Şimdi Ara

Taner Abi 2001'de meşhur olmuş...!!! :) (2. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir (1 Mobil) - 1 Masaüstü1 Mobil
5 sn
29
Cevap
1
Favori
2.384
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 12
Sayfaya Git
Git
Giriş
Mesaj
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Taner Göde

    4 METRE ("baboş") ÇANAK ANTEN

    Arkadaşlar, önce mesleğimi yazayım. Ben esasen Elektrik-Elektronik Teknisyeniyim. Daha sonra İngilizce Öğretmeni oldum ama hayatımı 24 yıldır yaptığım Yeminli Tercümanlık mesleğimle kazanıyorum.

    Gerçi daha forumda yazdığımı hatırlıyorum fakat tazelemek için tekrar yazmak benim için bir keyif. Çocukluğum ve gençliğim Hollanda'da geçtiği için 1985'te Türkiye'ye döndükten sonra bildiğim dilleri unutmamak ile eğlendirme ve eğitimi bir arada yapabilen işitsel ve görsel medyadan kopmamak için arayışlara girdim. Tek kanallı TRT zamanında yabancı medyaya ulaşmak çok zordu. Ancak kısa dalga (Short Wave) radyodan Radio Nederland Wereldomroep ve orta dalga (Medium Wave) radyodan da İncirlik Hava Üssü'nün AFN (American Forces Network) 1590 kHz frekansından dinlenebiliyordu. Hatta Radio Monde Carlo dahi dinledim. Çok sıcak havada elektronik dalgaların uzağa taşınmasının daha kolay olduğunu da okulda aldığım eğitimde öğrendiğim için (inversion) Suriye, Lübnan ve İsrail TV'lerini de kendim yaptığım devasa yansıtıcılı ve çift dipollü UHF/VHF anteni ile kolayca izleyebiliyordum.

    TRT'nin iki ve üç kanala çıkması bir gelişme olduysa da düğüm 1990'ın başında çözüldü. KABLO TV'ye abone olduysam da ikamet ettiğim adrese hiç gelmedi. Bu nedenle hep bir arayış içindeydim. Kablonun rakibi uyduydu. EUTELSAT I ve II serisi uydularında ilk Türk özel televizyon kanalları deneme yayınlarına başlayınca MagicBox STAR1 televizyonu 160 cm'lik antenlerle Türkiye genelinde izlenebiliyordu. Birinci lig maçları da STAR1'den naklen ve şifresiz yayınlanmaya başladığında özellikle oteller, lokantalar, toplantı salonları ve kıraathaneler çanak taktırıyordu. Zaten o zaman apartmanların çatısına ortak çanak anten takmak da modaydı ve en büyük anteni takmak da gösteriş ve prestij konusuydu. Kanal 6, SHOW TV, ATV ve diğer kanallar geldikçe uydu yayınları belediyelerin kurduğu YANSITICI sistemleri ile UHF/VHF bandından şehirlere yayılıyordu. RTL dahi yayınlanıyordu. O zaman da Adana'da bu işi yapan ve halen de piyasada olan bir uzman elektronikçi ile ilk çanak antenimizi bir kıraathanenin çatısına kurmuştum. Seyhan Belediyesinin şu anda harabe olan yansıtıcı istasyonunu da defalarca ziyaret ettim.

    Ancak bu çanaklar çok pahalıydı. Beklemem gerekiyordu. 1994'te askerlik görevimi tayin edildiğim Balıkesir'de yapmaya başladığımda ilk akşam çarşıyı geziyordum ve tesadüfen çanak anten satan bir dükkanın önünden geçtim. Çanaklar 150 cm'ydi ve kampanya fiyatına satılıyordu. Fiyatını sorduğumda satın alabilecek bir meblağa satıldığını anladım. O anda uydu hastalığına yakalandım ve bu beni bugüne kadar da hiç bırakmadı. 3 tane çanak almak istedim ama Adana'da da aynı fiyata satıldığını öğrendiğim için ilk maaşımla 3 çanak, ikinci maaşımla da receiver, LNB, kablo ve F-konektör satın aldım ve 10 gün izin alıp Adana'ya gittim. Otobüsten iner inmez evin çatısına çıktım ve çanakları kurdum ve ilk çanağı 13 derecedeki Eutelsat II-F1 uydusuna ayarladım. MTV, EuroNews ve NBC SuperChannel ile 2 kanal daha vardı. Görüntü kusursuzdu.

    Fakat amacım HOLLANDA ve ALMAN yayınlarını almaktı ve onlar da ASTRA uydusundan yayın yapıyordu ve ASTRA da İstanbul'da bile 5 metre ile izleniyordu. Aramaya devam ediyordum ve Balıkesir'de bu işin ustası olan MEHMET DEDEBAŞ'a rastladım. Onda 4 metrelik bir çanak anten vardı, depoda ve tek parça paraboldu (off set değil). 700 Dolara anlaştık, 3 ay taksitle çanağı aldım, yoldan geçen bir kamyonu durdurum ve 400 DM karşılığında Konya üzerinden ve gece yolculuk yapmak şartıyla Adana'ya taşıması için ikna ettim. Ayak, payanda, kalkış çubuğu, dalga kılavuzu, LNB ve mekanik polaratör de aldım. Kasım 1994'te çanak Adana'ya vardı, bir Cumartesi günü sabah. Kamyonu evin önüne gelmesi için Adana girişinde karşıladım ve eşlik ettim. Kamyondaki halatlar, kuzler ve yoldan geçen 5-6 kişiyi toplayarak çanağı evin 3. katının çatısına kaldırdık.

    Bir daha da inmedi oradan.

    Çanak çalışmadı ama. Analog yayınlarda drop (sinyal kaybı) çok fazlaydı. Her ne kadar DIGITEX 480 Mhz Digital Treshold Extender almak istediysem de çok pahalıydı ve vazgeçtim. Sonra ASTRA 1G ve 1H uyduları fırlatılınca sinyal birden 4 kat arttı ve yayın analogtan digitale geçti. Bu arada ben Adana Kablo TV merkezindeki teknisyenlerle arkadaş olmuş, 7 metrelik Adana Kablo TV Astra Çanağı (eski Sinop Radarı) yerinde incelemiştim. Ben onlardan ve onlar da benden çok şey öğrenmişti. Halen Kablo TV de eve kadar gelmediğinden sorunu kendim çözmüş, 4 metre çanakla binlerce yayın almaya başlamıştım.

    Bu arada 3 adet 150 cm'lik çanakları satmış, 1 adet 150 cm motorlu sistem ve DIGITAL ANALOG POZİSYONERLİ Kyoto marka receiver almıştım 550 Dolara ve halen kullanıyorum. Gelen LNB'ler, tüketilen kablolar ve F konektörlerin haddi ve hesabı yoktu.

    Bu 4 metre çanak anten sayesinde yabancı dil bilgim hiç geriye gitmedi, aksine çok ilerleme kaydetti, bu da mesleğimi daha iyi yapmama, dünyayı daha iyi anlamama, yabancı yayınların hakkımızda yazdıkları ve çizdiklerini kaynağından öğrenmeme ve teknolojiyi ve akımları anında görme ve öğrenme fırsatı tanıdı. Çanak hâlâ aynı yerde ve sağlam bir şekilde duruyor. Geçen yıl taşındığım için 160 cm'lik ASTRA, 90 cm'lik HOTBIRD ve TURKSAT ile 150 cm'lik NILESAT çanaklarımla istediğim yayınları almaya devam ediyorum. ASTRA'yı işleten SES şirketi yayınlarının Türkiye'den izlenmemesi (!) için çok çaba sarfetti ve ne yazık ki artık bazı önemli yayınlar Adana'da ASTRA'dan kolayca izlenemiyor ama benim istediğim yayınlar çok şükür daha gitmedi ama sanırım 2011'de bu durum değişecek.

    Bazı notlar:

    - Çanak o kadar büyük ki emniyet müdürlüğü tarafından incelendi ve rapor tutuldu
    - Çanak bazı kişiler tarafından radyo vericisi olarak değerlendirildi
    - Çanağın 3 payandası ve 1 ayağı var, tek parça parabol fiberglas
    - Çanağın 5 kopyası var, 1'i bende, 4'ü Balıkesir'de ve halen görevde
    - Çanak yaklaşık 250 kg ağırlığında, ağırlığı ile sabit duruyor.
    - Şimdiye kadar İstanbul'dan 3 adet üniversal flanş LNB aldım
    - 1998 Adana depreminde çanak 2 derece kaydı
    - Her yıl yıkamam ve temizletmem gerekiyordu (kuşlar pisliyordu)
    - 15 yıl sadık hizmet için teşekkür ederim

    Çanağı Çukurova Üniversitesi İletişim Fakültesine hibe ediyorum.

    Gençlere sözüm: Sınırlarınızı her zaman aşmaya çalışın! Sınırlar sadece aklınızda!

    Selam ve sevgiler,

    Taner Göde


    Ilgiyle okudum :) Size ara sira sorular sormak lazim demek ki boyle guzel yazilar okumak icin

    Yabanci basini takip etme konusuna gelince, ben de 1-2seneye kadar takip ederdim, fakat bu aralar dersler vb kosusturmalar yuzunden tamamen aklimdan cikmisti. Anca indirdigim dizileri takip ediyorum :) Simdi tekrar farkindalik saglayip aklima getirdiniz tesekkurler
    _____________________________


    Ford Focus HB TDCi Collection 2011




  • Helal olsun abi.
    _____________________________
  • Teşekkür ederim Abi yazın için merakım gitti.
    _____________________________
  • Taner abi büyüksün ...
    _____________________________
    YA DEVLET BAŞA YA KUZGUN LEŞE !!!
  • helal olsun abime.....
    _____________________________
    F30 M sport + HK
    When the lamp is turned off, all women get beauty.
  • Arkadaşı tanımam ama hikayesi ilgimi çekti doğrusu
    _____________________________
    Mechanical Engineering
  • Her dava duruşmasından sonra Milliyet Gazetesinden MELİH AŞIK'a rapor veriyordum, telefon ve/veya faksla. Kendisi de 1-2 gün sonra Milliyet Gazetesinde yayınlıyordu. Önceden kolayca buluyordum ama bu defa zor oldu. Yarım saat aradım ama buldum.

    http://www.milliyet.com.tr/2001/07/03/yazar/asik.html



    Pahalı dava!

    Vatandaş Taner Göde "koyun yurttaş" değil "aktif yurttaş" olmanın bilinciyle Türkcell'in 4 yıl boyunca kendisinden kestiği sabit ücret bedelini geri almak için yargıya başvurdu. Yaklaşık 100 vatandaşı da yanına alarak Adana Tüketici mahkemesinde Türkcell aleyhinde dava açtı.
    Geçen Mart ayında yapılan duruşmada yargıç sürpriz bir karar verdi:
    - Her şikayetçi 100 milyon lira ödeyecek...
    - Neden?
    - Bilirkişi ve mahkeme masrafı...
    Taner Göde 120 milyon lira para talep ediyordu. Karşılığında 100 milyon isteniyordu. "Ne adalet", demeye almadı. Yargıç geçen cuma günü yapılan son duruşmada öldürücü açıklamayı yaptı:
    - Davacılar 100 milyon değil 300'er milyon lira ödeyecek?
    Bilirkişi ücreti durduk yerde artmıştı. Davacılar ağzı açık bakakaldılar... Ve davadan vaz geçip, başları önlerinde mahkeme salonunu terkettiler.
    Bu mahkemeler tüketici hakkını korumak için mi kuruldu, tüketiciyi hak aramaktan vazgeçirmek için mi? Kararı siz verin...
    Vatandaş hakkını aramıyor diyoruz. Ararsa ne oluyor? Görün...
    _____________________________




  • Değerli arkadaşlarım,

    Bu alttaki yazıyı 10 yıl önce Milliyet Gazetesine yollamıştım. Kendi arşivimden buldum. 10 yılda çok şey de değişmiş. O zamanki yazı stilim de çok farklıymış. Yazımda belirttiğim birçok şey 2010 yılı Türkiyesinde değişti, gerçekleşti vb. Cep telefonu rekabet sayesinde ucuzladı mesela. Sonra Tüketici Hakları Dernekleri daha aktif olmaya başladı.www.sikayetvar.com. gibi bir site yoktu o zaman. Bu yazıyı yazdığımda da işlerim şimdiki kadar yoğun değildi. İşlerim arttıkça bu tür faaliyetlere ne yazık ki daha az zaman ayırabildim.

    Selamlar ve sevgiler,

    Taner Göde





    quote:

    Sayın Melih Aşık,

    Kendimi tanıtıcı bilgi isteğinizi seve seve cevaplıyorum.

    1. Öncelikle toplumun bir bireyi, daha sonra da bir tüketici olarak haksızlıkları protesto ediyorum. Herhangi bir yerde karşıma çıkan veya benim tespit ettiğim bir yanlışlığı ya da bir haksızlığı ortadan nasıl kaldırabilirim diye düşünüyorum ve imkanlarım dahilinde gerekli girişimlerde bulunuyorum. Hiç bir insan protesto özelliğini genlerinde taşımaz. Ben haksızlığa karşı sizin de dediğiniz gibi “keskin” bir duruş sergiliyorum. Bunda 20 yıl yurtdışında (Hollanda’da) kalmış ve orada öğrenim görmüş olmamın da etkisi çok büyük. Ayrıda tüketici bilinci Avrupa ülkelerinde çok gelişmiştir. Medyada, okulda ve toplumun tüm kesimlerinde insanlar tüketici zihniyeti ile ortak hareket ediyor. Ben de bu tüketici gelişmesinin bir parçasını kendim ülkeme kesin dönüş yaparak Türkiye’ye getirmiş oldum. Tek amacım bunları insanlarımıza yaymak.

    2. Telekomünikasyon Türkiye’de henüz çok erken bir safhada. Cep telefonu ülkemize 5 yıl gecikmeyle girdi. Kablo TV sadece belirli semtlerde var ve sabit telefon hizmeti halen tek bir kuruluş tarafından veriliyor. Yani rekabet yok, hizmet yok, tüketiciye saygı yok. Tüketici bir para kaynağı olarak görülüyor. Gerçekten de öyle: Türkiye’de tüketici kör, sağır ve dilsizdir. Sırtına istediğiniz kadar yük bindirin, ses çıkaramaz. Tepkisiziz ve devlet dahil büyük ve küçük kuruluşlar hep bundan faydalanıyorlar. Turkcell olayı bunun için iyi bir örnek. Kanaatimce Turkcell devlet içinde devlet mantığı ile hareket eden, maddi olanakları çok güçlü ve her alanda söz sahibi bir şirket. Bence yapamayacağı, yaratamayacağı ve yok edemeyeceği hiç bir şey yok. Reklamları ile yazılı, görsel ve işitsel medyayı kuklaları kontrol eder gibi kontrol ediyor sanki. GSM lisansını Telsim ile birlikte yok pahasına satın aldı. Dünya’daki gelişmelerin aksine rekabete dayalı bir politika izleyeceğine ve fiyat indirimine gideceğine konuşma ve hizmet (SMS vb.) ücretlerine zam üstüne zam yaptı. Basit hesaplamalarla muazzam paralar kazandığı belli oluyor. Hatta devlet de payını arttırmak için Özel İletişim Vergisini çıkararak bu trene kendisi de bindi. Acı bir gerçek varsa o da şudur: bütün bu olaylar halen devam ediyor.

    Sayfa 2

    Ben 1996 yılından bu yana Turkcell abonesiyim. 2000 yılında da Adana Valiliği Tüketici Hakem Heyetine başvurarak Turkcell’in benden 4 yıldır haksız yere aldığı sabit ücreti gere almak için başvuruda bulundum. Aynı zamanda da “Turkcell Mektubu” adıyla yazdığım bir yazıyla internette E-Mail yoluyla binlerce kişiye ulaştım. Tüketici Hakem Heyeti beni haklı buldu ve ben de heyetin verdiği karara dayanarak Adana Tüketici Mahkemesinde dava açtım. Mart ayında yapılan ve her defasında 25 kişinin içeri alındığı toplu duruşmada ise mahkeme heyeti dava dosyalarının Ankara’da bilirkişiye gitmesi gerektiğini söyledi ve bu işlem için her davacıdan 100 milyon TL talep etti. Bu parayı ödemeyenlerin de davasının düşeceği açıklandı. O anda da bende sigortalar attı çünkü onlarca kişi Turkcell aleyhine sabit ücret davası açmış ve herkes 30-40 milyon TL parasını kurtarmaya çalışırken mahkemeden 100 milyon TL masraf talebini duyunca herkes şok oldu. Ben de tekrar E-Mail yolu ile bu parayı ödemesi için sponsor aradım. Parayı ödemeyi kabul eden şirket veya kişiye dava sonucunun tüm publicity ve medyada yayın hakkını vereceğimi söyledim. Ancak olumlu hiç bir yanıt alamadım. Daha sonra bu konuyu Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğüne bildirdim. Geçen hafta da Adana Cumhuriyet Başsavcılığına gidip yazdığım dilekçe nedeniyle ifade verdim. Şu anda dava halen sürüyor. Haziran’da duruşmamız var. Ben 100 milyon TL dava masrafını yatırmadım. Davanın sonucunu çok merak ediyorum.

    3. Ne yazık ki şimdiye kadar sadece Aksiyon Dergisi benimle röportaj yapma nezaketini gösterdi. Internetten de destek mesajları alıyordum. Konu aktüalitesini yitirince insanlar yine günlük işlerine döndüler. Beni üzen medyanın Turkcell (ve diğerleri) hakkında kanaatimce reklam korkusu nedeniyle aksi ve ters bir yorumda bulunmamaları. Bir düşünün, hangi medya kuruluşu iyi bir gelir kapısını kapatmaya çalışır? Hiçbiri. Ben daha şimdiye kadar herhangi bir ulusal gazete veya büyük medyada Turkcell aleyhine sarsıcı veya etkileyici bir haber görmedim. Medya da haklı, binlerce kişiye iş sağlıyor. Reklam en önemli gelirleri. Onlar da bu pardan yoksun kalmak istemiyorlar. Yani herkes birbirinin sırtını sıvazlıyor.

    4. Haksızlıklara karşı gelmek için çok paraya ihtiyacınız yok. Tek gereken bir A4 ve bir kalem, biraz da bilgi ve cesaret elbette. Mahkemenin istediği 100 milyon TL masraf da bence haksız olduğu için ödemeye yanaşmadım ve protesto ettim. Yoksa bu ödenmeyecek bir para değil. Fakat gönlüm ödemeye elvermedi. Onların ekmeğine yağ sürmeyi hiç istemem. Davamı bir sponsora devrederim ama haksızlığa gözümü yumamam. Ayrıca bu dava henüz sonuçlanmadığından daha fazla bilgi veremiyorum. Gelecek duruşmada sanırım herşey ortaya çıkacak.

    Bugüne kadar yaptığım eylemlerde harcadığım tek şey zaman olmuştur. Maddi olarak bazı giderler de olmuştur tabii, ancak bunlar pul parası, kağıt ve fotokopi gibi kayda değer olmayan masraflardır. Yazılı dilekçe vererek ve/veya E-Mail göndererek protesto etmek bence en ucuz ve en etkili tepki şeklidir.

    5. Tüketici derneklerinin ilgisi sıfır. Hatta benden adreslerini isteseniz veremem, çünkü ne adres, ne de telefon numaralarını biliyorum. Kendilerini daha tanıtıcı faaliyet yapmaları gerekir. Tüketici dernekleri ülkemizde çok zayıf kalıyor. Almanya’da “Stiftung Warentest” (Ürün Kontrol Kurumu) adında bağımsız bir kurum var. Çok güçlüler ve kendi dergileri de var. Olumsuz netice verdiği bir ürün ya da hizmetin yaşama şansı hiç yok. Keşke böyle bir kuruluş ülkemizde de olsa. Ne yazık ki yok. Devlet de bu konuya el atmıyor. Böylece meydan boş kalıyor ve kalitesiz, standardlara uygun olmayan ürün ve hizmetlerin oranı yüksek olmaya devam ediyor. Sorunlarda ilgilenmek de bireyin kendi vazifesi haline geliyor. Ya Tüketici Hakem Heyetine, ya da gazetelerin tüketici köşelerine başvurmak zorundalar veya kendi kendilerine telefon ve dilekçe ile olayı çözmek durumundalar.

    Sayfa 3

    6. 1968 ile 1988 arasında ailemle Hollanda’da yaşadım. Daha sonra Türkiye’ye kesin dönüş yaptık. Hollanda’da maaş ve ücretlerden her ay kesilen gelir vergisine ek olarak ayrıca yıllık gelir vergisi beyannamesi veriliyor. Beyannameler çok ayrıntılı ve hassas bir konu olduğundan para karşılığı vergi uzmanlarına doldurmak daha akkılıca. Babam da öyle yapıyordu. Ancak 1980’lı yılların başında bize vergi tahakkuk etmeye başladı. Ben vergi tahakkukunu okuduğumda en alt kısımda itiraz hakkımızın olduğunu okudum ve gurbetçi ailesi olmamızdan ötürü bizden vergi alınmaması için el yazısıyla bir dilekçe yazdım ve gönderdim. Nasıl olduysa vergi dairesi bir süre sonra tahakkuk eden vergiden vazgeçtiklerine dair bir yazı yolladı. Bu bizim için iyi bir gelişme oldu çünkü maddi açıdan da rahatlamıştık. Daha sonra herşeyi dilekçe yazarak halletmeye başladım. Kısa bir örnek olarak kol saatimi bile dilekçe yazarak garanti dışında olmasına rağmen ücretsiz tamir ettirdim.

    7. Dava aşamasına şimdiye kadar sadece TOFAŞ ve TURKCELL ile geldim. Şimdiye kadar hiç tehdit almadım çünkü ben tehdit etmedim. Herşeyi kanunların çerçevesinde yapmaya çalışıyorum. Karşı tarafa çamur atarak ileriye gidemezsiniz. Tepkinizde sadece kendinizi değil, karşı tarafı da düşünmek zorundasınız. Olaya onların gözlerinden de bakmaya çalıştığınızda ne yapmanız gerektiğini daha iyi anlıyorsunuz. Dilekçelerde tehdit etmeye yer verilmemelidir. Kısaca ben şuyum, şu tarihte şunu aldım, başıma şu geldi ve olayı çözmek için size başvuruyorum, ne yapabiliriz. Burada esas nokta olayı çözmek için karşı tarafı yanınıza almaktır..

    Şirketler ve büyük kuruluşlar tüketicilerin tepki vermeme özelliğinden faydalanıyorlar. Bu bir bilim dalı haline de gelmiştir: 1 milyon alıcıdan kaç adedi şikayette bulunacak? Yüzde 1’i bile 10.000 kişi eder, ve emin olunuz ki % 1’i dahi tepki vermiyor. Ülkemiz insanı neden böyle? Çok tepkisiziz ve sesimizi duyurmuyoruz. En basitinden (otoparklarda insanların araçlarını düzgünce park edeceklerine iki şeride birden yan park etmeleri) en karmaşık (satın alınan ev, otomobil ya da tatilin zehir olması) olayına kadar çok sessiz kalıyoruz. Bunu öğrenmedik ve eksikliğimiz de bu. Bundan ve insanların saflığından faydalananlar da köşeyi erken dönüyorlar. Bunlara mutlaka “Dur!” denmeli.

    8. Geçen yıl CarrefourSA’dan 3 kutu Sardalya aldım. İlki taze ve temiz çıktı, ancak diğer ikisi bozulmuştu ve kokusu haftalarca mutfaktan gitmedi. Ambalajlarını atmıştım ve şikayet dilekçesi yazmak için bir kutu daha almaya gittiğimde bitmişti (!).

    9. Şimdiye kadar küçük ve büyük bir çok şikayet ve protestom olmuştur. Diyebilirim ki hepsinde bir başarı sağladım. Türkiye’deki protestolarımı, olayları ve elde ettiklerimi kısaca sıralayayım:

    a. TÜRK TELEKOM: 1991 yılında Kablo TV için başvurdum. 10 yıl geçti ve semtimize hala bu hizmet verilmedi. Sayısız dilekçeler ve başvurular sonucu değiştirmedi. 1991’de ödediğim ve 200 DM’ye tekabül eden 500.000 TL’yi geri almak için yaptığım 2. başvuru olumlu sonuçlandı ve geçen yıl 13.000.000 TL (50 DM) geri alarak Kablo TV abonelik başvurumu iptal ettirdim.

    Sayfa 4

    b. TOFAŞ : 1997 yılında TOFAŞ marka ŞAHİN tipi otomobil aldım. Merkezi kilit arızası nedeniyle kilit ADANA MIGROS mağazası otoparkında kendiliğinden açıldı. Bunu gören hırsız 5 dakika içerisinde araçtaki tüm eşyalarımızı (oto radyo teyp, çanta, cep telefonu cüzdan vb.) çaldı. Ben de TOFAŞ’ı Tüketici Hakem Heyetine şikayet ettim. Olay 01 Şubat 1999 tarihli Milliyet Gazetesinde de (yanlış aksettirilerek) yayınlandı. TOFAŞ tazminat ödemeye yanaşmadı, ben de makhemeye başvurdum. Ancak elimdeki kanıtların yetersizliği davanın aleyhime sonuçlanacağı ihtimalini kuvvetlendirdi. TOFAŞ’la daha sonra bir uzlaşmaya vardık: aracıma ücretsiz bakım yapılacak ve yeni bir TOFAŞ marka otomobil aldığımda hatırı sayılır bir indirime gidilecekti. 1999 yılında aracımı sattım ve geçen yıl bir SEAT TOLEDO satın aldım. Çok şükür hiç bir sorun yaşamıyorum.

    c. DIMES SÜT : 1997 yılında 4 paket süt aldım. Gece uyanıp paketin birini kafama dikmemle ağzımdakilerini kusmam bir oldu: Süt bozulmuştu ve tadı da haftalarca midemi bozdu. Tokat’taki fabrikayı aradım ve olayı anlattım. Bana Adana’daki dağıtıcılarının telefon numarasını verdiler. Orayı aradım ve tekrar olayı anlattım. “Hemen gelin!” dediler, ben de gittim. Kapıda karşılandım, çok özür dilediler ve fabrikaya gerekli bilgileri verdiler. Oradan ayrılırken de 10 paket süt vererek gönlümü aldılar.

    d. TEDAŞ : 2000 yılının başında ikamet ettiğim semtte elektrikler sürekli kesilirken Adana’nın nadide semtlerinde elektrik hemen hemen hiç kesilmiyordu. Ben de olayı TEDAŞ’a, ayrıca bakanlığa, TBMM’ye ve Cumhurbaşkanlığına aksettirdim. Aynı gün evimiz polis nezaretinde gelen TEDAŞ memurları tarafından basıldı, annem ve babam suçluymuş gibi sorgulandı. Evimiz didik didik arandı ve bizden Güç Farkı bedeli istendi (toplam 150.000.000 TL) çünkü biz ev yapıldığında 1500 Watt için sözleşme imzalamıştık ancak aradan geçen süre içerisinde buzdolabı, çamaşır makinesi, TV, video, uydu alıcısı, klima, bulaşık makinesi vb. aldığımız ve bunları TEDAŞ’a bildirmediğimiz (!) için suçlu duruma düşmüştük. Hemen olayı Ankara TEDAŞ’a Genel Müdürlüğüne bildirdim. Gelen yanıtta istedikleri paradan vazgeçtikleri ve bizleri mağdur etmek istemedikleri yazılıydı.

    e. SENTİM BİLGİSAYAR : 1999’da bir KRN mutimedya bilgisayar aldım. Ancak Adana’daki satıcının beceriksizliğ nedeniyle istediğim gibi tarafıma teslim edilmesdi. Konuyu KRN satıcısı SENTİM’e bildirdim, “Hemen bize gönderin!” dediler. 1 hafta sonra bilgisayarım olması gerektiği gibi tarafıma teslim edildi.

    f. PİMAPEN : 1996 yılında evime Pimapen yaptırdım, ancak içeriye sürekli su alıyordu. Sayısız girişim cevap vermeyince konuyu kendileri ile ciddi olarak ele aldım. Neticede evdeki tüm PVC doğramalar komple söküldü ve altlarına mermer monte edilerek tekrar takıldı. Sadece malzeme ücreti verdim.

    g. YİMPAŞ : Geçen hafta 5 adet ekmek aldırdım, hepsi basık ve yanıktı. Adana YİMPAŞ’ı aradım ve olayı anlattım. Şişirme odası arızalı oldğundan ekmekler şişmeden fırına verilmişti. Hemen yenisi ile değiştirdiler.

    h. ARÇELİK : Arçelik no-frost buzdolabımda çatlak vardı. Bir telefonla 1,5 yıllık buzdolabımızı aldılar ve yerine ücretsiz olarak yenisini veriler. 1 yıl önce aldığımız midi fırından memnun kalmadık, parasını iade ettiler. Garanti dahilinde tüm işlemleri hızla yerine getirdiler.

    Sayfa 5

    i. MIGROS-KOÇBANK : Koçbank Migros kredi kartı için başvurdum. Bana kredi kartı yerine “banka kartı” gönderdiler ve harcama performansıma göre kredi kartı başvurumun yeniden değerlendirileceğini bildirdiler. Hemen etkili bir itiraz dilekçesi. Migros’un müdürü aradı ve özür diledi, 4 gün sonra da kredi kartım gelmişti.

    j. FİNANSBANK : Galaxy Card başvurum olumsuz neticelenince olayı e-mail ile duyurdum ve kendilerinden mali durumuma rağmen neden kredi kartı başvurumun reddedildiğini sordum. Araştırma yaptılar ve olayın bir hatadan (!) kaynaklandığına kanaat getirdiler. 2 gün sonra da kartım elimdeydi.

    Bunlar aklıma gelenler. Yollarımızın asfaltlanması için yaptığım girişimleri saymıyorum. Olaylar oldukça da protestolarım devam ediyor. Bu ömür boyunca da devam edecek çünkü bu bir hayat görüşü ve herkeste olması gereken bir vatandaşlık görevi. Böyle davranmayan kendisi kaybeder. Herkesi haksızlıklara ve yanlışlıklara karşı seslerini çıkarmaya davet ediyorum.

    Saygılarımla,

    Taner Göde
    _____________________________




  • Dondurma şirketlerinin dava edildiğini hatırlıyorum. Demek o sizdiniz Taner Bey, Vallahi şaşırdım
    _____________________________
  • 
Sayfa: önceki 12
Sayfaya Git
Git
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.