“… Orhan Bakır’ın asıl adı Armenak Bakırcıyan’dı. Okumak için geldiği İstanbul’da TİKKO’ya katıldı. Örgüte girmeden önce Armenak olan adını mahkeme kararıyla Orhan yaptı. Akrabalarına, halkına ve örgütüne zarar gelsin istemiyordu. Örgüte girmeden önce Anadolu’daki Ermeniler’i bulmakla görevlendirilen bir papazın yardımcısıydı. Tutuklandı, firar etti ve 1980′de Elazığ – Karakoçan’da öldürüldü. Cesedi arkadaşları tarafından kaçırılarak Tunceli’ye götürüldü.
12 Eylül 1980 öncesinin, gazete manşetlerine kadar çıkmış, yakalanması, tutuklanması, firarı günlerce konuşulmuştu Orhan Bakır’ın. İllegal devrimci hareketler içerisinde de hatırı sayılır bir sempatizanı vardı.TİKKO’nun Merkez Komite üyeliğine kadar yükselmiş, karar alma mekanizmasındaki en önemli isim olmuştu. Elazığ – Karakoçan’da vurulduğunda henüz yirmili yaşlarındaydı. Diyarbakırlı bir Ermeni idi. İki arkadaşıyla birlikte, isimlerini değiştirerek TİKKO’ya katılmışlardı. Örgüt içerisinde ele avuca sığmaz kişiliğiyle kısa sürede sivrilince İzmir’de tutuklandı, Buca Cezaevi’ne kondu. Hastaneye götürülürken firar edince artık onun mekanı şehirler değil, dağlar olmuştu. Elazığ – Erzincan – Tunceli kırsalındaydı. Halk onu Ali Ağa olarak tanıyordu. O ise kaybolmuş Ermeniler’i arayıp buluyordu…”
***
“ Diyarbakır’da, Gavur Mahallesi’nde, kalabalık bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Henüz küçücük bir çocukken babası kayboldu. Diyarbakır’dan İstanbul’a giden babasından bir daha haber alınamamıştı. Ne gören vardı, ne duyan… Yıllarca yapılan araştırmalar sonuç vermedi. Artık Armenak yetim bir çocuktu.
Bağlı oldukları Diyarbakır Ermeni Kilisesi’nin papazı Der Giragos’un tavsiyeleriyle okudu. Önce Diyarbakır’da ilkokulu bitirdi. Ardından da ortaokul ve liseye gidebilmek için İstanbul – Üsküdar’a geldi. Surp Haç Tıbrevank Ermeni Lisesi’nin yatılı öğrencisiydi Armenak Bakırcıyan.Delikanlılığa adımını attığı yıllar, Türkiye sokaklarının en hareketli olduğu yıllardı. 68′de Paris’te atılan kıvılcım tüm dünyayı sarmış, Türkiye’yi de yoğun şekilde etkilemeye başlamıştı. “Halklara özgürlük, İş – emek – hürriyet, Deniz – Mahir – Ulaş, Kurtuluşa kadar savaş” sloganları ile yüzbinler harekete geçmişti.Sokakların bu hareketliliği üniversitelileri olduğu kadar, liselileri de cezbediyordu. İşte başında kavak yelleri esmesi gereken bir dönemde, Armenak da bu sloganların çekiciliğine kapılmıştı.
Lisedeki tüm arkadaşları gibi sıkı bir solcu olmuştu. Surp Haç Lisesi’ndeki o günleri “Yatılı olduğumuz için ülkenin bütün sorunlarını tartışırdık. Tüm sol literatürü de en ince detayına kadar okumuştuk” sözleriyle anlatıyor Hırant Dink. Dink, Armenak Bakırcıyan’ı en iyi bilen, tanıyan isim. İkili hem okul, hem de yatakhane arkadaşı.
Dink ve Bakırcıyan’ın arkadaşlıkları gece yatakhane sohbetlerinde başladı. Armenak lise üçüncü sınıftaydı tanıştıklarında, Hırant ise ikinci sınıfta. Sohbetlerin dozu giderek şiddete kayıyordu. Artık okulda eylem yapma zamanı gelmişti. Solcu öğrenciler öğretmenleri, ezen sınıfın temsilcileri olarak görüyordu. Bu yüzden birilerinin bu gidişe bir son vermesi gerekiyordu.
Öğrenciler tepkilerini öğretmenler içerisinde özellikle İngilizce öğretmenine odaklamıştı. Öğretmen derste okulun dağıttığı kitaptan ders işlemiyordu. Bunun yerine yurtdışından getirtilmiş bir kitabı kullanıyordu. Surp Haç’a gelen öğrencilerin çoğu Anadolu’nun yoksul ailelerine mensuptu. Öğretmenin kullandığı kitabı almaları, hatta o günün Türkiye’sinde bulmaları bile mümkün değildi.İşte okuldaki ilk ve son eylem İngilizce öğretmenine yönelikti.
İkinci sınıfların İngilizce dersi vardı. Öğretmen derse yeni girmişti ki bir anda sınıfın kapısı gürültüyle açıldı. Başını Armenak’ın çektiği kalabalık bir öğrenci grubu sınıfı basmıştı. Hazırladıkları sopalarla İngilizce öğretmenini dövmeye başladılar. O sırada ikinci sınıfta okuyan Hırant Dink, dayak yemek pahasına öğretmenini koridora atmayı başardı.Diğer öğretmen ve öğrencilerin araya girmesiyle facianın eşiğinden döndü Surp Haç Lisesi. Ancak bu olay Armenak için bir dönüm noktası oldu. Hırant Dink ve Armenak Bakırcıyan, öğretmenin başvurusu üzerine disipline verildi. Sene sonunda da her iki ismin okulla ilişiği kesildi.Birisi üçüncü, diğeri ikinci sınıfta iki genç yapayalnız ve parasız kalmıştı İstanbul’da. Surp Haç Lisesi’nden Yetişenler Derneği’nin, Şişli’deki lokalinde yatıp kalkıyorlardı. Bu arada Şişli Lisesi’ne kayıt yaptırdı ikisi de. Bir süre sonra Balat’ta bir Ermeni okulunun yatılı öğrenciler için belletmen aradığını duydular.Okulda hem yatılı, hem de gündüzlü öğrenci vardı. Aynı zamanda kız – erkek karışık eğitim veriliyordu. İstanbul dışından gelen öğrenciler için, yatakhane işlevi görmek üzere iki ev tutulmuştu. Birisinde kız öğrenciler, diğerinde de erkek öğrenciler kalacaktı. Okul yönetimi evlerin başına “ağabey, belletmen” arıyordu. Hem Hırant Dink, hem de Armenak Bakırcıyan bu iş için başvurdu okula.Ancak bir kişiye iş verilebiliyordu. Dink ve Bakırcıyan ise tek maaşa razıydı. Yatacak yer verildiği taktirde yedikleri, içtikleri ayrı gitmeyen iki arkadaş seve seve belletmenlik yapacaktı. Okul yönetiminin kabulünden sonra iki arkadaşın meskeni Balat’taki bu küçük öğrenci evi olmuştu.
O sene Hırant Dink, İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’ni, Armenak Bakırcıyan ise aynı üniversitenin Edebiyat Fakültesi’ni kazanmıştı. Fakülte yılları her ikisinin de daha fazla politikleştikleri yıllardı: “Sempatizan noktasını aşmış durumdaydım. Artık bir yol ayrımındaydım. Ya dağa gidecektim, ya da İstanbul’da kalacaktım. Armenak ilkini seçti. Ben o sırada bir aşk yaşıyordum. O bunu bildiği için benim İstanbul’da kalmam gerektiğini söylüyordu. Burada da insana ihtiyaç vardı.”
*** İşte önlerindeki tüm setlerin devrildiği, hızla olayların akışına kapıldıkları günlerde Armenak Bakırcıyan bir kararını açıkladı arkadaşlarına; isim değiştireceklerdi. O günlerde sağın en büyük gazetesi Tercüman’dı. Tercüman hergün sol örgütlerin içerisinde Ermeniler’in olduğunu, Türkiye’yi terör bataklığına Ermeniler’in çektiğini, Türkiye’yi bölmek istediklerini yazıp çiziyordu. Armenak bu “sarı” propagandanın etkisinde kalmıştı.
Andıç: Başlıkda bu öldürülen kişiye 'devrimci' diye bahsettim bunun nedeni devrimci olduğunu düşünmem değil daha önce forumda bir terörist ile tartıştım yöneticiler sınırsız çizdi.
bildiğin ajan işte yoksa hangi yabancı bu devirde Türkler için canını verir ?