Şimdi Ara

Ateistler Allah'ın yokluğundan %100 nasıl emin oluyorsunuz? (2. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
47
Cevap
0
Favori
1.455
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
2 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 123
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • İddia sahibini ilgilendirir.
  • Mephalay M kullanıcısına yanıt
    Katılmıyorum. Sadece insanların isimlerini söylediği tanrılar üzerinden düşünülmüş bir mesaj olmuş. Sonuçta tanrı ile alakalı hiçbir şey bilmiyoruz. Bilmediğin bir şeyin varlığını reddetmek inançtan öte bir davranış değildir. Yani varlığını ne reddedebilirsin ne kabul edebilirsin. Bu ikiye ayrılmış grupta bazıları bu ağacı, bu mükemmel evreni vb kim yarattı diyerek tanrının varlığına dair bir inanç sürer. Diğerleri ise yaratılmamış hep vardır vb gibi düşüncelerle yokluğuna dair inanç sürer.
  • Şöyle ki var olmayan şeyin var olmadığı kanıtlanamaz; bu bağlamda sorun biraz ironik.

    2. olarak ben sana soruyorum; var olduğunu sadece 'duyduğun' fakat hiçbir kanıtla görmediğin şeyin varlığına nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?
  • zifiri karanlıkta oturuyoruz sana masada kalem var diyorum bakıyorsun ve göremiyorsun. kalem yok diyorsun sana olmadığını ispatla dersen ne düşünürsün. olması gereken benim kalemin olduğunu ispatlamam değil mi ?
  • var olmayan şeyin yokluğu prensip olarak gözleri görmeyene görmediği zeminin siyah mı beyaz mı olmasını istediğini söyletmeye benzer.

    görülemeyen zeminin rengi hakkında talepte bulunmak için şunu demek lazım. göremediğin zemin şu an gördüğün mü olsun yoksa diğeri mi dediğinizde aslında diğeri kavramı var olmayanın yokluğu olarak mevcutta olandır.

    ........................

    var olmayanın yokluğu prensibi gereği beyaz zemin asla yoktur. dikkat ederseniz yokluk prensip olarak mevcutta olmayan bir şeyi tanımlamaz. yokluk mevcutta olup da var olmayan şeylerin zıttını-aksini göstermeyen şeye inhisar edilir.

    beyaz zeminin zıttı siyah zeminken kör olan kişi için zeminin zaten siyah olduğu söylenemez. o kişi aklında zıtlık oluşturabilmesi için siyahı görmesi gerekir. bu halde siyah dahi görülemez iken zeminin beyaz kısmı yokluk değil mevcuttakini algı sorununa döner.

    kişi zaten siyah görüyordur diyemeyiz. kişi görmüyordur ve bu hal yokluk denen şeyin varlığına dair bir kıyas oluşturamaz.

    ...........................

    bu kişinin göremediği için siyah demesi de siyahın varlığına ispat olamaz. zira göremediği rengin mevcut durumunda özdeşleşmiş olması dahi siyahın siyah olduğunu kanıtlamaya yetmez. sadece göremediği anlaşılır.

    ...................

    var olmayan şey o esnada sadece beyaz zemin olmaz siyah zemin de var değildir.

    peki kör kişi için var olmayan renk gördüğü iken var olmadığı halde mevcutta olan siyahı nasıl tanımlaması beklenir?

    gördüğüm siyah var olmayan(siyah zemini kastederek) zeminin rengidir bu açıdan var olmayanın varlığı(zemindeki siyah) benim görememe tabi olarak mevcutta yoktur der. tanımlaması hale göredir ispata göre değil.

    gördüğü şey o olsa dahi.




  • Burada kastedilen inanc ingilizcedeki "faith" kelimesinin karsiligi.



    Sana bir matematik sorusu sorsam ve bana cevaben "bilmiyorum ama sonucun negatif olacagina inaniyorum" desen bu aslinda inanc degil, fikirdir; dusuncedir.



    Ama dinler bu eksende yaklasmazlar, onlar icin inanc kendi yarattiklari dunyada beslendikleri kaynaklara gore sekillenir. Kendi tanrisi, kendi kitabi kendi peygamberi, spesifik bir cografya uzerinde sekillenip gelisir. Bu sebeple bunun olmadigina inanmazsin, varligini reddedersin.



    Sen noel babanin olmadigina mi inaniyorsun, olmadigini mi dusunuyorsun ? Yoklugunu ispat etme geregi duyuyor musun ? Iste reddetmek budur.

    Ayrica ateist evrenin yaraticisi kesinlikle yoktur demez. Var mi yok mu bilmiyorum ama, yaratan varsa benim domuz eti yememi umursuyor olamaz dersem yine ateist bir yaklasimla islami gorusu reddetmis olurum. Bilmem anlatabiliyor muyum.

    Cevabini kesin bilmedigimiz bir soruya verecegimiz her cevap senin bakis acinla "inanc" olacak. Halbuki boyle degil. Inanc olan her seyi reddetmek de baska bir inanc olacak yine sana gore. Bu da yanlis.

    Kapinin arkasinda bir hayvan var, sence ne olabilir dedim sana. Kedi dedin bana. Neye dayanarak kedi diyorsun dedim. Dun gece ruyamda 2 sivri kulak gordum dedin. Ben ikna olmadim. Ama sen kedi olduguna inaniyorsun. Bana sordun, sence ne var dedin. Bilmiyorum ama senin yaklasimin beni ikna etmedi, kedi degil dedim. Sen kedi olduguna inaniyorsun, bense kedi olmadigina inaniyorum diyemezsin bu ornek icin. Ben senin hayati cozumlemede kullandigin "inanc" merkezli yaklasimi reddediyorum ve senin ulastigin sonucu reddediyorum. Mesele bu.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Mephalay -- 22 Kasım 2017; 2:25:29 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Mephalay M kullanıcısına yanıt
    Mesajımda konuyu ele alırken sanki dinler yokmuş gibi düşündüm. Mesajında eleştirdiğim kısım da buydu. Yani bence sibiryada yaşayıp dinler hakkında hiçbir bilgisi olmayan iki insan gibi tartışmamız lazım konuyu.

    Matematik sorusu ve noel baba örnekleri bu yüzden uyuşmuyor. Benim elimde bakıp çözümünü tahmin edebileceğim bir denklem bile yok. Ya da hikayesi üzerine varsayım yapabileceğim bir karakter.

    quote:

    Ayrica ateist evrenin yaraticisi kesinlikle yoktur demez. Var mi yok mu bilmiyorum


    Ben o şekilde bilmiyorum. Ateist bütün tanrıları reddeden olarak aklımda kalmış. Kelime kökeni Yunancadan geliyor ve o da "no gods" demek ama dediğim gibi emin olmamakla beraber tamamıyla reddediyor diye biliyordum.

    quote:

    Cevabini kesin bilmedigimiz bir soruya verecegimiz her cevap senin bakis acinla "inanc" olacak. Halbuki boyle degil. Inanc olan her seyi reddetmek de baska bir inanc olacak yine sana gore. Bu da yanlis.


    Böyle bir şey demiyorum. Hiçbir şey bilmeyip, verisiz sadece elinde bir soru varsa verilecek her cevap inançtır. Eğer veriler var kesin değilsek bu da tahmin veya yorumlama olur. Benim dediğim bu, karıştırılmasın. Tanrı sorusunda da hiçbir şey bilmiyoruz. İki seçenek var: Var mı yok mu? Var diyen(din diye bir şey bilmiyor) de inanç sürer yok diyen de. Nasıl yok diyen var diyen için kanıtlayana kadar seni reddediyorum diyorsa var diyen de yok diyene aynı şeyi söyleyebilir çünkü ortada din yok hiçbir şey yok sadece 5 duyu üzerinden yorumlamalar mevcut. Bu yazdıklarım sanırım son paragrafa da cevap veriyor.

    Örneklemelerden yararlanarak ortak çözüme gidilebilir çoğu zaman fakat burada konu örneklere göre farklı, yani açıklamalar uyuşmayabiliyor ne kadar anlatılmak istenenler aynı yolda gibi gözükse de sonuç kısmı çok can alıcı. Tabi ortak sonuca da varmak zorunda değiliz o yüzden yanlış, bu da yanlış gibi tabirler kullanmak uygun değil bence.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-586DEFFE5 -- 22 Kasım 2017; 3:34:21 >




  • "Inanc" derken ayni seyi kastetmiyoruz, bundan dolayi anlasamadik.

    " Sonuçta tanrı ile alakalı hiçbir şey bilmiyoruz. Bilmediğin bir şeyin varlığını reddetmek inançtan öte bir davranış değildir "
    " Hiçbir şey bilmeyip, verisiz sadece elinde bir soru varsa verilecek her cevap inançtır "

    Hic bir sey bilmedigimiz bir sey hakkinda soru dahi soramayiz. Tanri kavrami uzerinde tartisiyorsak belirli on kabuller yapiyoruz demektir bir defa. Tanrinin insan ustu olmasi, bilincli olmasi vs gibi. O yuzden senin dedigin gibi tamamen bir bilgisizlik durumu yok.

    Kucuk kardesin "abi yatagin altinda canavar var" dedigi zaman, ona "Canavar diye bir sey yok" dersin. Iste ateizm budur. "Canavarin olmadigina inanmak" degildir bu; "canavar manavar diye bir sey yok" demektir.

    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >
  • Tanrı, kendisini dünyanın içinde açığa vurmaz. Tanrının olup olmadığını sormak yanlış değil, saçmadır. Bu soruya verilen tüm yanıtlar da saçmadır. Bu tür soruları hiçbir zaman yanıtlayamayız, sadece saçmalıklarını ispatlayabiliriz.

    Bir elmanın var ya da yok olduğunu mantık ispat edemez; elmanın varlığı ancak bir işaret yoluyla gösterilebilir. Elmaya yönelik herhangi bir izden yola çıkıp, dedektiflik yaparak elmayı bulduğumuzda, işaret edilen bir izden yola çıkmışızdır, mantıktan değil.*

    Mantıkta, bu yüzden, şunu söyleyemeyiz: dünyada bu bu var, şu şu yok. Bu, gözlemin görevidir. (Gözlem sadece görmekle sınırlı değildir, insanın doğrudan görmeyerekte fark edebileceği her tür olgu izi gözlemin konusudur.) Haliyle, "Tanrı var mı?" sorusunun yanında, bu soruyu ciddiye alarak verilen "var", "yok" ve "bilinemez" yanıtları da saçmadır. (Sebebi ise Tanrının kendisini, dünyanın içinde açığa vurmamasıdır.)

    Ateizm, Tanrı var mı sorusunu yanıtlıyor. Çünkü teizm böyle bir soruyu en ikna edici biçimlerle yanıtlamaya çalışırken; ateizm, "bu soru saçmadır" diyerek umursamaz bir tavır takınırsa, öyle pek kaale falan alınmaz. Tanrı sorusunun saçmalığını mantıkla; teist argümanların yanlışlığını ise olgularla çürütme girişimi olarak anlaşıldığında ateizm; Tanrının yokluğuna inançtan ziyade, mantığın ve bilimin varlığına yönelik bir inanç olarak anlaşılabilir.

    Yani Ateizm bir bakıma, akıl eleğinden Tanrının geçememesi durumu. Un eleğinden, unu geçirebiliriz ama bir taşı geçiremeyiz ya, onun gibi biraz. Tabii ki daha akıllıca olan şey: taşı eleğe hiç almamak, çünkü geçemeyeceği bariz. Veya inanmak için eleği hiç örmemek/genişçe örmek/paramparça etmek (bunlar hep un eleme başarısını düşürecektir eleğin).. Yapılan açıklamalar da bence bozuk olduğu için, içinden taş bile geçebilen bir un eleğini tamir etme girişimi olmalılar; bir taşı parçalamak, yani Tanrının yokluğunu ispatlamak değil.

    *Bence aşkıncı varsayımların rabet görebilme sebebi; içimizdeki, ne olduğunu tam bilmediğimiz bulanık his, düşünce ve algıları, dünyadaki olgularla ilişkilendiremeyince, bulanık varsayımların izleri olarak düşünme kolaylığının altında yatıyor.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-73A8A7D1E -- 22 Kasım 2017; 13:41:21 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: retreat58

    Aslında istediğim Kur'an ayetlerini apaçık çürüten kanıtlar var mı onu merak ediyorum. Bir de Allah dışındaki ilahları zaten kabul etmiyorum sadece Allah'ta takıldım.

    bak güzel kardeşim adına ister God de, ister Tanrı de, ister El-ilah(yani-yada Allah) de bir yaratıcı var.
    Fakat sen özellikle islamdaki allah'ı soruyorsan allah yok.
    islamın tek bir ayetinin çürütülmesinden bahsetmişsin. hangi ayeti sağlam ki. sadece ne kadar çok hata olursa olsun görmek istemeyen bir insan hataları görmezden gelebilir.
    sana birçok örnek verebilirim ama gelen savunma hep "aslında demek istediği o değil" şeklinde oluyor. çok sıkışanda ya korkup kaçıyor yada korkusunu bastırmak için saldırganlaşıyor.
    örneğin;hac suresi 65. ayette allah gökleri üzerinize düşmesin diye tutuyor demesi gibi.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-1135B01C2 -- 22 Kasım 2017; 13:36:45 >
    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >




  • Hocam sana yaratıcıyı işaret eden deneyimlerini bizlerle de paylaşsan keşke. İçinde, bu özel deneyimleri dile getirmenin yanlış olacağına yönelik bir hissiyat mı bulunuyor? Peki neden?
  • quote:

    Orijinalden alıntı: gandalff

    Hocam sana yaratıcıyı işaret eden deneyimlerini bizlerle de paylaşsan keşke. İçinde, bu özel deneyimleri dile getirmenin yanlış olacağına yönelik bir hissiyat mı bulunuyor? Peki neden?

    çünki bazı şeyleri herkese açık açık söylemenin söylediğin şey doğru da olsa yanlış ta olsa peygamberlik iddiasında bulunanların yaptığından farkı kalmaz.
    insanlar söylentilerle değil akıllarıyla inançlarını bulmalıdır. din gibi başkalarının dayatması olan şeylere inanmak doğru değil.
    bilime bile sorgulamadan körü körüne inanmamak lazım.
    şimdi ben sana bişeyler söylesem yalan mı söylüyorum, doğru mu söylüyorum yada ruh hastası mıyım da hayaller mi anlatıyorum?
    bilemezsin.
    ben ne dersem diyeyim dediğim şey dediğim kişi için bir söylentiden ibarettir.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-1135B01C2 -- 22 Kasım 2017; 13:48:37 >
    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >




  • Mephalay M kullanıcısına yanıt
    Büyük ihtimal kelime oyunundan dolayı anlaşamıyoruz. Ben dinlerdeki inançtan bahsetmiyorum. Dinler hiç yokken insanın kendisine sorduğu soru sonrasında oluşan inançtan bahsediyorum. Ateizm açıklamanı daha iyi anladım. Ateizm ona söylenecek bütün inançları reddedebilir burada hemfikiriz. Tanrının insan üstü olması gibi şeyleri bilmiyoruz. Tanrı mükemmel olmak zorunda değil tek olmak zorunda değil ölümsüz olmak zorunda değil. Mesela bu fikirleri reddedebilirsin fakat eninde sonunda her insanın bir tartışma olmadan, bir bilgisi olmadan kendine soracağı bir soru var. O da ben neden varım? Ben buna bla bla diye cevap verebilirim sen de reddedebilirsin ama reddedilen bütün fikirleri geçtiğimizde bu soruya cevap sen de vermek zorundasın kimseye bağlı kalmadan ve vereceğin cevap senin inancın olacak. Cevap vermezsen sadece önüne sunulan fikirleri,dinleri vb reddedersen bu tabi ki bu inanç olmayacaktır ama öyle bir soru hakkında fikir beyan etmemek sadece önüne sunulanları reddetmek elde değil herhalde?

    Daha da sadeleştirecek olursam dünyada sadece sen var olmuş ol. Yani ilk insansın(evrimi de unutalım) Hiçbir şey bilmiyorsun kimse yok sadece senin fikirlerin var. 5 duyu yardımıyla evreni tanımlayacaksın ve sonra kendine ben neden varım acaba bir yaratıcı sayesinde mi varım ben neyim diye sorduğun an vereceğin yanıt inançtır. İnanacağın şey de ne olursa olsun saçmalıktır gandalff'ın yukarıda bahsettiği gibi.




  • Gök Gürültüsü kullanıcısına yanıt
    ilk 3 ayet için konuşmak gerekirse kianattan yaratılış varsa yani cansız evrimi denen süreç bu süreç bakımından insan ateşin türevidir. bu türevin kitabi manada cin olduğu bildiriliyor. şeytan denen yapıda kafir cinnular için kullanıldığı düşünülüyor.

    şimdi evrimci mantıkla ateş kökenli isek ve bir kitap bunu cin diye tanımlamışsa bu kavramın yanlış olduğunu ispat cinnunun ne olduğunu bilmeyle alakalıdır. bakınız insan demiyor cin ya da şeytan diyor.

    daha kendimizin ne olduğunu bilmiyoruz diyebiliriz araştırıyoruz ilim buna cevap verecek vesaire. ancak diyn bu araştırmayı kısa kesmişe benzer.

    .......................

    özümüz bakımından yıldız denen kavramlar şayet güneş ve benzerini kastetmişse taşlamak denen hadise de yıldız kökenli bilginin salınım şekillerinden olur. biz özümüz olan ateşle bir şekilde irtibata geçeriz. yıldız ışık kaynağı olmakta ve biz bilgiye ışıkla ulaşmaktayız. ışığın kaynağı yani özünde anne denen bireyi ile taşlarız demek makul gibidir.

    dünyevi olan anne ve evlat arasındaki çarpaşık ilişki çeşidi açıklanmış bir husustu. şimdi evrimin sonucu olmak yıldız yani güneş ve benzerine anne ya da baba demektir. en azından şimdi ki dna ya göre de dünyevi olarak ebeveynlere (şimdilik) anne ve baba diyoruz. bunlar çelişik değil.

    ............................

    gök kapılarındaki cinler mevzuu da bir açıdan açıklanmaya muhtaç dersek; göğü dinlemek denen şey radyo dalgaları ile yapılan araştırmalar var bunları melekler aracılığı ile men etmek denen hadise de cızırtı veya karışık dalga boyları yanıltıcı hayat işaretleri şeklinde anlaşılabilir. burada melek denen kavramın radyo dalgasının boyunu ve frekansını değiştiren şey şeklinde tevili mümkün. eskiden dinlemek denen şeyin yağmurlu havada gök gürültüsünden öte olamayacağı aşikardır. sonradan onun çarpılması ise yıldırım vasıtasıyla olur ki bu da makuldür.

    .............................

    kelimeleri eğip bükmeden anlamak ve anlatabilmek için evrimsel sürecin kutsal bir dokunulmazlık olmadığını anlamak ve kabullenmek lazım. kainatın ateş türevi inanana göre şeytanı husule getirir ve buna cin ya da cannu denir. bunu tanımlayacak başka kaynak da yoktur. tek veri bu. şimdi cinnu kökenini kabul etmeden ilahiyatın tavrını anlamak mümkün değil. ha ben insanım veya sair canlıların evrimiyim demek tanım değildir. bu sizin eşyaya ve tabiata atfen verdiğiniz anlam yüklemesidir.

    ............................

    melekleri dinleyen cin tabirini yerine tam olarak oturtmak gerekirse meleğin sorgulanmış hali cindir varsayımından yola çıkarak sonuca gidebiliriz. kişi suç işleyince sorgulanır. suç işlemeden sıradan vatandaştır dersek; suç işleyenin aynı zamanlı olarak suç işlememiş haline nazaran kıyasla aynı kişice sorgulanması hali göğü dinlemek olarak tasvir edilebilir.

    eskiden göğü dinlerlerdi derken ki kasıt meleğin yani suçsuzun öğütünü duyar ve dinleyip ıslah olur ve yargılama denen şey vicdan muhasebeis olup kalır ve biterdi. ancak sonradan men edildiler. yani kişinin kendisini sorgusu onu insan yapmaya yetmedi.

    buradan bahisle göğü dinlerlerdi ve men edildi denen hadisenin özü yaratılış ateşse cin olanın meleği dinleyip insan olamaması haline vurgudur. teorik olarak bunun esbabının soy bakımındna kesiliş olduğu görülüyor. son rasul olan efendimiz aleyhisselamla birlikte ademe tabi soy ve nubuvvet de kesilince artık cannu olan insan olamaz kanaatı hasıl olmuş olmalı.

    ....................................

    A ve B şahsı evlenir C yi yapar. C A ve B yi anne ve babası varsayar aslında değildir. C D ile evlenip E yi yaptığında aslında D nin kendi annesi olduğunu öğrenir. zira evlat olunca ve bu evlat ondan sadır olunca D hem eşi hem annesi hem de evladı olacaktır. bunu din mi söylüyor ilim mi? siz doğmuş büyümüş falan filan olmuş değilsiniz. ancak bir evlat sahibi olunca gerçek annenizi buluyorsunuz ve doğuyorsunuz. sizin A ve B ye nazaran yapınız onların doğumları sizin değil. bu da mı mucize değil? ilahi kudretle alay etme haline diyn dışına çıkıp biraz kendini tanıma mühleti verilir ve bu mühlet aslında mühletsizdir.

    .........

    bir diğer noktada eğer ki ateş kökenli iseniz insan denen yapıya uzaksınız demektir. islamın önerdiği insan denen yapının size karşı müdahalesini engellerseniz kainatın ortak yapısına mütecaviz görünürsünüz. yani cinnu veya şeytani denen bir tanım kümesi içinde ilişkiler kurulur. kitapta bu durum çok sert eleştirilmiştir. o ayetleri de bulursunuz herhalde.

    onları ateşe çağıran davetçiler kıldık denmekte. neden çağırıyorlar? şeytanların birbiri ile olan munasebetlerini betimleyen ayetlere bakarsanız bu durum biraz müşahhaslaşır.

    ayrıca bir kadın şunu da diyebilir bana daha önceden ne bir ins ne de bir cin dokunmuş değil ki bu durum apayrı bir tartışma konusudur.

    ................................

    kısaca kitabın veri kaydı bizim için önemlidir. zira ateizm, aynı zamanlı evrim iddiasından çok farklı olarak tanımladığı diyn ve ilahı kavramından farklı olmayan bir oyalanma kaynağıdır.ateistim 100 yıl sonra bir şey bulunacak diyorum. kardeşim çelişkinin dibi bu olsa gerek. toprak olacak adamın 100 yıl önce ve sonrasıyla ne gibi bir utkusu ülküsü oluşabilir ki... makul değil. hatta bu tavrı diyne sebeb olan da ateizmdir ki putperestliğin sonucu diyn arada bir ateizm otobosune de binmiş olmalı değil mi? çok ilginçtir bu konular.

    .........................

    kanımca son rasul aleyhisselam kendisi isevi yahudi putperest olup da ilahın kitabını tahrif kastında son noktaya ulaşmış bir ümmmete verilecek en ağır cezayı bu kitapla vermiştir.

    .........................



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi HADO77 -- 22 Kasım 2017; 14:37:19 >




  • Tamam, senin paylaşacaklarına da sorgulamadan inanmayız zaten. Ben, senin, "Tanrı kesinlikle var" dediğinde, aslında "içimde bazı deneyim ve hisler görüyor/hatırlıyorum, ve bunları Tanrı fikriyle bağlaştırıyorum." "Deneyim ve hislerim kesinlikle var oldukları için, Tanrı da kesinlikle var." dediğinin farkındayım. Çünkü mistik deneyim denen şeyleri ben de yaşadım, ben de "Tanrı'nın varlığını" dibine kadar hissettim; ve böyle hissederken de Tanrı, benim için kesinlikle vardı, zira ona işaret eden deneyim ve hisler kesinlikle varlardı.

    İnancımı yitirmem, normal koşullarda imkansız gördüğüm bu hissiyat ve deneyimlerin, aslında hem insan algısı tarafından üretildiğini; hem de dünyanın imkansız dediğimiz olaylara elverişli bir yapıda olduğunu fark etmemle gerçekleşti.

    Rüyamda gördüğüm şeylerin gerçekleştiği oldu, bu bir zamanlar benim için kesin bir ispattı. Fakat gördüm ki, bu bir tahminin tutmasından farksızmış. Rüyamda bir şeyler oluyor, dünyada da bir şeyler oluyor; bu, sayısal lotonun birilerine çıkması gibi, denk gelebilen bir şeymiş.

    Ettiğim duaların açık açık kabul oldukları oldu. Fakat kafamda tasarladığım olası bir istencin, benden bağımsız olarak gerçeklikte meydana gelmesi gayet mümkündü, çünkü istediğim şey olanaklıydı. Tabii insana öyle gelmiyor, birileri isteğini kabul etmiş gibi hissediyorsun.

    Tanrı aşkım doruğa ulaştığı sıralarda nefis kokular duyuyor, içimde inanılmaz bir sevgi hissediyordum. Sonradan öğrendim ki beynin tıpkı bir görüntü ya da ses simüle etme gibi, koku simüle etme yeteneği de varmış. Ben bu deneyimi bir Müslüman olarak yaşıyordum, araştırmalarım sonucu Hristiyanların ve Monkların da bu tür deneyimler yaşadıklarını öğrendim. Hatta aşıklarda bile oluyormuş bu; çok sevdiği sevgilisinin kokusunu duyabiliyormuş birdenbire insanlar.

    Bir insana şaka yapılsa, sana çok aşık, çok iyi ve güzel biri var dense, ya da kendiliğinden böyle bir hayal kursa; bu kişi, içinde bir şeyler hissetmeye başlayabilir. Ortada öyle bir insan hiç olmasa bile. (Bu herhangi bir varlıktan değil, insanın sevme yeteneğinden ve iradesinden bağımsız olarak hareket edebilen hayal gücünden kaynaklanıyor.) Neyse gün içinde, aşkının ruhunun kendisine yardım ettiğini hissedebilir insan. Aklına bir fikir gelir, imkansız gözüken bir kazadan kurtulur ve iyilik meleğim bana yardım etti diye de düşünebilir.

    Mesela tam deprem olmadan önce birisi, rüyasında sevgilisinin/Tanrının ona depremi bildirdiğini görerek uyanabilir. Fakat ne kadar imkansız da gözükse bu, tamamen bir denk gelme olabilir. Ayrıca hakkında pek bilgi sahibi olmadığımız, bizdeki bilinç dışı çalışan bir sezgi depremin öncüllerini fark ederek, bunu rüyamızda bizlere yansıtmışta olabilir. Hatta bu durumun kuramı bile vardı:https://en.0wikipedia.org/wiki/Earthquake_sensitive

    Yaşanan olay/deneyim gerçektir, hayal edilen varlıkta hayali surette gerçektir; fakat deneyimle hayali varlık arasında yapılan tüm ilişkiler, varsayımlardır. İnsanın bunu gerçekmiş gibi "hissetmesi" de, varoluşumuzun böyle hissetmeye yatkınlığından ileri gelir; o şeyin gerçek olduğunu veya olmadığını ispatlamaz.

    Bu yazdıklarım elbette, Tanrının yokluğunu ispat falan etmiyor. Sadece bu tür deneyimlerden, Tanrının varlığı sonucunu çıkarmamın kesin olmadığını ispat ediyor. Senin içindeki hissiyat tamamen gerçektir, ona hiçkimse bir şey diyemez. Sadece bu hissiyat ve deneyimler = Tanrının varlığı anlamına gelmiyor gibi gözüküyor, hatırlatmak istedim çünkü "kesinlikle var" vurgusunu her seferinde belirtiyorsun.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-73A8A7D1E -- 22 Kasım 2017; 14:38:2 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: gandalff

    Tamam, senin paylaşacaklarına da sorgulamadan inanmayız zaten. Ben, senin, "Tanrı kesinlikle var" dediğinde, aslında "içimde bazı deneyim ve hisler görüyor/hatırlıyorum, ve bunları Tanrı fikriyle bağlaştırıyorum." "Deneyim ve hislerim kesinlikle var oldukları için, Tanrı da kesinlikle var." dediğinin farkındayım. Çünkü mistik deneyim denen şeyleri ben de yaşadım, ben de "Tanrı'nın varlığını" dibine kadar hissettim; ve böyle hissederken de Tanrı, benim için kesinlikle vardı, zira ona işaret eden deneyim ve hisler kesinlikle varlardı.

    İnancımı yitirmem, normal koşullarda imkansız gördüğüm bu hissiyat ve deneyimlerin, aslında hem insan algısı tarafından üretildiğini; hem de dünyanın imkansız dediğimiz olaylara elverişli bir yapıda olduğunu fark etmemle gerçekleşti.

    Rüyamda gördüğüm şeylerin gerçekleştiği oldu, bu bir zamanlar benim için kesin bir ispattı. Fakat gördüm ki, bu bir tahminin tutmasından farksızmış. Rüyamda bir şeyler oluyor, dünyada da bir şeyler oluyor; bu, sayısal lotonun birilerine çıkması gibi, denk gelebilen bir şeymiş.

    Ettiğim duaların açık açık kabul oldukları oldu. Fakat kafamda tasarladığım olası bir istencin, benden bağımsız olarak gerçeklikte meydana gelmesi gayet mümkündü, çünkü istediğim şey olanaklıydı. Tabii insana öyle gelmiyor, birileri isteğini kabul etmiş gibi hissediyorsun.

    Tanrı aşkım doruğa ulaştığı sıralarda nefis kokular duyuyor, içimde inanılmaz bir sevgi hissediyordum. Sonradan öğrendim ki beynin tıpkı bir görüntü ya da ses simüle etme gibi, koku simüle etme yeteneği de varmış. Ben bu deneyimi bir Müslüman olarak yaşıyordum, araştırmalarım sonucu Hristiyanların ve Monkların da bu tür deneyimler yaşadıklarını öğrendim. Hatta aşıklarda bile oluyormuş bu; çok sevdiği sevgilisinin kokusunu duyabiliyormuş birdenbire insanlar.

    Bir insana şaka yapılsa, sana çok aşık, çok iyi ve güzel biri var dense, ya da kendiliğinden böyle bir hayal kursa; bu kişi, içinde bir şeyler hissetmeye başlayabilir. Ortada öyle bir insan hiç olmasa bile. (Bu herhangi bir varlıktan değil, insanın sevme yeteneğinden ve iradesinden bağımsız olarak hareket edebilen hayal gücünden kaynaklanıyor.) Neyse gün içinde, aşkının ruhunun kendisine yardım ettiğini hissedebilir insan. Aklına bir fikir gelir, imkansız gözüken bir kazadan kurtulur ve iyilik meleğim bana yardım etti diye de düşünebilir.

    Mesela tam deprem olmadan önce birisi, rüyasında sevgilisinin/Tanrının ona depremi bildirdiğini görerek uyanabilir. Fakat ne kadar imkansız da gözükse bu, tamamen bir denk gelme olabilir. Ayrıca hakkında pek bilgi sahibi olmadığımız, bizdeki bilinç dışı çalışan bir sezgi depremin öncüllerini fark ederek, bunu rüyamızda bizlere yansıtmışta olabilir. Hatta bu durumun kuramı bile vardı:https://en.0wikipedia.org/wiki/Earthquake_sensitive

    Yaşanan olay/deneyim gerçektir, hayal edilen varlıkta hayali surette gerçektir; fakat deneyimle hayali varlık arasında yapılan tüm ilişkiler, varsayımlardır. İnsanın bunu gerçekmiş gibi "hissetmesi" de, varoluşumuzun böyle hissetmeye yatkınlığından ileri gelir; o şeyin gerçek olduğunu veya olmadığını ispatlamaz.

    Bu yazdıklarım elbette, Tanrının yokluğunu ispat falan etmiyor. Sadece bu tür deneyimlerden, Tanrının varlığı sonucunu çıkarmamın kesin olmadığını ispat ediyor. Senin içindeki hissiyat tamamen gerçektir, ona hiçkimse bir şey diyemez. Sadece bu hissiyat ve deneyimler = Tanrının varlığı anlamına gelmiyor gibi gözüküyor, hatırlatmak istedim çünkü "kesinlikle var" vurgusunu her seferinde belirtiyorsun.

    kesinlikle var olmasını sadece birtakım deneyimlere değil daha ziyade termodinamik kanunlarına dayanarak söylüyorum. çünki -
    -enerji yoktan var edilemez vardan yok ta edilemez
    -enerji kendiliğinden düzene giremez(entropi kanunu sadece enerji için geçerli, şekiller ve sayılar için geçerli değil)
    tamam rüyanda gördüğün bir şeyin gerçek hayatta gerçekleşmesi tesadüf olabilir. kokuyu insan zihni üretebilir. bunlar doğru. benim yaşadığım deneyim bunlardan daha da farklıydı. ama dediğim gibi kişisel deneyimleri başkalarına kanıt olarak sunmuyorum zaten.
    daha önce de dediğim gibi herkes kendi aklıyla kendi inancını bulmalı. din denilen dayatma ve yönlendirici inançları doğru bulmuyorum.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-1135B01C2 -- 22 Kasım 2017; 14:56:22 >
    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >




  • Var olan bir şey, hep var olan bir şeyden gelmekte gözüküyor; enerji de öyle. Gördüğümüz kadarıyla bugünkü enerji bütünü, dünden geliyordu; dünkü de önceki günden. Peki neden bu önceki günlerden birinde, enerjinin yoktan var olması gerektiğini düşünelim? İzini sürebildiğimiz miktarda geçmişi açıklayabiliyorsak; iz sürme olanağı yokken, "olanak olsaydı buranın da izini sürerdik" demek mi daha isabetlidir yoksa, "buranın izini süremiyorum o halde burası mistiktir" demek mi? Öyleyse bir zamanlar izini süremediğimiz noktaların, şimdi koşullar el verdiğinde çözülmektense, karanlıkta kalmaları gerekmez miydi?

    Termodinamiğin ikinci yasasına göre düzensizlik sürekli artıyor, fakat evrende düzenli yapılar da bulunuyor, öyleyse bunu ayarlayan bir bilinç olmalı diyorsun yanlış anlamadıysam. İyi de evren tek bir nesne değil ki, birçok nesneden oluşuyor evren. Farklı nesneler, aynı ortamda düzensizleşirlerken, aralarındaki etkileşimden ötürü yeni "düzen"lerin açığa çıkması kadar doğal bir şey yoktur. Rüzgarın aşındırması ile düzensizleşen kayaçlar, düzenli görünümdeki peribacalarını oluşturur. Burada hem rüzgar düzensizleşir hem de kayaçlar, ve etkileşim sonucu "düzenli" gözüken peribacaları var olur, toplam düzensizliğin artmasına rağmen. İkinci yasa bizlere 'herhangi bir düzenin oluşmasının imkansız olduğunu' söylemez, yalnızca toplam düzensizliğin arttığını söyler. Canlılığın oluşması birbiriyle çakışıp duran düzensizliklerin bir birikiminin, kısa vadeli bir sonucudur, toplam düzensizliği arttırmaz.




  • bir kısım yanlış anlamaların önüne geçmek ve bize aktarılan verileri doğru okumak adına özellikle ayetlerdeki bir kısım meallerin (cin,yıldız,melek saire) asli kaynakları haklarında da malumat vermek lazım.

    rasul-u sag(k)aleyn denen bir nubuvvet daha var. salt insan değil cin cannu denen bir yapıda ayrışmış halde ümmet kabul edilmişe benziyor. bu açıdan insanların inanıyoruz veya iman ettik demeleri onların asli yapılarını değiştirme konusunda bir kısım varyasyonları içerebilir.

    şimdi burada birisi, yahu biz de inanıyoruz yanlış anladın veya yanlış anlıyorsunuz konunun özünü görmüyorsunuz kişilere takılıyorsunuz dese; sırf şu yaradılış farkı meseldeki iman ve inanç denen noktayı farklı bir boyuta taşır.

    bu şu demek; inanmak veya inandığı konuda ileri bilgiye vasıl olmak adına gösterilen çaba anlamlı olabilir ancak bu sizin öz itibari ile ne olduğunuz gerçeğini değiştirmez.

    ....................

    kişi teorik fizik ve teorik yaratılış gereğince rasul-u sagaleyne iman ettiğinin farkına varırsa veyahut insanların rasulu ile insani olarak görüşürse gibi iki ayrıksı durumla karşılaşır.

    ...................

    buradaki sorun göründüğünden daha derinden azade olarak görünemeye de bilir. bu fark çok önemlidir. fx 4320 nin 1080p de hiç bir zaman i7 8700k performansı veremeyeceğini kabul edersek bazı inancın bazı inanca göre diğerini salt inançsızlıkla tahayyülü(suçlama değil gerçek olan hal) mümkündür.

    ...................

    cinnu yapı çok sorunlu bir yapıdır ve bu yapının zemini oynaktır. kesinlik denen prensibe bakışı ihtimal dahilindeye dönüşür. A B C ve E denen yapıda C nin aslında doğamadığı evlenince doğan yapının da C ye nazaran, A ve B doğdu benimsi oldu E beni dünyaya getirdi Ben oldum mu? denen süreci iktiza eder. C bir sürece döner ve kendini seyreder. ne oluyor burda demeye başlar. yabancılaşır. ve mevzuuda bu kadar kişi varken aslında yok denen şeyin tanımına düşer.

    ..................

    bu yüzden insan ya da dehr(zaman) denen sure gereğince insanın yapısının zamanın yapısı ile alakası vurgulanmalı ve mevcuttaki yapının rasulle aleyhisselam ilgisinin bir vecihle cannu olabileceği bu nedenle de insan denen asli suretle yakından uzaktan alakası olmayanı kendi üstüne alıp insanı tanımlayan ayeti anlamak bir yana kendisine uygun anlama adına ayeti dahi anlayamayacak hale geldiğini kabul gerekir.

    ..................

    biz çok güzel bir kuran dinledik ve içimizde akılsız bulunananın ALLAHU teala hakkında ileri geri konuştuğunu anladık.

    buradan yürüyerek ilaha ait duygu ve düşünceleri oluşturan kaynağın anlatılagelen değil kitabın anlattığı ilah olduğu ve bu kitabı da onun getiricisinden dinleme gerekliliği mevcuttur.

    ...................

    biz ateşin türeviysek ve bu türevin kurduğu bir dünya varsa bu dünya insan denen yapıya mehaz olmayabilir. her şey bilinmez değil bilinemez ve zan üzere olandır. bu nedenle ilahi kudreti anlamak denen şeyde zaman mekan ve zaman mekanın ardılı veya öncülü olan ateş su gibi zamanın türevleri konusunda bilgi sahibi olmak lazımdır.

    .....................

    ateş ve su dehr denen zamanla alakalı olarak insana ait olanı işaret edebilir. bu iki kavramın oluşturduğu insan denen suretin anlamı adına sınırlar konulmalıdır. su olmadan yaşam olmaz ise su mühlet denen susuz kalınabilecek zamanın tamamıdır ve kişiyi içince insana benzetir. bu esemede varlığın süreci ne kadardır?

    ateş olmasa donardık? ateşin kişiyi insan olarak anılır bıraktığı mühlet ve süreç insandır. yani insan bir misafir olsa fazla uzun süreli kalan değildir de denebilir. ve cannu yapıda bu işaret ya da gösterge olarak durur.

    .......................



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi HADO77 -- 22 Kasım 2017; 15:51:39 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: gandalff

    Var olan bir şey, hep var olan bir şeyden gelmekte gözüküyor; enerji de öyle. Gördüğümüz kadarıyla bugünkü enerji bütünü, dünden geliyordu; dünkü de önceki günden. Peki neden bu önceki günlerden birinde, enerjinin yoktan var olması gerektiğini düşünelim? İzini sürebildiğimiz miktarda geçmişi açıklayabiliyorsak; iz sürme olanağı yokken, "olanak olsaydı buranın da izini sürerdik" demek mi daha isabetlidir yoksa, "buranın izini süremiyorum o halde burası mistiktir" demek mi? Öyleyse bir zamanlar izini süremediğimiz noktaların, şimdi koşullar el verdiğinde çözülmektense, karanlıkta kalmaları gerekmez miydi?

    Termodinamiğin ikinci yasasına göre düzensizlik sürekli artıyor, fakat evrende düzenli yapılar da bulunuyor, öyleyse bunu ayarlayan bir bilinç olmalı diyorsun yanlış anlamadıysam. İyi de evren tek bir nesne değil ki, birçok nesneden oluşuyor evren. Farklı nesneler, aynı ortamda düzensizleşirlerken, aralarındaki etkileşimden ötürü yeni "düzen"lerin açığa çıkması kadar doğal bir şey yoktur. Rüzgarın aşındırması ile düzensizleşen kayaçlar, düzenli görünümdeki peribacalarını oluşturur. Burada hem rüzgar düzensizleşir hem de kayaçlar, ve etkileşim sonucu "düzenli" gözüken peribacaları var olur, toplam düzensizliğin artmasına rağmen. İkinci yasa bizlere 'herhangi bir düzenin oluşmasının imkansız olduğunu' söylemez, yalnızca toplam düzensizliğin arttığını söyler. Canlılığın oluşması birbiriyle çakışıp duran düzensizliklerin bir birikiminin, kısa vadeli bir sonucudur, toplam düzensizliği arttırmaz.

    enerjinin kendiliğinden var olamaması derken aslında var olma olayından bahsediyorum hocam.
    yani benim tahminime göre var olmak Tanrı'nın bir özelliğidir ve Tanrı özelliklerini evrene ve insanlara yansıtarak herşeyin var olmasını sağlar yani Tanrı sadece var olmuş değildir, daha ziyade var olmak Tanrı' nın bir özelliğidir. yani en azından şahsen böyle düşünüyorum.
    düzen derken de enerji düzeninden bahsediyorum. yani enerjinin en düzensiz formu ısıdır. yani evrende enerjinin kendiliğinden bir düzene sürdüğü söylenemez. yıldızlar içlerindeki enerjiyi ısı olarak çevreye yayarlar ve bir süre sonra kara deliğe dönüşüp yok olurlar.bir odaya kahve koyarsam kendi kendine soğur ama kendi kendine ısınmaz.çünki enerji(ısı) çok olduğu yerden az olduği yere doğru akar ve her yere eşit olarak yayılmaya çalışır. güneşin içerisindeki enerjiyi düşünelim.kendiliğinden o kadar enerji güneşin içerisine nasıl toplanmış olabilir. bi şekilde oluşmuş enerji bazlı bir düzen var ve bu düzen kendiliğinden oluşamaz. matematiksel bir düzen veya şekilsel bir düzen kendiliğinden oluşabilir ama enerjisel bir düzen kendiliğinden oluşamaz. bir kaba soğuk ve sıcak su koyunca hangisi soğuk hangisi sıcak ayırt edemez olursun. çünki enerji(ısı) eşit dağılır.
    fakat güneşe bakarsak çevresindeki gök cisimlerinde(gezegen vs.) onda olduğu kadar enerji yok.
    öncesinde hepsi gaz ve toz bulutuysa neden yıldızlarda(güneşte) o kadar aşırı enerji varken gezegenlerde yok.
    neden bu gök cisimleri şekilleri kimisi büyük kimisi küçük. neden hepsi aşağı yukarı daire şeklinde. ve çekimsel bi etki olmadığı için hepsi daire ise neden bazıları küçükken bazıları aşırı büyük.ve neden bazılarında aşırı enerji ihtiva ederken diğerleri etmiyor. neden bazıları gezegen bazıları yıldız.
    yada bir hücre oluşumunu neden yapay olarak yapamıyoruz. ya da gözlemleyemiyoruz.
    daha bir çok şey tesadüfle açıklanamaz. yani makroevrimi gözlemleyemeyiz ama evrimin başlangıcı olan ilk hücrenin var oluşunu gerekli tüm metaryaller var olmasına rağmen kendiliğinden gözlemleyemiyoruz. deneysel olarak müdahale ile de yapamıyoruz. tek 1 tane hücre oluşumu kaç milyon yıl sürebilir ki.
    yani demek istediğim mantıken birisinin start vermiş olması gerekiyor.

    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >




  • Allah'ın varlığının olduğu ispatlanabilir.

    iki çeşit delili vardır.

    birincisi Akli delildir; bu alemin varlığı ve alemdeki nizam ve intizamın devamı.

    ikincisi nakil ile delildir; "bu da sen söyle ki habibim Allah birdir."

    bunun haricinde yokluk delillendirilmesi düşünülemez. varlığı üzerindeki aktarım ve bildirimlerin çürütülüyor olması lazım.
    bu da alemin varlığının yokluğunun ispatlanması üzerinden yapılabilir.
  • 
Sayfa: önceki 123
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.