Hun İmparatorluğu'nun hükümdarıdır.ATTİLA TÜRK Hakanıdır. Babası Muncuk Han'dır. Amcası Roa, onu babası öldükten sonra bozkırda tek başına yaşamaya çalışırken buldu ve yanına aldı. Vizigotlara karşı Roma İmparatorluğu'yla ittifak yapan Attila, bir süreliğine Roma'ya Flavius Aetius'un davetlisi olarak gitti. Her şey iyiye giderken, Roa'nın ölüm haberini aldı. Geri dönerek kardeşi Bleda ile birlikte Hun İmparatorluğu'nun ortak hükümdarı oldu. Bleda 445 yılında öldü.Bu durum Attilanın tek başına Hun hükümdarı olmasını sağlamıştır. Daha sonra aşık olduğu esir kızla (Nakara) evlenen Attila'nın bir oğlu oldu, doğum sırasında eşi Nakara hayatını kaybetti.
Avrupa kıtasının üçte ikisinden fazlasına hakim oldu ve devletin sınırlarını Asya'ya taşırdı. Hükümdarlığı boyunca ordusu ile Batı ve Doğu Roma imparatorluklarını sık sık istila eden Attila, Ortaçağ kaynaklarında acımasızlığı ile anılır. Bu nedenle de Avrupa dillerinde "Tanrı'nın Kırbacı" (İngilizce: Scourge of God, İtalyanca: Flagello di Dio, Fransızca: Fléau de Dieu) olarak anılır.
Batı Roma İmparatorluğuna sefer yaparken Papa'nın araya girmesiyle(Papa Attila'nın önünde diz çöküp af dilemiştir.) Attila Roma'yı fethetmedi ve vergiye bağladı. Attila 453 yılında son eşi tarafından gerdek gecesi öldürüldü.
Mezarının nerede olduğu bilinmemektedir. Cenazesine katılanlar, mezarın yerinin bilinmemesi için öldürülmüştür. Ama tarihçiler arasında Tuna Nehri'nin yatağının bir süreliğine değiştirildiğine ve hazineleriyle birlikte Attila'nın nehrin altına gömüldüğüne, daha sonra da nehir yatağının eski haline getirildiğine dair yaygın bir inanış vardır. Nehrin aşırı uzunluğundan ve bir çok ülkeden geçtiği için bürokratik sorunlar çıkacağından kazı çalışması yapılamamaktadır.
Günümüzde, Attila bazıları için kahraman (özellikle Türk ve Macar kültüründe), bazıları için ise barbarların atası (Avrupa kültüründe) olarak alınır. Fakat Attila barbar değildi çünkü Avrupa'ya Asya uygarlığının önemli öğelerini ve özelliklerini Hunlar götürmüştür.
Attila'nın görünümü ile ilgili bilgiler genelde ikinci el kaynaklardır.Ancak kendisini bizzat gören Priscus isimli tarihçi Attila'yı şöyle açıklıyor:
"Kısa boylu, geniş göğsü ve başı olan, gözleri küçük, burnu yassı ve ince grimsi sakalları olan, bronz tenli."
Attila son derece sert ve acımasız bir karaktere sahipti.Batı kaynakları ona "Tanrının Kırbacı" ismini verdi. Kendisine ihanet edenleri kendi buluşu olan kazığa oturtma yöntemiyle cezalandırırdı. Attila'nın isminin kaynağı tartışmalara neden olmuştur.Türk kaynaklarına göre Volga Nehri'nin eski ismi olan Atıl/İtil/Atal kelimelerine oralı anlamı veren illa kelimesiyle birleşmesi sonucu Attila ismi oluşmuştur.Diğer bir görüşe göre at/atıl/atılmak anlamına gelir.
Kanuni Sultan Süleyman
I. Süleyman (Osmanlı Türkçesi: سليمان Sulaymān; Lakabı: Kanuni (Arapça: القانونى, al‐Qānūnī), birçok batı ülkesinde daha çok Muhteşem Süleyman) (d. 27 Nisan 1494, Trabzon – ö. 6 Eylül 1566). 10. Osmanlı padişahı ve İslam halifesidir. Babası I. Selim, annesi ise Ayşe Hafsa Sultandır.
Sultan Birinci Selim Han'dan 7.000.000 km 2'ye yakın devraldığı Osmanlı Devletini, 46 yılda 15.000.000 km2, bağlaşık devletlerle, 17.000.000 km2 ulaştırmıştır. Kanuni Sultan Süleyman ve Muhteşem Süleyman olarakta anılır. Birçok tarihçi tarafından O'nun Saltanatında Osmanlı İmparatorluğu'nun en parlak dönemini yaşadığı kabul edilmektedir.
Çocuk yaşta İstanbul'da bilim, tarih, edebiyat, din ve askerlik eğitimi aldı. 1509 yılında annesinin doğum yeri olan Kırım'da Kefe sancakbeyliğine atandı. Daha sonra Saruhan sancakbeyliği göreviyle Manisa'ya gönderildi. Padişahın sefere çıktığı vakitlerde Batı sınırını korumak için Edirne'de bulundu. Babasının ölümü sırasında yine Manisa'da bulunan şehzade Süleyman, sadrazam Piri Paşa'nın çağrısı üzerine İstanbul'a gelerek 1 Ekim 1520 tarihinde tahta çıktı.
I. Süleyman padişah olunca içişlerinde belli bir düzene kavuşmuş devlet yönetimi babasının yaptığı ıslahatlarla sağlamlaşmış temeller üzerinde duran bir devletin başına geçti. İmparatorluğun iç bunalımlarıyla uğraşmadan kısa bir süre Batı dünyasının geçirdiği dönüşümleri izledi. Batı rönesansın yarattığı bir açılma ortamında teknik yönden belli aşamalara ulaşmış; Fransa ve Almanya'da dinsel reformlar yapılarak birlik sağlanmıştı. I. Süleyman bu ortamda, askeri alanda oldukça üstün duruma gelmiş olan Osmanlı İmparatorluğunun gücünü Batı'ya yine askeri yönden kabul ettirme yolunu seçti.
İmparatorluk içinde Süleyman dürüst hükümdar ve çözülmeye, bozulmaya, rüşvete karşı olarak biliniyordu. Yetenekli bir kuyumcu ve seçkin bir şair olduğu kadar, Süleyman ayrıca sanatçıların ve filozofların büyük hamisiydi. Osmanlı İmparatorluğu'nun kültürel gelişmesindeki Altın Çağı'nın hükümdarıydı. Süleyman 16'ncı yüzyılın seçkin hükümdarları arasında kabul ediliyordu; başlıca rakipleri arasında V. Karl Kutsal Roma İmparatoru (1519-56) , I. François (Fransa,1515-47), VIII. Henry (İngiltere,1509-47), II. Zygmunt (Polonya,1548- 1572) ve IV. İvan'ın (Rusya, 1530-84) isimleri sayılabilir. Onun liderliğinde Osmanlı İmparatorluğu Altın Çağı'na ulaştı ve dünya gücü haline geldi. Süleyman, Osmanlı ordusunu Belgrad, Rodos, Macaristan'ın çoğunun fethinde kendisi yönetti. Viyana kuşatması planını hazırladı. Ortadoğu'nun çoğu toprağını imparatorluğa kattı. Karasularını Kuzey Afrika'ya Cezayir'e genişletti. Kısa dönemde Osmanlı'lar Akdeniz, Kızıl Deniz ve İran Körfezinde deniz hakimiyetini ele geçirmeyi başardılar. Osmanlı İmparatorluğu onun ölümünden sonra genişlemesine bir yüzyıl daha devam etti.
Winston Churchill
Sör Winston Leonard Spencer-Churchill (30 Kasım 1874 Oxfordshire -24 Ocak 1965), dünya tarihinde önemli yeri olan İngiliz devlet adamıdır.
30 Kasım 1874’te, Lord Randolph Churchill’in ve Amerikalı eşi Jennie Jerome'un oğlu olarak dünyaya geldi. 1895'te Kraliyet Harp Okulunu bitirdi ve orduya girdi. Boerler Savaşı'nda esir düştü ve kaçarak milli kahraman haline geldi. On ay sonra, Muhafazakar Parti'den milletvekili seçildi.
1904’te Liberal Parti'ye girdi. 1911’de Bahriye Nazırı oldu. Başarılı siyasi kariyeri 1916 Gelibolu yenilgisinden sonra düşüşe geçti. Sadece donanmayla Çanakkale Boğazı'nın geçilebileceği, ardından da rahatça İstanbul’a ulaşılabileceği konusundaki ısrarcı tavrı, Türklerin umulandan çok daha başarılı bir savunma yapması; müttefik ordusunun tarihi yenilgisine yol açtı. Bu başarısızlığın mimarı olarak nitelendirilen Churchill, İngiliz halkı karşında çok zor bir durumda kaldı ve muhaliflerinin de zorlamasıyla görevinden ayrıldı. Ancak 1917’de Cephane Bakanlığı'na ve Harbiye Bakanlığı'na getirildi. 1924'te tekrar Muhafazakar Partiye girdi. Maliye Bakanı oldu (1924-1929).
1939'da bir kez daha Bahriye Nazırlığına ve 1940'ta (N. Chamberlain'ın) yerine başbakanlığa getirildi. İkinci Dünya Savaşı'nda izlediği savaş politikası ve Roosevelt ile kurduğu iyi ilişkiler onu İngiliz tarihinin en önemli devlet adamları arasına soktu. Gene bu dönemde Müttefik Devletlerin Balkanlar'a kaydırmaya çalıştığı strateji konusunda Ruslarla çalıştı. Ancak SSCB'nin burada hakim duruma geçmesinden de çekiniyordu. Bu yüzden savaşın başından itibaren stratejik önemi büyük olan Türkiye'yi savaşa sokmaya çalıştı. Kahire ve Adana'da Türk yöneticileriyle bu konuda yaptığı görüşmelerde, Türkiye'nin istediği askeri yardımı vermeye de yanaşmadı. Savaş sonrası Avrupa ülkelerinin birleşmesini sağlayan Kuzey Atlantik Paktı, Avrupa Konseyi gibi kurumların oluşması için büyük çaba gösterdi. 1951 seçimlerinde tekrar iktidara geldi. 1955'te görevlerini A.Eden'e bırakarak siyasetten çekildi.
Son yıllarını daha çok yazarak ve resim yaparak geçirdi. 1953 yılında Nobel Edebiyat Ödülünü kazandı. 1963’te Amerikan Devleti, kendisine onursal vatandaşlık verdi. 1965 yılında, 91 yaşında öldü ve Blenheim Palace’a gömüldü.
Hiç askeri başarı kazanmış insan göremedim ya neyse...
John Forbes Nash (13 Haziran 1928-...)
John Forbes Nash Jr., (d. 13 Haziran 1928, Bluefield-West Virginia). ABD'li matematikçi.
Lisans ve yüksek lisans eğitimini Carnegie Institute of Technology'de tamamladıktan sonra doktora yapmak için Princeton Üniversitesi'ne gitti. 21 yaşında hazırladığı doktora tezi, "Oyun Teorisi", ona uzun yıllar sonra, 1994'te Nobel Ekonomi Ödülünü kazandırdı. Genç deha, John von Neumann'ın icadı olan oyun teorisindeki sorunları çözüp kullanılır hale getirdi. 30 yaşına kadar parlak fikirleri ve göze çarpan kişiliği sayesinde hızla yükselip matematik camiasının önde gelen isimlerinden biri oldu. MIT'de profesörlük yapmaya başladığında karısı Alicia Larde ile tanıştı. Larde o zamanlar daha bir fizik öğrencisiydi. Nash'in şizofreni sorunları başlamadan kısa süre önce çiftin bir oğlu oldu.
Hastalığının ilk belirtileri 1958 yılında görülmeye başladı. Bir oda arkadaşı olmamasına rağmen bir oda arkaşından bahsedip etrafındakileri korkutmuş ve oda arkadaşıyla yaptığı hayali sohbetler onun şizofren olduğunu ortaya çıkarmıştır. Sık sık hastaneye girip çıkan Nash'i seven Alicia sonunda yedi yıllık evliliklerini bitirdi. Ancak hiçbir zaman ilişkileri tamamen kesilmedi.
Yaşantısı, Akıl Oyunları adlı filme konu olmuştur.
Okurken sıkılmayın diye kısa olanı aldım.Uzun ve ayrıntılı olan için pm atabilirsiniz.
Nikola Tesla
(d. 10 Temmuz 1856, Smiljana-Hırvatistan – ö. 7 Ocak 1943, New York). Sırp asıllı fizikçi, mucit, makine mühendisi ve elektrik mühendisi. 19. ve 20. yüzyılın en ilginç buluşçularından birisidir.
Babası papazdı. Hiçbir zaman okuyup yazamamasına rağmen, annesi halk arasında pratik ev aletleri mucidi olarak bilinirdi. Ona göre Tesla, yaratıcı dahi olmaya adaydı. Papaz olması için babasının zorlamasına karşı çıkarak, genç Tesla, mühendislik mesleğinde ısrar etti. Annesi de onu destekledi, fizik ve matematikte bilgisini arttırırken Graz'daki Politeknik okuluna girdi ve Prag Üniversitesi'nde eğitimine devam etti. Yabancı teknik eserleri okuyabilmek için, orada, yabancı dil kursuna devam etti. Anadili olan Sırpça ve ailece bildikleri Almancaya ek olarak İngilizce, Fransızca ve İtalyancayı da öğrendi.
Prag'daki tahsilini 1880'de bitirdikten sonra, Budapeşte'de lisans üstü yaparken, profesörüyle alternatif akımın özelliklerini tartıştı. Sonra bir Paris telefon şirketinde çalışmaya başladı. Burada doğru akım motorları ve dinamolar konusunda geniş ve önemli tecrübeler edindi. Oradayken çalıştığı döner makineleri korumak için regüle edici kontrol cihazları icat etti.
Deli Petro
I. Petro (Rusça: Пётр I Великий) (Pyotr I Velikiy) (10 Haziran 1672 - 8 Şubat 1725) Rusya'yı 7 Mayıs 1682'den ölümüne kadar yöneten Rus Çarı. Rusya'yı Avrupa'nın ve dünyanın kaderinde söz sahibi devletleri arasına sokmayı başarmış, bu nedenle tarihte 'Büyük' sıfatıyla anılan ender hükümdarlardan biri.
Çar I. Aleksey'in ikinci eşi Natalya Narışkina'dan olan oğludur. 1682'de, zayif ve hastalikli üvey agabeyi V. İvan'la birlikte tahta çıktı. Bu dönemde, Rusya'yı fiili olarak, üvey ablası Sofia yönetiyordu. Petro 17 yaşında bir saray darbesiyle yönetimi ablasının elinden alıp tek başına çarlığını ilan etti.
Rusya'yı Avrupa'nın güçlü devletleri arasına sokabilmek için güçlü bir ordu ve denizlerde hakimiyet olduğuna inanan Petro, orduyu baştan aşağı yenileme ve bir donanma kurma hamlesine girişti. Oncelikle kendisinin merak sardığı denizciliği Ruslara sevdirmeye çalışan Petro, Rusya'nın güneyinde büyük tersaneler inşa ettirdi. Buralarda çalıştırmak üzere, başta Hollanda ve Venedik'ten olmak üzere Avrupa'nın birçok ülkesinden gemi yapım ustaları getirtti. Bu arada kendisi de, kimliğini gizleyerek çıktığı uzun bir Avrupa gezisinde, ilgi alanına giren bilim ve zanaat dallarıyla ilgili bilgi edindi. Hollanda'da gemi yapım tezgahlarında marangozluk yaptı. İngiltere, Fransa, Hollanda, Almanya'yı dolaştığı bu seyahat Petro icin bir okul niteliği taşıdı. Avrupa'nın gelişmiş ve güçlü ülkelerindeki uygulamaları Rusya'ya taşımak ve ülkesinde köklü reformlar yapmak isteyen Petro için bu seyahat bir dönüm noktası oldu.
'Büyük Petro' olarak bilinen Rus hükümdar, Rönesans ve Reform döneminde yaptığı incelemeler ve deneyler sayesinde Rusya'nın Avrupa'nın gerisinde kalmasını önlemiştir. Daha çok sıcak sulara inme planlarından dolayı denizcilik ve gemicilikle ilgili incelemeler yapan Petro, şanından öte bir gemide en alt rütbede çalışarak ilginç kişiliğini ön plana çıkarmıştır. Osmanlılar bu yüzden Petroya 'Deli Petro' lakabını takmıştır fakat söz konusu Prut Savaşında Osmanlı'nın karşısına büyük ve dayanıklı gemilerle gelince Deli Petro'nun adı Büyük Petro olarak anılmaya başlanmıştır.
Bana göre tarihe geçmiş biridir aksini iddia ederseniz silebilirim.
Thomas Edward Lawrence
Yarbay Thomas Edward Lawrence (16 Ağustos 1888 - 19 Mayıs 1935). İngiliz arkeolog, asker, casus ve yazar. Profesyonel olarak T.E. Lawrence veya T.E. Shaw isimlerini kullanır. 1916 - 1918 yıllarında Osmanlı İmparatorluğu'na karşı yürütülen Arap isyanında, İngiliz irtibat subayı olarak aldığı görev nedeniyle Arabistanlı Lawrence olarak tanınmıştır. Şövalyelik nişanını reddetmiştir, "Üstün Hizmet Madalyası" ve "Fransız Şeref Lejyonu Madalyası" ile ödüllendirilmiştir.
Arapların birçoğu, Osmanlı ve Avrupa'lı devletlerin hakimiyetine karşı verdikleri özgürlük mücadelesine önderlik etmesinden dolayı onu, Arap ulusal uyanışının öncüsü ve halk kahramanı olarak kabul etmektedirler. Britanyalılar da onu en büyük savaş kahramanlarından biri olarak kabul etmektedirler.
Bahsi geçen dönemi 1926 tarihli "Bilgeliğin Yedi Sütunu" (İngilizce: The Seven Pillars of Wisdom) adlı otobiyografik eserinde anlatmıştır.
Arap İsyanı İlk tayin yeri olan Kahire'de İngiliz Askeri Haberalma Servisi için çalıştı. Araplarla olan sıcak ilişkileri Lawrence'ı, İngiliz ve Arap kuvvetleri arasındaki irtibat subaylığı görevi için biçilmiş kaftan kılıyordu. Ekim 1916'da, Arap millî faaliyetlerini rapor etmesi için çöle gönderildi.
Mekke şerifi Hüseyin bin Ali'nin oğlu Emir Faysal komutasındaki düzensiz birliklerle birlikte Osmanlı ordusuna karşı gerilla mücadelesi verdi. Arapları, Medine'deki Osmanlı muhafız birliklerini şehirden çıkarmamaları konusunda ikna etti. Böylece Araplar, şehre malzeme getiren Hicaz demiryoluna yaptıkları saldırılara ağırlık verebildiler. Osmanlı askerleri de hem şehri hem de demiryolunu savunmak ve tamir etmek zorunda kalarak oyalandılar. Lawrence, Akabe ve Şam'ın işgalinde de önemli rol aldı.
Araplarla geçirdiği zaman zarfında, gelenek ve yaşantılarına bayağı adapte oldu. Deve ile seyahat edip, sıkı bir dostluk kurduğu Prens Faysal'ın hediye ettiği yerel kıyafetleri giymeye alıştı.
Birinci Dünya Savaşı'nın sonlarında İngiliz hükümetini, Arapların bağımsızlığının İngilizlerin yararına olduğuna ikna etme konusunda oldukça başarılı oldu.
Efsanenin Yayılışı Lawrence, 1918'de savaş muhabiri Lowell Thomas'ın belgesel film ve fotoğraflar çekmesine yardımcı oldu. Savaştan sonra bu belge niteliğindeki fotoğraf ve filmlerle dünya turuna çıkan Lowell Thomas, oldukça yüksek kazançlar elde etti.
Lowell Thomas'ın Lawrence'ı büyük bir kahraman gibi göstermesi, Lawrence'ın da kendi anılarında bölgede daha önceden yüzlerce İngiliz ajanı tarafından yapılmış bir çok şeyi kendine mal etmesi Lawrence'ın aslında çok da hak etmediği bir üne kavuşmasını sağladı.
Öyle ki sonradan Lawrence'ın efsanesini kaleme alan yazarlar yeri geldiğinde Lawrence'ı gerilla savaşı'nın mucidi olarak kabul etmişlerdir.
1962'de çekilen Arabistanlı Lawrence filmi ise efsaneyi doruk noktasına ulaştırmıştır.
Bilgeliğin Yedi Sütunu Bilgeliğin Yedi Sütunu, bunun haricinde ikisi çeviri olan birkaç kitabı daha bulunan Lawrence'ın başyapıtıdır. 1919 yılında All Souls Koleji'nde araştırma yapma şansı verilmiş, bu çalışmaları yedi yıl sürmüştür. Kitap, Lawrence'in savaş anılarından müteşekkildir ancak bazı kısımları askerî strateji, Arap kültürü ve coğrafyasıyla ilgili denemeler de içermektedir. Kitap oldukça yoğun ve karmaşık bir kelime örgüsü ile yazılmış, yer yer acıklı, yer yer komik öğeler içeren önemli bir yapıttır.
Lawrence, notlarını kaybettiği için kitabı üç defa yazmak zorunda kalmıştır. Öyküsel anlatımında gerçek ile fantaziyi ayırt etmek zaman zaman zor olmaktadır. Gerçekle hayali karıştırmaktan zevk aldığı aşikârdır. Kendisiyle olan iç hesaplaşmaları yer yer kendisini küçümsemesine ve yer yer de Arap İsyanı'nda aldığı rolü abartmasına neden olmuştur. Bu anlamda kitap hem otobiyografi olarak hem de tarih ve psikoloji açısından önemli bir yapıttır.
Lawrence'in abartma alışkanlığı, biyografisini yazan yazarlar ve diğer araştırmacıları zaman zaman anlaşmazlığa düşürmüştür. Kitabında süslü bir anlatımla dile getirdiği iddiaların bir kısmı sonradan yalanlanmış ve aksi ispat edilmiştir. Sina Çölü'nü iki günde geçtiği iddiası ve birçok savaş yarası olduğu iddiası bunlardan ikisidir. Gerçekte bu yolculuk üç gün sürmüştür ve sadece birkaç savaş yarası vardır.
Arap İsyanı'na katıldığı doğrudur ancak bu isyanın temel taşlarından biri, hatta ilham perisi olduğu iddiası doğru değildir. Almanlar Arap İsyanı'nı her yönüyle anlatan 12 ciltlik bir rapor hazırlamışlardır. Bu büyük raporda Lawrence'ın adına bile rastlanmaz. Buna rağmen Araplar, etkisi olduğunu kabul ederler.
George Bernard Shaw, Lawrence'a kitabını düzenlemesinde yardımcı olmuş ve gramer hatalarını düzeltmiştir. Lawrence kitabının önsözünde Shaw'a ve eşine hiç istemediği halde teşekkür etmiştir.
Kitabın 1926'daki ilk baskısı fahiş fiyattan satılıyordu ve özel sipariş gerektiriyordu. Halkın, kendisinin çok fazla kazanç elde edeceğini düşünmesinden korkarak, halkın gönlünü kazanmak amacıyla bu kitabın kendisinin savaş anıları olduğunu ilan etti. Daha sonra bu kitabın gelirinden bir kuruş bile almayacağına yemin etti ve kitabın fiyatını basım masrafının üçte birine düşürdü. Gerçekten de kitabın gelirinden pay almadı ve büyük bir meblağ olan borcunu da ödedi.
Biraz da farklı camilardan kişileri yazalım.
Carl Lewis
1961’'de doğan Amerikalı sporcu Carl Lewis (Fred Carlton Lewis), 100 metre, 200 metre, uzun atlama ve 4x100 bayrak yarışçısı olarak!önemli başarılar kazandı. Los Angeles Olimpiyatları’nda 100, 200 metre bayrak yarışı ile uzun atlamada altın madalya kazanan Lewis, 1983 dünya şampiyonasında 3, 1987 dünya şampiyonasında 2, 1987 dünya kupasında 1 ve 1988 Seul olimpiyatlarında 2 altın madalya kazandı. 1991’de Tokyo’da gerçekleştirilen Dünya Atletizm Şampiyonası’ndaki 100 metre yarışında elde ettiği 9.86'’lık derecesiyle dünya rekoru kırdı. 1996 Atlanta Olimpiyatlarında 4. Kez şampiyon olan Lewis, olimpiyatlarda aldığı madalya sayısını 9’'a yükseltti. Kişisel başarı olarak 100 metrede 9.86 saniyelik derece elde eden Lewis, 200 metreyi 19.75 saniyede koşma başarısını gösterdi. Lewis’in uzun atlamadaki en büyük kişisel başarısı ise 8.87 cm.
Lewis’in bazı dereceleri şöyle:
1984 Los Angeles Olimpiyatları
100 m.’de 9.99 ile birinci. 200 m.’de 19.80 ile birinci.Uzun atlamada 8.54 ile birinci.
1988 Seul Olimpiyatları
100 m.’de 9.92 ile birinci, Uzun atlamada 8.72 ile birinci.
1992 Barcelona Olimpiyatları
Uzun atlamada 8.67 ile birinci.
1996 Atlanta Olimpiyatları
Uzun atlamada 8.50 ile birinci.
Erwin Rommel
Doğum Yeri: Heidenheim, Almanya Ölüm Yeri: Herrlingen, Almanya Bağlılığı: Nazi Almanyası Hizmet yılları: 1911 - 1944 Rütbesi: Mareşal Kumanda ettiği: 7. Panzer Tümeni, Afrika Kolordusu, B Ordu Grubu Savaş/Çatışma: I. Dünya Savaşı, II. Dünya Savaşı (Fransa, Kuzey Afrika, Normandiya) Madalya: Demir Haç
Erwin Johannes Eugen Rommel (15 Kasım 1891 – 14 Ekim 1944) 2. Dünya Savaşı sırasında 'Alman Afrika Kolordusu' (Deutsches Afrika Korps: kısaca DAK) komutanlığını da yapmış olan sıradışı general. Kuzey Afrika'da İngiliz birliklerine karşı kazandığı başarılar nedeniyle "Çöl Tilkisi" lakabıyla anıldı. Sadece askeri başarılarıyla değil rakiplerine karşı olan şövalyevari tutmuyla da hatırlanır.
Rommel, Ulm'a 50 km mesafedeki Heidenheim'da doğdu. Ondört yaşındayken bir arkadaşıyla birlikte tam ölçekte bir planör yapmayı başardılar. Genç Erwin'in mühendis olma düşüncesine karşın 1910 yılında babasının ısrarıyla 124'üncü Württemberg Piyade Alayına subay adayı olarak katıldı ve kısa süre sonra da Danzig'teki Subay Hazırlama Okuluna gönderildi. Kasım 1911'de okuldan mezun olarak Ocak 1912'de Teğmenliğe atandı.
Birinci Dünya Savaşı
Birinci Dünya Savaşında Rommel, hem Fransa'da hem de Romanya ve İtalya cephelerinde görev aldı ve bu sırada üç kez yaralanarak Birinci ve İkinci Dereceden Demir Haç nişanı aldı. Rommel, Prusya'nın en yüksek madalyası olan Pour le Mérite'i kazanan en genç subay oldu. Bu madalya, sadece generallere ayrılan bir onurdu ve Rommel bunu Kuzeydoğu İtalya dağlarındaki savaşlarda kazandı. Ödül esas olarak Longarone Savaşı ve Matajur Tepesinin 150 İtalyan subay, 7000 asker ve 81 topla birlikte ele geçirilmesi sonucu geldi. Rommel'in taburu aynı zamanda Almanya'nın İtalya üzerinde kesin zafer elde ettiği Caporetto Savaşı'nda da kilit rol oynadı.
İki Savaş Arası
Savaş sonrasında Rommel tabur komutanlıklarında bulundu ve 1929-1933 arasında Dresden Piyade Okulunda ve 1935-1939 arasında da Potsdam Savaş Akademisinde öğreticilik yaptı. Rommel'in savaş hatıratı Piyade Hücumu (Infanterie greift an) 1937'de yayınlandıktan sonra bir askeri başvuru kaynağı olarak ilgi gördü ve aynı zamanda Adolf Hitler'in de ilgisini çekerek Hitler Gençliğinin (Hitler Jugend) eğitiminden sorumlu komutan görevine getirilmesine neden oldu.
1938'de artık albay olan Rommel Wiener Neustadt'daki Savaş Akademisi komutanlığına atandı. Burada, Piyade Hücumu'nun devamı olan Tank Hücumu'nu (Panzer greift an) yazmaya başladı. Ancak bir süre sonra görevden alındı fakat Hitler'in özel koruma taburunun (LSSAH Führer-Begleitbattalion) komutanlığına getirildi.
İkinci Dünya Savaşı
Polonya 1939
1939 sonbaharında Hitler Rommel'i, işgal altındaki Çekoslovakya'yı ziyaretinde kendisini korumak üzere seçilen Özel Birliğin komutanı olarak seçti. Polonya'nın işgalinin hemen öncesinde Tuğgeneralliğe terfi etti ve Hitler'in mobil karargahının güvenliğinden sorumlu birliğin komutanlığına atandı.
Fransa 1940
1940'ta Fransa'nın işgalin başlamasından sadece üç ay önce 7 nci Tank Tümeninin komutanlığına atanmıştı. Bu tümen daha sonra "Hayalet Tümen" (Gespenster-Division) olarak bilinecektir. O kadar süratli ve şaşırtıcı hareket ediyordu ki Alman Yüksek Komutası bile zaman zaman tümenin konumunu haritalar üzerinde işaretliyemiyor, tümenle iletişim kuramıyordu.
Bu, Rommel'in ilk tank birliği deneyimiydi fakat bu görevde ne kadar yetenekli olduğunu gösterdi ve Arras'ta, İngiliz Yurtdışı Sefer Kuvvetinin karşı saldırısını başarılı bir şekilde püskürttü. Meuse Nehrini geçen ilk birlik Rommel'in birliğiydi. 7 nci Tank Tümeni Manş Denizi'ne ilk ulaşan Alman birliklerinden biriydi (10 Haziranda) ve hayati önemi haiz Cherbourg limanını ele geçirdi (19 Haziran). Ödül olarak Rommel terfi ettirildi ve 5 nci Hafif Tümen (daha sonra 21 nci Tank Tümenine dönüştürüldü) ve 15 nci Tank Tümeninin komutanlığına atandı ki bu tümen 1941 başlarında yenik ve demoralize İtalyanlara yardım etmek için Libya'ya konuşlandırıldı ve Alman Afrika Kuvvetlerini (Deutsches Afrika Korps) oluşturdu. Afrika, Rommel'in komutan olarak en büyük ününü kazandığı yer oldu.
Afrika 1941-1943
Rommel, 1941 yılının büyük kısmını kendi organizasyonunu oluşturmak ve Tuğgeneral Richard O'Connor komutasındaki İngiliz kuvvetlerine karşı bir dizi mağlubiyet alarak dağılmış olan İtalyan birliklerini toparlamakla geçirdi. Aslen buradaki savunmaya yardım amacıyla gönderilen Rommel kendinden birkaç kat üstün İngiliz kuvvetleri önüne katmış ve El Alamein'e kadar kovalamıştır. Kendisine ünlü Çöl Tilkisi (Desert Fox) lakabı da bu yaptıklarından sonra takılmıştır.
Pek çok şaşırtmaca kullanmıştır. Bunlardan bazıları; tankların ve araçlarına arkasına çalı çırpı bağlatarak tozu dumana katmasıdır, ki bunu gören İngilizler çok büyük bir gücün kendilerine saldırdığını sanarak geri çekilmişlerdir. 88'lik topların yarısını toprağa gömdürmüş, yaklaşan İngilizlere acı bir sürpriz yaşatmıştır. Mayın dedektörlerini yanıltmak için her mayının yanına konserve kutuları gömdürmüştür. Bazen araçları tahtadan tank haline getirip, şaşırtmaca da kullanmıştır.
Başarılı bir saldırıyla İngiliz birlikleri Libya'nın dışına çıkarıldı ancak Mısır'a az bir mesafede saldırı tükendi ve çok önemli Tobruk limanı kuşatılmış olduğu halde Avusturalya lıgeneral Leslie Morshead komutasındaki Müttefik kuvvetlerinin elinde kaldı. Müttefik Kuvvetler Komutanı General Archibald Wavell'in kuşatmayı kırmak amacıyla yaptığı iki saldırı (Brevity Harekatı ve Savaş Baltası Harekatı) başarısızlıkla sonuçlandı.
Pahalıya malolan Savaş Baltası Harekatı'nın başarısızlığı sonrası Wavell'ın yerine Hindistan İngiliz Birlikleri Komutanı General Claude Auchinleck atandı. Auchinleck, Tobruk'u kurtarmak için 18 Kasım 1941 tarihinde büyük bir taarruz başlattı (Haçlı Harekatı) ve başarılı da oldu.
Crusader, Rommel için bir bozgun olmuştur, 7 Aralık 1941 günü tüm birliklerine geri çekilme emri verecektir. Alman ve İtalyan birliklerinin Tobruk civarından çekilmekte olduklarını gören Auchinleck, başarıyı genişletmek amacıyla bu birlikleri izlemeye karar verecektir. Birlikleri düzenli bir biçimde çekilmekte olan Rommel, 20 Ocak 1942 tarihinde birliklerini geri çevirerek kendilerini izleyen müttefik kuvvetlerine bir karşı taarruz düzenler. İngiliz kuvvetleri, bu beklenmedik saldırı karşısında Tobruk'a geri çekilerek savunma pozisyonu almak zorunda kalmışlardır.
Klasik bir Yıldırım savaşı taktiği ile Rommel, 24 Mayıs 1942 günü taarruza geçerek, Gazzala'da İngiliz kuvvetlerini kanadını dışından dolanan bir çevirme harekatına girişmiştir. Bu çevirme harekatı, Bir-Hakem'deki kuvvetli birliklerini, pozisyonlarını savunamayacak duruma düşürmüştür. Bunun üzerine İngiliz birlikleri, kaçınılmaz görünen kuşatmadan kurtulabilmek için hızla geri çekilmek zorunda kaldılar.
Rommel'in bu saldırısı sonucunda Tobruk, kuşatılmış bir vaziyette Afrika Kuvvetleriyle Mısır arasındaki tek engel olarak kaldı.
Ocak 1942'de Rommel'in direktifi ile bir haber el altından, Rommel'in karargâhından İtalyan Kuzey Afrika baş komutanlığına doğru sinsice yayıldı: 'Rommel çekilmeye hazırlanıyor'.İtalyan Komutanlar ve kurmay subayları hayretler içinde kalmıştı.18 Ocak'ta Kahire'de duyulan bu haber hayret uyandırmakla beraber İngiliz Baş komutanı Auchinleck buna pek de inanmamıştı.Auchinleck ısrarla Londra'dan daha fazla bilgi istiyor, herkes merakla cevabı bekliyordu.Acaba Berlin ne biliyordu?Ajanlar ufacık bir bilgiyi bile havada kapacak konumda bekliyorlardı.Herkes bu soruları sorarken21 Ocak günü Rommel emrini orduya dağıttı.Düşmanı imha maksadıyla taarruza geçilecekti.21 Ocak 1942 günü Merselbrega'daki İngiliz İleri Karakolları saat 08.30'da Alman tanklarının olanca hızıyla kendilerine doğru geldiğini görünce hayretten ağızları açık kalmıştı.
21 Haziran 1942'de hızlı, koordine ve başarılı bir kombine saldırı ile Tobruk, 33.000 askerle birlikte teslim oldu. Daha önce sadece Singapur'un düşüşünde bu büyüklükte bir İngilz askeri birliği teslim olmuştu. Müttefikler tartışmasız bir şekilde yenilmişti ve haftalar içinde Mısır'a kadar çekilmek zorunda kaldılar. Rommel'in, İngilizlerin "Çöl fareleri", 'Desert rats' olarak bilinen bu afrika ordusu karşısındaki keskin başarıları O'nu yaşayan bir efsane haline getirdi ve Desert Fox (çöl tilkisi) lakabını kazandı ve Afrika savaşları boyunca bu isimle anıldı.
Rommel'in saldırısı, Kahire'ye 90 Km mesafedeki El-Alameyn'de durdu. Birinci El-Alemeyn Savaşı, bazı ikmal problemleri ve müttefiklerin inşa ettiği mevziler nedeniyle Rommel'in aleyhine sonuçlandı. Müttefikler, arkalarını duvara yaslamış, destek hatlarına çok yakın olduklarından sürekli ikmal yapabiliyor ve yeni birliklerle mevzilerini güçlendirebiliyorlardı. Auchinleck'in zayıf İtalyan birliklerine sürekli ve tekrarlayan saldırıları Rommel'i Alman Afrika Birliklerini (Deutsches Afrika Korps) bir tür ilk yardım ekibi gibi kullanmak zorunda bıraktı. Bu da insiyatifi Müttefiklere verdi. Rommel'in Alam Halfa Savaşında Müttefik hatlarını kırma girişimi Afrika'ya yeni gönderilen Tümgeneral Bernard Montgomery tarafından kararlı bir şekilde püskürtüldü. Bunun nedeni bölgenin haritasını çıkarmaya çalışan Alman keşif kollarının çöl'de aslen İngilizler tarafından patlatılmış bir keşif aracının içinde buldukları ve gerçek haritaların basıldığı İngiltere'de bir karargahta basılan haritaydı.Harita o kadar gerçekti ki üzerinde seri numarası bile vardı.Ancak Rommel yinede karamsar davrandıysa da kurmaylarının ısrarıyla buna kandı ve belki de tüm savaş boyunca en büyük hatasını yapmış oldu.Harita öylesine ustaca yapılmıştıki,bütün yollar Almanlar'ı İngiliz'lerin olduğu yöne doğru sevkediyordu.Yolların yerinde kum tepeleri,düzlüklerin yerindede yükseltiler mevcuttu.Haritaya göre geçilmesi mümkün olmayan yerlerde düzgün yollar ve patikalar bulunuyordu.
Almanlar bunu ancak saldırıya başladıkları 30 Ağustos günü farkedebilmişlerdi.Bunun sonucunda kendilerini piyade tümenleri yerine tanksavar tümenlerinin,İngiliz tanklarının karşısında bulan Alman panzerleri hedeflerine ulaşamamıştır.Tanklar mayınlar yüzünden çok yavaş ilerliyor ve yoğun düşman ateşi altında kalıyordu.Rommel en sonunda 1 Eylül'de yenilgiyi kabul etti ve ilk başlangıç noktasına çekildi.
İkmal hatlarının Malta üzerinden sürekli baltalanması ve çölde katetmek zorunda kaldıkları uzun mesafeler nedeniyle Rommel'in El-Alameyn'i uzun süre elinde tutması mümkün değildi. Yine de Rommel'in kuvvetlerini geri çekilmeye zorlamak için İkinci El-Alameyn savaşı gibi büyük çaplı bir operasyon gerekti. Hitler ve Mussolini'nin bütün baskılarına rağmen Rommel'in kuvvetleri Tunus'a girene kadar bir daha durup savaşmadı. O zaman bile İngiliz Sekizinci Ordusuyla değil Amerikan 2nci Kolordusuyla savaştılar. Rommel, Kasarin Geçidi Savaşında Amerikan birliklerine ağır bir darbe indirdi.Kendisi 1.000 asker ve 20 tank kaybederken Amerika'lılara 6.000 asker,183 tank ve 200 top gibi ağır bir kayıp verdirdi.
Rommel birliklerini Tunus'a kadar geri çekerek Hitler'in Tobruk zaferinden daha büyük zaferler elde etme hayaline darbe vurmuş olsa da, Stalingrad'da Hitler'in emirlerine uyup ordusunun yok olmasına neden olan Friedrich Paulus'un aksine o, birliklerini kurtarmış oldu.
Rommel'in kuzey afrikadaki başarılarından sonra, 1942 yılında Winston Churchill avam kamarasında yaptığı konuşmada şöyle demiştir: "Singapuru kaybettik, doğudaki topraklarımız elden gidiyor, ama savaşın tüm karışıklığına rağmen şunu diyebilirim ki, en azından karşımızda (Rommel'i kast ederek) çok cesur ve yetenekli bir general var."
Fransa 1943-1944
Almanya'ya dönünce Rommel bir süreliğine "işsiz" kaldı. Ancak savaşın gidişatı Almanya'nın aleyhine dönmeye başlayınca Hitler onu olası bir Müttefik işgaline karşı Fransa sahilini korumak üzere Ordu Grubu B'nin başına getirdi. Bulduğu durum karşısında rahatsız olan ve çıkartmanın sadece bir-iki ay ötede olduğunu fark eden Rommel kontrolü ele aldı ve onun direktifleriyle kısa sürede milyonlarca mayın ve binlerce tank tuzağı ve engeli sahil boyunca döşendi.
Afrika'daki savaşlarından sonra Rommel, ezici Müttefik hava üstünlüğü nedeniyle herhangi bir saldırı planının işe yaramayacağı sonucuna vardı. Tank birliklerinin küçük gruplar halinde sahile yakın iyi korunaklı yerlerde konuşlandırılarak çıkartma anında hızla çatışma bölgesine gelmeleri gerektiğini öne sürdü. İşgalin daha sahildeyken durdurulması gerektiğini savunuyordu. Ancak komutanı olan Gerd von Rundstedt hava kuvvetleri kadar üstün ateş gücüne sahip Kraliyet Donanması nedeniyle işgalin sahilde durdurulmasının imkansız olduğunu düşünüyordu. Ona göre tank birlikleri büyük gruplar halinde oldukça içeride, Paris yakınlarında konuşlandırılarak Müttefiklerin içlere doğru yayılmasına izin verip arkaları sarılarak ikmal yolları kesilmeliydi. İki plan da Hitler'e sunulduğunda Hitler, tankları ortada bir yere yerleştirerek hem Rommel'in hem de von Rundstedt'in planlarını işe yaramaz hale getirdi.
Çıkartma günü bazı tank birlikleri, özellikle 12 nci SS Tank Tümeni sahile yeterince yakındılar ve ciddi zorluk çıkardılar. Ancak Müttefiklerin ezici sayısal üstünlüğü ve Hitler'in yedek birlikleri zamanında serbest bırakmaması sonucu köprübaşı elde edildi.
Hitler'e Suikast
17 Haziran 1944'te Rommel'in makam aracı Kraliyet Hava Kuvvetlerine ait bir Spitfire tarafından saldırıya uğradı ve Rommel başından ciddi yaralar aldı. Bu arada 20 Hazirandaki başarısız Hitler suikastı sonrasında Wehrmacht (Alman Ordusu) içinde sıkı bir soruşturma başlatılmıştı. Soruşturmalar, Rommel'in en yakın yardımcılarının komployla direkt bağlantısı olduğu yolunda sonuçlar gösteriyordu. Aynı anda yerel Nazi görevlileri de Rommel'in hastanedeyken Nazi liderliğini aşırı bir şekilde eleştirdiğini rapor ediyordu. Bormann, Rommel'in harekete dahil olduğundan emindi, Goebbels ise emin olamıyordu.
Rommel'in gerçekte suikast girişimiyle ne kadar ilintili olduğu veya ne kadar bilgi sahibi olduğu hala belirsizdir. Savaş sonrasında karısının ifadelerine göre Rommel, gelecek nesil Almanlara savaşın bir arkadan bıçaklama (Dolchstosslegende Birinci Dünya Savaşının kaybedilmesinin nedeni olarak içerdeki Alman olmayan unsurların arkadan vurduğu inancı) yüzünden kaybedildiği düşüncesinin hakim olmaması için suikaste karşı idi. Rommel'e göre bir darbeyle Hitler yakalanmalı ve halkın önünde hesap vermeliydi.
Halk arasındaki itibarını gözönüne alarak Hitler, Rommel'e, siyanür içerek intihar etmek veya Rolan Freisler'in meşhur Halk Mahkemesi önünde yargılanmak arasında seçim yapmasını söyledi. 4 Ekim 1944'te Rommel kendi hayatına son verdi ve onurlu bir şekilde askeri törenle gömülmesine izin verildi.
Savaş sonrasında Rommel'in anıları Rommel Belgeleri adıyla yayımlandı. Adına ve kariyerine adanmış bir müze olan tek 3. Reich üyesi odur.1960'ta bir Alman savaş gemisine adı verildi.
Sergey Bubka
Sergei Bubka, (4 Aralık 1963, Luhansk, Ukrayna), Ukraynalı atlet. SSCB formasıyla yarıştığı 1988 Seul Olimpiyatları’nda sırıkla yüksek atlama'da 5.90 metre atlayarak hem olimpiyat rekoru kırdı, hem de altın madalya kazandı.
1988, 1989, 1991, 1993, 1995 ve 1997’de altı kez dünya şampiyonu olan Bubka, 1986’da da Avrupa şampiyonu oldu. Bubka’nın sırıkla yüksek atlamada açıkhavada ve salonda 35 dünya rekoru bulunuyor. Halen 6,14 metreyle açıkhava, 6,15 metreyle salon dünya rekorlarını elinde bulunduruyor.
Bütün spor otoritelerince gelmiş geçmiş en iyi sırıkçı olarak kabul edilmektedir.
Pelé
Pelé asıl adı Edison Arantes do Nascimento, (d. 23 Ekim 1940 Três Corações, forvet mevkiinde görev almış Brezilyalı eski futbolcu.
Kulüp Takımları Kariyeri
Tüm dünyada bilinen adıyla Pelé, 23 Ekim 1940'da Brazilya'nın Minas Gerais eyaletine bağlı Três Corações köyünde doğdu. Aile tarafından Dico takma adıyla çağrılırdı ama kuzenleri ve küçük arkdaşları tarafından yaramaz anlamına gelen 'peli lakabı takıldı ve zamanla Pelé oldu
11 yaşında keşfedilene kadar ayakkabı parlatıyordu. 4 yıl sonra onu keşfeden De Brito, Pelé 'yi Sao Paulo'ya getirdi ve Santos'un profesyonel ama inançsız yöneticilerine "bu çocuk dünyanın en iyi futbolcusu olacak" dedi. Sonraki sezonda Pelé, ligin yıldız oyuncusu olunca bu sözün doğruluğunu ispatlamış oldu.
Kariyerine Brezilya Ligi'nin ünlü takımlarından Santos'da başlayıp ve yine ünlü bir klub olan Cosmos'ta bırakmıştır. Futbolda en fazla gol kralı olan futbolcudur. Cosmos forması ile bir sezonda ligde 52 kupada 12 gol atarak en fazla golle gol kralı olarak futbolcu olarak bırakmıştır
Dünya'nın gelmiş geçmiş en iyi futbolcusu olarak gösterilmektedir. 3 kere Dünya Kupası kazanan kadroda yer almıştır. İlk dünya şampiyonluğunu 1958 yılında tattı. Futbolculuk kariyerinde 1281 gol atarak kırılması çok güç olan bir rekora imza atmıştır. Ayrıca Pele, 6 kez bir maçta 5 er gol kaydetti. 30 maçtada 4 er gol kaydeden "Siyah İnci" tam 92 maçta da hat-trick yapmıştır.
Nijerya'da Pelé 'nin futbolunu izlemek için biafra ile yapılan savaşta 2 günlük ateşkes ilan edilmiştir. Bir başka olayda Brezilya liginde oynanan bir maçta Pelé 'nin oyundan atılmasıdır. Tabi bu olay bu kadar basit değildir çünkü Pelé oyundan çıktıktan sonra taraftarlar azmış ve hakemi inanılmaz zor durumda bırakmıştır. Bunun üzerine Pelé 15 dakika sonra oyuna yine dönmüştür. Olaydan sonra taraftarlar hiç bir ceza almamış hatta hakem bile hiç bir ceza almamıştır ve takdir edilmiştir.
Brezilya hükümeti Pelé 'yi Ulusal Hazine olarak ilan etti. 1962 yılında Şili dünya kupasına harikalar yapmış olmasından dolayı Avrupa'nın zengin kulüplerinin kendisine talip olmasıydı. Siyah inci lakaplı Pelé 1977 yılında jübilesini yaptı ve gazeteler "gökyüzü bile dayanamadı ağladı" diye yazdılar. 1978 yılında ulusal barış ödülüne layık görüldü. 1994-1998 yılları arasında Brezilya Spor Bakanlığı yapmıştır. 1999 yılında uluslararası olimpiyat komitesi tarafından, (olimpiyatlara katılmamış olmasına rağmen) 100 yılın Atletizm ödülüne layık görüldü ve dünyanın şu ana kadar en fazla gol atan futbolcusudur.
2000 yılında FIFA'nın düzenlemiş olduğu yüzyılın futbolcusu ödülünde açık ara farkla birinci gelmiştir. Ancak Arjantin'liler bu ödülde Maradona'yı görmek istemesinden dolayı Arjantin ve Brezilya arasında gerginlik yaşanmıştır. Bu nedenle FIFA ödülü hem Pelé ve Maradona arasında paylaştırmıştır. Maradona ödül töreni sırasında Pelé 'ye küfür edip ödülünü aldıktan sonra salondan dışarı çıkması Pelé ve Maradona arasındakı düşmanlığı ispatlamıştır.
Roger Federer
Roger Federer (d. 8 Ağustos 1981 Basel, İsviçre) İsviçreli tenisçi. Tenis dünyasının yaşayan efsanesidir. Tenis'e 8 yaşında başladı; 1994 yılında European Individual Championships'e katıldı Herm Zhalavar tarafından 2. maçında elendi. Daha sonra 1998 yılına kadar tam 21 turnuvaya katıldı. 1998'de profesyonel olup ATP Turnuvalarına katıldı. 2 Şubat 2004'ten beri ATP sıralamasında 1 numara olan tenisçi, Jimmy Conners'ın 160 hafta ile en uzun süre 1 numara olma rekorunu kırarak 1 numara olmayı sürdüren Roger Federer kendine ait bu rekoru 18 Ağustos 2008 tarihinde sona erdirmiştir. Toplam 40 milyon dolarlık ödülüyle En çok kazanan tenisçi ünvanını ile tenis dünyasının kralı olarak bilinen Federer bu yılki kötü performansı ile bir numarayı Rafael Nadal'a kaptırmıştır.
Avustralya Açık Tenis Turnuvası'nı 3 defa, Wimbledon tenis turnuvasını 5 defa, Amerika Açık Tenis Turnuvası'nı 5 defa olmak uzere toplam 13 Grand Slam kazanmıştır.
Yuri Gagarin
Yuri Alekseyeviç Gagarin (Rusça: Юрий Алексеевич Гагарин) (d. 9 Mart 1934 – ö. 27 Mart 1968), Sovyet kozmonot, 1961 yılında uzaya çıkan ilk insan.
Hayatı
Çocukluğu ve gençliği
Yuri Gagarin, Gzhatsk yakınlarındaki Kluşino`da 9 Mart 1934 tarihinde dünyaya geldi. (Şimdiki Ukrayna'da olan bu kasabanın adı 1968`de Gagarin olarak değiştirildi). Annesi ve babası kolektif bir çiftlikte çalışıyordu. Yuri dört çocuktan üçüncüsüydü, özellikle ablası Yuri`yle yakından ilgilendi. Sovyetler Birliği`ndeki milyonlarca aile gibi Gagarin ailesi de İkinci Dünya Savaşı`ndan kötü biçimde etkilendi. İki abisi 1943`te Almanya`ya götürüldü ve savaş bitene kadar geri dönemediler. Hocaları Gagarin`i zeki ve çalışkan fakat biraz da yaramaz bir çocuk olarak tanımlardı. Matematik hocası savaş esnasında Kızıl Ordu Hava Kuvvetleri`nde uçmuştu, bunun da Gagarin üstünde büyük bir etki bıraktığı söylenir.
Bir dökümhanede çıraklığa başlayan Gagarin daha sonra Saratov`da bulunan yüksek teknik okuluna seçildi. Oradayken "Hava Kulübü"`ne girdi ve küçük uçaklarla uçmayı öğrendi. Bir hobi olarak başladığı bu iş zamanla hayatının önemli bir bölümünü kaplamaya başladı. 1955`de okulunu tamamladı ve bir pilot okulunda savaş uçağı eğitimi almaya başladı. Orada 1957 yılında evleneceği Valentina Goryacheva ile tanıştı. Eğitimden sonra hava şartlarının kötü olduğu Norveç sınırında bir bölgeye atandı. Yetişkin biri olduğunda boyu 157,5 cm civarındaydı.
Uzay uçuşu
Hazırlık
Uzay Yarışının başlangıç döneminde, Sovyetler kozmonot adaylarını belirlemek için geniş bir tarama programı başlatmışlardı. 20 kozmonot ile Sovyet uzay programına seçilen Gagarin bütün testleri başarıyla atlattı. En sonunda gene yetenekli ve başarılı bir kozmonot olan German Titov ile Yuri Gagarin arasında bir tercih yapılacaktı, Yuri Gagarin seçildi. Bu seçimde soğuk Titov`un aksine Yuri`nin güler yüzlü ve cana yakın bir karakterinin olması ve sade bir çocukluk sürmesinin önemli olduğu söylenir.
Uçuş
12 Nisan 1961 tarihinde Gagarin uzaya çıkan ilk insan oldu. Uzaygemisinin adı Vostok 1 idi. Uluslarası medyaya göre Gagarin, uzayda "Burada Tanrı falan göremiyorum." demişti. Ancak uzay uçuşu sırasında dünya ile yaptığı konuşmaların yayımlanan metninde böyle bir cümle yer almaz. Gagarin daha yörüngedeyken rütbesi TASS'in birinci kumandanı Rusya'dan Simon olarak bilinen Maksat Babayev tarafından yükseltildi. Sovyet otoritelerine göre rütbe değişimin hemen yapılmasının sebebi Gagarin`in iniş sırasında ölebileceğini düşünmeleriydi. Ama bu gerçekleşmedi ve Gagarin dünyaya çok ünlü biri olarak döndü. Sovyetler Birliği Komünist Partisi`ni "bütün başarılarımızın düzenleyicisi" olarak övdü. Dönemin lideri Nikita Kruşçev de Gagarin`in ününden ve başarısından korkarak onu kendine politik bir rakip olarak düşünmeye başladı.
Uçuştan sonra
Gagarin dünya çapında ün kazanmış biri ve Sovyet başarısının sembolü olarak dünyayı dolaşmaya başladı, popülaritesini de kontrol edebiliyordu.Fakat kısa bir süre sonra alkol bağımlısı oldu. 1962`de kendini toparlayarak kozmonot yetiştirme merkezinde çalışmaya başladı.
Ölümü ve sonrası
Kurumun antrenör vekili olma sürecinde, Gagarin savaş uçağı pilotu olmayı yeniden hak kazanması gerekti. 27 Mart 1968`de MiG-15 model uçağıyla rutin bir deneme sürüşü sırasında eğitmeniyle birlikte hayatını kaybetti. Kazaya neyin sebep olduğu bilinemedi, 1986 yılında bir soruşturmada Su-11 model bir uçağın yol açtığı türbülansın kazaya yol açtığı söylendi. Aynı zamanda hava koşulları da kötüydü. Başka bir söylenti de Gagarin`in sarhoş olduğudur, oysa ki bu doğru değildir çünkü uçuştan önce iki testten geçmiştir ve yapılan araştırmalarda alkol veya uyuşturucu izine rastlanmamıştır. Yeni bir teori de pilot kabininin yanlışlıkla açıldığı ve bir anda güçlenen hava dolaşımı yüzünden uçağın kontrolünü Gagarin`in kaybettiğidir.
Pele
Tüm dünyada bilinen adıyla Pelé, 23 Ekim 1940'da Brazilya'nın Minas Gerais eyaletine bağlı Três Corações köyünde doğdu. Aile tarafından Dico takma adıyla çağrılırdı ama kuzenleri ve küçük arkdaşları tarafından yaramaz anlamına gelen 'peli lakabı takıldı ve zamanla Pelé oldu
11 yaşında keşfedilene kadar ayakkabı parlatıyordu. 4 yıl sonra onu keşfeden De Brito, Pelé 'yi Sao Paulo'ya getirdi ve Santos'un profesyonel ama inançsız yöneticilerine "bu çocuk dünyanın en iyi futbolcusu olacak" dedi. Sonraki sezonda Pelé, ligin yıldız oyuncusu olunca bu sözün doğruluğunu ispatlamış oldu.
Kariyerine Brezilya Ligi'nin ünlü takımlarından Santos'da başlayıp ve yine ünlü bir klub olan Cosmos'ta bırakmıştır. Futbolda en fazla gol kralı olan futbolcudur. Cosmos forması ile bir sezonda ligde 52 kupada 12 gol atarak en fazla golle gol kralı olarak futbolcu olarak bırakmıştır
Dünya'nın gelmiş geçmiş en iyi futbolcusu olarak gösterilmektedir. 3 kere Dünya Kupası kazanan kadroda yer almıştır. İlk dünya şampiyonluğunu 1958 yılında tattı. Futbolculuk kariyerinde 1281 gol atarak kırılması çok güç olan bir rekora imza atmıştır. Ayrıca Pele, 6 kez bir maçta 5 er gol kaydetti. 30 maçtada 4 er gol kaydeden "Siyah İnci" tam 92 maçta da hat-trick yapmıştır.
Nijerya'da Pelé 'nin futbolunu izlemek için biafra ile yapılan savaşta 2 günlük ateşkes ilan edilmiştir. Bir başka olayda Brezilya liginde oynanan bir maçta Pelé 'nin oyundan atılmasıdır. Tabi bu olay bu kadar basit değildir çünkü Pelé oyundan çıktıktan sonra taraftarlar azmış ve hakemi inanılmaz zor durumda bırakmıştır. Bunun üzerine Pelé 15 dakika sonra oyuna yine dönmüştür. Olaydan sonra taraftarlar hiç bir ceza almamış hatta hakem bile hiç bir ceza almamıştır ve takdir edilmiştir.
Brezilya hükümeti Pelé 'yi Ulusal Hazine olarak ilan etti. 1962 yılında Şili dünya kupasına harikalar yapmış olmasından dolayı Avrupa'nın zengin kulüplerinin kendisine talip olmasıydı. Siyah inci lakaplı Pelé 1977 yılında jübilesini yaptı ve gazeteler "gökyüzü bile dayanamadı ağladı" diye yazdılar. 1978 yılında ulusal barış ödülüne layık görüldü. 1994-1998 yılları arasında Brezilya Spor Bakanlığı yapmıştır. 1999 yılında uluslararası olimpiyat komitesi tarafından, (olimpiyatlara katılmamış olmasına rağmen) 100 yılın Atletizm ödülüne layık görüldü ve dünyanın şu ana kadar en fazla gol atan futbolcusudur.
2000 yılında FIFA'nın düzenlemiş olduğu yüzyılın futbolcusu ödülünde açık ara farkla birinci gelmiştir. Ancak Arjantin'liler bu ödülde [Maradona]]'yı görmek istemesinden dolayı Arjantin ve Brezilya arasında gerginlik yaşanmıştır. Bu nedenle FIFA ödülü hem Pelé ve Maradona arasında paylaştırmıştır. Maradona ödül töreni sırasında Pelé 'ye küfür edip ödülünü aldıktan sonra salondan dışarı çıkması Pelé ve Maradona arasındakı düşmanlığı ispatlamıştır.
Naim Süleymanoğlu
Naim Süleymanoğlu (d. 23 Ocak 1967; Ptiçar, Mestanlı Belediyesi , Bulgaristan), bütün otoritelere göre tüm zamanların en iyi haltercisidir. Lakabı Cep Herkülü'dür.
Haltere 1977'de, henüz 9 yaşındayken başladı. 15 yaşında Brezilya'da düzenlenen Dünya Gençler Halter Şampiyonası'nda iki altın madalya alarak şampiyon oldu. Onaltı yaşında rekor kırarak yine şampiyon oldu. Böylece halter tarihinde en genç dünya rekortmeni unvanını aldı. Kariyeri boyunca üç Olimpiyat Altın madalyası, yedi Dünya Şampiyonluğu ve altı Avrupa Şampiyonluğu vardır. Tam 46 kez dünya rekoru kırmıştır.
1983 - 1986 arasında gençlerde 13, büyüklerde 50 olmak üzere tam atmış üç rekor kırarken, yine bu dönemde Dünya ve Avrupa şampiyonalarında 52,56,60 kilolarda şampiyonluklar yaşadı. 1984, 1985 ve 1986'da dünyada yılın haltercisi seçildi. 1984 Los Angeles Olimpiyatları'na Bulgaristan'ın da Sovyet'lerle boykota katılması nedeniyle katılamadı. Bu dönemde Bulgar Hükümeti'nin Türk isimlerini yasaklaması nedeniyle adı Naum Shalamanov olarak biliniyordu.
Bulgaristan'daki bu baskılardan kurtulmak ve Türkiye adına müsabaklara katılmak için 1986'da Melbourne'de düzenlenen Dünya Halter Şampiyonası'nda Türkiye Büyükelçiliği'ne sığınarak Türkiye'ye iltica etti. Türkiye'ye ilticasında ve getirilmesinde bizzat Turgut Özal devreye girdi.
1988'de Avrupa Halter Şampiyonası'na Türkiye adına katıldı ve üç altın madalya kazandı. Bunun yanında 60 kg'de koparmada 200 kg kaldırarak dünya rekoru kırdı.
1988 Seul Olimpiyatları'na Türkiye adına katılabilmesi için Türk hükümetince Bulgaristan'a 1 milyon dolar ödenerek gerekli izin alındı. Bu olimpiyatlarda Süleymanoğlu 60 kg koparmada sırasıyla 145 kg, 150.5 kg, 152.5 kg, silkmede 175 kg, 188,5 kg, 190 kg, toplamda da 320 kg, 339 kg, 342.5 kg kaldırarak 9 dünya 6 olimpiyat rekoru kırarak muhteşem bir zafer elde etti ve böylece Türkiye'ye olimpiyatlar tarihinde güreş dışında ilk altın madalya kazandıran sporcu oldu.
1992 Barcelona Olimpiyatları'nda rakiplerine karşı ezici bir üstünlük sağladı ve altın madalyayı çok rahat kazandı. Aynı yıl Uluslararası Halter Basın Komisyonu tarafından “Dünyanın En İyi Sporcusu” seçildi.
1993 Dünya Şampiyonasında ise 3 altın madalya kazanırken 2 de dünya rekoru kırdı. 1994'te Bulgaristan'da yapılan Avrupa Halter Şampiyonası'nda sadece üç kaldırış yaparak üç dünya rekoru kırdı.
İstanbul'da yapılan Dünya Halter Şampiyonası'nda ilk kez Türk Seyircisi önüne çıktı. Sakat olmasına rağmen 3 dünya rekoru kırarak üç altın madalya kazandı. 1995 Avrupa halter şampiyonasında yine sakat olmasına rağmen 1 altın, 2 gümüş kazanarak Türkiye’nin takım halinde birinci olmasında önemli katkı sağladı. Çin'de yapılan dünya şampiyonasında sakatlığı devam ediyordu ve 3 altın madalya kazandı.
1996 Atlanta Olimpiyatları'nda 64 kiloda 4 dünya rekoru kırarak 3. kez olimpiyatlarda madalya kazanarak tarihe geçti.
2000 Sidney Olimpiyatları'nda ise artık 33 yaşında olması ve sakatlığı nedeniyle 3 kaldırışta sıfır çekerek başarı gösteremedi.
Naim Süleymanoğlu, Uluslararası Halter Federasyonu'nun Aralık 2000'de Atina'da toplanan kongresinde asbaşkanlığa seçildi.
Naim Süleymanoğlu 2007 Milletvekili seçimlerine M.H.P. İstanbul adayı olmuştur. Ancak seçilememiştir.
quote:
Orjinalden alıntı: ugr7
Pele
Tüm dünyada bilinen adıyla Pelé, 23 Ekim 1940'da Brazilya'nın Minas Gerais eyaletine bağlı Três Corações köyünde doğdu. Aile tarafından Dico takma adıyla çağrılırdı ama kuzenleri ve küçük arkdaşları tarafından yaramaz anlamına gelen 'peli lakabı takıldı ve zamanla Pelé oldu
11 yaşında keşfedilene kadar ayakkabı parlatıyordu. 4 yıl sonra onu keşfeden De Brito, Pelé 'yi Sao Paulo'ya getirdi ve Santos'un profesyonel ama inançsız yöneticilerine "bu çocuk dünyanın en iyi futbolcusu olacak" dedi. Sonraki sezonda Pelé, ligin yıldız oyuncusu olunca bu sözün doğruluğunu ispatlamış oldu.
Kariyerine Brezilya Ligi'nin ünlü takımlarından Santos'da başlayıp ve yine ünlü bir klub olan Cosmos'ta bırakmıştır. Futbolda en fazla gol kralı olan futbolcudur. Cosmos forması ile bir sezonda ligde 52 kupada 12 gol atarak en fazla golle gol kralı olarak futbolcu olarak bırakmıştır
Dünya'nın gelmiş geçmiş en iyi futbolcusu olarak gösterilmektedir. 3 kere Dünya Kupası kazanan kadroda yer almıştır. İlk dünya şampiyonluğunu 1958 yılında tattı. Futbolculuk kariyerinde 1281 gol atarak kırılması çok güç olan bir rekora imza atmıştır. Ayrıca Pele, 6 kez bir maçta 5 er gol kaydetti. 30 maçtada 4 er gol kaydeden "Siyah İnci" tam 92 maçta da hat-trick yapmıştır.
Nijerya'da Pelé 'nin futbolunu izlemek için biafra ile yapılan savaşta 2 günlük ateşkes ilan edilmiştir. Bir başka olayda Brezilya liginde oynanan bir maçta Pelé 'nin oyundan atılmasıdır. Tabi bu olay bu kadar basit değildir çünkü Pelé oyundan çıktıktan sonra taraftarlar azmış ve hakemi inanılmaz zor durumda bırakmıştır. Bunun üzerine Pelé 15 dakika sonra oyuna yine dönmüştür. Olaydan sonra taraftarlar hiç bir ceza almamış hatta hakem bile hiç bir ceza almamıştır ve takdir edilmiştir.
Brezilya hükümeti Pelé 'yi Ulusal Hazine olarak ilan etti. 1962 yılında Şili dünya kupasına harikalar yapmış olmasından dolayı Avrupa'nın zengin kulüplerinin kendisine talip olmasıydı. Siyah inci lakaplı Pelé 1977 yılında jübilesini yaptı ve gazeteler "gökyüzü bile dayanamadı ağladı" diye yazdılar. 1978 yılında ulusal barış ödülüne layık görüldü. 1994-1998 yılları arasında Brezilya Spor Bakanlığı yapmıştır. 1999 yılında uluslararası olimpiyat komitesi tarafından, (olimpiyatlara katılmamış olmasına rağmen) 100 yılın Atletizm ödülüne layık görüldü ve dünyanın şu ana kadar en fazla gol atan futbolcusudur.
2000 yılında FIFA'nın düzenlemiş olduğu yüzyılın futbolcusu ödülünde açık ara farkla birinci gelmiştir. Ancak Arjantin'liler bu ödülde [Maradona]]'yı görmek istemesinden dolayı Arjantin ve Brezilya arasında gerginlik yaşanmıştır. Bu nedenle FIFA ödülü hem Pelé ve Maradona arasında paylaştırmıştır. Maradona ödül töreni sırasında Pelé 'ye küfür edip ödülünü aldıktan sonra salondan dışarı çıkması Pelé ve Maradona arasındakı düşmanlığı ispatlamıştır.
Yukarıda verdim.
Afedersin dostum gözden kaçırmışım.
Maradona
Diego Armando Maradona (30 Ekim 1960, Villa Fiorito, Arjantin), dünyaca ünlü Arjantinli futbolcudur. Gelmiş geçmiş en iyi futbolcular arasında yer alır. Kulüp takımlarında oynadığı 592 maçta 311 gol atmıştır. Arjantin Millî Takımında ise 91 maçta 34 gol kaydetmiştir.Napoli'yi şampiyon yapıp Napoli taraftarı tarafından bir efsane olarak hatırlanır.
Maradona yıllar sonra Barcelona takımında top koşturan Lionel Messi'yi halefi ilan etmiştir.Messi Maradona 'ya bu kadar yaklaşan tek futbolcudur.Çok benzer noktaları vardır mesela Messi'nin Maradona'nın gollerinin aynısını atması, ikisininde arjantinli olması, ikisininde kısa boylu ve çelimsiz olması, ikisininde sol ayaklı olması gibi.
Kokain bağımlısı olarak özellikle çocuk hayranlarına karşı kötü örnek olmuştur. 1994 Amerika'daki Dünya Kupası'nda doping kullandığının ortaya çıkmasıyla futbol hayatını bitirmiştir.Bu olaydan sonra Maradona madde bağımlılığına büyük bir savaş açmıştır.
1986 Dünya Kupası'nda İngiltere'ye elle attığı gol ve bu gol için yaptığı, "O el, Tanrı'nın eliydi." yorumu çok tartışılmıştır. Aynı maçta attığı, kendi yarı sahasından kale önüne kadar, kaleci dahil tam 8 oyuncuyu çalımlayarak attığı gol de unutulmazlar arasındadır ve Asrın Golü seçilmiştir.
Timur
Timur veya Timurlenk (8 Nisan 1336, Şehr-i Sebz, Türkistan - 19 Mart 1405, Otrar), Timur İmparatorluğunun kurucusudur. Uluğ Bey'in büyükbabasıdır.
Babası Türk Barlas boyu reislerinden Emir Turagay, annesi Tigin Hatundur. Moğol olmadığı için han ünvanı yerine emir ünvanını kullanırdı. 1336 senesinde Maveraünnehir’de Semerkand’la Belh arasında Keş(diğer adıyla Şehr-i Sebz) kasabasında doğdu. Timur, babasının vefâtından sonra emirler arasında geçimsizlikler yüzünden memlekette anarşinin hâkim olması üzerine siyâsete karıştı. Mâveraünnehir Hâkimi Emir Hüseyin ile birlikte Doğu Türkistan Hükümdarı Tuğluk Timur’a karşı mücadele verdiler.
Timur, 1360'ta Maveraünnehirde önemli bir üne sahip oldu. Çağatay Hanlığında önemli bir başarı kazandı ve kendi imparatorluğunu kurdu.
1369’da, Emir Hüseyin ile arası açılan Timur, onun ölümünden sonra Mâverâünnehir’e tek başına hâkim oldu ve Semerkand’a gelerek tahta çıktı. Timur, yedi senede İran’ı hâkimiyeti altına aldı. Azerbaycan, Irak-ı Acem ve Irak-ı Arab’ı ele geçirdi. Yine 1371 ve 1379 yıllarında yaptığı seferlerle Harezm’i kendine bağladı. Timur, 1389’a kadar beş sefer yaparak Uygurları itaat altına aldı. Mülteci Altınordu Prensi Toktamış’a yardım edip, destekleyerek Altınordu hükümdarı yaptı. Toktamış Han, Emir Timur'a ihânet edince, 1390 ve 1391’de onu iki kere mağlup etti. İtil Irmağı doğusuna hâkim oldu.
Bayezid'in Timur tarafından esir alınışı
Timur'un mezarı Gur Emir
Daha sonra Hindistan üzerine de sefer açıp, 1399’da Kuzey Hindistan’ı zaptetti. Yaptığı bütün savaşları kazanan Emir Timur, 1400'de Ermenistan ve Gürcistanı,1401-1402’de Suriye’yi aldı. Halep ve Şam'ı da aldıktan sonra Memlüklüleri bozguna uğrattı ve 1401 Haziranında Bağdat'ı ele geçirdi.Daha sonra Yıldırım Bayezid ile yaptığı 1402 Ankara Savaşı sonunda bazı Osmanlı topraklarını hâkimiyeti altına aldı ve Osmanlıda 12 yıl sürecek Fetret Devri'nin başlamasına neden oldu. Böylece Çin’e ve Delhi’ye kadar bütün Asya’yı, Irak, Suriye ve İzmir’e kadar Anadolu’yu aldı. 200.000 kişilik bir ordunun başında Çin’e sefere giderken Şubat 1405’te Sir Derya yakınlarındaki Otrar'da öldü.
Timur, pek çok medrese ve kütüphane yaptırdı. Bilhassa Semerkant şehrini imar etti. Burada pek çok sanat eserleri yaptırarak, Semerkant'ı örnek ve zengin bir şehir hâline getirdi. Tüzükât-ı Tîmûr adıyla yasalar çıkardı ve kendi tarihini kendi yazdı. Çağatay dilinde yazdığı bu kitaplar Farsça'ya ve Avrupa dillerine de tercüme edildi. Avrupa edebiyatında kendisine geniş yer verilmiş, 16. yüzyıldan itibaren hakkında pek çok eser neşredilmiştir. Bu eserlerin pek çoğunda Timur'dan iyi kalpli ve büyük hükümdar olarak bahsedilmektedir. Osmanlı hükümdarı I. Bayezid ile harp ettiği için bazı Osmanlı tarihçileri onu kötülemektedir. Ancak Timur, Ankara Savaşı'ndan sonra Hıristiyan şövalyelerini İzmir’den uzaklaştırmıştır.
Timur öncesinde Türkistan Türklüğü göçebeydi. Timur, Mâverâünnehr’i şehirleştirdi. Obaları iskan etti. Su kanalları inşasıyla toplumu tarıma geçirdi. Büyük şehirleri ticâret yollarına bağladı. Fetihleriyle âlimleri, sanatkarları Orta Asya’ya topladı.
Timur, Teftazani gibi âlimleri meclisinde bulundurur, nasihatlerini dinlerdi.
Zamânında Fadlullah-ı Hurûfî tarafından kurulan ve "Hurûfîlik" adı verilen fırka mensupları yayılmaya başladı. Kendisini tanrı îlân ederek bütün dinleri reddeden, Fadlullah’ı, oğlu Miranşah’a emir vererek 1393’te öldürttü. Tekkelerini dağıttı. İslâm ülkelerindeki bu kişilerin çoğunu uzaklaştırdı.
Gazneli Mahmut
Gazneli Mahmut (d. 2 Ekim 971 - ö. 30 Nisan 1030)(Farsça Yemin el-Devlet Mahmut)(Tam ismi: Yemin el-Devlet Abdülkasım Mahmut ibn Sebük Tigin), 997-1030 yılları arasında Gazne Devleti nin hükümdarıydı. Gazneliler Devletinin kurucusu babası Sebük Tekin'dir.Gazne'nin gurur simgesi olarak bilinir ayrıca yüzyıllarca sevilmiş örnek devlet adamıdır.
Gazneli Mahmûd, gerek iyi idâresi, gerekse hak severliği ve adâletiyle yüzyıllarca sevilmiş örnek devlet adamlarından biridir.Ayrıca ülkeninde bir nevi gurur simge olarak da bilinir. Samanoğulları,Karahanlılar,Selçuklularla mücadele etmişlerdir. En parlak dönemlerini Sultan Mahmut zamanında yaşadılar.Sultan unvanını ilk kullanan hükümdar olan Gazneli Mahmut,Hindistan'a 17sefer yapmış,kuzey bölümlerine İslamiyet'in girmesini sağlamıştır. NOT:Gazneli Mahmut,İslamiyet'in koruyuculuğunu yapan ilk Türk hükümdarı olmuştur.Bu yüzden Abbasi halifesi kendisine Sultan ünvanını vermiştir. NOT:Bu seferler sonucu İslamiyet,Hindistan'da yayıldı.Bu durum ileride,bölgede kurulucak Türk-Gazneliler döneminde ilk kez İran topraklarına yerleşildi. Dandanakan savaşından sonra zayıflamışlar ve yıkılış sürecine girmişlerdir.Gazneliler,Afgan yerlilerinden olan GUR lar son vermiştir(1187)
Sultan Mahmud 1025 de Hindistanda Sumnat'a sefer yapmıştır. Seferden önce, şu an Karsta metfun bulunan, Ebu'l Hasan Harakani Hazretlerini ziyaret etmiş, şeyh de Sultana hırkasını vermiştir.Sefer esnasındaki zaferi kendisi, (Gazneli Mahmud) "Ebu'l Hasan Harakaninin hırkasının yanında olmasına bağlar. Seferde düşman ordusunun, gaznelilerin ortasına kadar geldiği bir anda Allah'a şöyle dua eder "Senin üstün kıldığın o kişinin hırkası hürmetine, İslam ordusunu zaferlerle üstün kıl". ve Allah'ın yardımı ile Sumnat seferi zafer ile sonuçlanır.
Seferden sonra Ebu'l Hasan Harakani Hazretleri'ne durumu anlatınca, şu cevabı almıştır : "Dileseydin, düşmanın hidayetine vesile olabilirdin".
Karamanoğlu Mehmet Bey
Karamanoğlu Mehmet Bey Karamanoğulları'nın ikinci Beyi Kerim’üd-din Karaman’ın oğludur. Doğum tarihi belli olmayıp ölümü 1280’dır. Mehmet Bey askeri ve idari yönden bilgili bir devlet adamı idi. Bilim adamlarını etrafına toplayıp onlara büyük önem vermiştir. XIII.yüzyıl ortalarında Selçuklular, edebi dil olarak Farsçayı, devlet işlerinde Arapçayı kullanırlardı. Halk ise öz dilleri olan Türkçeyi kullanıyordu. Mehmet Bey millet olarak birlikte yaşamanın ilk şartı olan dil birliğinin sağlanmasının gerekliliğine inanıyordu. Bu birliği gerçekleştirmek için Toroslar üzerinde yaşayan bütün Türkmen boylarını çevresinde toplayarak bir ordu oluşturdu.
"Bugünden geru divanda, dergahta, bergahta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır." 13 Mayıs 1277
Üzerine gönderilen Selçuklu ve Moğol kuvvetlerini büyük bir yenilgiye uğratarak Konya’ya girdi. Burada yaşayan Selçuklu Türkleri Karamanoğulları ile birlik oldular.
Kısa zamanda Konya vilayeti ve bazı çevre iller Karamanoğullarının hakimiyeti altına girdi. Daha sonra Selçuklu Sultanı İzzettin Keykavus’un oğlu Gıyaseddin Siyavuş’u başa geçiren Mehmet Bey’in kendisi de vezir oldu. İlk önceleri Moğol baskısına başarı ile karşı koymasına birçok kere galip gelmesine rağmen, daha sonraki çarpışmaların birinde iki kardeşi ile beraber şehit düşmüştür. İdareciliği sırasında Türkçeyi resmi dil olarak ilan eden fermanını vermiştir. Bu fermanda “Bugünden sonra divanda, dergahda ve bargahta, mecliste ve meydanda Türkçe’den başka dil kullanılmayacaktır.” diyerek siyasi ve askeri bir zafer değil aynı zamanda kültürel bir zafer kazanmıştır.