Şimdi Ara

Speakerlar hakkında bilmek istediğiniz her şey.

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
1
Cevap
0
Favori
849
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Hoparlör Gerçekleri

    Bir hoparlörün sesinin güzelliği kişiden kişiye değişse de, tüm hoparlörler için belli kurallar vardır. Hoparlörlerin en başta ayrıldığı iki sınıf var: Aktifler ve Pasifler.

    Aktif hoparlörler iç yapılarında bir güç kaynağı bulundururlar ve elektrik şebekesine bağlanmaları gerekir. Diğer yandan pasiflerin böyle bir ihtiyacı yoktur ve yükseltme merkezi olan amplifikatörden gelen ses sinyalini alarak sese çevirirler. Aktif hoparlörle bu durumda amplifikatör içinde yapılan yükseltme işlemini kendi içlerinde yaparlar ve DVD ve diğer kaynaklarda standart olan yükseltilmemiş (line seviyesinde) çıkışlara bağlanabilirler. Gerek burada incelediğimiz, gerekse incelememize katılamamış çoğu sistemlerde subwoofer aktif bir eleman iken diğer hoparlörler pasiftir. Hem aktifliği hem de diğerlerinden farklı frekanslarda çalışması sebebiyle subwoofer, amplifikatörler üzerinde genellikle kendine özel bir çıkıştan sinyal alır.

    Hoparlör Seçmek

    Bir hoparlörün kabin yapısının kalitesi; tasarımı sırasında o hoparlöre gösterilen özene ve konstrüksiyonuna dayanır. “Konstrüksiyon” kelimesi genelde “iskelet” anlamına gelse de burası işin içine yüzeyler de girer. Bu yüzeyler genellikle kasanın ağırlığını etkilediğinden, satın alırken kasa ağırlığını göz önünde bulunduranlar bile vardır (biraz karpuz seçmeye benziyor).

    Kimi hoparlörler dış kaplamalarının altında kat kat sıkıştırılmış sunta ve/veya MDF(Medium Density Fibre Board, Orta Yoğunlukta Fiber Tahta) kullanırken, kimileri bu malzemeler arasında kumu da presleyerek sıkıştırırlar.

    Hoparlörlerin üzerine uygulanan kaplama içinse genellikle vişne, dişbudak, akgürgen veya gül ağacı tercih edilir. Bu kaplamalar, üreticilere kaplamada kolaylıklar kadar, renk seçeneklerini çeşitlendirme imkanı da sağlar.

    Plastik dökme kasalı hoparlörler ise ağaç kasalara göre genellikle daha düşük kaliteli olarak kabul edilir. Ancak akustik konusunda yaşanan yenilikler, özel plastikten dökülmüş yekpare plastik kasaların da oldukça kaliteli olabileceklerini göstermiştir. Diğer yandan eğer: “Hi-Fi’nin ucuna kadar geldim, ama o kadar da para harcamak istemiyorum.” Diyorsanız, sunta ve MDF kasaların sizin isteklerini gayet rahat karşılayabileceğini söyleyebiliriz. Bunların yanı sıra metal alaşımlı hoparlör kasaları da mevcuttur. Bu tip kasalarda genellikle alüminyum gibi yumuşak metaller tercih edilse de sesin gürültüye dönüşerek dışarıya çıkmasını engelleyen aslında birçok tedbir zaten kasa içine yerleştirilmiştir. Metal alaşımlı kasalar genellikle dökme olup, minumum ölçüde bağlantı noktası içerir. Bazı hoparlör üreticileri tarafından kullanılmakta olup, dikkatle incelenerek alınması gereken sistemlerdir.

    Stereo, Hifi veya Ev Sineması terimlerine yabancı değilsinizdir. Ev eğlencesi, bütün bu ekipmanın entegre olduğu ve kendi evinizde müzik, film ve tv deneyimini yaşayabildiğiniz bir sistemdir. Ev eğlencesi, bütün medya türlerini tek bir şemsiye altında toplayabilir. Bugün CD, VHS, VIDEO, TV, DVD VIDEO ve LASER DISC bu çatı altındadır. Gelecekte ise DVD AUDIO, DIGITAL TV, WEB TV ve çok gelişmiş oyun konsolları da bu çatı altında yerini alacak.

    Multimedya dünyasında kesin bir kural var. O da herhangi bir Ev Eğlencesi'nin bir yüzünde 'gerçek' sesi yaşayabilmeniz için speaker'a ihtiyacınız olduğu. En iyi müzikal kayıtlarındaki sonik etkiyi dışarıya yansıtmanın ötesinde speaker'lar ev içine de entegre edilebilme özelliğine sahip.

    Ses Deneyimi

    Gerçek bir sinemaya gittiğinizde filmin sesleri sizi sarmalar. Normalde perdenin arkasında üç büyük speaker gizli olabilir.

    - İki tane sağda ve solda (stereo): Arka plandaki müziğin ve efektlerin etkisini vermek için,
    - Ortada bir tane: ekran boyunca yayılan konuşma ve efektleri daha temiz verebilmek için.

    Bir sinema salonunun yan ve arka duvarlarında ise çok sayıda speaker, ambiansı ve ekran dışı efektleri üretir. Bu speakerlar, sizin orada seyirci olduğunuzu unutarak ekrandaki sahnenin bir parçası olmanızı sağlar.

    Evde benzer bir ses deneyimini yaşayabilmeniz için gerçek bir sinemada kullanılan ses sistemine benzer bir düzen kurmanız gerekir. Odalarınız gerçek sinema salonlarından daha küçük ve de optimal ses düzeni için daha az sayıda seyirci olduğundan, basit bir ev sinema sistemini kurmak daha kolaydır.

    Hoparlör Alırken Neye Dikkat Etmeliyiz

    Bir müzik sistemini mümkün olduğunca gerçekçi değerlendirebilmek için dinleme koşullarıyla ilgili bazı hususlara özen göstermek gerekir:

    Dinleme işlemi sessiz, sakin bir ortamda gerçekleştirilmelidir.
    Odada mümkünse yalnızca dinlenmekte olan kolonlar bulunmalıdır. Çünkü diğer kolonların hoparlörleri kendilerine ulaşan ses dalgalarının etkisiyle titreşir ve bu titreşimleri sesin kaynağında durmasından sonra, kısa da olsa bir müddet devam eder. Diğer kolonlar ayrıca sesin tonu, yönü gibi hususları da çeşitli şekillerde etkilerler. Eğer odada başka kolonların bulunması kaçınılmaz ise bu kolonların girişinin kısa devre edilmesi durumunda sorun bir miktar azalır. Bunu bir kolonun bas hoparlörünün diyaframına parmağınızla hafifçe vurarak deneyebilirsiniz. Kolonun girişi kısa devre iken daha az ses çıkacaktır. Esasen ideal olan çözüm test edilecek sistemin ileride kullanılacağı ortamda dinlenmesidir.
    Dinleme işlemi en az iki güne yayılmalı ve bir kaç saatten kısa olmamalıdır. En az iki gün önerilmesinin sebebi kişinin beklentilerinin ilk dinleme ile daha sonraki dinleme arasında çoğunlukla değişmesidir. Ayrıca kişinin alışık olduğu müzik sistemine göre çok yüksek kaliteli olduğu tahmin edilen (bu tahmin örneğin fiyata dayalı olabilir) sistemlerin gerçek kalitesinin ve değerinin anlaşılması için bir kaç hafta boyunca aralıklarla dinlenmesi gerekebilir. Çünkü farkın çok büyük olması, normalizasyonun etkisiyle genellikle mevcut farkın doğru yorumlanabilmesini güçleştirmektedir.
    Dinleme işlemi çeşitli müzik türleri ile gerçekleştirilmeli, kaynak seçiminde insan sesi içeren ve çok sesli sanatsal müzik içeren kayıtlara mutlaka yer verilmelidir.
    Eğer bir karşılaştırma yapılacaksa önce bir sistem en az 15 dakika dinlenmeli, daha sonra diğer sisteme geçilmelidir. Çok hızlı bir şekilde bir sistemden diğerine geçiş ses tonu gibi bazı farkların algılanmasını kolaylaştırmakla birlikte özellikle müziğe ilişkin kriterlerin algılanmasını güçleştirir.
    Algılanan sesin kayıt, CD player veya başka bir kaynak, amplifikatör, kolonlar, oda ve kişinin o anki beklenti ve ruh halinin bir sonucu olduğu hiçbir zaman unutulmamalıdır. Özellikle akustik açıdan özel önlem alınmamış çoğu odanın ses tonuna elektronik cihaz ve kolonlardan çok daha fazla etki ettiğini unutmamak gerekir. Tek bir cihazın performansının değerlendirilmesinde onun diğer cihazlarla hem teknik (örneğin empedans uyumu) hem de ses karakteri açısından uyumu konusunu da dikkate almak gerekir.

    Sonuç olarak

    Bir müzik sisteminin değerlendirilmesinde sesin niteliklerine ilişkin kriterlerin kontrol edilmesinin yanı sıra, dikkatin tamamen müziğe verildiği aşağıdaki yöntemin de kullanılması şarttır.
    Bas, tiz, detay, distorsiyon gibi hifi jargonunu unutun,
    Sesi değil, müziği dinleyin,
    Enstrumanları ne kolaylıkla diğerlerinden ayırabildiğinize, takip edebildiğinize bakın,
    Müzisyenlerin birbirleriyle uyumlu mu yoksa acemi gibi mi çaldıklarına bakın,
    Müziğin sizi tempo (örneğin ayağınızla) tutmaya yöneltip yöneltmediğine bakın,
    Müzik sisteminin ruh hali ve duyguları iletip iletmediğine, hangi duyguları uyandırabildiğine bakın,
    Müziğin bir müddet sonra sizi yorup yormadığına dikkat edin.
    Tüm bu kriterlere göre değerlendirme yapılırken unutulmaması gereken bir konu da hiçbir müzik sisteminin mükemmel olmadığıdır. Bir sistem bazı müzik türleri için uygun iken bir başka sistem başka müzik türleri için daha uygun olabilir. Örneğin popüler müzikler en basit müzik sistemlerinde ve televizyonlarda zevkle dinlenebilir. Buna karşılık karmaşık sanat müziklerinden azami zevki alabilmek, hatta bazen bunları anlayabilmek için daha kaliteli müzik sistemleri kullanmak gerekir.

    Gelelim Fiyata

    Bir müzik sisteminin fiyatı yüksekse genellikle kalitesi de yüksek olmaktadır. Ancak elbette bunun istisnaları da vardır. Ayrıca fiyat artışının ses kalitesini ne ölçüde ve ne şekilde artıracağı da önemlidir. Çok çeşitli müzik sistemleri dinleme deneyimine sahip olmayan çoğu kişi fiyat arttıkça ses kalitesinin sesin orijinaline yaklaşacağını, dolayısıyla kalitedeki değişimin giderek azalacağını düşünür. Oysa deneyimlerimiz yüksek kaliteli ürünler arasındaki farkların ucuz ürünler arasındaki farklardan daha büyük olabildiğini göstermektedir.

    Bu durumun başlıca iki nedeni olduğunu zannediyorum. Birincisi düşük fiyatlı ürünlerin imalatı sırasında temel önceliğin ürünün istenen işlevi mümkün mertebe güvenilir bir şekilde yerine getirmesinden ibaret olması. Yani kabul edilemeyecek gürültü oranları dışında ses kalitesi açısından fazla bir beklenti olmaması ve markadan markaya fazla değişmeyen standart parça ve yöntemlerin kullanılması. İkincisi ise ucuz sistemlerin çözünürlüklerinin düşük olması nedeniyle mevcut farkların duyulmasının zor olması.

    Bir müzik sistemine ne kadar bütçe ayrıldığında ne kalitede ses alınacağı bir çok kişinin merak ettiği bir konudur. Maalesef biri nicelik diğeri nitelik olan iki şeyi karşılaştırarak bu soruya net bir cevap verebilmek pek mümkün gözükmüyor. Ancak bu konuya bir ölçüde ışık tutabilecek şu bilgiyi verebiliriz: İlk defa dinlediği fiyat kategorisindeki bir sistem hakkında yorum yapan çoğu kişi ses kalitesi farkının beklediğinden fazla olduğunu belirtmektedir. (Kişinin alışık olduğu sistemler ile yeni dinlediği sistem arasındaki farkın çok büyük olması durumu hariç. Bu durumda kişinin farkı doğru algılayabilmesi genellikle pek mümkün olmuyor, hatta kaliteli olan sistem beğenilmeyebiliyor. Kişi duymaya alışmış olduğu, dolayısıyla doğru olduğunu zannettiği bozulmaları çok yüksek kaliteli sistemde duymayınca sistemin güçsüz, detaysız, heyecansız bir sese sahip olduğu kanaatine ulaşabiliyor.

    Bütçe ile ilgili sık karşılaşılan bir soru da bütçenin ne kadarının hangi parçaya ayrılması gerektiğidir. Müzik sistemleri ile yeni ilgilenmeye başlayan çoğu kişi kolonların diğer parçalardan daha önemli olduğunu düşünür. Kolonlar arasında karşılaştırma yapıldığında ses tonu gibi kolay hissedilen bazı farklar diğer parçalara göre biraz daha fazla olmakla birlikte müzikten alınan zevki etkileme açısından kaynak (ör: CD player) ve amplifikatör genellikle daha önemli rol oynamaktadır.

    Birde Uyum Var Tabii

    Esasen bir müzik sistemini oluşturan parçaların uyumu en önemlisidir. Çok pahalı ve kaliteli ancak birbiriyle uyumsuz parçalardan oluşan bir müzik sistemi oldukça mütevazi bir sistemden daha kötü sonuç verebilir. Uyumlu bir sistemde parçaların fiyatı birbirine yakın olmaktadır. Bir müzik sisteminin parçalarını seçmeye hangisinden başlamalıyız? Bu konuda çoğumuzun en zor değiştireceği unsur salonun boyutlarıdır. Salonun akustik özelliklerini bir miktar değiştirmek çok zor değildir ama örneğin 60m2'lik bir salonda 20x30x40 cm boyutlarında bir kolondan düşük distorsiyon oranlarıyla yeterli akustik güç ve bas ses elde edilmesi hemen hemen imkansızdır. Dolayısıyla salonu seçme şansımız olmadığını farz edersek seçime kolonlarla başlayıp, ona uygun amplifikatör ve CD player ile devam etmeliyiz. Cihazların birbirine uyumu konusunda bazı teknik kriterler var olmakla beraber seçimi dinleyerek yapmak en uygunudur. Bilgi ve deneyimine güvenmeyen kişiler ve düşük bütçe ile kurulacak sistemler için en iyi sonuç genellikle tüm cihazların aynı marka ve seriden olmasıyla elde edilmektedir.

    Not :
    Yukarıdaki yazılar çeşitli kaynaklardan toplanmış ve derlenmiştir.

    Benim size önerim bu işe meraklı iseniz iyi kötü biryerden girmektir. Zira sahip olacağınız sistem zaman içinde sizin kulağınızın gelişmesini sağlayacak ve ilerde yapacağınız yeni kombinasyonlara yönelik yatkınlığınızı geliştirecektir.


    Not :Yazılar alıntıdır.


    HOPARLÖR NEDİR?


    Hoparlör Elektrik enerjisini ses enerjisine çevirir. Yapısı itibarıyle;
    1. Konik hoparlörler (Direkt radyatörler) Ses dalgalarını doğrudan doğruya yayımlarlar
    2. Hunik hoparlörler (Endirek radyatörler).Ses dalgalarını huni biçiminde bir borudan geçirerek yayımlarlar.

    Özellikleri
    1. Hoparlör toplam distorsiyonu küçük olmalıdır (Diyafram devintisi 2 mm.den küçük olmalı).
    2. Frekans yansıtsama eğrisi düz, düzgün, geniş olmalı (Konuşma için:200- 7000 Hz/ Konuşma netliği için 3000 Hz.de tümsek olmalı).
    3. Güç dönüştürme verimi yüksek olmalı.
    4. Büyük ses (Akustik) güçlerde hoparlör hasara uğramamalıdır.
    5. Transit işaretleri algılayabilmelidir.
    6. Yönelgenlik (Direktivite) her frekansta aynı olmalı.
    7. Sağlam olmalı.
    8. Birim akustik güce isabet eden maliyeti düşük olmalı.

    Hoparlör çeşitleri
    1. Dinamik hoparlör (devingen bobinli),
    2. Devingen demirli (distorsiyon fazla),
    3. Armatürü dengeli (120 Hz.den düşük sesleri almıyor).
    4. Kristalli-Tiz hoparlör olarak kullanılır. Artık piyasada bulunmamaktadır. Dayanıksızdır
    5. Şerit
    6. Elektrostatik-Geniş frekans bantlı, distorsiyonu küçük, sekizli polar diyagramı var.
    Mahsurları: 250-2000 v. polarma gerilimi gerekir.
    Toplam verimi düşüktür. Empedans uydurucu trafo gereklidir. Çıkış ses seviyesi düşüktür.

    Hoparlör Frekans Karakteristiği
    1. Hoparlörün bas seslerde iyi bir davranış göstermesi için hafif, az kütleli, sıkıca bir diyaframa gerek vardır. Tiz ve bas sesler arasında yeterince düzgün bir ses basınç seviyesi elde edilir.
    2. Arka yüzden çıkan ses dalgalarının ön yüze geçişini önlemek üzere hoparlör geniş yüzeyli bir tahta üzerine takılır. Tahta akustik ekran olarak kullanılıp, akustik geri besleme önlenmeye çalışılır.

    Hoparlörün Elektriksel Empedansı
    Alçak frekanslarda empedansın en büyük değere ulaştığı frekansa hoparlörün rezonans frekansı denir.
    Pratikte hoparlör empedansı 8 Ohm denince; 400 Hz.de ölçülen empedans bilinir.
    Yüksek frekanslarda hoparlör empedansı artar. Bu nedenle,yuvarlak bir değer olsun diye hoparlör empedansı ile ölçmeler, 400-1000 Hz.arasında yapılır.

    Hoparlör Polaritesi
    Ölçüm için, bobin uçlarına pil bağlanır. Diyafram ileri giderse pilin artı ucunun bağlı bulunduğu yer, bobinin de artı ucudur.

    Huni Hoparlörler
    Alüminyum ya da plastikten yapılır. Huni hoparlörün üretebileceği en düşük frekansa, hoparlörün kesim frekansı denir. Huni hoparlörde güç dönüştürme verimi %10-%40 arasındadır ( Direkt radyatörde % 10.dur)

    Çeşitleri.
    1.Dikdörtgen (Rectangular horn)
    2.Yuvarlak (Round horn)
    3.Dönemeçli (Reentrant horn)
    4.Boyunlu yassı (Conventional Radial horn)
    5.Boyunsuz yassı (Neckless Radial horn)
    6.İki geçitli (Double diffraction horn)

    Hoparlör kabinleri
    1. Açık
    Duvardan en az 15 cm.uzağa konulmalıdır.

    2. Kapalı
    Alt kesim frekansı : 40-175 Hz
    Üst kesim frekansı : 20000 Hz.
    Açıktaki değerin 2,2 ile 12,5 katı fazla değer alır.

    3. Kristalle geri beslemeli
    (Phılıps firmasının buluşudur.) Bas Hoparlör merkezine pxe kristal-Piezoelektrik eleman yerleştirilmiştir.
    Besleme devresi bulunmakta Ses dışarıya düzeltilerek verilmektedir.

    4. Oluklu Bas Refleks ya Kanallı Hoparlör Kutusu yada Akustik Faz İnvertörü denir. Beşgen, altıgen şekilde dizayn edilebilir. Pvc yada kartondan yapılabilir.

    İki yollu Hoparlörler : Bas-Tiz
    Üç yollu Hoparlörler: Bas-Orta-Tiz
    Bölüştürme filtresi:
    Pasif Radyatör
    Yardımcı bas hoparlorlörü.
    Manyetik kısmı ve ses bobini yoktur.
    Sistemin alçak frekanslardaki (Bas seslerdeki) karakteristiğini genişletmeye yarar.

    HOPARLÖR GÜCÜ
    Çalışma gücü ( Operating Power )
    Ölçülmesi, 100-4000 Hz.arasında yapılır. Hoparlör ekseninden 1 M.uzakta 12 mikrobarlık (96 dB.lik) veya 3 M.uzaklıkta 4 mikrobarlık (86 dB.lik) ses basınç şiddeti üretebilmesi için hoparlör ses bobinine uygulanan sinüzoidal elektriksel güç değerine çalışma gücü denir.

    Kapasite (Power Handling Capacity )
    Hoparlörün hasara uğramadan dayanabileceği sürekli güç değeridir. Yüksek güçlü olarak bilinen bas hoparlörlerin kapasiteleri : 10-250 W. arasındadır.

    Müzik gücü ( Musical Power )
    Hoparlör bobinine 25 Hz.den küçük, konuşma ve müziği temsil etmek üzere darbeli gerilim uygulanır. Hoparlörde uğultu ve cızırtının başlamadığı, distorsiyonun henüz gözlenmediği duruma gelinceye kadar, giriş elektriksel gücü arttırılarak müzikal güç bulunur.
    Bir Soru : Hoparlörler, amplifikatör gücünün 1.5 katı fazla seçilir.

    Cevap :YANLIŞ. Böyle bir seçimde hoparlörlerin yüksek volümde zarar görmesi kaçınılmazdır. Doğrusu; Hoparlörlerin amfi ile aynı güçte olması bu mümkün değilse daha düşük güçte olmasıdır. Bu, amfiden beklenen en üst düzey ses kalitesinin alınmasında önemlidir. Bu durumda amfinin max. 1/2 sesinden daha fazlasını açmak gereği nadiren duyulur. Halbuki düşük güçteki bir amfi ve güçlü bir hoparlör ile (bir de hoparlör hassasiyeti 90 db' in altında ise) beklenen ideal sese ulaşmak zordur bunun için için bilinçsizce volüm açılır. Bilinenin tersine amfi gücünün daha düşük olduğu bir durumda yüksek volümde büyük oranda distorsiyon gelişir ve empedans değişikliklerinin tolere edilememesi, düşen akım vb. nedenlerle iyi beslenemeyen driverlar hasara uğrar. Özetle hoparlörler kendilerinden güçlü ampfilikatörlerin seslerinin açılması ile değil kendilerinden güçsüz amfilerin sesin açılması ile patlar.

    Not : Yazı alıntıdır.

    Biraz uzun ve detaylı olmakla beraber faydalı olduğuna inanıyorum;


    HOPARLÖR SEÇİMİNDEKİ YANSIMA

    1. HOPARLÖR SEÇERKEN

    Dikkat! Hoparlör seçimi, ses düzeneğinizin genel niteliği açısından büyük önem taşıdığından, vereceğiniz en önemli kararlardan biridir.
    Sizin için en uygun olduğunu düşündüğünüz seçenekleri belirledikten sonraki aşamalarda yapmanız gerekenlerse, ürünlerin teknik özelliklerini incelemek ve benzer (mümkünse aynı) ortamlarda bunları dinleyerek birbirleriyle kıyaslamanızdır.

    Ürünlerin teknik özelliklerini incelerken aşağıdaki noktalara dikkat etmeniz sağlıklı bir değerlendirme yapabilmeniz açısından önemlidir:

     Bir hoparlörün teknik özellikleri birbirinden bağımsız olarak yapılan hesaplamalar ve ölçümlerin sonuçlarını yansıtmaktadır, ancak hiçbir şekilde ürünün üretmekte olduğu sesin niteliği konusunda bir fikir veremeyecekleri unutulmamalıdır.

     Kullanılan ölçüm teknikleriyse sadece üreticiden üreticiye farklılıklar göstermekle kalmayıp, bazen de ölçüm sonuçları farklı üreticiler tarafından farklı şekillerde ifade edilebilmektedir.

    Örneğin: iki faklı hoparlör için belirtilen 93 dB değeri tek başına hiçbir anlam ifade edemeyebilir. Çünkü, 93 dB değeri, belli bir sürüş gücünün sonucu olarak (genellikle 1 Wat), hoparlörün ürettiği ses şiddetinin hoparlör ekseni üzerindeki bir mesafeden ölçülmesiyle elde edilmiştir. Ses şiddeti uzaklığın karesiyle orantılı olarak değiştiğinden, 1 metrelik mesafeden yapılan ölçümde 93 dB seviyesine ulaşan bir hoparlör, aynı değerin 0.5 metreden ölçüldüğü diğer hoparlörden dört kat daha verimlidir. Sizin de göreceğiniz gibi, her iki hoparlörden de herhangi bir dinleme seviyesindeki aynı şiddetteki sesi elde edebilmek varsayımıyla yola çıktığımızda, bu hoparlörlerden biri için 25 Wat’lık bir yükseltici kullanmamız yeterliyken, aynı seviyeye ulaşabilmek için diğer hoparlörü 100 Wat’lık bir güçle sürmeye ihtiyaç duyacağımız ortaya çıkmaktadır.

    İlerleyen bölümlerde farklı üreticiler tarafından sunulan çeşitli çizim ve eğrileri nasıl yorumlayıp karşılaştırma yapabileceğimizi göreceğiz.

    Ancak, bu aşamaya geçmeden önce bazı temel noktaları açıklığa kavuşturmamız gerekmektedir:

     Hoparlörün ne kadar güçle sürülebildiğinin ürettiği sesin niteliği ve ses şiddetinin seviyesiyle (sound pressure level) uzaktan ya da yakından bir ilgilisi yoktur.

     Yükseltici ile hoparlör fiyatının arasındaki oran belirleyici olmamalıdır. Bütçe açısından olaya yaklaşırken dikkat edilmesi gereken en önemli nokta: bütünü oluşturan her bir bileşenin hoparlörümüzün niteliği ve mizacına uygun olarak seçilmesi olmalıdır.

     Aynı kural, mevcut düzeneğimizde bir değişiklik yapmayı düşünmemiz durumunda da geçerlidir. Yeni bir cihaz alırken onun bireysel beceri ve niteliklerinin yanında, düzeneğimizdeki diğer mevcut bileşenlerle birlikte nasıl bir sonuç vereceği de dikkate alınması gereken önemli bir noktadır. Aksi takdirde aldığımız bu yeni cihaz kendi başına ne kadar iyi olursa olsun, toplamda elde edeceğimiz sonuç hayret verecek kadar olumsuz olabilir.

     Sürücü birimlerin sayısı hoparlörün niteliği ve becerisi açısından belirleyici değildir.

     Kimi kuramların, hangi değerlendirme yönteminin geçerli olup olmadığına bakmaksızın, ürünün iyi özellikleri vurgularken diğer can alıcı noktalardaki ölçümleri ihmal edebilecekleri unutulmamalıdır.

    Örneğin: ani atı (pulses) incelemek üzere yapılacak bir çalışmanın atı aralıkları ve atı frekanslarının bilinmeksizin/dikkate alınmaksızın yapılması gibi. Konuyla ilgili daha detaylı bilgiyi “Atı cevabı (pulse response)” başlığı altında bulabilirsiniz.

     Pek çok iştah kabartıcı kuramsa, sadece temelinde yatan varsayımları kabul etmemiz durumunda geçerli olabilmektedir. Ne yazıktır ki, ürün tanıtımlarında bu tip kuramlarla sıklıkla karşılaşılmakta, ancak bu yapılırken kuramın dayandırıldığı varsayımın geçerliliğindense hiç bahsedilmemektedir.

    Örneğin: bir hoparlörün direnci frekansa bağlı olarak değişim gösterdiğinden, hoparlör direnci mutlak kabul edilmeksizin, seçici filtrenin (crossover filter) başlangıç noktasının/noktalarının kesin olarak belirlenebilmesine imkan yoktur.
    2. KAYNAĞINDA MÜZİK

    Teknik detaylara geçmeden önce, üretilecek sesi sistemli bir şekilde incelemek konuyu daha iyi kavrayabilmemiz açısından faydalı olacaktır.

    Bunu yapabilmek için de piyanoyu örnek olarak alalım. Bir çoğumuzun sesine aşina olduğu bir enstrüman olan piyano tınısal özellikleri bakımından oldukça sıra dışıdır; oldukça dinamiktir ve çok geniş bir aralıkta ses üretebilir.

    İlerleyen aşamalarda incelemelerimizde kullanarak, çeşitli örnekler vereceğimiz piyano bir “baby grand” olup, bu çalışma için seçtiğimiz parça da Beethoven’nın 23 numaralı Fa minör sonatı “Appassionata”dır.

    Hedefimiz gerçek hayattaki enstrümanın ürettiği ses ile bu sesin yeniden üretilmesi sırasındaki farklılıkları en aza indirmek, bir başka deyişle yüksek sadakatin (high fidelity) tanımına ulaşmaktır.

    2.1. Tını (Timbre) ve Renklenme (Coloration)

    Resim 1

    Yukarıdaki notalardan da görüleceği üzere, piyanist ilk iki notayı aynı anda çalacaktır. Her iki nota da Do sesini ifade etmekte, ancak biri 261.6 Hz, diğeriyse 65.4 Hz’deki farklı oktav aralıklarında bulunmaktadırlar. Bununla birlikte, çalınacak ana sese karşılık gelen tuşlara vurulduğu anda bu seslerin yanında diğer tellerinde titreşime geçmesiyle oluşan harmonikler de meydana gelir. Harmoniklerin niteliği enstrümanın tınısal niteliğini üzerinde de önemli rol oynar; enstrümana karakterini veren, onun ne denli iyi olup olmadığı belirleyen etken budur. Harmonikler frekans aralığında 20.000 Hz’e dek ulaşırlar, harmonik bütünlüğe müdahale etmek enstrümanın tınısını bozmak anlamına geldiğinden, tınısal rengin de değişmesine (coloration) neden olur. Pek çok hoparlörün temel eksiğiyse işte tam bu noktadır.

    Bu sorun insan kulağı tarafından kolaylıkla algılayabiliyor olmasına rağmen, cevap eğrisi bu sorunun varlığı hakkında ancak çok küçük bir fikir verebilir. Bu eksikliğin temelinde üretim süreci ve bu süreç boyunca gerçekleştirilen ayarlamalar yatmaktadır; renklenmenin var olup olmadığıysa ancak dinlenerek anlaşılabilir. Yüksek sadakat anlamında olaya baktığımızda sesin renklenmesi, harmoniklerin artarak ya da azalarak farklılaşması, bunun sonucunda da sesin dolgunlaşması ya da zayıflaması durumunu ortaya çıkartır. Bu aşmada şu temel noktaya dikkat etmemiz gerekmektedir: iyi tasarlanmış/üretilmiş bir hoparlör mutlak suretle etkisiz (neutral) olmalıdır. Sonuç olarak, hoparlörün sesine etki eden üretim ve tasarımla ilgili eksiklikler çıplak gözle görülemez; bir Stradivarius ve başarılı bir kopyası ilk bakışta bir birinin aynısıymış gibi görünebilirse de sesleri arasındaki fark şüphe götürmeyecektir.

    Aynı durum hoparlörler için de geçerlidir. Bir hoparlörü dinlemeksizin, sadece teknik özelliklerine bakarak, ürettiği ses konusunda fikir sahibi olamazsınız; farklı ürünler arasında kıyas yapmanız gerektiğindeyse bunu mümkün ölçüde ayni cihazlar kullanarak, aynı güç seviyesi ve aynı ortamda yapmanız gerekmektedir.

    2.2. Cevap Seviyesi (Response Level), Yükseklik (Height) ve Eğri (Curve)

    Appassionate’ın 48. ölçüsü nispeten yüksek olan ve 1318.5 Hz’de tınlayan Fa bemol ile başlamaktadır. 48. ölçüden 50. ölçünün sonuna doğru ilerleyen 36 nota oldukça alt bir ses olan ve 58.27 Hz’de tınlayan Sol bemole kadar uzanmaktadır. Tüm bu sesler pp olarak (hafif şiddette ve aynı güçle) çalınmaktadır. Bu noktada karşılıklı olarak birbirini vurgulayan iki farklı etki ortaya çıkmaktadır.

    Resim 2

    İlki, Fa bemol (1318.5 Hz) ile Sol bemole (58.27) arasındaki ses seviyesi farklılığıdır. Bir piyanoda aynı güçle çalınan biri yüksek, diğeriyse alçak perdedeki iki ses, bize aynı seviyede tınlıyorlarmış gibi görünür. Gerçekteyse, insan kulağı alt ve üst seslere karşı farklı duyarlığa sahip olmasını telafi edebilmek için, alt sesler üst seslere kıyasla daha bir önem kazanır; bu farklılığın etkisini yenebilmek için enstrüman ürettiği alt sesler daha dolu ve etkili olmalıdır. Bu durum tüm enstrümantal müzikler için geçerli olup, alt ve üst sesler arasındaki farklılık 1’den 1000’e kadar değişiklik gösterebilir. Ancak elektronik müzik söz konusu olduğundaysa durum oldukça farklıdır. Doğası gereği, elektronik müzikte kullanılan enstrümanlar alt ve üst sesleri aynı başarıyla üretebilme becerisine sahiptir ve bu sesler arasındaki seviye de genellikle birbirine oldukça yakındır.

    İkincisiyse, bu 36 sesin sürekliliğidir; hiçbiri bir diğerinden ne daha güçlü ne de daha zayıftır. Eğer hoparlörümüz de iyi bir cevap eğrisine (response curve) sahipse, gerçek hayatta bir enstrümanla çalındığındaki gibi (aksi durumda, eşit ses eğrisi-equivalent sound curves-, Fletcher-munson eğrisi vb. hesaba katmamız gerekmektedir), her bir ses aynı seviyede tınlayacaktır. Örneğin, eğer bu eğride 400 ve 450 Hz aralığında 4 dB’lik bir çökme, 700 ve 800 Hz arasında da 3 dB’lik bir şişme varsa duyacağımız ses de aslından oldukça farklı olacaktır. Bu varsayımda, ilk beş notanın çalınışında her şey normal seyrederken, ardından gelen üç nota iki misli daha güçlü duyulacak, takip eden dört nota tekrar normal seviyeye dönerken sonraki iki nota da iki misli daha güçlü duyulacaktır. Burada bahsettiğimiz harmoniklerden farklı bir durumdur. Böylece cevap eğrisinin ne denli önemli olduğunu ortaya çıkmaktadır; cevap eğrisi mümkün olduğunca düz olmalıdır.

     Burada muhtemelen bir hata yapılmış olmalı. Eğer cevap eğrisinde bir çökme söz konusuysa; ilk beş notanın çalınışında her şey normal seyrederken, ardından gelen üç nota iki misli daha güçlü duyulacak, takip eden dört nota tekrar normal seviyeye dönerken sonraki iki nota da iki misli daha zayıf duyulacak olsa gerek.

    Modülasyon ve tını ise tek ölçüt değildir. Az evvel ses şiddet seviyesinden bahsetmiştik: şu andaysa dinlediğimiz müzik parçasının aynı ses seviyesindeki bir dizi nota şeklinde tınlamaktan çok uzakta olduğu görülmektedir.

    2.3. Dinamikler (Dynamics)

    Appassionata’nın güzelliği ve canlılığı bir dizi dingin ve şiddetli bölümün varlığından kaynaklanmaktadır. Ona karakterini veren bu ani farklılıklar olmasaydı bu müzik parçası oldukça donuk ve ilgi çekmekten uzak olurdu. Müzik düzeneğimiz de müzikteki bu değişimlere sadık kalarak takip edebilecek beceride olmalıdır; hem “ppp” bölümleri olması gerektiği gibi normal seviyede ve sakince, hem de “ ff” bölümleri gerekli canlılık ve zenginliği vererek çalabilmeli ve bunu her ses seviyesinde koruyabilmelidir. Müzikteki bu iniş çıkışlarsa dinamik (dynamics)olarak adlandırılır.


    Resim 3

    Detaylara geçmeden önce, elimizdeki notaları ve piyanoyu ve hoparlörlerimizi bir kez daha karşılaştıralım.

    Son ölçülerde piyanist üç notaya doğru yavaş yavaş yaklaşmaktadır: Re bemol, La bemol ve Do notaları ppp olarak gayet yumuşak olarak çalınmaktadır. 6 ölçü öncesinde ppp olarak çalınan notalarla şiddetli çalınan akorlar arasına çok büyük bir farklılık vardır. Piyanist piyanonun tuşlarına acımasızca saldırırken, tuşlara bağlı çekiçler hareket ederek telleri vurduğunda son derece şiddetli bir ses oluşur. Oluşan bu sesin ortalama seviyeyse oldukça önemlidir. Bunun yanında, sesin ilk oluştuğu anda meydana gelen ve uç güç (peak power) olarak adlandırılan, çok kısa ancak oldukça şiddetli olan bir diğer oluşum da bizler için çok önemlidir. Bu etki bir enstrümanla oluşturulan tüm seslerin ayrılmaz bir parçasıdır, ppp‘den ff‘ye kadar her vurgu tipi için geçerlidir ve o olmaksızın ses son derece zayıf tınlayacaktır. Her bir nota, her bir akor bir ortalama ve uç enerji bileşiminden oluşur.

    Peşi sıra ff ve ppp olarak ilerleyen bir müzik kaydı düşünelim. Eğer müzik dinleme düzeneğimiz en uç noktada oluşan en yüksek ses seviyesini karşılayabiliyorsa dinamiklerle ilgili bir sıkıntı gözlemlemeyiz ve müzikteki değişimleri olması gerektiği gibi duyarız. Fakat eğer bu kabiliyetten yoksunsa, o zaman uç seviyeler kaçınılmaz olarak yuvarlanacaktır. Genellikle yüksek ses seviyelerinde müzik dinlerken karşılaştığımızda farkına vardığımız bu durum dinamiklerin öneminin altında yatan temel etkeni oluşturmaktadır. Düzeneğiniz bir müzik parçasının, ppp’den ff’ye tüm canlılığını yansıtabilecek beceriye sahip olmalıdır. Bu nedenle gerektiği anda kullanabileceği bir yedek gücün varlığına gereksinim duyar.

    Eğer bu yedek güce sahip değilseniz, ne yapacaksınız? İçgüdüsel olarak sesi olması gerekenden daha çok açacaksınız. Bu durumda ppp çalınan kısımlar olduğundan daha güçlü duyulacak, ve bu hali hazırda kendi başına ciddi bir sorunken, fff çalınan kısımların güçlü uç güç noktalarında yükselticiniz ve hoparlörünüz bu iniş çıkışları takip edememeye başlayacaktır. Sonuç olarak ses yuvarlanacak ve yükselticiniz de üstesinden gelebileceğinden daha yüksek güç seviyelerinde çalışıyor olması nedeniyle doygunluğa (saturation) ulaşacaktır. Bu durumda, er ya da geç hoparlörlerinize hasar vermek tehlikesiyle karşı karşıylasınız demektir.

    Hazır göreceli ses seviyeleri, ppp, ff ve uç güçten bahsetmişken: şimdi gözümüzde bir orkestrayı canlandıralım. Örneğin: tek başına bir flüt ppp çalarken hemen iki saniye sonrasında orkestral bir patlama olduğunu varsayalım. Eğer flüt ve toplam orkestranın oluşturabileceği ses şiddeti arasındaki farkın ne kadar olabileceği konusunda bir fikriniz yoksa hem söyleyelim; flütün sesini 1.000.000 ile çarpmanız yeterli.

    Ses şiddetinin tanımlanmasında çok haneli sayılar kullanmamak için logaritmik bir birim olan dB birimi kullanılmaktadır. 60 dB’lik fark yukarıda sözünü ettiğimiz 1.000.000 kat farkı belirtmek için yeterlidir.









    dB’deki değişim

    0 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10


    1 1.26 1.58 2 2.51 3.16 4 5.01 6.31 8 10

    Güç oranı

    dB’deki değişim

    10 15 20 25 30 35 40 45 50 55 60


    10 31.6 100 116.2 1000 3162.3 10000 31622.7 100000 316227.8 1000000

    Güç oranı


    Tablo 1: dB ve güç arasındaki orantı ölçeği

    Akustikte tüm seviye ölçümleri bir referans ile ilişkili olarak verilir. Bu referans noktası 1000 Hz frekansındaki bir sesin ortalama duyulabilme eşiğidir. Bu nedenle, 100 dB seviyesi dediğimizde: sözüne ettiğimiz ortalama eşik noktası ile 100 dB’in ses seviyesi arasındaki farkı işaret ediyoruz demektir (10.000.000.000 : 10 log, 10.000.000.000 = 100 dB). Ölçüm cihazına bağlı bir mikrofonu bir piyanonun 1 metre uzağına yerleştirip ardından piyanoda örnek sonatımızın en güçlü ve en zayıf kısımlarını çalarak parçanın ortalama ses seviyesini bulalım: ff olan bir akoru çaldığınızda 115 dB (uç) ve 103 dB (ortalama), ppp olan bir akoru çaldığımızdaysa 60 dB (ortalama) değerleri, bize bu parçanın ortalama ses seviyesinin piyanonun ortalama ses seviyesi değeri olarak kabul edilen 75 dB olduğunu göstermektedir!

    Bu ölçümlerden parçanın oldukça büyük bir dinamik farklılığın içerdiğini de görmekteyiz. Aslında, kullandığımız birimin logaritmik olması nedeniyle, 60 dB ve 115 dB arasındaki 55 dB’lik fark aslında 316.000 kat olan bir farkı işaret etmektedir!

    Dolayısıyla, eğer düzeneğiniz bu ani yükseliş sırasında oluşan 115 dB seviyesindeki uç seviyeyi sağlayamıyorsa keskin bir doğrulukla çalmaktan, doğal olarak da yüksek sadakat kavramından (hi-fi) bir hayli uzak olacaktır. Tekrar etmek gerekirse, bu anlık bir durumdur ve yüksek seviyede müzik dinmekte olduğumuz anlamına da gelmemektedir. Yapmakta olduğumuz şeyse, gerçek bir enstrümanın sesini tüm zenginliğiyle, ve çalındığı andaki gibi gerçek seviyesiyle, kendi evimizde yeniden oluşturmaya çalışmaktır.

    2.4. Atak (Attacks) ve Atı Cevabı (Pulse Responses)

    Şimdi aynı ölçümleri yeniden tekrarlayalım. Akorların çalınması sırasında oluşan anlık ani ataklardan ve uç güçlerden bahsettik. Eğer bu atakların hızını azaltırsak, seviye aynı kalsa da müzik yumuşayacaktır.

    Bir zilin oluşturduğu ses kolaylıkla izah edilebilir. Ses seviyesi oldukça yüksektir (120 dB civarında). Ataksa oldukça kısadır. Eğer dinleme düzeneğimiz sinyallere cevap vermekte yavaş kalıyorsa: müzikal vurgular şiddetli gürültülere dönüşüverecek ve muhakkak ki bu durumda oluşan sesin aslıyla bir benzerliği de kalmayacaktır. Bu olgu atım cevabı (pulse response) ile açıklanır.

    Bu yönde fikir edinebilmek için bir piyanoyu dinlemek bize oldukça yardımcı olacaktır. Eğer atı cevabı yeterince iyiyse her bir akorun atağı doğru şekilde hissedilecektir. Eğer kötüyse, adeta piyanonun pedalı basılı kalmış etkisine kapılırız, ancak bu etkiyi piyano değil ses düzeneğimiz yapmaktadır.

    2.5. Netlik (Definition) ve Temizlik (Clarity)

    Resim 3

    Yukarıdaki dört ölçünün en önemli özelliği bas notalarıdır. İlk akor onbir Mi bemol eşliğinde çalınırken, ikinci akora bu sefer yine aynı sayıda ancak bir üst perdeden (octave) Mi bemol baslar eşlik etmektedir. Ardından sol elle çalınan ve oldukça alt seslerden oluşan yirmidört akor gelmektedir. İyi bir piyano tüm bu sesleri birbirinden ayrı olarak, bir biriyle karıştırmaksızın, doğruluk ve temizlikle üretecektir.

    Doğru bir yeniden üretim, tüm bu sesleri bir piyanonun ürettiği gibi yeniden üretebilmek demektir. Ve bu da ancak düzeneğimiz yeterince iyiyse mümkün olabilir. Eğer cevap eğrimiz La bemol civarına (51.9 Hz) kadar inebiliyor ve de hoparlörümüz gerektiği gibi imal edilmişse duyacağımız ses de net ve temiz olacaktır.

    Aksi durumda, eğer cevap eğrimizin alt frekanslarında bir sorun varsa, bu frekans aralığına yakın olan sesleri büyük ölçüde etkileyecek, sesler birbirlerine karışmaya başlayacak ve duyacağımız şey anlaşılmaz bir uğultudan farklı olmayacaktır.

    Aynı durum kontrbas dinlerken de geçerliliğini korumaktadır. Pek çok hoparlör Georges Brassens’in eşliğini gürültüler arasında kaybolmaya mahkum ederken, iyi bir düzenekte Pierre Nicholas’ın eşlikleri tüm ihtişamıyla ortaya çıkacaktır.

    2.6. Dinleme Odasının Etkisi ve Yansı (Reverberation)

    Şimdiye kadarki incelemelerimizde müzik dinlediğimiz odanın etkilerinden bahsetmedik. Bilindiği üzere her oda kendine has bir akustik mizaca sahiptir. Bu ise odanın boyutlarına, duvarlarda, tavanda, zeminde kullanılan malzemelere, oda içindeki eşyalara ve bunların düzenine bağlıdır.

    Piyanonun sesi tüm oda boyunca ilerler ve aynı zamanda ortamdaki her şey tarafından da yansıtılır. Ayrıca kaynak sese etki eden yansı durumu da söz konusudur.

    İlk bakışta, bir enstrümanın gerçek sesini kaydedebilmek için, sesin daha sonra yeniden üretileceği odada kayıt yapmak bir çözüm olarak akla gelebilir. Ancak bu her şeyi daha da olumsuz yönde etkileyecektir. Çünkü, kaydın çalınması esnasında odada oluşacak yansı, kayıt sırasında mikrofonla alınan ilk yansının üzerine binecek ve ses aslından daha da uzaklaşacaktır. Çözümse kaydı düşük yansı üreten etkisiz (neutral) bir odada yapmaktır. Bu ortama önceden piyanonun olduğu yere, hoparlörlerimizi yerleştirmemiz durumunda, piyanodan ve hoparlörlerden duyduğumuz sesin neredeyse aynı olduğunu görürüz.

    Bu arada, Dusseldorf’da 1969 yılında düzenlenen Hi-Fi fuarında gerçekleştirilen benzer bir deneyden de söz etmek faydalı olacaktır. Konser dünyadaki en kaliteli yüksek sadakati gösterebilmek amacıyla düzenlenmişti. Bu amaçla Hi-Fi enstitüsü yalnızca dört müzisyen eşliğiyle Mendelsshon Octet konseri sunmaya karar verdi. Konser sırasında, ilk olarak önceden kaydedilmiş olan dört bölüm bir çift hoparlör tarafından, ardından da diğer dört bölüm de müzisyenler tarafından çalınarak salondaki dinleyicilere dinletildi.

    Deney sonundaysa, dinleyiciler kayıt ve canlı müzik arasında hiç bir fark göremediklerini belirtmişlerdir.

    2.7. Özet

    Örnek olarak seçtiğimiz sonatla yaptığımız dinlemeler ve deney sonucunda aşağıdaki sonuçlara ulaşmaktayız:

    Üretilmesi gereken frekans aralığı: 60 – 20.000 Hz’dir.
    Bas - tiz oranı: 1 - 1000
    Ortalama ses seviyesi: 75 dB (1 metreden)
    ppp bölümler için ortalama ses seviyesi: 60 dB
    ff bölümler için ortalama ses seviyesi: 103 dB
    ff bölümler için uç güç seviyesi: 115 dB

    3. HOPARLÖR CEVABI (SPEAKER RESPONSE)

    Bu bölümde hoparlör ve yükselticimizin kaydettiğimiz piyano sesi üzerindeki etkilerini inceleyeceğiz.

    Bu sırada her bir etkinin ölçüm sonuçlarından faydalanacağız. Elde edilen tüm sonuçlar hoparlör hakkında bir fikir edinmemizi sağlayacak ve aynı zamanda da dinleyeceğimiz sese nasıl etki edeceğini gösterecek.

    3.1. Tını (Timbre) ve Renklenme (Coloration)

    Hoparlörün cevap eğrisi ve diğer teknik özellikleri renklenme konusunda bize ancak çok küçük bir fikir verebilir.

    Hoparlörleri denerken bunu aynı güç seviyesinde yapın ve üst sürücü birimlerin kulak hizanızda olmasına özen gösterin.

    İnsan sesi iyi bir deney malzemesi olmakla birlikte, piyano ve keman gibi enstrümanları dinlemek de son derece önemlidir. Ürün tanıtımı için hazırlanmış kayıtlara pek güvenmeyin. Ayrıca harpiskord ve org gibi enstrümanlar renklenme konusunda fikir verici olmaktan uzaktırlar. Sentezleyiciler (sintisayzır/synthesizer) ve elektrik enstrümanlarla (elektrik gitar, elektrik bas vb) yapılmış kayıtlarıysa bu deney için asla kullanmayın; çünkü müziğin özel efektler içermesi, kaynak seslerin yükseltici ve hoparlör kullanılarak üretilen enstrüman sesleri olması nedeniyle, duyacağımız sesler hali hazırda renklenmiş seslerdir. Bu tip sesler diğer hoparlörler tarafından kolaylıkla yeniden üretilebilir.

     Bir hoparlörün renklendirme etkisinin var olup olmadığını anlamamanın yegane yolu, her şeyden önce dinleyicinin dinlediği enstrüman konusunda bilgi sahibi olmasıdır. Bir enstrümanın nasıl tınladığı, nasıl çalındığı ve ses kaydının nasıl yapıldığı konusunda bilgi sahibi değilsek hoparlörün becerisi konusunda da bir fikir yürütebilmemiz mümkün olmayacaktır.

    Elektrikli enstrümanlar için de aynı durum geçerlidir; eğer bir elektrik gitar sesini oluşturan bileşenleri tanıyorsanız yukarıda sözü edilen tehlikelerin sizin için geçerliliği kalmayacaktır. Bu bileşenlerse kabaca şu şekilde sıralanabilir: gitarda kullanılan malzemeler, gitarın inşa tekniği, gitar üzerinde kullanılan mekanik/elektronik donanım, elektrik gitardan çıkan sinyalin gönderildiği yükselticinin tipi, kabin tipi, mikrofon tipi, mikrofon yerleşimi ve efekt birimleridir. Bunların yarattığı farkı biliyorsanız, üzerinde 1x12” sürücü olan birleşik (combo) bir lambalı yükselticiden çıkan Fender tonu ile 100 Wat gücünde bir yükselticinin sürdüğü 4x12” kabinden çıkan bir Gibson sesini birbirinden ayırt etmek için renklendirmenin varlığını sorgulamazsınız.

    Kaldı ki, tüm akustik enstrümanların da kendine has bir tınısı ve rengi vardır; bu nitelik her bir enstrümanı bir birinden farklı ve özel kılan en önemli etkendir. Örneğin her ikisi de geleneksel yöntem ve malzemelerle üretilmiş olsalar da bir Martin ya da Taylor gitar birbirinden oldukça farklı tınlar. Sizin kulağınızdaki akustik gitar sesi tanımı önceden bir Taylor tarafından oluşturulmuşsa ve bir düzeneği ilk kez denerken Martin gitarla çalınmış bir kaydı dinliyorsanız düzenekte renklenme olduğu hissine kapılabilirsiniz. Tabii kayıt ve mikrofon teknikleri de işin cabası.

    Peki bu iş nasıl olacak diye soracak olursanız, özetle ne akustik enstrümanlara ne de elektrik enstrümanlara renklenme olup olmadığını anlamada tek başlarına bir başvuru kaynağı olarak güvenmek yetersiz kalacaktır. Bunun tek yolu enstrüman sesini tanımaktan, çok müzik ve düzenek dinlemekten geçer.

    3.2. Cevap Eğrisi (Response Curve)

    Cevap eğrisi bir hoparlörün tüm frekans aralığında üretebildiği sinyal genliğinin (amplitude) görsel anlatımıdır. Bu genliğin ifadesindeyse dB (decibel) birimi kullanılır.

    Frekans cevabıysa (frequency response) hoparlör tarafından üretilebilen frekansların rakamsal ifadesidir. Cevap eğrisi bazı ciddi sorunların olup olmadığını hemen görebilmemize yardımcı olur.

    Örneğin: Eşit frekans cevaplarına sahip (50 Hz - 20.000 Hz, +2 dB) 50 A ve B hoparlörlerini ele alalım. Bu bilgi bize hoparlörlerin becerileri konusunda oldukça kaba bir fikir vermektedir. Ayrıca frekans cevap aralıklarının aynı olması şüphesiz A ile B hoparlörlerinin aynı olduğu anlamına da gelmemektedir. A hoparlörünün 50 Hz - 20.000 Hz aralığında düze oldukça yakın bir cevap eğrisine sahip olduğunu varsayalım:

    Resim 5

    A hoparlörünün Yukarıda görülen cevap eğrisine baktığımızda: yükseltici tarafından gönderilen tüm frekans aralığındaki sinyalleri üretmekte oldukça başarılı olduğu görülmektedir. Hiçbir frekanstaki sapma + 1 dB’den daha büyük değildir. Bu da demektir ki hiçbir frekans olması gerektiği seviyeden 1.26 değerinden daha güçlü ya da zayıf duyulmayacaktır.

    Şimdiyse B hoparlörünün cevap eğrisine bakalım:

    Resim 6
    Cevap eğrisinde 50 ve 20.000 Hz’deki cevabının iyi olduğu görülmekle birlikte diğer pek çok frekansta çeşitli oranlarda sapmalar da görülmektedir. Örneğin, 900 Hz’de –6 dB, 4.500 Hz’de +3 dB ve 5.500 Hz’de –5 dB’lik bu sapmalar hiç de küçümsenecek cinsten değildir. Sapmaların görüldüğü frekansların bu hoparlörün alt, orta ve üst sürücüler arasındaki ayrım (cut-off) noktaları olduğunu da hemen belirtelim.

    Sonuç: B hoparlöründe 50 Hz deki sesler olması gereken seviyede duyulurken, 900 Hz’deki sesler dört misli zayıf, 4.500 Hz’deki sesler iki misli güçlü ve 5.500 Hz’deki sesler de üç misli kadar zayıf duyulacaktır. Bu nedenle de bir kayıt dinlediğimizde 900 Hz frekansında çalmakta olan bir enstrümanın sesi 4.500 Hz’ de çalmakta olan bir diğer enstrümanın sesinden sekiz kat daha düşük duyulacaktır. Tüm bunlar çizelgelerden ibaret olsa da, en fazla değişimin 1.26 oranında olduğu A hoparlörünün sesleri yeniden üretmekte diğerine kıyasla çok daha başarılı olduğunu ve bu üretim sırasında kaynak sese daha çok sadık kaldığını kolaylıkla göstermekteyiz.

    3.2. Frekans Cevabı (Frequency Response)

    Frekans cevabı cevap eğrisinin en düz olduğu frekans aralığının rakamsal ifadesidir. Aynı zamanda bu eğrideki sapma toleransının da en fazla ne kadar olabileceğinin de dB cinsinden belirtilmesi gerekmektedir.

     Örneğin: 20 Hz - 20 kHz, + 1 dB gibi.

    Frekans aralığının uç noktalarının nerelerde olduğunu belirten frekans cevabı değerleri, bu aralıkta neler olup bittiği konusunda bizlere bir fikir vermezler. Oysa bir cevap eğrisine baktığımızda bir sorun varsa bunun nerede ve nasıl bir sorun olduğunu anlamamız oldukça kolaydır. Tabii bunu sağlıklı olarak yapabilmemiz için cevap eğrisi nasıl okumamız gerektiğini ayrıca bazı sorunları gizlemek için kullanılan bir takım hile ve oyunlardan da haberdar olmamız gerekmektedir. Örneğin: çizelgenin yüksekliğini azaltmak, çizelgenin yataydaki kayıt hızını arttırmak, çizelgenin düşeydeki kayıt hızını azaltmak, ölçüm yapılan odanın yapısıyla oynamak vb. sıklıkla başvurulan yöntemlerdir.

    3.3. Konum Etkisi (Directivity)

    Genellikle çok basit bir nedenden ötürü, cevap eğrisinin ölçümleri hoparlör ekseninden yapılır.

    Üst sesler, alt seslerden farklı olarak, oldukça doğrusal bir yön izlerler. Bu nedenle hoparlör ekseni cevap eğrisinin en iyi olduğu noktadır, bu eksenin dışına çıktığımızda bu durum tam tersine dönmektedir.

    Resim 7
    Sonuç: Hoparlörler yerleştirilirken eksenleri, yukarıdaki şekilde de görülebileceği gibi, dinleme konumumuzla çakışacak şekilde yerleştirilmelidir.

    Örneğin: Bir hoparlörün 0, 30 ve 45 derece konumlarından ölçülecek cevap eğrisinin sonuçlarına bakalım. 50 Hz’in her üç konumda da frekans cevabı 0 dB olarak ölçülürken, 15.000 Hz’in frekans cevabı 1 derecede 0 dB, 30 derecede -3 dB, 45 derecede de -6 dB olacaktır.

    Resim 8

    0 derecede 50 Hz ile 15.000 Hz’i aynı seviyede duyarken, 30 dereceden alt seslere kıyasla üst sesleri neredeyse yarı yarıya azalmış olarak, 45 derecedense dörtte bir oranında azalmış olarak duyarız. Eğer üç kişiyi aşağıdaki şekildeki gibi konumlandırır ve bir müzik dinletirsek, A her sesi aynı seviyede duyarken, B ve C sadece hoparlör tarafından üretilen üst frekansları duyabilecektir.


    Resim 9


    3.3.1. Hoparlörler ve Konum Etkisi

    Resim 10

    Konum etkisi üst frekanstaki seslerin dalga boylarının daha kısa olmasından kaynaklanmaktadır (örneğin: 10.000 Hz’in dalga boyu 3.5 cm dir). Hoparlörün zarı (diaphragm) titreşerek ses dalgalarını havaya yayar ve bizim duyduğumuz da bu titreşimlerin toplamıdır.

    Şimdi yukarıdaki şekle bakalım:

    Kulağımız C noktasında bulunmaktadır. AC ve BC uzaklıklarıysa birbirine eşittir. A ve B’den çıkan seslerdeyse, sinüs dalgasının farklı noktalarında olmalarından dolayı, bir faz kayması söz konusudur. Bu nedenle bir birlerini etkisiz kılarlar ve C noktasından duyulamazlar. Üst frekanslardaki seslerin dalga boylarının oldukça kısa olması bu durumun üst frekanslar üzerinde daha fazla etkili olmasına neden olur. Bu da bize hoparlörlerin ve sürücü birimlerin konum etkisinin neden üst frekanslarda daha baskın olduğunu açıklamaktadır.

    Ayrıca bu durum frekans yükseldikçe sürücü birimlerin neden giderek daha da küçüldüğünü de izah etmektedir. Ek olarak, girişimin artması durumunda konum etkisinde de artış olacağından, aynı frekans diliminde birden fazla sürücü birim kullanmanın ne denli yanlış bir yaklaşım olduğunu da kolaylıkla söyleyebiliriz (bazı özel durumlar hariç).

    Bu nedenle de üreticilerin pek çoğu konum etkisi azaltılmış üst ses sürücüleri üretmeye çalışmaktadır. Ne yazık ki, bu üreticilerin tüm çabaları ve geliştirme çalışmaları pek çok açıdan eleştiriyi hak etmektedir. Bu ürünlerin verimleri çoğu zaman oldukça düşüktür ve genellikle sahip oldukları konum etkisi iyi imal edilmiş tipik koni sürücülerden daha kötüdür.

    3.4. Temel Hoparlörler Tipleri

    A. Elektrostatik (Electrostatic) Hoparlörler

    Temel Mantık: Geniş, hafif ve dayanıklı büyük bir yüzeyin elektrik alanla sürülmesi.
    Artıları: Zarın (membrane) büyüklüğü sayesinde her bir nokta aynı anda hareket edebilir. Hafif zar daha hızlı çalıştığından yeniden üretim için büyük fayda sağlamaktadır.
    Eksileri: Büyük alan konum etkisinin artmasına sebep olur. Çeşitli noktalar arasında oluşan önemli miktardaki girişim hız açısından kazanılan tüm artıları ortadan kaldırır.

    B. Şerit (Ribbon) Hoparlörler

    Temel Mantık: Bir şeridin manyetik alan vasıtasıyla sürülmesi.
    Artıları: Elektrostatik hoparlörlerle aynı artılara sahiptir.
    Eksileri: Çok düşük verimle çalıştıklarından boru (horn) tipi birimlerle birlikte kullanılmak zorundadır. Bu birliktelikse problemlerin ikiye katlanmasına sebep olur: şeridin biçimi ve borunun imalatı.

    C. Kristal (Crystal) Hoparlörler

    Temel Mantık: Elektriksel yüklenme sonucu piezo-elektrik kristalin biçim değiştirmesi.
    Artıları: Oldukça düşük atalet. Üretim masraflarının düşüklüğü.
    Eksileri: Oldukça düşük verim: zar ve boru kullanımıyla verimi arttırmak mümkün olsa da bu sefer de mevcut sorunların üzerine bir de bunlar eklenir.
    C. Konik Zarlı Dinamik Hoparlörler (Dynamic Speaker with Cone Diaphragm)

    Temel Mantık: Bobin ve mıknatıstan oluşan bir motorla (sürücü) koninin sürülmesi.
    Artıları: En yaygın kullanılan ve bu güne dek üzerinde en çok araştırma yapılmış tiptir. Özenle tasarlanmış örnekler mükemmelliğe oldukça yakın sonuçlar verebilirler (Belirtmek gerekir ki, iyi bir koni üst ses birimi kimi kubbe tipi birimlerden genellikle daha iyi sonuç vermektedir).
    Eksileri: Üst seviyelerdeki konum etkisi yüksektir.

    C. Küresel Zarlı Dinamik Hoparlörler (Dynamic Speaker with Dome Diaphragm)

    Temel Mantık: Bir motor (coil magnet) tarafından sürülen küresel biçimli bir zar içerirler.
    Artıları: Küresel biçim çok geniş bir dağılım alanına ulaşabilmek açısından büyük fayda sağlamaktadır. Yüzey alanının çok küçük olması sayesinde üst seslerde oluşabilecek girişimler en aza indirgenebilmektedir.
    Eksileri: En etkili yapısal biçimin tasarımı ve malzeme teknolojisine yönelik ciddi araştırma/geliştirme faaliyetleri gerektirmektedir. Zaman zaman verim konusunda sorunlar yaşanabilir.

    3.5. Verim

    Bir hoparlörün verimi elektriksel gücün bir sonucu olarak ortaya çıkan ses güç seviyesi (sound pressure level) olarak ifade edilir. Belirli bir elektriksel güç karşısında elde edilen ses güç seviyesindeki artış aynı zamanda verimin de artması anlamına gelmektedir.

    Verim dB cinsinden ölçülür. Bu ölçümse, ölçüm cihazına bağlı bir mikrofonun hoparlör ekseninde belirli bir mesafeye (genellikle 1 metre) konularak gerçekleştirilir.

    Örnek olarak ele aldığımız sonat çalınırken yaptığımız ölçümler bize aşağıdaki sonuçları vermektedir:

    ppp: 60 dB
    Ortalama ses şiddeti seviyesi: 75 dB
    ff: 103 dB
    Uç güç: 115 dB

    Dinlemekte olduğumuz sistem eğer ortalamada 103 dB ve uç güç olarak da 115 dB ses şiddeti seviyesi üretebiliyorsa piyanodan kaydettiğimiz sese sadık (hi-fi) bir yeniden üretim gösterebiliyor demektir.

     Buradaki açıklamaya bir miktar ekleme yapabiliriz: Sadık bir yeniden üretimden bahsederken, yukarıdaki verilerden yola çıkarak, sistemin ortalama ses seviyesi ölçüm değeri olan 75 dB seviyesini üretirken ölçüm değerlerinin alt ve üst uçlarına ulaşabilmek konusunda da aynı başarıyı tekrarlaması gerekmektedir.

    Uygulamada hoparlörümüzün bunu başarıp başaramadığını nasıl anlayacağız?

    Bir hoparlörün teknik değerleri verilirken verimi aşağıdaki şekilde gösterilir:

    Verim: 1 metreden 1 Wat’da 95 dB (95 dB for 1 Watt at 1 metre)

    Bu tanım: yükseltici 1 Wat güç üretirken, hoparlöre 1 metre mesafeden ölçülen ses şiddeti seviyesinin 95 dB olduğu anlamına gelmektedir.

    Üretilmesi istenen dB ile güç seviyesini arasındaki oransal ilişkiyi gösteren aşağıdaki ölçek bu konuyu daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır. Üst sıra dB seviyesindeki değişimi alt sıraysa bu değişimi gerçekleştirebilmek için gereken güç oranını göstermektedir.


    dB’deki değişim

    10 15 20 25 30 35 40 45 50 55 60


    10 31.6 100 116.2 1000 3162.3 10000 31622.7 100000 316227.8 1000000

    Güç oranı
    Tablo 2: dB ve güç arasındaki orantı ölçeği

    Örnek: 95 dB verimindeki bir hoparlörle 105 dB ve 115 dB ses şiddeti seviyesine ulaşmak için ihtiyaç duyacağımız yükseltici gücüne belirlemeye çalışalım.

    Öncelikle elde etmek istediğimiz ses şiddeti seviyesiyle hoparlörümüzün verimi arasındaki farkı hesaplayalım:

    103 dB – 95 dB = 8 dB

    8 dB’in güce olan oranı 6.31 olduğundan: 1 metreden bu seviyede duyulacak bir ses üretebilmek için ihtiyaç duyacağımız güç 6.31 Wat’tır. Aynı işlemleri 115 dB için uyguladığımızdaysa 20 dB’lik artışı yapabilmemiz için gereken değerin 100 Wat olduğunu görürüz.

    Yukarıdaki veriler sayesinde sürekli güç (continuous power) ve uç güç (peak power) arasında temel farkı da şu anda görmüş oluyoruz.

    İyi bir yükseltici rms (root-mean-square) gücünün (etkin güç seviyesi-effective power) üç katını üretebilmelidir (pek çok yükseltici bu değerin sadece iki katına ulaşabilmekteyken, bazı yükselticiler dört kata varan bir verim sergileyebilmektedir).

    Söz konusu uç güç piyano ff vurgusuyla çalınırken çekiçlerin tele vurduğu anda ortaya çıkan anlık bir durumdur. 95 dB verimindeki bir hoparlörü süren ve rms gücü 35 Wat olan bir yükseltici ff vurgunun 103 dB ortalama seviyesiyle 115 dB uç seviyeyi üretebilmek için yeterli olacaktır.

    Doğal olarak, hoparlörlerimiz bu güç seviyelerini üretirken her hangi bir bozulmanın da (distortion) olmaması gerekmektedir. Bu durum bir sonraki bölümde ayrıca ele alınacaktır.

    Örnek: 80 dB verime sahip olan hoparlörlerle karşılaşmak kuvvetle muhtemel bir durumdur. Bu durumda ihtiyaç duyacağımız güçlere bir bakalım:

    Elde etmek istediğimiz ses şiddeti seviyesiyle hoparlörümüzün verimi arasındaki farkı yeniden hesaplayalım:

    103 dB – 80 dB = 23 dB.

    23 dB’in güce olan oranı 200 olduğundan:

    1 metreden bu seviyede duyulacak bir ses üretebilmek için ihtiyaç duyacağımız güç bu sefer 200 Wat değerine ulaşacaktır. Aynı işlemleri 115 dB için uyguladığımızdaysa 35 dB’lik artışı yapabilmemiz için gereken değerinse 3162 Wat olduğunu görürüz! En iyimser yaklaşımla rms veriminin 4 katı uç güç üretebilen bir yükseltici kullanmamız varsayımında bu yükselticinin 800 Wat güç üretebilmesi gerekmektedir.

    Yukarıda gösterdiğimiz örnekler ışığında, güçlü dinamiklere sahip bir müzik kaydını rahatlıkla dinleyebilmek için seçeceğimiz bir hoparlörün veriminin 92-96 dB aralığında olması gerektiği ortaya çıkmaktadır.

    Eğer hali hazırda bir yükselticiye sahipseniz, satın alacağınız hoparlör seçenekleri arasında gerçekleştireceğiniz karar aşamasını, ihtiyaç duyacağınız verimin en az ne olması gerektiğinden yola çıkarak bir miktar kolaylaştırabilirsiniz.

    Örnek: 20 Wat rms ve 60 Wat uç güç üretebilen bir yükselticimiz olduğunu varsayalım. Daha önce verdiğimiz ölçeği kullanarak 20 Wat’ın 13 dB, 60 Wat’ınsa 18 dB ses şiddeti üretebileceğini bulabiliriz. 103 dB ve 115 dB seviyelerinde bir sesi üretebilmeyi hedeflediğimize göre:

    103 - 13 = 90 dB
    115 - 18 = 97 dB değerlerini buluruz.

    Doğal olarak en yüksek ses şiddeti seviyesini temel almamız gerektiğinden 97 dB hassasiyetinde bir hoparlöre ihtiyaç duyduğumuzu hesaplayabiliriz.

    Ayrıca sahip olduğumuz veya satın almayı düşündüğümüz yükseltici/hoparlör ikilisinden elde edebileceğimiz ses şiddeti seviyesini de hesaplayabilmemiz mümkün:

    Örnek: 80 Wat uç güç üretebilen ve 92 dB verimine sahip bir ikilimiz olduğunu varsayalım; ölçeğimize baktığımızda 80 Wat ile 19 dB seviyesinde bir artış gerçekleştirebileceğimizi görüyoruz. Eldeki 92 dB üzerine bunu eklediğimizde, bu ikiliden elde edebileceğimiz en yüksek ses şiddeti seviyesinin 111 dB olduğunu görürüz.

    3.6. Müsaade Edilebilir Güç (Permissible Power)

    Bir hoparlörün, mutlak koşullar altında, hasar görmeksizin sürülebileceği en yüksek güç Wat cinsinden ifade edilir.

    Pek çok dinleyici müsaade edilebilir güç ve ses şiddeti (volume) kavramlarını karıştırmaktadır. Az önce ses şiddetinin aslında yükseltici tarafından üretilen güç ve hoparlörlerin verimiyle ilgili olduğundan bahsettik. Buna ek olarak bir hoparlörün üstesinden gelebileceği en yüksek sürüş gücünün yani müsaade edilebilir gücün nasıl belirlendiğini de incelememiz gerekiyor.

    Genellikle, hoparlörler ses üretimi için gerekli olan hareketli zarlara sahiptirler. Bu hareket üzerinden bir elektrik akımı geçen bobin sayesinde gerçekleşir. Ancak bu akım süreksizdir, yeniden üretilecek sese bağlı olarak değişik frekanslarda, üretilecek güce bağlı olarak da değişik şiddetlerde farklılıklar gösterir.

    Alt ses birimlerindeki hareketli bobinler (moving coils), üst ses birimlerindekilere kıyasla daha büyüktürler, ve bobin büyüklüğüyle doğru orantılı olarak üstesinden gelebilecekleri güç kapasiteleri de artar. Bu durum bobinlerin ısınmasına da neden olur. Örnek parçamız Appassionata’da genel ses seviyesi, üst ve alt seslerdeki değişimlere bağlı olarak, birbirinden oldukça farklı, hatta zaman zaman bire bin oranına kadar ulaşabilen, değişimler göstermektedir.

    Aşağıda yer alan çizim DIN 45573 standardına göre oluşturulmuştur. Buradaki eğri, hoparlörün üç saat boyunca üretmek zorunda olduğu ses aralığını göstermektedir. Tüm bu aralığı kapsayan bir ses sinyali deney sırasında bir dakika boyunca hoparlöre uygulanmış, iki dakikalık da bir kesinti yapılmıştır.

    Resim 10

    Enstrümantal müzik:

    Bu eğri bir enstrümantal müziğin içerebileceği tüm ses aralığına karşılık gelmektedir. Ses şiddetinde ani yükselmelerin olmadığını varsaydığımız değişmezlik durumunda (continuous operation), hoparlörümüzü teknik özelliklerinde belirtilen sürülebilir güç seviyesi değerinde çalıştırabilmemiz mümkündür. Ani çıkışlarda (peak) kimi iyi ürünlerin, bu değerin üç misline ulaşabilmesi mümkündür.

    Elektronik müzik:

    Alt sesler ve üst sesler arasındaki oranın kabaca bire iki olduğu bir pop müzik parçasını dinlediğimizi varsaydığımızda karşılaşacağımız durumun ne olacağına bir bakalım.

    Hoparlörümüzü müsaade edilebilir güç seviyesinde sürdüğümüzde üst ses sürücüsü 100 ila 500 kat daha fazla elektriksel güce maruz kalacağından gittikçe ısınacak ve birkaç dakika içinde de yanacaktır. Eğer bu tarz müzikler dinliyorsanız kullanmakta olduğunuz yükselticinin güç üretim kapasitesinden çok daha fazla güç idare kapasitesine (power handling capacity) sahip hoparlörleri tercih etmeli ya da yükselticinizi asla tam kapasitede kullanmamaya dikkat etmelisiniz.

    Şimdiyse belirli bir ses seviyesinde steryo etkisini inceleyelim. Bu durumda iki yükseltici ve iki hoparlör söz konusudur ve bu nedenle de oluşan ses seviyesi de iki kat daha fazladır. Güç seviyesindeki iki katına çıkması da ses şiddeti seviyesinde 3 dB’lik artışa karşılık gelmektedir.

    Örnek:

    Aşağıdaki üç farklı varsayım üzerinde duralım:

    a. 35 Wat rms ve 90 Wat uç güç üretebilen mevcut yükselticimiz için hoparlör almayı düşünüyoruz.

    b. 100 Wat değişmez (continuous), 250 Wat uç güç üretebilen ve de 1Wat/1m’de 83 dB verime sahip hoparlörümüz için yeni bir yükseltici almayı planlıyoruz.

    c. 30 Wat değişmez (continuous), 90 Wat uç güçle sürülebilenve de 1Wat/1m’de 96 dB verime sahip bir hoparlörü satın almak istiyor ancak mevcut yükselticimizin bu hoparlör için uygun olup olmadığını merak ediyoruz.

    Buradaki sorularımıza cevap bulabilmek için önceki bölümlerde verdiğimiz güç/dB oran ilişkisi ölçeğimize ve örnek parçamız üzerinde gerçekleştirdiğimiz ölçümlere tekrar başvurmamız gerekiyor.

    a. 35 Wat rms ve 90 Wat uç güç üretebilen bir yükseltici varsayımında: öncelikle 1 Wat güç sonucunda oluşacak ses seviyesine bakmalıyız. Ölçeğe bakacak olursak, 90 Wat 19.5 dB’e karşılık gelmektedir.

    Bir Wat için: 115 - 19.5 = 95.5 dB

    Steryo düzenek için: 95.5 – 3 = 92.5 dB

    Bu hesaplamalar sonucunda, verimi 92.5 dB ve 30 Wat değişmez, 90 Wat uç gücü sürebilen bir hoparlöre ihtiyacımız olduğunu görmekteyiz. 92.5 dB verim ve 30 Wat güç ise:

    1 Wat  92.5 dB

    dB/Wat ölçeğinden: 30 Wat  15 dB

    92.5 + 15+ 3 (steryo) = 110.5 dB seviyesinde değişmez ses şiddeti elde edebilmemizi sağlayacaktır.

    Bu seviye piyano gibi bir enstrümanı dinleyebilmemiz için geren seviyenin oldukça üzerinde olduğundan, dinamik anlamında bir sıkıntı yaşamayacağımız açıktır, ancak tabii ki bir hoparlörü satın almaya karar vermeden önce diğer teknik özelliklerini de gözden geçirmemiz gerekir.

    b. 100 Wat değişmez, 250 Wat uç güçle sürülebilen ve de 1Wat/1m’de 83 dB verime sahip hoparlörümüz için hangi yükselticiyi seçmeliyiz?

    1 Wat  83 dB + 3 = 86 dB

    115 – 86 = 29 dB, ff vurgularındaki uç gücü oluşturabilmek için fazladan 29 dB’e ihtiyaç duyduğumuzu görüyoruz. Bunu oluşturabilmek içinse:

    dB/Wat ölçeğinden: 29 dB  794 Wat uç güç üretebilen bir yükselticiye ihtiyaç duyduğumuzu anlıyoruz.

    Hoparlörümüz ancak 250 Wat müsaade edilebilir uç güce sahip olduğundan, bu hoparlör ile istediğimiz neticeyi elde edebilmemiz imkansızdır. Çok yüksek güçle sürülebilir gibi göründüğünden pek çok yeni başlayan dinleyici için iyi bir hoparlör olarak nitelendirilebilecek bu ürürünün, aslında yüksek sadakatin bakış açısından hiçbir fayda sağlamadığı açıkça görülmektedir.

    c. 30 Wat değişmez 90 Wat uç güç üretebilen ve de 1Wat/1m’de 96 dB verime sahip bir hoparlörü satın almak istiyor ancak mevcut yükselticimizin bu hoparlör için uygun olup olmadığını merak ediyoruz.

    1 Wat  95 dB + 3 = 98 dB

    115 – 98 = 17 dB

    dB/Wat ölçeğinden: 17 dB  50 Wat

    Bu durumda 50 Wat uç güç üretebilen bir yükseltici bizim için yeterli olacaktır. Ayrıca almayı düşündüğümüz hoparlör 90 Wat müsaade edilebilir uç güce sahip olduğundan herhangi bir sorun yaşamamız da olası görünmemektedir.

    1 Wat  95 dB + 3 = 98 dB

    103 – 98 = 5 dB

    dB/Wat ölçeğinden: 5 dB  3.16 Wat

    Bu da bize 3.16 Wat değişmez güç üretebilen bir yükselticinin bizim için yeterli olduğunu göstermektedir. Eğer sahip olduğumuz yükseltici bu gerekleri karşılayabiliyorsa bizim için her şey yolunda demektir. Ayrıca bu hoparlör, 80 Wat uç güç, 30 Wat değişmez güç üretebilen her hangi bir kaliteli yükseltici ile de uyum içinde kullanılabilir.

    Özet:

    Bir Hoparlörün müsaade edilebilir güç değeri birlikte kullanılacak yükselticinin gücünü belirleyebilmek için gerekli bir unsurdur. Her şeyden önce, kullanacağımız hoparlörün veriminin ne olduğunu, yükseltici ile hoparlörün birlikte kullanıldığında oluşturabilecekleri uç ve değişmez güç değerlerinin ihtiyaç duyduğumuz seviyede olup olmayacağını bilmemiz gerekmektedir.

    200 Wat’lık bir hoparlör 20 Wat’lık bir diğer hoparlörden daha güçlü değildir. Bu değer sadece bir verim değeri üzerinden hoparlör ile yükseltici arasındaki işbirliğini ifade eder ve asıl üzerinde durulması gereken nokta da budur. Eğer ağırlıklı olarak pop müzik dinliyorsak, tercihimizi mümkün olduğunca çok müsaade edilebilir gücü karşılayabilen bir üründen yana kullanmamız gerekmektedir, aksi takdirde hoparlörümüz üzerindeki birimleri yakmamız işten bile değildir.

    Üzerinde durmamız gereken nokta hoparlörlerimize neyin ulaştığı değil neyin çıktığıdır. Asıl önemli olansa bir hoparlörün ne kadar güce dayanabildiği değil, üretebildiği azami ses şiddeti seviyesidir.

    3.7. Yükseltici Gücünün Belirlenmesi

    Bu bölümde bir yükseltici alırken ihtiyaç duyacağımız güce nasıl karar verebileceğimizin üzerinde duracağız. Özde, fiyat ne olursa olsun tüm yükselticiler iyi ve kötü olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Maliyeti belirleyen temel faktörlerden biri olan güç ise çoğu zaman bizim için bir anlam ifade etmeyebilir.

    Detaylara girmeden önce bazı önemli noktaları aydınlatalım:

    1. Bir ses düzeneğinin gücü onun sunabileceği akustik güçtür.

    2. Düzenekte kullanılan yükselticinin gücü düzenekten elde edebileceğimiz toplam gücü ifade etmez. Bu toplam ses seviyesini oluşturmamızda bir diğer önemli etken olan hoparlörler verimiyle de ilişkilidir.

    3. Bir hoparlörün üretebileceği akustik güç ile itibari (nominal) güç tamamen birbirinden faklı şeylerdir.

    Şimdiyse yeni bir varsayımdan yola çıkarak bu noktaları daha iyi anlamaya çalışalım:

    50 Wat rms itibari, 150 Wat uç güç ve 140 Wat doygunluk gücüne (saturation power) sahip olan bir yükselticimiz olsun. Burada ilk kez karşılaştığımız doygunluk gücü kavramı uç güçten farklı olarak sürekliliği olan bir durumdur. Bu değer yükselticinin doygunluğa ulaşarak (saturated) sesler arasındaki dengeyi sağlayamadığı noktayı ifade eder; alt ve üst sesler arasındaki oran artık kaybolmuştur, orta ses ve üst ses üniteleri gereğinden çok daha fazla güce maruz kaldığından hoparlörün bozulması artık an meselesidir.

    Bu sorun bir tercih yapmamızı zorunlu kılar. Ve tabii bunun yanında ürünün diğer niteliklerini de bir karara varmadan önce dikkatle incelememiz gerektiğini tekrar belirtmekte fayda var.

    Örnek:

    a. Yükselticimizi hiçbir tedbir almaksızın kullanmamız durumunda yükselticimizin doygunluk noktasına ulaşması tehlikesiyle karşı karşıya kalıyoruz demektir. Eğer hoparlörlerimize bir zarar vermeksizin bu seviyeye ulaşabilmeyi istiyorsak, hoparlörlerimizin karşılayabileceği müsaade edilebilir gücü yükselticimizin itibari gücünden üç kat daha fazla olmalıdır. Örneğin, eğer 20 Wat gücünde bir yükselticimiz varsa, 60 Wat’lık hoparlörlere gereksinimiz vardır.

    b. Eğer klasik müzik dinliyor ve yükselticimizin doygunluk seviyesine ulaşmayacağından eminsek aynı güç seviyesindeki yükseltici ve hoparlörleri birlikte kullanabiliriz.

    c. Tüm dinamiklerden keyif almak, her bir zilin tınlamasını, tüm ff vurguları eksiksiz olarak duymak istiyorsak, kaydı “canlandırmak” istiyoruz demektir. Bu durumda hoparlörlerimizden daha güçlü bir yükselticiyi kullanmayı tercih edebiliriz. Böylelikle müzikteki her bir yükselişi (peak) eksiksiz bir biçimde dinleyebiliriz. Ancak, bu düzenekte pop müzik veya sentezleyici (synthesiser) ya da örnekleyici temelli (sampler based) enstrümanlar kullanılarak yapılmış kayıtları dinlerken son derece dikkatli olmamız gerekmektedir. Bu tarz müziklerde üst sesler alt seslerle aynı seviyede olduğundan müsaade edilebilir güç sınırı dahilinde olmamıza rağmen üst ses birimimizin (tweeter) yanması an meselesi olabilir.

    Bu aşamada tekrar başa dönerek bir hatırlatma yapmakta fayda var. Tüm bu saydığımız nitelikler bir birleriyle doğrudan ilişkilidir. İyi bir hoparlör tüm frekans aralığını (ve de oluşan harmonikleri) karşılayabilmek için iyi bir cevap eğrisine, oda içindeki pek çok noktadan da müzik dinleme keyfimize devam edebilmemiz için mümkün olan en az konum etkisine, yeterli müsaade edilebilir güç seviyesi ve verime, yükseltici tipine bağlı olarak kaydedilmiş enstrümanlara uygun ses gücü üretebilme becerisine ve hepsinden de önemlisi bu enstrümanların dinamiklerini oluşturabilme yetisine sahip olması gerekmektedir.

    Bütün bu bilgiler ışığında seçimimizi yaparken en az 90 dB rms verime sahip hoparlörlerden yana kullanmamız gerektiğini kolaylıkla görebiliriz.

     Yukarıdaki saptama doğru olmakla ve tamamen katılmakla birlikte bir detayı da belirtmekte fayda var: Geçmişte çeşitli teknik kısıtlar nedeniyle bu hassasiyet seviyelerine ulaşabilen hoparlörler üretmek beraberinde çeşitli güçlükleri de getiriyordu. Teknoloji geliştikçe daha hassas/verimli ürünlerle karşılaşmamız gittikçe daha da olağan hale geldi. Bununla birlikte, her ne kadar devasa güçte yükselticiler gerektiriyor olsalar da, bu gün farklı tasarım felsefelerinden yola çıkarak bu seviyenin oldukça altında verimle çalışan ve iyi ses üreten hoparlörler de üretilmektedir. Bu nedenle verimin nitelik açısından tek başına bir etken olmadığını da unutmamalıyız, en verimli olan en iyidir diye de düşünemeyiz.

    1 metre / 1 Wat verimi
    Yükselticinin gücü
    (her bir kanal için)


    Yükselticinin uç gücü
    (her bir kanal için)







    115 dB seviyesi için: 115 - 3 = 112 dB
    (her bir kanal için)
    95
    92
    90 17
    35
    55 50
    100
    160 Sorunsuz bölge
    88
    86 85
    130 250
    400 Sınır bölgesi
    83
    80
    76
    73
    70 264
    500
    1300
    2500
    5000 800
    1600
    3900
    7500
    15000 Ulaşılması imkansız bölge

    Tablo 3: Gerekli yükseltici gücünün hesaplanması
    (steryo dinlemede 103 dB rms, 115 dB uç güç temel alınmıştır).

    3.8. İç Direnç (Empedans-Impedance)

    Alternatif akımın iç direnci doğru akımının direncine karşılık gelmektedir. Bu nedenle bizi değişken frekans alternatif akım ilgilendirmektedir.

    İç direnç frekansın bir işlevi olarak değişim gösterir.

    Bir hoparlörün itibari iç direnci onun asgari iç direncini ifade eder. Şimdi iki önemli nokta üzerinde duralım:

    a. Bir yükselticinin yük iç direnci (load impedance) hoparlörün yük iç direncine eşit ya da daha az olmalıdır.

    b. Hoparlörler seri bağlanmamalıdır.

    Normal şartlarda bir yükselticinin iç direnci hoparlörleri sönümlendirmek için (damping) çok zayıf kalmaktadır (sönüm: zarda oluşabilecek gerçek sesle ilgisiz işaret kaymalarının önüne geçilmesi). İki hoparlörün seri olarak bağlanması durumunda toplam direnç artacağı gibi, bu tip istenmeyen kaymalarda artacaktır.. Bağlantı kablolarının çok uzun ve/veya çok ince olması durumunda da aynı sorunla karşılaşılır. Hoparlörler paralel bağlandığındaysa aşağıdaki bağıntılar geçerlidir:

    1/R = 1/R1 + 1/R2

    R = Toplam iç direnç

    R1 = İlk hoparlörün iç direnci

    R2 = İkinci hoparlörün iç direncini ifade etmektedir.

    Örnek:

    İtibari iç direnci 4 Ohm olan bir yükseltici ile her bir kanalda paralel bağladığımız 8 Ohm’luk hoparlörleri sürmek istediğimizi varsayalım. Bu iki hoparlörün iç direnci aşağıdaki gibi olacaktır:

    1/R = 1/8 + 1/8 = 1/4 yani,

    R = 4 Ohm olduğunu görüyoruz

    Buradan da, yükselticimizin ve hoparlörlerimizin yük iç dirençleri bir birine eşit olduğundan, yükselticimizin son katına zarar vermeksizin bu bağlantıyı gerçekleştirebileceğimizi anlıyoruz.

    3.9. Atım Cevabı (Pulse Response)

    Atım cevabı bir hoparlörün anlık bir işareti onu bozmaksızın ve artık etki (residual effect) eklemeksizin hızla üretebilmesi becerisidir.

    Ne yazık ki, örnek parçamızda piyanoda çekicin tellere vurması anında oluşan bu cevabı ve artık etkiyi bize ifade edebilecek bir standart bulunmamaktadır. Üstelik, osiloskop ölçümlerindeki görünümü bu nitelikleri anlamak açısından da yeterince hassas değildir. Fakat kulağımız bu tip farklılıkları anlamakta pek çok ölçüm cihazına kıyasla daha hassastır.

    Bu farklılıkları anlayabilmenin tek yolu hoparlörler arasında bir karşılaştırma yaparken aynı müzik parçasını aynı noktadan dinlemektir.

    3.10. Hoparlör Yerleşimi ve Çevresi

    Hoparlörlerin müzik dinleyeceğimiz odadaki yerleşimi alacağımız verim ve elde edeceğimiz sesin niteliği açısından büyük önem taşımaktadır. Oluşabilecek sorunların kolaylıkla önüne geçebileceğimiz halde, yerleştim sırasında yapılan hatalar nedeniyle gerçek verimini ortaya koymaktan uzak bir çift iyi hoparlöre sahip olmanın bize hiçbir faydası yoktur.

    Steryofonik (stereophonic) etkiyi elde edebilmek için iki mikrofon aracılığıyla kaydedilmiş iki ses işareti ve bu iki farklı kanalın mümkün derecede aslına sadık kalınarak yeniden üretilmesi gerekir. İşitsel steryofoni (stereophoni) görsel steryoskopinin (stereoscopy) bir benzeridir. Bir steryoskopik araç yardımıyla iki farklı resme baktığımızda derinlik etkisinin oluşmasına benzer bir durum steryofoni için de geçerlidir. Sol ve sağ kanallardan duyduğumuz ses derinlik hissinin de oluşmasına neden olur, steryonun altında yatan temel işte budur. Sol kanal soldaki mikrofona, sağ kanal da sağdaki mikrofona karşılık gelir (sol ve sağ yönleri, hoparlörlere yüzümüzü döndüğümüzdeki konumlarına göre ifade edilir).

    Hoparlör yerleşiminde aşağıdaki noktalara önem gösterilmelidir:

     Hoparlörleri köşelere yakın konumlandırılmaktan kaçının; aksi takdirde alt sesler artacak ve sesteki denge bozulacaktır.

     Her iki hoparlör de aynı yatay kodda yer almalı ve dinleme konumunuza bakmalıdır.

     Hoparlörler duvarlardan en az bir metre mesafe kalacak şekilde yerleştirilmelidir.

    Ayrıca:

     Dinleme konumunuz ile hoparlörler arasındaki mesafe, iki hoparlör arasındaki mesafenin bir buçuk katı olmalıdır. Böylelikle orkestrayı oluşturan her bir enstrümanın yataydaki (sol ve sağ) konumlarını daha detaylı bir şekilde ayırt edebilmenizin yanı sıra sesteki derinlik hissi de artacaktır.

     Hoparlörler odanın uzun kenarına bakacak şekilde yerleştirilmelidir.

     Genel olarak, hoparlörlerin yerden 30 - 40 cm kadar yukarıda olması gerekmektedir. Böylece zeminden kaynaklanabilecek istenmeyen titreşimlerin önüne geçilmiş olur.

     Gözünüze en hoş görünen yerleşim en iyi sesi alabileceğiniz yerleşim olmayabilir. Bu nedenle bu detaya takılmayın ve sizin için en iyi bulana kadar çeşitli denemeler yapmaktan kaçınmayın.

     Pikabınızı ve hoparlörlerinizi aynı düzleme koymaktan kaçının. Bu durumda oluşacak Larsen etkisi (Larsen effect) sesin zarar görmesine ve bozulmasına yol açacaktır. Pikap mutlak suretle yatay ve oynamaz bir düzlem üzerine oturmalıdır.

    Unutulmamalıdır ki, bir hoparlör her odada farklı davranış gösterir ve yukarıda sıraladıklarımızsa birer tavsiyeden ibarettir.

    3.11. Servo-Kontrol (Servo-Conrtol)

    Gördüğünüz üzere, ön yükseltici, yükseltici ve hoparlör seçimi oldukça ciddi ve zor bir karardır. Seçeceğimiz ürünlerden her hangi birinin niteliklerinin yanında, hoparlörlerin verimini ya da yükselticinin gücünü belirlerken yapacağımız bir hatanın sonuçları gerçekten de çok vahim olabilir.

    Tüm yukarıda saydıklarımızın yanında üstesinden gelmemiz gereken başka sorunlarda vardır. Üç yollu (three way) tasarımlarda sesin her bir birime yönlendirilmesini sağlayan pasif seçici filtreler (crossover filter) bulunmaktadır. Bunun sonucu olarak frekans aralığındaki her bir bölüntü noktasında ara modülasyonlar (intermodulation) oluşacaktır. İç dirençle ilgili bölümde, iç direncin frekansa bağıl değişim gösterdiğinden bahsetmiştik. Bu nedenle, değişken iç direnç söz konusu olduğunda kararlılığını koruyabilen bir pasif filtre tasarlayabilmek başlıca önem konusudur. Değişken iç direnç, tüm düzenek içinde farklılık göstermenin yanında her bir hoparlör ünitesinde de farklılık gösterir: alt ve üst ses aralığındaki frekanslar doğal olarak bir birinden farklıdır.
    Fikrin özü aslında oldukça basit bir temele dayanmasına rağmen, uygulamada altından kalkılması oldukça güç sorunlar barındırmaktadır.

    Kaynaktan gelen işaret elektronik seçici filtreyi besleyen ön yükselticiye ulaşır. Bu elektronik filtre değişken olsun ya da olmasın her hangi bir iç direnç etkisi altında değildir. Önceden belirlenmiş her hangi bir mutlak noktadan frekansı parçalara böler. Üç yollu sistemlerde frekans aralığı üç parçaya ayrılır. Her bir frekans aralığı üç ayrı yükselticiye yönlendirilir. Bu yaklaşımın sağlayabileceği faydalarsa kolaylıkla görülebilir. Kullanılan hoparlör birimine bağlı olarak her bir yükseltici bağımsız olarak ayarlanabilir ve her bir ikiliden elde edilebilecek azami verime ulaşılabilir.

    Geleneksel Yaklaşım:

    Resim 11
    Bağımsız Yükselticili Yaklaşım:

    Resim 11

    (1958 yılında lambalı bileşenler kullanıldığından filtre ve yükselticiler hoparlörlerin dışında yer almaktaydı. Günümüzde yüksek güç üretebilen yükselticiler Cabasse Servo-kontrollü hoparlörlerin içinde bütünleşik olarak kullanılmaktadır).

    Bu uygulamanın bir diğer önemli faydası da alt ses birimlerinin de Servo-kontrol ile sürülebiliyor olmasıdır.

    Daha önce de belirttiğimiz gibi, her bir birim bir motor (driver) tarafından sürülen bir zardan (diaphragm) oluşmaktadır. Yükselticiden gelen akım farklılıklarıyla harekete geçirilen sürücüyse bir mıknatıs ve bir bobinden meydana gelir. Örneğin gergin bir davul derisini ele alalım: derinin titreşmesi bir ses oluşumuna neden olur. Oluşan sesse davulun titreşim frekansıdır. Hoparlörler de bir titreşim frekansına sahiptir. Eğer bu frekans hoparlör tarafından üretilebilen frekans aralığının mutlak bir noktasındaysa sesin renklenmesine neden olur. Bu nedenle bir hoparlörün titreşim frekansı üretebildiği frekans aralığından mümkün olduğunca aşağıda bir noktaya çekilmelidir (titreşim frekansının çok yüksek olduğu kimi hoparlörlerdeyse, daha önce tınıyla ilgili bölümde, sözünü ettiğimiz istenmeyen gürültülülerin oluşması kaçınılmazdır).

    Hoparlörlerimiz sadece kendilerine gelen ses neyse bize de onu iletmelidir.

    Bu işin kuramsal kısmıdır. Kesindir ki olduğundan farklı, gerçek olmayan frekanslar da işin içindedir, ancak bunlar azaltılabilir. Daha da önemlisi, alt frekansların üretilmesinin çok daha zor olduğunu da aklımızdan çıkartmamız gerekir. Servo-kontrol bu eksiklikleri ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. Zar üzerinde elde ettiği verileri elektronik filtreye ileten bir hareket algılayıcısı bulunmaktadır. Filtre süratle bu verileri yükselticiye yolladıklarıyla karşılaştırır ve gerekli düzelmeleri yapar. Sonuç olarak sesteki bozulmalar (distortion) büyük ölçüde azalmakta ve alt seslerde çok daha iyi bir cevap eğrisine ulaşılmaktadır. Cabasse Servo birimlerinde, kendi laboratuarlarında geliştirdiği, algılayıcıların hızını ve zar ivmesinin faydalarını bir araya toplayan, özgün bir elektro-akustik servo yöntemi kullanmaktadır.

    Ve biraz kuramsal detay

    Gerçekte, hoparlör tarafından iletilen akustik işaret yükselticinin sunduğu elektriksel işaretlerin sadık bir yansıması olarak düşünülmez. Yükselticiden gelen işaretler pasif filtreler ve hoparlörün yapısının etkisiyle değişime uğrar. Bu değişikler taşıma fonksiyonları (transfer functions) hesaplamalarına çevrilirler. Ayrıca, gerçek dışı işaretler derhal asıl işaretin önüne geçer. Bunun etkisi başlangıç taşıma durumu (initial transfer conditions) biçimindeki hesaplamalara katılır.

    Bu etkilerin bazıları kolaylıkla algılanabilir: Sürücü ataleti (motor inertia-kısa süreli değişimler), titreşimlerin olduğundan fazla sönümlenmesi (sesin komşu frekanslarda uzaması ve yükselmesi).

    Bu değişkenlerin tanınması etkilerinin azaltılabilmesini da mümkün kılacaktır. Ancak, bu düzeltmelerin başarısı geleneksel yaklaşımlarda oldukça kısıtlı kalmaktadır.

    Başka bir deyişle, bütünleşik yükseltici barındıran hoparlörler birimlerinde söz konusu değişkenlerin oluşturacağı etkilerin bertaraf edilebilmesi mümkündür. Çözümse bir geri besleme denetimi (feedback contol) ya da “sevo” düzeneğinin uygulanmasıdır.

    Çeşitli çözüm yöntemleri:

    1. Hız: Hızla orantılı bir işaretin kullanımı.

    2. Hızlanma: Zarın hızlanmasının incelenmesi.

    3. Hız ve hızlanma: Bu iki değerin sonucu olan işaret.

    4. Akustik: En uygun çözüm olarak görünse de: hoparlör ve mikrofon arasındaki faz kaymasının olduğu bir düzenek bunun uygulanabilirliğini imkansız kılmaktadır.

    Hızın temel alınması durumunda, genellikle köprü devresi (bridge circuit) olarak anılan bir tek devre kullanılır. Ancak bu beraberinde büyük bir olumsuzluğu da getirmektedir: hoparlör ancak çok dar bir frekans aralığında verim gösterebilir.

    Bu aralık titreşim frekansına (resonance frequency) oldukça yakın konumlandırılmıştır. Daha önce de anlattığımız üzere bu frekans noktası duyabileceğimiz aralığın altında kalmaktadır. Bu durumda, komşu frekansları düzeltebilmemiz (dengeleyebilmemiz) mümkün olmakla birlikte, yukarıdaki şartlar söz konusu olduğunda hangi çözümü izlememiz gerekmektedir?

    Titreşim frekansını yukarıya çekmek de mümkündür. Ancak bu da titreşim frekansı noktasının altında kalan seslerdeki verimin kaybedilmesine neden olacaktır. Bütünleşik yükselticilerin kullanılacağı bir çözüm, alt ses birimleri için oldukça güçlü yükselticilerin kullanılabilmesini sağlar. Fakat seste oluşan bozulmaysa (distortion), böylelikle elde ettiğimiz tüm faydaların bir çırpıda yok olmasına neden olacaktır. Bu nedenle alt sesleri düzeltebilmek ve dengeleyebilmek için hız servosu (speed servo) yapısının kullanılması kaçınılmaz olmaktadır.

    Hızlanmanın temel alınması durumunda, zar üzerinde biçimi ve montajı sese etki etmeyecek şekilde tasarlanmış bir algılayıcı bulunmaktadır. Bunları taşıyan birimse normal şartlarda gereken ses aralığını karşılayabileceğinden daha fazla bir harekete sahip olacak şekilde uzatılmıştır. Böylelikle, tüm zarın hızlanmasının tam karşılığı olan veriler toplanır ve ardından bu veriler bir dengeleme devresinden (equalizing circuit) geçirilir.

    Bu servo-kontrol düzeneği sürücü tarafından kapsanan tüm frekans değerlerinde işlev görür.

    Hızlanma servosunun (acceleration servo) hız servosuyla desteklenmesiyle, asıl önemli olduğu alanda, geçiş aralığı (passband) üzerinde kalan ilk işaret ve geçiş aralığı altında kalan ikinci işaret geriye dönük kullanılır.

    Elektronik bileşenler açısından, VTA dizisi hoparlörler servo düzenekler için vazgeçilmez olan, bobin devresini (hoparlör) herhangi bir kondansatör bağlantısı olmaksızın süren, tamamen doğrudan bağlı (bu nedenle doğrudan akım voltaj yükselticisi olarak tasarlanmış) yükselticiler barındırmaktadır. Aynı zamanda bu durum alt sesleri sönümlenmesini arttırdığından ve ara modülasyon oluşumunu azalttığından, hem orta hem de üst sürücü birimleri için de büyük fayda sağlamaktadır

    Elektronik filtre ise özel olarak seçilen düşük gürültülü bütünleşik devrelerle donatılmıştır; sürekli kullanımda mükemmel bir kararlılık sağlamalarının yanında, ayrıca servo düzeneğinin getirdiği çok alt seslerdeki büyük miktardaki kazanç nedenliyle de bu bileşenlerin kullanımı kaçınılmaz bir gerekliliktir.

    Son olarak, pek çok seçenek bulunmakla birlikte, bunların pek çoğu büyük olumsuzluklar da içermektedir, en temel sorun ise doğru ayarlara ulaşmadaki güçlüktür.

    Cabasse sevo veya geri besleme denetimi basit köprü sistemleriyle karıştırılmamalıdır.


    Bu yazı Cabasse firmasının “Reflections on the choice of speakers ...” adlı kitapçığından çevrilmiştir.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Mélancholik DuygulaR -- 13 Ocak 2008; 12:53:56 >







  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
    
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.