Şimdi Ara

Nazım hikmet Ran

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir (1 Mobil) - 1 Masaüstü1 Mobil
5 sn
24
Cevap
0
Favori
518
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Ben bir insan,
    ben bir Türk şairi Nazım Hikmet
    ben tepeden tırnağa insan
    tepeden tırnağa kavga, hasret ve ümitten ibaret...







    Ben hem kendimden bahseden şiirler yazmak istiyorum,
    hem bir tek insana, hem milyonlara seslenen şiirler.

    Hem bir tek elmadan, hem süpürülen topraktan, hem
    zindandan dönen insan ruhundan, hem kitlelerin
    daha güzel günler için savaşından, hem bir tek
    insanın sevda kederlerinden bahseden şiirler yazmak
    istiyorum, hem ölüm korkusundan, hem ölümden korkmamaktan
    bahseden şiirler yazmak istiyorum.

    Nâzım Hikmet


    Mp3

    Ceviz ağacı http://www.siir.gen.tr/siir/nazim_hikmet/Nazim%20Hikmet%20-%20Ceviz%20Agaci.mp3

    Nikbinlik Güzel günler göreceğiz çocuklar http://www.siir.gen.tr/siir/nazim_hikmet/Nazim%20Hikmet%20-%20Nikbinlik.mp3

    SalkımSöğüt http://www.siir.gen.tr/siir/nazim_hikmet/Nazim%20Hikmet%20-%20Salkim%20Sogut.mp3

    Yirminci Asra dair http://www.siir.gen.tr/siir/nazim_hikmet/Nazim%20Hikmet%20-%20Yirminci%20Asra%20Dair.mp3

    Bulduğunuz diğer şiirleri eklerseniz sevinirim:ka19:







  • Hacı oğlu Salih memleketimdendi ,
    Karadeniz'den.
    Kocaman gözlü, kocaman burunluydu,
    dazlaktı,
    komünistti on dokuzdan.
    Dövüştü,
    hapse düştü,
    yattı Ankara'da, Kırşehir'de
    sonra geçti bu yana,
    yani ikinci vatana.
    Baytardı . Kirofabat köylerinde hasta keçilere baktı.
    Yıllar, eğrilen bir yün ipliği gibi aktı
    namuslu, çalışkan parmaklarından.
    Sonra, 49'da Moskova'da, Martın onuncu gecesi,
    oturmuş Engels'i okuyordu,
    geldiler, götürdüler,
    sürdüler Altay Bucağına.
    Ne bir dağ devrildi içinde, hatta ne bir toprak parçası kaydı.
    Yalnız inme indi sağına,
    altmış yedi yaşındaydı.
    Altı yıl, Hacı oğlu Salih
    kutladı İnkılabın yıldönümünü
    tel örgüler ve kurt köpekleriyle çevrili.
    Ve öldü bir bahar günü
    elli kişilik barakasında.
    Bu akşam Moskova'da bayram eyledik,
    kutladık İnkılabın yıldönümü:
    Dolaştı türkü söyleyerek meydanları Marks
    Engels
    Lenin
    ve Temize çıkma kağıdı Salih'in...




  • Babamin dedesine(yaklasik 110 yasinda) turkceyi ogretmis nazim hikmet
  • Ben senden önce ölmek isterim , Iyisi mi, beni yaktirirsin Odanda bir kavanozun içinde bir kösene koyarsin.

    Kavanoz camdan olsun, seffaf, beyaz camdan olsun ki içinde beni görebilesin...

    Fedakarligimi anliyorsun;

    Vazgeçtim toprak olmaktan, Vazgeçtim çiçek olmaktan, Senin yaninda olabilmek için.

    Ve toz oluyorum, yasiyorum yaninda senin. Sonra, sen de ölünce kavanozuma gelirsin.

    Ve orada beraber yasariz , Külümün içinde külün.....

    Ta ki bir savruk gelin , yahut vefasiz bir torun Bizi ordan atana kadar...

    Ama biz o zamana kadar O kadar karisacagiz ki birbirimize, Atildigimiz çöplükte bile zerrelerimiz yanyana düsecek.

    Topraga beraber dalacagiz. Ve bir gün yabani bir çiçek Bu toprak parçasindan nemlenip filizlenirse, sapinda muhakkak iki çiçek açacak; Biri sen, biri de ben.



    NAZIM HIKMET RAN




  • BULUT MU OLSAM

    Denizin üstünde ala bulut
    yüzünde gümüş gemi
    içinde sarı balık
    dibinde mavi yosun
    kıyıda bir çıplak adam
    durmuş düşünür.

    Bulut mu olsam,
    gemi mi yoksa?
    Balık mı olsam,
    yosun mu yoksa? ..
    Ne o, ne o, ne o.
    Deniz olunmalı, oğlum,
    bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla.

    NAZIM HİKMET
  • Komünistler, bir çift sözüm var size :
    ister devlet başında olun, ister zindanda,
    ister sıra neferi, ister parti katibi,
    Lenin girebilmeli, her zaman, her mekanda
    işinize, evinize, bütün ömrünüze
    kendi işi, öz evi, kendi ömrüymüş gibi.
  • SALKIM SÖÐÜT
    Akıyordu su
    gösterip aynasında söğüt ağaçlarını.
    Salkımsöğütler yıkıyordu suda saçlarını!
    Yanan yalın kılıçları çarparak söğütlere
    koşuyordu kızıl atlılar güneşin battığı yere!
    Birden
    bire kuş gibi
    vurulmuş gibi
    kanadından
    yaralı bir atlı yuvarlandı atından!
    Bağırmadı,
    gidenleri geri çağırmadı,
    baktı yalnız dolu gözlerle
    uzaklaşan atlıların parıldayan nallarına!

    Ah ne yazık!
    Ne yazık ki ona
    dörtnal giden atların köpüklü boynuna bir daha yatmayacak,
    beyaz orduların ardında kılıç oynatmayacak!

    Nal sesleri sönüyor perde perde,
    atlılar kayboluyor güneşin battığı yerde!

    Atlılar atlılar kızıl atlılar,
    atları rüzgâr kanatlılar!
    Atları rüzgâr kanat...
    Atları rüzgâr...
    Atları...
    At...

    Rüzgâr kanatlı atlılar gibi geçti hayat!

    Akar suyun sesi dindi.
    Gölgeler gölgelendi
    renkler silindi.
    Siyah örtüler indi
    mavi gözlerine,
    sarktı salkımsöğütler
    sarı saçlarının
    üzerine!

    Ağlama salkımsöğüt,
    ağlama,
    Kara suyun aynasında el bağlama!
    el bağlama!
    ağlama!




  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    ÇAĞLA TUĞALTAY CİNAYETİ
    5 yıl önce açıldı
    Daha Fazla Göster
  • Yüzüne yılbaşı ağacının telli pulu
    aydınlığı vuran çocuk
    belli, bilmiyorum neden, ama belli
    yaşayacak benden iki kere çok.
    Kosmosa filan gidip gelecek. İş bunda değil.
    Yeryüzünde görecek mucizenin büyüğünü :
    tek insan milletini pırıl pırıl.
    Ben iyimserim, dostlar, akarsu gibi...
  • En guzel deniz :
    henuz gidilmemis olanidir...
    En guzel cocuk :
    henuz buyumedi.
    En guzel gunlerimiz :
    henuz yasamadiklarimiz.
    Ve sana soylemek istedigim en guzel soz :
    henuz soylememis oldugum sozdur...

    Nazim Hikmet - 1946

    bundan vazgecemiyorum







    HASRET
    Yüz yıl oldu yüzünü görmeyeli,
    belini sarmayalı,
    gözünün içinde durmayalı,
    aklının aydınlığına sorular sormayalı,
    dokunmayalı sıcaklığına karnının.
    Yüz yıldır bekliyor beni
    bir şehirde bir kadın.
    Aynı daldaydık, aynı daldaydık.
    Aynı daldan düşüp ayrıldık.
    Aramızda yüz yıllık zaman,
    yol yüz yıllık.
    Yüz yıldır alacakaranlıkta
    koşuyorum ardından.
    6 Temmuz 959




  • @Aguney,siirin son misrasi eksik kalmis,

    pırıl pırıldır Moskova...
  • BIR HAZIN HÜRRIYET

    Satarsin gözlerinin dikkatini, ellerinin nurunu, bir lokma bile tatmadan
    yogurursun
    bütün nimetlerin hamurunu.
    Büyük hürriyetinle çalisirsin el kapisinda, anani aglatani
    Karun etmek hürriyetiyle hürsün!

    Sen dogar dogmaz dikilirler tepene,
    isler ömrün boyunca durup dinlenmeden yalan
    degirmenleri,
    büyük hürriyetinle parmagin sakaginda düsünürsün vicdan
    hürriyetiyle hürsün!

    Basin ensenden kesik gibi düsük,
    kollarin iki yaninda upuzun,
    büyük hürriyetinle dolasip durursun,
    issiz kalmak hürriyetiyle hürsün!

    En yakin insaninmis gibi verirsin memleketini, günün birinde, mesela,
    Amerika'ya ciro ederler onu seni de büyük hürriyetinle beraber,
    hava üssü olmak hürriyetiyle hürsün!

    Yapisir yakana kopasi elleri Valstrit'in, günün birinde, diyelim ki,
    Kore'ye gönderilebilirsin, büyük hürriyetinle bir çukura
    doldurulabilirsin, meçhul asker olmak hürriyetiyle hürsün!

    Bir alet, bir sayi, bir vesile gibi degil insan gibi yasamaliyiz dersin,
    büyük hürriyetinle basarlar kelepçeyi,
    yakalanmak, hapse girmek, hatta asilmak hürriyetinle
    hürsün

    Ne demir, ne tahta, ne tül perde var hayatinda, hürriyeti seçmene lüzum yok
    hürsün.

    Bu hürriyet hazin sey yildizlarin altinda.

    Nazim Hikmet, 1951




  • BU VATANA NASIL KIYDILAR
    İnsan olan vatanını satar mı?
    Suyun içip ekmeğini yediniz.
    Dünyada vatandan aziz şey var mı?
    Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

    Onu didik didik didiklediler,
    saçlarından tutup sürüklediler.
    götürüp kâfire : "Buyur..." dediler.
    Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

    Eli kolu zincirlere vurulmuş,
    vatan çırılçıplak yere serilmiş.
    Oturmuş göğsüne Teksaslı çavuş.
    Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

    Günü gelir çarh düzüne çevrilir,
    günü gelir hesabınız görülür.
    Günü gelir sualiniz sorulur :
    Beyler bu vatana nasıl kıydınız?
  • Yağmur çiseliyor,
    Serez'in esnaf çarşısında
    yağmur çiseliyor.
    korkak
    yavaş sesle
    bir ihanet konuşması gibi.

    Yağmur çiseliyor,
    beyaz ve çıplak mürted ayaklarının
    ıslak ve karanlık toprağın üstünde koşması gibi.

    Yağmur çiseliyor,
    Serez'in esnaf çarşısında,
    bir bakırcı dükkanının karşısında
    Bedreddin'im bir ağaca asılı.
    Yağmur çiseliyor,
    Gecenin geç ve yıldızsız bir saatidir.
    Ve yağmurda ıslanan
    yapraksız bir dalda sallanan şeyhimin
    çırılçıplak etidir.

    Yağmur çiseliyor,
    Serez çarşısı dilsiz,
    Serez çarşısı kör.
    Havada konuşmamanın, görmemenin kahrolası hüznü
    Ve Serez çarşısı kapatmış elleriyle yüzünü.

    Yağmur çiseliyor.


    [şeyh bedrettin destanından]


    ve otobiyografi'si

    1902'de doğdum
    doğduğum şehre dönmedim bir daha
    geriye dönmeyi sevmem
    üç yaşımda halep'te paşa torunluğu ettim
    on dokuzumda moskova komünist üniversite öğrenciliği
    kırk dokuzumda yine moskova tseka-parti konukluğu
    ve on dördümden beri şairlik ederim

    kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir
    --------------------------------------ben ayrılıkların
    kimi insan ezbere sayar yıldızların adını
    --------------------------------------ben hasretlerin

    hapislerde de yattım büyük otellerde de
    açlık çektim açlık gırevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir

    otuzumda asılmamı istediler
    kırk sekizimde barış madalyasının bana verilmesini
    -------------------------------------------------verdiler de
    otuz altımda yarım yılda geçtim dört metre kare betonu
    elli dokuzumda on sekiz saatta uçtum pırağ'dan havana'ya

    lenin'i görmedim nöbet tuttum tabutunun başında 924'de
    961'de ziyaret ettiğim anıtkabri kitaplarıdır

    partimden koparmağa yeltendiler beni
    --------------------------------------sökmedi
    yıkılan putların altında da ezilmedim

    951'de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün
    52'de çatlak bir yürekle dört ay sırtüstü bekledim ölümü

    sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım
    şu kadarcık haset etmedim şarlo'ya bile
    aldattım kadınlarımı
    konuşmadım arkasından dostlarımın

    içtim ama akşamcı olmadım
    hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı ne mutlu bana

    başkasının hesabına utandım yalan söyledim
    yalan söyledim başkasını üzmemek için
    --------ama durup dururken de yalan söylemedim

    bindim tirene uçağa otomobile
    çoğunluk binemiyor
    operaya gittim
    ----------çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın
    çoğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim 21'den beri
    ----------camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye
    ----------ama kahve falına baktırdığım oldu

    yazılarım otuz kırk dilde basılır
    ----------türkiyem'de türkçemle yasak

    kansere yakalanmadım daha
    yakalanmam da şart değil
    başbakan filân olacağım yok
    meraklısı da değilim bu işin
    bir de harbe girmedim
    sığınaklara da inmedim gece yarıları
    yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında
    ama sevdalandım altmışıma yakın
    sözün kısası yoldaşlar
    bugün berlin'de kederden gebermekte olsam da
    --------------------------------------insanca yaşadım diyebilirim
    ve daha ne kadar yaşarım
    -----------------------başımdan neler geçer daha
    ---------------------------------------------------kim bilir.

    --------------------------------------bu otobiyografi 1961 yılı 11 eylülünde
    --------------------------------------doğu berlin'de yazıldı.




    ve O'nun anısına


    gece leylak ve tomurcuk kokuyor
    yaralı bir şahin olmuş yüregim
    uy anam anam, haziranda ölmek zor
    calışmışım onbeş saat
    tükenmişim onbeş saat
    yorulmuşum, acıkmışım, uykusamışım
    anama sövmüs patron
    sıkmışım dişlerimi
    islıkla söylemişim umutlarımı
    sıcak bir ev özlemişim
    sıcak bir yemek
    sıcacık bir yatakta unutturan öpücükler
    cıkmışım bir dalgadan, vurmuşum sokaklara
    sokakta tank paleti
    sokakta düdük sesi
    sarı sarı yapraklarla dallarda
    insan iskeletleri

    gece leylak ve tomurcuk kokuyor
    'uyarına gelirse tepemde bir de çınar' demiştin yıllar önce
    demek ki on yıl sonra
    demek ki sabah sabah
    demek ki manda gözü
    demek ki
    sile bezi
    bir de memedin yüzü
    bir de saman sarısı
    bir de özlem kırmızısı
    demek ki göçtü usta
    kaldı yürek sızısı
    yıllar var ter içinde taşıdım ben bu yükü
    bıraktım acının alkışlarına
    3 haziran 63u
    bir kırmızı gül dalı egilmiş üstüne
    bir kırmızı gül dalı şimdi uzakta
    okşar yanan alnını nazim ustanın
    bir kırmızı gül dalı egilmiş üstüne
    bir kırmızı gül dalı şimdi uzakta
    yatıyor oralarda
    bir eski gömütlükte
    yatıyor usta

    gece leylak ve tomurcuk kokuyor

    geçsem de gölgesinden tankların tomsonların
    suramda bir kuş ötüyor.
    haziranda ölmek zor....




  • moralinizi bozmak gibi olmasın da
    ,
    şu aşşağıda yazanlara ne dersiniz beyler ?
    ,
    ,
    http://www.haber7.com/haber.php?haber_id=99712 ' den alıntı
    ,



    NÂZIM Hikmet, kırk kadınla düşüp kalktı. Çok yakın arkadaşlarından Zekeriya Sertel, ondan bahsederken: "Elbet hayatına birçok kadın karıştı" diyordu. Bu kadınlardan sadece üçüyle nikâhlı yaşadı. Türkiye'deki son eşiyle, dayısının kızı, tek çocuğunun anası Münevver Hanım ile resmi nikâhları yoktu. Münevver Hanım, Memet'e hamileyken, Nâzım hapisteydi. Onu tam on yıl, büyük sıkıntılarla, çilelerle bekledi. Önce, lüzumsuz bir polis takibi altındaydı. Sonra, elinde avucunda bir şeyi yoktu. Ben, Münevver Hanım'ın, Nâzım Hikmet'e yazdığı mektupları, hep yüreğim kavrularak okumuşumdur.

    Doğrusu, onu öz ablam gibi severek kendime çok yakın bulmuşumdur. Nâzım Hikmet "Memet'e Son Mektubumdur" şiirinde diyor ki:

    "Müşküldür / Babasız büyütmek erkek evladı / Ananı üzme oğlum / Ben güldürmedim yüzünü / Sen güldür /Anan /Anaların en iyisi, en akıllısı / Yüzyıl yaşar inşallah"

    Münevver Hanım, çok iyi bir anaydı ama, anaların en akıllısı değildi. Çünkü Nâzım'ın evvela çok kötü bir insan, kötünün kötüsü bir koca, çok kötü bir baba, çok kötü bir vatandaş olduğunu anlayamamıştı. Uzun yıllar sonra Varşova'da, aklı başına geldiğinde iş işten çoktan geçmişti.

    Bir başına kaçtı

    NÂZIM Hikmet, Demokrat Parti iktidarının 1950 yılında çıkardığı aftan istifade ederek dışarı çıkınca, Münevver Hanım ile çok az beraber oldular.

    Çünkü o, 1951 yılında Moskova'ya kaçtı. Çileli eşi, oğlu Memet ile birlikte İstanbul'da kaldı. Nâzım Hikmet kaçarken, karısını ve oğlunu pekâlâ yanına alabilirdi, ama almadı. 1951 yılında Moskova'ya yerleşince Dr. Galina isimli bir Rus kadınıyla on yıl kadar birlikte nikâhsız yaşadı. Günün birinde Vera'ya rastladı ve doktor metresini bırakıp Vera ile evlenmek istedi. Halbuki Vera evliydi ve bir de çocuğu vardı.

    Nâzım Vera'ya çok ısrarla, birlikte yaşamayı teklif ediyordu. Yazlığı, kışlığı, özel otomobili vardı. Geliri yerindeydi. Araya Vera'nın kocası girdi. Gelip Nâzım ile konuştu:

    - İki şartım var. Onları kabul etmezsen Vera'yı kat'iyyen boşamam, evlenemezsiniz! Vera'yı resmi nikâhla alacaksın ve haftada bir defa da benim evime gelmesine izin vereceksin!

    Nâzım Hikmet, ikinci şartı kabul edebilir miydi?

    Türkiye'de iken Şeyh Bedrettin Destanı isimli şiirinde şöyle seslenmişti:

    "Hep bir ağızdan türkü söyleyip / Hep beraber sulardan çekmek ağı / Demiri oya gibi işleyip hep beraber / Hep beraber sürebilmek toprağı / Ballı incirleri hep beraber yiyebilmek / Yârin yanağından gayrı her şeyde / Her yerde, hep beraber diyebilmek için..."

    Nâzım Hikmet, deli dolu bir komünist olduğu için yârin yanağından başka, her şeyin yoldaşlar arasında ortak olmasını istiyordu. Ama Moskova'da, Vera'nın nikâhlı kocası İvan, karısından boşansa bile, onun ballı incirlere benzeyen dudaklarına ve yanaklarına, Nâzım ile birlikte ortak olmakta ısrarlıydı. Peki bu Türkiyeli şair şimdi ne yapmalıydı? O, çok kötü bir koca, çok kötü bir baba, çok kötü bir vatandaş, çok kötü huylu bir adamdı. Vera'nın kocasının iki teklifini de kabul etti.

    Kötü koca, kötü baba

    VERA ile resmi nikâh kıydırdığında güzel karısı yirmisekiz yaşındaydı. Kendisi de ellisekiz yaşına girmişti. Aralarında 30 yaş farkı vardı. Zekeriya Sertel, Nâzım Hikmet'in Son Yılları isimli kitabının 259. sayfasında aynen şöyle yazıyor:

    - Bir gün kendisine evliliğin nasıl gittiğini sorduğumda bana şu cevabı vermişti... Bilmediğin kadar mutluyum ben demişti. Görmüyor musun be! Gençleştim be! Yahu Zikri (Zekeriya) şu yeni Sovyet kuşağı yok mu, alabildiğine serbest. Mesela bizim Vera, istediği zaman, bana sormadan çıkar gider. Günlerce gelmez. Nereye gider, niçin gider, nerde kalır bana söylemeye bile lüzum görmez!

    Nâzım Hikmet, beş yıl kadar süren son evliliğinde sarı saçlı, mavi kirpikli güzel Vera'ya göz kulak olamadı Yatakları da, odaları da ayrıydı...
    Şimdi tabii olarak soracaksınız "Münevver Hanım ne oldu, Memet ne oldu" diyeceksiniz. Nâzım'ın, oğlu Memet için yazdığı şiirler, gerçekten güzeldir, okuyanı hüzünlendirecek bir hasretle yüklüdür.

    1960 temmuzunda Münevver Hanım ile Memet de Türkiye'den kaçırıldılar. Önce Polonya'ya (Varşova'ya) götürüldüler. O tarihte Nâzım Moskova'daydı ve Vera ile evliydi. Varşova'ya getirilen Münevver Hanım'a ve oğlu Memet'e Nâzım kat'iyyen sahip çıkmadı. Ana oğul, bir başlarına Varşova'da kaldılar. Nâzım 3- 4 yıl içinde, dayısının kızıyla, oğlunun iyi yürekli anasıyla, çok çileli eski karısıyla, sadece iki defa görüşebildi. Yanlarında 3- 4 gün bile kalamadı. Tekrar Moskova'daki hovarda karısına döndü.

    Nâzım Hikmet, sadece çok kötü bir koca değildi; kötünün kötüsü bir babaydı da. Onun, çok kötü bir vatandaş olduğunu da haftaya yazacağım!




  • peki bizim abazalar sayiyor mu?
    bu kadar ucuz olmayalim
  • Arkadaşlar ünlü veya yetenekli veya siyasi kişilerin hayatları da bu özellikleri mükemmel olmak zorunda olmadığı gibi onlarda bizim gibi normal biolojik canlı oldukları için bizde nasıl tepki ve yaşantılar varsa onlarda da öyle şeyler olması normaldir. .. Bizim onları sevmemiz ürünleri ve ytenekleri üzerinedir. Yoksa Nazım ı iyi bir baba olduğu için burada onu anıyor değiliz. İyi de olabilir kötü de olabilir bu tamamen onu kişisel yaşamıdır....
  • quote:

    Orjinalden alıntı: nakka

    Arkadaşlar ünlü veya yetenekli veya siyasi kişilerin hayatları da bu özellikleri mükemmel olmak zorunda olmadığı gibi onlarda bizim gibi normal biolojik canlı oldukları için bizde nasıl tepki ve yaşantılar varsa onlarda da öyle şeyler olması normaldir. .. Bizim onları sevmemiz ürünleri ve ytenekleri üzerinedir. Yoksa Nazım ı iyi bir baba olduğu için burada onu anıyor değiliz. İyi de olabilir kötü de olabilir bu tamamen onu kişisel yaşamıdır....



    nakka iste nakka




  • nazım hikmet
    aslen polonyalı olan kont konstantin borzecki nin torunu olarak bilinir...
    ancak kont borzecki de aslen "leh" yani "polonya" asıllı değil "yahudi" kökenli bir adamdır..
    nazım gençliğinde komünizme yöneldiğinde o dönemde türkiyede tek güçlü komünist loncası
    olan sabatai lere de katıldı ve onlardan hayatı boyunca büyük destek gördü...
  • quote:

    Hep bir ağızdan türkü söyleyip / Hep beraber sulardan çekmek ağı / Demiri oya gibi işleyip hep beraber / Hep beraber sürebilmek toprağı / Ballı incirleri hep beraber yiyebilmek / Yârin yanağından gayrı her şeyde / Her yerde, hep beraber diyebilmek için..."

    Nâzım Hikmet, deli dolu bir komünist olduğu için yârin yanağından başka, her şeyin yoldaşlar arasında ortak olmasını istiyordu. Ama Moskova'da, Vera'nın nikâhlı kocası İvan, karısından boşansa bile, onun ballı incirlere benzeyen dudaklarına ve yanaklarına, Nâzım ile birlikte ortak olmakta ısrarlıydı. Peki bu Türkiyeli şair şimdi ne yapmalıydı? O, çok kötü bir koca, çok kötü bir baba, çok kötü bir vatandaş, çok kötü huylu bir adamdı. Vera'nın kocasının iki teklifini de kabul etti.


    tamamen propanganda. komünist hareketi kötüleyerek onu baltalmmak.




  • valla doğru olması durumunda , ki henüz yalanlayan çıkmamış
    ,
    kadını paylaşmanın Türkçede bir adı var , deyyuz muydu , kavvat mıydı neydi ?
    Türkçem nazım kadar iyi olmadığı için bulamadım şimdi
  • 
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.