Şimdi Ara

Aşık olduğum kadının bana yaptıklarını anlatıyorum, toplanın

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
14
Cevap
0
Favori
803
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Naber lan kaynatasızlar? Ha delirdim ha deliricem noktasında yaşıyorum artık. Aslında buraya iç dökmenin de bir mânâsı yok ama, dökmeden de durulmuyor.

    Rumuzuyla müstesna olmayan insanların başında ben geliyorum sanırım. Materyalist hiçbir tarafımın olmadığını zaman içinde çok net anladım. Ha deli tarafların çoktu çok olmasına da, rumuz beni karşılamıyormuş o bir gerçek olarak duruyor karşımda.

    Acı karşılaştırılmaz bana göre. Kimine göre eline iğne batması en büyük acıyken kimine göre de ölüm en büyük acıdır. İğne batan herif, acısının en büyük olduğu konusunda sizi ikna etmeye çalışabilir. Yadırgamayın, yargılamayın.

    İsimlere kod adı vererek yazalım ki, ne olur ne olmaz, başımıza bir çorap daha örülmesin.

    Üniversiteyi Eskişehir'de okumaya başladığımda gayet mutlu bir insandım. E ününü duymuşsunuzdur da. Gerçekten de öyleydi. Kadınlarla arası zaten iyi olan birisiydim ama buraya gelince, aileden de kopmanın verdiği rahatlıkla, bu "aranın iyi olması" meselesini çok daha ilerilere taşıdım. Aileden, atadan kalma bir siyasi tarafımda olduğu için, ister istemez iki taraflı bir hayat sürdürmek zorunda kaldım. İçinde bulunduğum, cefasını ve cezasını hala çektiğim siyasi harekette, lümpen hayat o kadar da hoş karşılanan bir şey değildi. Kafamın çarklarını, mücadele etmek üzerine kurduğum için, yaşadığım lümpen hayatı sergilemek de benim işime gelmiyordu. Üç yıl kadar beraber mücadele yürüttüğüm arkadaşlarımdan bu hayatı sakladım. Bu üç yıl boyunca üniversite hayatına dair her şeyi dibine kadar yaşadım. Ev arkadaşlarımla efsane hikayelerim oldu, abuk subuk şeyler yaptık, tiyatro yaptım, müzik yaptım, entelektüel tartışmalara katıldım vesaire... Bir insan üniversitede ne yapabilecekse her şeyi yaptım. Aç kaldım, içtim, sıçtım... Kısaca her şey.

    Üniversitenin bitmesine yakın, yani üçüncü sınıfın sonlarına doğru, memlekete dönerken kafamda bu hayattan bıkmış olduğum fikri vardı. Twix reklamı gibi seçim yapmam gerektiğini hissettim. Düşünceler birbirini kovaladı. Düzenli ilişki, siyaset, iş gibi temel noktalar üzerinde odaklanıp lümpen hayatımı bırakmaya karar verdim. Oldum olası çok okuyan, genelde de tarih ve siyaset teorisi üzerine okuma yapan bir insandım. Memlekete dönünce bunlara daha fazla yüklenmeye başladım. Aynı zamanda sabah 7 akşam 5 arası inşaatlarda amelelik yaptım. Maddi olarak orta halli olduğumuzdan ve ben ana baba parası yemeyi çok sevmediğimden ilaç gibi bir dönem yaşadım. Ağzıma içki sürmedim, ot bok içmedim.

    Ankara'da, bulunduğum siyasi hareketin genel kurulu vardı. Arkadaşlar aradı, beni de çağırdı. Gitmemek olmazdı, katıldım. Kafamın bir köşesinde hep düzenli ilişkinin beni bir yerlere götüreceği fikri vardı. Bu fikre bu kadar odaklanmaktan mıdır nedir bilmiyorum, gözlerim fıldır fıldır doğru kişiyi arıyordu. Toplantı yoğun siyasi günden tartışmalarıyla geçti, ben erken ayrılmak zorunda kaldım. Arabayı ivedik sanayiden almam gerekiyordu. Toplantı benim açımdan çok randımanlı geçmemişti ama, yaklaşık 3 yıl önce tanıdığım, beraber mücadele ettiğim bir kadına karşı "acaba?" sorusu aklıma gelmişti, "olabilir mi?". Kadın, tam bir kadındı. Gözlerinde çok kaybolmuşumdur şimdiye kadar. Saçlarına elinizi atsanız, geri kurtaramazsınız, o kadar sık. Gülüşüne kalp dayanmaz, sigara üstüne sigara yakarsınız. Hele gerçekten güldüğünde dudaklarının iki tarafında da, elmacık kemiklerini ortalayan bir açı ortaya çıkar ki. İşte tam o an, ölmek istersiniz. Çünkü dünya'da görebileceğiniz her şeyi gördüğünüzü düşünürsünüz.

    Kadını üç yıldır tanıyordum, çok soğuk bir insandı. Onlarca kez karşı karşıya gelmemize rağmen muhabbetimiz merhabadan, kafa selamında öteye gitmedi. Hoş hatırlıyorum, i.i.b.f kantininde, çevik kuvvet girmeden hemen önce, omuzlarına masaj yapmıştı ama, yoldaşlar olarak aramızda oynadığımız bir oyundu sanırım, denk gelmişti.

    Bir de yılbaşı gecesi var tabii. Elimde altılı birayla Mehmet'in evine gitmiştim. Tüm arkadaşlar toplanmış, yılbaşını coşkun bir şekilde kutluyorlardı, aralarına daldım. E doğuştan matrak ve enerjik olmamdan kaynaklı, vites yükselterek eğlence devam etti. Saymaya başladık sonra... On, dokuz, sekiz... Herkes birbirinin boynuna sarılmaya başladı, kadın da benim boynuma sarıldı. Bir şey hissetmedim, hoş da olmazdı zaten. Sevgilisi hemen yanımda tekila içmekle meşguldü. Elektrikler kesildiğinde, kafam bir milyon binanın şalterini kurcalayıp elektriği geri getirip, dairenin kapısından girdiğimde ikinci kez zıplamıştı boynuma, yılbaşın kutlu olsun diye. anlam çıkarmak için henüz çok erkendi, yazın onu genel kurulda görmeme nerden baksan 6-7 ay vardı. Herkesin kafası zum olmuş, yılbaşı eğlencesinin son demleri çalınırken, sevgilisi kapıdan kadına el edip çağırmıştı. "hadi, yatma vakti"

    ...

    Temmuz ayının ortasına gelen bu toplantıdan elde kalan tek şey o kadına karşı "acaba sorusu" olmuştu.

    Eylül'ün başlarıydı yanlış hatırlamıyorsam, Eskişehir'e döndüm. Önceki dönemde yaşanan olaylardan aldığım 2 yıl kadar uzaklaştırmadan dolayı kampüse dahi giremiyordum. İdari Mahkemenin YD kararı vermesini beklerken, siyasi olarak fiili bazı girişimlerde bulunuyor, derneğimizin ofisini gündüzden açıyor, akşamına kapatıyorduk vesaire. Kadın'da aynı dertten muzdarip, benimle aynı kaderi paylaşıyordu.

    ---burada kalsın, devam ederim keyif el verince.







  • yav boşuna okudum csb'ymiş. okumayın.
  • Zebani var okumayın.

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • didn't read,lol

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Bir gün nasıl denk geldi bilmiyorum, aşık olduğum kadın, ben ve bir arkadaşımız daha kahve içmeye çıktık. Normalde kahveyi içip dağılacaktık ama, diğer arkadaşımız acil işi olduğu için kalkmak zorunda kaldı ve ben uzun süredir tanıdığım ama hiç başbaşa muhabbet etmediğim bu kadınla yalnız kaldım. Kahveden vazgeçip, ikişer bira içelim dedik. Muhabbet sandığım gibi sıkıcı geçmedi. Aslında o soğuk görünen kadın, seni kabul ettiğinde gayet cana yakın ve hoş sohbet biriymiş. İlgim birkaç kat daha arttı. Sonrasındaki günlerde devamlı beraber takılmaya başladık. Derneğe gelmeden önce beni arıyor, orda mısınız diye soruyor. Bir şey oluyor beni arıyor vesaire.

    Sanıyorum gece 12 civarıydı. Ben, aşık olduğum kadın ve bir arkadaşımız daha evlerimize doğru yollanıyorduk. Aşık olduğum kadını bıraktıktan sonra eve geçtim, bilgisayardaki işlerimi hallederken whatsapptan yazdı. Dörde kadar goygoy yaptık. Sonraki gün yine aynı süreç ve whatsapp. Üçüncü gün, barın önünde sigara içerken, ellerim çok üşüdü dedi. Ellerini tuttum ve ben ısıtırım dedim. İtiraz etmedi. Eve giderken ayrılacağımız noktada ikimizde sarılmakla sarılmamak arasında kaldık ve boşa düştük. Ben yolun karşısına zıpladım, arkasından baktım. Dönüp bakmadı bile. Eve geçtim, yarım saat geçmeden yazdı ve goygoy yine başladı. Artık ikimizinde gözünden uykular akarken, sana bir şey sorabilir miyim dedi. Sor dedim. Ya da vazgeçtim dedi. Bildiğiniz ayak oyunları işte. Ortada ikimizinde birbirinde hoşlandığına dair gerçek var ama ilk kim söyleyecek telaşesindeyiz. Sor dedim, uzatma. Elimi tuttuğunda ne hissettin dedi.

    İşte beyler bu noktada çok şeyi düşünüyorsunuz. Hele geçmişi bu kadar karışık ve girintili olan bir kadın bunu soruyorsa, binlerce kez düşünmeniz gerekiyor. Düşünmedim. Çok şey hissediyorum ama buradan konuşmak istemiyorum dedim. Konuşmanın sonlarına doğru konuşma seni seviyorum lafına bağlandı ve yarın buluşmak üzere sözleşip konuşmayı bitirdik.

    Ben tabiaten sakin görünen ama içinde heyecanını yaşayan bir adamım. Önümde birini kessinler yüzümden mimik vermem. Konuşma bittikten sonra yerimde duramamaya başladım. Hiperaktif bir herif oldum çıktım. Öğrenciyiz, kombi yakmak falan hak getire. Ev buz gibi. Montla oturuyorum, yazışmaktan ellerim donmuş ve ben sağa sola salak salak gülüyorum.

    Kadının geçmişi mi? İşte şuan neredeyse tamamen bilsem de o an için fazla bir şey bilmiyordum. Bildiğim kadarıyla kadın, üniversiteye, sevgili sahibi olarak gelmiş, bir sene kadar bu sevgilisiyle devam etmiş, tam gezi eylemleri zamanı bu çocuktan ayrılıp, benim de tanıdığım, aynı siyasi oluşumdan olduğum çocukla sevgili olmuştu. Bu ayrılma ve başkasıyla sevgili olma süreci bir günü kapsıyordu. Bu çocukla sevgili olduğu sürece ben de uzaktan şahit olmuştum. Arası, sonradan arkadaşlarımın anlatımıyla ve kendisinin anlatmasıyla doldu. En son bilgiler dahilinde, kadının bana kadar olan geçmişinin devamı ise şöyleydi;

    -İlk sevgilisinden ayrıldığı gün, aynı siyasi oluşumdan, benim de tanıdığım bir çocukla sevgili olmuştu. Bu sevgililik süreci, boynuma atladığı yılbaşı gecesine kadar sürmüş, o yılbaşı gecesi ise ayrılmışlardı. Ayrıldığı günün akşamı, farklı siyasi oluşumdan ama aynı görüşten bir çocukla sevgili olmuştu. Yaklaşık altı aylık süreci kapsayan bu ilişki sonunda beraber tatile çıkmışlar, yirmi günlük tatilin bitimiyle birlikte eskişehir'e döndükleri gün sevgili olduğu çocuk, benim aşık olduğum kadını, tramvay durağında, sen yalancısın diyerek terk etmişti. Bu terk ediş sanıyorum onun yaşadığı en büyük şoklardan biri olsa gerek ki, okulu bırakmış, ailesinin yanına dönmüş, orada da duramayarak amcasının yazlığına üç aylığına tatile gitmişti.

    Bu üç ayın içerisinde bir yerde de, Ankara'daki genel kurul'a geliş ve benim ondan hoşlanmam kısmı vardı. Sonradan öğrendiğime göre ise, buraya gelirken de, benim en yakın arkadaşlarımdan biriyle flört halindeydi. Biz flörtleşmeye başlayıp, sonrasında sevgili olduğumuzda ise bu yakın arkadaşım benimle tamamen iletişimi kesmiş, ben mevzuyu anlayamadığımdan dolayı, kendisine ve aşık olduğum kadına sormuştum, neden böyle yapıyor/yapıyorsun diye. Arkadaşım bunu (benimle konuşmak manasında) yapmana gerek yok derken, aşık olduğum kadın, boşver o maymunu diyordu. Bir şeylerden şüphelenmiştim ama, büyütmemeye karar verdim.

    Kadınla 9 ekimden, 5 ocağa kadar sevgili kaldık. Güldük, eğlendik, gezdik, tozduk vesaire. Genelde ya onun evinde ya da benim evimde kaldık. Yirmidört saatimiz beraber geçmeye başlamıştı. Ayrıldığımız gün, telefondan konuşmuştuk sonrasında ise yazışmıştık. Böyle bir şeyi beklemediğim için büyük bir şok yaşamış ve serseri mayın moduna bürünmüştüm. Elimde iki şarapla kapısına gittim, açmadı. Israr ettim, bağırdım, çağırdım yine de o kapı açılmadı. Günlerce ağladım, yüzlerce belki de binlerce mesaj yazdım. Dönmedi. Ben Ankara'ya döndüm, o İstanbul'a geçti. Ben Ankara'da duramadım, Eskişehir'e gelip arkadaşımı da alarak 28 Ocak'ta otostopla ege turu yapmaya karar verdim. Saat 10'da ben Eskişehir'den çıkarken, o da İstanbul'a giriyordu.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi materyalist deli -- 8 Ekim 2017; 2:35:1 >




  • csb

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Okuyan varmı bunu cidden?

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
  • Onlarca anı biriktirerek, uzun bir yolculuk yaptım. On iki, on üç gün boyunca sırasıyla Eskişehir-Bursa-Gölyazı-Bozcaada-Balıkesir-İzmir-Denizli-Aydın-Antalya-Afyon-Eskişehir hattını gezdim. İki bin kilometre yol yaptım. Yolda devamlı whatsapp son görülmesine baktım, arkadaşlarım aracılığıyla gittiği mekanları, instagramını vesaire kontrol ettim, ettirdim. İçtim, sıçtım, kendimi dağıttım. Bunca şey arasında dikkatimi çeken garip bir şey vardı. Kadın, benimleyken veya öncesinde hiç takılmadığı bir mekana her gün gider olmuştu. Ufak ama, bir şeylerin önünü açmak açısından ilginç bir detay. Eskişehir'e dönmemle birlikte, bu işin üzerine düşmeye karar vermiştim. Günüm, 14-15 saat bisiklet sürmekle geçiyordu, Eskişehir kışının en aktif olduğu zamanlarda. Bir kaç kez içtiği mekana gitim. Taciz ediyorsun diye beni şikayet etti. Bir gün, arkadaşlarımdan birini içtiği mekana gönderip, bak lan kimle içiyor dedim. Bakıp geldiğinde elim ayağım titriyordu. Şüphelendiğim şey başıma gelmişti. Daha 1 ay önce senin için ölüyorum, bitiyorum diyen kadın, başkasıyla beraberdi. Hayatımda o gün içtiğim kadar içtiğim başka bir gün hatırlamıyorum. Şelalepark'ta, değirmenin altında sızmış kalmıştım. Ölüm gibi bir şeydi sanırım. O soğukta nasıl ölmedim diye hala düşünür dururum. Muhtemelen şarabın sayesinde hayatta kalmıştım.

    Ankara'dan arkadaşlarım aradı, biz Eskişehir'e geldik, arabayla ve yüklü (ot, içki vs) geldik, evin adresini ver gelicez dediler. Evde, ev arkadaşlarımın sevgilileri olduğu ve benim de pek moralim olmadığı için, babuş ben gelemem, ev de müsait değil, siz Ekrem'in evine geçin dedim. Tamam deyip, gelmezsen seni vururuz diye tehtit ettiler. El mecbur gittim, adaların arka sokaklarında bir evde içmeye başladım. Onlar haplandığı için kafaları gitmişti. Ben vodka mı doldurup, sokaktan geçen insanlara kilitleniyordum. Uzaktan tanıdık bir sima gördüm. Aşık olduğum kadındı, elim ayağım dondu. Sonra görüntüye hıyarın birisi girdi, titremeye başladım. Tam baktığım pencerenin karşısındaki eve el ele girdiler. Beyler, kimse böyle bir şey yaşamasın. Gerçekten ölümden daha beter şeylerden birisi. Elimden bardak kayıp düştü. Gidip ikisini de öldürmek istedim. Arkadaşlarım da zevk için adam döven tipler olduğundan, durumu da bildiklerinden dolayı, kafaları da güzel, öldürelim deyip duruyorlar. Tamam desem tereddüt etmez basarlar karşı apartmanı. Büyüdüğümü anladığım anlardan birisidir bu, yok dedim, karışmayın. Ben hallederim. Atladım bisikletime, sabah 6'ya kadar eskişehir'in en ücra yerlerini gezdim. Sabah 6'da tekrar gelip o apartmanın önüne beklemeye başladım. Yanımda bıçak var. Amacım allah ne verdiyse dalmak. Bekledim, bekledim, bekledim. Öğlen 3'e kadar bekledim. Kimse çıkmayınca ve bende sakinleyince, evime gittim yattım. Üç gün falan yataktan çıkmadım. Tam 14 şubattı bu olay gerçekleştiğinde. Sonra ot gibi yaşayarak tarihi 29 mart ettim. Yine whatsapp'ına baktım, yine instagramına baktım, yine her gece sokağına gittim ama, beni hiçbir zaman fark etmedi.

    29 mart günü, bisikletim ve spreyimle, anayolun kenarındaki banklardan birinde oturuyordum. 14 şubat'tan, bugüne kadar bu bankta onlarca saat oturup sigara içmiştim. Dedim ki, 20'den geriye sayacağım, eğer bir kuş tam sıfırda öterse, gidip duvarının karşısına, sevdiği bir dizeyi spreyle yazacağım. Gözlerimi kapattım, saymaya başladım. Tam sıfır dediğim anda, karganın biri öyle öttü ki, ben o gazla 5 dakika sonra evinin ordaydım. Spreyi çıkardım, tam yazacağım, spreyin basıncı sıfırlandığı için tüm boya duvara değil de bileklerime doğru inmeye başladı. Öbür gün daha kaliteli bir spreyle yazıyı yazıp, doktorun verdiği prozac'ları evinin önündeki çöpe attım. Dedim artık bu kadın benim için yok. Geçen üç ayın ardından, huzurlu uyuduğum tek gün o gündür sanırım.




  • Spreyle yazıyı yazdığım akşam, kafamda hiçbir kuruntuya yer olmadan uyudum. Tabiatım kurgu ve paranoya üzerine kurulu. Her şeyi düşünmeye çalışmaktan normal zamanlarında dahi kafayı sıyıran birisiyken, katalizör olarak aşk duygusunun bulunması durumu daha da çekilmez hale getiriyordu. Sabah kalktım, duşumu aldım, kahvaltımı yaptım. Masayı topladım. Sigarayı yaktım, telefona bakmak geldi aklıma. Ocak'taki ayrılığımızdan itibaren benim telefonda kadının instagramına, twitterına, whatsapp'ına bakmadığım bir saniyesi yoktu. İlk ayrıldığımız günlerde çok yazdı, bakma artık rahatsız oluyorum diye. Çok barizdi ne kadar manyak olduğum.

    Her neyse, 6 nisandı sanıyorum. Telefonu elime aldım. Çok yakın bir arkadaşım whatsapp'tan yazmış bana. Bunu sen mi yazdın diye. Baktım fotoğrafa, benim yazdığım yazı. Sonra ikinci bir arkadaşım da telefon elimdeyken aynısını yazdı. Aşık olduğum kadın, fotoğrafını çekip twitter'dan paylaşmış. Akşamına instagramdan hikaye olarak attı. Ben o gün de 9 gibi uyudum. Yine huzur abidesi bir uyku. Gece üç gibi kalktım. Telefonu aldım direk elime. Aşık olduğum kadın whatsapptan 3 tane mesaj atmış. Birer saat arayla. Cevap vermeyince de aramış.

    "Materyalist" -21.00
    "Bir şey soracaktım" -22.00
    "Konuşmak istemiyorsun galiba. Anlayışla karşılıyorum ama bu soruyu sormam lazım" -23.00
    Cevapsız çağrı -24.00

    Konunun ne olduğu çok açık. Yazıyı benim yazıp yazmadığımı soracak. Düşünmek için uzunca bir vaktim var aslında. Sabah cevap vermek daha mantıklı. Ama beyler, aşıksanız refleksleriniz her zaman beyninizin bir adım önünde.

    "Ben bu kadınla tekrar sevgili olmak istiyor muyum, ilişki istiyor muyum" diye kendime soramadım. İki isimli bir kadına az kullandığı ikinci ismiyle hitap edin. Farklı hissettirecektir, iki taraf içinde.

    "Nida" dedim. "konuşmak istememek ne demek, tabi ki konuşabiliriz" dedim.

    Bana yaptıklarını, yaşattıklarını, hissettirdiklerini sorgulamadım. Hayatımın en büyük pişmanlığı budur.




  • Bu csb de olsa gerçekte olsa okunmaz. Csb ise bu kadar uzun olmamalı.
  • Hiçbir dh'li bunu okumaz.
  • Cemre sen misin ?
  • Yazdıktan beş dakika sonra cevap attı.

    "Niye cevap vermedin" dedi,
    "Uyuyordum" dedim.
    "Rahatsız ettiğim için özür dilerim" dedi
    "Ne özürü, sayıma gittiğim için yorgundum" dedim.

    Konuştuk. Arada gerginleştiğimiz oldu ama konuştuk. Sabahına İzmir'e gidecekti. Gitti.

    İzmir'de kaldığı iki gün boyunca da ara ara konuştuk. İçerken fotoğraflarını attı. Gezerken fotoğraflarını attı. İki gün sonra Eskişehir'e döndü.

    Mesajlaşırken rahattım. Aradığında ise açmadım. Çünkü o titrek sesimi duymasını istemiyordum. Artık bir şeyleri yıkmak gerektiğini düşündüğümden olsa gerek

    "Özledim" dedim "seninle şarap içmeyi"
    "İçeriz" dedi "neden ölmüşüz gibi konuşuyorsun"
    "Gel" dedim.
    "Geliyorum" dedi. "sen şarapları al"

    Koşa koşa gittim 2 tane 75'lik tigris aldım. Cips'ti ıvırdı zıvırdı.

    Kapıya yaklaştığında aradı. Kapıyı aç diye. Üç aydan sonra sesini ilk kez duyuyordum. Bir şeyler beynimi kemirmeye bu anda başladı.

    Merdivenleri çıktı. Eskişehir'in en soğuk zamanları. Parkasını giymiş. Saçları omuzlarıyla dans ediyor. Özlemişim. Sanki yıllardır susuz kalmış gibi olduğumu o an hissettim. Karşıma dikildi. Sarıldık. Boynunu kokladım, kokusu hala aynı. Gelirken sigara falan almış.

    Oturduk odaya, içiyoruz. Gerginlik hakim olaya. Sanki hiçbir şey yapmamış, araya zaruri bir ayrılık girmiş, şartlar olgunlaşınca da geri gelmiş gibi davranıyor. İşte ilk yazdığında sorgulamadığım şeyleri, şimdi sorgulamaya başlıyorum.




  • materyalist deli kullanıcısına yanıt

    Dostum hikayeni okudum sen Redpille tanış.Kadınları iyi tanı kadınlar hipergamigdir.Bir kadın sizi cepte görmemeli maskülen olmalısınız.Kadın duygularına hakim olamayan erkekden korkar beni öldürür diye ve hep sizi shit test eder kimi bilerek kimi bilmeden bilinç altıyla yapar hele güçlümüsünüz diye. Kadınlara neden umursamaz erkek hoş gelir çünkü o erkek değer verimediğini anlarsa başkasını bulacağını kadın bilir, hata yaptıysa hesap sormalısınız peşinden koşmamalısınız.Kırmızı bayrak yeşil bayrak tip kadınları çok iyi ayırt edip baştan elemelisinşz.Toksik kaşar kadınlara gönlünüzü kaptırmamalısınız hatta duygularınıza yenilmemelisiniz kimse vaz geçilmez değil en değerli sizsiniz kadını hayatınızın merkezine koyarsanız bunu anlar sizi mahveder. Kadın size dicektir beni merkezine koy çok iligilen ağzındakiyle yaptığı uyguladığı farklıdır.Kadını merkezine fazla koymayan hayat amaçları olan erkek yüksek değer erkekdir.Dizi film izlemeyi yeşil çam sinema izlemeyi bırakın bu tip tv çöp kutuları erkeği feminen kadını maskülen yaptı yani, kadına duygusal olun ağlayın kadınlar dugusal erkekleri sever nhhh sever.Sümüklü böcek gibi kadına ağlayın baklım ne oluyor sizden tiksinecekdir.Kadın saygı duyduğu erkeğe aşık olur.Senin o kız arkadaşına gelince sonu hüsranla bitecek kadının biyolojik evresi kısıtlı yani 20 ile 24 yaş arası o yaşlarını kaşarlık yapıp boşa geçirise iyi erkekleri elinden kaçıracaktır iyi kendini bilen erkek bu tip kadını anlar evlenmez.Bu kadının yaşı 30 oldumu etrafındaki arsız bok sinekleri azalacaktır ve kaliteli erekek yaşlanmış bu kadınla asla evlenmeyecek bu kadının genç rakipleri çıktı ve sonu çok sex yaptığı için bu tip kadınlarda duygusal bağ kurma empati yapma olmaz bazılarıda narsist olur.Kadının sonu ilerde depresyon ve ilaçlar ve ölene kadar süs köpeği beslemek çünkü kadın çocuk sahibi olamas ise bilinç altı birseyi beslemeye iter tabi genelleme yapmıyorum harika akıllı zeki kadınlar da var.He bu tip kadınlar evlenirmi evlenir evet ama çabuk boşanır hayatta lezzet bırakmadıki sex lezzetini fazlasıyla tüketti ama ilk fırsatta eğer erkeği iyi değilse geçmişteki erkeklerle kıyaslama yapacak.Erkekler toplumda öyle bir değersizleştiriliyorki oysaki dünyayı inşa eden erkekler siz değerlisiniz size değer veren kadına iptiri çekin geri dönerse ya uzaya gönderin cevap vermeyin en doğrusu bu yada kabul ederse fck badi yapın etmese affetmeyin kale almayın sizden iyisini bulsaydı inanın dönmezdi.Kendinize odaklanın.Kadın için kendi canına kıyan hatta kadınların canına kıyan olaylara üzülüyoruz.Güçlü erkek olun canlar,kadın bunu anlayacaktır anlamassa zaten doğru kadın değil bu bile çürük kadını elemenize baştan kurtulmaya yeterli deneyiminiz olur.Donanımlı olun baştan eleyeceğiniz kadınları iyi bilin değeri hakediyormu.Kaşarlara aşık olmyın normal kadına aşık olsanızda duygularınız çok açık etmeyin.Kadınla saatlerinizi çok geçimeyin herşeyinizi bilmesin kadın sizi kafasında hayalinde düşünsün az gizemKimse sonunu bildiği diziyi izlemez.Kalın sağlıcakla......




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Muratcakar77 -- 18 Şubat 2024; 1:17:6 >




  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.