Şimdi Ara

Kur'an anlattı, NASA araştırdı.

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
13
Cevap
0
Favori
1.105
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • [Kur'an anlattı, NASA araştırdı] - Kumların Atlantis'i İrem


    Ünlü baharatları yüzünden döneminin önemli ticaret merkezlerinden biri olan Ubar,
    İskenderiye, Şam ve Kudüs’e yapılan seferlerle çölün ortasında filizlenmiş ve bir
    Gün ansızın ortadan kaybolmuştu.

    Söylentilere göre şehirde baş gösteren sapkınlık sonucu Yaradan’ın gazabına uğramışlardı.
    Kur’an-ı Kerim’de, Binbir Gece Masalları’nda ve dilden dile aktarılan hikâyelerde bahsi
    geçen bu gizemli şehir, kaşiflerin ve arkeologların listesinde her zaman bir numara oldu.
    Kim burayla ilgilendiyse çölde kayboldu. Ubar’dan haber alınamadı. Ve şehir, efsanelerin
    Dinginliğine terk edildi… Ta ki, belgesel yapımcısı ve maceraperest Nicholas Clapp, NASA’dan
    jeolog Dr. Ronald Blom, kariyerinin doruklarındaki arkeolog Dr. Juris Zarins ve Guinness
    Rekorlar Kitabı’na göre ‘yaşayan en başarılı kaşif’ olarak isimlendirilen Sir Ranulph Fiennes’den
    oluşan ekip bir araya gelene kadar. Turkuaz, gelişmiş uzay teknolojisini de kullanan ekibin
    90’lı yılların başında Ubar’ı ya da Kur’an’da yer alan adı ile İrem’i keşfetmelerinin izini sürdü.

     Kur'an anlattı, NASA araştırdı.


    Uzay mekiği Challenger, rutin mekik uçuşlarından birini gerçekleştiriyordu. Mürettebat
    dünyanın etrafındaki 95. turlarını tamamlamış, kendilerinden beklenen deneyleri tamamlamıştı.
    96. dönüş öncesi mekiğin koordinatları değiştirildi, yeni değerler bilgisayara girildi. Yeni dönüş
    çizgisi, Arabistan Yarımadası’nın ucundaki Umman üzerinden geçiyordu. Mekiğin bu kez,
    öncekilerden çok farklı bir hedefi vardı. Kur’an’da, Arap edebiyatında, Yunan ve eski Roma
    kaynaklarında bahsi geçen efsanevi kent Ubar’ın yerini tespit etmeye çalışacaktı. Bundan
    önce de sayısız maceracı, arkeolog ve de yağmacı, Ubar’ı gün yüzüne çıkarmaya niyetlenmiş;
    ama hepsinin eli böğründe kalmıştı. Neredeyse Ubar için, ‘boşuna uğraşıyoruz, bu sadece bir
    efsane’ kanaati yerleşiyordu ki, uzay teknolojisi imdada yetişti. Ubar’a dair ciddi bulgular
    olduğuna kanaat getiren ve anlatılanlardan etkilenen NASA’daki bilim adamları, mekiğin
    rotasının değiştirilmesine onay verdi. Rub al Khali olarak bilinen noktanın üzerine gelen mekik,
    kumların altında yatanları daha iyi gösterecek güce sahip radar sinyallerini hedefine yolladı.
    NASA’nın Jet Propulsion laboratuvarına yollanan fotoğraflara, aynı nokta üzerinden geçen diğer
    iki uydudan çekilen görüntüler de eklendi. Veriler masaya yatırıldı. Bilgisayarda zenginleştirildi
    ve manzara netleşti. Birtakım jeolojik düzensizlikler göze çarpıyordu. Soluklar tutuldu ve karara
    varıldı: ‘Beyler, Ubar’ı bulduk!..’

    Ubar’ı bulan ekip de bir macera filminin castinde rol alsa sırıtmayacak nitelikteydi. Ekibin başı
    olan Juris Zarins, 1945 doğumlu bir Alman’dı. Amerika’da büyümüş, ülkenin önde gelen
    arkeologlarından biri olmuştu. Suudi Arabistan Krallığı antika bölümlerine arkeoloji danışmanlığı
    yaptığı yıllarda Suudi Arabistan, Mısır, Umman ve Yemen’de sayısız arkeoloji çalışmalarında
    bulunmuş, Ubar söylentileriyle o dönemde tanışmıştı. Kendisinden önce yola çıkanlar 1930,
    1947 ve 1953’te hayal kırıklığına uğramış, seferden elleri boş dönmüştü. 1992’de Ubar’ın
    uzay teknolojisinin de yardımıyla ortaya çıkarılması, oldukça ses getirmiş, aynı zamanda
    Discover, Time ve Newsweek tarafından o yılın en çok ses getiren 10 buluşundan biri olarak
    gösterilmişti. 5 Şubat 1992’de, vaktiyle Arabistanlı Lawrence tarafından ‘Kumların Atlantis’i
    olarak tanımlanan, Kur’an-ı Kerim’de de ‘Kuleler Şehri’ olarak isimlendirilen efsanevi Ubar
    şehrinin kalıntılarının bulunduğu ilan edildiğinde, arkeoloji dünyasının gündemine bomba gibi
    düşen bu olay, aynı zamanda dünya kamuoyunu da bir süre meşgul etmişti. İlk kez, uzay
    teknolojisi, dinî kaynaklı bir iddianın gerçekliğini araştırmak için devreye girmiş, sıkı elemanlardan
    oluşan bir kadroyla yapılan expedisyon sonucu da varlığı ve yokluğuna dönük söylentilerle bir
    muamma topuna dönüşen Ubar’dan artakalanlara ulaşılmıştı. Araştırmacılara göre Ubar, tarihte
    bilinen ilk reçine ve tütsü üretim merkezlerinden biriydi. Yıkıntılara ulaşılabilmesi için şiddetli
    kum fırtınaları ve ölümcül çöl yılanları ile mücadele etmek zorunda kalan ekip, Ubar’ın sekizgen
    kulelerinden ve 15 metreye varan sur duvarlarından artakalan yıkıntılara ulaştıklarında, tarih ile
    teknolojiyi harmanlamanın ödülünü alıyorlardı.

    Ekibin dişli üyelerinden, San Diego Üniversitesi Jeoloji Bölümü’nden ve aynı zamanda NASA’ya
    bağlı Jet Propulsion Laboratuvarı’nda da görevli Jeoloji Profesörü Ronald Blom’a göre, Ubar’ı,
    uzay mekiğinin desteğiyle bulmuşlardı. Blom, ‘Challenger’daki radarlar ve optik kameralar
    tarafından çekilen ve bizim ‘false colour’ dediğimiz teknikle analiz edilen resimlerde göze
    çarpan antik çöl yollarını takip ederek şehre ulaştık.’ derken, konuyla ilgili araştırmaları
    bulunan din alimi Abdullah Yusuf Ali ise Ubar’ın Kur’an’da bahsi geçen İrem şehri olduğunu
    söylüyor. Ali’ye göre İrem, Ad kavminin başkentiydi. Zaten keşiften çok öncesinde de İngiliz
    araştırmacı Bertram Thomas’ın 1932’de kaleme aldığı ‘Arabia Felix’ isimli eserde de İrem’e
    atıfta bulunuluyordu. Thomas da İrem ile oldukça ilgilenmiş, hatta bölgedeki Arapların kendisine
    gösterdiği patika izlerinden hareketle İrem’in yerini tespit ettiğini iddia etmişti. Araştırmalarını tamamlayamadan ölünce, İrem de onunla birlikte tarihin sandukasında beklemeye bırakıldı.
    Ta ki, maceracı Clapp, hadiseye el atana kadar. İrem’i bulma fikri ilk olarak, 1981’de Los
    Angeles’lı belgesel yapımcısı; ama daha da önemlisi bir maceraperest olan Nicholas Clapp’in
    aklına düşmüştü. Arap tarihinin gizemli sayfalarına ilgisini hiç saklamayan Clapp, Thomas’ın
    izinden giderek kayıp şehri bulmayı kafaya koyduğunda, ekibini toparlamaya soyundu.
    Thomas’ın yazdıklarını inceleyen Clapp de kitapta bahsedilen bu kayıp şehrin varlığına
    inanmıştı; ama bir türlü bulunamıyordu. ‘O halde büyük resmi görmek için, daha da yukarılardan
    bir yerlerden bakmalıydık diye düşündüm ve aklıma NASA geldi.’ diyen Clapp, uzun bir uğraşıdan
    sonra uzay mekiğinden bu bölgenin resimlerinin çekilmesi için gereken izinleri aldı.
    ‘Her halükarda elimizdekileri güçlendirecek tarihî vesikalara da ihtiyaç vardı.’ diyen macera
    utkunu Clapp, soluğu Californiya’daki Huntington Kütüphanesi’nde aldı. Kısa bir araştırmadan
    sonra ünlü coğrafyacı Batlamyus tarafından MS 200 yılında çizilmiş bir harita geçti eline.
    Harita, söz konusu bölgedeki eski bir şehrin yerini ve bu şehre giden yolları gösteriyordu.
    Mekiğin çektiği fotoğraflar da gelmişti. ‘Uzaktan algılama’ tekniği ile çekilen fotoğraflarda
    yerden çıplak gözle görülmesi mümkün olmayan; ancak havadan net olarak görülebilen
    bazı yol izleri bariz şekilde görünüyor, hem haritadaki hem de uzaydan çekilen fotoğraflarda
    görülen yollar birbirleriyle kesişiyorlardı. Kesişen noktalarda kazılar başlayınca,
    ‘Kumların Atlantis’i Ubar’ da ortaya çıkıyordu.

    Her ne kadar bazı arkeoloji çevreleri, Ubar’ın sadece bir efsaneden ibaret olduğunu savunsa da
    Zarins kendinden emin bir şekilde, ‘Klasik metinlere ve Arap tarihi kaynaklarına bakarsanız Ubar,
    bazılarının iddia ettiği gibi, sadece bir şehre değil, bir kavme, insanlar topluluğuna ve bölgeye
    verilen isim. İtiraz edenler bu noktayı ıskalıyor.’ diyor ve ekliyor: ‘Ubar vardı ve biz de onu bulduk!’

    ‘NASA bulmadı, biz bulduk!’

    Sir Ranulph Fiennes’ göre, kazı ekibinin NASA’yı ikna etmesi çok uzun sürmüş. ‘Biz üç aşağı beş
    yukarı şehri bulmuştuk ki; ancak mekiği üzerimizden uçurmaya ikna oldular. Evet, geldiler. En
    azından çektikleri fotoğraflar emin olmamızı sağladı, kazı yapacağımız alanları azalttı; ama asıl
    işi biz yaptık!’ diyen Sir, New York Times’ı da suçluyor, ‘Başarımızı sadece NASA’ya mal ettiler,
    gerçeği anlatmamıza rağmen haberi de geri çekmediler...’

    12 katlı yüksek binaları ile birlikte bütün şehir kumlara gömüldü

    Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nden Abdülbaki Güneş’in ‘Kur’an Kıssaları ve Medeniyetlerin İnşası’
    adlı kitabı, türüne ender rastlanacak eserlerden. Eser, Kur’an’da bahsi geçen helak olmuş
    kavimleri mercek altına alıyor. Güneş, Kur’an’da Ad kavminin, yüksek binalar inşa ettikleri
    için ‘zatü’l-imad’ yani, ‘yüksek sütun sahibi’ diye nitelendirildiğini söylüyor. Dünyada bu tür
    binaları ilk defa onlar inşa etmiş. Rivayetlere göre Ad kavminin lideri Şeddad b. Ad, İlahi
    kitaplarda cennetin niteliklerini okumuş ve benzerini inşa etmeye karar vermiş. Altın, gümüş,
    yakut vb. değerli maddeleri kullanarak saraylar yaptırmış, her türlü sebze ve meyvenin
    yetiştiği bahçeler ve bunları sulayacak kanallar inşa ettirmiş. Kur’an; Ad kavminin, ihtişam ve
    debdebelerinin göstergesi olmaktan öte bir anlam taşımayan yüksek binalar ve anıtlar
    diktiklerinden söz ediyor. Eğlenme, zevk-ü sefa peşinde koşma, israfa dayalı lüks bir hayatı
    tercih etme, kısacası hedonist bir yaşam sürmekten başka bir amaç taşımayan bu insanlar,
    ölüm ötesi hayat için herhangi bir hazırlık içinde olmamışlar. Kur’an’da; Ad kavminin, dünya
    zevklerine dalıp insanî erdemlerden uzaklaşarak aşağı sosyal katmanlara mensup insanlara
    zulmettikleri görülüyor. Ayette, kavmin kendisine azap getirecek olan bulutu gördüğü; ancak
    bunun gerçekte ne olduğunu anlayamadıkları ve bir yağmur bulutu sandıkları belirtilmekte.
    Çünkü çöl kumunu kaldırarak ilerlemekte olan bir kasırga da uzaktan bir yağmur bulutuna
    benziyor. Bir kum fırtınasının ilk işareti, kuvvetli rüzgârla savrulan ve yükselmekte olan
    akımlarla yüzlerce metre yükseğe çıkan kumla dolu bir buluttur. Nitekim Ubar, metrelerce
    kalınlıktaki bir kum tabakasının altından çıkarıldı. Fransız Ça m’Interesse dergisi aynı tespiti
    şu ifadeyle bildirir: “Ubar, çıkan bir fırtına neticesinde 12 metre kumun altına gömülmüştü.”
    Kavmin tüm verimli ekili tarlaları, su kanalları, barajları kumlarla kaplanmış, tüm şehir ve
    içindekiler diri diri kuma gömülmüşlerdir. Kavim helak edildikten sonra da zamanla genişleyen
    çöl, bu kavimden hiçbir iz bırakmayacak şekilde üzerlerini örtmüştür. Ubar’ın bugünkü halini
    gören kimse, bir zamanlar buralarda şanlı ve çok güçlü bir medeniyetin yaşamış olduğunu
    düşünemez. İçerlerine girmeye kimse cesaret edemiyor. 1943 yılında Bavyeralı bir askerin
    hatıralarına düştüğü notlar şehrin bugünkü halini anlatması açısından önemli: “Hadramut’un
    kuzeyde yer yer beyaz kısımları vardı ki eğer onlara bir şey düşerse o kumun içinde mahvolur
    gider ve tamamen çürürdü. Bedeviler katiyyen oraya gitmeye cesaret edemezler. Buranın kumu
    âdeta toz gibi çok incedir. Ucuna ip bağlı bir şakülü uzaktan fırlattım. Beş dakika içerisinde
    hemen kumun içine gömüldü. İpin uç kısmı ise çürümüştü.”

    http://www.zaman.com.tr/?bl=turkuaz&alt=haberler&trh=20060109&hn=244840







  • was, saol gerçekten ilginç,
    kalıntıları merak ettim, geriye ne kaldı acaba, bir fotoğraf felan olsaydı...
  • Kuran ,geçmişi geleceği ve hazırı gören ve gösteren bir zatın ifadeleridir.
    Beşer kelamı olmadığını beşere onaylatıyor.
    Aktarımınız çok güzel, tebrik ediyorum.
  • ilgincççççççç
  • @Kaotika,
    Bir kalıntı fotoğrafı buldum vardı zaman gazetesinde 2 gün önce.
    Bulabilirsem resmi sunmaya çalışırım.
  • @Kaotika,
    11 OCAK 2006 tarihli Zaman'da gerçek bir fotoğraf var. Kırmızı taşlardan bir duvar harabesi.
    Fakat sanal Zaman'a baktım sadece yukarıdaki Fransız Bastilles Sarayı'nı andıran benzetmeyi vermişler.
    11 Ocak tarihli gazetenin Turkuaz Eki'ne bakılabilir.
  • was saol tekrar
    11 ocak yani dün,
    Bulabilirsem bakarım.
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
  •  Kur'an anlattı, NASA araştırdı.
  • İşte bu!
    Teşekkürler @usernick!
  • benim merak ettiğim bişey var. neden koskoca uzay mekiğinin yörüngesini deiştiriyolar? nasanın uzayda casus uyduları yok mu? hani elindeki gazeteyi bile okuyabilecekleri kadar net fotoğraflar çeken? hatta google earth'ün kullandığından daha güçlü olan... onları kullanaymış ya...

    haberi yalanlamak için falan değil yanlış anlamayın :D merak sadece. amerikalılar harbiden de sanıldığı kadar salak mı diye
  • bir gece vakti, stv de görüntülü olarak izlemiştim bu olayı. belgesel halinde, epik bir yayındı.
  • inanışa göre ad kavmi, nuh oğullarından sam'ın torunlarından ad'ın neslidir. peygamberleri hud u dinlemedikleri için cezalandırılmılar.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Lacrima -- 13 Ocak 2006 1:20:41 >
  • Ad kavmi, hani şu dev insan iskeletleri ile ilgili kavim
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.