irrasyonalitenin rasyonalliği misali devleşmeni hiçlikle kaynaşmanı sağlar.Selef gelenekten beslendiğinden iradeyi temsil etmiş olursun lakin kaplardaki suyu taşıyamazsın algılayamadığın zaman farklılığından dolayı.Parçalama eylemi besini kolay haz etmen anlamına gelir bilgililerin vardığı entelektüelliğe kısa yoldan giderler lakin homo sapiens olduklarından istek devamını sürdürür.Arzuya muhtaç olanlar eksikliğini düşündükleri büyüklüğe özenirler aslında yaşayanlar kendileridir diğerlerinden ziyade.Şahsını koruyabilmek tercih etmen gereken seçimdir çünkü yazgıdan kendini eksilterek vazgeçtiğin tasarısı safsatadır



  • Güzel bir konu, Hermann Hesse'den iki alıntıyla ben de dahil olmak isterim:

    "Savunma gereği duyduğum şey, mekanizasyonun, savaşın, devletin, kitle ideallerinin tehdidi altındaki "özel" yaşam, bireysel yaşam oldu hep. Ayrıca şunu anladım ki, kahraman değil, yiğit değil de sadece insan olmak, çoğunlukla kişide hepsinden büyük bir cesaretin varlığını zorunlu kılmaktadır."
    ***

    "Yaşamını haklı bir temele oturtmak gereksinimini duyan insan için önemli olan, başarısının nesnel ve genel büyüklüğü değil, varlığını, doğuşta beraberinde getirdiği özellikleri elden geldiğince eksiksiz ve saf biçimde yaşam ve eylemlerinde açığa vurmasıdır.
    Binlerce ayartı bizi bu yoldan sürekli olarak saptırmaya çalışır; ama ayartıların en güçlüsü, insanın aslında olduğundan bambaşka biri olmak istemesi, erişilemeyecek ve erişilmesi hiç de gerekmeyen örnek ve ideallerin peşine takılmasıdır. Söz konusu ayartının ötekilerden biraz daha yetenekli kişiler için özellikle belirgin oluşu, salt bencilliğin bayağı tehlikelerinden daha tehlikeli nitelik taşıması, soylu ve etik bir görünümle insanın karşısına çıkmasından kaynaklanıyor."




  • Şahsını koruyabilmek tanımını genişletirsek algılarımızın başka deyişle şartlanmalarımızın kölesi olduğumuzdan illüzyondur.Tercihen fantezi meydana getirmek karşındakinin anlayabilme tasarısını özümsediği kabulünün geri planda şahsında bulma yalanıdır doğrudan kendime palavra atıyorum yargısı dolambaçlı sokaklardan güçlüdür
  • Zodion Z kullanıcısına yanıt
    Mantık yürütürken hızlı olmak, kurulan mantık doğru bile olsa, bir şeyleri atlamayla sonuçlanıp hata üretebiliyor. Wittgenstein bunu kendisine hatırlatmak için: "Felsefe koşusunda en yavaş koşabilen kazanır." diye not almış defterlerinden birine.

    Her şeyin koşullanmalardan doğması, sevgiyi yok etmez mesela. Sevgi de bir çeşit koşullanmadır ama "gerçekten" hissedilir. Bu illüzyon, "gerçekten" güzeldir ve vardır. Sevgiyi yadsımak kolayca ruhani bir çöküntüye yol açabilir.

    Birey olmak derken, içinden geleni anlamaktan ve yaşamaktan söz ediliyor.(İçindekiler, başkalarının bir toplamı bile olsa, seni sen yapacak başka ne vardır ki elinde?) Kafana silah dayandı diye değil, yapasın geldi mi yapmak bir şeyi. Bir ideolojiye mahkum olduğun için değil, doğru bulduğundan savunmak o görüşü. İç dünyanı gözleyerek, az-çok kendini tanıyıp, çevreyle bu bağlamda bir etkileşimi seçmenin vereceği o bireysel ve toplumsal doyum öneriliyor burada. Mutlak doğruluk iddiasıyla değil, öbür türlüsü köreltip acı vermiş olduğu için hep insana ve insanlığa.

    Ekleme: Bu tür bir bireyselliğin oluşması için elbette bir miktar aydınlanmış bir insanın kendi düşünme yetisini, içinde bulduğu arzu ve fikirlere değdirerek, o arzu ve fikirleri eleştirmesi gerekiyor. Çünkü insanın benliğine zıt güdüler farkında bile olmadan, kendisininmişçesine hissedilecek şekilde içselleşmiş olabiliyorlar.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi ricoeu -- 26 Mayıs 2017; 13:20:57 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: ricoeu

    Mantık yürütürken hızlı olmak, kurulan mantık doğru bile olsa, bir şeyleri atlamayla sonuçlanıp hata üretebiliyor. Wittgenstein bunu kendisine hatırlatmak için: "Felsefe koşusunda en yavaş koşabilen kazanır." diye not almış defterlerinden birine.

    Her şeyin koşullanmalardan doğması, sevgiyi yok etmez mesela. Sevgi de bir çeşit koşullanmadır ama "gerçekten" hissedilir. Bu illüzyon, "gerçekten" güzeldir ve vardır. Sevgiyi yadsımak kolayca ruhani bir çöküntüye yol açabilir.

    Birey olmak derken, içinden geleni anlamaktan ve yaşamaktan söz ediliyor.(İçindekiler, başkalarının bir toplamı bile olsa, seni sen yapacak başka ne vardır ki elinde?) Kafana silah dayandı diye değil, yapasın geldi mi yapmak bir şeyi. Bir ideolojiye mahkum olduğun için değil, doğru bulduğundan savunmak o görüşü. İç dünyanı gözleyerek, az-çok kendini tanıyıp, çevreyle bu bağlamda bir etkileşimi seçmenin vereceği o bireysel ve toplumsal doyum öneriliyor burada. Mutlak doğruluk iddiasıyla değil, öbür türlüsü köreltip acı vermiş olduğu için hep insana ve insanlığa.

    Vazgeçelim anlamında söylemedim çelişkiyi lanetleyip yaşamayı tercih etmek kanıksamaktan daha yücedir birey illüzyonuyla fantezi dünyasının illüzyonları bu açıdan farklıdır.Yazılarımda söylemek istediğim hiçlik vasfına ulaşamayacağımız çünkü homo sapienslerin düalizme tabi olduğu gerçeğidir kısacası olmaması teferruattır gerçekliğimiz varlıktır.Ruhani çöküntünden demek istediğin önemlidir uyuşturucu alıp az sevmek nefret etmek anlamında kullanırsan doğru nefreti yoğun tecrübe etmek ideal kişi tanımına aykırı değildir fikrimce.Başkalarının toplamı değilsin aslında karışımı demek uygundur kendi sentezini yapmış verilerini oluşturmuşsundur.İdeolojiye mahkumsundur çünkü savunmayı istemek korunması gereken şeyi meydana getiriyor esarettir söylediğim.Canını yaksan tükenirsin lakin yıkımdan kaçmak imkansızdır ayrıca yeni cesur dünya romanında yaşanan tecrübelerin katalizörü aşağı komplekslidir




  • Zodion Z kullanıcısına yanıt
    Bence bu bir çelişki değil. Nasıl ışığın yansımaması karanlık olarak algılanıyorsa, varlığa dair bazı oluşumlar da sevgi gibisinden algılanıyor olsa gerek. Bu tür karmaşık örüntüleri aşkınlaştırmak, düşünsel bir sıçrama olabilir ancak.

    Başkalarının karışımı bence de daha isabetli bir ifade. Ama aralarında büyükte bir fark yok gibi. Çünkü sentez yapma yeteneği de anne-baba ve çevreden gelen biyolojinin (düalistsen bir de ruhun) toplamı. Bu toplam, içine diğer toplamları alıp, çeşitli formlara giriyor ve bunlara "özgünlük" deniyor. Yine de bu özgünlük, toplamların biraraya getirdiği yeni kombinasyonlardan ibaret.

    İdeolojiye mahkumiyet içsel değil de, dışsal oldu mu zarar verebilir demek istemiştim. Yanlış geliyorken, sırf "Doğrudur." dendiği için yapmak bir şeyi. Eğer senle tamamen örtüşen bir ideolojiyse benimsediğin, o senin kendi görüşlerin olur zaten ve sen için tabii ki bir sorun olmaz bu.

    Olumsuzluğun, olası katalizör işlevi hakkında aynı görüşteyim.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi ricoeu -- 25 Mayıs 2017; 18:3:48 >




  • Gayet güzel düşünceler.
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.