Şimdi Ara

Amatör Hikayem: 'Growhin'

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
12
Cevap
0
Favori
685
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Arkadaşlar uzun zamandır oturup kendi karaterimi, kendi maceramı yaratmak istiyordum. Ve bende artık durmaktan sıkıldım ve yazmaya karar verdim. İster beğenin ister beğenmeyin, özgür iradeniz. Fakat ben artık birşeyi kaleme dökmek istedim. Bölüm bölüm yazacağım hikayeyi. Bu ilk bölümüdür. Buyrun;

    Bölüm 1(Pilot):

    Tetiği Çekme!


    "Bu mektubu yazarken tarih: 1 Ekim 2011. Saatin artık önemi olduğunu sanmıyorum, lakin Ekim'in soğuğu getiren havası, heryeri buz kesti..."

    Ne kadar garip değil mi? Çok güçlü, aşırı kuvvetli... İçimde ki duygular. Öncesine bakıyorumda; güneşin açmasıyla bitkiler dev ağaçların ve beton duvarların altına saklanırlardı. Peki nerede artık o güneş? Ağzıma silahı dayayıp tetiği çekemem, en yüksek binanın tepesinden atlasam bile ölemem... Eğer ölmeyi istersem kimse beni öldüremez. Evet, evet! Ölmeyi istemessem değil, istersem! İnsanlar bu Dünya'da nasıl yaşıyorlar? Hatalarına rağmen nasıl nefes alıp verebiliyorlar? Dünya'nın en hakketmediği varlığım ben.

    Çok uzun zaman oldu, çok... Hatalarımın önünü tıkayan kahramanlığıma teşekkürler;

    Growhin..."

    12 Temmuz 2008 - İngiltere

    "Kişisel notlar... Tamam! Sertifika... Tamam! Kıyafet... Tamam! Traş... Önem teşkil etmiyor!". Kaslı kollarıyla yavaşça sakalını sıvazladı; uzun, beyaz sakallarını. Hayatında ilk defa takım elbise giyecekti ve ya smokinmiydi? Önemi yok; nasıl olsa 300 papeli 1 günlüğüne bayılmıştı. Hala kafasına vurup "Neden bu paçoz şeye 300 kağıt verdim ki!?" diyordu.
    Fakat smokinin içerisininde(ya da takım elbise; önemsiz!) kendini daha farklı hissetmişti, belki de ufak çaylak büyümüştü? Bunun da bir önemi yok! Neyin önemi var; bu gece yemeğe çıkacağı Tracy önemli tabii ki. Hayatında ilk defa mum ışığında, ona değer verdiğini hissettiği biriyle yemek yiyecekti ve sabaha kadar yalnız başına parkta tur atıp; sabah olunca iş başvurusuna gidecekti.
    "Hayatımda ki ilk iş! Peh! Farklılıklar belki de iyidir düşünüyordum ya işe gidip Tracy'i aksatırsam?" iç çekti. "Lanet olsun, insanlar nasıl yaşamayı beceriyor!".
    Omuzlarından aşağı sarkan beyaz saçlarını güzelce tarayıp topladı. Tekrar içini çekti, tekila şişesini aldı "bir su bardağına" tekilayı doldurup tek hamlede dikti. "Ufak bardaklarmış! Zaten bu insanların bir zevki olsa şaşardım." kafasına bir şaplak attı "Ne saçmalıyorsun adamın? Git, Tracy'i evinden al, merkezdeki restoranta git, ye, iç eğlen! Saçmalama Growhin!".
    "Araba, araba... Araba aşağıda anahtar! Nerde bu anahtar! Tabii ki sabah arabada unuttum! Salak...". Kendinden nefret eden bir adam... İşte kendine sevgisi doğacağı gece bu gece olacaktı belki de. Hayatında her gün 8'de kalkar, ayda bir saçının uzayan kısmını keser ve saçı hep aynı uzunlukta kalırdı. Sakalı her zaman unuturdu, ah o sakal! Günde 3 saat sakalını sıvazlayıp düşünürdü. Kapkara gözlerini aynaya diker kendine bakar ve düşünürdü. 52 yaşında fakat 26 gibi gözükürdü. Çünkü o sen, ben veya onlar değil.
    Growhin ağır adımlarla elindeki ağır çantayı düşürmemeye dikkat ederek garaja indi; arabanın kapısı açıktı. Fakat anahtar yoktu. Arabanın her gözünü kurcaladı, yoktu. Arabadan tam inecekken kafasını vurdu ve okkalı bir küfür çekti.
    Tekrar yukarı çıktı, kapıyı açmak için evin anahtarını çıkardı, arabanın anahtarı da oradaydı. Gecenin ikinci okkalı küfüründen sonra arabanın yanına gitti. Böylece gece başladı ve kafasındaki herşeyi, hazırlanırken yaptığı tüm sakarlıkları unuttu. Kendisinin en sevdiği yanıydı, bir işten diğerine geçtiğinde ardında bıraktığını unuturdu. Ya onu unutamayacağı bir gelecek bekliyorsa?
    ____________________________________________________________________________________

    Tracy'nin evinin önüne vardığında siyah Renault Clio'sundan indi; hızlı hızlı apartmanın önüne doğru yürüdü, zili çalacakken yanağında bir sıcaklık hissetti. Farketti ki Tracy onu yakalamış ve yanağına güzel bir öpücük kondurmuştu(yüzüne yetişmek için parmak uçlarında durması gerektiği halde).
    "Amerikan güreşcim nasıl bakalım?" diye sıcak bir gülümsemeyle Growhin'in birden aklını aldı. Kıpkırmızı kesilen kaslı bir erkek! İşte bir kadının hayatı boyunca sıkça göremeyeceği bir an! Tracy bunun bilincinde sinsi bir şekilde gülümsüyordu.
    "Mutheşem tam kılıfına oturur sanırım." gülümsememek istercesine bir tavırla cevap verdi Growhin. Tam 16 yıldır onu görmemişti, 16 yıl! En son Tracy'nin doğumgününde görmüştü onu. Bazı nedenlerden dolayı(hatırlamak istemiyor) hediyesini verememişti, hediyeyi o günden beri değiştirdiği 13 evde hep aynı yere koymuştu. Yatağının baş ucuna.
    "Hatır sorularına arabada devam edelim istersen." diye karşılık verdi Tracy.
    "Ben sen başlattın sanıyordum." ikiside yavaş sırıtıp ardından gülmeye başladılar. Growhin yerinde duramayıp Tracy'ye sarılmak için bir hamle yaptı, duyguları karşılıklıydı.
    ________________________________________________________________________________

    "16 yıl olduğuna inanamıyorum!" Tracy yapmacık gibi görünen bir heyecanla sordu sorusunu.
    Eski arkadaşından karşılık geldi "Bende" demek istemiyorum." suratı asıktı. Devam etti "10 yıl boyunca önemli şeyler yapmadım, üvey annemle ayrıldıktan sonra yarışmada kazandığım parayla yaşadım. Sayısız ev değiştirmek zorunda kaldım, sayısız kişiyi hayatımdan silip, sayısız kişiyi hayatıma kattım. İnan bana seni düşünecek zamanım olmadı..." hafifçe gülümsedi.
    "Ama sen, fakat sen! O geceden sonra beni yeniden arayıp, bulman gerekse bile arayıp bulduğun için şaşırıyorum. İnanamadığım şey bu."
    "Seni hiç unutmadım ki? Benim büyümemi sağlayan kişiyi nasıl unutabilirim?" diye karşılık verdi Tracy. "Doğru zamanı bekliyordum diyebilirim aslında buna. Ve şu anın doğru zaman olduğunu düşünüyorum." dedi üzgün gibi görünerek.
    Restoranta varana kadar başka birşey konuşmadılar. İkiside kendilerini bu ana adamış gibiydiler. Düşünmeye...
    Restorant gerçekten büyüktü. Etrafı aydınlatan taşlı dev lambalar, siyah ve kare biçiminde şık dizayn edilmiş masalar, kırmızı tonlu duvar kaplamaları ve duvarları süsleyen dev portreler. Growhin hayatı boyunca hiç böyle bir yere gelmemişti, diğer şık ve zarif duran hanım ve beyler arasında kendini çok kaba hissetti. Fakat önemi olmayan bir hususdu bu, sadece Tracy'nin onu göründüğü gibi yargılamasını istiyordu. Diğerlerinin kişisel yorumları umrunun yelpazesi içine giremezdi.
    Dev restorantın üçüncü katındaki balkon masalarından rezerve ettiği masaya doğru gittiler, Growhin yine şaşkınlığa yakalandı "Sandayeyi çekmelimiyim hanımefendi?".
    "Fenada olmaz hani." bu gece biraz kurnaz bir kadın olma yolundamıydı acaba? Eski iki sevgilinin yeniden buluştuğu zaman takıntığı tavırları sergiliyordu Tracy. Fakat onlar eski iki sevgili değil, dosttular.
    Masada sipariş ettikleri yiyecekleri bekliyorlar bir yandan da sohbet ediyorlardı. Tracy "Bu ay öğrendiğim bir şey var... Bunu paylaşacak, söyleyebilecek birine ihtiyacım var. Beni dinlermisin? Sana güvenebilirmiyim?" diye sordu Tracy.
    Growhin merakla sordu; "Herzaman. Seni bu kadar üzen ve güzel suratına yakışmayan mutsuzluğununu temeli nedir?".
    "Aslında üzülecek bir şey değil, aslında neden böyle olduğu; bana ne olduğu beni üzüyor. Zahir, yani babam biliyorsun işte. Genetik babam değil, öz babam değil..." Tracy belkide ilk defa kendini bu kadar üzgün buluyordu. Devam etti; "Aslında beni üzen bu değil. Her zaman belimdeki bu geçmeyen kocaman yaranın nedenini merak etmişimdir. Artık herşey temiz, bana açılan bu derin yaranın nereden geldiğini biliyorum." Tracy Growhin'in hiç beklemediği bir anda göz yaşlarına boğuldu. "Ve bana ölene kadar bakan bir annemde hiç olmamış, hiç!" Tracy devam edemedi, koşarak bayanlar tuvaletine gitti.
    Growhin'i bir şaşkınlık sardı, ne diyeceğini, lavabodan gelince Tracy'ye ne söyleceğini, hikayeyi bilmeden onu nasıl avutacağını düşündü. Çıkış yolu yoktu.
    Tracy küçükken hep babasından söz ederdi, fakat Growhin onu bugüne kadar hiç görmemişti. Zahir Afrika asıllıydı, adıda oradan geliyordu. Adamın geçmişi hakkında hiçbirşey bilinmiyordu, hatta kızı bile(üvey kızı). Growhin en son gittiği eski evlerinde Zahir'in hiç bir fotoğrafı yoktu, ne ufacık bir vesikalık, ne de aile fotoğrafı. Belki de hayali bir adamdı? Belki de açığa çıkmaktan korkuyordu? Mafya babası olup kızının başının derde girmesini istemiyorda olabilir. Hayır; öyle birşey kesinlikle yoktu, kendisi o zamanlar "Westhood Yayımcılık" adlı bir kitap basım/yayım şirketinin genel müdürüydü. Belkide kızına öyle yutturuyordu? Growhin'in aklı o an bunlarla çalkalanıp duruyordu.
    Tracy lavabodan geldiği zaman toparlanmış ve daha iyi bir haldeydi, yemekleri 2 dakika önce gelmişti. Dev bir ıstakoz, şarap ve mezeleri onu bekliyordu.
    Growhin, Tracy'nin elinde telefonu olduğunu farketti, Tracy zaman kaybetmeden telefonu çantasına geri koydu. "Telefon gelmişti, seni bu yüzden beklettim. Kusura bakmassan sevinirim." sert bir yalı hanımı gibi söylemişti. Yutkundu, Growhin, Tracy'nin sesisinin normal haline döndüğüne çok sevindi. Az önce söylediği tonda konuşmaya devam etseydi, kendini zombi filminin içinde bulacağını düşündü.
    Growhin lafa girdi "Aaa-şey, ben düşündümde..." Tracy lafını kesti.
    "Önemli değil, daha sonra konuşalım. Bu geceyi mahfetmek istemiyorum."
    Growhin, Tracy'nin elini tuttu "Her ne öğrendiysen, her ne olduysa seni üzgün görmek istemiyorum. Bilki hala sen benim için ayrı bir yerdesin." Growhin utangaçlıkla elinin Tracy'nin elini kavradığını farketti, fazla uzatmadan hemen elini çekti.
    Kısık ve narin bir tonda "Özür dilerim."
    "Anlıyorum, kafaya takılacak bir durum söz konusu değil. Elini sabaha kadar tutabilirim, Growhin."
    Umutsuz ve gündemden sohbetlerle devam ettiler...
    ____________________________________________________________________________

    Lokantadan çıktıklarında saat 12'yi bulmuştu. Growhin arabaya doğru giderken Tracy'nin ağır adımlarla parka doğru yürüdüğünü gördü.
    "Benimle gelmiyorsun?" endişeyle sordu Growhin.
    "Sen benimle geliyorsun, sana bir sözüm var." Growhin, Tracy'nin yanına vardığında Tracy'nin sıkıca elini kavrayışını izledi.
    "Sana bir sözüm vardı, güneş doğana kadar elini bırakmayacağım." Growhin daha ne kadar şaşıracaktı?
    Growhin elini cebine attı "Arabada sana birşey verecektim, fakat şimdi vermem daha doğru olur sanırım." cebinden paketi çıkardı, ve Tracy'ye doğru uzattı. Ona uzattığı paketin içinde Tracy'ye 16 yıl önce vereceği, fakat veremediği hediyesi vardı.
    "Bunu sana 16 yıl önce verecektim, ne olduğunu biliyorsun."
    Tracy sabredemeyip paketi açtı, ufak kare şeklinde bir tablonun üstünde ikisinin fotoprafları ve hep dinledikleri "Feint"* şarkısının sözleri yazılıydı.
    "İnanamıyorum!" gözleri dolmuştu bile "Sen, sen... O zamanlar sana nasıl aşık olduğumu hatırladım."
    Growhin "aşk" kelimesinden sonra kıpkırmızı olmuştu, Tracy'nin hala aynı duyguları sahip olma ihtimali varmıydı? Growhin sabaha kadar bunu düşünüp geceyi mahvetme kapasitesine sahip biriydi.
    Parka gelmişlerdi, Growhin sabaha kadar parkta yürüyerek düşünme planını hatırladı. Görünüşe göre yalnız olmayacaktı. Parkta birkaç tur attılar, Tracy hala Growhin'in elini tutuyordu. Bir bank bulup oturdular. Tracy, Growhin'in belinin arkasından sarılıp elini tuttu, bu sefer çok daha sıkı. Hediyesine sağ koluyla sıkıca sarılıp kafasınıda Growhin'in omzuna dayadı. Yavaş, yavaş Feint'i mırıldandı, 2-3 dakika sonra uykuya daldı...
    Growhin, Tracy'nin uyuduğunu gördü, utangaçlıktan elini tutamamıştı. Kolunu beline doladı, diğer eliyle Tracy'nin elini sıkı sıkı tuttu. O da Feint'i söylemeye koyuldu...
    ____________________________________________
    (Yazarın notu)1*- O anı yazarken Feint adlı parçayı dinliyordum ve olaya uyacağını düşündüm. Feint o zamanlarda piyasada olmasa bile kullanmak istedim. Parça "Epica" adlı senfonik metal grubuna aittir.
    _______________________________________________________________________________
    Güneş doğduğunda Growhin hala uyanıktı, Tracy onu uyanık görünce şaşırdı. Saatine baktı "8 Saattir aynı yerde, aynı yeri mi izliyorsun?"
    "Her zaman böyleyimdir."
    "Garip biri olduğunu düşünmeye başladım." Gülümsedi.
    Sanki bulutlu bir günün ardından, umutsuzluğun çöktüğü köşe kasabaların birinden kaçmış iki insan gibiydiler. İkiside asık suratlarla, hayatlarını bir hiç uğruna yaşarmışcasına, yolda yürürken ölümün onları bulacağını düşünen iki birbirini tanımayan sevgili gibiydiler. Yime kimsenin onları umursamadığı, ölseler "işte öldüler!" diye onları izleyecek insanların, yaratıkların, varlıkların olduğu bir güne uyanmıştılar. Hayatın onları için yelpazesi buydu işte, "düzen" adına yapılmış bazı haksızlıkların vurduğu iki kişiydiler işte? Önemsiz kısaca.
    Growhin önündeki dev boşluğa bakıp dururdu hergün. Önündeki yaşam boşluğuna. Tracy ise gerçekleri öğrendiği günden beri çaresizlik ama umutla ayakta durmaya çalışıyordu. Aslına bakarsanız hayatı boyunca hiç mutlu olmamıştı. Taki geçen gece koca bir adamın narin ellerini tutana kadar. Ona umut getirmişti hiç beklemediği bir anda.
    Yavaş yavaş bu maceranın sonuna doğru gidiyordular. Growhin arabayı Tracy'nin evinin önüne çekti.
    Tracy lafa girişti "Çok teşşekkür ederim."
    "Önemli de..." Growhin lafını bitiremeden Tracy dudaklarına yapıştı. Tracy onu birkaç saniye öpmüştü. Bu birkaç saniye Growhin'in belkide en uzun birkaç saniyesiydi. O anı kaleme dökmek, o adamın o anki duygularını anlatmak gerçekten zor. Çok zor...
    Tracy arabadan indikten sonra Growhin yeniden dalacaktı ki iş görüşmesi aklına geldi. 4 yıldır hiç çalışmamıştı, bugün onun yeni milatı olabilirdi.
    Yarım saatlik bir yolculuktan sonra "TichTach İnşaat Malzemeleri" genel binasına varmıştı. Eğer şansı yaver giderse satış sorumlusu olacaktı. Dün ve sabah yaşadıklarından sonra burada hiçbir heyecan yaşamamıştı, ki yaşaması garip olmazmıydı? Tracy'yi aklına getirip umut kazanmaya çalıştı.
    İçeri girdiğinde herkes ona bakıyordu, belkide yerini alacağı satış sorumlusunun mırıldanmasını ister istemez duydu. "Bumu benim yerime geçecek? Hıhm. Daha önce satış sorumlusu görmesem..." bu kadarını duyabildi. Umrumda değildi açıkçası, siniri bozulmamıştı. Bozulmasına imkanda yoktu, hayatının anlamı bu iş mi olacaktı? Hiçte bile, hayatının anlmanını 45 dakika önce evine bırakmıştı.
    Hızlı hızlı müdürün odasına doğru gitti, kapıdaki güvenliğe ne için orada olduğunu söylemek zorunda bile kalmadı. Belli ki güvenlik ondan korkmuştu.
    Müdürün diğer müdürlerden bir farkı yoktu. Bir takım elbise, tepesi kel bir kafa, daha az önce traş olduğu anlaşılan sakallar... Korkulacak bir şey değil.
    "Bugünkü görüşmeye gelmek için başvuran senmiydin?" sert ve hızlı konuşan bir adamdı. Growhin, adamın DİLİ sanki tabakhaneye erzek yetiştirecek kadar hızlı konuşuyor diye mırıldandı.
    "Efendim? Evet adım Adam Keller, senin ki nedir?" yine hızlı bir şekilde konuştu.
    "Growhin. Growhin Monroe." dedi kısık bir sesle. Bu adamdan korkmuştu, heran adamlarına kollarından tutturup aşağı attırabilecek bir kişilik gibiydi. Üstelik el sıkışmaya bile yeltenmemişti, hala önündeki kağıtları karıştırıyordu.
    "Buyur otur, Growhin." sadece tek cümlelik ayağa kalkmıştı. "Öz geçmişini alıyım." Growhin elindeki kağıdı uzattı.
    "Buyrun." Adam kağıda 3-5 saniye baktıktan sonra Growhin'e geri verdi.
    "Ben satış sorumlusu arıyorum, güreşçi değil! Bilki burada cahillere yer yok! Lise mezunuzun ve hiç iş deneyimin yok okuduğuma göre!" 3-5 saniyede neyi okuduğunu düşündü Growhin.Yaşamak için paraya ihtiyacı vardı, fakat olmamıştı.
    Adam devam etti "İstersen seni arkadaşımın güreş kulbüne yazdırabilirim, orda kariyerde yaparsın. Şimdi defal git!" konuştuğu 20 saniyede resmen Growhin'in yüzüne çamur banyosu yaptırmıştı.
    Growhin dayanmaya yeltendi "Fakat aylardır sizi bekliyorum, benimde para kazanmam gerek." Adam, Growhin'in yüzüne dikdik bakmaya başladı.
    Growhin arkasını döndü, belli ki çok sinirlenmişti. Yerinden kalktı, kapıya doğru hızlıca gitti. Görevlinin ona bakıp kıskıs güldüğünü farketmesi belkide bardağı taşıran son damlaydı. Yan taraftaki tahta levhayı görevlinin suratına bir anda geçirdi. Adam telefona sarıldı, polisi tuşlayacaktı ki Growhin gittiği farketti.
    "Bu adamlardan da heryerde var artık. Gençlik ne olacak böyle!" Adam sinirliydi. "Bir ambulans çağırın, yüzündeki yara hiç... Ne oluyor?" yer bir anda sallanmaya başladı. Çok şiddetli bir deprem gibiydi, Adam masanın altına kaçtı, masanın altından gözü cama ilişti. Gökyüzüne doğru yer sıçramıştı sanki! Her yer sallanıyor, hiçbir yer yıkılmıyordu. Sadece ilerideki dev toz bulutu vardı, öyle ki gökyüzüne kadar uzanıyordu.

    Growhin sallanan yere düştü, tüyleri diken diken olmuştu. "Bu ne olabilir?" gib bir düşünceye kapılmadı, çünkü daha öncede yaşamıştı. Bağırarak sanki Tanrıya haykırarak "Amant tanrım! Olamaz! Umudu bulmuşken olmaz!" yeri yumruklayarak ağlamaya başladı. "Git! Git! İstemiyorum! İstemiyorum acını yeniden yaşamak!" Sarsıntı durmuştu, insanlar ordan oraya bağırarak, çığlık atarak koşuşturuyordu. Toz bulutu hala havadaydı, aynı yere onlarca yıldırım düşmüş gibi olmuştu. Sanki yer fırlamış gibi olmuştu. O kısımda yaklaşık 60 metrelik birde delik oluşmuştu.
    Haber araçları, polisler, ambulanslar, şaşkın ve meraklı insanlar oraya doğru koşmaya başlamıştı.
    Growhin yalpalayarak olayın olduğu yerin zıt yönüne doğru gidiyordu.
    ______________________________________________________________________________

    Saatler geçmişti, Growhin hala ağlayarak yürümeye devam ediyordu. Hala yanından geçtiği arabaların radyolarında olay konuşuluyordu. Growhin dayanamayıp ara sopkağa girdi, duvara yaslandı, bir elini smokinin cebine attı ve kafasını duvara vurarak düşünmeye başladı. Gözleri ağlamaktan kıpkırmızıydı, sesininde haykırmaktan kısılmış olması muhtemeldi.
    Tam duvardan ayrılıp yürümeye başladığında arkasında kaza oldu, hiç takmadan yoluna devam etti. Taki o sesi duyana kadar.


    "Sana söylemiştim Arkhan, kaçamazsın. Tanrılarına hala güveniyormusun? Oğlunuda hala peşine o Tanrılarına güvenmesi için mi takıyorsun? Onu bana geri ver! Geri verki oğlunu bulup öldürmeyeyim!"


    Devam Edecek...


    "İşte karşınızda o olayın kayıtları! Gördüğünüz gibi hiçbir şey yok, herşey bir anda oluyor." koca bir patlama sesi geldi "Aman Tanrım! Şuna bak! Gördüğüm en olağanüstü şey! Yetkililrlerden bu bir meteormu veya ona benzer bişey olup olmadığı açıklanmadı. Yaklaşık 70 metre derinliğinde bir delik Londra'nın ortasına açılmış durumda. Olaylardan sonra en çok tartışılacak konu ise kesinlikle hiçbir yaralanın veya ölenin olmaması. Ben Ha..."
    Adam televizyonu kapattı. 50'lerin gansterleri tarzı bir giyinişi vardı. Çizgili kahverengi bir ceket ve ona uyumlu şapka ve pantolonu. Ceketin içinde beyaz bir gömlek.
    "Demek başladı." dedi ona benzeyen diğer adam. "Onunla irtibat sağlayabildiniz mi?"
    "Az önce aradı, herşey yolundaymış. Fakat şu anda olmasını hiç beklemiyordum. Adamın izini bulmuştur bile."
    "Belkide..."



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi DerelictHuman -- 16 Kasım 2008; 22:35:10 >







  • çok güzel olmuş,
    ama ben enson paylaştıgımda çalmışlardı hikayemi, ondan sonra nette paylaşmamaya başladım,ama dikkat ne diyim.

    devam et çok hoşlandım kitab olsa alır okurum.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: emre_fb_fb

    çok güzel olmuş,
    ama ben enson paylaştıgımda çalmışlardı hikayemi, ondan sonra nette paylaşmamaya başladım,ama dikkat ne diyim.

    devam et çok hoşlandım kitab olsa alır okurum.

    Çok teşekkürler yorumun için. Niyeyse aceleye gelmiş bir kısım bu. 2. bölüme daha çok uğraşacağım. Başlamak içinde haftasonunu bekliyorum, 1 hafta kadar 2. bölümü detayladım.

    Fakat yukarıdaki ilk bölüm gibi aceleye getirmeyeceğim, biraz daha uzun ve hatasız olacak. Hikayeyi birkaç yerde daha paylaştım, "Neden İngilitere?" gibi yorumlarda oldu. Yani "Gamze, Rıfat'ın boynuna kafasını yasladı"... Efendim? Ne? Saçma geldi, o yüzden böyle oldu.



    Bu arada foruma atınca paragraflar niye gidiyor yav?




  • fazla dikkatli inceleyemedim ama söyleyebileceğim şey kahramanların isimlerini ard arda çok sık kullanmamandır. Devam eden hareketlerde isimler bu kadar sık kullanıldığında "Ali okula gitti. Ali sırasına oturdu. Ali kitabını açtı" gibi oluyor, ki okurken akıcılık açısından rahatsızlık verir bu.
    Tamamlandığında güzel olacağını düşünüyorum...
  • quote:

    Orjinalden alıntı: fenerlix07

    fazla dikkatli inceleyemedim ama söyleyebileceğim şey kahramanların isimlerini ard arda çok sık kullanmamandır. Devam eden hareketlerde isimler bu kadar sık kullanıldığında "Ali okula gitti. Ali sırasına oturdu. Ali kitabını açtı" gibi oluyor, ki okurken akıcılık açısından rahatsızlık verir bu.
    Tamamlandığında güzel olacağını düşünüyorum...

    Sir. Yes, sir!



    Veyahüt(böylemi yazılıyordu:D);

    Will be done my mastaaaaa



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi DerelictHuman -- 21 Kasım 2008; 11:19:41 >




  • quote:

    Orjinalden alıntı: AnimePiggy


    quote:

    Orjinalden alıntı: emre_fb_fb

    çok güzel olmuş,
    ama ben enson paylaştıgımda çalmışlardı hikayemi, ondan sonra nette paylaşmamaya başladım,ama dikkat ne diyim.

    devam et çok hoşlandım kitab olsa alır okurum.

    Çok teşekkürler yorumun için. Niyeyse aceleye gelmiş bir kısım bu. 2. bölüme daha çok uğraşacağım. Başlamak içinde haftasonunu bekliyorum, 1 hafta kadar 2. bölümü detayladım.

    Fakat yukarıdaki ilk bölüm gibi aceleye getirmeyeceğim, biraz daha uzun ve hatasız olacak. Hikayeyi birkaç yerde daha paylaştım, "Neden İngilitere?" gibi yorumlarda oldu. Yani "Gamze, Rıfat'ın boynuna kafasını yasladı"... Efendim? Ne? Saçma geldi, o yüzden böyle oldu.



    Bu arada foruma atınca paragraflar niye gidiyor yav?

    forumun bi özelligi işte ne yaparsın,

    bende yazıyorum sürekli olarak 129 sayfa oldu , ilham gelmiyo 1-2 gündür devam edemiyorum,
    banada Türk isimleri çekici gelmiyo mesela hikayemdeki baş kahramanlardan birisi Edgar, öbürü ise Trage , romanlardan alışmışız gavur isimlerine yapamıyoruz öbür türlü




  • Umarım hoşuna gitmieycek belki şevkini kırabilecek eleştirilere hazırlıklısındır - benim o amaçla yazdığımı düşünme lütfen -


    Çok fazla mı altyazılı dizi izliyorsunuz ?

    'Ben olayı şu anda betimliyorum' der gibi olmuş bazı yerler -hepsini okumadım bu arada- beni rahatsız eder bu , kendiliğinden betimlenecek akış.

    Bir de çok fazla argo ve bir yerlerden alıntı yapılmış kelime kullanmışsın hoşuma gitmedi pek.

    Neyse bunalrın hepsi boş Sen içinden gelenleri yazmaya devam et...



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Habana -- 21 Kasım 2008; 21:15:20 >
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
  • bencede güzel olmuş....
  • güzel olmuş umarım daha güzellerinide yaparsın ileride
  • Beğendim.Güzel yazmışsın
  • quote:

    Orjinalden alıntı: Habana


    Çok fazla mı altyazılı dizi izliyorsunuz ?


    Altyazılı herşeyi izliyorum, dublaj elden ırak.


    Yorumlarınız için çok teşekkürler arkadaşlar.
  • Bende senin gibi hikaye yazıyorum. Ama ben daha sade, psikolojiden uzak, meraklandıran türden bir hikaye yazıyorum. 4-5'e yakın hikaye yazdım. Şimdi yeni bir tanesiyle uğraşıyorum. Daha 3. bölümdeyim ama inşallah 22'iyi tamamlayacağım. :D :D

    Eğer okumak isterseniz;

    KURT; Bölüm 01: Başkana Suikast



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi DarkAtro -- 22 Aralık 2008; 15:42:50 >
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.