Şimdi Ara

Ateistler Allah'ın yokluğundan %100 nasıl emin oluyorsunuz? (3. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
47
Cevap
0
Favori
1.455
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
2 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 123
Sayfaya Git
Git
Giriş
Mesaj
  • Gülmek de lazım zaman zaman ;)

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • sonuç olarak cin insan melek farklı bir boyut olabilir. insanımsı denen tür hayvan ve bitki ölülerinin gıdalaması ile ayakta kalan yaşayan bir şeye benziyor. bu açıdan bizim türün insan cin melekle ilgisi yok denebilir. iman veya rehabilite durumu değiştirecektir. iyi melek olmak için mümmin veya iyi ateist olmak için insan çabası makuldur.


    ..........................

    fakat ne rehabilite ne de mümmin olması mümkün olmayan büyükbaş bir hayvan türü olan ratko bugün ömür boyu müebbet aldı. kendisinin insanımsı denen türdeki hayvanata yakın duyguların rasulu olduğuna inanıyorum. ilahının da slobodan denen nesepsizin.


    .................
  • yaratıcının yokluğuna inanmamak akli bir eylem değildir.
    Akıl yaratıcının varlığını kabul etmek için vardır.
    bu inatlaşma, yani nefsani bir olgudur.

    yaratıcıya inanmayan insanların 99.9'u nefsani arzularının kölesi olmuş insanlardır.
  • İnsanın bir kısım kabulleri mevcut. Bir kişi anne denen kavrama karım demeden evladım diyebilir mi?



    Diyelim ki diyemedi o zaman bir ilah yok der mi?



    .............



    Teorik olarak insanın ilahi kudretin varlığı konusunda bir kısım açmazlarının olması akli ve fikri kısımlarının bir kısım buhurdanlıklara suruklenmesi hali var.



    İlahi kudretin kim rasulunun kim olduğu hususu bize bir kısım cevaplar verebilir.



    İnanmayan için tamam bu kavramlar önemli değil ancak inandığını soyleyen için de cevap çok farklı değil.



    ..................



    Akıl ilahi kudreti arama konusunda tahayyulist bir tutum sergileseydi ilahi kudrete duyumsama ve ispata tabi olmayan bir kavram diyebilirdik. Ancak fiil ilahi kudretin olamayacağına dair bir esemeyi yapmışsa artık akılla değil efale bakarak ilahi kudret sorgulaması yapılır.



    ..........



    Teorik olarak insanın turemeye tabi esemesi ben şunu yapamadığımdam yok derse artık ilahi kudret akli değil fiili bir durum olarak apaçıktır.



    .....................



    Banagore inssanımsı tur evrim denen şeye tabi ise gorulen canlılık emaresi dahi cansız materyalin hareketi gibi bir açıklığı açıklamaya yeter.



    .............

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: mr.police


    quote:

    Orijinalden alıntı: gandalff

    Var olan bir şey, hep var olan bir şeyden gelmekte gözüküyor; enerji de öyle. Gördüğümüz kadarıyla bugünkü enerji bütünü, dünden geliyordu; dünkü de önceki günden. Peki neden bu önceki günlerden birinde, enerjinin yoktan var olması gerektiğini düşünelim? İzini sürebildiğimiz miktarda geçmişi açıklayabiliyorsak; iz sürme olanağı yokken, "olanak olsaydı buranın da izini sürerdik" demek mi daha isabetlidir yoksa, "buranın izini süremiyorum o halde burası mistiktir" demek mi? Öyleyse bir zamanlar izini süremediğimiz noktaların, şimdi koşullar el verdiğinde çözülmektense, karanlıkta kalmaları gerekmez miydi?

    Termodinamiğin ikinci yasasına göre düzensizlik sürekli artıyor, fakat evrende düzenli yapılar da bulunuyor, öyleyse bunu ayarlayan bir bilinç olmalı diyorsun yanlış anlamadıysam. İyi de evren tek bir nesne değil ki, birçok nesneden oluşuyor evren. Farklı nesneler, aynı ortamda düzensizleşirlerken, aralarındaki etkileşimden ötürü yeni "düzen"lerin açığa çıkması kadar doğal bir şey yoktur. Rüzgarın aşındırması ile düzensizleşen kayaçlar, düzenli görünümdeki peribacalarını oluşturur. Burada hem rüzgar düzensizleşir hem de kayaçlar, ve etkileşim sonucu "düzenli" gözüken peribacaları var olur, toplam düzensizliğin artmasına rağmen. İkinci yasa bizlere 'herhangi bir düzenin oluşmasının imkansız olduğunu' söylemez, yalnızca toplam düzensizliğin arttığını söyler. Canlılığın oluşması birbiriyle çakışıp duran düzensizliklerin bir birikiminin, kısa vadeli bir sonucudur, toplam düzensizliği arttırmaz.

    enerjinin kendiliğinden var olamaması derken aslında var olma olayından bahsediyorum hocam.
    yani benim tahminime göre var olmak Tanrı'nın bir özelliğidir ve Tanrı özelliklerini evrene ve insanlara yansıtarak herşeyin var olmasını sağlar yani Tanrı sadece var olmuş değildir, daha ziyade var olmak Tanrı' nın bir özelliğidir. yani en azından şahsen böyle düşünüyorum.
    düzen derken de enerji düzeninden bahsediyorum. yani enerjinin en düzensiz formu ısıdır. yani evrende enerjinin kendiliğinden bir düzene sürdüğü söylenemez. yıldızlar içlerindeki enerjiyi ısı olarak çevreye yayarlar ve bir süre sonra kara deliğe dönüşüp yok olurlar.bir odaya kahve koyarsam kendi kendine soğur ama kendi kendine ısınmaz.çünki enerji(ısı) çok olduğu yerden az olduği yere doğru akar ve her yere eşit olarak yayılmaya çalışır. güneşin içerisindeki enerjiyi düşünelim.kendiliğinden o kadar enerji güneşin içerisine nasıl toplanmış olabilir. bi şekilde oluşmuş enerji bazlı bir düzen var ve bu düzen kendiliğinden oluşamaz. matematiksel bir düzen veya şekilsel bir düzen kendiliğinden oluşabilir ama enerjisel bir düzen kendiliğinden oluşamaz. bir kaba soğuk ve sıcak su koyunca hangisi soğuk hangisi sıcak ayırt edemez olursun. çünki enerji(ısı) eşit dağılır.
    fakat güneşe bakarsak çevresindeki gök cisimlerinde(gezegen vs.) onda olduğu kadar enerji yok.
    öncesinde hepsi gaz ve toz bulutuysa neden yıldızlarda(güneşte) o kadar aşırı enerji varken gezegenlerde yok.
    neden bu gök cisimleri şekilleri kimisi büyük kimisi küçük. neden hepsi aşağı yukarı daire şeklinde. ve çekimsel bi etki olmadığı için hepsi daire ise neden bazıları küçükken bazıları aşırı büyük.ve neden bazılarında aşırı enerji ihtiva ederken diğerleri etmiyor. neden bazıları gezegen bazıları yıldız.
    yada bir hücre oluşumunu neden yapay olarak yapamıyoruz. ya da gözlemleyemiyoruz.
    daha bir çok şey tesadüfle açıklanamaz. yani makroevrimi gözlemleyemeyiz ama evrimin başlangıcı olan ilk hücrenin var oluşunu gerekli tüm metaryaller var olmasına rağmen kendiliğinden gözlemleyemiyoruz. deneysel olarak müdahale ile de yapamıyoruz. tek 1 tane hücre oluşumu kaç milyon yıl sürebilir ki.
    yani demek istediğim mantıken birisinin start vermiş olması gerekiyor.

    Doğayı incelersek, görüyoruz ki varlık yok olmuyor. Çözünüyor, karışıyor, değişiyor ama hep var oluyor. Var olmak, varlığın doğal bir niteliği. Eğer varlık varsa, bir şekilde hep vardı ve hepte bir şekilde var olacak. Hâl böyleyken, "Varlık varsa, Tanrı da vardır." ifadesinin dayanağı ne olabilir? Varlık, var olabilmek için hiçbir şeye ihtiyaç duymuyor ki kendi kendisinden başka, zaten doğası gereği var olup duruyor.

    Enerji düzeneklerinin oluşmaları da ternodinamiğe ters düşmüyor. Olayı tek bir oluşum üzerinden değerlendirdiğin için aklına yatmaması çok normal. Kahvenin ısısı ortama yayılır ve düzensizlik artar, ama ortamda yalnızca kahve yok; kahvenin altındaki ortamda, kendisine etkiyen kuvvetler neticesinde umarsızca dolaşan, bu sırada da oksijen atomuyla çarpışan bileşikler varsa elbette ısı açığa çıkar; açığa çıkan bu ısı da kahve fincanına etkiyerek kahveyi ısıtır. Sonuç: kahve bir süre daha sıcak kalmaya devam eder.

    2017 yılını bitirmek üzereyiz, artık güneşin de, yıldızların da, gezegenlerin de nasıl oluştuklarını, enerji düzeylerinin ne gibi etmenlerce belirlendiklerini falan hep bilebiliyoruz.

    Gök cisimlerinin boyut ve şekillerinin mantığı, tamamen kütle ve kütle çekimine bağlı. Bir gök cismi genellikle ya büyük bir taş yığını ya da bir gaz kümelenmesi olarak hayatına başlıyor. Mesela uzayda, henüz gezegen sayılamayacak kadar küçük bir taş yığını düşün. Çevresinden geçen ufak nesneleri, kütle çekimi dolayısıyla kendisine doğru çekecek bir yığın. Bu kendisine doğru çektiği cisimler, zaman içerisinde ona çarparak o yığının bir parçası oluyor. Miktarı artan yığının, kütle çekimi de artıyor böylece, ve artık daha büyük gök nesnelerini çekebilir hale geliyor. Böyle böyle büyüyüp duruyor. Tabii bu sırada şekil oldukça düzensiz, bir sürü çıkıntı falan var. Ama büyüme arttıkça, gök cismindeki yer çekimi de artıyor. Ve artık bir noktadan sonra bu düzensiz çıkıntılar, artan yerçekiminin gücüne dayanamayıp çöküşe geçiyorlar, ki bu da yuvarlaşma anlamına geliyor. Yer çekim noktasını bir bisiklet lastiğinin merkezi gibi düşünebilirsin. Merkezdeki iç nokta, dışarıdaki tüm noktaları, eşit kuvvette kendisine doğru çektiğinde, zaman içinde elbette yuvarlak gibi olan bir şekil açığa çıkar. Maddenin doğasından kaynaklanır bu, herhangi bir başka şeyden değil.

    Güneş ve yıldızlarda: Zaman içinde hidrojen moleküllerinden oluşan dev bulut katmanları bir araya geliyor, kütle çekimiyle devamlı surette birbirlerine yakınlaşıyorlar, böylece gitgide yoğunlaşan bir gaz alanı açığa çıkıyor. Bu alan, kendi içinde sayısız devasa tepkimeye yol açıyor ve devamlı bir enerji salınımı meydana geliyor. Günün birinde de tükenecek, bir tüpün bitmesi gibi.

    Gök cisimlerinin enerji düzeyleri, yıldız olup olmamaları falan, yalnızca ve yalnızca oluşum sürecinde kendilerine etkiyen koşullara bağlı.

    Hücre oluşumunu yapay olarak yapabiliyoruz, işte halis muhlis insan yapımı bir bakteri hücresi:http://www.jcvi.org/cms/research/projects/minimal-cell/overview/ adı bile var, jcvi syn 3.0 :D

    Ve bunların hiçbiri tesadüf değil, yere düşen bir bardağın kırılması da tesadüf değildir. Her durumun arkasında başka başka durumlar bulunuyor. Bunlar hep denk gelmeler, balkondan aşağı iki kez tükürürsen muhtemelen denk gelmezler ama milyonlarca yıl boyunca sayısız kez tükürsen, o kadar çok denk gelirler ki, hatta bir süre sonra tükürmediğin nokta kalmayacağı için, devamlı olarak bir denk gelme durumu açığa çıkar. Her şey ivmeli bir denk gelme silsilesinden ileri geliyor ve gördüğümüz kadarıyla denk gelen bu durumların hiçbirinin arkasında bir Tanrı bizlere el sallamıyor.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-73A8A7D1E -- 23 Kasım 2017; 16:7:2 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: gandalff


    quote:

    Orijinalden alıntı: mr.police


    quote:

    Orijinalden alıntı: gandalff

    Var olan bir şey, hep var olan bir şeyden gelmekte gözüküyor; enerji de öyle. Gördüğümüz kadarıyla bugünkü enerji bütünü, dünden geliyordu; dünkü de önceki günden. Peki neden bu önceki günlerden birinde, enerjinin yoktan var olması gerektiğini düşünelim? İzini sürebildiğimiz miktarda geçmişi açıklayabiliyorsak; iz sürme olanağı yokken, "olanak olsaydı buranın da izini sürerdik" demek mi daha isabetlidir yoksa, "buranın izini süremiyorum o halde burası mistiktir" demek mi? Öyleyse bir zamanlar izini süremediğimiz noktaların, şimdi koşullar el verdiğinde çözülmektense, karanlıkta kalmaları gerekmez miydi?

    Termodinamiğin ikinci yasasına göre düzensizlik sürekli artıyor, fakat evrende düzenli yapılar da bulunuyor, öyleyse bunu ayarlayan bir bilinç olmalı diyorsun yanlış anlamadıysam. İyi de evren tek bir nesne değil ki, birçok nesneden oluşuyor evren. Farklı nesneler, aynı ortamda düzensizleşirlerken, aralarındaki etkileşimden ötürü yeni "düzen"lerin açığa çıkması kadar doğal bir şey yoktur. Rüzgarın aşındırması ile düzensizleşen kayaçlar, düzenli görünümdeki peribacalarını oluşturur. Burada hem rüzgar düzensizleşir hem de kayaçlar, ve etkileşim sonucu "düzenli" gözüken peribacaları var olur, toplam düzensizliğin artmasına rağmen. İkinci yasa bizlere 'herhangi bir düzenin oluşmasının imkansız olduğunu' söylemez, yalnızca toplam düzensizliğin arttığını söyler. Canlılığın oluşması birbiriyle çakışıp duran düzensizliklerin bir birikiminin, kısa vadeli bir sonucudur, toplam düzensizliği arttırmaz.

    enerjinin kendiliğinden var olamaması derken aslında var olma olayından bahsediyorum hocam.
    yani benim tahminime göre var olmak Tanrı'nın bir özelliğidir ve Tanrı özelliklerini evrene ve insanlara yansıtarak herşeyin var olmasını sağlar yani Tanrı sadece var olmuş değildir, daha ziyade var olmak Tanrı' nın bir özelliğidir. yani en azından şahsen böyle düşünüyorum.
    düzen derken de enerji düzeninden bahsediyorum. yani enerjinin en düzensiz formu ısıdır. yani evrende enerjinin kendiliğinden bir düzene sürdüğü söylenemez. yıldızlar içlerindeki enerjiyi ısı olarak çevreye yayarlar ve bir süre sonra kara deliğe dönüşüp yok olurlar.bir odaya kahve koyarsam kendi kendine soğur ama kendi kendine ısınmaz.çünki enerji(ısı) çok olduğu yerden az olduği yere doğru akar ve her yere eşit olarak yayılmaya çalışır. güneşin içerisindeki enerjiyi düşünelim.kendiliğinden o kadar enerji güneşin içerisine nasıl toplanmış olabilir. bi şekilde oluşmuş enerji bazlı bir düzen var ve bu düzen kendiliğinden oluşamaz. matematiksel bir düzen veya şekilsel bir düzen kendiliğinden oluşabilir ama enerjisel bir düzen kendiliğinden oluşamaz. bir kaba soğuk ve sıcak su koyunca hangisi soğuk hangisi sıcak ayırt edemez olursun. çünki enerji(ısı) eşit dağılır.
    fakat güneşe bakarsak çevresindeki gök cisimlerinde(gezegen vs.) onda olduğu kadar enerji yok.
    öncesinde hepsi gaz ve toz bulutuysa neden yıldızlarda(güneşte) o kadar aşırı enerji varken gezegenlerde yok.
    neden bu gök cisimleri şekilleri kimisi büyük kimisi küçük. neden hepsi aşağı yukarı daire şeklinde. ve çekimsel bi etki olmadığı için hepsi daire ise neden bazıları küçükken bazıları aşırı büyük.ve neden bazılarında aşırı enerji ihtiva ederken diğerleri etmiyor. neden bazıları gezegen bazıları yıldız.
    yada bir hücre oluşumunu neden yapay olarak yapamıyoruz. ya da gözlemleyemiyoruz.
    daha bir çok şey tesadüfle açıklanamaz. yani makroevrimi gözlemleyemeyiz ama evrimin başlangıcı olan ilk hücrenin var oluşunu gerekli tüm metaryaller var olmasına rağmen kendiliğinden gözlemleyemiyoruz. deneysel olarak müdahale ile de yapamıyoruz. tek 1 tane hücre oluşumu kaç milyon yıl sürebilir ki.
    yani demek istediğim mantıken birisinin start vermiş olması gerekiyor.

    Doğayı incelersek, görüyoruz ki varlık yok olmuyor. Çözünüyor, karışıyor, değişiyor ama hep var oluyor. Var olmak, varlığın doğal bir niteliği. Eğer varlık varsa, bir şekilde hep vardı ve hepte bir şekilde var olacak. Hâl böyleyken, "Varlık varsa, Tanrı da vardır." ifadesinin dayanağı ne olabilir? Varlık, var olabilmek için hiçbir şeye ihtiyaç duymuyor ki kendi kendisinden başka, zaten doğası gereği var olup duruyor.

    Enerji düzeneklerinin oluşmaları da ternodinamiğe ters düşmüyor. Olayı tek bir oluşum üzerinden değerlendirdiğin için aklına yatmaması çok normal. Kahvenin ısısı ortama yayılır ve düzensizlik artar, ama ortamda yalnızca kahve yok; kahvenin altındaki ortamda, kendisine etkiyen kuvvetler neticesinde umarsızca dolaşan, bu sırada da oksijen atomuyla çarpışan bileşikler varsa elbette ısı açığa çıkar; açığa çıkan bu ısı da kahve fincanına etkiyerek kahveyi ısıtır. Sonuç: kahve bir süre daha sıcak kalmaya devam eder.

    2017 yılını bitirmek üzereyiz, artık güneşin de, yıldızların da, gezegenlerin de nasıl oluştuklarını, enerji düzeylerinin ne gibi etmenlerce belirlendiklerini falan hep bilebiliyoruz.

    Gök cisimlerinin boyut ve şekillerinin mantığı, tamamen kütle ve kütle çekimine bağlı. Bir gök cismi genellikle ya büyük bir taş yığını ya da bir gaz kümelenmesi olarak hayatına başlıyor. Mesela uzayda, henüz gezegen sayılamayacak kadar küçük bir taş yığını düşün. Çevresinden geçen ufak nesneleri, kütle çekimi dolayısıyla kendisine doğru çekecek bir yığın. Bu kendisine doğru çektiği cisimler, zaman içerisinde ona çarparak o yığının bir parçası oluyor. Miktarı artan yığının, kütle çekimi de artıyor böylece, ve artık daha büyük gök nesnelerini çekebilir hale geliyor. Böyle böyle büyüyüp duruyor. Tabii bu sırada şekil oldukça düzensiz, bir sürü çıkıntı falan var. Ama büyüme arttıkça, gök cismindeki yer çekimi de artıyor. Ve artık bir noktadan sonra bu düzensiz çıkıntılar, artan yerçekiminin gücüne dayanamayıp çöküşe geçiyorlar, ki bu da yuvarlaşma anlamına geliyor. Yer çekim noktasını bir bisiklet lastiğinin merkezi gibi düşünebilirsin. Merkezdeki iç nokta, dışarıdaki tüm noktaları, eşit kuvvette kendisine doğru çektiğinde, zaman içinde elbette yuvarlak gibi olan bir şekil açığa çıkar. Maddenin doğasından kaynaklanır bu, herhangi bir başka şeyden değil.

    Güneş ve yıldızlarda: Zaman içinde hidrojen moleküllerinden oluşan dev bulut katmanları bir araya geliyor, kütle çekimiyle devamlı surette birbirlerine yakınlaşıyorlar, böylece gitgide yoğunlaşan bir gaz alanı açığa çıkıyor. Bu alan, kendi içinde sayısız devasa tepkimeye yol açıyor ve devamlı bir enerji salınımı meydana geliyor. Günün birinde de tükenecek, bir tüpün bitmesi gibi.

    Gök cisimlerinin enerji düzeyleri, yıldız olup olmamaları falan, yalnızca ve yalnızca oluşum sürecinde kendilerine etkiyen koşullara bağlı.

    Hücre oluşumunu yapay olarak yapabiliyoruz, işte halis muhlis insan yapımı bir bakteri hücresi:http://www.jcvi.org/cms/research/projects/minimal-cell/overview/ adı bile var, jcvi syn 3.0 :D

    Ve bunların hiçbiri tesadüf değil, yere düşen bir bardağın kırılması da tesadüf değildir. Her durumun arkasında başka başka durumlar bulunuyor. Bunlar hep denk gelmeler, balkondan aşağı iki kez tükürürsen muhtemelen denk gelmezler ama milyonlarca yıl boyunca sayısız kez tükürsen, o kadar çok denk gelirler ki, hatta bir süre sonra tükürmediğin nokta kalmayacağı için, devamlı olarak bir denk gelme durumu açığa çıkar. Her şey ivmeli bir denk gelme silsilesinden ileri geliyor ve gördüğümüz kadarıyla denk gelen bu durumların hiçbirinin arkasında bir Tanrı bizlere el sallamıyor.

    var olan şeyleri zaten kendiğinden var oluyor diye açıklaman bence komik çünki bir irade olmadan varlık olamaz. nasıl ki doğada bir araba kendiliğinden oluvermiyorsa hiçbir şey de kendiliğinden olmaz.

    gök cisimlerine gelince büyük patlamada yerçekimsiz ortamda cisimlerin birbirlerini eşit hızda takip etmeleri ve asla birbirlerine temas edememeleri gerekir. yani aralarındaki mesafe eşit kalmalı. ama öyle değil.
    yada birbirlerini çok güçlü çekerek tek bir cisim olarak varolmaları gerekir. ama o da olmuyor.
    yani şu anki çeşitli boy ve özelliklerde cisimlerin var olması yerçekimsiz uzay ortamında imkansız. hatta yerçekimli bir ortamda da imkansız veya çok zor.

    yapay hücre konusunda var olan hücrelerin her birinden çeşitli organları alarak yeni bir hücrevtasarlamaktan bahsetmiyorum. sadece atomlarla veya moleküllerle yeni bir hücre yapmaktan veya kendiliğinden var olduğunu gözlemlemekten bahsediyorum.

    yani söylemek istediğim bunların kendiliğinden olması imkansız. bana kalırsa herşey kendiliğinden oluştu demek yapılabilecek en mantıksız açıklama.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-1135B01C2 -- 23 Kasım 2017; 16:49:6 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: gandalff


    quote:

    Orijinalden alıntı: mr.police


    quote:

    Orijinalden alıntı: gandalff

    Var olan bir şey, hep var olan bir şeyden gelmekte gözüküyor; enerji de öyle. Gördüğümüz kadarıyla bugünkü enerji bütünü, dünden geliyordu; dünkü de önceki günden. Peki neden bu önceki günlerden birinde, enerjinin yoktan var olması gerektiğini düşünelim? İzini sürebildiğimiz miktarda geçmişi açıklayabiliyorsak; iz sürme olanağı yokken, "olanak olsaydı buranın da izini sürerdik" demek mi daha isabetlidir yoksa, "buranın izini süremiyorum o halde burası mistiktir" demek mi? Öyleyse bir zamanlar izini süremediğimiz noktaların, şimdi koşullar el verdiğinde çözülmektense, karanlıkta kalmaları gerekmez miydi?

    Termodinamiğin ikinci yasasına göre düzensizlik sürekli artıyor, fakat evrende düzenli yapılar da bulunuyor, öyleyse bunu ayarlayan bir bilinç olmalı diyorsun yanlış anlamadıysam. İyi de evren tek bir nesne değil ki, birçok nesneden oluşuyor evren. Farklı nesneler, aynı ortamda düzensizleşirlerken, aralarındaki etkileşimden ötürü yeni "düzen"lerin açığa çıkması kadar doğal bir şey yoktur. Rüzgarın aşındırması ile düzensizleşen kayaçlar, düzenli görünümdeki peribacalarını oluşturur. Burada hem rüzgar düzensizleşir hem de kayaçlar, ve etkileşim sonucu "düzenli" gözüken peribacaları var olur, toplam düzensizliğin artmasına rağmen. İkinci yasa bizlere 'herhangi bir düzenin oluşmasının imkansız olduğunu' söylemez, yalnızca toplam düzensizliğin arttığını söyler. Canlılığın oluşması birbiriyle çakışıp duran düzensizliklerin bir birikiminin, kısa vadeli bir sonucudur, toplam düzensizliği arttırmaz.

    enerjinin kendiliğinden var olamaması derken aslında var olma olayından bahsediyorum hocam.
    yani benim tahminime göre var olmak Tanrı'nın bir özelliğidir ve Tanrı özelliklerini evrene ve insanlara yansıtarak herşeyin var olmasını sağlar yani Tanrı sadece var olmuş değildir, daha ziyade var olmak Tanrı' nın bir özelliğidir. yani en azından şahsen böyle düşünüyorum.
    düzen derken de enerji düzeninden bahsediyorum. yani enerjinin en düzensiz formu ısıdır. yani evrende enerjinin kendiliğinden bir düzene sürdüğü söylenemez. yıldızlar içlerindeki enerjiyi ısı olarak çevreye yayarlar ve bir süre sonra kara deliğe dönüşüp yok olurlar.bir odaya kahve koyarsam kendi kendine soğur ama kendi kendine ısınmaz.çünki enerji(ısı) çok olduğu yerden az olduği yere doğru akar ve her yere eşit olarak yayılmaya çalışır. güneşin içerisindeki enerjiyi düşünelim.kendiliğinden o kadar enerji güneşin içerisine nasıl toplanmış olabilir. bi şekilde oluşmuş enerji bazlı bir düzen var ve bu düzen kendiliğinden oluşamaz. matematiksel bir düzen veya şekilsel bir düzen kendiliğinden oluşabilir ama enerjisel bir düzen kendiliğinden oluşamaz. bir kaba soğuk ve sıcak su koyunca hangisi soğuk hangisi sıcak ayırt edemez olursun. çünki enerji(ısı) eşit dağılır.
    fakat güneşe bakarsak çevresindeki gök cisimlerinde(gezegen vs.) onda olduğu kadar enerji yok.
    öncesinde hepsi gaz ve toz bulutuysa neden yıldızlarda(güneşte) o kadar aşırı enerji varken gezegenlerde yok.
    neden bu gök cisimleri şekilleri kimisi büyük kimisi küçük. neden hepsi aşağı yukarı daire şeklinde. ve çekimsel bi etki olmadığı için hepsi daire ise neden bazıları küçükken bazıları aşırı büyük.ve neden bazılarında aşırı enerji ihtiva ederken diğerleri etmiyor. neden bazıları gezegen bazıları yıldız.
    yada bir hücre oluşumunu neden yapay olarak yapamıyoruz. ya da gözlemleyemiyoruz.
    daha bir çok şey tesadüfle açıklanamaz. yani makroevrimi gözlemleyemeyiz ama evrimin başlangıcı olan ilk hücrenin var oluşunu gerekli tüm metaryaller var olmasına rağmen kendiliğinden gözlemleyemiyoruz. deneysel olarak müdahale ile de yapamıyoruz. tek 1 tane hücre oluşumu kaç milyon yıl sürebilir ki.
    yani demek istediğim mantıken birisinin start vermiş olması gerekiyor.

    Doğayı incelersek, görüyoruz ki varlık yok olmuyor. Çözünüyor, karışıyor, değişiyor ama hep var oluyor. Var olmak, varlığın doğal bir niteliği. Eğer varlık varsa, bir şekilde hep vardı ve hepte bir şekilde var olacak. Hâl böyleyken, "Varlık varsa, Tanrı da vardır." ifadesinin dayanağı ne olabilir? Varlık, var olabilmek için hiçbir şeye ihtiyaç duymuyor ki kendi kendisinden başka, zaten doğası gereği var olup duruyor.

    Enerji düzeneklerinin oluşmaları da ternodinamiğe ters düşmüyor. Olayı tek bir oluşum üzerinden değerlendirdiğin için aklına yatmaması çok normal. Kahvenin ısısı ortama yayılır ve düzensizlik artar, ama ortamda yalnızca kahve yok; kahvenin altındaki ortamda, kendisine etkiyen kuvvetler neticesinde umarsızca dolaşan, bu sırada da oksijen atomuyla çarpışan bileşikler varsa elbette ısı açığa çıkar; açığa çıkan bu ısı da kahve fincanına etkiyerek kahveyi ısıtır. Sonuç: kahve bir süre daha sıcak kalmaya devam eder.

    2017 yılını bitirmek üzereyiz, artık güneşin de, yıldızların da, gezegenlerin de nasıl oluştuklarını, enerji düzeylerinin ne gibi etmenlerce belirlendiklerini falan hep bilebiliyoruz.

    Gök cisimlerinin boyut ve şekillerinin mantığı, tamamen kütle ve kütle çekimine bağlı. Bir gök cismi genellikle ya büyük bir taş yığını ya da bir gaz kümelenmesi olarak hayatına başlıyor. Mesela uzayda, henüz gezegen sayılamayacak kadar küçük bir taş yığını düşün. Çevresinden geçen ufak nesneleri, kütle çekimi dolayısıyla kendisine doğru çekecek bir yığın. Bu kendisine doğru çektiği cisimler, zaman içerisinde ona çarparak o yığının bir parçası oluyor. Miktarı artan yığının, kütle çekimi de artıyor böylece, ve artık daha büyük gök nesnelerini çekebilir hale geliyor. Böyle böyle büyüyüp duruyor. Tabii bu sırada şekil oldukça düzensiz, bir sürü çıkıntı falan var. Ama büyüme arttıkça, gök cismindeki yer çekimi de artıyor. Ve artık bir noktadan sonra bu düzensiz çıkıntılar, artan yerçekiminin gücüne dayanamayıp çöküşe geçiyorlar, ki bu da yuvarlaşma anlamına geliyor. Yer çekim noktasını bir bisiklet lastiğinin merkezi gibi düşünebilirsin. Merkezdeki iç nokta, dışarıdaki tüm noktaları, eşit kuvvette kendisine doğru çektiğinde, zaman içinde elbette yuvarlak gibi olan bir şekil açığa çıkar. Maddenin doğasından kaynaklanır bu, herhangi bir başka şeyden değil.

    Güneş ve yıldızlarda: Zaman içinde hidrojen moleküllerinden oluşan dev bulut katmanları bir araya geliyor, kütle çekimiyle devamlı surette birbirlerine yakınlaşıyorlar, böylece gitgide yoğunlaşan bir gaz alanı açığa çıkıyor. Bu alan, kendi içinde sayısız devasa tepkimeye yol açıyor ve devamlı bir enerji salınımı meydana geliyor. Günün birinde de tükenecek, bir tüpün bitmesi gibi.

    Gök cisimlerinin enerji düzeyleri, yıldız olup olmamaları falan, yalnızca ve yalnızca oluşum sürecinde kendilerine etkiyen koşullara bağlı.

    Hücre oluşumunu yapay olarak yapabiliyoruz, işte halis muhlis insan yapımı bir bakteri hücresi:http://www.jcvi.org/cms/research/projects/minimal-cell/overview/ adı bile var, jcvi syn 3.0 :D

    Ve bunların hiçbiri tesadüf değil, yere düşen bir bardağın kırılması da tesadüf değildir. Her durumun arkasında başka başka durumlar bulunuyor. Bunlar hep denk gelmeler, balkondan aşağı iki kez tükürürsen muhtemelen denk gelmezler ama milyonlarca yıl boyunca sayısız kez tükürsen, o kadar çok denk gelirler ki, hatta bir süre sonra tükürmediğin nokta kalmayacağı için, devamlı olarak bir denk gelme durumu açığa çıkar. Her şey ivmeli bir denk gelme silsilesinden ileri geliyor ve gördüğümüz kadarıyla denk gelen bu durumların hiçbirinin arkasında bir Tanrı bizlere el sallamıyor.

    ama madde için verilen yaş sonsuz olarak ifade edilmiyor.
    yaprak çürüdü, kalıntısı orada ama başka bir yaprak ve daha önce olmayan.
    daha önce kar yağdı, ama her birinin tanesi birbirinden ayrı. başka bir çocuk doğdu ama bu başka. önceki toprakta kalıntıları da orada. bunlar hep yeni bir yaratılmanın ifade edilmesi demek olmuyor mu?

    iradeyi ve ruhu nasıl açıklıyorsun? her birinde ayrı ayrı karakterin ve seçimin olması?

    kaldı ki yaratıcının olmadığını söylemen için 17 milyar yıllık evreni bitirip daha sonralarını görüyor olman gerekmez mi?

    bilimsel olarak bu daha doğru yaklaşım olmaz mı?

    Allah C.C' nun olmadığını söylemek akıl dışı, sanki nefsani bir zorlama var. yaratıcının dediği gibi " hanginiz bana daha iyi kulluk edeceksiniz diye yarattım" daha uygun düşüyor. öyle değil mi?

    hemde evrim deyip, etrafta takım elbiseli kedi köpek görmüyorken. irade gösterip, maymunlar cehennemi gibi bize savaş açmamaları felan. evrimi de biraz zorlasınlar.

    öyle ya, niye sadece insan?




  • 
Sayfa: önceki 123
Sayfaya Git
Git
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.