Mevlana şöyle seslenir: "Murat sensin. Neden oraya buraya koşuyorsun? O, sen demektir. Ama sen, sakın ben deme, hep sen diye söyle. Göz dürüst görürse, sen O olursun. O da sen olur."
gözün dürüst görmesi çok önemli...ben değil her zaman sen...murat benim ama ben değilim....
Bugün yüzünde bir başka güzellik var senin, bugün dudağında başka bir tad var, boyunda başka bir yücelik. Bugün kırmızı gülün bir başka daldan.
Ayın gökyüzüne bugün sığmamış. Göklere benzeyen göğsün bugün daha geniş. Hangi yanından kalktın bu sabah, söyle, bir başka kavga var dünyada senin yüzünden, dünyada bir başka gidiş
Biz senin gözlerinden gördük arslanlara meydan okuyan o ceylanı, Başka bir ovası var o ceylanın bugün iki cihandan da dışarı
Seven insanın ayağı mı yok, işte ona ölümsüzlük kapandı. Yukarlarda onunla uçar gider.
Gözlerinin denizinde onu arama. Oinci bir başka denizde.
Bakarsın bugün sever bu yürek, yarın sevilir bakarsın.
Yüreğimin özünde başka yarınlar var.
Mevlana Celaleddin Rumi
Ey benim canım, şu toprak perdesinin ötesinde, gizli bir zevk, gizli bir mutlu yaşayış vardır. Her şeyi
gizleyen bu örtünün altında, yüzlerce güzel Yusuflar vardır. Bu ten, bu görünen beden ortadan
gidince, asıl varlığın olan ruhun kalkar. Ey sonsuz olan ruh, ey fani olan ten! Bu halin nasıl
olduğunu anlamak istersen, her gece kendine bak. Uykuya dalınca tenin ölmüş gibidir. Ruhunsa
cennet bahçelerine kanat çırpmaktadır.
aslan tarum beee toprana kurban aynen dewam
Her bölük pervaneler gibi alemde bir mumun etrafında dönüp dolaşır. Kendilerini bir ateşe vururlar ama hakikatte kendi mumlarının çevresinde dolanmaktadırlar. Alevinden ağacın daha ziyade yeşerdiği bahtı yaver Musa’nın ateşini umarlar.
Her sürü o ateşin ihsanını duymuştur; herkes her kıvılcımı o ateş sanır. Fakat sabah çağı, ebedilik nuru doğdu mu her biri, etrafında döndüğü nurun ne biçim bir mum olduğunu görür. Kim o zafer mumu ile yakmış ise o mum, ona seksen tane kanat bağışlar.
Nice pervaneler iki gözlerini yummuşlardır da kötü bir muma atılmışlardır, kanatlarını yakıp onun altına düşe kalmışlardır.
Pişmanlıkla hararetle çırpınıp dururlar. Gözlerinin bağı olmasına, böylece bir havaya körcesine düşmelerine ah çekerler. Mum da ben yandım, seni yanmadan, cefa ve elemden nasıl kurtarabilirdim? Der.
Mum da ağlaya ağlaya der ki: Benim bile başım yandı, artık başkasını nasıl aydınlatabilirim? O “Senin ahvaline baktım da gururlandım, halini geç gördüm” der.
Mum sönmüş şarap bitmiş, sevgilide bizim eğri görüşümüzden utanmış, dalgalara batmış, görülmüştür. Faydaları, ziyanın ve helakin ta kendisi olmuştur. Artık, körlükten Tanrıya şikayet et dur.
Herkes bir yana yüz tutmuştur. O azizlerse hiç yanda olmayana yüz çevirmişlerdir. Her güvercin bir yana uçmuştur, bu güvercinse cihetsizlik tarafına.
Biz ne hava kuşlarıyız, ne ev kuşları. Bizim yemimiz yemsizlik yemidir. Onun için rızkımız böyle bol bol gelmededir; çünkü, bizim elbise dikmemiz elbiseyi yırtmaktır!
• Her akşam sofra kurmak nasıl adetse, bizim de ey sevgili; senin güzel hayalinle orucumuzu açmamız adetimiz olmuştur.
• Senin hayalinle, seni düşünerek oruç bozanlara lütfedersin. Yüzlerce ihsanlarda bulunursun. Bu Hz. îsa'nın yukarılardan gök sofrası indirmesi gibi olur.
• Gönlün gıdası senin aşk matbahından olunca, yer sofrasından el çekerek uzakta durmak gerektir.
• Gıda olarak o gönül ateşinden bize hep ab-ı hayatlar sunulur. Biz gönül ateşinin üzerinde hoş kokulu ladin yağı gibi sevinerek yanar, etrafa güzel kokular yayarız.
• Topraktan doğmak, tekrar toprağın içine girip çürümek hayvan işidir. Bu iş, gönlün ve canın işi değildir.
Hz. Mevlana (k.s)
SAHUR DAVULU ( MESNEVİDEN )
Birisi, büyük bir zatın evinin kapısında sahur davulu çalmakta idi. Gece yarısı aşk ile şevk ile davul çalıyordu. Ona kabiliyetli birisi dedi ki: Evvela bu davulu, seher vakti çal, gece yarısı bu kepazelik olmaz. Bir de ey hevesli adam, şunu da bil ki bu evde hiç kimse yok.
Burada şeytandan periden başka kimse yokken ne diye vaktini zayi ediyorsun? Tefi, davulu birisi duysun diye çalıyorsan duyacak kulak nerede? Bunu anlamak için akıl lazım, fakat akıl hani?
Davulcu dedi ki: Sen sözünü bitirdin şimdi cevabımı dinle de şaşırıp kalma. Sence şimdi gece yarısı ama bence neşe sabahı yaklaştı. Her sınıklık bence kutlu bir hale geldi. Bütün geceler, gözüme gündüz kesildi.
Nil ırmağı sana kandır ama bence kan değil, sudur ey akıllı kişi. Sence o demirdir, tunçtur ama Davut peygambere mumdur. Dağ, sana karşı ağırıdır, cansızdır, fakat Davut’un önünde usta bir çalgıçı, bir okuyucudur.
Senin önünde o kırık taşlar susarlar. Fakat Ahmed’in önünde fasih bir hale gelir, hamdü senada bulunurlar. Senin önünde mescidin sütunu ölüdür, fakat Ahmed’e karşı gönlünü aldırmış bir aşıktır.
Cihanın bütün cüzüleri halkın önünde ölüdür, Tanrıya karşı bilgi sahibi ve muti. Bu evde bu konakta kimse yok, neden bu davulu çalıyorsun dedin. Bu halk, tanrı için paralar verir, yüzlerce hayrın temelini atar, mescitler yaparlar. Sarhoş aşıklar gibi uzun bir yol olan Hacca giderler, seve seve canları ile, malları ile oynarlar. Hiç o evde kimse yok derler mi? Ev sahibi, ev içinde gizlenen cana benzer.
Tanrı nuru ile ışıklanan, sevgilinin konağını dolu görür. Nice dolu ve kalabalık konaklar vardır ki işin sonunu görenler, onları boş görürler. Kimi dilersen Kabe’de ara da derhal önünde beliriversin.
Ziynetli ve yüce olan bir suret, nasıl olur da Tanrı yurdu olmaz, boş olur? Ona kapı kapanmaz, o geldi mi derhal açılır. Fakat başkaları, aşkla değil, ihtiyaçlardan gelirler. Hacca gidenler neden bu ses duymadan “Lebbeyk” deyip duruyoruz derler mi? Hakikatte onlara şu “Lebbeyk” demeyi nasip ediş, her lahza tek Tanrıdan gelen bir sestir.
Ben de koku aldım, biliyorum bu köşk, bu konak, can meclisinin kurulduğu yerdir toprağı da kimyadır. Hafif ve tiz nağmelerle bakırımı ebediyen onun kimyasına vurup duracağım. Nihayet bu sahur davulum, denizleri coşturacak, inciler saçacak, ihsanlarda bulunacak. Halk, savaş safında tanrı için canları ile oynar. Birisi Eyüp gibi belalara düşer, öbürü Yakup gibi sabreder. Yüz binlerce susuz ve muhtaç kişi, Tanrı için tamaha düşer, çalışır durur.
Ben de suçları yargılayan, örten Tanrı için bu kapıdan sahur davulu çalıyorum, benim de ümidim onda. Parasını almak için müşterimi istiyorsun? Gönül, Tanrıdan daha iyi müşteri nerede var? Malından pis dağarcığı alır, sana kendinden ışıklanan bir gönül nuru verir. Hakikatte yok olan şu buz kesmiş bedeni alır, vehmimize sığmaz bir saltanat ihsan eder.
Birkaç katra göz yaşı alır, şekerlerin, balların kıskandığı kevseri bağışlar. Sevdalarla, dertlerle dolu ah-ı alır, her ah-a karşılık yüzlerce karlı mevkii lütfeder. Gözyaşı bulutunun sürdüğü ah bulutu yüzündendir ki Halil’e fazla ah eden dedi.
Gel de hemen şu eşi olmayan alışverişi durmayan pazarda eskileri sat, hazır ve elde bir olan beyliği al. Eğer bir şüphe gelir de yolunu vurursa ticarette bulunan peygamberleri kendine senet yap.
O padişahlar padişahı, onların talihlerini öyle yaver etti, onlara öyle bir baht verdi ki dağlar bile onların pılı pırtılarını çekmeye muktedir değildir.
[Deleted by Admins]
Diken içindeler, ama gül gibiler. Hapisteler, ama şarap gibiler. Balçık içindeler, ama gönül gibiler. Gece içindeler, ama sabah gibiler.
Sen onların şarabını bir iç de gör: NaSıl birdenbire ferah olur, aydınlanır yüreğin, birdenbire nasıl unutulur her şey, nasıl birdenbire gözlerinin içi güler.
:) ARTIK GERİ DÖNDÜM MERHABA ECE...:)
dostlar birbirlerinin gönüllerinden geçenleri bilirler. Ben de senin gönlünden geçeni biliyorum. Bilmesem dost sayılmam.
• Dost dosta karşı saf, duru suya benzer. Onun için de dostun hayalıni parmağımla gösterebilirim.
• Adeta herkes aynadır; aynada herkes karını, ziyanını gösterebilir.
• Fakat o ayna her nefeste buğulanır, her an kararır. Çünkü onda benim can cilam yoktur.
• Ama arif kişinin gönlüne, dünyanın tozunu, toprağını atsan yine kararmaz, yine cilası kaybolmaz.
• Sakın bu aynadan yüz çevirme! 0 ayna; "Ben senin canına emanım!" deyip duruyor.
• Benim sözüm de, ben de cana bir aynayım. Can kendi halini benim sözümde bulur ve anlar.
• Sus, sus da, ben kaşla gözle ona binlerce macera okuyayım.
[Deleted by Admins]
ECE HARİKA ...İÇİM Bİ ACAİP OLDU BU ŞİİRLE...
Bu aşk şehrinde oturduğu halde mest olmayan var mıdır? Bu şehirde aşık olmayan bir kişi görülmüş müdür?
• Şarap bırakmıyor ki akıl durmadan söylensin dursun da, kimsecikler bunun sonu gelmeyecek demesin!
• Can ona bağlandı ama topal kaldı. Zaten canın buradan dışarıya sıçrayacak bir yeri de yok ki!..
• Sen şimdi şaşılacak şeyleri seyret! Sen hem var olan, hem de yok olan birini gördün mü?
• Padişah tarafından kolu, kanadı kırılmış olan kuş, uçtukça uçar. Şu gökkubbenin üstünde artık onun için kırılmak olamaz.
• Yok ol da şu dedikodudan kurtul! Sözden kurtulan kimdir? Yok olan kişi!..
[Deleted by Admins]
Şu insanlardan hangisi ben'im? Hele sen şu kavgayı, gürültüyü dinle, ağzıma, sözüme kulak asma. Hem sen beni elden çıktı bil. Yoluma kadeh madeh koyayım da deme. Önüme ne çıkarsa tuzla buz ederim.
Hem ben tıpatıp sana benzerim. Ağlarsan ağlarım, gülersen gülerim. Asıl sen vardın ortada, ben senin elinde bir ayna. Sen yeşillikte bir ağaç, ben senin gölgen.
Ben senin gôlgen olduktan sonra hemen gider kendime bir dost ararım kurmak için yanında çadırımı, ararım bir taze gül fidanı.
Sonra sâkinin kapısına varır, vurur testimi kırarım. Sonra oturur bardak bardak içerim ciğerimden akan kanı
Mevlana Celaleddin Rumi
[Deleted by Admins]
Irmak, kendi kendisini nerden aritacak? Adamin bilgisi, Tanri bilgisiyle fayda verir. Kilic sapini nerden kesecek? Yuru, bu yarayi cerraha goster de iyilestir. Hic kimse, yarasinin kotulugunu, cirkinligini gormesin diye her yaranin ustune sinek user. O sinekler, senin dusuncelerindir, mallarindir; yaran da hallerindeki karanlık.
HZ.MEVLANA (K.S)
ECE COK GÜZEL :)
Ben dostlarımı ne kalbimle ne de aklımla severim Olur ya... Kalp durur... Akıl unutur... Ben dostlarımı ruhumla severim. O ne durur, ne de unutur...
Bir şey küpte olsun da nehirde bulunmasın mümkün mü? Evde bulunup da şehirde bulunmayan ne vardır.Küp bu dünyadır, nehir ise kalp.Bu dünya dar bir hücredir, gönlün ise şaşılacak şeylerle dolu bir şehir. Sen küpteki kokmuş suya susamışsın, oysa ondan çok daha tatlısı ve fazlası gönül ırmağında. Evde görüp gözünü aldırdığın şeyler şehrin sanatkarları tarafından yapılmıştır. Git de çarşıda onun çok daha güzellerini gör. Hasılı dışarıda lezzet adına her ne varsa gönülde onun çok daha iyileri mevcut. O halde dudağını testiden değil o nehirden kandır.Bu dar hücrede gönül eğleme o sonsuz şehirde gezin.
Onun ağlayışı, ne gamdandır, ne ferahtan. Güzelliğin ta kendisi olan ağlayışı ruh bilir. Onun ağlayışı da o yandandır, gülüşü de. Aklın vehmettiği şeylerden dışarıdır o. Onun gözyaşı, gözüne benzer. Görmeyen göz nasıl olur da gören göze benzer. Onun gördüğünü ellemeye imkan yoktur, ne akıl kıyası ile bilinir, ne duygu yolu ile!
Gece, ta uzaktan nuru gördü mü kaçar. Şu halde gece karanlığı, nurun halini nasıl bilir? Sinek, rüzgardan kaçar. Artık nasıl olur da rüzgarların zevkini tadabilir? Önü olmayan geldi mi sonradan olan, abes olur. Şu halde önü olmayan, sonradan olanı nereden bilecek?
Önü olmayan sonradan olan şeye aksetti mi onu hayran eder. Onu yok etti mi de kendi rengine boyar.