Şimdi Ara

Luis Buñuel ve Filmleri

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir (1 Mobil) - 1 Masaüstü1 Mobil
5 sn
9
Cevap
0
Favori
2.477
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
Öne Çıkar
0 oy
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Luis Bunuel 1900 yılında İspanya'da doğmuş ve 1983 yılında Meksika'da ölmüştür. Kendisi sinemada sürrealizmin babası olarak anılıyor. Gerçekten de sinemada ilk gerçeküstücü eserleri veren ve o gerçeküstücülüğe şeklini veren yönetmen Bunuel'dir. Bu bakıma kendisinden sonra gelen pek çok sinemacıya yararı dokunmuştur. Ancak bu akımı onun kadar sistemli ve mükemmel uygulayan başkaca yönetmen adı anmak zor olacaktır.

    Bunun dışında Bunuel'in uzaktan bakınca zorluklarla dolu bir sanat hayatına sahip olduğunu görürüz. Kendi ülkesinde, İspanya'da siyasi otoriteleri kızdıran Las Hurdes belgeselini çekmiş ve yurdundan uzaklara gitmek zorunda kalmıştır. Bir süre Meksika'da sinema üretimi yapan Bunuel, özellikle Los olvidados filmi ile Meksika halkının tepkisini çekmiştir. Filmde Meksika'daki sevgi, şefkat ve ilgiden yoksun kalmış çocukların suça olan eğilimlerini işlemiştir. Filmdeki bir annenin oğluna karşı olan sert tavırları, hiçbir Meksikalı annenin çocuğuna böyle davranmayacağı gerekçesiyle çok tepki toplamıştır. Bunuel 1961 yılında Viridiana'yı çekmesi için İspanyol hükümeti tarafından ülkesine davet edilmiştir. Ancak Viridiana hem dinî hem de siyasi erkleri kızdırmıştır. Hatta filmin negatiflerinin yok edilmesi emri verilmiştir. Bunuel'den başka çok az yönetmen, ülkesinden sürülme, dini otoriteler tarafından kınanma pahasına son derece sert ve dâhiyane filmlere imza atmıştır. Yine Simón del desierto da dine eleştirel yaklaşan bir filmdir ve tepki çekmiştir. Yönetmen bu filmi daha uzun çekmek istemiş fakat yapımcısı yüzünden yani maddi olanaksızlıktan dolayı kısa süreli tutmak zorunda kalmıştır. Bunu da eklemek gerek ki, yönetmen gişeye, seyirci çekmeye ve para kazanmaya yönelik film çekmemiştir. Zaten sıradan kalıplara uymayan filmleri çoğunluğa hitap etmeyebilir. Bunuel sinemanın emektar ve gerçekten sanatkâr yönetmenidir.

    Çoğunlukla kendi ülkesi dışında film çekmek zorunda kalmış olan Bunuel'in işlediği başlıca konular, burjuva toplumu, o toplumun kendi içindeki ilişkiler ve yine o sınıfın, işçi sınıfına bakış açısı, din, dinin toplum üzerine olan etkileri, başta Katolik mezhebi olmak üzerine genel olarak dine eleştirel ve açıklayıcı bakış açısı, insanın içindeki ihtiras, tutku, önüne geçilemez duygular, politika, siyaset, sınıf ayrımı vb.dir. (Bunuel burjuva bir ailede yetiştiğinden o kesimi daha iyi tanımaktadır, bu yüzden filmlerinde sıkça onları konu etmiştir fakat Meksika döneminde, hatta filmlerinin çoğunda halkın emekçi kısmının hayatını işlemiştir.) Yönetmen filmlerinde karakterleri çok iyi belirler, onlara özelliklerini çok başarılı bir şekilde yükler. Karakterlerin yaptıkları tüm eylemlerin açıklamaları yine onların karakterlerinde, mizaçlarında yatmaktadır. Hikâyelerinin gidişatı herhangi bir sinema kalıbına uymaz, bir Bunuel filmi başka bir yönetmenin filmine asla benzemez. Konuyu işleyişinde özgür oluşu, kalıplara sığmayışı Bunuel'in en önemli özelliklerinden biridir. Sinema tarihinin en özgün yönetmenlerindendir. Yönetmen inançsız oluşunu, "Tanrı'ya şükür ben bir ateistim." gibi alaycı bir sözle dile getirmiştir. Neye inanıp neye inanmadığı önemli değildir fakat bu durum onun dine daha farklı açıdan, daha esnek bakmasına neden olmuştur.

    Yönetmenin, Viridiana ve El ángel exterminador filmleri tartışmasız sinema dünyasının başyapıtlarından iki tanesidir. İkisi de kusursuzdur, konunun işlenişi, karakter oluşumları muhteşemdir. Hepsini izleyemem derseniz eğer bu iki filmi ve Los olvidados, Belle de Jour, Cet obscur objet du désir ve Le charme discret de la bourgeoisie filmlerini özellikle tavsiye ederim. Ama bana kalırsa, bütün filmlerini izlemelisiniz. İzlediğim hiçbir filmi için pişman olmadım. Benim yönetmen hakkında kendi görüşlerim bu kadar. Unutmadan; yönetmenin Türkçe'ye Son Nefesim olarak çevrilmiş bir kitabı var. Bir de yönetmenle ilgili bağlantıları paylaşacağım;


    Yönetmenin sanatı ile ilgili güzel bir yazı şu BAĞLANTIda

    Bağlantıdan yönetmenle ilgili bir alıntıyı paylaşayım;
    quote:

    Buñuel çektiği otuz iki filmle sinema tarihi içinde müstesna bir yer edinmiş, kendine özgü bir sinema anlatımı geliştirmiş usta bir yönetmendir. Bu yargı, klişe bir övgü , ya da sıradan bir tanıtım yazısına iyi bir başlangıç cümlesi olmaktan öte anlamlar taşıyor. Gerçekten de çok az yönetmen toplumsal değer yargılarının, mevcut statükonun dışına çıkarak, sinemayı, bireyi anlamaya yönelik, topluma eleştirel, saldırgan ve etkili bir araç olarak kullanabilme başarısını gösterebilmişlerdir. Yirminci Yüzyılın en popüler sanat dalı olan sinema, en kaba ve baskıcı yönünü Faşist propaganda filmlerinde bulan bir anlayışla, insanları manipüle ettiği bir dönemde Buñuel bu manipülasyonu püskürtebilen ender yönetmenlerden biri olmuştur.Tanıklık ettiği Yirminci Yüzyıl'da toplumun üzerinde yükseldiği değerleri analiz edebilmiş, çağın özünü yakalamış ve vardığı sonuçları her tür belirlenimci ifade tarzından kaçınarak, sanatın diliyle insanlara anlatabilmiştir. Bütün estetik kıstaslar bir yana, sinemayı sanat yapan tam da böyle bir araç olabilmesidir. Buñuel sinemanın bu özelliğinin farkına varmış ve onu düşleri, düyguları ve içgüdü dünyasını anlatmak için kullanmıştır. Bu anlamda bugün artık içi boşaltılmış bir kavram olsa da tam (ve klasik) anlamıyla bir aeuteur, bir sanatçıdır.


    Şu bağlantıya da bir bakın derim;http://blog.milliyet.com.tr/luis-bu-uel/Blog/?BlogNo=284603


    Luis Bunuel ile ilgili sanat dünyasının dile getirdikleri;

    Artun Yeres’in Bir Luis Bunuel Kitabı Yönetmenler Dizisi 5 kitabının arka kapağında çeşitli edebiyat adamları ve yönetmenlerin, Bunuel hakkındaki görüşlerine yer verilmiş.

    Alfred Hitchcock: “Luis Bunuel dünyanın en iyi yönetmenidir.”

    Emir Kusturica: “En büyük entelektüel Luis Bunuel’dir. Çok müthiş filmleri var.”

    Henry Miller: “Bunuel’e söylemediklerini bırakmadılar; -hain, anarşist, sapık, kirletici, put kırıcı. Ama çılgın demeye dilleri varmadı. Gerçi filmlerinde betimlediği çılgınlık; ama bu çılgınlık onun eseri değil, on bin yıllık uygarlığın sonunda insanlığın vardığı nokta.”

    Carlos Saura: “Luis Bunuel’in filmleri bana her zaman bir şeyler verdi. Bir yönüyle beni rahatsız ettiler, diğer yönleriyle derinden etkilediler. Kısacası Bunuel beni zenginleştiren bir insandır. Filmlerinin benim üstümde olağanüstü bir etkisi var.”

    Jean Vigo: “Birkaç gün için Paris’teyim. Sizi görmek isterdim. Geçtiğimiz Çarşamba günü Altın Çağ’ın (L’age d’or) gösterisinde bulundum. BRAVO! Filminiz, şaşırtıcı yeteneğinizi doğruluyor.” (Jean Vigo’nun 25 Ekim 1930’da Luis Bunuel’e yazdığı mektuptan…)

    Ado Kyrou: “Tüm sinema tarihinde, Luis Bunuel’in eserinden daha özgür, daha kişisel bir yaratış yoktur. Kalıplara onunki denli uymayan, sinemasal geleneklere onunki denli karşı çıkmış, her türden tabuya onunki denli egemen olan bir sinema da yoktur. Alışılmamışta, akıldışında, önceden bilinemezde son derece rahat olan, gülmecenin çeşitli alanlarıyla da içli dışlı olan Bunuel’in sinemasında, gerçeküstücü devrim, bir emrivakidir, sanatının ayrılmaz bir olgusudur.” "Artık kiliseye karşı olan bir dindar değil Bunuel. Düpedüz tanrısız. Sonunda dinginliği buldu, köklü bir başkaldırma yoluna girdi, bizi ezen burjuva ve kutsal düzenin yalnız üst görünümlerinin değil temellerinin de altına dinamik koyarak altüst etmeye girişti."

    Salvador Dali: “Bir Endülüs Köpeği’nden (1929, Un Chien Andalou) sonra yaptıklarına bakınca yeteneğin kimde olduğu ortaya çıktı.”

    Tony Richardson: “Sinemanın peygamberlerinin sayısı az ve enderdir. Bunların içinde Luis Bunuel’den daha güçlüsü yoktur.”

    Sergei Parajanov: “Her yapı, her eser, ait olduğu dönemin, dinin ve kültürün simgesi gibi. İyi bir film de böyle olmalı, bir kültürü simgelemeli. Yoksa her ülkenin kendine ait kültürü ortadan kalkarak burjuvazinin ortak kültürüne dönüşür. Ingmar Bergman ve Luis Bunuel gibi çok önemsenen yönetmenleri de bu yüzden sevmiyorum. Çünkü yaptıkları, bütün ülkelere özgü tipik burjuva kültürü ürünleri. Ülkelerinin, halklarının gerçek kültürleriyle bir ilişkisi yok.

    Glauber Rocha: “Kendine özgü bir dili olan; ortasınıf ahlakı, ruhbilimsel çatışmalar ve insanların akli bozulmaları hakkında derin bir eleştirel görüş sahibi bir sinemacı.”

    Alan Lovell: "Bunuel de Freud gibi kültürü cinselliğin gizlenmesi olarak görür. Kültür böylece kiliseyle işbirliği yapmaktadır."


    Yönetmenin filmleri genelde üç bölüme ayrılıyor; 1940 ve öncesi, 1940 - 1950, 1960 - 1970.

    Un chien andalou | Bir Endülüs Köpeği (1929) | Fransa

    Bu film, yönetmenin arkadaşı Salvador Dali'nin bir rüyasından yola çıkılarak çekilmiştir. Bunuel'in ilk filmidir, sessiz bir filmdir. Ve sürrealizmin ilk filmlerindendir. Ancak beklendiği üzre sürrealizmden mânâ aranmayacağından, filmle ilgili açıklamalar yapmaya çalışmak boşunadır.

    L'âge d'or | Altın Çağ (1930) | Fransa


    Un chien andalou kadar gerçeküstücü bir film. Yalnızca bu filmin anlatmak istedikleri şeyler var. Kentleşme, burjuva ve din eleştirisini, gerçeküstücü öğelerle yapıyor yönetmen. Yönetmenin cinsellikle ilgili çıkarımlarını da izliyoruz. En zor filmlerinden biri. Film gösterimde iken, muhafazakârlar salona bomba atmışlar ve elli yıl boyunca yasaklanmış.

    Las Hurdes | Ekmeksiz Toprak (1933) | İspanya


    İspanya'nın zengin köyleri de var, fakat Las Hurdes bölgesindeki gibi fakir köyleri de var. Aşırı gerçekçi bir belgesel olan Las Hurdes, o bölgedeki fakirliği, köylülerin yaşam koşullarındaki sıkıntılarını ele alıyor. Franco Dönemi'ne ve diğer faşist liderlere eleştiri niteliğinde olan belgesel, yönetmenin ülkesinden kovulmasına neden olmuş.


    Los olvidados | Unutulmuşlar (1950) | Meksika


    Bunuel bu filminde toplumun alt katmanlarına iniyor. Müreffeh toplum insanıyla ilgilenmiyor. Yoksul mahallelere götürüyor bizi ve kendisinin de dediği gibi gerçekleri gösteriyor, hem de tüm çıplaklığıyla. Sokaktaki, şefkatten yoksun kalmış, suç işlemeye itilmiş çocukların, neden suç işlediklerini, nasıl bir ortamda yaşadıklarını, ailelerinin, komşularının, dahası büyüklerin onlara karşı tavır ve tutumlarının ne olduğunu gösteriyor. Bunu da Pedro isimli bir çocuk ve onu yönlendiren ondan biraz daha büyük, ağız dolusu küfrü hak eden El Jaibo adlı bir diğer çocuk ve bunların içinde bulundukları sokak çetesi üzerinden yapıyor.
    Pedro'nun annesinin yanına, onu kötü yola sürükleyen El Jaibo gelir. Kocasını sorar. Kadın beş yıl önce öldüğünü söyler. Bu sırada kamera kadının bir, iki yaşındaki bebeğini göstermektedir. Burada hem kadının karakterini hem de kadının karakterinin üzerinden orada yaşayan sorumsuz annelerin ahlâkına genel bir bakış açısı kazanmış oluruz.


    Los olvidados Bunuel'in Meksika Dönemi'nde çektiği filmlerdendir. Filmi maddi imkânsızlıklar içerisinde yirmi günde çekmiştir. Bu filmiyle Cannes Film Festivali'nde En İyi Yönetmen Ödülü'nü kazanmıştır. Bazıları bu filmde gerçek üstücü öğelerin yer almadığını söylemiş. Buna biraz tebessüm ettim. Bunuel neredeyse her filminde gerçek üstücülüğe yer verir ve bu filminde de kullanmıştır. Gerçek üstücülük yok diyen ya bu akımın ne olduğunu bilmiyordur ya da bu filmi izlememiştir. Ayrıca bu filmin bir başka özelliği sokaktaki çocukları, suç unsurunu işleyen ilk filmlerden olmasıdır ve daha sonra bu konuyu işlemiş olan filmler bu filme çok şey borçludurlar. Mesela Cidade de Deus filmi konu yönünden benzetilebilir fakat o film Bunuel'in bu başyapıtı yanında değersiz kalır. Onun yerine Satyajit Ray'in Hindistan'daki yoksul bir ailenin dramını anlattığı Apu Üçlemesi örnek verilebilir. Özellikle Üçlemenin ilk filmi Pather Panchali tek kelimeyle harikadır.
    Bu filmi kesinlikle izlemenizi öneririm. Çok gerçekçi ve çarpıcıdır.

    El bruto | Zorba (1953) | Luis Buñuel | Meksika


    Yine çok başarılı bir Bunuel filmi. Mülk sahibi Andrés, içinde kiracıların bulunduğu evleri yıktırıp, araziyi satacaktır. Ancak kiracılar buna direnmektedirler. Onlarla başa çıkamayacağını anlayan Andres de Bruto (Zorba) adlı bir adama başvurur. Bileğinin gücüne güvenilen, aklı biraz kıt olan Bruto, onları tehdit ederek evlerinden çıkarmaya çalışacaktır. Yüreği katı olan Bruto'nun bu katılığı kiracılardan bir genç kızın sevgisiyle yumuşayacaktır. Gayet etkili karakterler yaratılmış, insanların tutkuları, nefisleri gerçekçi bir şekilde yansıtılmış.

    Él | Garip İhtiras (1953) | Luis Buñuel | Meksika


    Francisco, zengin ve bekâr bir adamdır. Tesadüf eseri Gloria ile tanışır ve ona ilk görüşte aşık olur. İkisi evlendikten sonra, çevresi tarafından saygıdeğer ve nitelikli bir kişiliğe sahip biri olarak bilinen Francisco'nun, Gloria'ya karşı tavır ve tutumları değişir. Saplantılı ve paranoyak bir adamın karakteri çok iyi betimlenmiş. Francisco'nun içindeki Gloria'ya karşı beslediği aşk hissi ve şüpheleri arasında gidip gelmesi, tutkusuna yenik düşmesi başarılı bir şekilde anlatılmış. Yine birey psikolojisini kuru kuru ve yüzeysel anlatmayan bir Bunuel eseri. Filmin gidişatı sürükleyici. Yönetmenin en beğendiğim filmlerindendir.

    La ilusión viaja en tranvía | Tramvaylarda Yanılsama Yolculukları (1954) | Meksika


    İzlediğim en iyi mizah filmlerinden birisiydi. Bunuel'in diğer filmlerinde kullandığı bir anlatım yolu var bu filminde de; iki kondüktör ulaşımda olmaması gereken tramvayı, ulaşıma sokuyorlar ve bir türlü eski yerine geri götürüp park edemiyorlar. Olaya sadece komedi olarak bakmak yanlış olur. Ki film Bunuel'in toplumsal gözlemlerini içerir. Durakların birinde işçi sınıfı-yoksul kesim seyahat eder, bir başkasında da zengin kesim seyahat eder ve onların konuşmalarından, çok başarılı tespitler ortaya çıkmaktadır. Film de oldukça akıcı. Eğlendirirken ders veriyor ve toplumdaki tipleri harika bir şekilde yansıtıyor. Bence Bunuel'in en iyi filmlerinden. Eğer Bunuel takipçisi iseniz bu filmine muhakkak bakmalısınız. Nasıl olmuş da tanınmadan kalmış anlamadım.

    Robinson Crusoe (1954) | Luis Buñuel | Meksika


    Bunuel'in roman uyarlaması. Romanı okumadım, dolayısıyla yönetmen romandan ne kadar ayrılmıştır bilmiyorum. Ama Bunuel'e özgü rüya sahneleri bu filmde de vardı. Bence haksızlığa uğramış bir film. Ne kadar zor şartlar altında çekildiği belli oluyor filmin. Yönetmen anlatmak istediklerini tüm o olumsuzluklara rağmen gayet yeterli aktarmış bence. Robinson'un kendi zengin dünyasından bir anda kopması, medeniyetin, insanın bulunmadığı bir adada tek başına yaşam mücadelesine girişmesi. Köpeğinin ve kedisinin de bu mücadelesinde ona ortak olması. Her şeye rağmen yalnızlığına dayanamaması. Tarımı bulması. Derken Friday/Cuma ile karşılaşması. Tabii kölelik dönemiyle de ilgili bir film. Burada yönetmen köleliği övme ya da yerme olayına girişmemiş. Olduğu gibi vermeye çalışmış. Ben izlemekten çok keyif aldım, yine de herkese önermiyorum.

    Ensayo de un crimen | Archibaldo De La Cruz'un Suçlu Yaşamı (1955) | Luis Buñuel | Meksika


    Bunuel'den keyifle izlenebilecek bir kara komedi. Yönetmenin Meksika dönemindeki filmlerinden biri. Archibaldo zengin bir ailenin çocuğudur. Küçükken ona alınan bir hediye ve bu hediyenin üzerinden ona anlatılan bir masalla birlikte, insanları öldürme yetisine sahip olduğunu düşünmeye başlar. Etrafındaki kadınları öldürme içgüdüsü ve tutkusuna sahip olan De la cruz, onları aklında beliren çeşitli nedenlerle öldürmek istemektedir. Bunuel'in başka filmlerindeki gibi yapılmak istenen şey yapılamaz. Bir filminde zengin tabaka bir türlü yemek masasında buluşamıyordu, bir başka filminde de yaşlı ve zengin adam arzu ettiği genç kadına bir türlü sahip olamıyordu, yine başka bir filmde zenginlerin bir davetindeki insanlar, yemek sonrası misafir oldukları evden bir türlü ayrılamıyorlardı. Bunuel bu filminde de öldürme tutkusuna ket vurmuş bir bakıma. Filmin içinde yine Bunuel'e özgü anlatım var, zengin hayatını ve zenginlerin birbirleriyle olan ilişkilerini, ahlâki yönelimlerini biraz da olsa yansıtmış.

    Nazarín (1959) | Meksika


    Meksika'nın epey fakir bir mahallesinde fakirler, hırsızlar ve fahişelerle yaşayan rahip Nazario, tüm bu kötü niyetli insanların arasında saflığını, suçluya olan merhametini, nefsini korumaktadır. Aslında ideal bir dindar tip olarak karşımıza çıkmakta Nazario. Tanrı'ya katıksız bir inancı var. Tanrı'ya sözde inançlı olanlar o kötülükler eden. Ölümden sonraki hayattaki adaletin bu dünyadaki adaletten daha önemli olduğuna inanıyor. Peki adaletsizlikler o sessiz kaldıkça onu daha da sararsa Tanrı'ya olan mutlak inancı sarsılacak mıdır?


    The Young One | Genç Kız (1960) | Luis Buñuel | Meksika


    Caz müzisyeni siyahi bir adam, tecavüz suçlamasından dolayı bulunduğu yerden kaçarak, deniz yoluyla bir av adasına ulaşır. Bu adada genç bir kız, onun dedesi (ki artık ölmüştür) ve kızın dedesiyle birlikte orada çalışan bekçi vardır. Kız artık küçük sayılmamaktadır, bekçinin gözünde ve başka bir kadın bulunmayan bu adada.

    Bana kalırsa, filmin bir av adasında geçiyor olması ve siyahi adamın suçlanması ile birlikte bir ava dönüşmesi, yönetmenin kullandığı çok yerinde mecazi bir anlatım. Film izleyiciye cinsellik açısından belli bir bakış açısı kazandırmakla birlikte, ırkçılığın olumsuz yanlarını ortaya seren ve bunu ustaca veren en iyi filmlerden biri. Amerikalılar kendi geçmişleriyle yüzleşemediler, siyahi insanlara çektirdiklerinden dolayı onlara özür dileyemediler ama Bunuel bunu başarmış. Amerikalılar bu filmi izlese biraz rahatsız olabilirler. Onların 'aman, ırkçılığı eleştiren film yaptık ne de güzel oldu, aklandık paklandık' şeklindeki yapmacık, tamamen seyirci ve para kazanmaya yönelik yaptıkları filmleri buradan bir kez daha kınıyorum.

    Bu filmin vesilesiyle de; ayrımcı bir söylem olan zenci kelimesini kullanmayın, onun yerine diyecekseniz siyahi deyin. Buna da gerek yok aslında insan desek yeter.

    Viridiana (1961) | İspanya-Meksika



    Viridiana manastırda inzivaya çekilmiş, hayatını Tanrı’ya adamış Katolik, bakire, genç ve güzel bir kızdır. Bir gün onun manastırda yetişmesini sağlayan, ekonomik olarak ona destek olan eniştesi onu görmek ister. Viridiana’nın tek yakını eniştesidir. Halası uzun süre önce ölmüştür. Viridiana ilk önce eniştesini görmek istemez ama ona borcu olduğunu düşündüğünden, onu kısa bir süreliğine de olsa görmeyi kabul eder. Viridiana eniştesine gittikten sonra olayların akışı onun da seçimlerini etkiler.

    Ayrıntılı açıklama için konusu;
    http://forum.donanimhaber.com/m_62748709/mpage_1/f_/key_//tm.htm#62748709

    El ángel exterminador | Mahvedici Melek (1962) | Meksika


    Zengin bir çift, bir opera dinletisinden sonra arkadaşlarını eve misafirliğe çağırırlar. Bu nazik teklife aynı nezaketle karşılık veren kişiler, eve misafirliğe gideceklerdir. Misafirler gelmeden hemen önce, yemek için her şey hazırdır. Bilinmeyen nedenlerle hizmetkârlar çeşitli bahaneler uyandırarak evi terk ederler. Evde yalnızca yemek servisi için eleman kalır. Misafirler yemeklerini yerler, eğlenirler gülerler, vaktin nasıl geçtiği anlaşılmaz. Ev sahipleri ayıp olmasın diye onlara kalmalarını teklif eder. Bir kısmı teklifi geri çevirirken bir kısmı kalmak için elbiselerini çıkarmaya başlamışlardır. Fakat garip bir etki onları duraklatır. Hiç kimse evi terk edemiyordur. Gitmek istedikleri hâlde dışarı çıkamamaktadırlar. Bunun nedeni nedir? Peki, çıkabilecekler midir?

    Ayrıntılı açıklama için konusu;
    http://forum.donanimhaber.com/m_63501888/mpage_1/f_/key_//tm.htm#63501888

    Le journal d'une femme de chambre | Bir Oda Hizmetçisinin Günlüğü (1964) | Fransa-İtalya


    Paris'ten gelen Celestine, Fransa'nın kırsal kesiminde epey zengin bir ailenin yanında iş bulmuştur. Filmin ilk kısımlarında, yönetmenin burjuva ailelerine karşı olan eleştirel tavrını izleriz. Ancak yalnızca üst tabakayı eleştirmez. Aslında buna eleştiri demek de doğru olmayabilir, çünkü o kesimi olduğu gibi gösterir. Ailenin iç ilişkileri pek de iyi gözükmemektedir. Yaşlı Bey Baba'nın da onun gelini ve oğlunun da farklı şeylere düşkünlükleri vardır. Hizmetçilerin yemek yediği mutfakta yine orada çalışan Joseph'i görürüz. Joseph ülkedeki Faşistlerdendir ve yahudilere, yabancılara karşı kin beslemektedir. Yapı itibarıyla kötü bir insandır. Onun faşist olması, karakterini de kötü kılmaktadır.
    Ne var ki Joseph Yahudi bir ailenin yanında çalışmaktadır.
    Celestine ise garip bir kadındır. Çevresindeki erkekler ona hayrandır. Sanki hizmetçi içten içe bir şeylerin gizemini çözmektedir.

    Bunuel bu filminde, Fransız toplumunun siyasi yapısına değiniyor. Siyasi ve dini karakterleri özenle seçip, onları aynı yere koyuyor ve o karakterlere davranışlarını toplumsal kimliklerine göre veriyor. Bir olayın peşinden giden film, benim açımdan epey sürükleyiciydi. Bunuel usta yine yapmış yapacağını.

    Simón del desierto | Çöl Adamı Simon (1965) | Meksika


    4. yy'da yaşamış Aziz Simon'un hayatından izler taşıyan film, Bunuel'in güldürü anlatımıyla birleşmiştir. Bir sütunun üzerinde Tanrı'ya sonsuz inayetiyle yaşayan Simon arada onu baştan çıkarmaya çalışan şeytan ile mücadele etmektedir. Filmde anakronizm vardır. Yani geçmiş bir zamanın içinde o tarihe uymayan başka bir tarihin özelliklerini taşıyan olaylar ya da nesneler filme sokuluyor.

    Belle de jour | Gündüz Güzeli (1967) | Fransa-İtalya


    Severine ve Pierre yeni evli bir çifttir. Ne var ki Severin cinsel anlamda kocasına karşı soğuktur. Severine kocasıyla ilişkiye girmek istemez fakat sürekli cinsel fanteziler kurmaktadır. Bir gün onlarla aynı zümreden bir kadının fahişelik yapmaya başladığını öğrenir. Bu ilgisini çeker. Nasıl olur da bir kadın fahişelik yapabilir diye düşünmeye başlar. Ve bu merakı onu fahişelik yapmaya iter.
    Çok eğlenceli bir filmdir.

    Ayrıntı bilgi için filmin konusu;
    http://forum.donanimhaber.com/m_64768065/mpage_1/f_/key_//tm.htm#64768065

    Tristana (1970) | İspanya-İtalya


    Tristana saf, hayata dair fazla deneyimi olmayan genç ve güzel bir kızdır. Annesi ölmüştür ve ölmeden önce onu amcası Don Lope'ye emanet etmiştir. Don Lope sosyalist görüşlerinden dolayı işverenlerin altında çalışmayı reddeden ve yalnızca eski zenginliğinden kalanlarla hayatını idare eden bir adamdır. Bir de ona sadık bir hizmetçisi vardır. Aynı zamanda Don Lope ilerleyen yaşına rağmen güzel kadınlara olan düşkünlüğüyle tanınır. Tristana'yı ilk başlar kızı olarak kabul etse de bu durum sonradan değişecektir. Yönetmenin bu durumu değiştirmesini de şu temel dayandırabiliriz; (İzledikten sonra okursanız sevinirim)
    Tristana birbirine çok benzeyen iki şeyden birini tercih etmeyi seven biridir. Don Lope de Tristana'nın başka ellerde heba olmaması için hem ona babalık edecektir hem de onun kocası olacaktır. Saf Tristana bu durumu kabullenip Lope'nin onunla ilişkiye girmesine izin vermiş ve onun babası olması yerine kocası olmasını tercih etmiştir. Don Lope'nin onun üzerindeki bu ikili görevini büyük bir devletin parçası olan özerk bir devlet durumuna benzetebiliriz. Şöyle ki Lope dış dünyayla ilişkisinde Tristana'yı özgür bırakmazken iç dünyasıyla olan ilişkisinde onu kendi iradesine göre davranmasına izin vermektedir. Kendi kararlarını verebildiğin ölçüde özgürsündür gibi bir durum vardır. Tristana sanata düşkün bir kadındır, bir gün sokakta bir ressamla karşılaşınca özgür iradesi devreye girer ve onunla beraber olma kararı alır. Bundan sonra Lope'yi iğrenç bulacak ve ondan nefret edecektir. Ama onun iradesi Lope'nin esaretinden özgür kalmasına yetecek midir?



    "Gerçeği Arayış Üçlemesi":


    La voie lactée | Saman Yolu (1969) | Fransa-İtalya


    İspanya'daki Santiago de Compostela Katedrali, Katolik Hıristiyanların hacı olmak için gittikleri kutsal bir mekândır. Paul ve Laurent isimli iki işsiz-güçsüz kişi de Fransa'dan ta oralara (sözde) hacı olmak için yola çıkarlar. Esasında bir yol filmi niteliği taşır Saman Yolu. Onların bu yolculuğunda zaman zaman İsa Dönemi'ne ya da orta çağ dönemine doğru bir zaman kayması olur. Bu bakımdan çok başarılı bir anlatım biçimi kullanılmış diyebiliriz. O dönemlerdeki dine ya da Tanrı'nın varlığına karşı çıkanlara ya da şüpheye düşenlere ya da Katolik inancını sorgulayanlara Tanrı adına ceza verilmesi, dini inancın bir dogma olduğu, değişik mezheplerin aynı Tanrı'ya farklı biçimde inanmaları gibi pek çok hadise ve olgu gerçek üstücü bir şekilde veriliyor.

    Filmin konusu;
    http://forum.donanimhaber.com/m_66624643/mpage_1/f_/key_//tm.htm#66624643

    Le charme discret de la bourgeoisie | Burjuvanın Gizemli Çekiciliği (1972) | Fransa-İspanya


    Film bir yemek davetine icabet eden iki çiftin, yemek yenilecek eve yolculuklarıyla başlıyor. Gariptir ki eve gelen iki evli çifti, ev sahibesi şaşkınlıkla karşılıyor. Çünkü onları yarın davet ettiklerini iddia ediyor. Misafirler ise bugün çağırıldıkları konusunda ısrarcı davranıyor. Anlaşılıyor, dışarıda yemek yenilmeye çıkılıyor. İş bu ya gittikleri restoranda yine yemek yiyemiyorlar. Film bu üç burjuva çiftin bir türlü yemek masasında bir araya gelememelerini konu ediniyor.

    Ayrıntılı açıklama için filmin konusu;
    http://forum.donanimhaber.com/m_63858223/mpage_1/f_/key_//tm.htm#63858223

    Le fantôme de la liberté | Özgürlük Hayaleti (1974) | Fransa-İtalya


    Bunuel'in en gerçeküstücü eserlerinden biri bu olsa gerek. Filmde belli bir konu, belli bir olay ya da gidişat yok. Yalnızca birbirinden farklı durumlardan kesitler var ve bu kesitler birbirleriyle pek de alakalı olmayan şahıs ya da durumlarla birbirine bağlanıyor. Yönetmenin yeren mizahının, oluşturduğu tuhaf durum ve karşılıklı konuşmaların, en yoğun olduğu filmi diyebiliriz. Ayrıca zıtlıklar gerçeklerin yerini alıyor. Zengin kısmı eleştirmiyor bu sefer onları resmen aşağılıyor. Bir zengin bu filmi izlese kendinden utanırdı herhalde. Mesela
    Yemek masasına değil klozetlere oturur zenginler. Birbirleriyle yemek yemeye değil, dışkılarını yapmaya gelmişlerdir. Zıtlık da budur ya, utanarak sıkılarak, yemek yemek için ayrılmış başka bir yere giderler.
    Bunuel'in bu kez toplumsal pek çok kavrama ağız burun giriştiğini görüyoruz. Herhalde sinema dünyasında böylesine özgün, kural tanımayan, özgür bir anlatıma sahip bir yönetmen daha yoktur, olmayacaktır da.


    Cet obscur objet du désir | Arzunun O Belirsiz Nesnesi (1977) | Fransa-İspanya


    Buñuel’in yönettiği son film. Arzunun O Belirsiz Nesnesi, yani kadın ve yaşlı bir adamın genç bir kıza duyduğu cinsel birleşme arzusu filmin odak noktası. Fakat genç kız o arzuyu kullanıyor, yaşlı adamı sınırlı bir şekilde yakın tutuyor kendine, daha fazlasına izin vermiyor. Adamsa sabırlı, daha fazlası için bekliyor. Peki, kadın adamın tutkusunu neden kullanıyor? Zenginliğinden faydalanmak için mi? Bu pekâlâ olabilir, çünkü kız, annesiyle beraber bir viranede fakir bir hayat sürüyor. Fakat yaşlı adam pek bir saf. Tutkusu onun gözünü kör etmiş. Kadın ise akıllı, bunu nasıl kullanacağını biliyor.

    Ayrıntılı bilgi için filmin konusu;
    http://forum.donanimhaber.com/m_64877076/mpage_1/f_/key_//tm.htm#64877076

    Umarım yazımı dikkate alır ve Bunuel sinemasını keşfedersiniz.



    _____________________________
    İzlediğim En İyi Filmler Listem
    "Yalnızım, boğulacak kadar yalnız, hasta bir köpek kadar yalnız..."
    Michelangelo Antonioni




  • kendimden utandım izlediğim filmleri çok az;

    Los olvidados
    Robinson Crusoe
    Viridiana
    Belle de Jour
    The Discreet Charm of the Bourgeoisie
    _____________________________
  • Baştan sona hepsini okudum. Çok güzel bir inceleme olmuş, bunun için teşekkür ederim.
    Bende 9 filmini izledim. Açıkçası bu kadar izlediğim yeter diye düşünüyodum. Fakat bu yazıdan sonra Bunuel'in tüm filmlerini indirmeye başlıcam.

    Yalnız benim bir sorum var.
    Los Olvidodos filmine gerçeküstü demişsin fakat ben o filmi izledikten sonra aksine izlediğim en gerçekçi film dedim. Çünkü fakirliği bu kadar derin bir şekilde gösteren film izlemedim. Bana bu filmi zahmet olmazsa daha derin açıklarsan sevinirim.

    Ayrıca bu yazıyı okuyupta bu adamın filmlerini izlemicek insan olucağını zannetmiyorum. Umarım herkes gerçek sinemayla tanışır. En son izlediğiniz film konusunda bilimkurgu filmlerini tartışmaktansa, esaretin bedeli neden 1. olmuş nasıl olur konuları keşke açılmasa. Şu filmler üzerinden tartışabilsek ne güzel olurdu.
    _____________________________




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Thomas Anderson

    kendimden utandım izlediğim filmleri çok az;

    Los olvidados
    Robinson Crusoe
    Viridiana
    Belle de Jour
    The Discreet Charm of the Bourgeoisie


    Daha iyi aslında henüz az filmini izlemiş olman, ben de keşke bu kadar acele etmeseydim dedim:). Adamın izlenecek filmi kalmadı, artık kalan filmleri için çeviri bekleyeceğim.

    quote:

    Orijinalden alıntı: Casco!

    Baştan sona hepsini okudum. Çok güzel bir inceleme olmuş, bunun için teşekkür ederim.
    Bende 9 filmini izledim. Açıkçası bu kadar izlediğim yeter diye düşünüyodum. Fakat bu yazıdan sonra Bunuel'in tüm filmlerini indirmeye başlıcam.

    Yalnız benim bir sorum var.
    Los Olvidodos filmine gerçeküstü demişsin fakat ben o filmi izledikten sonra aksine izlediğim en gerçekçi film dedim. Çünkü fakirliği bu kadar derin bir şekilde gösteren film izlemedim. Bana bu filmi zahmet olmazsa daha derin açıklarsan sevinirim.

    Ayrıca bu yazıyı okuyupta bu adamın filmlerini izlemicek insan olucağını zannetmiyorum. Umarım herkes gerçek sinemayla tanışır. En son izlediğiniz film konusunda bilimkurgu filmlerini tartışmaktansa, esaretin bedeli neden 1. olmuş nasıl olur konuları keşke açılmasa. Şu filmler üzerinden tartışabilsek ne güzel olurdu.


    Okuduğuna sevindim, en azından boşuna yazmadığımı öğrenmiş oldum:) Okuduğun için ben teşekkür ederim. Türkçe alt yazısı olan 21 tane filmi var, senin izlemediğin 12 tane kalmış, artık kalan filmlerini de ara ara izlersin

    Los olvidados çok gerçekçidir, o konuda hemfikiriz, zaten yaşananların gerçek hayattan alınması filmin gerçekçiliğini daha da artırıyor. Ben başka bir yerde Los olvidados'un gerçeküstücü öğe barındırmadığına dair bir yazı okumuştum, ama öyle değil, bana göre sinema tarihinin en büyüleyici sahnelerinden biri olan şu sahnesi gerçeküstücüdür,
    28 ile 30'uncu dakikalar arası Pedro eve gizlice gelip yattıktan sonrasındaki rüya sahnesi.
    Yönetmenin birkaç filminde de bu tarz gerçeküstücü sahneler var ama filmin tamamını etkilemiyor bu sahneler. Bu filmde o sahne filmin gerçekçiliğini bozmuyor.

    Bu tarz konular çoğu kişinin ilgisini çekmiyor. Ben bu konuyu hazırlamak için yaklaşık olarak 1-1,5 saat uğraştım. Epeydir de yönetmeni tanıtmaya çalışıyordum zaten, bütün filmlerini izledikten sonra, herkes için böyle bir konu hazırlayayım dedim. İnsanlar biraz da ön yargılı yaklaşıyorlar sanırım. Bu tarz sanatkârların filmleri aslında herkese hitap edebilir, ama mesela Bunuel'in çok istisna filmleri de var. Ben yazarken de çok öyle aman kimse anlamasın, birkaç Osmanlıca sözcük koyayım, birkaç da sinema terimi koyayım diye yazmıyorum, o tarz yazılar da insanları böyle konulardan uzak tutabiliyor.

    Bu arada Bunuel'in izlediğim filmlerini imdb'de listelemiştim.
    http://www.imdb.com/list/eGn9YoMbmXM/
    _____________________________
    İzlediğim En İyi Filmler Listem
    "Yalnızım, boğulacak kadar yalnız, hasta bir köpek kadar yalnız..."
    Michelangelo Antonioni




  • quote:

    Orijinalden alıntı: diminishedtriad

    Okuduğuna sevindim, en azından boşuna yazmadığımı öğrenmiş oldum:) Okuduğun için ben teşekkür ederim. Türkçe alt yazısı olan 21 tane filmi var, senin izlemediğin 12 tane kalmış, artık kalan filmlerini de ara ara izlersin

    Los olvidados çok gerçekçidir, o konuda hemfikiriz, zaten yaşananların gerçek hayattan alınması filmin gerçekçiliğini daha da artırıyor. Ben başka bir yerde Los olvidados'un gerçeküstücü öğe barındırmadığına dair bir yazı okumuştum, ama öyle değil, bana göre sinema tarihinin en büyüleyici sahnelerinden biri olan şu sahnesi gerçeküstücüdür,
    28 ile 30'uncu dakikalar arası Pedro eve gizlice gelip yattıktan sonrasındaki rüya sahnesi.
    Yönetmenin birkaç filminde de bu tarz gerçeküstücü sahneler var ama filmin tamamını etkilemiyor bu sahneler. Bu filmde o sahne filmin gerçekçiliğini bozmuyor.

    Bu tarz konular çoğu kişinin ilgisini çekmiyor. Ben bu konuyu hazırlamak için yaklaşık olarak 1-1,5 saat uğraştım. Epeydir de yönetmeni tanıtmaya çalışıyordum zaten, bütün filmlerini izledikten sonra, herkes için böyle bir konu hazırlayayım dedim. İnsanlar biraz da ön yargılı yaklaşıyorlar sanırım. Bu tarz sanatkârların filmleri aslında herkese hitap edebilir, ama mesela Bunuel'in çok istisna filmleri de var. Ben yazarken de çok öyle aman kimse anlamasın, birkaç Osmanlıca sözcük koyayım, birkaç da sinema terimi koyayım diye yazmıyorum, o tarz yazılar da insanları böyle konulardan uzak tutabiliyor.

    Bu arada Bunuel'in izlediğim filmlerini imdb'de listelemiştim.
    http://www.imdb.com/list/eGn9YoMbmXM/


    O sahneyi açtım hemen dediğinde haklı olduğunu gördüm. Gerçeküstü öğe ile bu filmi görünce bir an anlam verememiştim.

    Los olvidodos filmi mesala herkesin sevebilceği film. En azından yönetmene bir şans vermeleri gerek. Direk silip atmalarına sinir oluyorum. İzlemedim ama Robinson Crusoe filmi de herkesin ilgisini çekebilmeli.

    Bu arada Luis Bunuel filmlerini senin sayende tanımıştım, senin sayende de kaldığım yerden devam edicem.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Titanik Bar -- 7 Kasım 2012; 20:32:05 >
    _____________________________




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Casco!

    O sahneyi açtım hemen dediğinde haklı olduğunu gördüm. Gerçeküstü öğe ile bu filmi görünce bir an anlam verememiştim.

    Los olvidodos filmi mesala herkesin sevebilceği film. En azından yönetmene bir şans vermeleri gerek. Direk silip atmalarına sinir oluyorum. İzlemedim ama Robinson Crusoe filmi de herkesin ilgisini çekebilmeli.

    Bu arada Luis Bunuel filmlerini senin sayende tanımıştım, senin sayende de kaldığım yerden devam edicem.

    Evet, Los olvidados'u izleyen çoğu kişi beğenebilir. Herkese hitap edebilecek bir film.
    İlk filmini izleyip yönetmen hakkında karar vermek yanlış olur dediğin gibi ama mesela ben en son Michael Powell'ın bir filmini izlemiş ve hiç beğenmemiştim Yönetmenden bir adım geri attım, fakat arşivde duruyor diğer filmleri yani öyle silip atamam, muhakkak diğer filmlerini izleyip öyle karar veririm. Robinson Crusoe bilinen bir eserden çevrildiği için yine ilgi çekebilir ama izleyen pişman olabilir. Ben o filmi beğenmiştim. Çekildiği dönem pek tutulmamış bir film. Yani Bunuel'i tam anlamıyla benimsemeyen biri beğenemeyebilir. Yine Belle de Jour filmi mesela daha çok kişiye hitap edebilir. Tabii içindeki burjuva eleştirilerinin filan da göz önünde bulundurulması kaydıyla.

    Estağfirullah, katkım olduysa ne mutlu bana, devam etmelisin



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Meursault. -- 7 Kasım 2012; 23:30:37 >
    _____________________________
    İzlediğim En İyi Filmler Listem
    "Yalnızım, boğulacak kadar yalnız, hasta bir köpek kadar yalnız..."
    Michelangelo Antonioni






  • pek sarmadı,eski filmlerini biraz ilerilere atmaya karar verdim,yarın Viridiana ile esas övülen filmlerine başlayalım bakalım
    _____________________________
    Bilincin her türlüsü hastalıktır.
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
  • Viridianayı izledim,konuyu da üste çekme amaçlı mesajımı ana konusuna yazdım

    http://forum.donanimhaber.com/m_62748709/tm.htm

    özet geç p.. çiler için,izleyin beyler güzel film
    _____________________________
    Bilincin her türlüsü hastalıktır.
  •  Luis Buñuel ve Filmleri


    _____________________________
    Bilincin her türlüsü hastalıktır.
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.