Şimdi Ara

bu öğütler yüzyılar öncesinden geldi (12. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
248
Cevap
2
Favori
8.658
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 910111213
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Bu emanet gönüldedir ve gönül hamiledir; bu öğütler, ebe gibidir.

    Ebe der: “Kadının ağrısı yok, ağrı gerekli. Ağrı, çocuk için bir yoldur.”

    Dertsiz olan kişi, yol kesicidir. Çünkü dertsizlik “Ene’l-Hak (Ben Tanrı’yım) demektir.

    O “Ben”i vakitsiz söylemek, lanettir; o “Ben”i vaktinde söylemek rahmettir.

    Mansur’un o “Ben”i kesin olarak rahmet oldu. O Firavun’un “Ben”i ise lanet oldu; gör

    HZ.MEVLÂNÂ (K.S)
  • Dördüncü Söz'de izahı bulunan, her gün yirmi dört saat sermaye-i hayatı, Hâlıkımız bize ihsan ediyor; tâ ki, iki hayatımıza lâzım şeyler o sermaye ile alınsın. Biz kısacık hayat-ı dünyeviyeye yirmi üç saati sarf edip, beş farz namaza kâfi gelen bir saati, pek çok uzun olan hayat-ı uhreviyemize sarfetmezsek, ne kadar hilâf-ı akıl bir hata ve o hatanın cezası olarak hem kalbî, hem ruhî sıkıntıları çekmek ve o sıkıntılar yüzünden ahlâkını bozmak ve meyusâne hayatını geçirmek sebebiyle, değil terbiye almak, belki terbiyenin aksine gitmekle ne derece hasâret ederiz, kıyas edilsin.
    Bediüzzaman...
  • Bu kainatta görünen bütün güzellikler öyle bir güzelden geliyorki,bu mütemadiyen değişen ve tazelenen kainat,bütün mevcudatiyle ayinedarlık dilleriyle ,o güzelin cemalini tavsif ve tarif eder...Bediüzzaman...
  • Seni burada görmek güzel Tarum. :)
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Saralondé

    Seni burada görmek güzel Tarum. :)

    sağol aslıcım teşekkür ederim nasılsın?
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Tarum


    quote:

    Orijinalden alıntı: Saralondé

    Seni burada görmek güzel Tarum. :)

    sağol aslıcım teşekkür ederim nasılsın?



    Hiç olmadığım kadar iyiyim. Çok şükür :)) sen nasılsın. Buarada geç oldu ama hayatındaki tüm gelişen güzel şeyler için tebrik ederim seni :)
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Hover_Craft

    Herşey iyi güzelde kotayı hesaba katmamıslar

  • quote:

    Orijinalden alıntı: Saralondé


    quote:

    Orijinalden alıntı: Tarum


    quote:

    Orijinalden alıntı: Saralondé

    Seni burada görmek güzel Tarum. :)

    sağol aslıcım teşekkür ederim nasılsın?



    Hiç olmadığım kadar iyiyim. Çok şükür :)) sen nasılsın. Buarada geç oldu ama hayatındaki tüm gelişen güzel şeyler için tebrik ederim seni :)

    sağolasın bende çok şükür iyim. çok teşekkür ederim sağolasın aslı...
  • 1


    Câzibedar bir fitne içinde bulunan ve daha aklını kaybetmeyen bâzı gençlerle bir muhâveredir.

    Bir kısım gençler tarafından, şimdiki aldatıcı ve câzibedar lehviyât ve hevesâtın hücumları karşısında, "Âhiretimizi ne sûretle kurtaracağız?" diye Risale-i Nur'dan meded istediler. Ben de Risâle-i Nur'un şahs-ı mânevîsi nâmına onlara dedim ki:

    Kabir var; hiç kimse inkâr edemez. Herkes, ister istemez oraya girecek. Ve oraya girmek için de, üç tarzda, üç yoldan başka yol yok.

    • Birinci yol: O kabir, ehl-i İmân için bu dünyadan daha güzel bir âlemin kapısıdır.

    • İkinci yol: Âhireti tasdik eden, fakat sefâhet ve dalâlette gidenlere bir haps-i ebedî ve bütün dostlarından bir tecrid içinde bir haps-i münferit, yalnız başına bir hapis kapısıdır. Öyle gördüğü ve itikad ettiği; ve inandığı gibi hareket etmediği için, öyle muâmele görecek.

    • Üçüncü yol: Âhirete inanmayan ehl-i inkâr ve dalâlet için bir idâm-ı ebedî kapısı, yani hem kendisini, hem bütün sevdiklerini idâm edecek bir darağacıdır. Öyle bildiği için, cezası olarak aynını görecek. Bu iki şık bedihîdir, delil istemiyor, göz ile görünür.

    Mâdem ecel gizlidir; her vakit ölüm, başını kesmek için gelebiliyor; ve genç ihtiyar farkı yoktur. Elbette, dâimâ, gözü önünde öyle büyük dehşetli bir mesele karşısında, bîçare insan, o idâm-ı ebedî, o dipsiz, nihayetsiz haps-i münferitten kurtulmak çaresini aramak ve kabir kapısını bir âlem-i bâkîye, bir saadet-i ebediyeye ve âlem-i nura açılan bir kapıya kendi hakkında çevirmek hâdisesi, o insanın dünya kadar büyük bir meselesidir.

    Bu katî hakikat, bu üç yol ile bulunduğunda ve bu üç yolun da mezkûr üç hakikat ile olacağını ihbar eden yüz yirmi dört bin muhbir-i sâdık, ellerinde nişâne-i tasdik olan mu'cizeler bulunan enbiyâlar ve o enbiyâların haber verdikleri aynı haberleri, keşf ve zevk ve şuhud ile tasdik eden ve imza basan yüz yirmi dört milyon evliyânın aynı hakikate şehâdetleri ve hadd ü hesâba gelmeyen muhakkiklerin katî delilleriyle-o enbiyâ ve evliyânın verdikleri aynı haberleri-aklen, ilmelyakîn derecesinde Hâşiye ispat ettikleri; ve yüzde doksan dokuz ihtimâl-i katî ile, "İdâm ve zindân-ı ebedîden kurtulmak ve o yolu saadet-i ebediyeye çevirmek, yalnız imân ve itaat iledir" diye ittifaken haber veriyorlar.
    Bediüzzaman...




  • 2

    Acaba yüzde bir ihtimâl-i helâket bulunan bir tehlike yolunda gitmemek için, bir tek muhbirin sözü nazara alınsa ve onun sözünü dinlemeyip o yolda giden adamın endişe-i helâketten gelen elem-i mânevî, onun yemek iştihasını kaçırdığı halde; böyle yüzbinler sâdık ve musaddak muhbirlerin yüzde yüz ihtimâl ile, dalâlet ve sefahet göz önündeki kabir darağacına ve ebedî haps-i münferidine kat'î sebeb olduğunu ve îman, ubûdiyyet; yüzde yüz ihtimal ile o darağacını kaldırıp, o haps-i münferidi kapatıp, şu göz önündeki kabri, bir hazine-i ebediyeye, bir saray-ı saadete açılan bir kapıya çeviriyor diye ihbar eden ve emârelerini ve âsarlarını gösterdikleri halde, bu acîb ve garib ve dehşetli ve azametli mes'ele karşısında bulunan bîçare insan ve bâhusus müslüman: Eğer îman ve ubûdiyeti olmazsa, bütün dünya saltanatı ve lezzeti bir tek insana verilse, acaba o göz önündeki her vakit oraya çağrılmasına nöbetini bekleyen bir insana verdiği o endişeden gelen elîm elemi kaldırabilir mi? Sizden soruyorum. Madem ihtiyarlık, hastalık, musîbet ve her tarafta vefiyatlar o dehşetli elemi deşiyorlar ve ihtar ediyorlar. Elbette o ehl-i dalâlet ve sefahet yüzbin lezzeti ve zevki alsa da, yine o mânevî bir cehennem kalbinde yaşar ve yakar. Fakat pek kalın gaflet sersemliği muvakkaten hissettirmez. Madem ehl-i îman ve taat, göz önünde gördüğü kabri, bir hazine-i ebediyeye, bir saadet-i lâyezalîye kendisi hakkında bir kapı olduğunu ve o ezelî mukadderat piyangosundan milyarlar altın ve elmasları kazandıracak bir bilet dahi îman vesikasıyla ona çıkmış. Her vakit «Gel biletini al» diye beklemesinden derin, esaslı, hakikî lezzet ve zevk-i mânevî öyle bir lezzettir ki: Eğer tecessüm etse ve o çekirdek bir ağaç olsa, o adama hususî bir cennet hükmüne geçtiği halde; o zevk ve lezzet-i azîmeyi terkedip, gençlik sâikasıyla, o hadsiz elemler ile âlûde zehirli bir bala benzeyen sefîhane ve heveskârâne muvakkat bir lezzet-i gayr-i meşrûayı ihtiyar eden, hayvandan yüz derece aşağı düşer. Ecnebi dinsizleri gibi de olamaz. Çünki onlar, Peygamberi inkâr etseler, diğerlerini tanıyabilirler. Peygamberleri bilmeseler de Allah'ı tanıyabilirler. Allah'ı bilmeseler de kemâlâta medâr olacak bâzı güzel hasletler bulunabilir. Fakat bir müslüman; hem Enbiyayı, hem Rabbini, hem bütün Kemâlâtı Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm vasıtasıyla biliyor. Onun terbiyesini bırakan ve zincirinden çıkan daha hiçbir Peygamberi (A.S.M.) tanımaz ve Allah'ı da tanımaz. Ve rûhunda kemalâtı muhafaza edecek hiçbir esasatı bilemez. Çünki; peygamberlerin en âhiri ve en büyükleri ve dini ve dâveti, umum nev'-i beşere baktığı için ve mu'cizâtça ve dince umuma faik ve bütün nev'-i beşere bütün hakaikde üstadlık edip ondört asırda parlak bir sûrette isbat eden ve nevi beşerin medar-ı iftiharı bir zâtın terbiye-i esasiyelerini ve usûl-i dinini terkeden, elbette hiçbir cihette bir nur, bir kemâl bulamaz. Sukut-u mutlaka mahkûmdur. İşte ey hayat-ı dünyeviyenin zevkine mübtelâ ve endişe-i istikbal ile istikbalini ve hayatını temin için çabalayan bîçareler! Dünyanın lezzetini, zevkini, saadetini, rahatını isterseniz; meşrû dairedeki keyfe iktifa ediniz. O, keyfinize kâfidir. Haricinde ve gayr-ı meşrû dairedeki bir lezzetin içinde bin elem olduğunu, sâbık beyanatta elbette anladınız. Eğer mâzi, yâni geçmiş zamanın hâdisatını sinema ile hâlihazırda gösterdikleri gibi, istikbaldeki ahval dahi meselâ elli sene sonraki halleri bir sinema ile gösterilse idi, ehl-i sefahet şimdiki güldüklerine, yüzbinlerce nefrin ve nefret edip ağlayacaktılar. Dünya ve âhirette ebedî ve daimî süruru isteyen, îman dairesindeki terbiye-i Muhammediyeyi (A.S.M.) kendine rehber etmek gerektir.




  • paylaşım için teşekkürlerrrr


  • "Şeb-i Arûs"
  • rica ederim...
  • Katiyen bil ki, hilkatin en yüksek gayesi ve fıtratın en yüce neticesi, iman-ı billâhtır. Ve insaniyetin en âli mertebesi ve beşeriyetin en büyük makamı, iman-ı billâh içindeki marifetullahtır. Cin ve insin en parlak saadeti ve en tatlı nimeti, o marifetullah içindeki muhabbetullahtır. Ve ruh-u beşer için en hâlis sürur ve kalb-i insan için en sâfi sevinç, o muhabbetullah içindeki lezzet-i ruhaniyedir.

    Evet, bütün hakikî saadet ve hâlis sürur ve şirin nimet ve sâfi lezzet, elbette marifetullah ve muhabbetullahtadır. Onlar, onsuz olamaz. Cenâb-ı Hakkı tanıyan ve seven, nihayetsiz saadete, nimete, envâra, esrara, ya bilkuvve veya bilfiil mazhardır. Onu hakikî tanımayan, sevmeyen, nihayetsiz şekavete, âlâma ve evhama mânen ve maddeten müptelâ olur.

    Evet, şu perişan dünyada, âvâre nev-i beşer içinde, semeresiz bir hayatta, sahipsiz, hâmisiz bir surette, âciz, miskin bir insan, bütün dünyanın sultanı da olsa kaç para eder? İşte bu âvâre nev-i beşer içinde, bu perişan, fâni dünyada, insan sahibini tanımazsa, mâlikini bulmazsa, ne kadar biçare sergerdan olduğunu herkes anlar. Eğer sahibini bulsa, mâlikini tanısa, o vakit rahmetine iltica eder, kudretine istinad eder. O vahşetgâh dünya, bir tenezzühgâha döner ve bir ticaretgâh olur




  • Mevlana hzretlerini Sapık diye nitelendiren! vahhabi meşrep insanlara bir sözdür.
    Büyük bir evliyayı karalamak onun evliyalığına laf söylemek,sıradan bir insan gibi göstermeye çalışmak , ecdadına resmen sövmek kendine insan diyene yakışmaz!!!

    Hz.Mevlanayı filozof gibi gösterip (bazıları böylede düşünmüyorlar bir yalancı bir sapık gibi görüyorlar HAŞA! ) Evliya olduğu gerçeğini saklayanlara yazıklar olsun.


    Mevlananın Kuran ve Hz.Muhammed(S.A.V)dışında rehberi olmayan bir evliyaydı.
    Bunun aksini iddia edenlerden şikayetçi olduğunu söylemiştir !!!

    "Ben hayatım boyunca Kur’an’ın kölesiyim. Muhammed-ül Muhtar (sav)’in ayağının tozuyum
    Biri benden bundan başkasını naklederse Ondan da bizarım, o sözden de bizarım, şikayetçiyim..."
    demiştir!!!


    "Aşk, o yalımdır ki parladı mı sevgiliden başka ne varsa hepsini yakar.
    "Lâ kılıcı", Allah'tan başka ne varsa hepsini keser, silip süpürür.
    Bir bak hele "Lâ"dan sonra ne kalır? "İlla Allah; kalır, hepsi gider. Neşelen, sevin, ey ikiliği yakıp yandıran şiddetli aşk!"
    (5/51/586-590)mevlana

    şu sözlerdeki güzelliklere bakınız !!! GErçek Aşkın Allah aşkı olduğunu ne güzel dillendirmiş tevhidi ne güzel dile getirmiş!!!

    Mesevinin 1. cildinde şöyle yazmıştır...

    " Ayıptan başka bir şey görmeyene ayıptır. Fakat gayb âleminin pâk ruhu, hiç ayıp görür mü?

    Ayıp cahil mahlûka nispetle ayıptır; makbul Allaha nispetle değil.

    Küfür bile yaratana nispetle bir hikmettir. Fakat bize nispet edecek olursan bir âfet, bir felâkettir. "


    bu sözleri yazmamım sebebi Mevlana hzretlerinin haşa din dışı erotik hikayeler anlattığını söyleyenler içindir...

    Tabii bu da onların tercihidir.İNŞAALLAH bir gün gerçekten istifade ederler
    bazılarına erotizm gibi gelen ve bu şekilde Mevlana Hzretlerine saldıranlar ordaki olayların, nefis taşıyan her kişinin bir şekilde tasavvur edebildiği,(Allah korusun)fırsat bulduğunda da, maddi ve manevi engelleri olmadığında tereddütsüz yapabilecekleri yanlışlıkları ve haramiyeti gösteren çok güzel hikayelerdir.

    bu hikayeleri ateşe benzetsek ; Ateş sıcaktır elini sokarsan yakar... böylece ateşe ey ateş sen kötüsün denmez...ateş elini yaktı diye ateş kötü olmaz!! elini sokma ateşe yemeği pişir ısın!!! aynen buna benzer ...

    Okuyan kişi nasıl okuyup nasıl bakmak,anlamak istiyorsa (o kişinin o andaki hali ile alakalı ve o haline bağlı olduğundan)olayı öyle algılar.
    Örneğin kişi aklı ile bakıp anlıyorsa aklına,gönlü ile bakıp anlıyorsa gönlüne,özet olarak neresiyle bakıp anlıyorsa orası ile bakar anlar ve alır
    Dolayısıyla yaradılışın gereği o organının özelliklerine uygun olarak algılar.
    Cüz-i nefse ,Küll-i ise gönüle hitab eder.
    Mevlana hazretleri ve daha nice gönül ehillerinin yazmış olduğu,gönüle hitab eden eserlerinde bizlere anlatmak istedikleri gerçekleri, anlamlarıyla yaşamayı ALLAH cümlemize nasib etsin.....Böyle büyük ve değerli insanlar hakkında yanlış düşünmekten bizleri Allah korusun.Bu şekilde düşünmek bize zarardan başka birşey vermez.

    Hem Allah, alimlere uymayı emrediyor, (Alimlere sorun!) Demek ki bilmeyen insanlar da var ki, Allah, bilenlere sormamızı emrediyor.ve (Peygamberin emrettiğini yapın, yasakladığından sakının!)buyuruyor. (Nahl 43, Haşr 7)

    İlmin, alimin önemi nasıl inkar edilebilir?? Kuranı herkes kolayca anlasaydı Peygambere ihtiyaç kalmazdı. Hadisi şerifler, Kuranın açıklaması mahiyetindedir. Hakiki alimler de, hadisi şerifleri açıklamışlardır. Arapça bilen herkese alim denmez. Heleki daha dün hiçbirşey bilmeyen bu gün alim kesilip fetva veren milletin imanını ölçen vay efendim sen tevhit ehlisin sen değilsin ,bu kitabı yazan adam sapık bu evliya dediğiniz adam yanılıyor diye saçma sapan sözler savuranlar hiç lafa girmesin !!!konuşmaları hata! Hakiki Alim Kuranıkerimi hadisi şerifleri açıklayan yetkili yüksek insandır. bazılarının hocaları gibi Çok ilmi olduğu halde, hakkı batıldan ayıramayan, hakiki alim değildir. Yetmiş iki sapık fırkanın önderleri de derin alim idi bunu unutmamak lazım....Alimler Evliyalar Peygamberlerin varisleri, vekilleridir.


    "Allah buyurdu ki: "Evliyamdan birine düşmanlık eden, benimle harb etmiş olur..." "(Hadîs-i kudsî-Buhârî)
    Herkezce bilinen büyük bir evliya zata düşmanlık besleyenlere yazıklar olsun!!!






  • Peygamber Efendimiz (S.A.V.) 'in 14 asır önce haber verdiği alametler...

    *İnsanların başına bir zaman gelecek ki, onlardan faiz yemiyen kalmayacak, yemese bile tozu mutlaka bulaşacaktır.

    *Bir çok kişi az bi dünyalık zarfında dinini feda edecektir.

    *Kazanç, belirli kişiler arsında dolaşacak, dar gelirliler açlık ve sıkıntıya düşecekler.

    *Fitne her eve girecek ve tecrübesiz gençler başa geçecekler.

    *Kur'an'dan bir resim, islam'dan bir isim, Müslümandan bir cisim kalacak.

    *Üç şey çok kıymetlenecek; Helâl para, Kendisiyle amel edinen sünnet ve Candan bir dost.

    *Ecnebiler çoğalacak ve müslümanlara galebe edecekler.

    *Sonradan gelen nesiller, önceden gelenlere sövüp sayacaklar.

    *Mihnet, bela, musibet artacak, rahat ve huzur kalmayacak, kimse eliyle bunları önleyemeyecek.

    *Köylüler şehirlere akın edecekler ve ne idüğü belirsiz deve çobanları, bina yaptırmakta birbirleriyle yarışacaklar.

    *Bir Müslüman koyundan daha âciz olacak, hor ve hakir görülecek.

    *İlim azalacak, cehalet, anarşi ve cinayetler artacak, adam öldürmek hafif bir suç sayılacak.

    *Hilesiz iş yapılamayacak, tacirler ve yazarlar artacak kalem bollaşacak.

    *Kişi elbisesini sakındığı kadar dinini sakınmayacak ve fakirler de namaz kılmayacak.

    *Akrabalık bağları kopacak ve selam, sadece tanıdık olanlara verilercek.

    *Zenginler ticaret için, hafızlar riya ve gösteriş için hacca gidecekler.

    *Büyükleri merhametsiz küçükleri hürmetsiz olacak; çocukları terbiye, köpekleri terbiyeden daha zor olacak.

    *İnsanlar kötülüklerden birbirlerini sakındırmayacak ve iyiliği emretmeyecekler.

    *Minareler çoğalacak, camiler süslenip ziynetlenecek (kilise ve havralar gibi) ve içlerinden yüksek sesler gelecek.

    *Hainlere emin, emin olanlara hain denilecek ve ''şurada emin bir insan vardır'' denilecek kadar emin insan sayısı azalacak.

    *Kişiye, şerrinden korkulduğu için ikramda bulunulacak. Görünüşte dost fakat esasında düşman sayısı artacak, sözler hep yalan ve birbirine muhalif olacak, amir ve memur çok, doğru iş yapan az olacak.

    *Yıldızlar (fal) doğrulanacak ve kader yalanlanacak.

    *Allahü Teâlâ apaçık inkar edilecek.

    *Âlicenaplık, izzet-i ikram ve cömertlik duyguları kaybolacak ve haklar para karşılığı satılır hale gelecek.

    *Cemaatin inanacı zayıf, ibadeti taklit olacak, hafızlar çok ama âlim bulunmayacak.

    *Zenginlere itibar edilecek, cimrilik artacak, zekat ağır bir borç olarak kabul edilecek.

    *Âlimler para ve dünyalık karşılığında ilim öğretecek, ahiret ameli ile dünyalık talep edecekler.

    *Dinden garı hususlar için öğrenim yapılacak.

    *Erkekler kendilerini kadınlara, kadınlar da erkeklere benzeyecekler.

    *Erkekler erkeklerle, kadınlar kadınlarla münasebetsiz alakalar kuracak.

    *Her tarafta şarkıcı ve çalgıcı kadınlar zuhur edecek.

    *Söz kadınlarda olacak ve zina yaygınlaşacak.

    *Kadınlar, saçları deve hörgücü gibi, sokaklarda dolaşacaklar.

    *Haram işlemeyi kolaylaştıran imkanlar artacak, gençler günah işlemeye ve kötülük yapmaya çok meyledecekler.

    *İmanı kalpte tutmak, kor ateşi elde tutmaktan daha zor olacak, kişi gece mü'min yatacak sabah kafir olarak kalkacak veya bunun tersi olacak.

    *İçkiyi devletler teşkil edecekler ve muhtelif isimler altında içilecekler.

    *Dünya işlerine dalıp ahiret işleri unutulacak, Allah'ın kitabıyla hükmetmek ayıp sayılacak.

    *Büyük ve gösterişli binalar yapılacak ve bunlardan dolayı sokaklar daralacak.

    *Yırtıcı hayvanların derileri tabaklanarak çeşitli giyim eşyası yapılacak.

    *Sabah giyinen elbise başka akşam giyinen elbise başka olacak. Önünüze yemeklerden biri gelip diğeri gidecek ve Kabe'nin örtüldüğü gibi evlerimizin duvarları da halılarla süslenecek.

    *Ümmetimin erkekleri şişmanlayacak ve semizleşecekler.

    *Dedikodu yaygın bir hal alacak.

    *Herkes ''kazanamadığından ve geçinemediğinden'' şikayetçi olacak.

    *Yalancı şahitlik ve boşanmalar artacak, ani ölümler sık görülecek.

    *Mal çoğalıp sel gibi akacak, mal sahibi malına tapacak ve tüccarların çoğu hilekar olacak.

    *Kişi karısına itaat edip anasına asi olacak ve arkadaşına yaklaşıp babasından uzaklaşacak.

    *Gönüller birbirini sevmez olacak, dince ve dünyalık işlerde muhtelif görüşler belirlenecek, kardeşler bile dinde ve mezheplerde ihtilaf edecekler.

    *İmar edilen şeyler harap edilecek, harap olanlar ise imar edilecek.

    *Fazıklar başa geçecek ve konuşmasını bilmeyenler halka hitap edecekler.

    *Arap arazisinin çölleri, nehirlere ve çöllere kavuşacak.

    *Faize alış-veriş; rüşvete hediye denecek, tefecilik artacak, helal-haram unutulacak, para gelsin de nerden gelirse gelsin denecek.

    *Zaman kısalacak. Bir sene bir ay gibi, bir ay bir hafta gibi, bir hafta bir gün gibi geçecek. Bir günün geçmesi ise bir yaprağın yanması kadar çabuklaşacak. Hiçbir şeyde bereket kalmayacak





    KAYNAKLAR:
    1.Riyâzüs-Salihîn.İmam Nebevi Terc:Mehmed Emre
    2.Tezkiret-ül-Kurtubî.İmam Şaranî
    3.Kıyamet almametleri Ramuz el-Ehadis'ten Dersler
    4.Kitab ül-Keşf,Celaleddin-i Suyuti,El yazma eser Süleymaniye Kütüphanesi
    5.Kıyamet alametleri,Muhammet el-Hüseyni. Terc:Naim erdoğan.




  • Amelinizde rıza-yı İlâhî olmalı.
    Eğer O razı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok.

    Eğer O kabul etse, bütün halk reddetse tesiri yok.

    O razı olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti iktiza ederse, sizler istemek talebinde olmadığınız halde, halklara da kabul ettirir, onları da razı eder.

    Onun için, bu hizmette, doğrudan doğruya, yalnız Cenâb-ı Hakkın rızasını esas maksat yapmak gerektir.

    Mesnevi-i Nuriye


  • Mevlânâ Celaleddin-i Rûmî Hazretleri bir menkıbe anlatır: Bir zamanlar dönemin insanları, sadece toprağa değil kalblere de hükmetmesini bilen sultanlarını çok severler. Kendileri de bu hayırlı insan tarafından tanınmak ve sevilmek arzu ederler. Bu sebeple bazı günlerde Bağdat’a gider, sultanın huzuruna çıkar, ona hediyeler verirler. Zenginlerin ve imkanı olanların kıymetli hediyeler takdim ettiği bir gün, bir fakir de, sultana yaraşır bir hediye arar. Değerli hiçbir şey bulamayınca evindeki bir tarafı kırık testi aklına gelir. Köyün buz gibi suyundan testiyi doldurur ve yola revan olur. Az sonra karşılaştığı birisi, ne yaptığını, nereye gittiğini sorup öğrenince alaylı bir şekilde, "Bilmiyor musun sultan suyun kaynağında oturuyor. Hem sizin çeşmenin suyu da onun." der. Fakir adam kızarır, yutkunur, kelimeler boğazında düğümlenir ve "Olsun!" der, "sultana sultanlık gedaya da gedalık yaraşır. Sultana has hediyem yoksa da onun suyunu ona takdim etmeye müştak ve onun sevgisiyle dolu bir gönlüm var." Kırık testisiyle Sultan’ın huzuruna çıkar. Sultan sultanlığına uygun muamele eder; ona da ikramda bulunur ve geriye dönerken de, “Bize ne ile gelirse gelsin onu boş çevirmeyin, testisini altınla doldurun.” der.


    Bediuzzaman Hazretleri de Yirmi Dördüncü Söz’de, “küllî bir niyet”i anlatırken şöyle diyor: “Meselâ, nasıl ki bir adam, beş kuruş kıymetinde bir hediye ile bir padişahın huzuruna girer. Ve görür ki, herbiri milyonlara değer hediyeler, makbul adamlardan gelmiş, orada dizilmiş. Onun kalbine gelir: "Benim hediyem hiçtir, ne yapayım?" Birden der: "Ey seyyidim! Bütün şu kıymettar hediyeleri kendi namıma sana takdim ediyorum. Çünkü sen onlara lâyıksın. Eğer benim iktidarım olsaydı, bunların bir mislini sana hediye ederdim." Yani, “Ey padişahlar Padişahı! Ey sultanlar Sultanı! Bu insanlar sana şu kıymetli hediyeleri veriyorlar; benim elimde ise ancak bu var. Eğer elimden gelseydi, mümkün olsaydı, bütün o hediyeler kadar bir hediye Sana takdim ederdim..” der.


    Ebû Hureyre (radıyallahu anh) her gün oniki bin defa “Sübhanallah” diyor. Sebebi sorulunca da “Günahlarım kadar söylüyorum, fazla değil” diyor. “Günahı neydi ki?” diye sorabilirsiniz. “Acaba ne işliyordu?” diye aklınızdan geçirebilirsiniz ama ben O’nun bir şey işlediğine kâni değilim. Kendisini Suffe’de Allah Rasûlü’ne adamış; üç sene zarfında, yirmi senede alınamayacak bilgiyi almış; sahabenin alimleri arasına girmiş; arkadaşlarının şahidlik ettiği gibi Rabbinden gelecek lütuf ve ihsanlardan başka dünya nimeti adına her şeye kapanmış bir insanın kötü bir şey işleyeceğine ihtimal vermiyorum. İhtimal biraz evvel bahsettiğim gibi Allah’ın lütuflarını görüp de ona şükürle mukabele edememe, her salise, rabia, hamise… ve aşire O’nun nimetlerine mazhar olduğu halde şükrünü tam olarak yerine getirememe duygusuyla iki büklüm oluyor ve “sübhanallah” ile mukabelede bulunuyor. İhtimal kendi muhasebesini yapıyor, “O’ndan ayrı bir anım geçti.” diyor ve o ana istiğfar ediyor



    alıntıdır...




  • Ve sen yine denendiğinde

    ve yine kalbin daraldığında

    ve yine bütün kapılar yüzüne kapandığında

    ve yine ne yapman gerektiğini bilemediğinde...

    Uzun uzun düşün

    ve hatırla Yaratanını!


    ALLAH KULUNA KAFİ DEĞİLMİ?

    (Zümer/36)
  • Sus gönlüm! Seni senden daha iyi bilen Rabbinin hükmü vuk'u buluncaya kadar. Senin nasibin sana ulaşıncaya kadar, ulaşmayanlarınsa senin nasibin olmadığını anlayana kadar sus...
    Hz.Mevlana Celaleddin Rumi (K.S)
  • 
Sayfa: önceki 910111213
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.