Şimdi Ara

toplanın beyler size 1995-1998 meslek lisesi nasıldı anlatıyom (7. EDİT)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
139
Cevap
89
Favori
4.293
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
35 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • gençler birazda bunu yazmamın sebebi, şimdiki öğretim ile o zaman ki öğretimi kıyaslamanız. belki bizden daha iyi belki bizden daha kötü olan şartlarınızı anlamanız için. yazıyorum. birazda içimden geldi. madem liseli kardeşim çok. onların konularına da değinmek lazım

    1994-95 sezonunda ortaokul bitti.. (onlara girersen konu fazla uzar) ilk orta ve liseyi okuduğum ilçe, orta anadolunun tipik bozkır yapısında orta anadolu insanı profilinde kendine has bir ilçeydi.

    ortaokul zamanı şehir içinde oturuyorduk evimiz biraz dededen kalma köhne bir evdi. annem apartman dairesi isteyince bizde öyle bir kata çıktık. tamda ortaokul bitmiş. ilçenin güzel kızları ile ve meşhur en popüler hem de eğitimi sağlam (önünde serseri eksik olmaz kavga bitmez) lisesine yazılmak cesaretimi kırıyordu. ortaokulda ne kadar inek arkadaşım varsa. o lisenin "süper lise" denilen inek sınıfını kazanmışlardı. o dönem çalışkan öğrencilerin tembel öğrenciler tarafından etkilenmemesi. üniversite sınavında eski başarılarını tekrar yakalamak isteyen öğretmenlerin uydurduğu saçma bir sistemdi. açıkçası ben şu zeki ama çalışmıyor tayfasına giren tiptim. koca liseyi hiç kitap açmadan hatırı sayılır bir derece ile bitirdim diyebilirim. (15 kişilik sınıf nasıl tembel siz düşünün..) bu bahsettiğim liseye gitmek beni bir çok açıdan korkutuyordu. ilçenin zengini fakiri tembeli çalışkanı sevdiğim sevmediğim her tip oradaydı. o zamanlar meslek lisesini bitiren gerçekten bir baltaya sap olamayıp ya fabrikada işçi ya sanayide kalfa usta olarak çalıştığı için ailem bu bahsettiğim düz liseye gitmemi çok istiyorlardı. biraz önce de bahsettiğim gibi. biraz ilçe dışına taşındığımız için bu bahsettiğim düz lise baya uzak kalıyordu. oysa yeni taşındığımız evimizin dibi sayılabilecek bir yerde meşhur endüstri meslek lisesi vardı. babam da oraya gitmemi pek istemiyordu.

    günler gelip çaltmış artık ya o düz liseye yada evimizin yakınında olan adı *.E.M.L. olan halk arasında * EŞKİYA MESLEK LİSESİ diye bilinen zenaat okuluna yazılacaktım.

    babam orta okul diplomamı alıp elimden tutup beni o düz liseye götürdü.. (müdür babamın biraz eski ahbabı olur pek yabancı değil.) müdür odasına girdik. babam "benim oğlanı kayıt ettirecektik".

    2. EDİT

    dedi!

    müdür elindeki benim diplomaya şöyle bi baktı "ooo erol bey bakın diploma notu düşükmüş baştan diyim ben zaten buradaki tembellerden çok çekiyorum, eğer okumyacaksa hiç yazmayalım" dedi ben yumruklarımı sıktım odad abaşka yazılmaya gelen tanıdıklar falan var, bizim orta okuldan bi önceki dönem üst sınıftan bu liseye geçen serseri tayfa herifi bezdirmişti aslında haklıydı ama ben mülayim bir adamdım serserilikle işim olmazdı kendi dünyam vardı benim, diploma notumu gören müdür biraz ön yargılı davranıp pederin yanında atar yapmıştı, tabi müdürün bu konuşması esnasından ben sinirimden ağlamaya başladım ve odayı terkettim. babam ve müdür arkamdan geldiler. müdür özür diliyor babam müdüre sitem ediyor falan derken ben aynen şöyle "mikerim bu okulu baba dedim gidelim ben meslek liseme yazılcam" dedim ve oradan ayrıldık o kadar lafın üstüne orada duramazdım.

    meslek lisesi.

    ok istediğim elektirik bölümünde kontenjan dolduğu için son güne de kaldığımı için mecburen "iplikçilik" denilen bi bölüme yazıldım bizim ilçede tr nin en büyük halı fabrikalarından biri olduğu için öyle bi bölüm açmış. stajlarıda 3 yıl boyunca; 1. sınıfta 1 gün, 2. sınıfta 2 gün, 3. sınıfta 3 gün olmak üzere o fabrikada yaptırıyorlardı. işin eğer elektirik bölümüne girsem, pederin memur olarak çalıştığı şeker fab. da staj yapıcak el ense çekicektim, oranın kralı olucaktıma ama olmadı.


    liseye başladık acayip heyecanlıyız, orta okuldan benim gibi orta halli bi kaç arkadaş da bizim sınıfa gelmiş. kalanı ilçeye civar köylerden gelen arkadaşlar ve 2 kız olmak üzere toplam ya 16 ya 17 kişilik bi sınıftık. (baştan diyim kızlar patatesti! hiç ooo çekmeyin) koca okulda sadece bizim bölümde kızlar vardı, iplik bölümü 2. sınıfta ve 3. sınıflarda abla modunda kızlar vardı. onlarda öyle bize kardeş gibi bakarlardı. hele iplik 3. sınıfta bi ikiz iki kız kardeş vardı, çok tatlılardı onları hiç unutamam. beni sınıfa çağırırlardı aralarına oturtur konuştururlardı, nedense benle çok ilgilenirlerdi, bende acımasız gerçekler reklamındaki eleman gibi erim erim erirdim. işin garibi sınıftaki abiler pek oralı olmazdı, sorun yapmazlardı. zaten o sınıfta birde komşumuzun kızıda vardı. (o zaman 2 yaş büyük olmak önemliydi 3. sınıf demek kıdem demekti abi abla ilişkisi vardı) düşünün. sonraki sene bilgisayar bölümü açılınca baya kız geldi. esas macera ozaman başlıyor, gelenler okulda ki abi abla düzenini bozmuşlardı. zaten 3. sınıflar mezun olunca okulun ülkücü ağır abileri de gitmişlerdi. komşuuzun kızı demişken onun bi küçük erkek kardeşi **** abi de elektirik 2. bölümdeydi. babalarımız çocukluk arkadaşıydı, cihan abiyi okul bittikten sonra görmedim. zaten ben istanbula temelli geldim. oda astsubay olmuştu, 2011 yılında hakkaride şehadet şerbetini içtiğini haberlerden duyunca şok olmuştum. evet çocukluk arkadaşım okul arkadaşım şehit düşmüştü. (alah rahmet eyleye)

    iplik bölümünde bi hocamız vardı. adanalı bi adamdı ama adananın yerlisi bi herif, barzo değildi. okumuş kendini geliştirmiş uzun boylu karizma bi adamdı. tek solcu hocada oydu. adam gibi adamdı. beyler öyle iplikçilik deyip geçmeyin. o ipliğin yapılışında öyle makinalar öyle aşamalar vardı ki. aklınız gider. biz iplik bölümü diye gittik, bildiğiniz makine mühendisliği çıktı. verim hesapları, makinelerin parçaları ölçüleri teknik resim derken baya baya matematik işliyorduk. bunun yanı sıra fen bilgisi edebiyat tarih din kültürü gibi dersler de vardı. kredili sistemin üzerinde ilk denendiği nesil bizdik. son öss sınavına giren de :)

    beyler o yıllarda ülke kriterleri siyasi ve sosyal yaşam çok farklıydı, çok daha hassastı, insanlar şimdiki gibi geniş değildi. sınıfta okulda ölümüne ülkücü arkadaşlarım vardı. hatta birisi ülkücülük ile kafayı yemiş durumda sınıfta hoca ders anlatırken bozkurt çizerdi. kendine göre takip ettiği normal medyaya küfürler ederdi. atv showtv hürriyet onun için komünist gazetesiydi televizyonuydu (o derece. siz gerisini düşünün..) yıllar sonra bu çocuğu yerel seçimlerde mhp aracında görmüştüm. pkknın ev civcivli dönemiydi. chp o zamanlar şimdinin tkpsi gibi bilinirdi.

    3. EDİT

    okulun %70i ülkücüydü, kalanı çeşitli cemaatlere dağılan veya bişeyden haberi olmayan köylü tiplerdi. sol un "S" si yoktu. bende her zaman atatürk ilkeleri çizgimden sapmadığım için ülkücüler ile zaten bir sorunum olmuyordu. o yıllarda nurcu süleymancı denilen tiplerde zaten pısırık kendi halindelerdi.

    okulun müdürü "R" harflerini söyleyemeyen, her pazartesi en az bir saat nutuk çeken, emekli albay tipli bi adamdı. bizim oralı değildi. agresif olmak zorunda olsa da kendi halinde bi adamdı. yıllar sonra duydum ki adam bir anlaşmazlık sonucu veya bir olay sonucu en son çalıştığı anadolu lisesinde öldürülmüş. (15 yıldır memlekette olmadığım için konuyu tam bilmiyorum)

    okulun esas kelle alıcısı osman a. adında müdür yardımcısı denilen bir herifti! adam madem bıyık bir tipdi, eşi de memur olarak (tesettürlü) bizim okulda çalışıyordu. bu adam garip bir adamdı. bazen din kültürü derslerine girerdi. ama esas görevi okulun asayişiydi işin kötü yanı bu adamın imamhatipli bi kızı vardı ve bana aşıktı. lojmanın önünden mobiletimle gide gele yol yapmıştım. kız benim farı görünce hemen balkona çıkardı. kardeşi benim birader aracılığı ile mektup gönderidi. sonra bir gün yaz tatilinde sabah işe gidiyorum. osman hoca lojmanın önünde karşıma çıkıp beni güzel bir fırçalamıştı. "bir daha buradan geçmeyeceksin bacaklarını kırarım" demişti. tırsmadım desem yalan olur. kızına sağlam bi sopa çekmiş duydum, kızdan bir daha gık bile çıkmadı, ne haber ne selam.. ama en sevdiğim yanı bu adamın bizim pederi görünce meleğe dönüşmesiydi

    o yıllar 28 şubat öncesiydi, bir yandan irtica muhabbeti, bir yandan pkk, gündem çok sıcaktı. hocaların çoğu refah partili tiplerdi. din kültürü dersine giren üç hocadan biri refah partili, ikisi nurcu tiplerdendi. bizim dinkültürü derslerimizde hiç din ile alakalı bir konu işlenmezdi. genelde siyasi eleştirmeler. cüzdan kontrolü, üst baş arama nasihat ile geçerdi. osman hoca bi gün din dersinde üst araması yaptı. benim cüzdan da silvester stallone fotosu vardı (çok severdim) iki saat nutuk atmıştı. neden bizim kahramanlarımız değil de bunu koyuyorsun diyerekten
    bir keresinde nurcu genç olan hoca bize video kaset getirmiş tv olan sınıfta insanın oluşum sürecini, allahın varlığını ispatı gibi konuların anlatıldığı bi video izletmişti. yaşlı olanı (adını unuttum) ise bir gün şunu demişti. 29 ekim veya 19 mayıs zamanlarıydı. dışarıdan hep çalışma yapan diğer okulların bando sesleri geliyordu. kendi fikirlerine göre bu çalan bandolar gavur icadıydı, bizim mehter takımlarımızın olması gerekliydi.. o herif zaten tam bi yobazdı.. "namaz kılmayan büyüğünüzün elini öpmeyin" derdi..

    bu anlattığım hocaların eşleri tesettürlü memurlardı, 28 şubat öncesi (siyasi simge olmaya yavaş yavaş başladığı zamanlar) türbanlı memur pek göze batmazdı. büyük devlet dairelerini bilmem ama taşrada okula işe türbanla gidilebilirdi.

    fen bilgisi öğretmenimiz fatma hoca tam bir refah partiliydi, şişe dibi gözlüklü, en fazla 25 li yaşlarda bir kızdı. derse tam tesettür gelirdi. elinden haydar hiç eksik olmadı. hiç unutmam. bir keresinde fen bilgisi kitabının biyoloji bölümünde üreme bölümüne gelmiştik "burayı zaten hepiniz biliyorsunuz" diyerek atlamıştı.. zihniyete bak.

    tarih hocamız rahmetli mevlüt hoca (kısa bir süre önce vefat etmiş allah rahmet eyleye) tanıdığım en iyi tarihçilerden biriydi. adam orjinal bir ülkücüydü. türk tarihini 2 yıl boyunca inkilap tarihine kadar bir anlattırdı ki her dersten sonra sinema filminden çıkmış gibi olurduk. ilber ortaylı bir, bizim rahmetli mevlüt hoca iki diyebilirim.. ama işin tek kötü yanı aniden sinirlenip elinin çok ağır olmasıydı. bir keresinde derste güldüm diye öyle bir tokat atmıştı ki yıldızları saymıştım mevlüt hocanın abisi benim pederin çok samimi arkadaşıydı. ama mevlüt hoca bu tür şeylere pek bakmazdı. (neyse o)

    o yıllarda çok önemli bi konu olmadıkça aileler okula gelmezdi anca büyük bi haksızlık olması gerekirdi.(ileride anlatıcam) hocadan dayak yersek evde bunu söyleyemezdik çünkü mutlaka bi hatamız ortaya çıkar anne ve babalarımız bize "kim bilir ne yaptın da dövdü eline sağlık, öğretmenin vurduğu yerde gül biter" derlerdi.

    ilk yıl sadece pazartesi günleri fabrikada staja gidiyorduk. ve bu ücretsiz stajdı. genelde eğitim ve kalanı angarya işler ve arazi olmak la geçerdi.

    ilk yıl sorunsuzca bitti. artık ikinci sınıfa geçmiştim. duyduğum en kötü haber okula bir bilgisayar sınıfı yapılması ve bilgisayar bölümünün açılmasıydı. artık benim için çok çok geçti. 2. sınıfa başladığımız hafta bilgisayar sınıfının yarısı kızlardan oluştu. bu okulda dengeleri çok değiştirmişti. artık kızlar için kavgalar dönemi başlamıştı. jöle tüketimi artmış. tenefüste kol kola yürüyen kızlara bakmalar başlamıştı. o zamanlar erkekler genelde aynı olsada kızlar şimdiki kızlara göre çok farklıydı. erkek gibi değilllerdi. kolay kolay küfür etmezlerdi.erkek kız arası kanka muhabbeti olmazdı,

    hiç unutmam bizim abazan bir arkadaş tenefüs zili çalınca merdivenlerden çıkarken önünde ki bir kıza parmak atıyor, o kalabalıkta farkedilmeyeceğini sanıyor ama kız arkasını döner dönmez bunun yaptığını anlayıp. (sinirli ağlamaklı bir tonla) "seni osman hocaya söylücem" diyor. buda o korku ile kızı kolundan tutup yalvarır bir ses tonu ile "tamam kız tamam gel sende bana at" diyor

    biz artık ikinci sınıfa geçmişiz staj iki gün olmuş okul üç güne düşmüş cüzi maaşımız bağlanmış sigortamız başlamış.. tabi iplik 1. sınıflarada kızlar gelmiş. onlarda haftada bir gün geliyorlar pazartesi günleri bunları görüyoruz. fabrikada kadınlar ve erkekler farklı masalarda oturuyor yemekte sohbet etmek gibi bi şans yok genelde kaytarmalar falan oluyor. makina aralarında muhabbet ediyorduk. gözüme kestirdiğim bi hatun vardı ama okulun çoğu buna yazıyordu ama ona en çok yakın olma fırsatı bendeydi. birgün kendisini fabrikada konuşurken eve çağırdım kabul etti. servisten benim indiğim yerden bi durak sonra inip bize gittik. evde kimse yok herşey süper derken (beyler daha 16 yaşındayım bişey beklemeyin) öpüşme sürtünme felan derken ben bi yandan annemin işten gelmesini kolluyorum, annem bizi bir basar sa terlikler havada uçacak. hem kıza rezil olcam, hem apartmana kız bir süre sonra "ben sigara içicem" dedi "eyvah!" dedim.. çantada tek dal uzun şoför parlementini çıkarttı. (şimdi işin bitti kızı yolla olmuyor). ateş mateş yok desemde gitti mutfakta tüpde sigarayı yaktı, annem gelirse beni sigara içtim sanıcak.(hiç içmemiştim) e balkona çıkamıyoruz. neyse bu yarım yamalak içti ben bi bahane ile bunu yolladım ama bu biraz bozuldu. neyse kız giitti bi oh çektim,tabi kendimi tüm okuldan şanslı hissediyorum, milletin konuşmaya çalıştığı hatunu ben eve atmıştım. ama işler öyle değildi işte beni yakında kötü bir süpriz bekliyordu..

    4. EDİT

    aradan bir kaç gün geçti, fabrika günü bitti okula geldiğim bi gündü. geçen gün eve gelen hatun okulda tenefüste bana trip atıyordu.. bir gariplik vardı. yine bi tenefüs arasında bu hatunun sınıfından bi kız (benden hoşlanan bana zarar gelsin istemeyen iyi bi kız) yanıma gelip bir ajan edası ile. "marantz! çıkışta arife (bana eve gelen hatun) seni (okulun belalıları) falanca kişiye dövdürecekmiş" dedi biraz şaşırdım biraz korktum ama takmadım anlam da vermedim. daha çıkışa çok vardı, benimde kendime göre planlarım vardı. o zamanlar cep telefonu yok ki bi telefon açasın seni almaya gelsinler sınıfta hocayı beklerken bi arkadaş ile şakalaşırken birden arkamdan biri beni çekti! "marantz senmisin" dedi
    evet dedim. 3 lavuk!gelmiş beni sınıftan kaldırıyor bizim sınıfın malları mal mal bakıyor orası ayrı bi zoruma gitti göya bunlar beni okul dışına çekicek felan, koridorda bunlar önden ben arkadan gidiyorum. tam müdür odalarının olduğu koridora gelince protokol kapısından bunlar görmeden sıvıştım (ee erkekliğin yarısı kaçmatır) boş yere neden kavga edip dayak yiyeceğimi bile bile.. bunlar korkudan oraya gelemediler. ben bir yolunu bulup lise hayatımda ilk kez orada okuldan kaçtım. kimsenin ruhu duymadan eve attım kendimi ve plan kurmaya başladım.. bu tip işlere asla pederi bulaştırmam, hatırı sayılır beni seven bazı kişilerin kulağına bu mevzu gidince. bu belalı lavuğa haber uçurmuşlar.. olay öylece kapanmıştı. sonra bu arife denen peynir korkudan benim karşıma çıkamadı. çıksada bişey yapacak değilim de işte tırsmış biraz.. sonra bi gün fabrikada arifeyi yakaladım. neden böyle bi halt yedin dedim. ne dese beğenirsiniz? sıkı durun "beni kullanıp attın dedi" oha lan dedim! sadece memeni sıktım ne kullanması tövbe yaa.. artık o elemanlara ne sallamışsa..

    şu bilgisayar meselesi acayip canımı sıkıyordu. o yıllarda bi bilgisayar parası demek ciddi para demekti. o zaman bi cd rom parasına şimdi orta halli bi bilgisayar toplarsın desem inanın..bilgisayar sınıfına uzaktan bakmak, bilgisayarda santraç oynayan hocalara camdan bakmak. (birde şerefsiz hocalar tinerci kovalar gibi kovalıyordu bizi) pederin bana bilgisayar alacak durumu zaten yoktu, garibim bi memur maaşı ile 3 çocucuk büyütüyordu, ev kiraydı v.s. pek umudum yoktu. yinede o durumunda beni özel bilgisayar kursuna yolladı. (diplomam hala durur)..

    zaman bi şekilde geçiyordu aslında, ikinci sınıf sonuna yaklaşıyorduk. fabrikada günler hiç geçmiyordu. hiç unutamadığım staj anılarımdan birini size anlatmak istiyorum.

    size yukarıda bahsettiğim adanalı efendi olan meslek bilgisi hocamız artık sadece 1. sınıfların dersine giriyordu. bize yeni, yerden bitme bi hoca gelmişti. adam ilk zamanlar baya mülayimdi ama bazen çok sinirlediriyorlardı. hem de teknik resim dersimize giriyordu ve fabrikaya bazen baskınlar yapıp bizi kontrol ediyordu.. (kart bastırıp öğlen 3 vardiyasında kaçanlar oluyordu) fabrikada öğlen yemekten sonra çay ocağında bizim sınıfın çakalları ile takılıyordum, bazende fabrikanın çimenlerine yayılıp karı kız muhabbetlerini dinliyordum. gonca adında genç mühendis bir kız vardı. ama türkan şoray gibi güzel desem inanın.. bazen gizliden yanına gidip yeni çıkan windows 95 ile ilgili sorular soruyordum. seviyeli bir şekilde saygı çerçevesinde konuşuyordum. günlerden bir gün fabrikada bu güdük ismail hoca bizi yani beni ve bizim sınıftan müfit i eğitim odasına çağırtmış. hayırdır falan dedim. müfiti buldum ve odaya gittik.! ismail hoca sanki hiç sinirlenmemiş gibiydi zaten öyle dururdu. elinde tahta saplı tel fırça vardı. gardiyan gibi kendi avucundan bu fırçayı okşuyordu. ve bize. "siz ikiniz mühendis gonca hanıma fabrikanın çimenlerinde otlanırken arkadaşlarınız ile otururken laf atmışsınız" dedi! ben şok oldum. hocam etmeyin eylemeyin ben biz öyle bişey yapmadık desek de hocaya laf anlatamadık. açın bakıyım avucunuzu dedi! fırça ile bizi güzel bi haşladı. müfit biraz daha yapılı olduğundan ona daha acımasız vurdu. ama sinirimizden ve suçsuz olmamızın verdiği haklılıktan dolayı, bir komando gibi gıkımız çıkmadı. biz aman demedikçe ismail hoca daha hızlı vuruyordu. dayağımızı yiyip şaşkın bir şekilde oradan çıktık. kimseye bişey diyemedik. tabi bu konuyu annem duyup pedere söylemiş. bende pedere biraz göz yaşı dökünce bizim peder ismail hocayı dışarda yakalamış. yerin dibine sokmuş.. (babanızın kıymetini bilin beyler) sınıftaki adilerin çekememezlikleri bize atılan iftira olduğunu biliyordum.. o günden sonra gonca hanımın yüzüne bile bakmadım. eğer ne oldu diye sorsaydı. herşeyi anlatırdım. işin kötü yanı. bundan bir kaç yıl önce müfit in bi motosiklet kazasında annesi ile birlikte vefat ettiğini öğrenince, bi karı için yediğimiz dayak daha da çok zoruma gitmişti. belki de onun bu konudan hiç haberi yoktu.. belkide bize bir özür borçluydu.

    5. EDİT

    Arkadaşlar tekrar merhaba.. yazım pek ilgi görmedi diyerek tadında bırakmıştım ama ısrar eden arkadaşları kıramadım.
    Şimdi hani şu yukarıda bahsettiğim hatun ile ilgili kısa bir anımı da anlatıcam.
    Yıl: 2000
    Olucak ya!. Ben bu yukarıda anlattığım olaydan 5 yıl sonra İstanbul da Mecidiyeköy de bir yerde asistanlık yapıyorum.yaşım 20 olmuş artık ayaklarım üzerinde durma aşamalarındayım. Hem okuyor hem çalışıyor hesabı takılıyoruz. Eskiden beri bir ayağım istanbulda ve akrabalar olduğu için pek yabancılık da çekmiyorum.
    bekar evi moduna giricek param olmadığı için teyzemde kalıyorum. Teyzem taa küçükçekmecede oturuyor. O dönem ne metrobüs var ne tramway. Çekmeceden kaçak bindiğim baliyö treninden bakırköyde inip Mecidiyeköy otobüsü ile mecidiyeköye devam ediyordum. Dönüşüm de,o zamanlar Mecidiyeköy meydandan köprününaltından otobüsler kalkardı taksim metrosu daha açılmamıştı veya üzereydi. 69a denen otobüs ile yenikapıya oradan yine kaçak bindiğim banliyö ile k.çekmeceye gidiyordum. Bir akşam bu 69a (rakama bak) binmek için mecidiyeköy meydan da bekliyorum. Avel avel takılırken kulağıma bir ses geldi! Ses tanıdıktı.. kimdir nedir derken bir kızın adres sorduğunu gördüm. Kız “fatihe nasıl giderim diyordu” yanında ki adama. Adam da kem küm ederken ben mevzuya girmek üzereyen kızın yüzünü bi gördüm.. abooo arife bu! Dedim ve hemen içimden “şimdi kucağıma düştün işte.” Diye geçirdim. (lanet olsun ama teyzemlerde kalıyorum) bu beni görünce sevinsem mi üzülsem mi böyle garip bir ifadede kaldı ama tabi bozuntuya da vermedi.. şu kaderin işine bak.. neyse nasılsın naberden sonra öğrendim ki Tekirdağ da bir üniversitede okuyormuş İstanbul da onun da teyzesi varmış.. (hayatı yalan) fatih de oturuyormuş.. ulan ne pişman oldum ya! hatun kucağıma düşmüştü ve üstelik yarım kalmış bir maçın rövanşı vardı.. neyse 69a binip haşim işcan geçidinde indik. Oradan itfaiyenin yanında eskiden çaybahçesi vardı oraya geçtik Oturduk hanım efendi hemen neskafe söyledi (parası var mı yok mu demiyo) bişeyler içerken muhabbet ettik. Göya teyzesinin oğlu gelip bunu alıcakmış aramak için kontörü de yok tabi ben cebinden o yılın en meşhur telefonu Nokia 8110 nu çıkartıp buna verdim. Bu lavuğu aradı ve beklemeye başladık. Tam Bi lavuk geldi. Onunla da 5 dakika nezaketen oturup oradan ayrıldım. Neyse hesapları da ona iteklemiş oldum.. Oradan voltamı alıp eve doğru uzadım.. Küçücük bir memlekette başıma çoraplar ören bir hatun istanbulda kim bilir insan ne bataklara sokardı.. belki böylesi daha hayırlıydı.


    6. EDİT

    Konuyu meslek lisesinden açtık ama haliyle biraz yönü değişiyor idare edin. Genelde 90lar konusu gibi kabul edin.

    Sene 1995 gün 5 temmuz.

    Tek bir arkadaşınız olur ya onunla gezer, onunla güler, onunla ağlarsınız, hiç ayrılmak istemezsiniz. Öyle bir arkadaşım vardı. (hala var ama o memlekette) ikimiz başarısız bir ortaokul süreci sonucundan sonra ailelerimiz tarafından ayrı liselere yazdırıldık. O şu bahsettiğim düz liseye bende meslek lisesine yazdırıldım.. hep birlikteydik diğer çocuklarda daha farklıydık, aklımız hep teknolojide, uçaklarda, filmlerde,farklı yerlerde,bilgisayar oyunlarında (comodore 64 hayali) ateş yakmakta gezmekte,kamp yapmakta ve sürekli walkman ile müzik dinlemek, walkmanlara pil ve hoparlör bağlamak ise en sevdiğimiz aktivitelerden di. Lise yılları yaz aylarında onu bir pet shop dükkanına beni de orta okuldan beri yazları çıraklık yaptığım beyaz eşya dükkanına verdiler. Arada sırada buluşup muzurluklardan da eksik kalmıyorduk. Pederin mopeti hep altımdaydı.. hep birlikte geziyorduk.. bir gün ikimizden de ortaya garip bir fikir çıktı.. biraz isyan dolu bu fikir ikimizinde gözlerinde ışık çıkartmıştı.. evet mopet ile uzun yol yapmak!! Sanırım o yıl izlediğimiz dump&dumpers (salak ile avanak) filminin çok etkisinde kalmıştık.. ama bu yolu nereye ve neyle yapacağımızı iyi kararlaştırmamız gerekiyordu.. babam genelde mopeti bana bıraksada bizim ki daha yeni ve tehlikeye atılmayacak olduğu için bu plana dahil edemedik.. bize lazım olan iki şey vardı önce bir mopet sonra biraz para.. ikiside biz de yoktu. Bir şekilde planları yoluna koymamız gerekliydi. Murat genelde bu konuda bana göre daha aktif rol oynuyordu. Ben ise akıl hocalığındaydım. Sıcak ve sıkıcı geçen dükkan günleri bizi çok bunaltmıştı. Özellikle murat ın patronu tam bir ayının önde gideniydi.. hem ailelerimize hemde bu muratın patronuna iyi bir ders verip buralardan kaçma fikri gün geçtikçe hoşumuza gitmeye başladı. Mopet için murat ın kasabada yaşayan dayısının beldesan mopetini alacaktık, parayı murat dükkan komşusundan temin edecekti. Gerekli eksikler ben bulunduracaktım. Motorun buji kayış gibi malezemelerini de murat ve ben bir şekilde temin ettik.. gün gelip çattı. Çantalar hazırlandı ama ben murat ın hazırladığı sırt çantasına hiç bakmamıştım. Murat kafasına göre doldurmuştu. Öğlen yemek tatiline kadar hazırlıklar tamamlandı ben ve murat kasabaya dayısının mopetini almaya yola çıktık. Dayının mopeti alındı tekrar ilçeye dönüp mopetin gerekli bakımlarını yapıp depoyu fulleyip ve zuladaki çantayı yanımıza aldıktan sonra adana doğru yola koyulduk.. bu tarihte ikimiz de tam 15 yaşına yeni girmiştik..
    Neden adana? Çünkü adana bize yakındı (200 küsür km) murat’ın o yıl adanaya kuzeni gelin gitmişti ve o adanayı biliyordu  her hangi bir durumda kuzeninin evine gidebilecektik bu B planıydı. Adanada galeraa avm vardı orayı gezebilecektik..
    Yola çıktık çok sevinçliyiz. Laylaylom gidiyoruz. Derken mecburen motorunu aldığımız murat ın dayısının tarlasının kenarından geçmek zorundayız. Onlar ekinleri biçiyorlar derken dayısının oğlu bizi gördü ve mopet ile yanımıza geldi. “Nereye gidiyorsunuz geri dönün burada ne işiniz var” faslından sonra bir takım yalanlarla geri döner gibi yaptık.. ve köy yollarına saptık. Köy yolları onların çevresinden dolaşıp tekrar adana yoluna bağlanıyordu ama ne dolaşma! Patika yollarda motoru kucağımıza bile aldığımız oldu..
    Neyse tekrar adana yolundaydık. Muratın hazırladığı sırt çantasını sele arkasındaki demire bağlamıştım. Bi ara arkamı dönüp bir baktım! Murat ın müptelası olduğu ve çantanın içine koyduğu 2lt koka kola sallatında patlamış çantayı rezil etmişti!! Küçük bir tartışmadan sonra Kolayı yolda atıp yola devam ettik. Şehirden 35km kadar uzaklaştık derken arkadamızdan bir Mitsubishi l200 kmyonetin bizi takip ettiğini gördüm. Herşey bitti buraya kadarmış dedim. Çalıştığım beyaz eşya dükkanının arabasıydı bu! Patronum haber alıp bizi yoldan geri alması için şoförü yollamıştır dedim, derken araç bizi solladı önümüze kırdı. Ama!! İçinden inen başka biriydi.. meğer il merkez şubemizin pikabıymış. Adam yolda bizi görünce durmuş bize aynen şunları dedi “yeğenim ileride meşhur kolsuz rampası var iki kişi orayı bunla çıkmazsınız gelin kasaya atalım” dedi. Ben kabul etmedim teşekkür ettim ve Yolumuza devam ettik. Arkadaşım murat adana ankara anayoluna kadar sürdü. Kendisinin babası motosiklete karşı bir insandı ve murat motosiklet sürmeyi eş dost akrabadan öğrenmişti benim gibi her gün binen birisi değildi. Ben çok eski motorcu olan babamdan çok katı bir şekilde öğrenmiş, ayrıca her gün motor üstünde olan biriydim. Murat haliyle meşhur e-5 çıkınca biraz benim tecrübeme güvenerek motoru bana verdi. Yolumuzun üzerinde Ulukışla çiftehan bölgesinde yolda kiraz satan bir çocuğu görünce durduk. Ömrü hayatımda yediğim en güzel kirazlardan ikram etti bize o arkadaş.. “adanaya gidiyoruz” diye kime dediysek bize güldüler.. artık hava kararmıştı. otobana doğru yaklaşıyorduk. Meşhur gülek boğazını geçincen akdeniz iklimi kendini gösterdi ve birden o serin hava yerini nemli ve sıcak havaya bıraktı.. basınçtan kulaklarımız tıkanmış aptal gibi olmuştuk. Otoban gişelerde o zamanlar gişe memurları dururdu. Adana otoban çıkışında gişe memuru bizi görünce şok oldu. Para da almadı. Zaten girişte fiş de almamıştık.. adanaya doğru devam ettik.. 2 zamanlı 50cc mopetimiz maşallah yol yaptıkça açılıyor, saatte 80-85km gibi hızları görüyor. Belki yokuş aşşağı 90 falan yapıyordu. O yıllarda bunlar bizim için büyük süratlerdi..
    Ve artık adanadaydık! Saate gece yarısı olmuştu. Gidecek bir yer yok tabi ama ikimiz de erkekliğe b.k sürmüyoruz. Kendimizi adana merkezinden geçen ırmağın kenarında ki bir çimenliğe attık. Yorgunluktan geberiyorduk. Etrafımızda şarapçılar kendi kafalarına göre takılıyorlardı. Yanımda getirdiğim ince pikeyi altımıza serip yarım yamalak uykuya daldık. Korkuyorduk ama korkmuyor gibi davranıyorduk. Kendimizden çok emanet motorun çalınması bizi daha çok korkutuyordu.
    Sabahı zor ettik. Baktık dinlemedik ve aradığımızı bulamadık, Gün aydınlandı biz kendimizi aptalca şehir içinde gezmeye vurduk.karnımızda acıkmıştı. Seyyar bir gözlemeci de gözleme yedik. Aklımız galeria da gezmekteydi. Ben murata kuzenine gidip dinlenmeyi telif ettim. Murat eliyle koymuş gibi bulurum dediği evi bir türlü bulamadı.. Derken murat galeriaya gitmeyi açılana kadar bahçesinde takılmayı teklif etti ve galeria nın bahçesine gittik. Sabah koşusu için köpeğini gezdikmek için gelenler vardı. Seyyar radyomuzu açıp çimenlerde beklemeye koyulduk. Derken sabırsızlık ile galeria güvenliğine avm nin kaçta açılacağını sormaya karar verdik ve ana kapısına doğru yürümeye başladık. Motor çok ses çıkarttığı için çalıştırmadan elimizle iterek devam ettik. Kapının önünde sandalyesini çekmiş oturan tipsiz güvenliğe gayet safça.. “selam abi bura kaçta açılacak dedik” daha 2 saat varmış. Kargalar pokunu yememişti.işgüzar Güvenlik bizi görünce sorgulamaya başladı. Biz marur bir şekilde doğruları söylesek de bu tavrımız onu daha çok gaza getiriyor. Bir polis edası ile bize suçlamalar atmaya da başlamıştı. Bu motoru çaldığımızı, trenle adanaya getirdiğimizi burada satacağımızı idda ediyordu. Biz bu suçlamaları kabul etmiyor, Murat tüm suskunluğunu koruduğu halde ve sanki suçlamaların hepsi bana yapılmış gibi tüm savunmayı ateşli bir şekilde ben yapıyordum. Adam bizi adananın conoları ile karıştırıp iftiralar atmaya devam edince ben adama atarlandım ve bu dingilden sağlam bir tokat yedim.. murat ve ben döt gibi bakakaldık, yapacağımız bir şey yoktu çünkü adam bize kimliğimizi ve motorun ruhsatını sorunca onların hiç birinin yanımızda olmadığını o an hatırladık, cahillik işte, daha üzerinde fotoğrafımız bile olmayan nüfus cüzdanlarımız bile yanımızda değildi. Bu güvenlik yine bir polis edası ile telsizine sarılıp polis ekibi çağırdı. Demeye kalmadı bir polis otosu 3 polis geldi. İkimizi reno12 polis otosuna koydular, motoru da arkamızdan bir polis getirecekti ama polis motoru çalıştıramadı. İnip motoru ben çalıştırdım. Tekrar arabaya bindim 
    Karakola geldiğimizde polisler daha kahvaltısını yapmışlardır. Bizi bir çok polisin olduğu dar bir odaya çekip sorular sormaya başladılar. Şu murat ın meşhur sırt çantası da komiserin masasının üzerinde koydular,. Odada beş polis varsa dördü birden aynı anda bize sorular soruyor, şoka girmiş murat suskunluğunu hala korurken ben laf yetiştirmeye çalışıyordum. Birine derdimi anlatırken diğer kolumdan tutup çekiyo soru soruyordu derken birinden yine sağlam bir tokat geldi! “neden beni duymuyorsun cevap vermiyorsun lan! ” diye bağıran kötü polisti bu.. bir ara içlerinden birisi “Niğde nere lan” dedi. Onlara göre Niğde çook uzaktı ve bununla gelmiş olamazdık.neyse bizim masum ve temiz aile çocukları olduğumuzu anladıklar ve hepsi yumuşadı.. bi ara mis gibi poğaçalar geldi bize teklf ettiler ama yemeyi reddettik. Ve işte sıra muratın çantayı masa dökmeye geldi. Polisler sırtçantasına elini attıkça abuk sabuk gereksiz şeyler çıktı derken meğer muratın güvenlik mahiyetinde yanına aldığı kocaman ekmek bıçağı çantadan çıktı! Maşallah bıçak polisin elinde sallama gibi duruyordu, “bu nedir lan!! Siz terörist misiniz” bile dediler.  o dönem polisler çok gergin malum terörün en civcivli dönemi. Derken ellerimi çaktırmadan cebime attım.. “teröris” kelimesi bende bu çağrışımı yapmıştı çünkü cebimde patlamamış bir G3 piyade tüfeği mermisi vardı  evet anahtarlık yapacaktım ben onu. Subay olan amcamdan gizlice aşırmıştım. Polisler onu da görürlerse başımız derde girebilirdi. Sorgu esnasında Hemen “sıkıştım çişim geldi” ayağına yatıp wc yi sordum. wc deliğine sessizce koca mermiyi attım ve derin bir oh çektim..
    Şimdi sıra ailelerimize haber vermeye ve doğru söyleyip söylemediğimizi teyyit etmeye gelmişti. Muratların evinde o dönem telefon yoktu. Bizim evi arayacaktık. Ailelerimiz dünden beri bizden haber alamıyorlardı. Bir polis memuru benim elimden tutup, karakolun karşısındaki bakkaldan benim paramla telefon jetonu aldık. Hemen köşesinde ki telefon klubesinden bizim evi aradık. Telefonu babam açtı! Annemin sesi de arkadan geliyordu. Bana oldukça kızmışlardı.. polis bizimkilerden teyyit alınca artık beklemekten başka çaremiz kalmamıştı. Bizi nezarethane gibi yapılmış boş bir odaya koydular. Temmuz adana sıcağı hava 40 derece, o oda inanın en az 50 derece. Nefes alamıyoruz. Odada murat ve ben birde sokaklarda yatıp kalkan, apartmanlardan topladığı gazete kağıtlarını satan bir çocuk var. Çocuk bizi korkutuyor. Sürekli bize başına gelenleri anlatırken bir yandan ayakkabısını itina ile çözüp çorabını çıkartıyor, 12 adet olan ayak parmaklarını sayıp ayakkabısını tekrar giyiyordu. Bunu kaç defa yaptı sayamadık. Söylediğine göre polisler parkta yattığı için onu her gördüklerinde nezarete atıyor sonra bırakıyorlardı. Eleman sanki bize hayat dersi vermek, yaşadığımız hayata şükretmek için oradaydı. Onu dinledikçe içimiz kararıyordu daha çok ders alıp ailelerimizin kıymetini daha çok anlıyorduk. Zaman geçmiyordu. Babalarımızın gelmesini bekliyorduk. Birazda bu macerayı elimize yüzümüze bulaştırmıştık utanıyorduk Ama hep vakur durduk hiç ağlamadık ve yalvarmamıştık. Bu fırın gibi yanan nezarete uzun boylu değnek gibi kır saçlı esmer illet görünümlü bir polis geliyor.sanki orada bir tek ikimiz var gibi Bize özellikle benim yanıma gelerek “evden siz mi kaçtınız lan” diyerek benim kafama o ağır eli ile donk! Diye acımasızca vuruyor ve arkasını dönüp gidiyordu. Bunun aynısını saat başı hiç eksiksiz olarak üç veya dört kez tekrarladı ve her seferinde bana vurmuştu. Nedense olayın başından beri murat bir fiske bile yememişti  babalarımızın gelmesini ve bizi bu lanet yerden kurtarmasını artık dört gözle bekler hale gelmiştik. Aradan geçen beş altı saat sonunda babamın, muratın babasının ve muratın dayısının sesi koridordan duyulunca kocaman bir oh çektik. Nedensizce gülüyorduk. Muratın ve benim babamı ayrı odalara alıp ifadelerini aldılar. Babam ifade alan polis memuruna yarı şaka ile “güzelce bir dövseydiniz memur bey” dedi. Memur bunu ciddiye alarak “bizde işkence yok” beyefendi dedi. Babamın dayağı onların yanında okşamaymış meğer.. muratın dayısı bu işten en çok zararlı çıkan adamdı.  Toros aracı ile gelmişlerdi motoru ve bizi eşya gibi bu torosun arkasına koydular ve dönüş yoluna doğru koyulduk.. koyulmadan önce şu nezaretteki elemana bi eyvallah diyemedik, o orada kalmıştı bizlerin sahibi gelip bizi almıştı.
    Bu olaydan sonra babam bana bir fiske bile vurmadı. Eve geldiğimiz de annemler bavulları hazırlamış istanbula kuzenimin sünnetine gitmek için otobüs saatini bekliyorlardı. Tabi benim bunu hesap etmeden evden kaçmam İstanbul tatilimi de iptal etmişti. Annem bana ceza vererek biletimi iptal etmişti.. ben eve girdiğimde annemler otogara gitmek için çıkmışlardı. Ailelerimiz bizi murat ile görüştürmeme kararı almışlardı bir yıl kadar bir süre murat ile gizli buluştuk.. şimdi murat iki, ben bir çocuk sahibiyiz. İkimizinde herşeyi var. Ama o günlerin, çocukluğumuzun tadı hiçbirşey de yok.. motosiklet bende hep bir tutku olarak kaldı. Şimdi hala biniyorum özellikle uzun yol yapmayı hala çok severim. Türkiye içinde çok kilometreler yaptım, Geçen yıl motosikletim ile yurt dışına gittim geldim. Bu tutku kanıma işlemişti bir kere..
    O yıllardan bir kaç fotoğraf.



    ben ve murat 1992
     toplanın beyler size 1995-1998 meslek lisesi nasıldı anlatıyom (7. EDİT)

    ben ve murat 1994
     toplanın beyler size 1995-1998 meslek lisesi nasıldı anlatıyom (7. EDİT)



    pederin mobilet 1995 ben ve kardeşim
     toplanın beyler size 1995-1998 meslek lisesi nasıldı anlatıyom (7. EDİT)



    ***************************************************************************************************************************

    7. EDIT

    evet aklıma birşeyler gelene kadar sizleri geçen yıl yaptığım motosikletli yurt dışı gezimin blogunu okumaya davet ediyorum. umarım ilginizi çeker.

    https://uzunyollar.wordpress.com/



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi focusrite -- 1 Mayıs 2015; 13:32:16 >







  • rizörve gerek yok bizden geçti ama merak ettim. Takip

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Ooo meslek lisesi çıkışı var takip takip

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >

  • < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Önlerden

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • önlerden
  • Bende meslek lisesi okudum meslek lisesi pişmanlıktır.

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
  • Önlerden

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Alirim bir dan Nisantasi Anadolu Lisesi mezunu olarak

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Meslek lisesi mezunu olarak takip ediyorum

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Otlansın

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Meslek liseli forever

    Anlat usta dinliyoruz
  • çimlensin
  • otlan

    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >
  • otlansın
  • önlerden
  • Süper lise varmış bi zmnlar. Bi kimya hocam orda. 2.5 yılda mezun olduğunu söylerdi tabi ozmnlar lise 3 yıldı

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: yörük

    Süper lise varmış bi zmnlar. Bi kimya hocam orda. 2.5 yılda mezun olduğunu söylerdi tabi ozmnlar lise 3 yıldı

    nin kimya hocası derece yapsın diye 3. sınıfın ikinci döneminde öss kassın diye okula gelme demişlerdir veya kredili sistem ise olabilir.
  • 95-96 mezunuyum kredili sitemi bile anlatırım
  • quote:

    Orijinalden alıntı: marantz

    quote:

    Orijinalden alıntı: yörük

    Süper lise varmış bi zmnlar. Bi kimya hocam orda. 2.5 yılda mezun olduğunu söylerdi tabi ozmnlar lise 3 yıldı

    nin kimya hocası derece yapsın diye 3. sınıfın ikinci döneminde öss kassın diye okula gelme demişlerdir veya kredili sistem ise olabilir.

    Bilmiyorum valla

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • 
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.