Şimdi Ara

SEVDİGİNİZ ŞAİRLERDEN ŞİİRLER

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
39
Cevap
0
Favori
3.096
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Yazın yada alıntı yapalım arkadaşlar ilkler benden





    BENİ BU HAVALAR MAHVETTİ

    Beni bu güzel havalar mahvetti,
    Böyle havada istifa ettim
    Evkaftaki memuriyetimden.
    Tütüne böyle havada alıştım,
    Böyle havada aşık oldum;
    Eve ekmekle tuz götürmeyi
    Böyle havalarda unuttum;
    Şiir yazma hastalığım
    Hep böyle havalarda nüksetti;
    Beni bu güzel havalar mahvetti.




    ANLATAMIYORUM
    Ağlasam sesimi duyar mısınız,
    Mısralarımda;
    Dokunabilir misiniz,
    Gözyaşlarıma, ellerinizle?
    Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
    Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
    Bu derde düşmeden önce.
    Bir yer var, biliyorum;
    Her şeyi söylemek mümkün;
    Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
    Anlatamıyorum




    KARIMA MEKTUP

    Bir tanem!
    Son mektubunda:
    "Başım sızlıyor
    yüreğim sersem!"
    diyorsun.
    "Seni asarlarsa
    seni kaybedersem,"
    diyorsun,
    "yaşayamam!"

    Yaşarsın, karıcığım,
    kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgarda;
    yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı,
    en fazla bir yol sürer
    yirminci asırlılarda
    ölüm acısı.
    Ölüm
    bir ipte sallanan bir ölü.
    Bu ölüme bir türlü
    razı olmuyor gönlüm.
    Fakat
    emin ol ki, sevgili,
    zavallı bir çingenenin
    kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli
    geçirecekse eğer
    ipi boğazıma,
    mavi gözlerimde korkuyu görmek için
    boşuna bakacaklar
    Nazım’a!

    Ben,
    alacakaranlığında son sabahımın
    dostlarımı ve seni göreceğim,
    ve yalnız
    yarı kalmış bir şarkının acısını
    toprağa götüreceğim...
    Karım benim!
    İyi yürekli,
    altın renkli,
    gözleri baldan tatlı arım benim;
    ne diye yazdım sana
    istendiğini idamımın,
    daha dava ilk adımında
    ve bir şalgam gibi koparmıyorlar
    kellesini adamın.
    Haydi bunlara boş ver.
    Bunlar uzak bir ihtimal!
    Paran varsa eğer
    bana fanila bir don al,
    tuttu bacağımın siyatik ağrısı.
    Ve unutma ki
    daima iyi şeyler düşünmeli
    bir mahpusun karısı

    Nazım Hikmet RAN






    HÜRRİYETE DOĞRU

    Gün doğmadan,
    Deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola.
    Kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında,
    İçinde bir iş görmenin saadeti,
    Gideceksin
    Gideceksin ırıpların çalkantısında.
    Balıklar çıkacak yoluna, karşıcı;
    Sevineceksin.
    Ağları silkeledikce
    Deniz gelecek eline pul pul;
    Ruhları sustuğu vakit martıların,
    Kayalıklardaki mezarlarında,
    Birden
    Bir kıyamettir kopacak ufuklarda.
    Denizkızları mı dersin, kuşlar mı dersin;
    Bayramlar seyranlar mı dersin,
    Şenlikler cümbüşler mi?
    Gelin alayları, teller, duvaklar,
    Donanmalar mı?
    Heeey
    Ne duruyorsun be, at kendini denize:
    Geride bekliyenin varmış, aldırma;
    Görmüyor musun, Her yanda hürriyet;
    Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol;
    Git gidebildiğin yere...




    HİROŞİMA'DA BİR KIZ ÇOCUĞU

    Kapıları çalan benim
    kapıları birer birer.
    Gözünüze görünemem
    göze görünmez ölüler.

    Hiroşima'da öleli
    oluyor bir on yıl kadar.
    Yedi yaşında bir kızım,
    büyümez ölü çocuklar.

    Saçlarım tutuştu önce,
    gözlerim yandı kavruldu.
    Bir avuç kül oluverdim,
    külüm havaya savruldu.

    Benim sizden kendim için
    hiçbir şey istediğim yok.
    Şeker bile yiyemez ki
    kâat gibi yanan çocuk.

    Çalıyorum kapınızı,
    teyze, amca, bir imza ver.
    Çocuklar öldürülmesin
    şeker de yiyebilsinler.








    JAPON BALIKÇISI

    Denizde bir bulutun öldürdüğü
    Japon balıkçısı genç bir adamdı.
    Dostlarından dinledim bu türküyü
    Pasifik'te sapsarı bir akşamdı.

    Balık tuttuk yiyen ölür.
    Elimize değen ölür.
    Bu gemi bir kara tabut,
    lumbarından giren ölür.

    Balık tuttuk yiyen ölür,
    birden değil, ağır ağır,
    etleri çürür, dağılır.
    Balık tuttuk yiyen ölür.

    Elimize değen ölür.
    Tuzla, güneşle yıkanan
    bu vefalı, bu çalışkan
    elimize değen ölür.
    Birden değil, ağır ağır,
    etleri çürür, dağılır.
    Elimize değen ölür...

    Badem gözlüm, beni unut.
    Bu gemi bir kara tabut,
    lumbarından giren ölür.
    Üstümüzden geçti bulut.

    Badem gözlüm beni unut.
    Boynuma sarılma, gülüm,
    benden sana geçer ölüm.
    Badem gözlüm beni unut.

    Bu gemi bir kara tabut.
    Badem gözlüm beni unut.
    Çürük yumurtadan çürük,
    benden yapacağın çocuk.
    Bu gemi bir kara tabut.
    Bu deniz bir ölü deniz.
    İnsanlar ey, nerdesiniz?
    Nerdesiniz?



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi gurcan1 -- 16 Kasım 2006; 20:10:44 >







  • HASRET
    Yüz yıl oldu yüzünü görmeyeli,
    belini sarmayalı,
    gözünün içinde durmayalı,
    aklının aydınlığına sorular sormayalı,
    dokunmayalı sıcaklığına karnının.

    Yüz yıldır bekliyor beni
    bir şehirde bir kadın.

    Aynı daldaydık, aynı daldaydık.
    Aynı daldan düşüp ayrıldık.
    Aramızda yüz yıllık zaman,
    yol yüz yıllık.

    Yüz yıldır alacakaranlıkta
    koşuyorum ardından.

    N.Hikmet
  • Sevgilim Hayat

    Yüzüme bak
    ve yüzümü hırpala
    yüzümü değiştir, dağlı bir anlatım bırak
    sen
    her hafta oğlunu leğende yıkayan hayat
    yaban, diri memelerinden ısırmak
    dudaklarındaki tuzu dudaklarıma almak için
    çok oldu tepelere vurdum kendimi
    bulutlara karıştım ve karanlık kahvelerde
    tıraşı uzamış adamlardan
    huylarını öğrendim senin.
    Mahmur bir tohumdun delikanlı bağrıma.
    Ve hatırlıyorum lokavt vardı
    bezgin fabrika düdüklerinin
    dizlerine yatırılmış olan sabah
    senin kalbini kakışlardı.
    Tomarla muştuyu omuzlayarak genç adamlar
    polisin sevmediği genç adamlar sokaklarda
    patronları kudurtan gazteler satarlardı.
    Ey şehre başaklar:
    militan ruhlar ekleyen hayat!
    Gün turuncu bir hayalet gibi yükseliyorken
    izmarit toplayan çocukların üstüne
    çekleri imzalanıyorken devlet katlarında faşizmin
    bacımı koyvermiyorken şizofreni,
    yüzüme bak
    ve rahmini bana doğru tekrarla
    ben öyle bilirim ki yaşamak
    berrak bir gökte çocuklar aşkına savaşmaktır
    çünkü biz savaşmasak
    anamın giydiği pazen
    sofrada böldüğümüz somun
    yani ıscacık benekleri çocukluğumun
    cılk yaralar halinde
    yayılırlar toprağa
    etlerimiz kokar
    gökyüzünü korkutur
    çünkü biz savaşmasak
    Uzak Asya'dan çekik gözlerimiz
    Küba'dan kıvırcık sakallarımızla
    savaşmasak
    güm güm vurur mu kömürün kalbi Kozlu'da
    Ke Şan'da, Kandehar'da ümüğüne basılır mı vahşetin
    ve sen boynunu öperken beni sarhoş
    bir okyanusla titreten hayat
    sevgilim olur musun.
    Ben savaşarak senin
    bulanık saçlarından tutup
    kibirli güzelliğini çıkartıyorum ortaya
    dünya
    kirletilmez bir inatla dönüyor
    altımıza yıldızlar seriliyor
    yüzüm suya davranıyor koşaraktan
    ve inzâl.
    İsmet ÖZEL




  • ABBAS


    Haydi Abbas, vakit tamam;
    Akşam diyordun işte oldu akşam.
    Kur bakalım çilingir soframızı;
    Dinsin artık bu kalb ağrısı.
    Şu ağacın gölgesinde olsun;
    Tam kenarında havuzun.
    Aya haber sal çıksın bu gece;
    Görünsün şöyle gönlümce.
    Bas kırbacı sihirli seccadeye,
    Göster hükmettiğini mesafeye
    Ve zamana.
    Katıp tozu dumana,
    Var git,
    Böyle ferman etti Cahit,
    Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş'tan;
    Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan.

    Cahit Sıtkı TARANCI




    BEN SANA MECBURUM


    Ben sana mecburum bilemezsin
    Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
    Büyüdükçe büyüyor gözlerin
    Ben sana mecburum bilemezsin
    İçimi seninle ısıtıyorum.

    Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
    Bu şehir o eski İstanbul mudur
    Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
    Sokak lambaları birden yanıyor
    Kaldırımlarda yağmur kokusu
    Ben sana mecburum sen yoksun.

    Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
    İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur
    Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
    Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
    Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından
    Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
    Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu

    Fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor
    Eski zamanlardan bir cuma çalıyor
    Durup köşe başında deliksiz dinlesem
    Sana kullanılmamış bir gök getirsem
    Haftalar ellerimde ufalanıyor
    Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
    Ben sana mecburum sen yoksun.

    Belki haziran da mavi benekli çocuksun
    Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
    Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
    Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun
    Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
    Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin
    Kötü rüzgar saçlarını götürüyor

    Ne vakit bir yaşamak düşünsem
    Bu kurtlar sofrasında belki zor
    Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
    Ne vakit bir yaşamak düşünsem
    Sus deyip adınla başlıyorum
    İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
    Hayır başka türlü olmayacak
    Ben sana mecburum bilemezsin.

    Atilla İlhan




    Fahriye Abla
    Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar,
    Kapanırdı daha gün batmadan kapılar.
    Bu, afyon ruhu gibi baygın mahalleden,
    Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın, sen!
    Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen
    Gözlerin, dişlerin ve ak pak gerdanınla
    Ne güzel komşumuzdun sen, Fahriye Abla!

    Eviniz kutu gibi küçücük bir evdi,
    Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi;
    Güneşin batmasına yakın saatlerde
    Yıkanırdı gölgesi kuytu bir derede.
    Yaz, kış yeşil bir saksı ıtır pencerede;
    Bahçende akasyalar açardı baharla.
    Ne şirin komşumuzdun sen, Fahriye Abla!

    Önce upuzun, sonra kesik saçın vardı;
    Tenin buğdaysı, boyun bir başak kadardı.
    İçini gıcıklardı bütün erkeklerin
    Altın bileziklerle dolu bileklerin.
    Açılırdı rüzgârda kısa eteklerin;
    Açık saçık şarkılar söylerdin en fazla.
    Ne çapkın komşumuzdun sen, Fahriye Abla!

    Gönül verdin derlerdi o delikanlıya,
    En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya.
    Bilmem şimdi hâlâ bu ilk kocanda mısın,
    Hâlâ dağları karlı Erzincan’da mısın?
    Bırak, geçmiş günleri gönlüm hatırlasın;
    Hâtırada kalan şey değişmez zamanla,
    Ne vefalı komşumuzdun sen, Fahriye Abla!

    AHMET MUHİP DRANAS




    Ay Karanlık
    Maviye
    Maviye çalar gözlerin,
    Yangın mavisine
    Rüzgarda asi,
    Körsem,
    Senden gayrısına yoksam,
    Bozuksam,
    Can benim, düş benim,
    Ellere nesi?
    Hadi gel,
    Ay karanlık...

    İtten aç,
    Yılandan çıplak,
    Vurgun ve bela
    Gelip durmuşsam kapına
    Var mı ki doymazlığım?
    İlle de ille
    Sevmelerim,
    Sevmelerim gibisi?
    Oturmuş yazıcılar
    Fermanım yazar
    N'olur gel,
    Ay karanlık...

    Dört yanım puşt zulası,
    Dost yüzlü,
    Dost gülücüklü
    Cıgaramdan yanar.
    Alnım öperler,
    Suskun, hayın, çıyansı.
    Dört yanım puşt zulası,
    Dönerim dönerim çıkmaz.
    En leylim gecede ölesim tutmuş,
    Etme gel,
    Ay karanlık...

    Ahmed Arif adlı şairimizin diğer şiirleri de var mı?




  • BEKLENEN

    Ne hasta bekler sabahı,
    Ne taze ölüyü mezar.
    Ne de şeytan, bir günahı,
    Seni beklediğim kadar.

    Geçti istemem gelmeni,
    Yokluğunda buldum seni;
    Bırak vehmimde gölgeni,
    Gelme, artık neye yarar?

    necip fazıl kısakürek
  • BİR HAZİN HÜRRİYET

    Satarsın gözlerinin dikkatini, ellerinin nurunu, bir lokma bile tatmadan
    yoğurursun
    bütün nimetlerin hamurunu.
    Büyük hürriyetinle çalışırsın el kapısında, ananı ağlatanı
    Karun etmek hürriyetiyle hürsün!

    Sen doğar doğmaz dikilirler tepene,
    işler ömrün boyunca durup dinlenmeden yalan
    değirmenleri,
    büyük hürriyetinle parmağın şakağında düşünürsün vicdan
    hürriyetiyle hürsün!

    Başın ensenden kesik gibi düşük,
    kolların iki yanında upuzun,
    büyük hürriyetinle dolaşıp durursun,
    işsiz kalmak hürriyetiyle hürsün!

    En yakın insanınmış gibi verirsin memleketini, günün birinde, mesela,
    Amerika'ya ciro ederler onu seni de büyük hürriyetinle beraber,
    hava üssü olmak hürriyetiyle hürsün!

    Yapışır yakana kopası elleri Valstrit'in, günün birinde, diyelim ki,
    Kore'ye gönderilebilirsin, büyük hürriyetinle bir çukura
    doldurulabilirsin, meçhul asker olmak hürriyetiyle hürsün!

    Bir alet, bir sayı, bir vesile gibi değil insan gibi yaşamalıyız dersin,
    büyük hürriyetinle basarlar kelepçeyi,
    yakalanmak, hapse girmek, hatta asılmak hürriyetinle
    hürsün

    Ne demir, ne tahta, ne tül perde var hayatında, hürriyeti seçmene lüzum yok
    hürsün.

    Bu hürriyet hazin şey yıldızların altında.


    Nazım Hikmet




  • «BENCE SEN DE ŞİMDİ HERKES GİBİSİN»

    Gözlerim gözünde aşkı seçmiyor
    Onlardan kalbime sevda geçmiyor
    Ben yordum ruhumu biraz da sen yor
    Çünkü bence şimdi herkes gibisin

    Yolunu beklerken daha dün gece
    Kaçıyorum bugün senden gizlice
    Kalbime baktım da işte iyice
    Anladım ki sen de herkes gibisin

    Büsbütün unuttum seni eminim
    Maziye karıştı şimdi yeminim
    Kalbimde senin için yok bile kinim
    Bence sen de şimdi herkes gibisin

    334 (1918) - Yaz - Kadıköy
    Nazım Hikmet
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Şiirler,güzel sözler
    20 yıl önce açıldı
    ŞİİR
    5 ay önce açıldı
    Daha Fazla Göster
  • Ali'nin Türküsü
    Baba kar çok olunca balkonda
    Çıkıp kardan adam yapalım mı?
    (İyi giyiniriz üşümeyiz)
    Ama ya kar tutmazsa

    Eskiden yapmıştık
    Havuç oturtmuştuk burnuna
    Burnuna gene havuç oturtalım mı?
    Süpürge verelim mi eline gene?
    Bir güzel süpürsün mü karları?

    Kardan adamın başına koyalım mı şapkanı?
    Baba kar yağıyor
    Dağlara çıkıp biz de kayalım mı?
    Dağlar uzak, olsun gideriz baba

    Neden gülmüyorsun, neden dağlara gitmiyoruz?
    Neden kardan adam yapmıyoruz eskisi gibi?
    Neden hep düşünüyorsun, neyi, kimi?
    Baba çıkıp kartopu oynayalım mı?
    (İyi giyiniriz üşümeyiz)
    AVŞAR TİMUÇİN



    Adamın Biri
    1

    Çifte koştuğun öküzler,
    Senin kadar yorgun değil kardaş!
    Sen ki kış ve yaz düşünceli
    Sen ki kış ve yaz yalınayak!

    Ne esnaf ne tüccar ne efendi
    Senin kadar değil düşünceli
    Senin kadar yorgun değil kardaş!
    Sen ki kış ve yaz düşünceli
    Sen ki kış ve yaz yalınayak!

    Sevmesi sana mahsustur
    Yüreğin hükmedince,
    Boynun damarları kabararak
    Türkü söylersin söyleyince,
    En iyi sen gülersin,
    Ölürsün öl deyince,
    Sana mahsus çalışmak.
    Sen ki kış ve yaz düşünceli
    Sen ki kış ve yaz yalınayak!
    CAHİT KÜLEBİ



    Bilinmeyen
    O ki bardağa dökülen seraptır
    (Bal yoğunluğundadır, sıcaktır, ışıktır)

    O ki sabah erken bir bahçedir
    (Çayir kokusudur, serinliktir, muttur)

    O ki esen yeldir kar erirken
    (Çigdemdir, agaç çiçeğidir, okşayıstır)

    O ki içilen sudur kana kana
    (Özlemdir, doymayıştır, kardeştir)

    O ki bir yüce ırmaktır akar
    (Ürküntüdür, baş dönmesidir, gidiştir)

    O ki maviliği belirsiz denizdir
    (Buğulanmadır, düştür, sevmekte ölümdür)

    O ki bir ince kızdır ak tenli
    (Yaşamdır, umuttur, gözyaşıdır)
    CAHİT KÜLEBİ




  • Cebeci Köprüsü
    Cebeci köprüsünün üstü
    Karınca yuvasına benziyor,
    Hamallar, körler, topallar,
    Oturmuş nasibini bekliyor.

    Cebeci köprüsü yüksek
    Altından tren geçiyor,
    Ya benim aklımdan geçenler?
    Kimse bilmiyor.

    Şu dünya güzelim dünya
    Tıkır tıkır işliyor,
    İnsanlar insanlar insanlar
    Neden böyle çekişir durur
    Aklım ermiyor.

    Cebeci köprüsünün korkulukları
    Kara boyalı,
    Daha böyle köprülerden geçersin çok
    CAHİT KÜLEBİ



    Farenin Ölümü
    Umutsuzdu, yalnızdı, hali yoktu,
    Canı çok yanıyordu günlerden beri.
    Ne alnında dolaşan bir dost eli
    Ne yardım isteyecek kimsesi vardı,
    Ne Tanrısı, ne de peygamberi.

    Günlerdir karanlık deliklerde
    Yanıp sönüyordu gözleri.
    Sevinç değil ki paylaşılsın
    Kendi kendinindi kaderi.

    Sürüne sürüne dışarı çıktı.
    Kıvrıldı ateşte pençeleri.
    Kurtuldu rahat etti farecik,
    Rahat etti dişleri.

    Kibardı, incecikti kuyruğu,
    Vücudu, küçücük pençeleri.
    Bir makara gibi çözüldü,
    Unuttu kedileri.

    Farecik! Nazlıcık! Garipçik!
    Canı çok yanıyordu günlerden beri.
    Kibardı, incecikti kuyuğu;
    Boş koydu delikleri.

    Bir varken bir yok oldu,
    İşte dünyamızın işleri.

    CAHİT KÜLEBİ




  • --Takvimdeki Deniz--


    Hasreti denizlerin,
    Denizler kadar derin.
    Ve o kadar bucaksız.
    Ta karşımda yapraksız
    Kullanılmış bir takvim.
    Üzerinde bir resim;
    Azgın, sonsuz birdeniz.
    Kaygısız, düşüncesiz,
    Çalkanıyor boşlukta
    Resimdeyse bir nokta;
    Yana yatmış bir gemi,
    Kaybettiği alemi
    Arıyor deryalarda.
    Bu resim rüyalarda
    Gibi aklımı çeldi,
    Bana sahici geldi.
    Geçtim kendi kendimden,
    Yüzüme o resimden,
    Köpükler vurdu sandım.
    Duymuş gibi tıkandım,
    Ciğerimde bir yosun.
    Artık beni kim tutsun.
    Denizler oldu tasam,
    Yakar onu bulmazsam
    Beni bu hasret dedim
    Varırım elbet dedim.
    Bir ömür geze geze
    Takvimdeki denize.
    Ne var bana ne oldu
    Odama nasıl doldu
    Birden bire bu meltem
    Ve dalgalandı perdem
    Havalandı kağıtlar.
    Odamda kıyamet var.
    Ah yolculuk yolculuk
    Ne kadar baygın soluk
    O gün bizde betbeniz
    Ve ne titrek kalbimiz.
    Ve eşyamız ne küskün.
    Yola çıktığımız gün
    Bir sıraya dizilmiş
    Gözyaşlarını silmiş,
    Bakarlar sinsi sinsi
    Niçin o anda hepsi
    Bir kuş gibi hafifler
    Arkandan geleyim der
    Niçin o güne kadar
    Dilsiz duran ne kadar
    Eşya varsa dirilir
    Yolumuza serpilir
    Ufak böcekler gibi
    Gezer onların kalbi
    Üstünde döşemenin
    Gizli bir didişmenin
    Saati çalar o an
    Birden bakar ki insan
    Herşey karmakarışık.
    Ayırmak olmaz artık
    Bir kalbi bir taraktan
    Ve kalb ağlayaraktan
    Çekilir geri geri
    Terkeder bu mahşeri.
    Bu mahşerin içinden
    O gün ben de geçtim ben,
    Nem varsa evim, anam,
    Çocukluğum, hatıram,
    Ve ne sevdalar serde
    Bıraktım gerilerde
    Kaçar gibi yangından.
    Rüzgarların ardından
    Baktım da süzgün süzgün
    Kurşun yükünü gönlün
    Tüy gibi hafiflettim.
    Denize hicret ettim.

    Necip Fazıl Kısakürek




  • Buluşmak Üzere
    Diyelim yağmura tutuldun bir gün
    Bardaktan boşanırcasına yağıyor mübarek
    Öbür yanda güneş kendi keyfinde
    Ne de olsa yaz yağmuru
    Pırıl pırıl düşüyor damlalar
    Eteklerin uça uça bir koşudur kopardın
    Dar attın kendini karşı evin sundurmasına
    İşte o evin kapısında bulacaksın beni
    Diyelim için çekti bir sabah vakti
    Erkenceden denize gireyim dedin
    Kulaç attıkça sen
    Patiska çarşaflar gibi yırtılıyor su ortadan
    Ege denizi bu efendi deniz
    Seslenmiyor
    Derken bi de dibe dalayım diyorsun
    İçine doğdu belki de
    İşte çil çil koşuşan balıklar
    Lapinalar gümüşler var ya
    Eylim eylim salınan yosunlar
    Onların arasında bulacaksın beni
    Diyelim sapına kadar şair bir herif çıkmış ortaya
    Çakmak çakmak gözleri
    Meydan ya Taksim ya Beyazıt meydanı
    Herkes orda sen de ordasın
    Herif bizden söz ediyor bu ülkenin çocuklarından
    Yürüyelim arkadaşlar diyor yürüyelim
    Özgürlüğe mutluluğa doğru
    Her işin başında sevgi diyor
    Gözlerin yağmurdan sonra yaprakların yeşili
    Bi de başını çeviriyorsun ki
    Yanında ben varım

    CAN YÜCEL


    Değişik
    Başka türlü birşey benim istediğim
    Ne ağaca benzer ne de buluta
    Burası gibi değil gideceğim memleket
    Denizi ayrı deniz, havası ayrı hava
    Nerde gördüklerim,nerde o beklediğim
    Rengi başka, tadı başka
    Bir başka yolculuk dalından düşmek yere
    Yaşadığından uzun
    Bir tatlı yolculuk dalından inmek yere
    Ağacın yüksekliğince
    Dalın yüksekliğince rüzgârda
    Vardığım çimen yeşilliğince
    CAN YÜCEL


    Dostlar Irmak Gibidir
    Dostlar ırmak gibidir
    Kiminin suyu az, kiminin çok
    Kiminde elleriniz ıslanır yalnızca
    Kiminde ruhunuz yıkanır boydan boya


    Insanlar vardır; üstü nilüferlerle kaplı,
    Bulanık bir göl gibi...
    Ne kadar ugrassanız görünmez dibi.
    Uzaktan görünüsü çekici, aldatıcı
    İçine daldıgınızda ne kadar yanıltıcı....
    Ne zaman ne gelecegini bilemezsiniz;
    Sokulmaktan korkarsınız, güvenemezsiniz!

    Insanlar vardır; derin bır okyanus...
    İlk anda ürkütür, korkutur sizi.
    Derinliklerinde saklıdır gizi,
    Daldıkça anlarsınız, daldıkça tanırsınız;
    Yanında kendinizi içi bos sanırsınız.

    İnsanlar vardır, coskun bir akarsu...
    Yaklasmaya gelmez, alır surukler.
    Tutunacak yer gostermez beyaz kopukler!
    Ne zaman nerede bırakacagı belli olmaz;
    Bu tip insanla bir omur dolmaz.

    İnsanlar vardır; sakin akan bir dere...
    İnsanı rahatlatır, huzur verir gönüllere.
    Yanında olmak baslı basına bır mutluluk.
    Sesinde, görüntüsünde tatlı bir durgunluk.

    Insanlar vardır; çesit çesit, tip tip.
    Her biri baska bir karaktere sahip.
    Görmeli, incelemeli, dogruyu bulmalı.
    Her seyden önemlisi insan, insan olmalı...
    İnsanlar vardır; berrak, pırıl pırıl bir deniz.

    Bosa gitmez ne kadar güvenseniz.
    Dibini görürsünüz her sey meydanda.
    Korkmadan dalarsınız, sizi sarar bir anda.
    İçi dısı birdir cekinme ondan.
    Her sözü içtendir, her davranısı candan...

    Can Yücel


    Herşey Sende Gizli
    Yerin seni çektiği kadar ağırsın
    Kanatların çırpındığı kadar hafif..
    Kalbinin attığı kadar canlısın
    Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
    Sevdiklerin kadar iyisin
    Nefret ettiklerin kadar kötü..
    Ne renk olursa olsun kaşın gözün
    Karşındakinin gördüğüdür rengin..
    Yaşadıklarını kar sayma:
    Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;

    Ne kadar yaşarsan yaşa,
    Sevdiğin kadardır ömrün..
    Gülebildiğin kadar mutlusun
    Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
    Sakın bitti sanma her şeyi,

    Sevdiğin kadar sevileceksin.
    Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
    Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
    Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
    Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
    Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
    Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
    Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın
    Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
    Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
    Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
    Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..

    İşte budur hayat!
    İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
    Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
    Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
    Çiçek sulandığı kadar güzeldir
    Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
    Bebek ağladığı kadar bebektir
    Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
    Sevdiğin kadar sevilirsin...

    Can Yücel




  • AHRET (1200 Hit)

    Bu garip dünyada ben yadırgadım yerimi...
    Yıllardan sonra bir gün görüp çektiklerimi,
    Tanrım, bir meleğine emredecek: -Yetişir!
    Gözlerimi o saat sessiz kapayacağım.
    Beni bekleyedursun artık ılık yatağım,
    Bütün yorgunluğumu alacak bir teneşir
    Bir yükü atmış gibi sırtımda bir hafiflik,
    Oraya geçmek için aşacağım bir eşik.
    Başım bir defa olsun dönmeyecek geriye.
    Bir el gözlerimdeki perdeyi sıyıracak.
    Onları bulacağım!.. Ve annem şaşıracak:
    “Görmeyeli ne kadar büyümüş oğlum” diye.

    ZİYA OSMAN SABA
  • ÇOCUKLARIMA

    Diyelim ıslık çalacaksın ıslık
    Sen ıslık çalınca
    Ne ıslık çalıyor diye şaşacak herkes
    Kimse çalmamalı senin gibi güzel

    Örnegin kıyıya çarpan dalgaları sayacaksın
    Senden önce kimse saymamış olmalı
    Senin saydığın gibi doğru ve güzel
    Hem dalgaları hem saymasını severek

    De ki sinek avlıyorsun sinek
    En usta sinek avcısı olmalısın
    Dünya sinek avcıları örgütünde yerin başta
    Örgüt yoksa seninle başlamalı

    Diyelim zindana düştün bir ip al
    Görmediğin yıldızları diz ipe bir bir
    Sonra yıldızlardan kolyeyi
    Düşlemindeki sevgilinin boynuna geçir

    Say ki hiçbir işin yok da düşünüyorsun
    Düşün düşünebildiğince üç boyutlu
    Amma da düşünüyor diye şaşsın dünya
    Sanki senden önce düşünen hiç olmamış

    Dalga mı geçiyor düşler mi kuruyorsun
    Öyle sonsuz sınırsız düşler kur ki çocuğum
    Düşlerini som somut görüp şaşsınlar
    Böyle dalgacı daha dünyaya gelmedi desinler

    Dünyada yapılmamış işler çoktur çocuğum
    Derlerse ki bu işler bişeye yaramaz
    De ki bütün işe yarayanlar
    İşe yaramaz sanılanlardan çıkar

    AZİZ NESİN




  • BİR ŞİİR(ORHAN PAMUK'A İTHAF OLUNUR)

    -YÜZDE yüz bir pislik var ki kanında,
    -Soykırım icadı yaptı sonunda,
    -Türkiye'nin şu en hassas anında,
    -Onu yalanlayan tarihe kızar,
    -Böylesi HAİNLER oluyor yazar.

    —Nerden çıktı şimdi durup dururken?
    —Dört yandan ülkeyi düşman bürürken,
    -AB'ye gün be gün hesap verirken,
    -Hayali ölüye mezar kazar,
    -Böylesi HAİNLER oluyor yazar.

    —Kıvırmayı bırak, erkek ol erkek,
    -Bir buçuk milyonu saydın mı tek tek?
    —Üç kuruş paraya satılmış KÖPEK
    -Eline bir kemik geçince azar,
    -Böylesi HAİNLER oluyor yazar.

    —Dönen dolapları ibretle seyret,
    -Ermeni bu kadar göstermez gayret,
    -Kraldan daha kralcı, hayret!
    —Kafayı 'SOYKIRIMI' sözüyle bozar,
    -Böylesi HAİNLER oluyor yazar.

    —Eğer bir soykırım varsa ortada,
    -Türklere yapıldı ERZURUM, KARS'TA.
    —Tarihi git öğren, birazcık sus da,
    -Doğu baştan sona hep toplu mezar,
    -Böylesi HAİNLER oluyor yazar.

    —Azerbaycan’a git, gör soykırımı,
    -Yürekler acısı Türk'ün durumu.
    —Bir daha bilmeden yapma yorumu,
    -Azeri kanıyla doluyken HAZAR,
    -Böylesi HAİNLER oluyor yazar.

    —Batı’nın gözünde arttı değerin,
    -Onlardan bir daha kaptın 'AFERİN' .
    —Küpede taktımı mı efendilerin?
    —Midesi dolunca dili hep uzar,
    -Böylesi HAİNLER oluyor yazar.

    —Anan mı Ermeni, Baban mı senin?
    —Ailenden var mı hiç katledilenin?
    —Seni bu ülkede aydın edenin?
    —Alçaklık yaptıkça bulursun Pazar,
    -Böylesi HAİNLER oluyor yazar.


    —Ekmeğini yediğin bu Devlete,
    -Seni adam sayan yüce Millete,
    -İhanet ederek düştün ZİLLETE!
    —Aman dikkat et, değmesin nazar,
    -Böylesi HAİNLER oluyor yazar.


    —Bir adam olursa doğuştan yamuk,
    -Soyuna düşmandır, Düşmana pamuk,
    -ERBABI, yakana yapışır OMUK,
    -Unutma, bu millet oyunu bozar,
    -Böylesi HAİNLER oluyor yaza.




  • Yıkın Heykellerimi

    "Ey milletim,
    Ben, Mustafa Kemal'im...
    Çağın gerisinde kaldıysa düşüncelerim,
    Hâlâ en hakiki mürşit, değilse ilim,
    Kurusun damağım, dilim.
    Özür dilerim...
    Unutun tüm dediklerimi.
    Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...

    Özgürlük hâlâ,
    En yüce değer
    Değilse eğer...
    Prangalı kalsın diyorsanız, köleler...
    Unutun tüm dediklerimi.
    Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...

    Yoksa, çağdaş medeniyetin bir anlamı,
    Ortaçağa taşımak istiyorsanız zamanı,
    Baş tacı edebiliyorsanız
    Sanatın içine tüküren adamı...
    Unutun tüm dediklerimi.
    Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...

    Yetmediyse acısı, şiddetin, savaşın.
    Anlamı kalmadıysa
    Yurtta sulh, dünyada barışın.
    Eğer varsa ödülü, silahlanmayla yarışın.
    Unutun tüm dediklerimi.
    Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...

    Özlediyseniz fesi, peçeyi.
    Aydınlığa yeğliyorsanız, kara geceyi.
    Hâlâ medet umuyorsanız
    Şıhtan, şeyhten, dervişten.
    Şifa buluyorsanız,
    Muskadan, üfürükçüden...
    Unutun tüm dediklerimi.
    Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...

    Eşit olmasın diyorsanız, kadınla erkek...
    Kara çarşafa girsin diyorsanız,
    Yobazın gazabından ürkerek...
    Diyorsanız ki, okumasın
    Kadınımız, kızımız;
    Budur bizim alın yazımız...
    Unutun tüm dediklerimi.
    Yıkın, diktiğiniz heykellerimi...

    Fazla geldiyse size, Hürriyet, Cumhuriyet...
    Özlemini çekiyorsanız,
    Saltanatın, sultanın...
    Hâlâ önemini anlayamadıysanız,
    Millet olmanın...
    Kul olun, ümmet kalın,
    Fetvasını bekleyin, Şeyhülislamın...
    Unutun tüm dediklerimi.
    Yıkın, diktiğiniz heykellerimi.
    RAHAT BIRAKIN BENİ..."

    S. Apaydın




  • Zamanın gündüze çaldığı bir şafak
    İlkabaharı sonbahara çevirdi 6 mayıs
    Dünyanın dönüşüyle ölüme aktı zaman
    Güneş süsü verilmiş cellat
    Bembeyaz karanlığa alıp götürdü canları


    Üç yürek, üç can, üç sonsuz
    Yürüdüler darağacına korkusuz
    Adımları hapsedilde de yargısız
    Asılır mı bu üç yürek
    Asılır mı bu üç heval sonsuz


    Debizlerin, Yusufların, Hüseyinlerin
    Türküsüdür bu
    Dalgalar, meydanlar ve dağlar söyler
    Bu türküyü
    Baldırandır yüreğimdeki ey yoldaş
    Gölgesiz ve kefensiz gidenlerin
    Türküsüdür bu

    Ağıtsız, ağlamaksız; kalaylı, türkülü
    Uğurlarız gidenlerimizi
    Şimdi savurup bütün hüzünleri
    Köhne bir zamana
    Meydan okumak zehirli aynalara
    İlk baharda kanayan bir yaprak misali
    Savrulmak özgürlüğe esen rüzgarla
    Bir şarkı, bir şiir, bir ıslık
    Bir rüzgar selamıyla gidenlerin
    Denizlerin
    Yusufların
    Hüseyinlerin türküsüdür bu...




  • Kalbim,unutacağız onu
    Bu gece sen ve ben
    Ben ışığı unutayım
    Onun sıcaklığını sen
    Unuttuğun vakit söyle bana
    Ola ki düşüncem donar
    Acele et,oyalanırken sen
    Hatırlayabilirim tekrar onu

    Emily Dickinson


    Talihsiz
    Biri var bu şehirde
    Günleri hep hüzünle gölgelenir
    Yolları bir duman sarar
    Postacı kapı komşuya gelir
    Biri var bu şehirde
    Şarkılar dilinde ölgün
    Beklemekle geçti ömrü
    Yıllardır talihi ona küskün
    Faruk Kakınç

    Ticaret

    Çocuk hastenesinin
    karşısındaki oyuncakcı
    gün geçtikçe artan
    kazancı için şükreder ALLAH'a
    ...
    Ve kitapçı tezgahının
    en önünde sıralanır
    bir şairin
    öldükten sonra
    bütün kitapları
    Sunay Akın




  • Sevgi duvarı
    Sen miydin o yalnizligim miydi yoksa
    Kor karanlikta acardik pasli gozlerimizi
    Dilimizde aksamdan kalma bir kufur
    Salonlar piyasalar sanat sevicileri
    Derdim gunum insan arasina cikarmakti seni
    Yakanda bir amonyak cicegi
    Yalnizligim benim sidikli kontesim
    Ne kadar rezil olursak o kadar iyi

    Kumkapi meyhanelerine dadandik
    Onumuzde Altinbas, Altin Zincir, fasulye pilakisi
    Ardimizda gorevliler, ekipler, Hizir Pasalar
    Sabahlari aciklarda bulurlardi lesimi
    Oyle sicakti ki copculerin elleri
    Copculerin elleriyle oksardim seni
    Yalnizligim benim supurge saclim
    Ne kadar kotu kokarsak o kadar iyi

    Baktim gokte bir kirmizi bir ucak
    Bol celik bol yildiz bol insan
    Bir gece Sevgi Duvarini astik
    Dustugum yer oyle acik secik ki
    Basucumda bi sen varsin bi de evren
    Saymiyorum olup olup dirilttiklerimi
    Yalnizligim benim cogul turkulerim
    Ne kadar yalansiz yasarsak o kadar iyi


    CAN YÜCEL




  • HANGİ AYRILIK
    Hangi sevgili var ki, senin kadar duyarsız ve kalpsiz?
    Ve hangi sevgili var ki, benim kadar çaresiz?

    Hangi ayrılık var ki, böyle kanasın ve böyle acısın?
    Ve hangi taş yürek var ki, benim kadar ağlasın?

    Hangi gün karar verdin, küt diye çekip gitmeye?
    Hangi lafım dokundu sana, böyle inceden inceye?
    Hangi otobüs söyle, hangi uçak, hangi tren?
    Seni benden götüren, beni bir kuş gibi öttüren.
    Hangi kırılası eller dolanır, kırılası beline?
    Hangi rüzgar şarkı söyler, o ay tanrıçası teninde?
    Hangi çirkin gerçek uğruna, tükettin güzel ütopyamızı?
    Hangi boşboğazlara deşifre ettin, en mahrem sırlarımızı?
    Hangi cama kafa atsam?
    Hangi kapıyı omuzlayıp kırsam?
    Hangi meyhanede dellenip, hangi masaları dağıtsam?

    Bende bu sersem başımı, karakolun duvarına vursam.
    Kendimi caddeye atıp, arabaların altına savursam.
    Hangi tercih beni en hızlı şekilde öldürür?
    Hangi şekil öldürmez de, ömür boyu süründürür?
    Kayıp ilanı mı versem, şehir şehir dolanmak yerine?
    Ödül mü koysam, ölü veya diri seni bulup getirene?
    Hangi ayrılık var ki, böyle diş ağrısı gibi durmadan
    zonklasın?
    Hangi cam kesiği var ki, böyle musluk gibi içime damlasın?
    Hiç sanmam! ...
    Hasta kalbim bunu bir süre daha kaldıramaz! .
    Feriştah olsa, böyle eli kolu bağlı bekleyip duramaz.
    Hangi mübarek dua,
    Hangi evliya tesir eder, seni döndürmeye?
    Hangi aptal mazeret ikna eder, ateşimi söndürmeye?
    Olur mu be! . olur mu?
    Bu da benim gibi adama yapılır mı?
    Aşk dediğin mendil mi?
    Buruşturup bir kenara atılır mı?
    VEFA bu kadar basit mi? Alınır mı? Satılır mı?

    Hangi hırsız çaldı, seni yırtık cebimden?
    Hangi pense kopardı bizi birbirimizden?
    Hangi uğursuz hamal taşıdı valizini?
    Hangi çöpçü süpürdü yerden bütün izini?
    Hangi yaldızlı otel çarşaf serip barındırdı?
    Hangi süslü manzara seni kolayca kandırdı?
    Hangi şarlatan imaj böyle çabuk ilgini çekti?
    Hangi pembe vaadler o saf kalbini cezbetti?

    Dağ gibi adamı eze eze! .....
    Hangi anası tipli parlak çömeze,
    Hangi alemlerde kahkahanı ettin meze?
    Hangi yamyamlara yedirdin o masum rüyamızı?
    Hangi mahluklar çiğnedi el değmemiş sevdamızı?
    Hangi bıçak keser şimdi benim biriken hıncımı?
    Hangi mermi dağıtır insanlara olan inancımı?
    Hangi bekçi, hangi polis artık zapteder beni?
    Ve! .. Hangi su bağışlatır?
    Hangi musalla temizler seni?

    Bu Nasıl Ayrılık
    YUSUF HAYALOĞLU & ::: küber_Ez 35 CL you rock :::::::::::




  • 
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.