Şimdi Ara

''BÖLÜNMÜŞ'' - KORKU ÖYKÜ SERİSİ

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
2
Cevap
0
Favori
56
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Merhabalar, korku öyküsü yazdığım 'Bölünmüş' sizinle paylaşıyorum. Umarım seversiniz :)
    İyi geceler...
    ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
    BÖLÜM 1:


    Gözümü açtığımda saat öğlene varmak üzereydi. Yatağımdan kalkarak, uyku sersemliği ile bir süre etrafımı boş boş izledim. Annemler akraba düğünü için şehir dışına çıkmışlar, ev olduğu gibi bana kalmıştı. Karışan olmayınca sabahlara kadar oyun oynuyor, arkadaşlarla sohbet ediyor, sigaralarımızı tüttürüyorduk. Kendime biraz olsun gelince ayaklanarak banyonun yolunu tuttum. Duşumu aldım, kahvaltımı yaptım. Evden ayrılmak için baharlık montu sırtıma geçirdiğimde içeriden bir ses geldiğini duydum.
    Banyodan gelmişti sanki! o tarafa doğru bakarak bir müddet sessizleştim. Herhangi bir ses gelmedi. Bana öyle gelmişti sanırım, tekrar kapının dışına çıkacakken banyoda bir şey yere düştü. Evin içine girerek, banyoya doğru gittim. Gündüz ışıkları cesaretimi arttırıyordu, korkmuyordum! Banyonun kapısından içeri göz gezdirdiğimde diş fırçasının yere düşmüş olduğunu gördüm. Eğilerek onu alacakken, birisi arkamdan bana hafifçe dokunmuş gibi geldi. Ürpererek arkamı döndüm, duvar beni izliyordu, yani ben öyle zannediyormuşum.
    Düşen diş fırçasını yerine koyduktan sonra sokağa attım kendimi. Bir sigara daha yakıp arkadaşların yanına doğru yol aldım. Parka inen yol güzeldir. İki tarafı da rengarenk çiçeklerle çevrilmiştir. Yürüdüğünüz zaman o çiçeklerden gelen koku ve karşınızdaki görüntü sizi istemsiz gülümsetir. Kalabalıktır, bunun nedeni ise yatağından kalkan insanoğlunun hemen sosyal medyaya fotoğraf atıp günlük beğeni dozunu almak istemesidir. Garip canlılarız!
    Parka giriş yaptığımda bizimkiler bana ıslık çaldı. Kafamı o yöne çevirerek onların yanına doğru yürüdüm. Büyük bir alanda çam ağaçlarının altında otururuz. İnsanlar ailesi ile birlikte gelir, banklarda piknik yaparlar. Bu küçük şehirde yaşayanların biraz olsun nefes alabilecekleri tek yer burasıdır. Sıcaktan bunalan insanlar çime yatar, çekirdek kola yapacaklar banktaki yerlerini alır, çocuklar ise onlar için ayrılmış alanda koşturup, oynarlar.
    ‘’Hayırdır lan, yüzün asık!’’ konuşan Mesut. Yakın arkadaşım, birbirimiz için canımızı bile veririz o derece! Samimiyet başka tabi…
    ‘’Yok bir şey, uyanamadım bugün.’’
    ‘’Tabi, buldun boş evi sabahlara kadar oturuyorsun.’’
    ‘’Ne yapacaktım, sütümü içip saat 10:00`da yatağıma mı koşayım?’’ gülümsedim. Diğerlerine de selam verdim. Onlarla pek aramız yoktur, yani aramız yoktur dediğim Mesut kadar değiliz ama severim onları da iyi çocukturlar.
    Biraz takıldıktan sonra Mesut kaş göz yaptı. Ona kafamla onay verdim, sözü açan o oldu;
    ‘’Evet beyler, bize müsaade bir takım işlerimiz var! Yine görüşürüz.’’ Ayaklanarak diğer üç kişiyle tokalaştıktan sonra Mesut`la beraber uzaklaştık. Yanında dururken utanırım bizimkinin, niye diye soracaksanız uzun boyludur. Gereğinden çok uzun! Biraz da kilosu var iri bir çocuk. Ben ise sıskayım, boyum orta, kilom 50 varın farkı siz düşünün! Parkın ortasından çocukların oynadığı alana doğru yürüdük. Müsait bir bank görünce oraya çöktük. Sigara yakarak bizimkine uzattım ama almadı! Hayret, bizim Mesut sigarayı geri çeviriyor. Var bunda bir iş ama dur bakalım.
    ‘’Şu karşıdaki ev bir türlü yıkılmadı gitti!’’
    Gözümü karşıdaki eve çevirdim. Ağzımdan duman verirken; bahçesi berbat haldeki, çatısı hafif çökmüş ve pencereleri demir cisimlerle kapatılmış eve baktım. Çocukken çok korkardık oradan, türlü hikâyeler anlatırlardı bize. Şimdi fos geliyor ama o zamandan beri hiç yıkılmadı bu ev. Bir ara cebi dolu müteahhit buraya gözü dikmişti. Kepçe vurulmadan önce ki gece evinde üç harfliler tarafından ziyaret edilmiş oraya dokunma demişler. Vazgeçti ondan sonra!
    Peeh, saçmalık!
    ‘’Aynen öyle!’’ diye cevap verdim. Sessizleşti ortam birkaç dakika, sigaram tam bitmek üzereydi yere atıp söndürecektim ki Mesut bana doğru dönerek;
    ‘’Var mısın gece şuraya bir girelim. İçini çok merak ediyorum lan!’’ gözlerinin içine baktığımda gerçekten kararlı bir şekilde söylemişti bunu şakası falan yoktu.
    ‘’Ne yapacaksın oğlum içeri girip. Neresini merak ediyorsun bildiğin toz topraktır içerisi.’’
    ‘’Ya orası öylede dolaplarda falan değişik türde yazılar varmış diyorlar.’’
    ‘’Ya bi siktir git be!’’ diyerek güldüm. Biraz saçmalamıştı bu sefer. ‘’O kadar yıl yazımı kalır, hepsi tozun toprağın altında kalmıştır nasıl bulacaksın onları.’’
    ‘’Sen bana bırak. Ev pek büyük değil zaten. Sen geliyor musun gelmiyor musun kardeşim?’’
    Kararsızdım açıkçası. Bir tarafım git diyor, diğer tarafım durduk yerde iş çıkarma başına şimdi diyordu. Biraz düşündükten sonra; ‘’Yok kardeşim kusura bakma. Hem oranın kapısı mühürlü girmek yasak!’’

    ‘’Gece vakti gireceğiz zaten. Kapıdan değil, arkasındaki pencere açık oradan dalarız içeri.’’
    Hiç içime sinmemişti bu olay. Durduk yere bu teklifi yapıyordu. Önceki zamanlarda girelim eve falan derdi ama bu kadar ısrarcı olmamıştı. ‘’Kusura bakma, ben giremem.’’ dedim. ‘’Peki.’’ diyerek itiraz etmedi. Biliyordum, gece bu eve, tek başına girecekti. Hiç korkmazdı, çocuk dünyaya korkusuz olarak doğmuştu sanki!
    Saat: 02:14
    Telefonumun titreşim sesinden göz kapaklarımı kaldırdığım da arayan Mesut`tu. Telefonu açarak cevap verdim. ‘’Alo?’’ cızırtı geliyordu sadece herhangi bir cevap yoktu. ‘’Alo, Mesut? Sesin gelmiyor oğlum!’’ sesler kesik kesik gelmeye başladı. Acı çekiyormuş gibi sızlanarak ses geliyordu;
    ‘’Yardım et!’’
    Ayaklanarak gecenin karanlığında doğruldum. Kalbimin ritmi yavaş yavaş hızlanıyor, adrenalin hormonum harekete geçiyordu.
    ‘’Neredesin? Ne diyorsun lan?’’ Ağlıyordu. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. ‘’Yapmamalıydım, sizi meşgul etmemeliydim.’’ diyordu sanki orada başkaları da vardı, bana konuşmuyor onlara konuşuyordu.
    ‘’Mesut, kim var orada? Lan bir ses ver!’’ diyerek bağırdım. Telefonun ucundan nefes sesleri gelmeye başladı. Konuşmuyor, titriyor derin nefesler alıyordu. Sesleri dinledikçe korkmaya başladım. Hızlı adımlarla giderek odanın ışığını yaktım. Biraz olsun rahatladım.
    ‘’Onları rahatsız ettim. Cezamı çekeceğim.’’ Telefon kapandı. Bana gelen son cevap buydu. Ne yapacağımı bilmiyordum etrafıma bakındım. Banyodan sabah ki ses tekrar geldi. Yavaş adımlarla koridora çıkarak banyo tarafına baktım. Çok karanlıktı, oraya doğru yürümeye başladığımda önümden bir siyahlık geçmiş gibi oldu. Kendimi geri atarak bir müddet bekledim. Nabzımın atış sesini çok net duyabiliyordum. Banyonun ışığını yaktığımda diş fırçasının yere düştüğünü gördüm. Aynı yere, aynı oranla ve aynı yönde düşmüştü. Bu bir tesadüf müydü?







  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Atatürk film serisi
    9 ay önce açıldı
    Daha Fazla Göster
    
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.