Şimdi Ara

lozan antlaşması'nın gizli maddeleri (5. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
88
Cevap
1
Favori
20.345
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 12345
Sayfaya Git
Git
Giriş
Mesaj
  • quote:

    Orijinalden alıntı: OPTİMİST

    Bugün Tarafta yayınlanan Serdar Kaya'nın "Sevri Anlamak" yazısı konuya resmi söylemin dışında bir perspektiften yaklaşmış , Lozan'ın başarısını kabul etmekle birlikte , sürecin nasıl manipüle edildiğini anlatmış, yazarla aynı çizgide düşünüyorum :

    29 Temmuz 2012 tarihinde Taraf gazetesinde yayınlandı.]

    I. Dünya Savaşı’nı kaybeden Osmanlı Devleti, 30 Ekim 1918 tarihinde İtilaf Devletleri ile Mondros Ateşkesi’ni imzaladı. Bu gayet doğal, hatta sıradan bir gelişmeydi. Aradan 14 gün geçtikten sonra, İtilaf Devletleri, (Mondros’ta Osmanlı Devleti’nin kendilerine tanıdığı hakka dayanarak) İstanbul’u işgal ettiler. Bu gelişme de aynı derecede doğal ve sıradandı. İşgaldeki amaç, Anadolu’yu ele geçirmek ya da paylaşmak değil, savaş sonrası şartları oluşturmayı kolaylaştırmaktı. İtilaf Devletleri, bunu başardıktan sonra İstanbul’u terk ettiler.

    İngilizlerin Hedefleri

    I. Dünya Savaşı sonrasında, İngilizlerin (Osmanlı Devleti özelinde) başlıca üç hedefleri vardı: (1) Osmanlı Devleti sınırları içindeki milletleri ulus-devletler haline getirmek, (2) savaş yılları boyunca gayrimüslimlere karşı büyük insanlık suçları işleyen İttihatçıların yargılanmalarını sağlamak, ve (3) savaş sonrası dönemde Türkiye sınırları içinde yaşayacak olan gayrimüslim azınlıkların müslümanlarla eşit haklara sahip olmalarını temin etmek.

    10 Ağustos 1920′de imzalanan Sevr Anlaşması’nın metni, bu üç hedefin bir ifadesi gibidir. Ne var ki, resmi söylem, Sevr Anlaşması’nın genel çerçevesini belirleyen bu üç noktayı ya gizler, ya da sistemli olarak çarpıtır.

    Resmi söylemin İngilizlerin birinci hedefi konusunda yaptığı belki de en büyük çarpıtma, “Osmanlı Devleti’nin bölünmesi” konusunu “Anadolu’nun bölünmesi” şeklinde sunmaktır. Halbuki, Sevr’in çerçevesi bu değildir. Sevr, Ege adalarını (Madde 84 ve 122), Hicazı (Madde 98), Mısır’ı (Madde 101), Sudan’ı (Madde 113), Kıbrıs’ı (Madde 116) ve Libya’yı (Madde 121) Osmanlı’dan kopararak müstakil ulus-devletlere dönüştürmeyi karara bağlar. Bu, son derece geniş bir çerçevedir. Ancak resmi anlatı, bu geniş çerçeveyi sadece Anadolu’yu içerecek şekilde daraltma ve herşeyi bu dar çerçeve dahilinde değerlendirme eğilimindedir. Bu eğilim, (elbette) nedensiz değildir ve belli bir siyasi amaca hizmet eder.

    Efsane Üretimi

    Sevr’in üç kıtaya yayılan hükümlerini gözlerden uzakta tutarak herşeyi Anadolu ile sınırlandırmak, Ankara Hükümeti’nin başarılarını gerçekte olduğundan daha büyük gösterme işlevi görür. Şöyle ki, yukarıda bahsi geçen devasa kayıplar, Lozan’da da herhangi bir değişiklik göstermez. Yani, İngilizlerin Osmanlı’yı parçalama hedefini gerçekleştirme noktasında Sevr ile Lozan arasında pek bir fark yoktur. Dolayısıyla, konu “yedi düveli dize getirme” hamaseti bir kenara bırakılarak düşünülecek olursa, Lozan’ın TBMM’de onaylanmasından sadece bir ay sonra İngilizlerin İstanbul’u terk etmiş olmaları kendi doğallığı içinde anlaşılabilir.

    Herşeyi Anadolu çerçevesine sıkıştırarak değerlendiren resmi anlatının bunu bugünün sınırlarını esas alarak (yani sanki o dönemde tam olarak bu sınırlar hedefleniyormuşçasına) yapması da ayrıca problemlidir. Böyle bir anlatı, kaybedilen (ve dolayısıyla da bugün itibariyle sınırların dışında kalan) yerleri otomatikman önemsiz kılarken, kurtarılan her toprak parçasını da ayrı bir zafer haline getirir. Böyle bir çerçevede, (sözgelimi) bugünkü sınırların dışında kalan Musul’un, Kerkük’ün ya da Batum’um kaybı çok fazla önemsenmezken, sınırlar dahilinde olan her karış toprak ise uğrunda ölmeye değer bir hüviyet kazanır. Bu durum, Sevr ve Lozan’ın anlaşılış şekline de doğrudan yansır. Örneğin, Sevr, Ege adaları ve İzmir’i (birlikte) Yunanistan’a verir. Adaların Yunanistan’a verilmesini Lozan da teyit eder. Ama bu çok önemli değildir. Önemli olan İzmir’i almış olmaktır.

    Bütün bunlar, geçmişte yaşananları doğru bir şekilde aktarma değil, belli bir perspektifi telkin etme kaygısıyla şekillenen bir anlatının ürünüdür. Dikkat edilecek olursa, bir siyasi iktidar, bu çarpık yaklaşım ile kendisini her durumda muzaffer gösterebilir.

    Sonsöz

    Sevr’den Lozan’a giden süreç, Türkiye adına açık bir başarıdır. Ancak bu başarı gerçekte ait olduğu çerçevede incelenirse, ilgili dönemde yaşananların, (kabaca) İttihatçıların A kadrosunun devleti bir maceraya sürükleyerek yokoluşa götürmelerinin ardından, B kadrosunun birkaç önemli mevziyi geri kazanmasından ibaret olduğu görülebilir. Dahası, bu süreç ileri seviyede efsaneleştirilerek halka sunulmuş, otoriter bir rejimi gerekçelendirmekte kullanılmış ve bu durumu sürdürülebilir kılma adına bir halk nesiller boyunca temelsiz bir Sevr korkusuyla paranoyaklaştırılmıştır.

    İlgili süreç içinde, başarı olup olmadığı nereden bakıldığına bağlı olarak değişen konular da vardır. İzmir’i yakmak, soykırım suçlusu İttihatçıların yargılanmasına engel olmak ve 1914′te başlayan soykırım furyasına 1925′e kadar devam etmek gibi…
    quote:

    İşgaldeki amaç, Anadolu’yu ele geçirmek ya da paylaşmak değil, savaş sonrası şartları oluşturmayı kolaylaştırmaktı. İtilaf Devletleri, bunu başardıktan sonra İstanbul’u terk ettiler.


    itilaf devletleri yunan ordusunu yenmiş türk ordusuyla karşılaşmak istemedikleri için istanbul'u terk ettiler. Bir şeyi başarmış olduklarından değil, başaramadıklarından istanbul'u terk ettiler.


    quote:

    Resmi söylemin İngilizlerin birinci hedefi konusunda yaptığı belki de en büyük çarpıtma, “Osmanlı Devleti’nin bölünmesi” konusunu “Anadolu’nun bölünmesi” şeklinde sunmaktır. Halbuki, Sevr’in çerçevesi bu değildir. Sevr, Ege adalarını (Madde 84 ve 122), Hicazı (Madde 98), Mısır’ı (Madde 101), Sudan’ı (Madde 113), Kıbrıs’ı (Madde 116) ve Libya’yı (Madde 121) Osmanlı’dan kopararak müstakil ulus-devletlere dönüştürmeyi karara bağlar. Bu, son derece geniş bir çerçevedir. Ancak resmi anlatı, bu geniş çerçeveyi sadece Anadolu’yu içerecek şekilde daraltma ve herşeyi bu dar çerçeve dahilinde değerlendirme eğilimindedir. Bu eğilim, (elbette) nedensiz değildir ve belli bir siyasi amaca hizmet eder.


    ege adaları hicaz mısır sudan kıbrıs libya falan zaten osmanlı döneminde, baya eskiden kaybedilmiş topraklar. bizimle ne ilgisi var ki. oldu olacak viyanayı da alsaydık lozanda.



    quote:

    Sevr’in üç kıtaya yayılan hükümlerini gözlerden uzakta tutarak herşeyi Anadolu ile sınırlandırmak, Ankara Hükümeti’nin başarılarını gerçekte olduğundan daha büyük gösterme işlevi görür. Şöyle ki, yukarıda bahsi geçen devasa kayıplar, Lozan’da da herhangi bir değişiklik göstermez. Yani, İngilizlerin Osmanlı’yı parçalama hedefini gerçekleştirme noktasında Sevr ile Lozan arasında pek bir fark yoktur. Dolayısıyla, konu “yedi düveli dize getirme” hamaseti bir kenara bırakılarak düşünülecek olursa, Lozan’ın TBMM’de onaylanmasından sadece bir ay sonra İngilizlerin İstanbul’u terk etmiş olmaları kendi doğallığı içinde anlaşılabilir.


    bahsi geçen kayıpların telafisi zaten mümkün değildi. gidip de hicazı mı alacaktık yani. Ordunun kapasitesi belli, araplar zaten bizi istemiyor. İngilizler istanbulu savaşı göze alamadıkları için terk ettiler daha önce belirttiğim gibi.


    quote:

    Herşeyi Anadolu çerçevesine sıkıştırarak değerlendiren resmi anlatının bunu bugünün sınırlarını esas alarak (yani sanki o dönemde tam olarak bu sınırlar hedefleniyormuşçasına) yapması da ayrıca problemlidir. Böyle bir anlatı, kaybedilen (ve dolayısıyla da bugün itibariyle sınırların dışında kalan) yerleri otomatikman önemsiz kılarken, kurtarılan her toprak parçasını da ayrı bir zafer haline getirir. Böyle bir çerçevede, (sözgelimi) bugünkü sınırların dışında kalan Musul’un, Kerkük’ün ya da Batum’um kaybı çok fazla önemsenmezken, sınırlar dahilinde olan her karış toprak ise uğrunda ölmeye değer bir hüviyet kazanır. Bu durum, Sevr ve Lozan’ın anlaşılış şekline de doğrudan yansır. Örneğin, Sevr, Ege adaları ve İzmir’i (birlikte) Yunanistan’a verir. Adaların Yunanistan’a verilmesini Lozan da teyit eder. Ama bu çok önemli değildir. Önemli olan İzmir’i almış olmaktır.


    çok saçma. musulun kaybı elbette önemlidir, ama yapacak bir şey yoktu ingiltere ile savaşı göze alamazdık. adalar zaten yunanlılarındı ve donanma falan yoktu bizde, nasıl alabilirdik ki. Bu yazıyı yazan adama sevr ve lozan haritalarını kıyaslamasını tavsiye ediyorum.

    quote:

    Bütün bunlar, geçmişte yaşananları doğru bir şekilde aktarma değil, belli bir perspektifi telkin etme kaygısıyla şekillenen bir anlatının ürünüdür. Dikkat edilecek olursa, bir siyasi iktidar, bu çarpık yaklaşım ile kendisini her durumda muzaffer gösterebilir.


    asıl çarpık olan bu yazıdır. lozan bir zaferdir, kanla kazanılmıştır. yazının her tarafı demagoji ve laf salatası dolu.


    quote:

    Sevr’den Lozan’a giden süreç, Türkiye adına açık bir başarıdır.


    çok şükür bunu itiraf etmiş.

    quote:

    Ancak bu başarı gerçekte ait olduğu çerçevede incelenirse, ilgili dönemde yaşananların, (kabaca) İttihatçıların A kadrosunun devleti bir maceraya sürükleyerek yokoluşa götürmelerinin ardından, B kadrosunun birkaç önemli mevziyi geri kazanmasından ibaret olduğu görülebilir. Dahası, bu süreç ileri seviyede efsaneleştirilerek halka sunulmuş, otoriter bir rejimi gerekçelendirmekte kullanılmış ve bu durumu sürdürülebilir kılma adına bir halk nesiller boyunca temelsiz bir Sevr korkusuyla paranoyaklaştırılmıştır.


    cumhuriyeti kuranlar ittihatçılar değildir. yine demagoji.




  • Arkadaşlar aslında hep dalga geçeriz 2023le felan ama biz halk olarak psikolojik olarak bakıyoruz.Elimizde ne bir belge var ne de devlet arşivleri.Ha devletin başındakiler bizim düşündüklerimizi düşünmüyor mu tabiki düşünüyor adamların afedersiniz lavaboya gitmek için bile danışmanı akıl hocası varken düşündüklerimizi düşünmemesi imkansız. Şu var ama halk her şeyi her yerde söyleyebilir ama devlet büyükleri söyleyemez.Uzun lafın kısası lozan ile ilgili olsada olmasada 2023 sadece Cumhuriyetin 100.yılı değil bir çok şeyin değişeceği bir tarihtir bence..

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: faaty

    Aşağıdaki yazı Murat Bardakçıya aittir.

    Dün, Lozan Anlaşması'nın imzalanmasının 89. yıldönümüydü. Bu yıldönümü vesilesi ile size bu anlaşmanın gizli tutulan, dolayısı ile bilinmeyen bir başka özelliğinden bahsedeyim... Lozan'ın, üzerinde 'çok gizli' yazan 21 maddelik bir ek protokolü vardır ve 24 Nisan 1923 günü imzalanmış olan anlaşmanın asıl
    maddeleri, işte bu bölümdedir! Herkesin bildiği yayınlanmış maddelerin hükmünün sadece yüz seneliğine, yani geçici olduğu ifade edilir. Son maddede de
    anlaşmanın asıl hükümlerinin, imzalanmasının 100. yıldönümünde, yani 24 Nisan
    2023'te yürürlüğe gireceği vurgulanır.

    GİZLİ PROTOKOL(!)

    Bendeniz, anlaşmaya taraf olan bir Avrupa ülkesinin devlet kasasında muhafaza edilen bu gizli protokolü, yani Lozan'ın bilinmeyen maddelerini bundan senelerce önce çok güçlü bir dostumun vasıtası ile okuyup notlar alma bahtiyarlığına erişmiş nâdir kişilerden biriyim. Ama, yıllardır muhafaza ettiğim bu tarihî sır zamanla bana son derece ağır gelmeye başladı, taşıyamaz oldum ve bir başlangıç olarak, bazı maddeleri sizlerle paylaşmaya karar verdim... Bu kararı almamın ardında hem tarihe ve gerçeklere hizmet arzusu, hem de bir gazeteci sıfatıyla Lozan'ın aslını yayınlama önceliğine sahip bulunma hissi vardı...

    İşte, Lozan Anlaşması'nın gizli maddelerinden bazıları:

    MADDE 2: Türkiye, Boğazlar üzerindeki hâkimiyetinden 24 Nisan 2023'ü 25 Nisan 2023'e bağlayan geceyarısı tamamen vazgeçecek ve bölge, anlaşmada imzası bulunan diğer devletlerin hâkimiyeti altına girecektir.

    MADDE 7: Türkiye 24 Nisan 2023 tarihi itibariyle bütün yeraltı servetlerini ve doğal kaynaklarını kullanma hakkından feragat edecek, bu hak anlaşmada imza sahibi olan diğer memleketlerin olacaktır. İş bu maddeye ormanlar, madenler ve bütün enerji kaynakları da istisnasız dahildir.

    MADDE 9: Türkiye, Fener Patrikhanesi'nin ekümenik olduğunu kabul edecektir.
    Patrikhane 24 Nisan 2023'ten itibaren milletlerarası hükmî şahsiyete sahip
    olacak, Aya Yorgi Kilisesi merkez kabul edilerek 25 kilometre çapında ve
    Ayasofya'yı da içine alacak olan arazi bedelsiz olarak Patrikhane'ye
    devrolunacak ve burada daha sonra kurulacak olan Vatikan benzeri yeni devlet,
    geçmişin Bizans'ının hatırasını ihyâ edecektir.

    MADDE 10: Ayasofya yeniden kilise hâline getirilecek ve Yeni Bizans Devleti'ne ait olacaktır.

    MADDE 13:Hristiyan dünyasının organize edeceği her türlü misyonerlik faaliyeti serbest bırakılacak, Türkiye din değiştirmek isteyen vatandaşlarına her türlü desteği verecektir.

    MADDE 17: Bu anlaşmanın imzalanmasından önce yürürlükte bulunan ama
    Türkler'in 1919 ile 1922 seneleri arasında sürdürdükleri silâhlı başkaldırı
    yüzünden uygulama imkânı kalmayan Sevr Anlaşması'nın bazı maddeleri de yine 24 Nisan 2023'ten başlamak üzere hayata geçirilecek; öncelik Ermenistan, Lâzistan ve Kürdistan projelerine verilecektir.

    MADDE 21: İşbu anlaşma 24 Temmuz 1923 günü Lozan Palas Oteli'nin kömürlüğünde Türkiye Hariciye Vekili İsmet ile İstanbul'daki İngiliz Yüksek Komiseri Sir Horace George Montagu Rumbold tarafından gizli olarak imzalanmıştır.

    YOKSA İNANDINIZ MI?

    Lozan'ın nasıl kan ve gözyaşı ile dolu senelerin ardından ve hangi şartlar altında imzalandığını düşünmeyi bir türlü akıl edemeyip yıllardan bu yana "Lozan'ı zafer falan zannetmeyin, apaçık bir yenilgidir", "Bağımsızlık belgesi falan değil, Türkiye'yi ele geçirme planıdır", "İmzalanmasının üzerinden hele bir asır geçsin, bilmem nemizi işte o zaman göreceğiz" diye geveleyenler var ya... Aslı astarı olmayan hayâlî bir gizli protokolün maddeleri imişçesine yukarıda yazdığım maddeleri bu zavallıların verdiği ilhamla uydurdum... Ama uydurduklarım da birşey mi? Bunlar "Lozan zafer değil, hezimettir" diye geveleyenlerin daldıkları rüyada saçmaladıklarının ve etraflarını sarmış birkaç zavallıyı da ikna ettikleri palavralarının yanında zemzemle yıkanmış gibi kalır!
    quote:





    MADDE 2: Türkiye, Boğazlar üzerindeki hâkimiyetinden 24 Nisan 2023'ü 25 Nisan 2023'e bağlayan geceyarısı tamamen vazgeçecek ve bölge, anlaşmada imzası bulunan diğer devletlerin hâkimiyeti altına girecektir.




    çok fazla bir zaman kalmadı. boğazlarda oturanlar ne olacak peki? hadi çanakkaleyi geçtim, toplasan 5 bişn kişi falan yaşıyordur heralde. ama koskoca istanbul'u nasıl kendi ellerimizle teslim edeceğiz. bu konuyu facebook olsun twitter olsun her yerde paylaşmalıyız. lütfen duyarlı olalım.



    edit:



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Timurlénk -- 14 Şubat 2013; 21:17:39 >




  • ilk mesaj için söylüyorum

    bunlar palavra.Yapmak istedikleri şey gayet açık.Bir yalanı onlarca kez söyleyerek yayarlar ve insanlarin doğru olduğunu zannetmesini sağlarlar. bu olduktan sonrada bu yalana alışan halkın zaten böyle birşey vardı deyip durumu kabul etmesini beklerler.

    aynen bugünlerde terörist başına imralı denilerek sanki masummuş gibi göstermeye çalıştıkları gibi.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Şu yazının bi sonunu getireydiniz keşke.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: jeopol

    ilk mesaj için söylüyorum

    bunlar palavra.Yapmak istedikleri şey gayet açık.Bir yalanı onlarca kez söyleyerek yayarlar ve insanlarin doğru olduğunu zannetmesini sağlarlar. bu olduktan sonrada bu yalana alışan halkın zaten böyle birşey vardı deyip durumu kabul etmesini beklerler.

    aynen bugünlerde terörist başına imralı denilerek sanki masummuş gibi göstermeye çalıştıkları gibi.

    3 etti

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Sevr'i sadece Anadolu'yu baz alarak anlatıyorlar. Bunun nedeni Lozan'ı yüceltmektir fikrine katılabilirim ama Lozan ile Sevr arasında o kadar da fark yoktur gibi bir iddiayı sadece kilometre hesabı yapabilen örümcek kafalı bir beyin ortaya atabilir.

    NOT: Yazıyı sonuna kadar okudum. İnanan kerizdir zaten. Neye ithafen yazdığımı anlayan anlar.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: II.Abdulaziz

    quote:

    Orijinalden alıntı: Yeni Türkü

    OSMANLI HEZİMETTİ.

    Bence daha iyi bir devlet kurulabilirdi. Çok daha güçlü olabilirdi. 3 Kıtayı değil 5 kıtayı alabilirdi. Osmanlı İmparatorluğu tarihimizin yüz karasıdır.

    Kurabilenler bunu yapabilmiş. Sence daha iyisi yapılabilecekse buralarda yazacağına git 5 kıtalık devletini kur.
    Klavyeyi eline alan koca imparatorlukları, yüz yılları yüz karası yapıyor.
    ilk öğretimde yazılan kompozisyonlar inanın daha mantıklıdır, seviyelidir.
    Bu nasıl bir kafadır ?

    Hani bu gönderme olmasa bile yine de her şey görecelidir, üç kıtaya hükmetmek zor bir iş olabilir ama herkes bunu beğenmek zorunda değil.




  • 
Sayfa: önceki 12345
Sayfaya Git
Git
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.