Şimdi Ara

Boethius'un tanrı ve özgür irade düşüncesi

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
14
Cevap
1
Favori
856
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Tanrıya inanan birçok insanın kafasını kurcalayan sorun Boethius'un da kafasını karıştırıyordu.
    Kısacası Boethius diyor ki, Tanrı kusursuz ise, her şeyi biliyor olmalıydı. Geçmişi, şimdiyi ve geleceği de biliyor olmalı. Yani ben ne yapacağımdan emin olamasam bile, bir sonraki eylemimi bilmeliydi. Bana gerçekleştirdiğim eylemlerim kendi kararımmış gibi gelebilir, istediğimi yapabilirim aslında.
    Peki Tanrı sonuçta ne yapacağımızı biliyorsa, nasıl olur da ne yapacağımız hakkında hakiki bir seçim yapabiliriz? Seçim yalnızca bir yanılsama mıdır? Öyle görünüyor ki, eğer Tanrı her şeyi biliyorsa, özgür iradeye sahip değilimdir. Tanrı bunu yapabiliyorsa, bana kendi kararımı kendim vermişim gibi gelse de, hiç kuşkusuz ne yaptığım konusunda bir seçme şansım olmamıştır.
    E hal böyle ise, yaptıklarımız yüzünden cezalandırılmamız ya da ödüllendirilmemiz ne kadar adildir? Eğer ne yapacağımızı kendimiz seçemiyorsak, Tanrı cennete gidip gitmeyeceğimize nasıl karar verebilir?

    Boethius bu sorusuna kendince şöyle çözüm getiriyor:
    Aslında özgür iradeye sahibiz. Tanrı ne yapacağımızı bilse de yaşamlarımız önceden belirlenmiş değildir.(?)
    Bir sonraki eylemimizi hala seçebiliriz. Buradaki hata Tanrıyı, zamanda gözler önüne serilen şeyleri gören bir insanmış gibi düşünmektir. Tanrı zamansız, zamanın tamamen dışındadır.
    Dolayısıyla, Tanrının insanların ne yapacağını önceden bilmesine rağmen, onları nasıl davrandıkları ve yaptıkları seçimler üzerinden yargıladığını unutmamasını söyler. Eğer felsefe bu konuda haklıysa ve eğer Tanrı varsa, bu cümleyi ne zaman bitireceğimi kesinlikle biliyor ama bu cümleyi burada noktalamak yine de benim özgür seçimim demiş Boethius.

    Şimdi burada aklıma takılan sorular var.

    1- "Tanrı ne yapacağımızı bilse de yaşamlarımız önceden belirlenmemiştir" sözü ne anlatıyor? Nasıl oluyor da, tanrı hem yapacağımızı bilip, hemde yaşamlarımız önceden belirlenmiyor? E tanrı benim önceden ne yapacağımı biliyorsa, bu yaşamın önceden belirlenmiş demek değil midir?
    Mesela tanrı benim okul okuyacağımı biliyor. Ama hangi bölümü okumayı sen seçiyorsun gibi bir şey mi bu? Bu bile içinde tezatlıklar barındırıyor. Bu kısmı açıklar mısınız?

    2- Bir de Boethius'un aklını kurcalayan sorunun açıklama şekli beni şüphelendiriyor. Bir sorun var. Ve bu sorunu nasıl çözebiliriz diye kafa yoruyor ve sorunu, sorunsuz halletmeye çalışıyor. "Bir sorunu, nasıl sorunsuz halledebilmenin peşinde" Varsayımlarla ilerliyor. Burada adeta tanrıyı evrimleştiriyor. Hani günlük hayatta karşımıza sorun çıktığında varsayımlarla sorunu çözmeye çalışırız. Sonra ne yaparız hemen kabul eder miyiz? Hayır. Gider kafamızdaki sorunsuz varsayımı deneriz. Ama burada denemek mümkün değil. Tanrı burada evrimleşiyor. Ve en büyük yanlışımız bu gözlemlenmesi mümkün olmayan varsayımı kabul ediyoruz. Bu da çok büyük sorunlar doğurur.

    EDİT:
    2. Soruda adam bir şey demiyor, ben adamın sorun çözme şeklini eleştiriyorum
    Yani diyelim ki bir arabanız var ve çalışmıyor. Ne yaparsınız? ilk önce ortaya bir varsayım atarsın, acaba ne oldu diye. "Akü bitmiştir" deyip hemen aküyü mü değiştirirsin? Hayır, gider ilk önce ampermetre ile aküyü ölçersin. Ama biz burada tanrının zaman dışı olduğunu ölçemiyoruz ve kendi attığımız varsayımın üzerinden gidiyoruz.
    Sen neden arabanın sorunu çözüyorsun? Çünkü çalışmıyor. Çalıştırmak ve kullanmak için sorunu hallediyorsun.
    Fakat Boethius sorunu, tanrı konusunda bir tezatlık olduğu için, sorun olmasın diye bir varsayım atıyor ve bunu kabul ediyor ki kabul etmekten başka da çaresi yok, gözlemlenemiyor çünkü. E haliyle savunduğu düşünce bir varsayımdan ibaret. Yani varolan bir sorunu, sorun olmasın diye varsayım atıyor. Daha nasıl anlatayım bilmedim.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Prof.Celal Şengör -- 12 Temmuz 2017; 13:49:21 >







  • 1- Tanrı her şeyi biliyor olayı sen daha ne seçeceğini bilmsedende o biliyor. Ama özgür iraden oluyor yine de. sonuçta Allah yapmıyor seçimlerini sen yapıyorsun.

    2-Ne demek istediğini gram anlamadım. Direk adam ne demiş onu yazsana. Yok şöyle yapmış yok böyle etmiş.

    Bu arada ben ilk maddeye katılmıyorum. İnsanların seçim hakları yoktur. Tabi ki vardır ama insana sırf cennete gidebilmek için iyi varken kötüyü seçtiriyorsa Allah bu bana saçma gelir ki geliyorda zaten. Ayriyetten bizi yaratan Allah değil mi ne diye bizi sınava sokuyor? Neyin sınavı yani bu? Yaratan sensin iyi yarat hepimizi cennete koy veya kötü yarat hepimizi cennete koy. Niye normal yaratıp bizi saçma sapan bir teste sokuyorsunda geçemeyenleri cezalandırıyorsun? Amaç ne yani?

    Allah diye bir şey yok. Ama soru sorarsan cevaplarım cevaplayabilirsem Allah yok din yalan diye geçiştirmem. Bu arada konu dışından uzaklaştırıldım o yüzden buradayım :(




  • Özgür irade benim kendi seçimlerim değil mi? Peki tanrı benim özgür irade ki seçimlerimi önceden bilemez mi? E bilebilirse, bu nasıl oluyor? Özgür iradede ki seçimleri bilemezse demek ki her şeyi bilemez.

    2- soruda adam bir şey demiyor, ben adamın sorun çözme şeklini eleştiriyorum
    Yani diyelim ki senin araban var ve çalışmıyor. Ne yaparsın? ilk önce ortaya bir varsayım atarsın, acaba ne oldu diye. "Akü bitmiştir" deyip hemen aküyü mü değiştirirsin? Hayır, gider ilk önce ampermetre ile aküyü ölçersin. Ama biz burada tanrının zaman dışı olduğunu ölçemiyoruz ve kendi attığımız varsayımın üzerinden gidiyoruz.
    Sen neden arabanın sorunu çözüyorsun? Çünkü çalışmıyor. Çalıştırmak ve kullanmak için sorunu hallediyorsun.
    Fakat Boethius sorunu, tanrı konusunda bir tezatlık olduğu için, sorun olmasın diye bir varsayım atıyor ve bunu kabul ediyor ki kabul etmekten başka da çaresi yok, gözlemlenemiyor çünkü. E haliyle savunduğu düşünce bir varsayımdan ibaret.
    Yani daha nasıl anlatırım bilmiyorum :)


    @Burn It To The Ground




  • Bu bakış açısıyla alakalı bir durum bence. Tanrı bir şeyi biliyor, ama sen eylemini onun bilmesi doğrultusunda yapmıyorsun, sen eylemini o doğrultuda yapacağından dolayı Tanrı o şeyi biliyor. Bir nevi öngörü gibi düşünürsek anlamak daha kolaylaşır bence. Sonuçta Tanrı'nın bir şeyi bilip bilmemesi senin yapacağın eylemi değiştirmiyor. Özgür irade var mıdır yok mudur ayrı bir konu ama bunun Tanrı ile alakalı olduğunu sanmıyorum.
  • Eğer bir tanrı varsa ve sizi ben yarattım diyorsa özgür irademizin olması gerçek dışı kalıyor. En ufak bir biçimde kodlamadan yola çıkabiliriz, her şeyin bir algoritmaya göre hareket etmesi gerekiyor. Benim Deoksiribo Nükleik Asidim ne gösteriyorsa ben ona göre hareket ederim. Bir şeyin en baştan planlanmış olması gerekir Tanrıya göre.

    (32/SECDE-9: (7-9) Yarattgi her seyi guzel yaratan, insani baslangicta camurdan yaratan, sonra onun soyunu, bayagi bir suyun ozunden yapan, sonra onu sekillendirip ruhundan ona ufleyen Allah'tir. Size kulaklar, gozler, kalbler verilmistir. Oyleyken, pek az sukrediyorsunuz.) / Celal Yıldırım (32/SECDE-9: Sonra da düzeltip kılığına soktu ve kendi ruhundan ona üfledi de (böylece) size işiten kulaklar, gören gözler, anlayan kalbler var kıldı. Buna rağmen ne de az şükrediyorsunuz!)

    İkinci soruda anlatmak istediğini anlar gibiyim, bu tür konular yazılarak bir zor anlatılıyor doğrudur. Anladığım şu; yani bunun için kitaplar yok mudur zaten? Kitaplara inanmıyor mu insanlar? Tanrının gerçek yüzüne doğrudan bakmayı düşünmüyorlar, aslında çok üzerine gidilse bir şeyler bulunabilir. bkz.(CERN)




  • Allah ne yapacağımızı biliyor. Ama ne yapmamız gerektiğini de bize bırakıyor.



    Eğer haşa Allah bilmiyor deseydik bu seferde tam tersi şeklinde kafanızda sorular olacaktı.



    Bazı itikadi mezhepler bu konuda birbirlerine tam zıt. Kimisi insanın kendisine nispet edilen fiillerde hiç katkısı olmadığını söyledi , kimise de Allah'ın iradesinden bağımsız bir iradesi olduğunu ve insanın tüm fiillerinin yine insana ait olduğunu öne sürdü. Bu ikiside doğru değil.



    Sonucunu bildiğimiz bir sınava girmenin bir manası olmaz. kaybedeceğim nasıl olsa çalışmaya ne gerek var deriz. kazanacağımızı bilsekte çalışmayız. Bu sefer kazanmış olur muyuz bu da ayrı bi şey.



    Biri de direkt cennete girmekten bahsetmiş. Cenneti kazanarak girmek mi daha iyi hiç bişey yapmadan dümdüz girmek mi? Kazanarsan değerini daha iyi anlarsın. Direkt girersen robot gibi oluruz. Çünkü dünyada ki sıkıntıları , zorlukları yaşamamışsınsır.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Aslında özgür iradeye sahibiz. Tanrı ne yapacağımızı bilse de yaşamlarımız önceden belirlenmiş değildir.(?)
    Bir sonraki eylemimizi hala seçebiliriz. Buradaki hata Tanrıyı, zamanda gözler önüne serilen şeyleri gören bir insanmış gibi düşünmektir. Tanrı zamansız, zamanın tamamen dışındadır.
    Dolayısıyla, Tanrının insanların ne yapacağını önceden bilmesine rağmen, onları nasıl davrandıkları ve yaptıkları seçimler üzerinden yargıladığını unutmamasını söyler. Eğer felsefe bu konuda haklıysa ve eğer Tanrı varsa, bu cümleyi ne zaman bitireceğimi kesinlikle biliyor ama bu cümleyi burada noktalamak yine de benim özgür seçimim demiş Boethius.


    İnsanın her gün defalarca deneyim ettiği bir irade var bunu hepimiz görüyor ve biliyoruz. Bir şeyler düşünürken, forum yerine facebook'a girerken ya da arkadaşlarımızdan ilk hangisiyle tokalaşacağımıza karar verirken hep bir irade deneyimleriz..

    Tanrı ve özgür irade muhabbeti çok daha başka bir konu. Esas noktası şu: İnsandaki herşey (irade, ruh, beden..) Tanrı'nın verdiği şeyler midir? Ve Tanrı, insanı yaratırken ona verdiği bu şeylerin, ne etkiler doğuracağını bilir mi?

    Bu sorular, yanıtın da kendisi aslında..

    Tanrıyı zamanın dışında düşünmeye çalışmak bence ümitsiz bir kaçıştır. Bir kere zamana bağlı değil ama, zamanın nasıl bir şey olduğunu bilmekten, zamanın etki ve sonuçlarını hesaba katmaktan aciz olduğunu mu öne süreceksiniz her şeye hakim bir Tanrının ki zamanla ve sonuçlarıyla bağlı tutulamasın?

    Zaten bunun söylenebilme sebebi de, zamanın ne olduğunu bilmiyor olmaktan ilerigelen bir şey. Zaman, hareketi ölçmekten fazlası değildir. Tabi bu gibi yaklaşımlarda zaman = "deneyim edilen bulanık bir aşkınlık." olduğu için, elbette anlamlı gözükebiliyor ilk bakışta.




  • Felsefe'nin Kisa Tarihi'ni okuyorsun galiba baya tanidik geldi cunku. Boethius'un anlatmaya calistigi sey soyle: Tanri icin zaman kavrami olmadigindan, onun icin gecmis ya da gelecek yoktur her sey bir serit gibidir. Bizim zaman anlayisimiza ters olarak onun zaman kavrami sirali degildir. Yani sen aslinda coktan okulunu okudun,yaslandin ve oldun. Tanri bunlarin hepsini gordu yani sen zaten secimlerini yaptin. Biraz karisik gelebilir ama bilimkurgu filmleri sevenler bu fikre asina oluyorlar

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • bilinen bi hale alternatif bi hal bilinenin ötesinde aynı şeyi tekrarla anlam kazancaksa kader denen olgunun yeknesaklığı adına aynı şey farklı bi lisanla genişletilerek denkleştirilir.

    kader bilinilirlik esasından hareket eder. ancak kaderin denkliği denen süreç bilinebilir değildir.

    mesela baba eğer ki bi hayrı tahmil eden ise bunun iradi seçimi bi hayrı tahmil eden kavramın dengi ile anlamlı olarak iradileşir.

    ben babama karşı kötü bi tavırda bulunacağım ve bu kader diyelim. ancak ben özgür iradeye sığınırak bunu nasıl ifade edebilirim?

    baba bi hayrı tahmil edendir. babamda benim babamdır. ancak bi hayrı tahmil eden tek şey babam değildir. mesela su dolu bardağı düşünürsek bardağa bi hayır dersek bardağa da bu hayrı tahmil eden su ise su benim babam gibidir veya dengidir.

    ben babama zarar verecek idim bu kaderdi. gittim suyu israf ettim ve dengini yaptım.

    kader denen şartta iradi seçim aynısının dengine denk gelendir ve az sadaka çok bela misali kişinin fiilini yön değiştirterek ifade ettirir.

    babama fiili müdahalede bulunacaktım ki bu çok kötüydü. ben ise gittim su faturasını kabarttım veya suyu kirlettim içilmez hale getirdim.

    burada irade aslında aynı şeyi yapmış ancak fiil yöneldiği şey bakımından denkliğe göre davranarak ilk hareketin ağırlığını izale etmiştir.

    kader ALLAHU teala hamiddir. bütün zenginlik onundur. peki bu gerçeğin anlatımı bakımından diyni verinin kafir dediği kimsenin zenginliği ne mesabededir. kader bu ise bunun dengi bakımından efal nasıl zuhur eder?

    insan dnasal surette anlaşıldı ki anne veya baba dediği bireyle aile hayatı kuruyor ve bunu cinsel boyuta da taşıyor ve bu durum öyle bi kural ki, mesela kız ya da oğlan daha güzeli daha yakışıklısı diye araya araya ne buluyor? daha fazla anne ya da baba olan kavramı buluyor.

    şimdi ilah hamiddir dediniz.kişinin serveti var ve diyn kafir demiş buna. o servetle en fazla annesine erişebilir veya babasına diyerek akli bi denklik oluşturma hali kaderin iradi değişimidir. kişi anlar ve der ki ben aile hayatını kurarsam bundan kurtulamam. bu nedenle ben anne veya babaya yönelik cinsel şiddetimi tanım denklik ve yekdiğerini tercihle değiştiririm.

    anne bi hayrı devamlı indiren diyelim. mesela benim işim her ay maaştır ve bu hayırdır ve devamlıdır dedim. kişi bu şamada işiyle evlenir ve bu benim eşim der. iradi olarak bu durumu denkleştirir.

    ilahın yukarıdaki esemede kafir tanımına eş vermesi denen süreçte aslında emval denen şeyi vermediği verdiği şeyi kafiri zirü zeber etmek için verildiği görüldü. peki kişi her halukarda anne ya da baba denen bireyle cinsi amaçlı aile hayatı kurma zorunluluğunu parasına rağmen aşamıyorsa. işte bu fakirliğin göstergesi olurdu. o kadar fakirdi ki evlenmek istedi ve anne veya babasından başkası ona kız ya erkek olarak varamıyordu. (hikaye ediş)


    teorik olarak ilahın hamid olduğu kaderde kul öyle bi fakirdir ki ilahın esması bakımından kader kulu denkliğe iter.

    kul bi teville trilyonu olsa fukaradan beter bi halle anne baba diyeceği kavramla eşleşmek zorunda kalıyor.

    kişi bunu kader kıstasından çıkarmak için din denen yapının denkliğinden hareketle isevi veya yahudi ahkamını kabulle mesela davudun güreşte ilahı yendiğine delil var diyerek tevratı kitap kabul ederek aşar.

    insan ilahı güreşte yenmişse zengin olanın tanımsal denkliğini kendisinde davudi güçle açıklar. belki fakirdir zira dnasal süreç korkunç bi tanım yapmıştır ancak güçlüdür ve güçlü olan asıl zengin olandır ve evliliği tanımlarken yine başka bi diyni denkliği kullanarak çıkarımda bulunur.

    din seçimin iradi yönü bakımından kişinin başka bi denkliği kabulü mümkün olduğundan kişi baba ve anne kavramlarını değiştirmiştir. burada kişi yahudi olmayanı öldür denen prensiple mesela öldüreceğime eş etse idim mantığına haiz olma ile yola devam eder.

    ilahın mutlak kader olduğu bi yerde din değişimi makul bi durum alır. ve bu iradi olarak özgürlüğü yine aynı dinin prensiplerine dayandırarak aldığı için somutta değişmeyen tahayyülde değişir ve iradi olanın aslında kader olana baskın gelişi ilahın güçsüzlüğü prensibi ile anılır.




  • HADO77 kullanıcısına yanıt
    quote:

    somutta değişmeyen tahayyülde değişir


    Peki tahayyülün kendisi esasen bir somutluksa hocam? Duyuların biyolojik sentezi ile beyne kodlanan kavram, imge ve kelimeleri çeşitli mekanik ritimlerde yeniden yapılandırıyoruz ve bunun deneyimine tahayyül diyoruz gibi gözüküyor şöyle bir bakınca. Tahayyülü soyut bir deneyim olarak anlamak, onun ne olduğunu çözemeyecek kadar onu sevmekten ve yüceltmekten ileri gelen bir fikre benziyor.

    İlahın güçsüzlüğü de asla bir bahane olamaz bence. Çünkü ilahın kendi güçsüzlüğünü bilmesi gerekir ki bu, onun sorumluluğundan bir şey eksiltmez. Güçsüzlüğünü bilmiyorsa da bir yanılgıdadır; yaşanan "olumsuzluklar" için hiçbir türlü bir başkasına kızmaya hakkı olmaz eğer herşey ondan geliyorsa.

    Eğer herşey ondan gelmiyorsa yine kızmaya bir hakkı olmaz çünkü bu sefer de başka kontrol dışı kaynaklar söz konusu olacaktır. Ve o kaynakların öyle olma sebepleri, oldukları gibi oluyor olmalarından ileri gelen bir şeydir. İster Tanrının mutlak iradesinden kaynaklansın, ister başka başka şeylerden; zorunlu olarak meydana gelen olaylar için birilerini suçlayıp cezalandırmak, aciz olan insana özgü yaşamsal bir zorunluluktur. Tanrının böylesine "çocukça" davranışlara meyletmesi, onun yüce vasıflarıyla açıkça çelişiyor görünümdedir.




  • İlgi için teşekkürler.



    İnsanın faktor olarak değeri önemli. Halife deniyor. Bu ne demek? Yeryuzunde gezen sultanın seçilmiş kişisi ne yapar ne yer ne içer?



    Kulluk bazlı duşunuşler var fakat bu bana göre alakasız.



    İlahi kudretin güç yetiremediği bi husus varsa bu konuda kulluğun gorunumu ne şekilde olur?



    İlahi kudret aile hayatını kurmaz ve çocuk edinmez diyoruz. Bu kavramlar konusunda bilgi vermek makul bi duşunuş olurdu. Bilmiyor demek biraz antipatik duruyor ancak ilahi kudretin bize anlatıldığı vecihlerle olmeyi yemeyi içmeyi vs. Konuları bilmediğini görüyoruz. Şimdi bu kavramları ilahi kudrete anlatmak makul olabilir. İşte insandır sonuçta yer içer evlenir ve mevt eder sen bizi bağışla gibi.



    Yani hem kendini tanır hem de arayı sulh eder şekilde diğer insanların hal ve hareketleri konusunda aracı olur.



    İlahi kudretten beklenen şeyler önemli. Dünyadaki tecavuz soygun talanı açıkla ya rab dedik diyelim. O Teala da dese ki ben A ve B şahsını veya yalnızca A şahsını denemek istedim. Siz aslında onun veya onların halkisiniz. Olay bitti.



    Peki bu kadar basit mi? Mesela sloboyu ve atanislavayı deneyecek. Hakkaten de dna öyle Bi yapı ki bi kişinin anne denen kavramı tanımasına izin vermiyor. Slobo da meşhur bi anne bacı tanımayan adam. Tam da dna ve bu yaratılış ozdeşleşti ki ben ciddi bi şüphe duyuyorum bu konuda. İsmi slobo olmayabilir ancak böyle bi kişi ya da varlığın haşri var gibi gözüküyor.



    Şimdi bu bi kişi iranda muslum abd de isevi kore de ateist. Eşcinselinden tut koyu katoliğe ve şintoizme göre yapılan butun evlilikler bunun annesiyle( bu husus sapkınlık değil bu bi ders) yaptığı evlilik olsun.



    Şimdi ben bu dünyada bulunarak neyi anlatıyorum? Yahu benim suçum ne? İsmi slodur carttır curttur benim bu adamla ne alakam var? Bakınız ilahi kudretin neyi amaçladığından ziyade yaratılıştaki kadir gucu mevcutta doğru dahi olsa itiraza tabidir.



    Güçlü guçsuz eşcinsel papaz Katolik tek kişi aslında ben de onun gorunumu imişim.



    Şimdi güçlü guçsuz sorunu aslında yok. Slobo bi muslum oluyo becerimiyo. Kafir oluyu beceremiyo. Kapitalist oluyor yok sosyalist oluyor yok. Gerçekten dünyada bi becereksizlik de var. Kaynak 10 misil ancak açlıktan ölen insan var.



    Burada ilahın kudret konusunda nakısiyeti konudaki adamın beceriksizliğinin gölgesinde kalan bi hal olarak gorulur. Yani slobonun beceriksiz tutumu ilahın kudretini golgeler. Bu durum kudretsizliği değil beceriksiz bi halin golgesini kadir göstererek tanım yapma mecburiyetini doğurur.



    İlah var ve güçlü amma diye başlayan her cumle beceriksiz bi golgeden bahseder.



    Halbuki ilahi kudret kesri kesmiştir. Diyelim ki zamanın başından sonuna kadar butun varlık slobo ve annesi olsun. İsa da musa da Muhammed de bi inşa olduğu surece bu adamın haşri olurdu.



    Şimdi itiraz edebilirsin ancak cennetten atılan bi babamız yok. Benim annem aslında hala bakire hiç bi ins cin eli değmemiş. Musa Muhammed zaten ayet insan diye anılmasını gerektiren Bi şey de yok. Ayrıca bu insanları da kimse uzememiş veya savaş da çıkmamış kan dokmemiş gibi.



    4.5-9-16 yaşında kızı alacak 20 kusur karı alacak kişi kim? Ben bosna savaşında 12-14 yaşındaydım. Şimdi daha iyi anlıyorum ki bu işi anca slobo yapar.



    Bu adama incili tevratı kuranı hakimi bile yazdırmış olabilir. Niye çünkü tecavüz varken ilah var dedirten bi beceriksizlik var ve bu çok açık şekilde bende ciddi ciddi şüphe uyandırıyor.



    Bana göre ilahın kadir kudreti çok çok kahir olabilir. Tahayyulun somutu aklediş surecinde ayeti ayrıksı tutup insanı one çıkararak bi kişiyi işaret ediyor gibi.



    Muhammed bi yetim musa bi yetim isa da bi yetim. Bunları da insanlık sahnesine ayet bazlı çıkarıyor. Yoksa aleyhlerine bi yol bırakmış değil.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Tanrı önceden benim cehenneme gideceğimi biliyorsa ve buna rağmen beni yaratmayı tercih ediyorsa bu Tanrı kusursuz olamaz.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Bence özgür irade yok.

  • Benim dusunceme gore yapabilecegimiz her turlu farkli davranis, alacagimiz her turlu karar paralel evrenler vasitasiyla yapildi. Yani bir evrende kopya cekme sansimiz o anda varken biz cekmedik, digerinde cektik. Iki dakika sonra wc ihtiyaci hissettik ve tuvalete gittik. Bir digerinde boyle bir ihtiyac 5 dakika sonra oldu. Bir digerinde hic olmadi. Bir otekisinde ihtiyac duyduk ama gitmedik. Yani sadece rehbere uygun hareket edip etmeme hususunda degil attigimiz her adim bir parallellik gosterdi. Sinirsiz derecede kopyalandi aksiyonlarimiz. Ve sinirsiz sonuclari oldu hayatimizin. Cennete ve cehenneme inananlar icin bu paralelligin bileskesindeki oranlara bakilarak cennet cehennem suzgecine girip singularity e ulasmis olunabilir. Ben musluman olmadigimdan bu kavrama inanmiyorum. Ama inananlara belki boyle uygun bir sonuc olur diye yazdim.
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.