Knut Hamsun'ın romanından uyarlanan filmde, 1890 yılında işsizlikle ve bunun sonucu olan açlık ile mücadele eden bir yazar olan Pontus'un çok etkileyici bir şekilde psikolojik tahlili yapılıyor. Fazlasıyla gururlu olan Pontus, onun sefalet içinde bir hayat sürdüğü ortaya çıkmasın diye, itibarlı biriymiş gibi davranmaktadır, bunun psikoloji dilinde mutlaka bir karşılığı vardır diye düşünüyorum. Hem onuruyla hem de açlığıyla savaşıyor yazarımız ve asla da dilenmiyor. Dahası dilenen bir adam için kendinde olmayan parayı başka bir yerden buluyor. Yazarımız ayrıca fazlaca umuda kapılıyor. Bir insan için en tehlikeli şey bu olsa gerek. Ancak bu onun ölüme yönelmemesini de sağlıyor, yaşamak için gayet azimli bir insan anlayacağınız. Tabii onun umudunun sözle karşılığı da var; umut fakirin ekmeğidir. Yer yer adamın düştüğü trajik duruma epey üzüldüm. Cannes Film Festivali'nde de En İyi Erkek Oyuncu Ödülü'nü alan Per Oscarsson rolünü hakkıyla yerine getirmiş, ben de onun oyunculuğuna tam not veriyorum.
< Bu mesaj bir yönetici tarafından değiştirilmiştir >
Genelde eski filmler tür dram veya savaş olunca tutuyor.. İzleyeceğim