Şimdi Ara

Mimar Sinan

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
26
Cevap
0
Favori
6.021
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Mimar Sinan'in Selimiye Camii'nin kubbesini o genisliğe oturtmak için 13 bilinmeyenli bir denklemi matematiğin bilinen 4 ana isleminden farkli besinci. bir islem yaratarak cozdugu soylenir.
    Ayrica minarelerin serefelerine cikanlarin yolda birbirlerini gormemeleri ise buyuk bir bir dehanin urunudur. Almanlar ayni sistemi meclislerinin onundeki dev kurede kullanmislar
    .
    Mimar Sinan bu sistemi 2 metre capindaki minarelere yuzyillar once monte edebilecek bir dehadir. Almanlarin dehasi ise, o cirkin metal yiginina Selimiye'den fazla turist cekebilmelerindedir..

    Bir gun Selimiye Camii'ne girenler, kubbenin altiında bir Japon'un ayaklarini kibleye doğru uzatmis sirtustu yattigini gormusler Tabii hemenJapon'u, "Burasi kutsal bir yer. Bu sekilde yatmak bizim inanclarimiza gore saygisizliktir. Lutfen oturun veya ayakta durun" diyerek uyarmislar.
    Ancak, Japon trans vaziyetteymis, gozlerini kubbeden ayirmadan soyle sayikliyormus: "Bu imkansiz. Ben yillarin muhendisiyim. Bu kubbe var olamaz. Hayal goruyorum. Bu kubbenin orada o sekilde durmasi fizik ve matematik kurallarina aykiri.Bu imkansiz, orada hicbir sey yok,orada hicbir sey yok..."
    -------------------------
    Selimiye camisisinin zemini gevsek toprakmis. Bu nedenle minarelerinin yakin zamanda yikilacagi farkedilimis. Uluslararasi bir grup bilimadami toplanmislar.
    Nasil kurtaririz bu tarihi minareleri diye kafa kafaya vermisler.Sonucta en son teknoloji olan metal kelepcelerle minarelerin temellerini sabitlemenin en iyi cozum
    olduğuna karar vermişler.
    Minarelerin temellerini acinca, koymayi dusundukleri kelepcelerin aynisiyla karsilasmislar. Mimar Sinan bilmem kaç yüzyil once ayni seyi dusunmus megerse....?
    ------------------------
    1950-60 arasi bir tarihte insaat muhendisi, mimar ve jeofizikçilerden olusan bir Japon heyeti Turkiye'ye gelmis. Heyet Imar ve Iskan Bakanligi'ndan izin alarak ulkemizdeki tarihi yapilari incelemeye baslamis.
    Ayasofyayi, Yerebatan Sarnicini filan gezdikten sonra sira Sinan' in kalfalik eseri Suleymaniye Camisi'yle Sinan'in ogrencisi Mimar Davut Aga'nin eseri Sultanahmet Camisi'ne gelmis. Japonlar bu camiler uzerinde gunlerce inceleme yapmislar.
    Her geçen gun saskinliklari daha da artiyormus. Cunkü Japonlar daha ilk incelemede camilerin gevsek bir zemin uzerine insa edildiğini anlamislar. Ama bunca yil, bu camilerde bir catlak dahi olmamasina akil sir erdirememisler.Bunun uzerine Tuürkiye programinin gerisini tamamen iptal edip, bu iki cami üzerine yogunlasmislar.
    Arastirmalarinin sonucunda herhangi bir sarsinti sirasinda bu iki caminin sabitlenmediğini aksine yerinde oynayarak yikilmaktan kurtulabildiği ortaya çikmis. Minareleri incelediklerinde ise dumurlari ikiye katlanmis. Minarelerin cok daha gelismis bir rayli sistem mekanizmasi uzerine oturtulduğunu ve her yone yaklasik 5 derece yatabildiğini gormusler. Daha derin arastirma yapmak için Edirne'ye, Sinan'in ustalik eseri Selimiye Camisi'ne gitmisler. Ordaki olaganustu sistemleri gorunce iyice dumur olmuslar.
    Selimiye'nin tüm sirlarini aylarini harcayarak cozmüsler.
    Japonya'ya donduklerinde ise Sinan'in sirlarini uygulamaya sokarak sehirlerini Sinan'in kullandigi sistemlerle kurup muazzam gokdelenler dikmisler. Yani su an gelismis ulkelerin gokdelen yapiminda kullanildiklari cogu sistem, yuzyillar önce Sinan'in gelistirdigi mekanizmalarmis.
    tac mahalın mımarı mehmet efendı mımar sınanın ogrencısıymıs

    Mimar Sinan'ın kalfalık eseri olan bu büyük yapı Süleymaniye Cami'nin restorasyon çalışmalarını yapan bir yetkili, hayretini gizleyemeyerek ''Koskoca camide bir tane örümceğe rastlamadık'' demektedir. Sülaymaniye Camii'nin avizelerine dikkatlice bakılırsa kandil çanaklarının aralarında kahverengiye dönüşmüş renklerde yumrular görülür. Bu yumruların devekuşu yumurtası olduğunu bir çok kişi bilmemektedir. İşte örümceği camilerden uzaklaştıran dahiyane buluş bu yumurtalardır. Bir takım araştırmalar neticesinde örümceğin bu devekuşu yumurtalarının yaydığı kokudan rahatsız olduğunu keşfeden ecdadımız, bundan tam 400 yıl önce, uzak diyarlardan devekuşu yumurtaları getirterek, camileri koruma altına almıştır. Şu an bu yumurtalardan bir kısmının restorasyon çalışmaları sırasında kırıldığını, bir kısmınında çalındığını ve şimdi ise sadece 30-35 adet kaldığı ifade edilmektedir. Ayrıca bu yumurtaların Afrika'dan o tarihlerde Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman tarafından getirtilmiş olduğu söylenmektedir

    Birkaç yıl önce, Suleymaniye Camii'nin yıkılma tehlikesiyle karsı karsıya kaldığı anlaşılmış. Eğer çözüm bulunamazsa, koca cami kısa bir zaman içinde yıkılacakmış. Caminin tüm taşıyıcı yükü kemerlerindeymis. Bu kemerlerin ortalarında bulunan kilit tasları zamanla aşınmış. Ama elde yazılı bir proje olmadığı için nasıl değiştirileceği bilinmiyormuş. Hemen Türkiye’nin en yetkin mühendis ve mimarlarından oluşan bir heyet oluşturulmuş. Ortaya bir sürü fikir atılmış. Her kafadan bir ses çıkmış ama sonuç alınamamış. Tartışmalar sürerken caminin içinde büyük bir karmasa sürüyormuş. Ülkenin çeşitli bilim kuruluşlarından bir sürü mimar, mühendis kemerleri inceliyormuş. Bu adamlardan biri ortalarda dolanırken, kazara, gizli bir bölme bulmuş. Bölmede, üzerinde eski yazı olan bir not varmış. Uzmanlara inceletilen kağıdın orijinal olduğu belgelenmiş. Bu kağıt parçası bizzat Mimar Sinan’ın imzasını taşıyan bir mektupmuş. Mektupta yazılanlar tercüme ettirilince ortaya söyle bir metin çıkmış. "Bu notu bulduğunuza göre kemerlerden birinin kilit taşı aşındı ve nasıl değiştirileceğini bilmiyorsunuz." Koca Sinan, kademe kademe, kilit taşının nasıl değiştirileceğini anlatıyormuş. Bu oyuk içinde yer alan bir sise ve sise içindeki notta soyle bir sey yaziyormus: "Her kim bu tas eskidiğinde yenisiyle değistirmek isterse; eski tasın yerine takılacak yeni kilit taşının iki tarafından yağlı iple taşı bir taraftan sokup öteki taraftan çeksin ve sonra ipin dışarıda kalan kısımlarını kessin". Heyet Sinan’ın söylediklerini aynen yapmış. Suleymaniye camisi böylelikle kurtarılmış. Bu mektup su an Topkapi Sarayı’nda saklanıyormuş.







  • geçen gün gaztede mimar sinan abartıyormuyuz diye bir yazı çıkmıştı hiçte abartmıyoruz
  • mimar sinan çok begendigim bi sanatcı..ayrıca zekasına hayran olmamakda elde deil.o zamanda bunları yapmak.ustelik bu zamanda çaresini bulamadıgımız derdi bi notla halletmiş.

    bukadar teknolojiye ragmen tarihi eserler kadar iyisini neden yapamıyoruz?eski çaglara gore kısmen geriliyomuyuz yoksa?
  • quote:

    Orjinalden alıntı: batuhanbb

    geçen gün gaztede mimar sinan abartıyormuyuz diye bir yazı çıkmıştı hiçte abartmıyoruz

    o yazıyı duydum ama okuyamadım. sanırım ekibinden vs. bahsediliyormuş. bulan olursa buraya link koyabilir mi ?
  • quote:

    Orjinalden alıntı: .TaneR.


    quote:

    Orjinalden alıntı: batuhanbb

    geçen gün gaztede mimar sinan abartıyormuyuz diye bir yazı çıkmıştı hiçte abartmıyoruz

    o yazıyı duydum ama okuyamadım. sanırım ekibinden vs. bahsediliyormuş. bulan olursa buraya link koyabilir mi ?


    onu bn gazetede okumuştum çok iyi bir sanatçı mimar sinan
  • ben o yazı hakkında birşeyler best fm de sabah cem arslan ın programında dinlemiştim. yazdığım gibi bulan olur link koyarsa memnun olurum.
  • İyi güzelde şu japonun trans vaziyette sayıklama hikayesi bana pek inandırıcı gelmedi.Japonu uyaran kişilerin arasında japonca bilen birinin olma ihtimali ne kadar ola ki?
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    İhsan Kurşunoğlu Anadolu Lisesi
    15 yıl önce açıldı
    HÜSEYİN BÜRGE ANADOLU LİSESİ
    11 yıl önce açıldı
    Daha Fazla Göster
  • söyleyim hemen orda gezen turistlerden 10da 7 si japondur daha geçen gün truvadaydım türkten çok japon vardı
  • bıraktığı muhteşem yapıtlar herşeyi anlatıyor.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: anketci

    bıraktığı muhteşem yapıtlar herşeyi anlatıyor.


    Değerini bilene! Allah (cc) değerini bilenlerden eylesin.


    TaneR sağolasın.
  • Çok beğendim.Teşekkürler paylaşım için.
  • Mimarların piri Mimar Sinan'a selam olsun.

    Allahü teala mekanını cennet eylesin.
  • * büyükçekmecede yaptığı köprü yağmur yağdığı zaman bile su tutmaz

    * le corbusier'in "tarih boyunca mekanı tam olarak anlayan iki mimardan biri" diye onore ettiği (diğeri de kendisi, işin komiği aynı lafı frank lloyd wright da ikinci kişi yerine kendisini koyarak aynen söylemiştir.); eserleri devirler üstü olduğundan yüzyıllardır taklit etmekten cami mimarisinde bir adım ileri gidemememizin sebebi mimar.

    * mimarlığının yanı sıra çok iyi de bir mühendistir. süleymaniyeyi inşa etmeden önce temel kazısını yapıp toprağın oturması için ağır kayalar taşlar yığarak 5 sene bekletmiştir.

    * en buyuk eseri kabul edilen selimiye'yi seksen kusur yasinda yapmis ve ayasofya'nin kubbesinden daha buyuk kubbeli bir bina yapma hayalini boylece gerceklestirmistir; ayasofya'nin kubbesinin capi 31 m. selimiye'nin 31.5 metredir. cok ozendigi ve mukemmel olmasini istedigi icin, camiye burun kivirarak bakan bir cocuga "cocugum nedir sorun" dediginde, cocugun minarelerden birinin egri oldugunu soyledigi, sinan'in da "aman kimse camimin arkasindan minaresi egri diye konusmasin" kaygisiyla, sirf cocugun gonlunu etmek icin minareye ip baglatip, cocuk "hah, tamam, simdi oldu" diyene kadar minareyi saga sola cektirttigi rivayet olunur.

    * 84 cami, 52 mescit, 57 medrese, 7 okul ve darülkurra, 22 türbe, 17 imaret 3 darüşşifa, 7 su yolu kemeri, 8 köprü, 20 kervansaray, 35 köşk ve saray, 6 ambar ve mahzen, 48 hamam olmak üzere sayılamayanlarla birlikte üç yüz elliyi aşkın yapı gerçekleştirmiştir.

    * mimar sinan rastgele çizdiği bi dairenin ortasına bi nokta kondurmuş.bu nokta dairenin tam merkeziymiş.göz kararıyla daire merkezini ilk bakışta saptayabilen bi adam da ancak ayakta alkışlanır eli öpülür

    * camilerinde akustigi saglamak icin duvarlara bos kupler yerlestirmek gibi dahiyane bir fikri uygulamis mimar. sozkonusu akustik ancak bugün günümüz teknolojisi ile saglanabilmistir

    * en onemli ozelligi yapmis olduğu camilerde ana kubbeyi yarim kubbelerle destekleyerek insa ettirmiş olmasidir. mimarlik hesap kitap isidir gozkarari olmaz. tum kubbelerde aci 136 derecedir ki bu kubbe insaasinda olmasi gereken acidir. bu aci disinda bir aciyla kubbe insaa edilemez... ayrica insaa edilen kubbe zannedildigi gibi yarim daire buyuklugunde degil yarim daireden daha kucuktur.

    *mezar taşında şöyle yazmaktadır: ''geçti bu demde cihandan pir-i mimaran sinan,,
    ve bu dizedeki harfler hesap edildiğinde* sinan'ın ölüm tarihi olan 996 (hicri yıl) çıkar.

    * 1490 da kayseride dogmus ... 1588 de istanbulda ölmüstür ...



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi chakra -- 2 Ağustos 2007; 21:56:25 >




  • Tac Mahal'in mimarının Koca Sinan'ın öğrencisi olduğunu bilmiyordum...

    Teşekkürler .TaneR.
  •  Mimar Sinan


     Mimar Sinan


    Selimiye Camii (Edirne)


    II. Selim'in emri üzerine Mimar Sinan tarafından Kıbrıs'ın fethiyle elde edilen ganimetlerle eski sarayın Baltacılar koğuşunun bulunduğu yerde yapılan cami. 1568 - 1575 yıllarında tamamlanan Selimiye Camii Osmanlı-Türk mimarisinin en büyük eseridir. Üçer şerefeli dört minaresi vardır. Her minarenin yüksekliği 79,89 m.'dir. Kubbesi 31,28 m. çapında olan Selimiye Camii'nin harim tarafındaki minarelerin şerefelerine ayrı merdivenlerden çıkılabilmektedir.

    Mimar Sinan'ın 80 yaşında yaptığı ve "ustalık eserim" dediği anıtsal yapı Osmanlı-Türk sanatının ve dünya Mimarlık tarihinin baş yapıtlarındandır.Yapının mülkiyeti Sultan Selim Vakfındadır. Edirne-Merkez Yeni Mahallededir.

    Edirne'nin ve Osmanlı İmparatorluğu'nun simgesi olan cami,kentin merkezinde, eskiden Sarıbayır ve Kavak Meydanı denilen yerdedir.Burada daha önce Yıldırım Bayezid'in bir saray yaptırdığı bilinmektedir. 1569-1575'te Sultan II.Selim'in emriyle yaptırılmıştır.Çok uzaklardan dört minaresi ile göze çarpan yapı, kurulduğu yerin seçimiyle, Mimar Sinan'ın aynı zamanda usta bir şehircilik uzmanı olduğunu da göstermektedir. Kesme taştan yapılan cami iç bölümüyle 1.620 m2'lik,tümüyle 2.475 m2'lik bir alanı kaplar. Mimarlık tarihinde en geniş mekana kurulmuş yapı olarak nitelenen Selimiye Camisi, yerden yüksekliği 43.28 m. olan, 31.30m. çapındaki kubbesiyle ilgi çeker.Ayasofya'nınkinden daha büyük olan Kubbe, 6 m. genişliğindeki kemerlerle birbirine bağlanan 8 büyük payeye oturur. Köşelerde dört, Mihrap yerinde bir yarım kubbe merkezi kubbeyi destekler.

    [Sayfa Başı]

    Yapıyı, kubbe kasnağında 32 küçük pencereyle, yüzlerdeki üst üste 6 dizide çok sayıdaki pencere aydınlatmaktadır. Mimar Sinan'ın yarattığı 8 dayanaklı cami planının en başarılı örneğidir.

    Önünde 18 kubbe ve 16 sütunla çevrili revak bulunmaktadır. Ortada, mermerden zarif bir şadırvan vardır. Son Cemaat yeri, kalın yuvarlak 6 sütun üzerine 5 kubbelidir. Mermer işlemeli giriş kapısının üzerindeki kubbe yivli, diğerleri düzdür. Caminin 3.80 m. çapında, 70.89 m. yüksekliğindeki üçer şerefeli dört zarif minaresi vardır. Giriş yönündekilerle şerefelere tek yolla, diğer ikisinde ise üç şerefeye ayrı ayrı yollardan çıkılmaktadır.

    Cami, mimari özelliklerinin erişilmezliği yanında taş, mermer, çini, ahşap sedef gibi süsleme özellikleriyle de son derece önemlidir. Mihrap ve minberi mermer işçiliğinin baş yapıtlarındandır.

    Ortasına 12 mermer sütuna oturan müezzin mahfili yer alır. Sağda kitaplık bulunmaktadır. Mihrabın solunda Hünkar Mahfili vardır. Bunun alt bölümü tavanındaki özgün kalem işleri dönemin tüm canlılığını göstermektedir. Kubbe ve kemerleri süsleyen özgün kalem işleri, onarımlarda temizlenmektedir.

    Yapının çini süslemelerinin, Osmanlı ve dünya sanatında ayrı bir yeri vardır. XVI. yy çiniciliğinin en güzel örnekleri olan bu çiniler, sır altı tekniğinde olup İznik'te yapılmıştır. Mihrap duvarı, minber köşk duvarı, Hünkar Mahfili duvarlar, kadınlar mahfili, kemer köşelikleri, kıble yönündeki pencere alınlıkları çinilerle bezenmiştir. Mihrap duvarındaki büyük çini panolarda al, mavi çiçek ve yaprak süslemeler, pencere üstlerinde lacivert üzerine ak, sülüs elhem suresi yazılı kartuşlar, en üstte de geniş bir ayet bordürü yer alır. Minber Köşkündeki çini pano, lacivert üzerine ortada kırmızı, ak bahar çiçekli ağaç altında yaprak, sümbül ve lalelerle bezenmiştir.

    Hünkar mahfili zenginliği ve çeşitliliği ile ilgi çeker. Mermer mihrabın sivri kemerli alınlığında lacivert üzerine ak sülüsle, ayet yazısı göze çarpar. Bu bölümde kırmızı, mavi, yeşil renkli şakayıklar, bahar ağaçları, ak üzerine iri mavi rozetli ve çevresi çiçekli panolar, baklava biçimi yapraklar arasında karanfiller ve bahar dalları XVI.yy çinilerinin en güzel örnekleridir. Hünkar mahfili çinileri arasında, bir Saraydan getirilerek buraya sonradan konmuş olabileceği düşünülen iki elma ağacının oluşturduğu elmalı panonun Osmanlı çinilerinde özgün süsleme olarak ayrı bir değeri vardır. Bu bölümde sivri kemerli pencere alınlıklarında, lacivert üzerine ak sülüsle ayetler ve iki pencere arasında tepede yine lacivert üzerine ak kufi yazılı kare pano da ilgi çeker. Hünkar mahfili duvarlarının yarısını kaplayan bu çiniler, mihrap çinilerinden daha niteliklidir. Ancak, düzenleme ve anıtsallık yönünden daha yalındır.

    Selimiye Camisinin taş duvarlarla çevrili geniş dış avlusunda, Darül-Sübyan, Darül-Kur'a ve Darül-Hadis yapıları bulunmaktadır. Bu yapıların bir bölümü ve medrese, Edirne Müzesi'nin çeşitli bölümlerini oluşturmaktadır.

    Cami terasının altında yer alan Arasta (çarşı), III.Murat zamanında Selimiye'ye vakıf olarak yaptırılmıştır. Mimarı Davut Ağa'dır.

    Camiye İlişkin Teknik Bilgiler
    Kurucusu : Sultan İkinci Selim
    Mimarı : Koca Sinan
    Yapılış Tarihi : 1568 - 1574
    Kapladığı Yer : Külliye ile birlikte 22.202 m2
    Caminin İçi : 1620 m2
    Caminin Haremi : 2475 2
    Kubbenin Çapı : 31.30 m.
    Yerden Kubbenin Kilit Taşına olan yüksekliği : 43.28 m.
    Minarelerin Yüksekliği : 70.89 m. ya da 72.50 m.
    [Sayfa Başı]

    Selimiye Camisi Hakkında Ayrıntılar
    "TAŞ DEHAYA ULAŞTI DEHA TAŞ KESİLDİ!"

    Selimiye, varlığı ile, Türk Tarihindeki Edirne'ye güç katarak Ona simgesel bir nitelik kazandırmıştır. Yalnız zamanımızın araştırmacıları değil, eski yazarlar da Selimiye'nin bir başyapıt olduğu konusunda birleşirler.

    Ernst Diez bu cami için şunları söyler: "Selimiye; mekan büyüklük, yükseklik, topluluk ve ışık etkisi bakımından yeryüzündeki bütün yapılardan üstündür."

    Bu cami Osmanlı İmparatorluğu'nun Avrupa'daki gücünün hala devam ettiği 16. yüzyıldaki politik egemenliğini de vurgulayan "son sultan yapısıdır".

    Bir başka anlatımla Selimiye, Osmanlı Mimari Söyleminin ideal bir ifadesidir. Günün her saatinde kullanılan bu "Kent Tacı" politik gücün dini yapıda somutlaşan gösterisi anlamında, simgesel bir amacı da yerine getirir.

    Selimiye'nin Yapı Malzemeleri
    Edirne piyasasından sağlanmıştır. İnşaata ilişkin belgelerde, Enez'den bazı direklerin, Fere'den bir renkli Taşocağı ürünlerinin ayrıca, Marmara Adası'ndan ve Kavala'dan mermer getirildiği yazmaktadır. Evliya Çelebi, beyaz mermerden yapılan avlu için Atina'dan ve Temaşalık denen bir yerden gelen altı sütundan sözeder. Yine Evliya Çelebi Kıbrıs'tan ve Hüdavendigar Sancağı'nın Aydıncık Kasabasından Getirilen diğer sütunların birer Mısır Hazinesi kadar harcama yapmayı gerektirdiğini belirtir. Bazı Kaynaklarda Selimiye Caminin yapım masrafının Kıbrıs'ın Fethinden elde edilen gelirle karşılandığı da söylenmektedir.

    Ne Zaman ve Neden Edirne'de?
    Selimiye'yi yaptırtan Kanuni'nin oğlu İkinci Selim, 22 Haziran 1567'de İstanbul'dan Edirne'ye gelmiş ve Avusturyalılar'la yapılan barış anlaşmasına kadar burada kalmıştır. Caminin yapım kararının o günlerde verildiğini söyleyenler vardır. Bir başka anlatıma göre ise Türkler tarafından "Seddi İslam" larak algılanan Edirne'nin seçilmesinde padişahın gördüğü bir rüya rol oynamıştır. Buna göre Hz. Muhammet, bu rüyada Padişaha Edirne'yi ve şimdiki yeri işaret etmiştir.

    Diğer yandan, İkinci Selim'in kentle ilgisinin gençlik yıllarında başladığı,Kanuni'nin İran Seferine çıkarken onu tahtının korunması için Edirne'de bıraktığını ve Padişahın Edirne'ye özel bir sevgiyle bağlı olduğunu hatırlatarak; Edirne Tercihinin bu durumdan etkilendiğini ileri sürenler vardır.

    Bunun nedenini o dönemde İstanbul'da uygun bir arsa bulunmayışıyla açıklayan değerlendirmelere de rastlanılmaktadır.

    Selimiye inşaatı 1568'de başlatılmış, 27 Kasım 1574 günü açılması kararlaştırılmış, 1575 Yılında ibadete açılmıştır.

    Yapıldığı Zemin
    Selimiye'nin yapıldığı alanda, Sultan I.Murat'ın emriyle başlatılan ancak Sultan Yıldırım Beyazit'in geliştirdiği Eski Saray (Saray-ı Atik) olarak anılan Edirne'nin ilk Sarayı ve Baltacı Muhafızları Kışlası bulunmaktaydı.

    Evliya Çelebi bu alana Kavak Meydanı demiştir.

    Tümüyle 2475 m2, iç bölüm olarak 1475 m2 (Bazılarına göre 1620 m2) bir alanı kaplayan Selimiye'nin bumeydanda yapılışını da yine Sultan II. Selim'in rüyasına bağlayanlar olmakla birlikte; "Mimar Sinan'ın yer seçiminde gelişigüzel davranmayıp bilinçli bir hesaplama içinde bulunduğu" görüşünü benimseyenleraz değildir. Sinan bu seçimde Selimiye'nin merkezi bir yapı olma özelliğini dikkate alırken ustalığını ve hayal gücünü de kullanmıştır.

    Selimiye Avlusu
    Avlu yaklaşık birbirine eş iki Dikdörtgen alandan oluşur. Avluya giren kapıların en görkemlisi batı yönüne açılır. Buradaki kapıdan girildiğinde beyaz mermerden çatısız ve çanak şeklinde bir şadırvanlakarşılaşılır. Bu onaltıgen şadırvan Osmanlı Mimarisi Klasik Döneminin en güzel tasarımlarından biridir.

    Şadırvanla avluda 18 kubbe 16 sütun bulunur. Selimiye'nin dış avlusu Camiyi üç taraftan çevirir.

    Selimiye Camisi'nin taş duvarlarla çevrili geniş dış avlusunda Dar-ül Sübyan, Dar-ül Kur-a ve Dar-ül Hadis Yapıları bulunmaktadır.

    Bahçe kapılarının sayısı Sekizdir. Bunlardan Mimar Sinan Caddesi'ne doğru açılana, önceleri, Alay Kapısı; Kıble tarafındaki küçük kapıya; Dilenci Kapısı, doğuya dönük ortadakine de; Darphane Kapısı denmekteymiş...

    Caminin batıdaki büyük kapısıyla birlikte dört kapısı vardır.

    Selimiye bahçesinde üç Anıt Ağaç (Londra ve Doğu Çınarı) bulunmaktadır.

    Selimiye'nin Kubbesi
    Sanayi Öncesi Mimarinin Doruk Noktası

    "Aslında büyük mekan yapıları için Kubbeler, giderek, hem bir baş öğe olmuşlar; hem de göğün, tanrının,politik gücün ve kent fizyonomilerinin simgesi haline gelmişlerdir."

    Selimiye'nin kubbesi bu anlamda ve Sanayi öncesi mimaride tek kubbeli Mekan yapılarının gelişmesini en son noktasına ulaştıran bir "doruk nokta" olarak kabul edilir.

    Yüksekliği 43.28 m. çapı 31.22 m. olup ağırlığı 2000 tondur ve sekiz sütun (filayağı) üzerine oturtulmuştur. Selimiye'nin kubbesi Osmanlı Mimarisi'nin olduğu kadar,kubbeli yapı geleneğinin en büyük aşamsıdır.

    Kubbedeki kalem işi süslemeler 1978-1985 yılları arasında restore edilmişlerdir.

    Kubbe Altında Müezzinler Mahfeli
    Müezzinler Mahfeli, namaz kılınırken Müezzinlerin (yani ezan okuyanların) Imamın tekbirlerini, arka saflara duyurmak için, tekrarladıkları yerdir. Bazıları zeminden bir kaç karış kadar yüksek bir sofa halinde; bazıları da 2-3 m. kadar yüksekçe olup kagir olanların mermer ayaklar üzerine, ahşap olanlarıise direkler üzerine oturtulmuştur.

    Selimiye'deki müezzinler mahfeli, iç mekana girildiğinde büyük kapı karşısında ve kubbenin tam altında bulunmaktadır.

    Bazı yorumcular bu konumu nedeniyle Mahfeli Mimar Sinan'ın tarzı olarak kabul etmezler. Çünkü mahfel,bu haliyle, namaz kılanların mihrabı görmelerine engel teşkil etmektedir.

    Selimiye Müezzinler Mahfeli'nin yüksekliği 18m. boyutları ise 6x6 olup; 11 mermer ayak üzerine kondurulmuş bir ahşap yapıdır.

    Dört tarafı orjinal ceviz korkuluklarla çevrilmiştir.

    1950 yılındaki restorasyon sırasında iskelenin çökmesi korkuluklarda Büyük hasar meydana getirmişse de kırılan parçalar daha sonra yenilenmiştir.

    Orjinal ceviz parmaklıklardaki elma ağacından kakma fletolar ve açık Yeşil, açık kırmızı, koyu yeşil gri boyalar; 1984 yılında yapılan son Restorasyonda ortaya çıkmıştır.

    Ahşap Üstü Kalem İşleri ve Çark-ı Felek
    Ahşap üstü kalem işleri, sıva üstü kalem işlerinden sonra Osmanlılarda çok uygulanan bir tekniktir.

    Bu teknik; sıva üstü işlere göre daha dayanaklıdır ve günümüze hiç Restore edilmeden ulaşan 500 yıllık örnekleri vardır. Bunun nedeni Dış etkenlerden korunan yerlere uygulanması ve yapıldıktan sonra nakışlar üztüne bir sır tabakası çekilmesidir. Bu işlere lake adı da verilir ki sır tabakası olarak, inceltilmiş beziryağı veya vernik kullanılır.

    Bu uygulama en çok 16. yüzyıl Mimar Sinan devri eserlerinden ve hünkar Mahfeli tavanları ile Müezzin Mahfeli tavanlarında görülür.

    Selimiye Müezzinler Mahfeli'nde Ahşap Üstü Kalem İşleri'nin olağanüstü Güzellikteki örnekleri görülebilir. 1950'deki hasardan sonra, bir iki Ahşap, orjinal desen ve renklere sadık kalınarak yeniden boyanmış, Diğer süslemelere törpüleme dışında müdahale edilmemiş, yalnızca yer Yer eksik motifler tamamlanmıştır.

    Mahfelin tavanında Budizm'de sonsuzluğu temsil eden Çark-ı Felek bulunur. Son restorasyonda yenilenmiş olan Çark-ı Felek, burada, Caminin sonsuza kadar yaşaması dileğini anlatır.

    Şadırvandan Akan Zemzem Suyu
    Müezzinler Mahfeli'nin tam altında bulunan şadırvancık, Mermerdir. Evliya Çelebi bu şadırvanın havuzunu Bursa Ulu Cami Havuzuna benzetmektedir.Halk arasında şadırvandan akan suyun zemzem Suyu olduğuna inanılır.

    Terslale Motifi
    En Çok Merak Edilen Motiftir.
    Müezzinler Mahfeli'nin kuzeydoğu yönünde; köşedeki mermer ayağında, Bir küçük terslale motifi bulunur.Yaygın söylenceye göre bu lale, Cami arsasının sahibi olan ve burada lale yetiştiren kişinin, arsayaCami yapımı için çıkardığı güçlük ve ters tutumunu sembolize etmektedir.

    Bazılarına göre caminin yapımında çalışan kör bir ustanın ürünü olan bu lale için, halk arasında, başka inançlar da vardır. Örneğin, Allah ve lale sözcüklerinde aynı harfler bulunması nedediyle bu çiçeğe Mistik bir anlam kazandırılmış ve kutsal sayılmıştır. Ayrıca eski Harflerle yazılmış lale sözcüğü tersten okunduğunda Osmanlılar'ın Kutsal alameti olan hilal okunur.

    Bir başka yaklaşım da Mimar Sinan'ın o günlerde hastalanan ve ölen Torunu Fatma ile ilgilidir. Buna göre zaten kalın boğumuyla yeteri Kadar bozulmuş lale motifi Sinan'ın torunuyla ilgilendiği ve moralinin Bozuk olduğu günlerde bir kalfa tarafından kondurulmuştur.

    Selimiye'deki terslale motifi, ziyaretçilerce, günümüzde de en çok Merak edilen cami öğelerinden biridir ve farklı söylenceleri olma özelliğini sürdürmektedir.

    Terslale Dahil Selimiye Çinilerinde 101 Ayrı Lale Motifi Kullanılmıştır.

    Selimiye Camisi'nde sıvaüstü ve ahşap boyama kalem işlerinde değişik Lale motifleri kullanılmıştır.

    Müezzinler Mahfeli'ndeki terslale dahil, Selimiye Çinilerinde değişik Boy, renk ve biçimde 101 ayrı türde lale motifi kullanıldığı tesbit edilmiştir.

    Hünkar Mahfeli
    Caminin sol ön köşesindedir ve buna Sultan Mahfeli diyenler de vardır. Dört sütuna oturtulmuş olup sütunlar dört kemerle bağlanmıştır.

    Burada bulunan çinilerin önemli bölümü 1878 Osmanlı - Rus Savaşı Döneminde Ruslar tarafından sökülüp götürülmüştür.

    1913 Bulgar İşgalinden Bir İz
    1913 yılındaki Bulgar kuşatmasında camiye isabet eden top izlerinden biri hala görülebilir durumdadır. Sultan Mahfeli yönünde ve kubbecikte bulunan bu iz, 1930 yılında Atatürk'ün Edirne'ye yaptığı ziyarette Onun emriyle ve bir "ibret" olarak yerinde bırakılmıştır.

    Mermer Ustalığının En Şık Örneği Minber
    Hatibin çıkıp hutbe okuduğu yer durumundaki Selimiye Minberi'nin sağ ve sol yanındaki bölümler mermerden olup geometrik örgü ile süslenmişlerdir.

    Çini kaplı bir külahı vardır.

    Örnekleri arasında en zarif mermer işçiliğini temsil eder.

    Mihrab
    Camilerde yönelilen taraftaki (yani kible) duvarda bulunan ve imamlık Edene ayrılmış olan oyuk, (girintili yer anlamına gelen mihrab), Selimiye'de tamamen mermerden yapılmıştır.

    Kabartma çiniler ile süslenmiş Amen ve Resulü ile Fatiha suresi işlenmiştir. Çini kaplama camide görsel bir odak yaratmıştır.

    Mihrab duvarındaki girinti, boyutları ve yarım kubbe örtüsüyle Selimiye Mekanına etkili bir kimlik kazandırır.

    Kandiller ve Pencereler
    Caminin minarelerinden sonra yapılan bezemesinde; en önemli ve ilgi çeken öğelerin pencereler ve örtüden inen kandiller olduğu kabul edilir.

    Bazı pencerelerin üstünde eski yazımızla; "Allah göklerin ve yerin Nurudur" yazar.

    Selimiye Çinilerinin Türk Çini Sanatındaki Yeri
    Selimiye Çinileri İznik'in en parlak döneminin üretimi olup; 1572 Tarihli bir fermanla buradan sipariş edilmiştir.

    Camiyi yaptıran Padişah İkinci Selim, pencerelere kadar çini olmasını, Pencerelerin üstüne Fatiha Suresi'nin çini ile yazılmasını Emretmiştir. Mihrap çıkıntısındaki çini düzeninde buna uyulurken, Hünkar mahfilinin çini düzeninde uygulanmadığı görülür.

    Türk Çini Sanatının en parlak yıllarındaki bu uygulamada görülen ölçülü kullanıma rağmen, çini panoların kalitesi ve desen ile Uygulanan bezeme programı, günümüzün yegane örnekleri durumundadır.

    Bu durum, Selimiye'yi mimari başarısı yanında çini sanatı açısından da, çok önemli bir yere getirmiştir.

    Selimiye Camisi çinileri başka yapılarda rastlanmayan özgün ve Osmanlı Mimarisi ile Türk Çini Sanatı içinde çok özel bir yere sahiptir.

    Selimiye Minareleri
    Caminin kareye yakın ve enine dikdörtgen planlı, dört köşesinde Bulunan minareler yapıyı çevreleyen ve büyük kubbeyi kucaklayan bir görünüm sunar. Böylece minareler merkezi bir planı vurgularken yapıya Dikeylik özelliği de katarlar.

    Dört minarede 380 cm. çapında, külaha kadar 70.80 m. külah ve alem dahil 85 m. yüksekliğindedir. Selimiye'den yüksek tek minare ise Delhi'deki Kutb-Minar'dır. Ancak bu minare Selimiye minarelerine göre çok kalındır.

    Selimiye Camisi, bütünü meydan getiren her bir özelliği ile ilgi çekici olmakla beraber, bu bütünün ortaya koyuluş biçimi ve tüm yönlerin içinde herhangi birinin öne çıkmayarak bütünün içinde yer alması ile diğer abidevi eserlerden ayrılmaktadır.

    Hindistan'da Bicapur'da Muhammet Adil Şah türbesi 44 metre çapında dünyanın en büyük kubbesiyle örtülü olduğu halde, ışık fena düzenlendiğinden mekân çok fakir ve cansız bir etki bırakır. Roma'da Panteon katedrali çok büyük fakat silindirik bir yapı olduğundan mekân monotondur, âdeta bakışları yorar. St. Pier kilisesinde ise kubbe birdenbire derine dalarak mekânın sükûnunu bozmakta ve dış kubbe muazzam fenerle birlikte iç kubbenin kifayetsizliğini gizlemektedir. Ayasofya'nın mekânı yan koridor ve galerilere doğru belirsizce kaybolup nerede bittiği anlaşılamamaktadır.

    Oysa Selimiye Camisinde her taraftan son sınırlarına kadar gerilmiş dengeli mekan, şahane bir sükun halinde olup değişik cazibesiyle her gireni birden sürükler ve bir daha bırakmaz. Yüksek minareler arasında dıştan kubbenin biraz basıkça düşmüş olması mekânın tek bir kubbe ile örtülmüş olmasından ileri gelmektedir.

    Cami içi şaheserler
    Selimiyede mimari gibi diğer Osmanlı sanatları da gelişmenin en yüksek noktalarına varmıştır. Mermerden yapılmış minber, işçiliğindeki incelik, yükseklik, büyüklük ve güzellik bakımından bu grubun diğer şaheserlerini gölgede bırakır. Mihrap tarafında duvarlar, minberin arkası ve külahı ile camideki bütün alt kat pencerelerin alınlıkları parlak, cazip bir çini dekor ile kaplanmıştır. Mihrap duvarındaki büyük çini panoların renk ve kompozisyonlar, bunlara Osmanlı ve dünya çiniciliğinin şaheserleri arasında özel bir yer vermektedir. Bu çinilerin üst kısmında lâcivert zemin üzerine iri beyaz harflerle sureler yazılıdır.

    Mihrap kısmının sol tarafında Hünkâr mahfili göz alıcı zengin çinilerle hemen dikkati çeker. Burada sonradan kesilip yerlerine konmuş gibi görünen meyve vermiş iki elma ağacı bütün Osmanlı çinilerinde tek orijinal dekor olarak karşımıza çıkmaktadır. Elma fidanının kökü karanfil, lâle ve sümbüllerle zenginleştirilmiştir. Bahar açmış erik fidanı da birkaç defa tekrarlanarak Hünkâr mahfilinde taze bir bahar havası estirilmiştir. Hünkâr mahfilinin bütün duvarlarını yarıya kadar kaplayan bu çiniler kalite itibariyle mihrap kısmı çinilerinden yüksek fakat kompozisyon ve âbidevi büyüklük bakımından onlardan daha sade ve mütevazıdır.

    Selimiye Camisi avlusunun Kuzeydoğu ve Kuzeybatı köşelerindeki Minarelerin üçer merdiveni vardır. Birinci merdivenle birinci ve üçüncü şerefelere, ikinci merdivenle ikinci ve üçüncü şerefelere, üçüncü merdivenle ise doğrudan doğruya üçüncü şerefeye çıkılır ve bu sırada çıkanlar birbirlerini görmezler.

    Güneydoğu ve Güneybatı köşelerindeki minarelerin şerefelerine tek Merdivenle ulaşılır.

    Selimiye'ye İlişkin İnançlar ve Söylenceler
    Halk arasında Selimiye'yi yüceltme arzusundan kaynaklanan söylencelerin bazıları zamanla inanç haline dönüşmüştür. Bunda bazı Yazı ve yazarların payı olduğu da söylenebilir. Bilimsel anlamda doğrulanmayan veya büsbütün yanlış olduğu ortaya konulan söylence ve inançlar için şu örnekler verilebilir:

    Selimiye'nin kubbesi Ayasofya'dan büyük değildir. Ancak Mimar Sinan'ın Ağzından yazıldığı belirtilen "Tezkiret-i Bünyam"da Selimiye anlatılırken: "Kubbeyi, Ayasofya kubbesinden altı zira kadrin ve dört azra derinliğin ziyade eyledim." dediği belirtilir.

    Gerçekten de Selimiye kubbesi yarıküre, Ayasofya kubbesi oval ve bsıktır. Selimiye'nin kubbe çapı 31.22 m., Ayasofya'nın ise 30.90 ile 31.90 arasınnda değişen hafif oval bir kubbedir. Bu da hemen hemen Eş büyüklükte oldukları anlamına gelir. Mimar Sinan Selimiye'de Osmanlı Mimarisi'nin özlemini çektiği mekan bütünlüğünü gerçekleştirdiği için kendisiyle övünmektedir.

    Müezzinler Mahfeli altındaki şadırvandan akan su zemzem suyu değildir. Pencereleri 999 adet olmayıp "Eğer bin olsaydı Mekke yerine geçecekti." görüşü yanlıştır. Çünkü pencere sayısı söylenenin Neredeyse yarısı kadar olup haremde 342, harem avlusunda 42 pencere bulunmaktadır. Şerefe sayılarının toplam 12 oluşu İkinci Selim'in Padişahlık sıralamasındaki 12. yeriyle ilgilidir görüşü tartışmalara açıktır. Bazı tarihçiler I. Süleyman ve Musa Çelebi'yi padişah kabul eder, bazıları etmez. İkinci Selim'in 12.ciliği ise, bu yaklaşımlara göre, değişmektedir.

    Selimiye Kıbrıs ganimetleriyle yapılmamıştır veya Padişah'ın rüyasında Kıbrıs'ı alırsam Edirne'de yaptıracağım." şeklinde Hz.Muhammet'e söz vermesiyle ilgili olamaz. Çünkü; caminin yapımı Kıbrıs'ın alınmasından önce başlamıştır.

    "Minarelere hangi yönden bakılırsa bakılsın iki adet görülür." Değerlendirmesi yanlıştır. Minareler çok yerde üçer görülebilir.

    Terslale konusu çok yorumludur. Örneğin; Selimiye'nin yapıldığı yerin özel bir kişiye ait lale tarlası olduğu da kabul edilemez. Çünkü o Alan Edirne'de ilk Saray'a aittir.

    Caminin altında kayıkla gezilebilecek oranda su bulnduğu kanıtlanamamıştır.

    Diğer yandan halk arasında yaygın olarak şunlara inanılır:

    "Cami kubbesi tektir çünkü Allah birdir. Camisi pencereleri beş 343.0 Kademelidir; çünkü, İslamın şartı beştir. Vaaz kürsülerinin dört oluşu 344.0 İslam'da dört mezhebin varlığına işaret eder. Selimiye Külliyesindeki 345.0 32 kapı, İslam'ın 32 farzıdır. İki minarede toplam altı yol oluşu, 346.0 Imanın altı şartını işaret eder."

    Mimar Sinan Hakkında
    İçinde camiler, medreseler, hanlar, hamamlar, köprüler, su kemerleri bulunan (ve birinden ötekine değişen sayılarla) 477 yapının sahibi durumundaki Mimar Sinan, Kayseri Melikgazi-Ağırnas'tan Birinci Selim (Yavuz Sultan Selim) döneminde devşirilen Rum kökenli bir Hristiyan'dır. Ancak Osmanlının özgün yapısı içinde Türkleşerek devlet Kademelerinde yükselmiş ve zamanla Türklerin en büyük tarihi ve mimari Temsilcisi olmuştur.

    Bazı kaynaklara göre; Hristiyan Türkler'dendir. Seceresi saptanmış Yakınlarının isimleri Türkçedir.

    16. yüzyıl Anadolu Türk toplumunun bugüne uzanan simgesi olup Hassa Mimarları örgütünün başına getirilmekle, Osmanlı "Devlet Sistemi" Içinde çok önemli görevler üstlenmiştir. O; zaman içinde bir biçim Yaratıcısı, bir kahraman, bir bilge ve bir efsane olarak geçmişe ilişkin bütün olumlu duyguların odağı olmuştur.

    Osmanlı Cami tipolojisinin zenginliği Sinan'ın dehasının ürünüdür. Bu durum onu, yalnızca bir cami tasarımcısı olarak görmeyi gerektirmez. Onun yaptığı tüm değişik yapılarda, camilerde görülen Estetik kaliteyi bulursunuz. Sinan'ın mimarisinde toplumun bütün Katlarıyla özdeşleşebilecek özellikler vardır. Bu nedenle yalnız güç sahiplerinin değil, bütün bir toplum kültürünün ifadesi olan bir Kimlik kazanmıştır.

    Mimar Ağa sıfatı Sinan'a devlet örgütünde üstlendiği görev nedeniyle verilmiş; çok yaşamış olması nedeniyle (1588 yılının 9 Nisan günü 98 Yaşında bir bilge kişi olarak vefat etmiştir.) kendi çağında "mühendislerin gözbebeği" olarak çağrılmıştır. O'na "Çağının Öklid'i" diyenler olmuştur. Mühendis Mimar Sinan yanında bir de "Mimar" Sinan vardır. Ayrıca o, marangozluktan gelmeydi ve bununla övünürdü.

    Mimar Sinan kubbeli mekanlarda en mükemmeli aramıştır.

    Mimarbaşı olduktan sonra İstanbul'dan uzaklaşmamış; yalnızca Selimiye'ye gelmiştir. Selimiye yapılırken Edirne'den ayrılmayan Sinan'ın torunu Fatma 12 - 13 yaşlarındayken Edirne'de vefat etmiş olup, mezarı Edirne'de, (şimdiki Fen Lisesi önü) tarihi İstanbul Yolu Mezarlığı'ndadır.

    Edirne ve civarında saptanabilen 20 kadar eseri bulunmaktadır.

    Edirneliler Sinan'ı bir Edirneli olarak bilir ve öyle sayarlar.

    Çünkü o; Edirne'yi yücelten en büyük eseri Selimiye'yi, tüm dehasını ortaya koyarak Edirne'ye en çok yakışan biçmde bilgi ve saygıyla en Güzel yeri bularak yerleştirmiştir.

    Koca Sinan, Selimiye ve Edirne için şunları söyler :

    "Kalfalığımı İstanbul'daki Şehzade Camisi'nde yaptım. Ustalığımı da Süleymaniye Camisi'nde tamamladım. Fakat bütün gücümü bu Sultan Selim Han Camisi'ne sarfedip uzmanlığımı gösterdim ve anlattım.

    "Öyle büyük bir Cami yaptım ki Edirne içinde bütün halkın beğenisine layıktır."

    Mimar Sinan Selimiye'yi bitirdiğinde 85 yaşındaydı.

    ....




  • Kentlerin de bir ruha sahip olduğuna inananlardanım. Hani ruha bir mekan atfedebilsek, İstanbulun ruhu öyle zannediyorum ki Süleymaniyede.
    Görkemli ama şatafatlı değil, sadeliğin en etkileyici halini yansıtıyor diyebilirim.
    Herkesi kucaklamak istiyor gibi bir havası var.

    Süleymaniyeye her gittiğimde, birbirinden farklı birçok duyguya kapılıyorum. Kapılmamak elde değil.
    Hatta bir ara "ben mi gözümde çok büyütüyorum" diyerek, Camiyi gezen turistlerin, özellikle de gayri Müslim olduğunu düşündüğüm turistlerin yüzlerindeki ifadeye dikkat etmişimdir. Benim yüzümdeki ifadeden pekte farklı şeyler görmedim.
    Etkileyiciliği, huzur vericiliği, hüznü, neşeyi, evinizin verdiği sıcaklığı ve güven duygusunu ve tarif edilemeyecek daha birçok duyguyu size bir arada yaşatabilecek bir yapı.
    "Müslümansın kardeşim, o duyguları hissetmen normal" demeyin, başka hiçbir mabedde ya da yapıda bu kadar şeyi bir arada hissetmiyorum.
    Yokolması için elimizden geleni ardımıza koymuyoruz ama hala direniyor. Kurşunları dökülse de, bazı çatlaklar oluşsa da, rengi kararsa da hala tüm etkileyiciliğiyle bize inat ayakta duruyor.
    Sinan'ın bu şaheserini görmeden bu dünyadan geçmeyin derim.




  •  Mimar Sinan


     Mimar Sinan


    SÜLEYMANIYE CAMII


    En büyük hükümdarin en büyük mimara yaptirdigi muhtesem eser

    Süleymaniye, onu yaptiran hükümdar kadar muhtesem! Istanbul'un yedi tepesinden birinin yamacinda, o tepeyi asan bir dag gibi heybetli. Yalniz çevresine degil, bütün Istanbul'a hükmediyor. Bütün Istanbul'u kucakliyor.
    Bugün Istanbul'da yükseklikleri Süleymaniye'yi asan binalar var. Hanlar, apartmanlar var. Ama bütün bunlar Süleymaniye'ye nispetle ne kadar silik. Ne kadar küçük! Çünkü Süleymaniye'nin ihtisami yalniz boyutlarinda degildir.

    Dünyanin en kudretli hükümdarinin emriyle, dünyanin en büyük mimari tarafindan, dünyanin en güzel sehrine yaptirilan anit, elbette böylesine muhtesem olacakti. Kanuni Sultan Süleyman böyle olmasini istemisti. Yaptiracagi caminin dünyanin herhangi bir yerinde daha evvel yapilan camilerle ve öteki mabedlerle ölçülemeyecek kadar muhtesem olmasini arzu etmisti.

    Mimarbasi Koca Sinan bu emri alinca Ayasofya'dan daha güzel bir mabed yapma firsati buldugu, bu imkana kavustugu için, kivançla, sevk ve heyecanla ise koyuldu. Önce, bu bugünkü üniversitenin bulundugu yerdeki sarayin kuzeyinde, Istanbul'un üçüncü tepesinin yamaci idi. Sonra, hayal ettigi mebedin resmini çizip padisaha gösterdi ve boyutlari hakkinda yaklasak bilgiler verdi. Kanuni tasariya begenmisti.

    TEMEL ATILIYOR

    En usta sanatkarlar ve mimarlar Istanbul'da Mimarbasi Koca Sinan'in emrine verildi. Bir yandan da, imparatorlugun her tarafindan eserin insasina yarayacak malzemenin toplanmasina baslandi.
    1549'da temel kazisina baslandi. Kaya zemine ulasma ve temelleri tutturma isi uç yil sürdü. Üç yil da temel hizasindaki insaat için çalisildi. Bundan sonra insaata bir yil ara verildi. Bu, temelin iyice oturmasi, bütün agirlik binince hiçbir yerinde en ufak bir çökntü olmamasi içindi.

    Insaata bu maksatla ara verilmasi dünyanin bazi ülkelerinde, Islam aleminin en büyük mabedi olacak binanin yapilmasindan vezgeçildigi seklinde yorumlandi, Böyle düsünenler arasinda Iran Sahi da vardi.

    Muhtesem eser, temellerin atilmasindan sonra bir yillik bekletme süresi de dahil olmak üzere sekiz yilda tamamlanmisti. Sekiz yil sonra, daha açilis merasimi yapilmadan, en büyük Islam mebedinin yapildigi heberi bütün dünyada duyulmustu.

    Gerçekten, Istanbul'un en muhtesem abidesi olan Süleymaniye, kubbesinin çapi ve yüksekligi disinda birçok bakimdan Ayasofya'yi asiyordu.

    Ayasofya'nin kubbesi, yanlardaki dörder çapraz tonozla desteklenmisti. Sinan ise Süleymaniye'de asil kubbenin iki tarafinda ayni büyüklükte olmayan dörder kubbe oturtmustu. Bu, yapiya harikulade bir zerafet veriyordu.

    SÜLEYMANIYE'NIN BOYUTLARI

    Iç ve dis avlular olarak genis bir alani kaplayan caminin esas binasi 57 metre genislikte ve 60 metre uzunlukta, yani kareye yakin bir alan isgal eder. Kunnesinin çapi 25.5 m., yerden yüksekligi ise 53 metredir. Kubbe dört filayagina dayanan dört büyük kemere ve bu kemerler arasindaki dört askiya oturtulmustur. Sinan'in deyimi ile bu dört somaki sütun Muhammed dinini sembolize eden kubbeyi tutuyordu. Bu sütunlarin nereden nasil getirilidigini asagida okuyacagaz.
    Iç avluya üç kapidan girilir. Ortadaki büyük kapinin üzerindeki mermer isçiligi, Selçuk sanatinin devamini ve gelismis ince ustaligini yansitir.

    Süleymaniye'nin dört minaresi ve bu minarelerin toplam 10 serefesi VARDIR. Bu, Kanuni Sultan Süleyman'in 10. Osmanli hükümdari olusunu sembolize eder. Büyük minarelerin yüksekligi 74 metredir.

    Minare sayisinin dört olusunu da Kanuni'nin fetihten sonra 4. Padisah olusunu baglaya tarihçiler vardir. Bu görüse ilk defa, içinde bulundugumuz yüzyilda, E.Mamboury tarafindan yer verilmistir. Galatasaray Lisesi'nde uzun yillar matematik ögretmenligi yapan Mamboury ayni zamanda bir mimarlik tarihçisidir. Yabancilar için ilk büyük Istanbul rehberini de o yazmistir.

    HARIKA BIR AKUSTIK

    Mimar Sinan, cami içinde sesin iyi yayilmasi ve duyulmasi için harika bir teknik kullanmistir. Bunun için bütün kubbeleri çift kubbe seklinde yapmistir. Ayrica, ortadaki büyük kubbeye, içeriye dogru açik durumda, derinlikleri 50 metreye ulasan, agizlaru 5 metre olan 64 küb yerlestirmistir. Bu küplerden, küçük kubbelerin köselerine ve sarkitlarin altina da koymustur. Bundan baska, zeminde, sesi yansitmak için tuglalardan bosluk birakmistir. Iste bu sayede Süleymeniye harika bir akustige sahip olmustur.

    KARINCA KAPTAN'IN ARMAGANI

    Caminin insaatina yarayacak malzemenin Istanbil'dan ve imparatorlugun diger eyaletlerinden de toplandigini söylemistik. Büyük kubbeyi tutan dört somaki sütundan biri Baalbek harabeleinden, biri Iskenderiye'den getirilmis. Ikisi de Istanbul'daki yikik Bizans eserlerinden alinmistir. (Evliya Çelebi'ye göre Misir'dan getirilen sütunlarin sayisi dört idi. Bunlardan ikisi revaklarda kullanilmis olabilir.)
    Beyaz mermerler Marmara Adaasi'ndan, yesil mermerler Arabistan'dan getirilmisti.
    Evliya Çelebi dört büyük sütunun Istanbul'a getirilisini söyle anlatiyor:

    ''..Caminin saginda ve solunda dört adet somaik mermer sütun vardir ki herbiri onar Misir hazinesi degerindedir. Misir diyarinda eski bir sehirden Nil yoluyla Iskenderiye'ye getirilmis. Karinca Kaptan bunlari orada sallara yükleyip, uygun rüzgar kollayarak Istanbul'da Unkapani'na ulastirmis. Unkapani'ndan Vefa Maydani'na, oradana da Süleymaniye'ye getirerek, Sultan Süleyman'a, ''size layik nemiz var ki, bu fakirane hediyeyi kabul eyle'' diye sunmustur. Bundan memnun kalan Süleyman Han da, Karinca Kaptan'a Yilanla Ceziresi sancagini hediye etmistir.''

    SÜLEYMANIYE'NIN HARCINA KARISTIRILAN MÜCEVHERLER

    Süleymaniye'nin temelleri atildiktan sonra, iyice oturmasi için yapiya ara verince, yukarida da söyledigimiz gibi, agir masraflar yüzünden insaata ara verildigini sananlar olmustu. Böyle zannedenlerden biri de Iran sahi Tahmasp Han idi. Ona adamlari böyle haber vermisti. Oysa o bu haberi aldigi zaman, Mimar Sinan'in temelin oturmasi için hesapladigi süre dolmus, insaata baslanmisti. Yüzlerce amele, usta ve süsleme isini yapan sanatkarlar, haril haril çalisiyordu.
    Bundan habersiz olan Sah Tahmasp, insaatin devami için mali yardimda bulunmak istedi. Istanbul sefiri ile, kiymetli mal yüklü bir kervani ve içi degerli taslarla, mücevherlerle dolu bir kutuyu Kanuni Süleyman'a gönderdi.
    Görünüste dostça bir yardim olan bu davranisi ile. Kendi kudret ve zenginligini göstermek, sonunda büyük eserin ancak kendi yardimi ile meydana geldigini söylemek, övünmek istiyordu. Kanuni'ye bu hediyeleri gönderme senebini açiklayan mektubunda da sunlari yaziyorduÇ

    ''…Haber aldik ki camiyi tamamlamaya kudretiniz yetmeyip, yapilmasindan feragat etmissiniz. Size, dostlugumuza dayanarak bu kadar mal ve hazine ve bu kadar cezahir gönderdik. Bu mücevherleri insaatini bitirmeye çalisan ki bizim dahi hayratinizda hissemiz ola.''

    Bu mektuba, mektuptaki usluba sünürlenen Kanuni. Getirilen mallari elçinin gözleri önünde bahsis olarak dagittiktan sonra, mücevher dolu kutuyu da Mimar Sinan'a vererek söyle dedi:

    ''..Bu gönderdigi taslar benim camiimin taslari yaninda pek kiymetsizdir. Tez bunlari el, öteki taslara karistirip bina eyle!''

    Iran sefiri gördüklerine ve duyduklarina sasip kalmisti (Akil dairedinden mephut ve mütehayyir kaldi). Getirdigi mektubunun cevabini böylece alarak Revan'a döndü.

    Öte yandan Mimar Sinan, padisahin emrini yerine getirmis, degerli mücevherleri mimarelerden birinin taslari arasina maharetle yerlestirmisti. Günes isiginda elmaslar piril piril patladigi için bu minareye ''Cevahir minaresi'' adi verildi. Evliya Çelebi bu taslarin zamanla ''Hararet siddetinden bozuldugunu ve piriltilarinin kayboldugonu'' yaziyor.



    RUHLARI AYDINLATAN SÜSLER

    Süleymaniye elbette sadece bir heybet, sadece bir mimarlik saheseri degildir. Içerideki süsleri ile de bir harikadir. Minber ve mihrap mermer oymaciliginin; vaiz kürsüsü ve abonoz kapilar tahta oymaciliginin en güzel çrnekleridir. Askilar, billur kandiller, tunç samdanlar essiz güzelliktedir.
    caminin 138 penceresimden giren isik, ''Sarhos Ibrahim'' adiyla anilan ünlü sanatkarin döktügü renkli camlardan içeriye süzlüyor ve anlatilmiz bir sekilde insanlari büyülüyor.

    Mihrabin iki yanini süsleyen Kütahya çinileri de çol güzeldir. Hele katahisarli Semseddin Ahmet Efendi'nin kubbeyi isildata hatti ruhlari da aydinlatiyor. Bu har, ''Allah gökleri aydinlatmistir'' mealindeki ayetin yazisidir.

    Bu yazilara göz nuru döken büyük sanarkar, ayetin anlamaindan ve kubbeye verdigi ihtisamdan gözleri kamasmis gibi, isinin sonlarina dogru iyi göremez oldu. Yazilari, onun ögrencisi olan Hasan Çelebi tamamladi.

    SULTAN ''BITSIN'' EMRINI VERIYOR

    Artik, Sultan Süleyman'i da, Koca Sinan'i da ölümsüzlestirecek, Türk mimarlik sanatinin üstünlügünü gösterecek eser bitmis sayilirdi. Halk gibi hükümdar da açilisi sabirsizlikla beklemekteydi. Fakat Mimar Sinan titizlik gösteriyor, yapinin hiçbir kösesinde en ufak bir ihmal görülmemesi, hiçbir seyin unutulmamasi için çalisiyordu. Sinan'i çekemeyen bazi kisiler de Sultan'a, onun isini ihmal ettigini, kubbesin durmasindan da süphe ettiklerini söylemek küçüklügünü gösterdiler.

    Açilisin gecikmesine, isin bir an önce bitirilmemesine gerçekten cani sikilan Sultan Süleyman bir gün camie gitmis, Mimar Sinan'i minber ve mihrapta bazi rötuslar yaparken görmüs ne ona söyle demisti:

    ''-Niçin benim camiim ile mesgul olmayip mühim olmayan islerlee vakit geçirirsin? Ceddim Sultan Mehmet Han'in mimari sana yeter bir numune olsun, bana, bu bina ne zaman biter, tez haber ver!''
    Mimar Sinan, Sultan'in bu hitabi karsisinda sasirmis amasükunetle su cevabi vermisti:

    ''-Saadetlu padisahimin devletinde insallah iki ayda tamam olacaktir.''



    TAMAMLADI YAPISINI KIM AÇACAK KAPISINI

    Gerçekten iki ay sonra muhtesem yapi tamam oldu. Fakat eserin bir an önce tamamlanmasini isteyen Sultan Süleyman, caminin kapisini bizzat açmak için acele etmedi. Ayasofya'yi açan Justinianus gibi, Hz. Süleyman'I ve onu yenmis olmak gururuna da kapilmadi. Cami kapisini kendisinin mi yoksa daha layik olduguna Odabaşısına sormaktan da çekinmedi. O da, '' Bunu en layik kulunuz emektar Mimar Agadir'' cevabini verdi.


    16 Agustos 1557 günü, yeni ve muhtesem caminin kapisina gelen Kanuni Sultan Süleyman, orada toplanan büyük kalabaligin huzurunda, Koca Mimar Sinan'i yanina çagirdi ne ona söyle dedi:

    ''-Bina eyledigin beytullahi, sidk-u safa ve dua ile senin açman evladir!''

    Ve, Koca Sinan, dua ile anahtara çevirdi. Böylece, gelecek çaglara bir devrin san ve söhterini, sanat kudretini ulastiracak olan mabedin kapilari açildi.




  • Büyük dehaydı kendisi... Eserleri ise hiç eskimeyecek.
  • Süpermiş ya bukadarını bilmiyordum
  • Ey ecdadımız sizlerle ne kadar gurur duysak azdır
  • 
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.