Şimdi Ara

Yaşamak ve düşünmek üzerine

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
26
Cevap
1
Favori
1.030
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
5 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Bir üst değer olarak aklın kabul edilmesi sonucu, eylemlerimizin veya kabullerimizin iyi düşünülmüş olmaları gerektiği şeklinde bir kanıya varılır genel olarak. Halbuki bir şey hakkında etraflıca düşünüp de yetkin sonuçlara varabilmek hiç de kolay bir iş değildir.
    İlk olarak düşünüşün yetkinliği öznenin bilgisine tabiidir, yani bilgisi az olanın düşünüşü de kalitesiz olur. Zira düşünmek bir diyalektik süreçtir, yani birbiriyle çelişkili fikirler arasında bir seyahat gibidir. Durum böyle olunca fikir tarihi (bu sadece felsefe tarihi değildir, genel anlamda insanın akledişinin tarihidir) üzerine bilgi sahibi olan bir insan, kollektif aklın düşünüp taşınmalarını bildiği için zaten yanlışlığı bir şekilde bariz hale gelmiş fikirlerle oyalanarak vakit kaybetmez. Hatta insanın kollektif aklının tarihi binlerce yıllık olduğuna göre, bu tarihe hakim bir kişi binlerce yıl düşünüp, binlerce insanla binlerce saat konuşup fikir alışverişinde bulunmuş gibi olur. Yani kendi aklı sanki bunları yapmış gibi deneyimli ve yetkin bir hale gelir.
    İkinci olarak düşünüş aceleye gelmez. 10 saniyede makul bir ahlaki kararı detaylıca irdeleyerek veremeyiz örneğin. Düşüncenin güçlü olabilmesi için ayrıntılara inmek, hesaplaşmak, söyleşmek (nitekim mantık kelimesi nutuk tan gelir, insanın kendi içindeki konuşmasına düşünmek denir), bağlantı kurmak, bazı düşünceleri reddetmek ve bazılarını kabul etmek, ama sonra reddedilenlere kabul edilme kapısını ve kabul edilenlere de reddedilme kapısını sonuna kadar açık tutmak gerekir. Ki bu kapılar sık sık kullanılır da zaten. Düşünceleri uzun bir zaman boyunca bile hiç değişikliğe uğramayan birinin pek fazla düşünmediğini varsayabiliriz :) Yani bu kabul ve red süreci sonunda “nispeten” (ama mutlak anlamda demiyorum tabii) sağlam bir konuma ulaşana kadar da ciddi vakit ve emek gerekir.
    Düşünmek üzerine başka bazı noktalara da değinip uzatmadan konunun yargımızın aslına gelelim, (ciddiyetle) düşünmek, yukarıdaki özellikleri bağlamında gündelik yaşayışla birlikte yürütülmeye pek de müsait bir şey değildir. Düşünmek aceleye gelmez ama hayat acildir. Düşünmek bilgi ve tecrübeye muhtaçtır, ama kimse anasının karnından filozof doğmuyor. O halde bu zıtlığı nasıl çözmeli?
    Olay yaşamın ilkeleri ve düşüncenin vargıları arasına belli bir mesafe koymaktan geçiyor. Düşünülmemiş her şey reddedilemez. Pratik hayat düşünülmemiş ilkelerle devinmektedir. Eylemlerimizi belirleyen temel şey düşünce değildir; düşünce de olabilir ama düşünce zorunlu olarak eylemleri belirlemez. Kimse de sözgelimi 10 yaşında düşünür olmadığına göre, ama eylemler o zaman da varolduğuna göre hayatın ilkelerini (en azından başlangıçta) alışkanlıklara, görgüye, toplumsal normlara, ahlak duygusuna tahsis etmek gerekir.
    Peki düşünce bu ilkeleri belirleyemez mi? Belirler belirlemesine ama, düşünce doğrulanabilir ve de yanlışlanabilir niteliğe sahiptir. Yani düşünceyi üreten kişi dahi o düşüncenin değişkenliğini kabul etmek zorundadır. Ancak yaşayış sabit ilkelere ihtiyaç duyar. Zira bir toplumun ahlaki ilkeleri atıyorum 3-5 senede bir değişikliğe uğrayamaz. Süreklilik şarttır. O halde düşünsel ilkelerin hayatın ilkelerine karışması, ancak pratik yaşayıştan doğan düşünce-dışı etkenler yoksayılmadığı, onların varlığı kabul edildiği, ve düşüncenin yaptığının ancak bir “katkı” olarak görülmesi şartlarıyla mümkün olabilir.

    < Bu ileti DH mobil uygulamasından atıldı >







  • Yazınızdan anladığım kadarıyla, bireyin eylemlerinin ve düşüncelerinin toplumsal determinasyona tabii olduğu yönünde bir kanaatiniz var. Elbette öznel düşünme, biricik olma amacı büyük bir özveri ister. İnsan bu uğurda kimi zaman toplumun kuralları ve görenekleriyle mücadele etmek zorundadır. Bu mücadele sonunda sürü ahlâkı -eğer kişi dirayetliyse- alt edilebilir. Böyle bir netice sonunda elbette bireyin yalnızlığı veya toplum tarafından terk edilmişliği baş gösterir. Bunu başarabilmek gerçekten zorlu bir iştir. Kişi; yalnız, tek başına, biricik, öznel ve mutlak-birey olarak kendini tanımladığında bile düşüncelerinde toplumun da nispeten katkısının bulunduğu idelere sahiptir.

    Bahsetmiş olduğunuz gibi kimse filozof veya dahi olarak doğmuyor. Ancak belli başlı yetenekler ve melekelerle dünyaya geliyor. Bu yetenek ve melekeler doğrultusunda ise eğer bilgi edinmek, keşfetmek istiyorsa kacinilmaz olarak başkalarinin fikirlerinden, normlarindan faydalanmak zorundadir. Hatta kendisine mutlak-birey bilincine erişme hedefi koyduğunda bile bunu yapmak zorundadir.

    Son olarak toplumsal yaşam ve öznel düşünmenin birbiriyle diyalektik bir ilişki içinde olduğunu varsayabiliriz. Bence bir insan, bu iki karşıt eğilimden en çok dışsal olana, yani pratik yaşamın toplumsal normlarına göre eylemiş olursa sıradan bir insan profili çizmiş olur. Bu iki eğilim içinde tercih edilebilesi olan daima birey olmak ve öznel olabilmektir. Bu mutlak manada mümkün olmasa da terazinin ağır basan yanını oluşturmalıdır. Sürüden, tarihten, koletkivizmden alınması gereken malzemeleri almalidir. Bir inanç, bir norm, bir ideolojinin fanatiği değil, istifade edip uzak duran olmalidir.

    Toplum, tarih, ulus, ideoloji, inanç ateştir. Üşüdüğünüzde,(bilgiye, topluma, kolektivizme ihtiyac duydugunuzda) bu ateşe cok yaklaşmadan ellerinizi uzatıp kendinizi isitabilirsiniz. Yani fayda saglayabilirisniz. Ancak eğer bunlara cok yaklaşirsaniz, eğer bunlarin ateş oldugunu dusunursek yanmaniz, erimeniz, aci cekmeniz kacinilmazdir.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Schwartzenius -- 1 Eylül 2018; 3:45:57 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Schwartzenius kullanıcısına yanıt
    “Sürü ahlakı” alt edilmesi gereken bir şey olamaz, aşılması gereken bir şey olabilir ancak. Kimse içinde yaşadığı toplumun ahlakını yok etmek istemez değil mi? Sürü ahlakı dediğimiz şeye düşman kesilmemeliyiz, çünkü herkes oradan beslendi. Bize açıkça kimliğimizi veren, yaşamamızı sağlayan ve bizim dışımızdaki diğer herkesin de yaşamasını sağlayan şeye nasıl düşman kesilelim? Hürmeti hiç bir zaman eksik etmeyeceğiz, yeri geldiğinde ise genelgeçer kuralların geçerliliğini ortadan kaldırmadan onları akli olarak formüle edebiliriz. (Gerekirse revize bile edebiliriz ancak bu revizasyon yine bir kişinin kendi düşüncelerini topluma öğretmesi şeklinde olmaz, çağın veya fiziki/coğrafi/siyasi şartların toplumu otomatik olarak kendisine tamah etmeye ittiği yeni temayülleri belirginleştirmek ve ortaya koymak şeklinde olabilir) Zira o genelgeçer kurallar akli değillerdir belirttiğim üzere, o halde akli ilkelerle karşılaştırılamazlar da. Aynı kefeye konamayan şeyler birbirlerine karşıt da olamazlar. Demek ki akli vargılarımızla yaşamanın ilkelerini yargılayamayız.
    Ki zaten öznel düşünmeyle kişinin kendi özerk ahlakını kurmasından bahsediyorsun. Oysa ki ben yazıda toplumu ilgilendiren ilkelerden bahsediyorum. Düşünce ile bu ilkelerin yine toplumsal nitelik taşıyacak şekilde düzenlenmesinden bahsediyorum. Yani öznenin düşünceleri yine toplumu için olacak, sadece kendi için değil. Bunun yanında özneyi topluma karşıt olarak konumlandırıp birinin dediğini diğerininkiyle çatıştırmak gibi bir şey söz konusu değil.
    Pratik yaşam dışsal bir şey mi? Su içmek, yemek yemek, bakkaldan ekmek almak bunlar kişinin dışında mı var oluyor? Ne demek istediğini pek anlamadım galiba kelimeleri birbirine karıştırdın. Sondan bir önceki paragraftan bahsediyorum. Pratik yaşam ve öznel düşünme birbirine karşıt eğilimler? Pratik yaşam ne türden bir eğilim oluyor onu çözemedim.

    < Bu ileti DH mobil uygulamasından atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: LePortaBim

    “Sürü ahlakı” alt edilmesi gereken bir şey olamaz, aşılması gereken bir şey olabilir ancak. Kimse içinde yaşadığı toplumun ahlakını yok etmek istemez değil mi? Sürü ahlakı dediğimiz şeye düşman kesilmemeliyiz, çünkü herkes oradan beslendi. Bize açıkça kimliğimizi veren, yaşamamızı sağlayan ve bizim dışımızdaki diğer herkesin de yaşamasını sağlayan şeye nasıl düşman kesilelim? Hürmeti hiç bir zaman eksik etmeyeceğiz, yeri geldiğinde ise genelgeçer kuralların geçerliliğini ortadan kaldırmadan onları akli olarak formüle edebiliriz. (Gerekirse revize bile edebiliriz ancak bu revizasyon yine bir kişinin kendi düşüncelerini topluma öğretmesi şeklinde olmaz, çağın veya fiziki/coğrafi/siyasi şartların toplumu otomatik olarak kendisine tamah etmeye ittiği yeni temayülleri belirginleştirmek ve ortaya koymak şeklinde olabilir) Zira o genelgeçer kurallar akli değillerdir belirttiğim üzere, o halde akli ilkelerle karşılaştırılamazlar da. Aynı kefeye konamayan şeyler birbirlerine karşıt da olamazlar. Demek ki akli vargılarımızla yaşamanın ilkelerini yargılayamayız.
    Ki zaten öznel düşünmeyle kişinin kendi özerk ahlakını kurmasından bahsediyorsun. Oysa ki ben yazıda toplumu ilgilendiren ilkelerden bahsediyorum. Düşünce ile bu ilkelerin yine toplumsal nitelik taşıyacak şekilde düzenlenmesinden bahsediyorum. Yani öznenin düşünceleri yine toplumu için olacak, sadece kendi için değil. Bunun yanında özneyi topluma karşıt olarak konumlandırıp birinin dediğini diğerininkiyle çatıştırmak gibi bir şey söz konusu değil.
    Pratik yaşam dışsal bir şey mi? Su içmek, yemek yemek, bakkaldan ekmek almak bunlar kişinin dışında mı var oluyor? Ne demek istediğini pek anlamadım galiba kelimeleri birbirine karıştırdın. Sondan bir önceki paragraftan bahsediyorum. Pratik yaşam ve öznel düşünme birbirine karşıt eğilimler? Pratik yaşam ne türden bir eğilim oluyor onu çözemedim.
    Öncelikle ”pratik yaşam” kavramını yanlışlıkla kullandığımı belirtmek istiyorum. ”Toplumsal yaşam” yazmaktı asıl niyetim.

    Yalnız ben mutlak anlamda, toplumdan izole bir özne savunusu yapmadım zaten. Toplumsal olanla bireysel olan arasında bireysel ve öznel olanın ağır basması gerektiğini belirttim. Buna karşın siz, sanki mutlak ve radikal bir öznelliği savunduğumu iddia eder gibi bir cevap yazmışsınız.

    Bakın yaratma edimi özneye ait bir şeydir. Bu bir fikir olur, bir sanat eseri olur. Yaratımın olduğu yerde ancak hem toplumun hem de bireyin ilerlemesi mümkün olur. Bununla neyi kastediyorum? Şöyle ki, bir insan sadece kendi benliğinin ve iradesinin ötesinde bir takım toplumsal belirlenmişlik icinde yaşarsa, kendi özünden ve zihninden ziyâde daha çok ötekiye, yerlesik olana, hazır bulunana yönelirse, yaratma eylemini gerçekleştiremez. Bugüne değin felsefede, sanatta, bilimde vs. ortaya çıkan fikirler ve eserlerin neredeyse hepsi bireysel düşünüşün toplumsal olana agır bastığı kişiler tarafından yaratılmıştır. Bununla yaratılan bir fikrin veya eserin içeriğinde toplumun hiçbir katkisi yoktur demiyorum, ancak daha fazla olmakla beraber bireyin kendi öz-düşünümünün katkisi vardir demek istiyorum.

    Salt yerleşik olana tutunan bir insan duraksar, halihazirda bulunanla yetinir. Ancak bu kişi, halihazirda olanin otesinde başka bir şey, öte bir şey düşündüğünde ve bunu somutlaştırdığında yaratmış olur. Bunu yaparken de halihazirda bulunanlardan istifade eder, kendisine uygun malzemeleri seçer ve bu hammaddelerden (normlar, tarih, mevcut fikirler) tamamen kendi yaratıcılığına bağlı olarak bir fikir geliştirir. Tıpkı ressamın, resmini yaratabilmek için yağlı boya ve tuval gibi malzemelere ihtiyaç duyması gibi. Yağlı boya ve tuval toplumun yerleşik fikirlerini ve koşullarini örnekler ama sonuçta ortaya konacak eserin biçimi ve içeriği sanatçıya aittir. Bu sanatcı özneyi temsil eder, toplumu değil. Bu da öznel düşüncenin ağır basmasıyla mümkündür. Bunun aksini iddia etmeniz ne yazık ki fikirsel, sanatsal yaratımı inkâr etmeniz demek olacaktır. Sürü normları içinde kendisine en yakin bulduğu fikri, ideolojiyi benimsemekle yetinen biri nasil olur da ilerlemeye katkida bulunabilir ki? İşte bu kişi tipi ise kolektivizm düşüncesinin, öznel düşünceye ağir bastığı kişiliktir.

    Mevcut olanı sorgulayarak sarsan, mevcudun ötesinde kendisini konumlandıran kişi yaratabilir ve toplumu ilerletebilir. Yerleşik olanla yetinen ise kokuşmuş ve artık eskimiş -izm'lerin bir parçası olmaktan öteye gidemez. Tarihin içinde dâhi olarak değerlendirdigimiz kişiler, daha önce düşünülemeyeni, daha önce ortaya konmayani ortaya koyduklari icin dâhi olmuşlardir ve bu sayede de toplumu ilerletmişlerdir. Ortaya koymak, ”bunu istedim” ve ”ben istedim” diyebilenin yapabileceği bir eylemdir. ”Siz yapmışsınız ve ben de onu benimsiyorum” diyeb kişi ise toplumsal içinde erimiş bir öznedir. Toplum daima lokomotiflere ihtiyac duyar. Bu lokomotifler ise bireysel yaratıcı düşünüşü en iyi uygulayan dahilerdir



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Schwartzenius -- 1 Eylül 2018; 4:20:5 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Düşünmek yoktur düşünmüş gibi yapmak vardır. Yaşamaksa dilenmektir.

    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >
  • Schwartzenius kullanıcısına yanıt
    Düzeltme için teşekkürler.
    Aslında senin yazından toplumdan tamamen izole mutlak özne savunusu tarzında bir şey anlamamıştım hiç bir şekilde ve böyle göstermek de istemedim doğal olarak.
    Cevabınla ilgili iki temel nokta var.
    1) Ben zaten herkes her şeyiyle topluma teslim olsun demedim ki. İlk mesajda da diğerlerinde de hep toplumsal normların akli ifadesinden, düzenlenişininden hatta revizasyonundan bahsediyorum. Bunları yapan kişi nasıl topluma olduğu şekliyle teslim olan biri olabilir zaten? Özne denen şeyin varlığını ben de kabul ediyorum ve topluma olduğu haliyle teslim olmak zaten aklı kullanmamayı gerektirirdi. Ancak topluma teslim olmamak demek onun normlarını reddetmek değildir. Belki tam da düzgün bir örnek olmayacak ama senin palet ve boya örneğini buradaki toplumsal normlarla eşleştirmeyi dene.
    2) Fikri yaratım ve sanatsal yaratım arasında ciddi bir fark olduğuna inanıyorum. Sanatsal yaratım tamamen öznede ve öznenin diğer insanlara kapalı yetilerinde temellenir. Ancak akıl yürütme, tüm insanlarda ortak olan ve diğer insanlarınkine tamamen açık olan bir yetide temellenir. Yani sanatçının sanatı kesin anlamda irdelenemez, zevklere hitap etmediği, beğenimizin konusu haline getiremediğimiz düşük bir eser gibi gözüktüğü veya anlaşılmadığı vs öne sürülebilir ancak. Bu anlamda özneldir. Oysa ki düşünmek tamamiyle bireyde temellenen bir etkinlik olamaz. Aksine alabildiğine irdelenebilir, temellendirilebilir, çürütülebilir, eleştirilebilir, sorgulanabilir. Düşüncelerin bu şekilde irdelenişi insanlığın ortak aklıyla yapılır. Aslen birey de bu ortak akıldan ciddi bir biçimde pay alır (senin de dediğin üzere), ancak ben bir adım daha ileri gidip bireyin bu ortak aklı düşüncesinin hem maddesi hem de amacı olarak niteleyebilirim. Demek istediğim, kişi ortak akıldan istifade etmekle kalmaz, onu kullanarak akleder (ya da en azından akletmelidir), ve ortaya koyduğu sonuçlar da yine bu ortak akıldan hareketle ortak aklın faydasına olmalıdır. Yani ortak aklı kendi istencine doğru manipüle etmesi türünden bir şey söz konusu olmamalıdır. Bu durumda fikri yaratımın ne derecede öznel bir yaratım olduğunu söyleyebileceğimiz üzerine daha dikkatli olmak gerekir.
    Öznellik vurgunu anladım ve bütünüyle haksız da değilsin bence, ancak benim dediklerim seninkilerle esasen tamamen çatışmıyor. Yani benim dediklerimi kabul eden biri de senin mesela son paragrafını kelimesi kelimesine kabul edemese bile en azından genel vurguyu kabul edebilir. Dahilerin toplumu aştıkları vurgusunu yani. Dikkat edersen alt etmek ve aşmak arasında bir ayrım yapmıştım, burada da geçerli.

    < Bu ileti DH mobil uygulamasından atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: LePortaBim

    Düzeltme için teşekkürler.
    Aslında senin yazından toplumdan tamamen izole mutlak özne savunusu tarzında bir şey anlamamıştım hiç bir şekilde ve böyle göstermek de istemedim doğal olarak.
    Cevabınla ilgili iki temel nokta var.
    1) Ben zaten herkes her şeyiyle topluma teslim olsun demedim ki. İlk mesajda da diğerlerinde de hep toplumsal normların akli ifadesinden, düzenlenişininden hatta revizasyonundan bahsediyorum. Bunları yapan kişi nasıl topluma olduğu şekliyle teslim olan biri olabilir zaten? Özne denen şeyin varlığını ben de kabul ediyorum ve topluma olduğu haliyle teslim olmak zaten aklı kullanmamayı gerektirirdi. Ancak topluma teslim olmamak demek onun normlarını reddetmek değildir. Belki tam da düzgün bir örnek olmayacak ama senin palet ve boya örneğini buradaki toplumsal normlarla eşleştirmeyi dene.
    2) Fikri yaratım ve sanatsal yaratım arasında ciddi bir fark olduğuna inanıyorum. Sanatsal yaratım tamamen öznede ve öznenin diğer insanlara kapalı yetilerinde temellenir. Ancak akıl yürütme, tüm insanlarda ortak olan ve diğer insanlarınkine tamamen açık olan bir yetide temellenir. Yani sanatçının sanatı kesin anlamda irdelenemez, zevklere hitap etmediği, beğenimizin konusu haline getiremediğimiz düşük bir eser gibi gözüktüğü veya anlaşılmadığı vs öne sürülebilir ancak. Bu anlamda özneldir. Oysa ki düşünmek tamamiyle bireyde temellenen bir etkinlik olamaz. Aksine alabildiğine irdelenebilir, temellendirilebilir, çürütülebilir, eleştirilebilir, sorgulanabilir. Düşüncelerin bu şekilde irdelenişi insanlığın ortak aklıyla yapılır. Aslen birey de bu ortak akıldan ciddi bir biçimde pay alır (senin de dediğin üzere), ancak ben bir adım daha ileri gidip bireyin bu ortak aklı düşüncesinin hem maddesi hem de amacı olarak niteleyebilirim. Demek istediğim, kişi ortak akıldan istifade etmekle kalmaz, onu kullanarak akleder (ya da en azından akletmelidir), ve ortaya koyduğu sonuçlar da yine bu ortak akıldan hareketle ortak aklın faydasına olmalıdır. Yani ortak aklı kendi istencine doğru manipüle etmesi türünden bir şey söz konusu olmamalıdır. Bu durumda fikri yaratımın ne derecede öznel bir yaratım olduğunu söyleyebileceğimiz üzerine daha dikkatli olmak gerekir.
    Öznellik vurgunu anladım ve bütünüyle haksız da değilsin bence, ancak benim dediklerim seninkilerle esasen tamamen çatışmıyor. Yani benim dediklerimi kabul eden biri de senin mesela son paragrafını kelimesi kelimesine kabul edemese bile en azından genel vurguyu kabul edebilir. Dahilerin toplumu aştıkları vurgusunu yani. Dikkat edersen alt etmek ve aşmak arasında bir ayrım yapmıştım, burada da geçerli.
    Verdiğiniz cevaplar için teşekkür ederim öncelikle. Sonuç olarak son mesajinizla birlikte aslında çok da farklı düşünmediğimizi anladım. Kısacası toplumsal ile bireyselin diyalektik bir süreç içinde olduğunu, ancak burada fikrî ve tarihsel ilerlemenin öznelliğin ağır basmasıyla mümkün olduğu konusunda hemen hemen aynı fikiredeyiz. Keyifli bir sohbet oldu.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
  • Schwartzenius kullanıcısına yanıt
    Ben teşekkür ederim.
  • İnsani Akledis tursel gelişim ve sonuçsal kuştur dizlerinin vasıl olduğu sonuçlar bakımından yaratıcı zihninin elinde var olan çok küçük nuanslar var. Nokta kadar hatta daha az.



    Tursel gelişim gosterdi ki burası esasen bir cennet ancak aynı zamanlı cehennem yani esasen aynı şey. İlahiyatın icadı ilmi gelişim sair akımlar aslında tek şeyle her şeyi açıklamak zorunda.



    .................



    Daha doğmamış bir insanlığın yaşama ve duşunme suresi kıyamete kadar surecek ise biz duşunme denen şeyin neresinde olabiliriz. A ve B turediC oldu dediler ki doğduk. Ancak C de turedi D oldu ve a ve b nin doğumunun devamı gibi bir hal oldu. Tamamlanmamış bir doğum söz konusu.



    Bu sure insanı ve duşunceyi yanlışlıyor. Daha sen doğmadı duşunme senin işin olamaz diyor.



    ................



    Bir kavram kendisini dunyaya getiren anne denen varlıkla munasebete giriyor ve doğan bireye bu benim değil senin anne deyip kavram karmaşası yaratıyor. Doğmamış insan bu iftiranın nedeni olarak duşunme denen eylemi sakatlıyor.



    .............



    Bir şeyin canı sıkılmış ve insanlar anne ve evlat arasındaki munasebete kuruşunu anne ve evlat olarak değil de aile hayatı gibi gorsun buna inansın istemiş. Bu kavram kendi cennetinde ilahlık iddia eden ve yaşayan bir şey olsun.



    Şimdi siz duşunse faal adına bu kişiye o filmi bozup gerçeği beyan ettim artık A Ve B şuphe içinde acaba diyorlar dediğimde cennet denen aynı zamanda cehennem olan arguman geri donuşumu olmayacak şekilde bozunuma uğrar.



    Yani ben yeni doğan olarak A ve B ye yonetmeni olduğu bu gerçekçi filmde figüran rolu vermiş ve rol kesen iki varlıktan ote bir hale sokmamış olurum.



    Oyunumu bozdun hado derler. Cenneti cehenneme çevirdin. Halbuki ikisi de birdi. İlk iftirası gibi ikincisi de boşa çıktı ve ben doğru duşunceyi öğrenmiş halde yaşamı dosdoğru tanımlama imkanına kavuştum.



    .........



    A ve B olup hayatın duşuncenin kaynağı hukmundeki bu iki kişiyi de tanımlamak dahil olmak uzere yaratıcı zihnin eşyayı tasarladığını gorup bildim.



    ....?



    Burada bir şeyirahatsız edeceğiz bu şey evli bekar çocuk hayvan farketmez. Bu şeye seni sırf rol kesen bir şeye çevirdim bu rol oyle bir rolduki senin hayatiyet dediğin doğum olayına en buyuk sekte idi.



    Bundan sonra kendi yaratıcılık dairende his edip doğru olan bu olmasa bu kadar adam bana neden itimat etsin dediğin yerde varlık denen şey artık eskisi kadar sana iman duymuyor.





    Ebedi olacağını zan eden zafer sarhoşun sert bir kahve içirir isek insanlık yaşam ve duşun denen şeyi oğrenirken olmesi gerekeni oldurur ve yaşaması gereken şeyi süzerek dunya denen cennette bırakır.



    .....

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Forumun kalitesini yükselten bir konu.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Estonya Feribotu

    Forumun kalitesini yükselten bir konu.
    şeye sürülmeyen akıllar...
  • quote:

    Orijinalden alıntı: avcılarınavcısı

    şeye sürülmeyen akıllar...

    Alıntıları Göster
    Neden? Troll konularını bunlara tercih mi edersin?

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • senin zekan o konuları anlamayacak kadar yüksek değilse ben napayım?
  • avcılarınavcısı kullanıcısına yanıt
    İnsanların fikirleeini reddederek kendini onlardan üstün göstermeye çalışmak... Asıl benim yapabilecek bir şeyim yok.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Estonya Feribotu

    İnsanların fikirleeini reddederek kendini onlardan üstün göstermeye çalışmak... Asıl benim yapabilecek bir şeyim yok.
    siz ortadoğulular biraz böyle böyle.

    are you cola? türkçe biliyor? sen aldı duj?

    benim bir fikri reddetmem benim üstün olduğumu göstermez okey bu senin varoşluğun. bu benim görüşümdür senin bana saygı duyman lazım. hele hele felsefe gibi bir konuda.

    senin bana yapabileceğin bir şey yok. çünkü bunu yapabilecek vasfın yok. çünkü sen görgüsüzsün. sen ortadoğulusun. kendi fikirlerin bile değil düşüncelerin. sen başka insanların dizaynısın. ben şu an bir bireyle konuşmuyorum, senin efendinle konuşuyorum. efendinin sana empoze ettiği zincirleri koparmaya çalışıyorum. benim elimi öpmen lazım. buradaki yaptığım şeyi yüksek ahlaki değere sahip insanlar yapabilir ancak, bu da vizyon meselesi. bu vizyonun hangi tip insanlarda olduğunu söylersem şimdi zırlarsınız, yaaa kendine ne diyo , biz öyle değil miyiz. oğlum benden sana ne senden bana ne?


    Ben senin Tanrına, efendilerine kafa tutuyorum adamım. okey?




  • quote:

    Orijinalden alıntı: avcılarınavcısı

    siz ortadoğulular biraz böyle böyle.

    are you cola? türkçe biliyor? sen aldı duj?

    benim bir fikri reddetmem benim üstün olduğumu göstermez okey bu senin varoşluğun. bu benim görüşümdür senin bana saygı duyman lazım. hele hele felsefe gibi bir konuda.

    senin bana yapabileceğin bir şey yok. çünkü bunu yapabilecek vasfın yok. çünkü sen görgüsüzsün. sen ortadoğulusun. kendi fikirlerin bile değil düşüncelerin. sen başka insanların dizaynısın. ben şu an bir bireyle konuşmuyorum, senin efendinle konuşuyorum. efendinin sana empoze ettiği zincirleri koparmaya çalışıyorum. benim elimi öpmen lazım. buradaki yaptığım şeyi yüksek ahlaki değere sahip insanlar yapabilir ancak, bu da vizyon meselesi. bu vizyonun hangi tip insanlarda olduğunu söylersem şimdi zırlarsınız, yaaa kendine ne diyo , biz öyle değil miyiz. oğlum benden sana ne senden bana ne?


    Ben senin Tanrına, efendilerine kafa tutuyorum adamım. okey?

    Alıntıları Göster
    En büyük Gerçeği yok zannederek kendini araştırmacı zeki en iyi en büyük vs kılıfına sokmuşsun. Troll olmanı o kadar isterdim ki ama maalesef değilsin. Onlar bu denli alçalamıyorlar. Sen karanlığında kal. Hadi iyi geceler.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Estonya Feribotu

    En büyük Gerçeği yok zannederek kendini araştırmacı zeki en iyi en büyük vs kılıfına sokmuşsun. Troll olmanı o kadar isterdim ki ama maalesef değilsin. Onlar bu denli alçalamıyorlar. Sen karanlığında kal. Hadi iyi geceler.

    Alıntıları Göster
    bu kadar da demogoji yapılmaz. hayatta en nefret ettiğim şeylerden biri. bir şeyim bilmiyorsan yazmayacaksın, yazana da saygı duyacaksın, yazıyorsan da karşı tarafa laf atmaya cürret etmeyeceksin.


    seni engelliyorum.

    neden mahrumsun biliyor musun? senin saçmalığını görüp kimse senin suratına çarpmayacak. kibarlık budalası kapasitesizlerle kayıkçı kavgası yaparsınız artık.




  • bloklama nedenine de negatif anlam yüklü memeli bir hayvanı yazdım.
  • avcılarınavcısı kullanıcısına yanıt
    Gerçekleri şahsının bildiğini nerden çıkarıyorsun onu anlamadım. Gerçi onu sen de bilmiyorsun. Gerçek bilgiler kendini bilgili görmezler burdan cahilliğin ortada zaten. Ettiğin hakaret de acizliğinin ikinci ispatı.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Güzel yorumun için teşekkürler
  • 
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.