Fikri olan varsa açıklasın lütfen , En ince aliminyum folyo ışık geçirmiyor ama kap kalın cam ışık geçiriyor. Tabi ışıktan ışığa da fark ediyor mesala röntgenler ile kemiklerimiz görünüyor. Mesla makarna süzüyi ışık geciriyor çünkü üzerinde ışığı geçmesine izin veren delikler var. Saydam maddelerin üzürinde ışığın geçmesini sağlayan mikro büyüklükte delikler olduğunu var sayıyıyorum ya zaman da şeffaf çakmaklarda gaz nasıl duruyor. < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı > |
Saydam maddeler ışığı nasıl geçiriyor.





-
-
Işık yani foton maddedeki atomlar arası boşluklardan geçiyor. Gazların yapısı foton kadar küçük değil. Sonuçta gaz halindeki madde de proton, nötron ve elektronlardan oluşuyor. Foton ise sadece elektron kadar bir şey. Bu sebeple gaz tabi şeffaf çakmağın içinde durur.
-
quote:
Orijinalden alıntı: trkgncrIşık yani foton maddedeki atomlar arası boşluklardan geçiyor. Gazların yapısı foton kadar küçük değil. Sonuçta gaz halindeki madde de proton, nötron ve elektronlardan oluşuyor. Foton ise sadece elektron kadar bir şey. Bu sebeple gaz tabi şeffaf çakmağın içinde durur.
Beni yanış anladınız bakın yanlış demiyorum yanış diyorum. Şefaf beyaz çakmak düşünün ışık geçiriyor içi görünüyor. Transparan giyinmiş iç çamaşırı olmayan hatun gibi çakmak içine gaz basıldığında gaz likid hale dönüşüyor yanı sıvılaşıyor ışığın geçtiği boşluktan likid gaz geçmiyor ondan bahsediyordum.
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı > -
Billur geçiyorsun herhalde.
-
quote:
Orijinalden alıntı: trkgncrBillur geçiyorsun herhalde.
Sevgili dh konu dışı kardeşim , mahelle kasabının önünden geçerken vitrininin önünde sarkan iki tane billûrü görmüşsündür işte o billura bakarken arada cam var. O cam ışığı nasıl geçiriyor. Onu soruyorum
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı > -
Foton, camın içinden geçecek kadar boşluk buluyor çünkü. Mesela x-ray ışını da etin içinden geçecek boşluk buluyor ama kemiğin ve metalin içinden geçecek boşluk bulamıyor.
-
quote:
Orijinalden alıntı: trkgncrFoton, camın içinden geçecek kadar boşluk buluyor çünkü. Mesela x-ray ışını da etin içinden geçecek boşluk buluyor ama kemiğin ve metalin içinden geçecek boşluk bulamıyor.
Tüylerim tiken tiken oldu keşke x_ray ışığı olsaydım O malum etin içinden geçerdim.
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı > -
quote:
Orijinalden alıntı: trkgncrFoton, camın içinden geçecek kadar boşluk buluyor çünkü. Mesela x-ray ışını da etin içinden geçecek boşluk buluyor ama kemiğin ve metalin içinden geçecek boşluk bulamıyor.
Tüylerim tiken tiken oldu keşke x_ray ışığı olsaydım O malum etin içinden geçerdim.
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı > -
Çünkü ışık çok hızlı , saydam maddelerin ham maddesi ışığın hızına yetişemediği için mecburen geçmesine izin veriyor ama meslea alüminyum folyo ışığı geçirmiyor ince olduğu için dedin. Çünkü alüminyum folyo da elektriği iletir. Elektrik hızı da ışık hızına az çok yakın olduğu için....
Folyo ışığı geçirmez XD
< Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı > -
"ışık fotonları atomların arasından geçiyor" diye bir açıklama yapılırsa, bu yanlış algıya neden oluyor.
işin aslı şu: saydam maddeler aslında kendilerine gelen ışığı geçiyiro değiller. saydam maddeler de aynen mat maddeler gibi kendilerine gelen ışığı emiyorlar. ancak, saydam maddenin farkı şu, saydam maddenin atomları kendilerine gelen ışığı (fotonları) emdikten kısa bir süre sonra aynı yönde ve aynı frekansta yeni fotonlar oluşturuyorlar ve fırlatıyorlar.
yani, cam yüzeyine ulaşan ışık cam yüzeyinin en dış tabakasındaki cam atomları tarafından emiliyor, sonra (çok kısa bir süre sonra) bu atomlar aynı yönde ve neredeyse aynı frekansta yeni fotonlar oluşturup fırlatıyolar. oluşan yeni fotonlar cam yüzeyinin bi alt katmanındaki atomlara çarpıyolar, ve bu ikinci sıradaki atomlar tarafından emiliyolar. aynı süreç cam boyunca gerçekleşiyor. her atom yeni bir foton oluşturuyor. en sonunda camın arka tarafındaki en son (en dış) tabakada bulunan atomlar yeni bir foton oluşturup sana fırlatıyolar. sen de bu yeni oluşan fotonu görüyosun.
bu görüntü sende "maddenin ışığı aynen geçirdiği" gibi gerçek dışı bir algı yaratıyor. aslında ışığın geçtiği falan yok.
peki şeffaf olmayan maddeler fotonları emiyolar mı? evet emiyolar, ve, emilen fotonun frekansına göre yeni foton da oluşturabiliyorlar. ancak, bu "emilim" ve "yeni foton oluşturup fırlatma" süreci atomun atomun sahip olduğu elektron sayısına göre ve fotonun frekansına göre değişen bir durum. her zaman emilim olacak diye bir şey yok, emilim olduğunda her zaman yeni foton oluşacak diye bir şey de yok. yeni foton oluşsa bile aynı doğrultuda olacak diye bir şey de yok.
şeffaf olmayan madde görünür ışık frekansındaki fotonu emip sonra bizim göremediğimiz frekansta bir foton yayabilir. bu durumda biz bu maddenin şeffaf olmadığını, ve, "parlak" da olmadığını düşünürüz. (yasıtma da yapmıyor gibi görünür çünkü sonuçta yansıttığı ışığı biz göremeyiz)
"görünür frekanslardaki ışık" ve "görülemeyen frekanslardaki ışık" kavramları da bu yüzden. bizim gözümüzdeki atomlar da bazı frekanslardaki fotonları emiyorlar, diğerlerini emmiyorlar.
mesela şunun nedenini düşündünüz mü hiç? şiddetli bir ışık kaynağına bakarsak gözümüz yanar, ama, gözümüzü kapattığımızda cildimiz yanmaz. ışık aynı ışık. gözü yakarken, cildi neden yakmaz? çünkü, gözümüzdeki atomların kimyasal yapısı o frekanstaki ışığı emmeye duyarlı, ve, çok ışık gelirse gözdeki atolarda çok şiddetli faaliyetler gerçekleşiyor. ama, cildimizeki atomlar o frekanslara duyarlı değiller. ve gözümüzün etkilendiği gibi etkilenmiyorlar.
mesela, baz istasyonu, wifi modem, radyo vericiler, bluetooth, bunların hepsi de ışık yayar. "elektromanyetik dalga" ile "ışık" bire bir aynı şeydir. ikisi de fotondur. tek farkları, frekansları farklıdır. biz wifi modem'den ışık yayıldığını ve geceleyin etrafı aydınlattığını görmeyiz. aslında wifi modem foton yayar ama bizim gözümüz o frekanstaki fotonu algıyalamadığı için wifi modem'in yaydığı fotonları gözümüzle görmeyiz.
aslında günümüzde her yer foton kaynıyor. eskiden böyle değildi. şimdi her yer baz istasyonu ve wifi modem dolu. aslında hiç doğal bir durum değil.
< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi 01001101 -- 8 Eylül 2020; 20:44:42 >
< Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
-
siz mi yazdınız bilmiyorum ama harika bir yazı olmuş teşekkür ediyorum hocam. Benim merak ettiğim bir şey var. Şimdi iki farklı form var doğada dalga ve parçacık. Bu modemden çıkanlar dalga mı parçacık mı yoksa her ikiside mi?
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı > -
teşekkürler. ben yazdım. fizikçi değilim ama fiziğe meraklıyım, baya teorik fizik kitabı okumuşluğum var.quote:
Orijinalden alıntı: TeslanınKalfasısiz mi yazdınız bilmiyorum ama harika bir yazı olmuş teşekkür ediyorum hocam. Benim merak ettiğim bir şey var. Şimdi iki farklı form var doğada dalga ve parçacık. Bu modemden çıkanlar dalga mı parçacık mı yoksa her ikiside mi?
evet, maddenin dalga ve parçacık olarak iki farklı davranışı var. madde, kendi halinde iken dalga gibi davranır, ancak farklı maddelerle etkileşime girdiğinde ise parçacık gibi davranır. yani, modemden çıkan Foton'ların "parçacık mı yoksa dalga mı" olduklarını sormak yanlış bir yaklaşım olur. tüm atomik yapı taşları gibi Foton da havada ilerlerken dalga gibi davranış göstererek ilerler, başka bir madde ile etkileşim yaşayacağı sırada ise parçacık gibi davranarak etkileşime geçer.
bu ne demek?
benzetme yapmak gerekirse, şöyle düşünün: elinizde bir bilye var. bilye bir küredir. yani parçacıktır (şekli ve yeri bellidir) elinizde bir bardak da su var. su bir sıvıdır, yani akışkandır, parçacık gibi değildir (şekli değişebilir, dağılabilir)
şimdi, elinizde eğimli bir oluk olduğunu hayal edin (oluk dediğim de, akuapark'taki kaycaklar gibi), ve bu oluğun bi noktada ikiye ayrılıp sonra tekrar tek bir yola birleştiğini düşünün. bilyeyi oluktan aşağıya bırakın. bilye yuvarlanacaktır. yol ikiye ayrıldığında bilye ya sağdaki yola sapacaktır, ya da soldaki yola sapacaktır. yollar tekrar birleştiğinde de bilyemiz bu tek yola girip aşağı inecektir.
peki, şimdi aynı oluktan suyu boşaltın. su aşağıya akacaktır. yol ikiye ayrıldığında suyun bir kısmı sağdaki yola, diğer kısmı da soldaki yola sapacaktır. yani su ikiye ayrılacaktır. yollar tekrar birleştiklerinde iki yoldan gelen sular tekrar aynı yola girecekleri için hafifçe birbirlerine çarpacaklardır. yani, başlangıçta aynı bardakta olan "su" şu anda sadece ikiye ayrılmakla kalmadı, ayrıca, tekrar birleşme esnasında suyun iki yarısı birbirine çarptı.
görüldüğü gibi bilyenin ikiye ayrılması diye bir şey yok. görüldüğü gibi bilyenin iki parçasının tekrar aynı yola birleşirken birbirlerine çarpmaları gibi bir şey yok. bilye bilyedir. bölünmez, tek parçadır. su ise, böyle değildir.
şimdi, yukarıdaki su-bilye örneğinde suyu "dalga" bilyeyi de "parçacık" gibi düşünün. işte Foton'lar da dahil olmak üzere tüm atomik bileşenler havada ilerlerken "su gibi" akışkan şeklinde ilerlerler, ama, başka bir maddeye çarparken de su gibi çarpmazlar, bilye gibi çarparlar (çarpmak = başka bir madde ile etkileşime geçmek)
peki, Foton'un "su gibi" ilerlemesi ne demek? şu demek: bilim adamları tek bir Foton'u ikiye ayrılan bir yola gönderiyorlar, ve, ikiye ayrılan yollar tekrar birleştiklerinde bu Foton'un kendi kendisi ile polarizasyon yaşadığını görüyolar. bu inanılmaz bir şey. çünkü ortalıkta tek bir Foton var, ancak, bu Foton havada ilerlerken adeta bir "su gibi" iki yola ayrılıyor, ve, yollar tekrar birleştiğinde kendi kendisi ile çarpışıp polarize oluyor.
bilim adamları bu noktada şunu düşünüyorlar: "demek ki bu Foton bir şekilde ikiye ayrılıp iki yoldan birden aynı anda gitmiş olmalı, o zaman biz de bu iki yola birer gözlemci koyalım ve Foton'un hangi yoldan nasıl geçtiğini gözleyelim"
bunu yaptıklarında daha da inanılmaz bir durum ile karşılaşıyorlar. Foton'un ikiye bölünüp de geçmesi beklenen iki yola gözlemci koyulduğunda durum bi anda değişiyor. Foton atık bu yollardan sadece birini kullanmaya başlıyor. ve, Foton artık iki yolu aynı anda kullanmadığı için de yolların sonunda kendisi ile çarpılıp polarizasyona uğrama durumu da olmuyor.
peki ne değişti? değişen şey şu: siz yola bir gözlemci koydunuz. hatırlayalım: "atomik parçacıklar başka parçacıklarla etkileşim kurarken dalga gibi değil parçacık gibi davranırlar idi" şimdi, siz gözlemci koydunuz, "gözlemci koyma" eylemi, Foton'un geçeceği yolu elektron bombardımanına tutup Foton'u farklı elektronlarla etkileşime sokmak şekilde yapılıyor. burada "etkileşim" olduğu için Foton burada parçacık gibi davranıyor. ve, parçacık gibi davranan bir Foton aynı anda iki yolda birden yer alamaz (çünkü tek bir Foton var) bu yüzden Foton artık tek bir yoldan gidiyor. yani siz Foton'a elektron göndererek Foton'un dalga şeklinde ilerleyişini sona erdiriyosunuz.
modern fizikte buna "dalga fonksiyonunun çöküşü" denir. madde normal şartlarda dalga fonksiyonu ile tanımlanır. yani parçacık olarak tanımlanmaz. ancak, madde diğer maddelerle etkileşim kuracağı sırada dalga fonksiyonu çöker, ve, etkileşim işleminin dinamikleri parçacık formülleri ile hesaplanır.
bu durum modern fiziğin içinden henüz çıkamadığı bir açmazdır. bu açmaz bugün "Kopenag Yorumu" olarak bilinir. Kopenag yorumu Max Born gibi bilim adamları tarafından geliştirilmiş olsa da, günümüzde daha çok Heisenberg ile popülerlik kazanmıştır. günümüz modern fiziğinden en popüler ve kabul gören yorumdur.
bu yorumun muhalifi ve en büyük rakibi ise, Paralel Evrenler yorumudur. ancak paralel evrenler yorumu daha karmaşık, ve onu okumuş olsam da, şu anda ben de anlatacak kadar hatırlamıyorum.
en.wikipedia.org
Wave function collapse - Wikipediahttps://en.wikipedia.org/wiki/Wave_function_collapseen.wikipedia.org
Many-worlds interpretation - Wikipediahttps://en.wikipedia.org/wiki/Many-worlds_interpretation
< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi 01001101 -- 8 Eylül 2020; 21:2:31 >
< Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
-
Elinize sağlık hocam. Çok güzel yazıyorsunuz gerçekten. Bu güzelliğin sebebi bizim anlayacağımız şekilde yazmanızdan kaynaklanıyor zannedersem.
Hocam kompleks konular biliyorum ama nasıl oluyor da bir tane foton kendi ile girişime uğruyor yani ikiye ayrılıyor sonra o parçalar kendi ile girişiyor diye anladım haksız mıyım? Fotonun ikiye ayrılması diye bir şey var mı? Tabii kuantum dünyasında her şey çok farklı gerçekleşiyor sanırsam.
Çok güzel konular anlaması da bir o kadar kolay değil sanırım :)
mesela mıknatıs metali çekiyor basit gibi duruyor ama nasıl çekiyor diye sorunca tıkanıyorum. Kütle çekimini sağlayan küçük parçacıklar varmış mesela graviton falan. Kanıtlandı mı bilmiyorum tabii ama tahmin de ediliyor olabilir. Madde gerçekte nedir? Yani atomu parçaladık atom altı parçacıkları parçaladık nereye kadar böyle gidecek? En sonunda ne kalacak enerji mi?
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı > -
Camın güneş ışığını sıcaklığı ile birlikte geçirmesi tezinizi çürütüyor cam ışığı emip sonra emdiği ışığın bit kısmını yayıyorsa güneşten aldığı ısıyı iletmemesi lazım . Aklıma fırın camları geliyor fırın camıda ısıyı hapsediyor.
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı > -
benim tezim değil hocam, işin gerçeği bu. kendiniz açıp okuyabilirsiniz, Serway ya da Todd Lamme fizik kitaplarını indirip okuyun. ya da ben size pdf göndereyim isterseniz.quote:
Orijinalden alıntı: Tensegrity
Camın güneş ışığını sıcaklığı ile birlikte geçirmesi tezinizi çürütüyor cam ışığı emip sonra emdiği ışığın bit kısmını yayıyorsa güneşten aldığı ısıyı iletmemesi lazım . Aklıma fırın camları geliyor fırın camıda ısıyı hapsediyor.
ışık ısı taşımaz, sadece ışık fazla olduğunda sizin teninize gelen fotolar da fazla olur ve foton denilen şey enerji taşıyan paket olduğu için siz de ısı hissedersiniz. cama ne kadar güneş ışığı gelirse cam da o kadar foton aktaracaktır (yazdığım süreç ile).
fırın olayı farklı, geleneksel fırınların (yani rezistanslı fırınların) yiyecekleri ısıtma mekanizması (ve kapağı açıldığında sizin teninizi ısıtma mekanizması) foton saçarak yani "ışıma" yöntemi ile yapılmıyor, sıcak havanın direk taşınması ile, yani "konveksiyon" ile yapılıyor. sen fırın kapağını kapattığında fırın içindeki sıcak havanın konveksiyon ile fırın dışına çıkmasını önlemiş oluyorsun. fırın içindeki sıcak hava konveksiyon ile yer değiştirip pişmesi istenilen yiyeceğin yüzeyine çarpınca (temas edince) kendi ısısını (daha doğrusu: iç enerjisini) yiyeceğe aktarır ve yiyeceğin yüzeyden içe doğru yavaş yavaş ısınıp zamanla pişmesini sağlar.
mikrodalga fırınlar "ışıma" ile ısıtırlar. mikrodalga fırının içinde rezistans yoktur, sadece iki plaka vardır. bu plakalar kendi aralarında dalga boyları "mikro" ölçekte olan (sadece o frekanslarda olan) Fotonlar fırlatırlar ve saçılan bu Fotonlar pişmesi istenilen yiyeceğin içinde girip yiyecek içindeki su moleküllerinin titreşmesini sağlarlar ve titreşen su molekülleri de yiyeceği içten ısıtır (yüzeyden değil) cam denilen madde ışımayı engellemediği için mikrodalga fırının içindeki elektromanyetik dalgaları (yani Foton'ları) fırının dışına taşırmamak için cam dışında bir kaplamaya ihtiyaç duyulur. bu kaplama da metaldir. metaller ışımayı büyük oranda emerler. bu yüzden mikrodalga fırınların kapaklarında tırtıklı (delikli) bir tel kaplama olur. bu metal kaplama mikrodalga fırın içindeki şiddetli ışımanın fırının dışına taşmasını engeller.
çoğu zaman asansöre binince telefonun çekmemesi de bu yüzdendir. asansör mekanizması asansörün etrafını büyük ölçüde kaplayan metal bir mekanizma olduğu için, siz asansörün içine girdiğinizde aslında bir metal kapsülün içine girmiş gibi olursunuz. bu metal aksamlar baz istasyonundan gelen dalgaları emip onların asansör içine girmesini büyük oranda engellerler.
< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi 01001101 -- 9 Eylül 2020; 6:16:34 >
< Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
-
quote:
... cam ışığı emip sonra emdiği ışığın bit kısmını yayıyorsa...
cam dediğimiz madde, aynen diğer maddelerin çoğunda da olduğu gibi, kendisine gelen ışığın tamamını çoğu zaman emer, ama, hemen ardından da eşit enerjide ışığı üretip direk yayar. ("bir kısmını" değil de, çoğu zaman tamamına yakınını yayarlar)
çoğu madde böyledir çünkü bunu yapacak olmasalar ısınıp erirler. (ışığı sadece emip hiç yaymamak demek sürekli enerji depolamaya ve ısınmaya neden olur)
benim yukarıdaki yazdıklarımı yazarken vurgulamak istediğim şey şu, camı "delikli bir kalbur" gibi düşünmemek gerek. camda delik yok. cam, kendisine gelen ışığı emiyor, geçirmiyor. ancak, cam öbür taraftan aynı yönde ve aynı frekansta ışık üretiyor. "saydamlık" bu şekilde gerçekleşiyor.
saydam olmayan maddeler de çoğu durumda aynı şeyi yapıyorlar. tek farkı ise, saydam olmayan maddeler ışığı emdikten sonra aynı frekansta ve aynı yönde ışık yayıyor değiller. saydam olmayan madde de emdiği ışığı tekrar yayar ama farklı frekanstadır ve sen göremezsin.
bir de "parlak" maddelerin varlıklarına neden olan "parlama" olayı vardır. parlama olayı da aynı mekanizma ile çalışıyor, camdaki "şeffaflık" ile parlama arasındaki tek far şu: cam emdiği ışığı tekrar üretirken aynı doğrultuda üretiyor ve bu durum şeffaflığa neden oluyor, parlak yüzey ise emdiği ışığı tekrar üretirken ters doğrultuda üretir ve "yansıma" olgusuna neden olur.
bunlar çok önemli değil ama anlamanızı istediğim şey şu, siz evde un elemek isteseniz ne olur? unu elek üzerine koyarsınız, eleği sallarsınız, ve un tanecikleri elek içinden geçip aşağı düşerler. elek üzerine koyulan un tanecikleri ile aşağı düşen un tanecikleri bire bir aynıdırlar. çünkü "elek" denilen şey deliklidir. işte canım ışığı geçirmesi böyle değil. cam yüzeyine ulaşan güneş ışığı ile camın arka yüzeyinden çıkan yeni ışık neredeyse bire bir aynı karakteristiklere sahip olmalarına rağmen yine de bu iki ışık aynı değildir. cam kendisine gelen güneş ışığının tamamını emmiştir. hiçbirini geçirmez. camın arka yüzeyinden çıkan ışığın tamamı cam tarafından anlık olarak üretilmiştir.
< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi 01001101 -- 9 Eylül 2020; 5:50:49 >
< Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
-
quote:
Çok güzel konular anlaması da bir o kadar kolay değil sanırım :)
ben fizikçi değilim ama çok fizik kitabı okudum, üniversitede okutulan fizik kitaplarından da baya okudum. okuduğum kitaplardan teorik fizik kitabı olan kısım 4000 sayfa yapıyor toplamda ve bunlar normal kitap değil, her yeri formül, her yeri soru, yani sadece okumadım, sorularını da çözdüm. tamamı İngilizce.
bunu neden yazdım? çünkü meraklısına bunları okumak eğlenceli bir şey? zor mu? evet, ama "zor" kavramı canı okumak istemeyen için geçerlidir. zevk alan kişi okuyup zevkle öğrenir ve bi noktadan sonra artık zor olmaz. bu yüzden aslında meraklısına kendi merak duyduğu konu zor değildir. (daha doğrusu öğrenmek imkansız değildir, ben okumaktan ve bunları anlamaktan zevk aldığım için okudum mesela)
quote:
Kütle çekimini sağlayan küçük parçacıklar varmış mesela graviton falan. Kanıtlandı mı bilmiyorum tabii ama tahmin de ediliyor olabilir
gravitonlar kanıtlanmamışlardı, teori idiler. ancak, henüz kanıtlanmamış olmalarının asıl nedeni o derece zayıf parçacıkları tespit edecek hassaslıkta aparatları üretecek teknolojik seviyeye ulaşmamış olmamız idi. sonra graviton dalgalarının varlıklarını ölçebilmek için rezonans tekniğinden faydalanan bir sistem üretildi. rezonans demek, küçük miktardaki bir kuvveti peş peşe (periyodik olarak) uygulayıp daha yüksek bir kuvvetin üreteceği etkiyi yaratmak demektir. salıncağı sallarken hep az miktar bir itme uyguladığınız halde her itme sırasında salıncak daha da hızlanır ve eğer bu "minik" itmelere son vermezseniz sonunda salıncaktaki kişi uçacakdır. işte rezonans budur. köprülerin rüzgar ile sallanıp yıkılmaları da rezonanstır. normalde rüzgar tek bir esişte köprüyü asla yıkamaz ama köprünün sallanma frekansı yanlış ayarlanacak olursa köprü her salladığı esnada rüzgar aynı miktarda minik bir kuvvet uygular ve bu kuvvet sonunda köprünün yırtılıp yıkılmasına neden olur. bu yüzden köprüler tasarlanırken sallanma frekansları rezonansa neden olmayacak şekilde hesaplanıp ona göre ayarlanmalıdır.
işte bu rezonans teknigi ile normalde etkisi algılanamayacak kafar küçük olan gravitonların etkilerini arttıracak bir düzenek tasarlandı. düzeneğin salınım frekansı kasıtlı olarak graviton rezonansına neden olacak şekilde hesaplanıp ayarlandı (köprü-rüzgar olayının tam tersi bu kez rüzgarın köprüyü yıkmasını istiyoruz kasıtlı olarak) ve bu teknik ile yanlış hatırlamıyosam 2015 yılında graviton dalgaları tespit edilebildi, tespit eden ekip Nobel fizik öldülü aldılar sonra.
< Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
En Beğenilen Yanıtlar

"ışık fotonları atomların arasından geçiyor" diye bir açıklama yapılırsa, bu yanlış algıya neden oluyor.
işin aslı şu: saydam maddeler aslında kendilerine gelen ışığı geçiyiro değiller. saydam maddeler de aynen mat maddeler gibi kendilerine gelen ışığı emiyorlar. ancak, saydam maddenin farkı şu, saydam maddenin atomları kendilerine gelen ışığı (fotonları) emdikten kısa bir süre sonra aynı yönde ve aynı frekansta yeni fotonlar oluşturuyorlar ve fırlatıyorlar. yani, cam yüzeyine ulaşan ışık cam yüzeyinin en dış tabakasındaki cam atomları tarafından emiliyor, sonra (çok kısa bir süre sonra) bu atomlar aynı yönde ve neredeyse aynı frekansta yeni fotonlar oluşturup fırlatıyolar. oluşan yeni fotonlar cam yüzeyinin bi alt katmanındaki atomlara çarpıyolar, ve bu ikinci sıradaki atomlar tarafından emiliyolar. aynı süreç cam boyunca gerçekleşiyor. her atom yeni bir foton oluşturuyor. en sonunda camın arka tarafındaki en son (en dış) tabakada bulunan atomlar yeni bir foton oluşturup sana fırlatıyolar. sen de bu yeni oluşan fotonu görüyosun. bu görüntü sende "maddenin ışığı aynen geçirdiği" gibi gerçek dışı bir algı yaratıyor. aslında ışığın geçtiği falan yok. peki şeffaf olmayan maddeler fotonları emiyolar mı? evet emiyolar, ve, emilen fotonun frekansına göre yeni foton da oluşturabiliyorlar. ancak, bu "emilim" ve "yeni foton oluşturup fırlatma" süreci atomun atomun sahip olduğu elektron sayısına göre ve fotonun frekansına göre değişen bir durum. her zaman emilim olacak diye bir şey yok, emilim olduğunda her zaman yeni foton oluşacak diye bir şey de yok. yeni foton oluşsa bile aynı doğrultuda olacak diye bir şey de yok. şeffaf olmayan madde görünür ışık frekansındaki fotonu emip sonra bizim göremediğimiz frekansta bir foton yayabilir. bu durumda biz bu maddenin şeffaf olmadığını, ve, "parlak" da olmadığını düşünürüz. (yasıtma da yapmıyor gibi görünür çünkü sonuçta yansıttığı ışığı biz göremeyiz) "görünür frekanslardaki ışık" ve "görülemeyen frekanslardaki ışık" kavramları da bu yüzden. bizim gözümüzdeki atomlar da bazı frekanslardaki fotonları emiyorlar, diğerlerini emmiyorlar. mesela şunun nedenini düşündünüz mü hiç? şiddetli bir ışık kaynağına bakarsak gözümüz yanar, ama, gözümüzü kapattığımızda cildimiz yanmaz. ışık aynı ışık. gözü yakarken, cildi neden yakmaz? çünkü, gözümüzdeki atomların kimyasal yapısı o frekanstaki ışığı emmeye duyarlı, ve, çok ışık gelirse gözdeki atolarda çok şiddetli faaliyetler gerçekleşiyor. ama, cildimizeki atomlar o frekanslara duyarlı değiller. ve gözümüzün etkilendiği gibi etkilenmiyorlar. mesela, baz istasyonu, wifi modem, radyo vericiler, bluetooth, bunların hepsi de ışık yayar. "elektromanyetik dalga" ile "ışık" bire bir aynı şeydir. ikisi de fotondur. tek farkları, frekansları farklıdır. biz wifi modem'den ışık yayıldığını ve geceleyin etrafı aydınlattığını görmeyiz. aslında wifi modem foton yayar ama bizim gözümüz o frekanstaki fotonu algıyalamadığı için wifi modem'in yaydığı fotonları gözümüzle görmeyiz. aslında günümüzde her yer foton kaynıyor. eskiden böyle değildi. şimdi her yer baz istasyonu ve wifi modem dolu. aslında hiç doğal bir durum değil. |
Benzer içerikler
- jako papağan
- beko açılımı
- volim fiyat
- 10 yıldır paxil kullanıyorum
- telefon numaramın kayıtlı olduğu sitelerden silme
- elektrikli bebek arabası
- en ilginç rekorlar
- dünyanın en büyük vinci
- prompt mühendisliği nedir
- ets 2 türkiye haritası
Bu mesaj IP'si ile atılan mesajları ara Bu kullanıcının son IP'si ile atılan mesajları ara Bu mesaj IP'si ile kullanıcı ara Bu kullanıcının son IP'si ile kullanıcı ara
KAPAT X