Şimdi Ara

1 dolar 7.93 TL. Hoş geldin yoksul Romalılar (10. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
190
Cevap
0
Favori
13.593
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
307 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 678910
Sayfaya Git
Git
Giriş
Mesaj
  • quote:

    Orijinalden alıntı: mavikıs

    hüseyincim bana gel bana


    herkes senin gibi milletvekili torunu değil tabi 12 milyona sanayi arsası satarsın

    asgari ücretle yanında adam çalıştırırsın versene ya 1,5 asgari ücret ? farkın olsun


    türkiyede 14 milyon alevi rakamında yanlış kürt diyecektin sanırım


    gerçek rakamlar için türkiyenin demografik yapısına bak


    6 milyon alevi yaşamaktadır


    14 milyon civari kürt


    55 milyon sunni türk


    kalanıda kabataslak mülteciler suriyeliler araplar diğer v.s

    Bende asgari ücretle çalışan biri yoktu valla. Şu anda şirkette tek çalışan var. O da benim. İşten adam çıkarmak yasak kardeşim. Kendimi işten çıkaramıyorum.  İstifa da etmeyeceğim. Sürünsün patron. Şerefsiz.  


    14 milyon, 6 milyon farkı var mı? 6 milyon insan diyelim ki bir peynir tekerini ortaya koyup etrafında "haka huka haka huka" kafa sallıyor. Tekeri de bir sunağın üstüne koyuyor. Sunağın olduğu yer ibadethane mi değil mi? Soru basit değil mi?  


    Veya tersten sorayım, 55 milyon insanın canı istediğinde gidip, bir sağa, bir sola, sonra tekrar sağa kafa çevirip diz üstü çöküp kalktığı yerler ibadethane değil mi? İbadethane... Öbürü niye değil?  Kilise ibadethane değil mi mesela? İbadethane. Türkiye'de 3 milyon Hindu yaşıyor olsa, çeşit çeşit Tanrılara çeşitli tapınaklar olacaktı. Onlar ibadethane olmayacak mıydı?


    Komik yani.


    ----------------


    Bu rakamlara da hastayım bu arada. 55 milyon Sünni Türk'ün içinde ben de varım muhtemelen.  





  • quote:

    Orijinalden alıntı: Huseyin-ZST

    Gerçeklerden bu kadar uzak olmak kafaca çok rahat oluyordur muhtemelen. Uzun yaşarsınız. Sizin adınıza sevindim.


    Ama gerçeklere dönecek olur isek:


    1) Yargı bağımsızlığı konusu tartışmaya açık dahi değildir. Yargıya güven araştırmaları da bunun en bariz göstergesidir. Türkiye hiçbir zaman bu konuda iyi olmamıştır. Ama Cumhuriyetin hiçbir döneminde de yargıya güven bu kadar düşük olmamıştır.


    2) Parlementer sistemin erkler ayrılığı ve yetki bölüşümünü çok çok daha başarılı yaptığı da tartışmaya açık dahi değildir.


    3) Merkez bankasının işlevsiz hali bile Türkiye'deki yönteim zihniyetinin ne kadar yanlış olduğunu ortaya koyar. İşinin ehli onca insanın işini özgürce yapması engelleniyor ve merkez bankası hükümetten emir alan bir kurum konumunda. Hali ile piyasaya doğru müdehaleyi yapamıyor. Tartışmaya açık değildir.


    -----------------------


    Kişisel özgürlükler konusunda söyleyebileceğiniz TEK ŞEY başörtüsü konusudur. Onu da iktidarın ilk beş yılında gerçekleştirmişlerdir. Özgürlükler konusunda başkaca bir iyileştirme görülmemiştir. En basitinden bu ülkede 14 milyon Alevi yaşamaktadır. Cemevlerinin hala ibadethane olup olmadığı tartışılmaktadır. Çok ayıp bir şey bu. 14 milyon insan, bir ateş yakıp etrafında haka dansı yapıyor olsa ve bu onların ibadeti olsa, bu ateşi yakıp etrafında döndükleri yer İBADETHANEDİR. Konu kapanmıştır. Ama tabi, Alevi nüfusunun yüksek olduğu Ankara Mamak'ta lisenin adını Yavuz Sultan Selim koymakla meşgul atanmış memurlarımız.  Alevilere de gerçekten hayranım. Bu kadar itilip kakılmasına rağmen, cumhuriyete ve bu ülkeye bu kadar bağlı bir kitle var mıdır acaba? Neyse...


    -----------------------


    Ekonomi konusunda söylediklerinizi hayretle karşılıyorum. 2002 yılı GSMH'miz 238 milyar dolardır. Doların enflasyonu göz önüne alındığında, bu tutar bugünün parası ile 400 milyar dolar civarındadır. Türkiye'nin en büyük ekonomiye ulaştığı 2018 yılında ise GSMH'miz 850 milyar dolara dayanmıştır. Dolayısı ile Türkiye iki kattan fazla büyümüştür. Peki bakalım, dünya ne kadar büyümüştür? Kabaca 2 kat. Yani, Türkiye dünya ne kadar büyüdü ise o kadar büyümüştür. Üstelik "gelişmekte olan ekonomiler" arasında olmasına rağmen. Bence bu ifadeyi düzeltelim hepimiz rahat edelim: "Gelişmeye niyeti olmayan ekonomiler" şeklinde bir düzenleme yaparsak ben de rahat ederim. Siz de.  


    Bundan 17 yıl önce kişi başına düşen milli gelirde rekabet ettiğimiz ülkeler bugün neredeler, biz neredeyiz? Mesela, Polonya nerede bugün?


    Aynı şekilde, 2002 yılında İstanbul'un nüfusu 11 milyondu. Bugün 17 milyon. Bunu engellemeye çalışmak, nüfusu coğrafyaya yayıp maliyetleri düşük tutmaya çalışmak şöyle dursun, hükümetimiz inşaat ekonomi yarattığı için İstanbul pompaladı durdu. Ha ne oldu? Batmış olabilirim. Ama bugünün parası ile 2 milyona alınmış fabrika arsamı 12 milyona sattım elhamdülillah.  Dolayısı ile ne oldu? Bir tesis kapanmış oldu. Bana giren de çok oldu da, dünyanın sonu mu benim için? Değil. Bu ülke için kötü ama.  Ekonomi gelişse de, üretenin ekonomideki oranının devamlı düştüğünü görmek için muazzam bir bilgi birikimine sahip olmak gerekmiyor. 2002'de ihracatın ekonomimizdeki payı bellidir. Bugün bellidir. Bu bile size bir fikir verebilir. Yani, o kadar bela yaşadıktan sonra kendime soruyorum, yapar mısın bir daha? Salak mıyım lan, ne yapacağım, ver arsayı müteahhite, al 100 daireni, sat onları git gene bir tarla al. Yat üstüne 20 yıl. Daha mantıklı. Böyle diyorum da, içim elvermez, salağım ya, elbet bir ara gene burnumu boka sokar üretime girerim yani.  Neyse. Durum bu.


    Bu arada krizin teğet geçtiği dönem olan 2008 mezunuyum ben.  86'lıyım. Üniversiteye 2003 yılında girdim. Hatırlıyorum yani öncesini sonrasını. Sizin siyaset mezunu olmanız güzel. Eğitime saygı duyarım. Gerçi, Türkiye'de çakma üniversite gerçek üniversite ayrımını da yapmak gerek diye düşünüyorum; ama o konu buranın konusu değil. Neyse, AKP'nin itici gücü olan halktaki dürtüyü falan da anlıyorum. AKP'nin kuruluş zihniyetini, ilk beş yılını falan da anlıyorum. Bu arada ben de Bilkent İşletme üstüne Hacettepe Finans yüksek lisansı mezunuyum. Yukarıdaki ekonomi konularında işinin ehli biriyim yani.  


    -------------------------


    Türkiye dünyanın ortalama büyüme oranını kaç yıl geçmiş, dünyaya göre ne kadar gelişmiş ona bakarım ben. Brezilya'daki adam %5 büyürken ben de %5 büyüyorsam ona büyüme demiyorum ben.  Doğal akış diyorum. Onun üzerine ne koyabildiğimize bakıyorum. Bakıyorum. Bakıyorum. Çok bir şey göremiyorum.


    Bu ekonomi modelinin sürdürülebilir olmadığını da söyleyip durdum. 12.000 dolarlara kadar çıkan kişi başına düşen milli gelirimiz 2019 itibari ile 9000 dolara geri düştü. Daha da düşecek. Görürsünüz. 8000 dolara düşüşle yırtabilsek şu beladan şükredin, öpüp başınızın üstüne koyun. Sonra "yok gelişiyoruz da 20 kat büyüdük de" falan söylemeyin ortalık yerde böyle şeyler. Fena rencide ederler.



    Alıntıları Göster

    öncelikle o tartışmaya açık değildir bu tartışmaya açık değildir diyerek kendiniz çalıp kendiniz oynamışsınız. yargıya güven araştırması ki kim neye göre yapıyor oda tartışılır düşük çıkması yargının 2002 öncesinden daha iyi ya da daha kötü olduğunu göstermez.benim gençliğimde de ülkede en çok güvenilen kurum ordu denirdi ama bu güvenli ordu halkına darbe yapardı şimdide en güvenilir kurum cumhurbaşkanlığı deniliyor sizce öyle mi? bu ülkede yargı her zaman kötü ve adaletsizdi.bu ülkenin en çok albumü satılan kadının katil kocası 7 ay hapis yattı röportajını izlersen sırıtarak bu ülkede güçlüysen ceza almazsın dediğini görebilirsin.

    kişisel özgürlükler konusunda tek şey başörtüsü değildir.size göre insanlar kafasını sağa sola sallasa bile ibadethane açmak gerekiyor ancak kuran da farz kılınan başörtüsü devlet zoruyla engelleniyor insanlar çocuklarını imam hatip lisesine göndermek istiyor ya da başörtüsü ile tedavi olmak istiyor ama devlet bunu engelliyor bunları yapan özgürlükçü ama cemevleri ibadethane yapmamış olan baskıcı.

    ekonomi konusuna gelince 2002-2019 yılları arasında abd ve ab gdp olarak tam 2 kat büyümüş türkiye ise 3,5 kat büyümüş çin yaklaşık 10 kat büyümüş.ünv yıllarımda alanım çin olduğu için ve mezuniyet sonrası çinde yaşadığım için dünya ekonomisindeki çinin rolünü az çok anlayabiliyorum.çin gibi bir ülke varken serbest ekonomiye sahip hiçbir ülke üretim konusunda etkin olamaz.ancak kaliteli ve tekel olan/olabilecek ürünler üretmeniz gerekir onun içinde arge vs.yatırımı yapılması lazım biz 80 yıldır uyurken atı alan üsküdarı geçtiği için o konuda da çok birşey yapabilirmiyiz bilmiyorum.şuan bulunduğum sektörde ve bildiğim bazı diğer sektörlerde abd ve ab ülkeleri ürün geliştirip patentini alıp çinde ürettiriyor ve 10 katı fiyatına satıyor ancak 5-10 yıl sonra çinde kendi ürünlerini geliştirip üretmeye başlayınca çok daha güzel günler abd ve ab ülkelerini bekliyor olacak.

    pandemi sonrası fırsatını bulup çine gidin ve markete girip fiyatlara bakın.2018 yılında 3 saat tek tek her ürüne baktım birkaç ürün dışında herşey burdan daha pahalı.gelirleri bizden daha fazla kabul ama sözde komunizm var bizim devlet 10 kat daha sosyalist.

    bizde ekonomi iyi mi yönetildi dersen hayır ama akp öncesi ülke o kadar kötü yönetildi ki 2002 sonrası kötü yönetilmesine rağmen ülke büyüdü.yaşlarımız yakın ben ilçede büyüdüm o zamanlar sizin gibi maddi imkanlarım olmadığı için aradaki farkı çok daha iyi sezebiliyorum.

    2002 sonrası ile 2002 öncesi dünya siyaseti de çok farklı yol çizdi ayrıca 80 darbesi ile 2002 arasında bölgemizde körfez savaşı dışında ciddi bir olay yaşanmadı ama 2002 sonrası ırak afganistan savaşları kıbrıs meselesi arap baharı kırım ukrayna vs. sürekli bir aksiyon.

    sonuç olarak özelleştirmelerdi yid fetö vs gibi çok büyük yanlışları olan akp kısa süreli erbakan dönemi dışında son dönemin en başarılı hükümetidir bunun sebebi dediğim gibi iyi yönetmesi değil, önceden çok daha kötü yönetildiğimiz içindir.





  • pakimeno kullanıcısına yanıt

    O zaman şöyle söyleyeyim, AKP muazzam bir fırsatın üzerine oturdu, bu fırsatı da ekonomiyi pompa ve yapay şekilde hızlı şişirecek konulara aktardı. Böylece yapay bir refah yükselişi yaşadınız. Şimdi de aynen geri çakılacaksınız. Bundan bir ders alırsanız ne ala. Almazsanız da siz bilirsiniz. Bu hayatı yaşayacak olan sizsiniz. Ben bir şekilde yaşayıp giderim iyi-kötü. İç dünyamda oldukça tüketim karşıtı bir tipim. Varlıkta da tüketmedim çok. Yoklukta da tüketmedim. Bana bir şey değişmiyor özetle. Belli bir yaşayış tarzım var. milyon da kazansam onu yaşarım. 7000 de kazansam onu yaşarım.


    AKP'nin yaptığı açıktır. Dünyada para bolluğu varken, ve kriz atlatılmış, sağlam bir bankacılık sistemi kurulmuşken bu parayı lüzumsuzca inşaata aktarmıştır. Çünkü bildiği şey odur. Belediyeci ne anlar sanayiden, tarım politikasından...


    Hala aynı şeyleri söylüyorum:


    1) Niye İstanbul şişirildi? Çok basit inşaat ekonomisi. Emlak değerindeki yükseliş ekonomik değerleri de pozitife çekiyor. Pompa tamamen. Kime faydası var? Heç. İnşaat yapmaya devam ettiğin sürece var olan bir ekonomi. Doygunluğa ulaştığı an inşaat durur. Binlerce işçinin maaşına zam, işine son. Ki öyle de oldu. Aynı şekilde 11 milyon nüfuslu şehirde 3000 lira kira ödediğin ev, 17 milyon nüfuslu şehirde 5000 lira kira ediyor. Bunun da yarattığı yapay bir ekonomi var. Kime faydası var? Heç. 3000 lira kira alacağına 5000 alıyon, öbür tarafta 10000 kira ödediğin dükkana 15 ödüyon. Ne değişti? Heç. Boş bir yapay ekonomi. Ama veriler tatlı geliyor.


    2) Tüm bu goygoyda da kendi eşrafını yaratmak, zengin etmek, bir iktidar çevresi ekonomik alan oluşturmak, böylece daha çok kişinin yularını elinde tutmak. Bir çeşit maaşa bağlamak diyelim.


    3) Neden duble yol mesela? Niye demiryolu değil? Demiryolunu halk görmediği için. Asfaltı ise görüyor. Üstünde geziyor. Duble duble yolların bize ne faydası var? Artan konforumuz dışında? Ne gibi bir nakliye maliyetini düşürüyor mesela? Biz ciddi bir üretim ekonomisi olarak hammaddemizi de, ana mamulümüzü de tırlarla taşıyoruz. Mal mıyız biz? Evet malız. Sonra neden tüm fabrikalar marmara çevresinde birikiyor? Maliyeti düşürmek için.


    Ben sana bir şey diyeyim, sanayinin %75'i marmara'da ve bir depreme bakar. Bu bile başlı başına muazzam bir risk. Niye yaymadık biz bunu? "Tren gomunist işi" olduğu için. Ben demedim. Özal dedi.


    4) Sadece çoklu baro sistemi diyor susuyorum.  Böyle maymunluk olmaz. Ama alternatif baro kurmayı koca şehirde becerememiş olmaları da ayrı gülünç. Demek ki ruhu satılık o kadar da çok avukat yokmuş.  Neyse.


    5) Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi.  Adamı kim denetliyor? Kimse.  Vekil seçiyorum vekilin neredeyse hükmü yok. Cumhurbaşkanı seçiyorum. Beni yönetecek olan kabineyi seçemiyorum. Kabine meclis dışından.  


    6) Merkez bankası. Eskiden işlevsel bir kurumdu. Enflasyonun %120 olduğu dönemler de dahil olmak üzere, işlevsel bir kurumdu. Bugün pek bir mantığı yok, zira bağımsız olmayan merkez bankası yok hükmündedir. Piyasayı ikna etme becerisi sıfırdır.  


    7) Bu ülkenin tarım politikası yok abi. Neyi konuşuyoruz. Anlık sorun çözme var. "Fiyat regülasyonu için et ithalatı yapacağız". Konsept bu yani. Bir uzun vadeli plan, program, hedef falan yok. Sonra çiftçi ağlar. Ama gider aynı populistlere oy verir. Bu populistler AKP olur, Anap olur, DYP olur, CHP olur fark etmez yani. Kafa bozuk kafa.


    ------------------------


    Bu populist kafalara uyarsa bu halk, kafasını daha çok dağa taşa çarpar.


    Kendi adıma da diyeceğim net bir şey var. Şu anda yaşadığımız garabetten bu halk bir ders çıkarmaz ise, ben yüksek yatırım gerektiren bir çivi çakmam. O kadar açık konuşuyorum. Yüksek yatırım gerektiren her şeyimi "taşınabilir" tutarım. Tekne üretir denize salarım. Bugün burada yarın Hırvatistan'da. Kimse tutamaz. Bunun dışında da bir büyük yatırım asla yapmam.


    Ama insanların aklının başına geldiğini görür isem iş değişir. Bu bir cezalandırma falan değil. Alemin eşeği ben miyim lan? Bu yüzden.


    ------------------------


    Haydi eyvallah, kolay gelsin. Kırsal halka da selam olsun, 60 kuruşa sattıkları domatesi 9 liraya aldım geçen.  O da ortakçıyı düşünsün. Buradaki manav Merco ile gezsin.  Ne diyeyim?




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Huseyin-ZST -- 13 Ekim 2020; 12:18:29 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Huseyin-ZST

    O zaman şöyle söyleyeyim, AKP muazzam bir fırsatın üzerine oturdu, bu fırsatı da ekonomiyi pompa ve yapay şekilde hızlı şişirecek konulara aktardı. Böylece yapay bir refah yükselişi yaşadınız. Şimdi de aynen geri çakılacaksınız. Bundan bir ders alırsanız ne ala. Almazsanız da siz bilirsiniz. Bu hayatı yaşayacak olan sizsiniz. Ben bir şekilde yaşayıp giderim iyi-kötü. İç dünyamda oldukça tüketim karşıtı bir tipim. Varlıkta da tüketmedim çok. Yoklukta da tüketmedim. Bana bir şey değişmiyor özetle. Belli bir yaşayış tarzım var. milyon da kazansam onu yaşarım. 7000 de kazansam onu yaşarım.


    AKP'nin yaptığı açıktır. Dünyada para bolluğu varken, ve kriz atlatılmış, sağlam bir bankacılık sistemi kurulmuşken bu parayı lüzumsuzca inşaata aktarmıştır. Çünkü bildiği şey odur. Belediyeci ne anlar sanayiden, tarım politikasından...


    Hala aynı şeyleri söylüyorum:


    1) Niye İstanbul şişirildi? Çok basit inşaat ekonomisi. Emlak değerindeki yükseliş ekonomik değerleri de pozitife çekiyor. Pompa tamamen. Kime faydası var? Heç. İnşaat yapmaya devam ettiğin sürece var olan bir ekonomi. Doygunluğa ulaştığı an inşaat durur. Binlerce işçinin maaşına zam, işine son. Ki öyle de oldu. Aynı şekilde 11 milyon nüfuslu şehirde 3000 lira kira ödediğin ev, 17 milyon nüfuslu şehirde 5000 lira kira ediyor. Bunun da yarattığı yapay bir ekonomi var. Kime faydası var? Heç. 3000 lira kira alacağına 5000 alıyon, öbür tarafta 10000 kira ödediğin dükkana 15 ödüyon. Ne değişti? Heç. Boş bir yapay ekonomi. Ama veriler tatlı geliyor.


    2) Tüm bu goygoyda da kendi eşrafını yaratmak, zengin etmek, bir iktidar çevresi ekonomik alan oluşturmak, böylece daha çok kişinin yularını elinde tutmak. Bir çeşit maaşa bağlamak diyelim.


    3) Neden duble yol mesela? Niye demiryolu değil? Demiryolunu halk görmediği için. Asfaltı ise görüyor. Üstünde geziyor. Duble duble yolların bize ne faydası var? Artan konforumuz dışında? Ne gibi bir nakliye maliyetini düşürüyor mesela? Biz ciddi bir üretim ekonomisi olarak hammaddemizi de, ana mamulümüzü de tırlarla taşıyoruz. Mal mıyız biz? Evet malız. Sonra neden tüm fabrikalar marmara çevresinde birikiyor? Maliyeti düşürmek için.


    Ben sana bir şey diyeyim, sanayinin %75'i marmara'da ve bir depreme bakar. Bu bile başlı başına muazzam bir risk. Niye yaymadık biz bunu? "Tren gomunist işi" olduğu için. Ben demedim. Özal dedi.


    4) Sadece çoklu baro sistemi diyor susuyorum.  Böyle maymunluk olmaz. Ama alternatif baro kurmayı koca şehirde becerememiş olmaları da ayrı gülünç. Demek ki ruhu satılık o kadar da çok avukat yokmuş.  Neyse.


    5) Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi.  Adamı kim denetliyor? Kimse.  Vekil seçiyorum vekilin neredeyse hükmü yok. Cumhurbaşkanı seçiyorum. Beni yönetecek olan kabineyi seçemiyorum. Kabine meclis dışından.  


    6) Merkez bankası. Eskiden işlevsel bir kurumdu. Enflasyonun %120 olduğu dönemler de dahil olmak üzere, işlevsel bir kurumdu. Bugün pek bir mantığı yok, zira bağımsız olmayan merkez bankası yok hükmündedir. Piyasayı ikna etme becerisi sıfırdır.  


    7) Bu ülkenin tarım politikası yok abi. Neyi konuşuyoruz. Anlık sorun çözme var. "Fiyat regülasyonu için et ithalatı yapacağız". Konsept bu yani. Bir uzun vadeli plan, program, hedef falan yok. Sonra çiftçi ağlar. Ama gider aynı populistlere oy verir. Bu populistler AKP olur, Anap olur, DYP olur, CHP olur fark etmez yani. Kafa bozuk kafa.


    ------------------------


    Bu populist kafalara uyarsa bu halk, kafasını daha çok dağa taşa çarpar.


    Kendi adıma da diyeceğim net bir şey var. Şu anda yaşadığımız garabetten bu halk bir ders çıkarmaz ise, ben yüksek yatırım gerektiren bir çivi çakmam. O kadar açık konuşuyorum. Yüksek yatırım gerektiren her şeyimi "taşınabilir" tutarım. Tekne üretir denize salarım. Bugün burada yarın Hırvatistan'da. Kimse tutamaz. Bunun dışında da bir büyük yatırım asla yapmam.


    Ama insanların aklının başına geldiğini görür isem iş değişir. Bu bir cezalandırma falan değil. Alemin eşeği ben miyim lan? Bu yüzden.


    ------------------------


    Haydi eyvallah, kolay gelsin. Kırsal halka da selam olsun, 60 kuruşa sattıkları domatesi 9 liraya aldım geçen.  O da ortakçıyı düşünsün. Buradaki manav Merco ile gezsin.  Ne diyeyim?

    ben sizin gibi düşünmüyorum akp değil hangi parti gelirse gelsin o dönem aynı şeyi yapardı.en kısa sürede en çabuk halka yansıtılması gerekirdi çünkü seçim varı oy lazımdı.ayrıca döviz o kadar ucuzken nasıl üretim yapacaksınız?2010 yılına kadar çin herşeyi neredeyse bedavaya üretebiliyorken siz ne üretip kime satacaksınız?bizim en iddialı olduğumuz tekstil konusunda bile çin yarı yarıya daha ucuz kalıyorken siz ne üretmeyi planlıyorsunuz?daha 6 yıl öncesi 300tl ye 4 çekirdekli lenovo cep telefonu getiriyordum siz burada 1000-1500tl arasına üretip kime satacaksınız bu telefonu?sıfır buzdolabı kompresörünü adam 20tl ye bize satarken biz arızalı kompresörün kasasını dökümcüye daha pahalıya verebiliyorduk.aradaki maliyet farkı çok fazlaydı.

    istanbul niye şişirildiğini seçim zamanlarında gecekondulara tapu verenlere soracaksınız.istanbulun nüfusu 11 milyon olduktan sonra 17 de olur 27 de olur.ülkenin tüm imkanlarını bir şehire akıtırsan doğudaki adam neden yerinde dursun?ama demokrasi çıkmazıdır bu, siyasiler oya bakar ben gidip doğuda çok büyük bir baraj açacağıma 10da biri paraya istanbulda 5 cami izmirde 5 heykel yapıp daha çok oy toplayabiliyorsam yemişim barajı der ha doğrumu değil ama siyasi için oy herşeyden önce gelir.aynı durum demiryolu ve duble yol içinde geçerli.ha demiryolu yapılsaydı hızlı treni daha çok kmür atınca hızlanmış tren diyen ahali herkesin treni mi var neden yol yapmıyorsun diye hükümeti suçlardı.

    cumhurbaşkanının denetlenmesi gerektiğine katılıyorum.ancak daha önce cumhurbaşkanını meclis seçiyordu ahmet necdet sezer diye birini tanıyan varmıydı yoktu ecevit istedi ve oldu.seçtiğin vekilleri yada belediye başkanlarının hangisini gerçekten sen seçiyorsun?hoş seçtiğin adamların hangisi gerçekten yönetiyordu?

    merkez bankası hiçbir zaman bağımsız değildi hiçbir zamanda olmayacaktır.2001 krizinde elindeki tüm parayla döviz yapıp bankalara bilmem kaç milyarlık satış yapan başkanın olduğu kurummu işlevseldi?

    ben şu an bir osb içindeyim ve hergün yeni fabrika yapılıyor.2002 yılına kadar türkiyede 140 osb varken şuan 334.osblerin ithalat-ihracat dengesine etkisi 85%.2002 öncesi neredeyse tamamen dışa bağımlı olan savunmaya sanayisine hiç girmiyorum.

    bunlar kötü yöneten akp döneminde oldu.keşke ülke son 80 yılda en azından bu kadar kötü yönetilseydi çok daha farklı yerde olur çok daha farklı şeyler konuşurduk ama maalesef bu kadar bile yönetilemedi.





  • quote:

    Orijinalden alıntı: pakimeno

    ben sizin gibi düşünmüyorum akp değil hangi parti gelirse gelsin o dönem aynı şeyi yapardı.en kısa sürede en çabuk halka yansıtılması gerekirdi çünkü seçim varı oy lazımdı.ayrıca döviz o kadar ucuzken nasıl üretim yapacaksınız?2010 yılına kadar çin herşeyi neredeyse bedavaya üretebiliyorken siz ne üretip kime satacaksınız?bizim en iddialı olduğumuz tekstil konusunda bile çin yarı yarıya daha ucuz kalıyorken siz ne üretmeyi planlıyorsunuz?daha 6 yıl öncesi 300tl ye 4 çekirdekli lenovo cep telefonu getiriyordum siz burada 1000-1500tl arasına üretip kime satacaksınız bu telefonu?sıfır buzdolabı kompresörünü adam 20tl ye bize satarken biz arızalı kompresörün kasasını dökümcüye daha pahalıya verebiliyorduk.aradaki maliyet farkı çok fazlaydı.

    istanbul niye şişirildiğini seçim zamanlarında gecekondulara tapu verenlere soracaksınız.istanbulun nüfusu 11 milyon olduktan sonra 17 de olur 27 de olur.ülkenin tüm imkanlarını bir şehire akıtırsan doğudaki adam neden yerinde dursun?ama demokrasi çıkmazıdır bu, siyasiler oya bakar ben gidip doğuda çok büyük bir baraj açacağıma 10da biri paraya istanbulda 5 cami izmirde 5 heykel yapıp daha çok oy toplayabiliyorsam yemişim barajı der ha doğrumu değil ama siyasi için oy herşeyden önce gelir.aynı durum demiryolu ve duble yol içinde geçerli.ha demiryolu yapılsaydı hızlı treni daha çok kmür atınca hızlanmış tren diyen ahali herkesin treni mi var neden yol yapmıyorsun diye hükümeti suçlardı.

    cumhurbaşkanının denetlenmesi gerektiğine katılıyorum.ancak daha önce cumhurbaşkanını meclis seçiyordu ahmet necdet sezer diye birini tanıyan varmıydı yoktu ecevit istedi ve oldu.seçtiğin vekilleri yada belediye başkanlarının hangisini gerçekten sen seçiyorsun?hoş seçtiğin adamların hangisi gerçekten yönetiyordu?

    merkez bankası hiçbir zaman bağımsız değildi hiçbir zamanda olmayacaktır.2001 krizinde elindeki tüm parayla döviz yapıp bankalara bilmem kaç milyarlık satış yapan başkanın olduğu kurummu işlevseldi?

    ben şu an bir osb içindeyim ve hergün yeni fabrika yapılıyor.2002 yılına kadar türkiyede 140 osb varken şuan 334.osblerin ithalat-ihracat dengesine etkisi 85%.2002 öncesi neredeyse tamamen dışa bağımlı olan savunmaya sanayisine hiç girmiyorum.

    bunlar kötü yöneten akp döneminde oldu.keşke ülke son 80 yılda en azından bu kadar kötü yönetilseydi çok daha farklı yerde olur çok daha farklı şeyler konuşurduk ama maalesef bu kadar bile yönetilemedi.



    Alıntıları Göster

    Ahmet Necdet Sezer ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANI idi.  Hiko gibi (Hikmet Sami Türk, bizim okulda Anayasa Profesörü olarak da ders vermiş, akademisyenlik de yapmıştır). Bu adamı tanımayan adam, zaten siyasetle ilgilenmiyor demektir. Bir insan anayasa mahkemesi başkanını tanır, bilir(di o zamanlar). Şimdi ise tartışılır.


    Neyse, Ahmet Necdet Sezer, MECLİSÇE BİLİNEN VE KABUL EDİLEBİLECEK BİR ADAY OLDUĞU İÇİN aday gösterildi. %30 küsür oyla en çok sandalyeyi elinde bulunduran DSP tek başına Ahmet Necdet Sezer'i mümkün değil seçemiyordu. Hatta MHP-Anap-DSP'nin toplamı bile yetmiyordu. Zaten, Cumhurbaşkanının meclisin seçmesinin de esprisi budur. Partileri kabul edilebilir bir adayda hemfikir kılıp Cumhurbaşkanının GERÇEKTEN HALKIN CUMHURBAŞKANI yapmaktır. Karşılıklı özveri ile, bir ortak karar ile seçilir cumhurbaşkanı.


    Hemen bakalım, Ahmet Necdet Sezer ne kadar oy almış:


    İlk turda 530 vekil oylamaya katılmış. Sezer 281 oy almış. Bu, cumhurbaşkanı seçilmeye yeterli değil. Cumhurbaşkanı seçilmek için 367 oy almak gerekiyor. Yani, meclisin 2/3'ünün oyunu almak gerekiyor. O zamanlar vekil sayısı 550 idi. HİÇBİR ZAMAN da meclisin 2/3'ünü kaplayan bir iktidar olmadığı için, elbet karşılıklı bir kabul etme durumu yaşanması gerekiyor. Kendinden sonra en çok oyu alan Nevzat Yalçıntaş 61 oy almış. Sadi Somuncuoğlu 58, Yıldırım Akbulut 56, böyle gidiyor... Ki, bu açık ara farka rağmen ilk turda Cumhurbaşkanı seçilememiştir. İkinci turda adaylardan birkaçı çekilince ve muhalefet partilerinden de oy alınca seçilebilmiştir.


    Yani, Ecevit aldı, onu seçtirdi diye bir durum yoktur. Ecevit, onun meclisten ilk tur olmasa ikinci tur bu oyu alabileceğini bildiği için gider. "Ol dedi ve oldu" diye bir durum yoktur.


    Ayrıca ikinci turda da aynı şekilde oylama yapılır ve gene meclisin 2/3'ünün oyu gerekir. Ancak, meclis durumu krize çevirmek istemeyeceği için, bir uzlaşı oluşur. BU YÜZDEN DE CUMHURBAŞKANI HERKESİN CUMHURBAŞKANI OLUR.


    Gayet mantıklı yani.


    -----------------------------


    Halkta bir siyasi bilinç, uzun vadeli çıkar odaklı hayata bakış oluşur ise, populist hükümetler NAH at koşturur. Bunun yaşanması için de halkın kafa göz yarması gerekiyorsa, buyursun yarsın. Ben yıllarca burada bu hataları dile getirdim. Şimdi gerçek oluyor. Umarım bir ders alınır. Ders alınmazsa da, dediğim gibi, bana ne? Vurucam kırbacı vurucam kırbacı. Adam 250 dolara çalışmaya teşne yani.  


    ---------------------------


    Değerli TL konusunda da öyle bir konuşuyorsunuz ki, sanırsın bana, TL'nin değer ayarı bizim elimizde değil. TL o dönem KASTEN fazla değerli tutuldu. Bu konu hakkında da çokça yazım mevcuttur. Bu durum refah seviyesini ve alım gücünü yüksek tutarken ithalatın coşması ve ihracatın az büyümesi ile sonuçlanıyor. Gene populist bir yaklaşımdır. TL daha değersiz tutulabilirdi.


    Çin'le rekabet bir çok konuda hala mümkün. Nakliye maliyetlerinin etkilediği her ürün Türkiye'de üretilebilir. Ki öyle de oluyor.  Yapay taşı üretip Ta Çin'den Avrupa'ya taşıyana kadar ben Gebze'den şakadanak yolladım yıllarca. Çin'li asla rekabet edemez. Kusura bakmasın. Çünkü yapay taş. Fiyatı belli, nakliye maliyeti belli.  





  • quote:

    Orijinalden alıntı: Huseyin-ZST

    O zaman şöyle söyleyeyim, AKP muazzam bir fırsatın üzerine oturdu, bu fırsatı da ekonomiyi pompa ve yapay şekilde hızlı şişirecek konulara aktardı. Böylece yapay bir refah yükselişi yaşadınız. Şimdi de aynen geri çakılacaksınız. Bundan bir ders alırsanız ne ala. Almazsanız da siz bilirsiniz. Bu hayatı yaşayacak olan sizsiniz. Ben bir şekilde yaşayıp giderim iyi-kötü. İç dünyamda oldukça tüketim karşıtı bir tipim. Varlıkta da tüketmedim çok. Yoklukta da tüketmedim. Bana bir şey değişmiyor özetle. Belli bir yaşayış tarzım var. milyon da kazansam onu yaşarım. 7000 de kazansam onu yaşarım.


    AKP'nin yaptığı açıktır. Dünyada para bolluğu varken, ve kriz atlatılmış, sağlam bir bankacılık sistemi kurulmuşken bu parayı lüzumsuzca inşaata aktarmıştır. Çünkü bildiği şey odur. Belediyeci ne anlar sanayiden, tarım politikasından...


    Hala aynı şeyleri söylüyorum:


    1) Niye İstanbul şişirildi? Çok basit inşaat ekonomisi. Emlak değerindeki yükseliş ekonomik değerleri de pozitife çekiyor. Pompa tamamen. Kime faydası var? Heç. İnşaat yapmaya devam ettiğin sürece var olan bir ekonomi. Doygunluğa ulaştığı an inşaat durur. Binlerce işçinin maaşına zam, işine son. Ki öyle de oldu. Aynı şekilde 11 milyon nüfuslu şehirde 3000 lira kira ödediğin ev, 17 milyon nüfuslu şehirde 5000 lira kira ediyor. Bunun da yarattığı yapay bir ekonomi var. Kime faydası var? Heç. 3000 lira kira alacağına 5000 alıyon, öbür tarafta 10000 kira ödediğin dükkana 15 ödüyon. Ne değişti? Heç. Boş bir yapay ekonomi. Ama veriler tatlı geliyor.


    2) Tüm bu goygoyda da kendi eşrafını yaratmak, zengin etmek, bir iktidar çevresi ekonomik alan oluşturmak, böylece daha çok kişinin yularını elinde tutmak. Bir çeşit maaşa bağlamak diyelim.


    3) Neden duble yol mesela? Niye demiryolu değil? Demiryolunu halk görmediği için. Asfaltı ise görüyor. Üstünde geziyor. Duble duble yolların bize ne faydası var? Artan konforumuz dışında? Ne gibi bir nakliye maliyetini düşürüyor mesela? Biz ciddi bir üretim ekonomisi olarak hammaddemizi de, ana mamulümüzü de tırlarla taşıyoruz. Mal mıyız biz? Evet malız. Sonra neden tüm fabrikalar marmara çevresinde birikiyor? Maliyeti düşürmek için.


    Ben sana bir şey diyeyim, sanayinin %75'i marmara'da ve bir depreme bakar. Bu bile başlı başına muazzam bir risk. Niye yaymadık biz bunu? "Tren gomunist işi" olduğu için. Ben demedim. Özal dedi.


    4) Sadece çoklu baro sistemi diyor susuyorum.  Böyle maymunluk olmaz. Ama alternatif baro kurmayı koca şehirde becerememiş olmaları da ayrı gülünç. Demek ki ruhu satılık o kadar da çok avukat yokmuş.  Neyse.


    5) Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi.  Adamı kim denetliyor? Kimse.  Vekil seçiyorum vekilin neredeyse hükmü yok. Cumhurbaşkanı seçiyorum. Beni yönetecek olan kabineyi seçemiyorum. Kabine meclis dışından.  


    6) Merkez bankası. Eskiden işlevsel bir kurumdu. Enflasyonun %120 olduğu dönemler de dahil olmak üzere, işlevsel bir kurumdu. Bugün pek bir mantığı yok, zira bağımsız olmayan merkez bankası yok hükmündedir. Piyasayı ikna etme becerisi sıfırdır.  


    7) Bu ülkenin tarım politikası yok abi. Neyi konuşuyoruz. Anlık sorun çözme var. "Fiyat regülasyonu için et ithalatı yapacağız". Konsept bu yani. Bir uzun vadeli plan, program, hedef falan yok. Sonra çiftçi ağlar. Ama gider aynı populistlere oy verir. Bu populistler AKP olur, Anap olur, DYP olur, CHP olur fark etmez yani. Kafa bozuk kafa.


    ------------------------


    Bu populist kafalara uyarsa bu halk, kafasını daha çok dağa taşa çarpar.


    Kendi adıma da diyeceğim net bir şey var. Şu anda yaşadığımız garabetten bu halk bir ders çıkarmaz ise, ben yüksek yatırım gerektiren bir çivi çakmam. O kadar açık konuşuyorum. Yüksek yatırım gerektiren her şeyimi "taşınabilir" tutarım. Tekne üretir denize salarım. Bugün burada yarın Hırvatistan'da. Kimse tutamaz. Bunun dışında da bir büyük yatırım asla yapmam.


    Ama insanların aklının başına geldiğini görür isem iş değişir. Bu bir cezalandırma falan değil. Alemin eşeği ben miyim lan? Bu yüzden.


    ------------------------


    Haydi eyvallah, kolay gelsin. Kırsal halka da selam olsun, 60 kuruşa sattıkları domatesi 9 liraya aldım geçen.  O da ortakçıyı düşünsün. Buradaki manav Merco ile gezsin.  Ne diyeyim?

    Kore o ucuz parayı Samsung a vs yatırdı. 30 milyar dolara işlemci döküm fableri kurdular. Biz 40 milyar doları hilafet hayali ile burnumuzu soktuğumuz Suriyeden gelen mültecilere harcadık!


    200 milyar doları katma değeri olmayan ihracatı olmayan betona kamu özel işlerine gömdük


    5 aileyi zengin ettik.


    Daha doymadılar


    Şimdi dolar değer kazandı TL'yi kırdı. Eyvallah


    Elde ne var? Üretim var mı? 1 tane fabrika açıldı mı


    Yoh


    Yüksek teknoloji üretimi var mı yoh


    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Huseyin-ZST

    Ahmet Necdet Sezer ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANI idi.  Hiko gibi (Hikmet Sami Türk, bizim okulda Anayasa Profesörü olarak da ders vermiş, akademisyenlik de yapmıştır). Bu adamı tanımayan adam, zaten siyasetle ilgilenmiyor demektir. Bir insan anayasa mahkemesi başkanını tanır, bilir(di o zamanlar). Şimdi ise tartışılır.


    Neyse, Ahmet Necdet Sezer, MECLİSÇE BİLİNEN VE KABUL EDİLEBİLECEK BİR ADAY OLDUĞU İÇİN aday gösterildi. %30 küsür oyla en çok sandalyeyi elinde bulunduran DSP tek başına Ahmet Necdet Sezer'i mümkün değil seçemiyordu. Hatta MHP-Anap-DSP'nin toplamı bile yetmiyordu. Zaten, Cumhurbaşkanının meclisin seçmesinin de esprisi budur. Partileri kabul edilebilir bir adayda hemfikir kılıp Cumhurbaşkanının GERÇEKTEN HALKIN CUMHURBAŞKANI yapmaktır. Karşılıklı özveri ile, bir ortak karar ile seçilir cumhurbaşkanı.


    Hemen bakalım, Ahmet Necdet Sezer ne kadar oy almış:


    İlk turda 530 vekil oylamaya katılmış. Sezer 281 oy almış. Bu, cumhurbaşkanı seçilmeye yeterli değil. Cumhurbaşkanı seçilmek için 367 oy almak gerekiyor. Yani, meclisin 2/3'ünün oyunu almak gerekiyor. O zamanlar vekil sayısı 550 idi. HİÇBİR ZAMAN da meclisin 2/3'ünü kaplayan bir iktidar olmadığı için, elbet karşılıklı bir kabul etme durumu yaşanması gerekiyor. Kendinden sonra en çok oyu alan Nevzat Yalçıntaş 61 oy almış. Sadi Somuncuoğlu 58, Yıldırım Akbulut 56, böyle gidiyor... Ki, bu açık ara farka rağmen ilk turda Cumhurbaşkanı seçilememiştir. İkinci turda adaylardan birkaçı çekilince ve muhalefet partilerinden de oy alınca seçilebilmiştir.


    Yani, Ecevit aldı, onu seçtirdi diye bir durum yoktur. Ecevit, onun meclisten ilk tur olmasa ikinci tur bu oyu alabileceğini bildiği için gider. "Ol dedi ve oldu" diye bir durum yoktur.


    Ayrıca ikinci turda da aynı şekilde oylama yapılır ve gene meclisin 2/3'ünün oyu gerekir. Ancak, meclis durumu krize çevirmek istemeyeceği için, bir uzlaşı oluşur. BU YÜZDEN DE CUMHURBAŞKANI HERKESİN CUMHURBAŞKANI OLUR.


    Gayet mantıklı yani.


    -----------------------------


    Halkta bir siyasi bilinç, uzun vadeli çıkar odaklı hayata bakış oluşur ise, populist hükümetler NAH at koşturur. Bunun yaşanması için de halkın kafa göz yarması gerekiyorsa, buyursun yarsın. Ben yıllarca burada bu hataları dile getirdim. Şimdi gerçek oluyor. Umarım bir ders alınır. Ders alınmazsa da, dediğim gibi, bana ne? Vurucam kırbacı vurucam kırbacı. Adam 250 dolara çalışmaya teşne yani.  


    ---------------------------


    Değerli TL konusunda da öyle bir konuşuyorsunuz ki, sanırsın bana, TL'nin değer ayarı bizim elimizde değil. TL o dönem KASTEN fazla değerli tutuldu. Bu konu hakkında da çokça yazım mevcuttur. Bu durum refah seviyesini ve alım gücünü yüksek tutarken ithalatın coşması ve ihracatın az büyümesi ile sonuçlanıyor. Gene populist bir yaklaşımdır. TL daha değersiz tutulabilirdi.


    Çin'le rekabet bir çok konuda hala mümkün. Nakliye maliyetlerinin etkilediği her ürün Türkiye'de üretilebilir. Ki öyle de oluyor.  Yapay taşı üretip Ta Çin'den Avrupa'ya taşıyana kadar ben Gebze'den şakadanak yolladım yıllarca. Çin'li asla rekabet edemez. Kusura bakmasın. Çünkü yapay taş. Fiyatı belli, nakliye maliyeti belli.  



    Alıntıları Göster

    A.Necdet Sezer cumhurbaşkanları içinde açık ara en tanınmayandır senin benim tanımam durumu değiştirmez.Eğer Ecevit başka birini aday gösterseydi c.başkanı o olacaktı.DSP tek başına seçemiyorsa bile kimin seçilemeyeceğine karar verebilecek çoğunluğa sahipti.tabi 2002 de akp iktidar olunca siyasi vesayet o koltuğu kaptırmamak adına birçok yerde imza toplamaya başladı ve c.başkanını meclis değil halkın seçmesi gerektiği birden akıllarına gelmişti.izmirde sürekli bununla ilgili imza toplanıyordu.demekki c.başkanını halkın değil meclisin daha doğrusu iktidarın seçtiğini itiraf etmiş oldular.zaten necdet sezer ramazan günü koca kadehle şarap içeren aslında temsil ettiği cumhurun reisi olmadığını açıkça belli etmiştir.

    Üretim konusunda birşey üretemeyiz demiyorum tabiki ama ürettiğimiz şeyler yapay taş, mermer bloğu, montaj sanayiden ileriye gitmiyor.Şuan ithalatın çok zorlaşması sebebiyle belki birşeyler olabilir ancak çokta ümitli değilim.biz kılık kıyafet sağ sol alevi sunni ile uğraşırken adamlar üsküdarı geçtiler.nükleer santrallerin devri bitiyor biz daha yapmaya çalışıyoruz.yuanın değer kazanması tl nin değer kaybetmesiyle çin maliyetlerine yaklaşsakta adamlar her konuda bizden daha iyiler o yüzden çin ile rekabet edemeyiz.ancak yakın bölgelerde ve vergi avantajı sağlayabildiğimiz bölgelerde önüne geçebiliriz onun dışında zor.





  • ChelseaSmile kullanıcısına yanıt
    Dandik yürüyüş ayakkabısı ve 1000TL fıkra bu kadar.

    < Bu ileti iOS uygulamasından atıldı >
  • Ben forumda Romalılara çok seslendim ama hepsi derin bir uykuda.
    Size Augustus’un yayılmacı politikalarını anlatsam hanginiz anlar?

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • 
Sayfa: önceki 678910
Sayfaya Git
Git
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.