Şimdi Ara

İngilizler GİZLİ arşivleri açtı: İşte Sultan Vahdettin'in İngilizlerden istekleri

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir (1 Mobil) - 1 Masaüstü1 Mobil
5 sn
11
Cevap
0
Favori
624
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
2 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, İzmir'in düşman işgalinden kurtuluşunun 100. yıl dönümü kutlamalarında kullandığı ifadeler Vahdettin veya Damat Ferit’in Milli Mücadele’deki rolü neydi sorusunu gündeme getirdi.



    Soyer'in "saraylarındaki saltanatı korumak için bütün milleti ateşe attılar" sözü yanlış mı? Soyer'e tepki gösterenler haklı mı? Tartışmalar İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisinde AKP ile CHP gruplara yansıdı. CHP'liler "Vahdettin haindir" dedi, AKP’liler CHP’lilerin üzerine yürüdü. Bunun ardından CHP’liler "Biz Mustafa Kemal'in çocuklarıyız" diyerek AKP’lilere karşı geldi.



    2021 Mart ayında İngiliz Ulusal Arşivi’ndeki gizli raporlar Archive.org adresinde erişime açılmıştı ve Dışişleri Gizli Raporları Türkiye’ye özel 301 dosya içeriyordu. Bu dosyalardan en dikkat çekici olanı ise son padişah Vahdettin’in İngilizlerden olan taleplerinin detaylarını kapsıyor.




    Odatvyoutube
    İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, İzmir'in düşman işgalinden kurtuluşunun 100. yıl dönümü kutlamalarında kullandığı ifadeler Vahdettin veya Damat Ferit’in Milli Mücadele’deki rolü neydi sorusunu gündeme getirdi. Soyer'in "saraylarındaki saltanatı korumak için bütün milleti ateşe attılar" sözü yanlış mı? Soyer'e tepki gösterenler haklı mı? Tartışmalar İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisinde AKP ile CHP gruplara yansıdı. CHP'liler "Vahdettin haindir" dedi, AKP’liler CHP’lilerin üzerine yürüdü. Bunun ardından CHP’liler "Biz Mustafa Kemal'in çocuklarıyız" diyerek AKP’lilere karşı geldi. 2021 Mart ayında İngiliz Ulusal Arşivi’ndeki gizli raporlar Archive.org adresinde erişime açılmıştı ve Dışişleri Gizli Raporları Türkiye’ye özel 301 dosya içeriyordu. Bu dosyalardan en dikkat çekici olanı ise son padişah Vahdettin’in İngilizlerden olan taleplerinin detaylarını kapsıyor. #odatv #sultanvahdettin
    https://www.youtube.com/watch?v=4g7wPmvNTv4







  • Türkiye var ise, bağımsız ve özgür ise, özerkliğini aldıysa bunun kahramı Mustafa Kemal ATATÜRK, silah arkadaşları, Türk Halkı, dedelerimiz, nenelerimiz ve daha bıyıkları bile terlemeden ölüme yürümüş kahramanlarımızdır.

    Vahdettin'in savunulacak bir yanı yok, tarih yazıyor biraz açmak okumak lazım. Kulaktan doğma bilgi ile bu işler yürümez.

  • Vahdettin ulkesini ve insanlarini satmis birisidir.
    Ataturk olmasaydi simdi somurge olarak yasiycakti trdekiler.
    Orta dogudan beter olurdu.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Türkiye var ise, bağımsız ve özgür ise, özerkliğini aldıysa bunun kahramı Mustafa Kemal ATATÜRK, silah arkadaşları, Türk Halkı, dedelerimiz, nenelerimiz ve daha bıyıkları bile terlemeden ölüme yürümüş kahramanlarımızdır.

    Vahdettin'in savunulacak bir yanı yok, tarih yazıyor biraz açmak okumak lazım. Kulaktan doğma bilgi ile bu işler yürümez.

  • Bunu tartismaya bile gerek yok. Basit mantik, savastigin, seni isgal eden ulkeye siginmak. Ben burada savunulabilecek birsey goremiyorum.

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • Siyasal İslamcılar kul oldukları padişahlarını yalamak isteseler de tarihi saklayamıyorlar
    Yakın tarihin düzinelerce belgesi varken dahi Vahdettin denen vatan hainini allayıp paklama derdinde ,eee tebaa olmak bunu gerektirir.

    Tıpkı Afrika'dan tut Balkanlardan çık Osmanlı tarihinin en büyük toprak kaybına neden olmus ,en başarısız padişahı olan ikinci Abdülhamid 'i yere göre sığdıramayıp , diziler filmler çektikleri gibi .

    Kendi sanal kahramanlarını yaratma derdindeler ama malzeme yok

    Böyle Bilgi belgelere gerek yok.
    İstanbul işgal edildiğinde İngilizlere "benlik birşey yoksa 19'luk eşimle nikah kiyacagim, selamlarımı iletiniz" demis ve beşinci karısı ile nikâh kıymıştır böyle birisidir .

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Ben Atatürkçü biriyim. Atatürk ile ilgili sözlerinize katılıyorum. Atatürk olmasaydı nasıl bir ülke olacağımızı da tahmin edebiliyorum. Vahdettin konusunda biraz fazla abartıldığını düşünüyorum. Acizdir, hatalıdır ama bence hain değildir. Padişah olmaya çok meraklı da değildir.
    Bugün Atatürkçü olanların çoğunun, o devirde yaşamış olsaydı sakarya savaşından önce anadoluya şüphe ile bakacağına eminim.

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • Lozanin çok gizli maddelerini de açıklasınlar.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
  • Vahdettin tahtta 4 Temmuz 1918'de I.Dünya Savaşı devam ederken çıktı.Hayatı boyunca padişahlık için kendisini eğitmediğini ve tahttı hiç beklemediğini daha tahtta çıktıktan kısa bir süre sonra "Ben bu makam için hazırlanmadım.Çocukluğumdan beri vücutça rahatsız olduğumdan layikiyle tahsil edemedim.Yaşım kemale erdi, dünyada bir emelim kalmadı.Biraderle hangimizin evvel gideceğimiz malum olmadığından bu makamı bekleyişte değildim.Fakat takdiri ilahi böyle teveccüh etti, bu ağır vazifeyi deruhde eyledim.Şaşmış bir haldeyim,bana dua ediniz'' şeklinde konuşarak ifade etmişti.


    Ancak bu durumu 1919-1922 yılları arasında izlediği siyaseti aklamaz ve kendisini haklı duruma sokmaz.Vahdettin bir hanedan reisi olarak milletinden önce kendi hanedanını ve tahttını koruma telaşına düşmüştür.Bu psikolojide olması da doğaldı.Zira I.Dünya Savaşı boyunca Osmanlının müttefiği olan Almanya ve Avusturya-Macaristan İmparatorluklarında bu imparatorlukları yüz yıllardır idare eden Hohenzollern ve Harsburg hanedanlıkları devrilmişlerdi.Dahası Osmanlının I.Dünya Savaşı sırasında düşman olduğu Çarlık Rusyasında 1917'de Ekim devrimi yaşanmış ve Çar tahttını kaybetmişti.Ancak Çar sadece tahtını kaybetmekle kalmamış aynı zamanda Rusya'yı idare eden Romanov hanedanlığıda iktidardan indirilmiş ve bu hanedana mensup kişiler ya yurt dışına kaçmış ya da devrimciler tarafından tutuklanmıştı.Daha ileri tarihlerde ise Çar ve ailesi devrime tehdit olarak görülüp bolşevikler tarafından kurşuna dizilerek idam edileceklerdi.


    Yani Vahdettin tahtta çıktığında yüz yıllarca Avrupa'ya yön vermiş üç hanedanlık yıkılmış üstüne bu hanedanlıklardan birisine sahip hükümdar ve ailesi toptan idam edilmişti.İstanbul o yıllarda Bolşevik devriminden kaçan Romanov aile üyelerinin ve Çarlık Rusyasına mensup subayların,bürokratların vs bir nevi sürgün yeri gibiydi.Vahdettin'in böyle bir ortamda etkilenmediğini iddia etmek güçtür.Doğal olarak Vahdettinde ilk olarak tahtına ve hanedanına sahip çıkmaya yönelmiş ve bunun için İngilizleri yani İtilaf devletlerini yani I.Dünya Savaşı galiplerini güvenilir bir liman olarak görmüştür.İtilaf devletlerine bütünüyle boyun eğilirse tahtını ve hanedanını koruyabileceğini düşünmüştür.Zaten Mondros Ateşkesinden sonra İstanbul hükümetlerinin işgallere karşı direnmek isteyenlere karşı verdiği tek öğüt 'sabır' ve 'İtilaf devletlerini özellikle İngilizleri kızdıracak hareketlere girişmemek' olmuştur.Bunu o dönem yayınlanan hükümet bildirilerinde,padişah buyruklarında vs görmek mümkündür.


    Bu tutum 1919-1922 yılları arasında hiç değişmeden devam etmiştir.Özellikle Vahdettin Anadoluda Mustafa Kemal Paşa liderliğinde kongreler düzenlenmeye,bildiriler yayınlanmaya,İstanbul'dan verilen emirler dinlenmemeye ve Kuvay-ı Milliye gibi birlikler ortaya çıkmaya başladıkça bu tür hareketleri Rusya'da meydana gelen bolşevik ihtilali ile bir tutmaya başlamıştır.Zaten bir süre sonra Anadoludaki hareketi 'bolşevik' hareketi olarak görecektir.Doğal olarak böyle bir bolşevik hareketin savaşı kazanması durumunda tahttını kaybedeceğini ve belki de Rus çarı ve ailesinin başına gelenlerin kendisi ve ailesinin başına geleceği düşüncesine saplanarak Milli Mücadeleye karşı tavır almayı sürdürmüştür.Anadoluda Milli Mücadele ne kadar güçlendikçe o da tüm gücüyle İngilizlere sarılmaya başlamıştır.


    Böylece Anadoluda Kuvay-ı İnzibatler kurulmaya,halife orduları meydana gelmeye başladı.İstanbul hükümetinin kışkırtmaları ile Ankara yönetimine karşı ülke genelinde 'din' temalı yaklaşık 20 kadar iç isyan çıktı.Hatta bu isyanlardan bazıları Ankara yakınlarına kadar gelebilmiştir.O dönem düzenli ordu henüz kurulmadığı için Ankara'nın tüm silahlı gücü Kuvay-ı Milliye birliklerine dayanıyordu ve onlarda hem isyanları bastırmakla görevli oldukları için hem de Yunan ilerleyişine karşı savaştıkları için Ankara'da düzenli olarak bulunamıyorlardı.Yani Ankara milli mücadelenin başlarında oldukça savunmasız bir şehir konumundaydı.Ankara çevresinde ve dahası Ankara içinde İstanbul hükümetinin kışkırtmaları sonucunda bir isyan patlak verse bu isyanı bastıracak doğru düzgün silahlı bir güç yoktu.Mesela Adnan Adıvar ve eşi Halide Edip anılarında milli mücadelenin ilk yıllarında Ankara'nın çok güvensiz olduğunu ve bu nedenle yanlarında zehir taşıdıklarını eğer şehir isyancılar tarafından ele geçirilirse isyancılar tarafından linç edilmeden önce zehir içmeyi planladıklarını söyler.


    Mesela Meclisin ilk açıldığı zamanlarda Ankara'nın çevresinde İstanbul'un kışkırtmasıyla isyancılar görülür.Ankara'da ise o esnada şehri savunmak için tek bir birlik bile yoktur.Mustafa Kemal bunun üzerine Antep'e ve Denizli'ye elde hangi birlik varsa acele Ankara'ya gönderilmesi yönünde telgraf çeker.Denizli taraflarında bulunan Refet Paşa zar zor 120 kişilik bir birlik bulup bunu Ankara'ya gönderir.Bu birliğin başında da o dönem Üsteğmen olan ve ilerde Albaylıktan emekliye ayrılan Şerif Güralp vardır.Şerif Güralp anılarında Ankara vali vekili Yahya Galip'in kendilerini Ankara girişinde karşıladığını ve boynuna sarılarak ''Yarabbi,bu günleride gördük.Sana şükür...'' dediğini aktarır.


    Dahası Şerif Güralp Ankara'da ki durumu şöyle anlatmaya devam eder;


    ''Mustafa Kemal Paşa'nın bulunduğu Ziraat mektebi binasına gittim.Paşa'nın kapısını vurarak içeri girdim.Paşa ile İsmet bey (İnönü) dar,çıplak bir tahta kanepenin üstüne yan yana oturmuşlardı.Vaziyet aldım.Selamlayıp tam haberi vermek istedim fakat Mustafa Kemal birden kolumdan yakaladı.Beni çekti.İkisinin arasına oturttu.Sıkıştı.Şaşırdım fakat o bağırarak:


    -Bırak şimdi bunları! Şurada üç kişiyiz.Ne yapacağız,onu düşünelim..


    Elime bir de sigara tutuşturdu.Ben şaşırmıştım.Bu telaşın sebebini anlayamıyordum.Ankara'daydık.Milli Mücadelenin merkezindeydik.Düşman karşısında değildik ki...Birkaç cümle konuşur konuşmaz İsmet bey bana hemen şu emirleri verdi


    -Şimdi derhal askerlerini toplayacaksın.Hemen tahkimata başlayacaksın.Bu binanın etrafı ve bu tepe tahkim edilecek.Akşamüzeri tahkimatı teftiş edeceğim!


    Daha çok şaştım.Bu tepenin tahkimi!Peki ama,kime karşı,niçin?


    Hemen tahkimata giriştik.Akşamüzeri İsmet bey geldi.Siperleri inceden inceye tetkik etti.Ateş istikametini,görüş sahalarını inceledi.Yapılanları beğenedi.Sonra emrini verdi:


    -Hemen nöbetçilerini çıkar.Çok dikkatli ol!


    Akşam kararıp da gece basınca,bu telaşların sebepleri anlaşıldı.Bulunduğumuz tepeyi saran bahçelerin içinden silah sesleri gelmeye başladı.Bunları atanlar kimlerdi?Niçin ateş ediyorlardı?Bunları anlamak,inip tartışmak da mümkün değildi.O gece sabaha kadar,Mustafa Kemal Paşa'nın birkaç defa kucağında flintasıyla,gündüz kıyafetiyle kendini binadan dışarıya ve kazdığımız siperlere attığını gördüm.


    Ama birkaç gün sonra iş daha da sıkışır.Karargahtaki bu tehlikeli duruma bakmayarak bana,kuvvetimin yarısını alıp hemen batıda görünen Ayaş tepelerine,isyancılara karşı harekete geçmem emredildi.''


    Bu arada Antep'ten 70 kişiyle gelen Kılıç Ali hatıralarında durumu şöyle anlatır;


    ''Ankara'ya 70 kişilik bir süvari müfrezesiyle gelmiştim.O tarihte Ankara'da bu kuvvetten başka,hemen hemen hiçbir kuvvet yoktu.Ama benim bu kuvvetim birkaç gün sonra,fena vaziyette sıkışmış bulunan ve askerleri diri diri kesmek suretiyle vahşetlerini artıran Bolu asileri üzerine sevk edilmişti.


    Yine Kılıç Ali'nin bir başka hatırası şöyledir;


    ''Meclis binasındaydım.Vakit akşama doğru ve geceydi.Müzakere hararetle devam ediyordu.Bu sıralarda Mustafa Kemal beni,Birinci Büyük Millet Meclisi binasının arkadaki küçük riyaset odasına çağırdı.Ayakta,pencerenin kenarında,eliyle işaret ederek,Etlik eteklerinden şehre doğru inen bir kuvveti gösterdi.Dürbün olmadığı için kuvvetin mahiyet ve miktarını tayin müşküldü.Meclisi heyecana sürüklemeden,müfrezemi alarak asileri,daha eteklerden aşağıya inmeden önlememi emretti''


    Yani anlaşılacağı üzere Ankara Milli Mücadelenin ilk yıllarında İstanbul hükümetinin ve Padişahının kışkırtmaları nedeniyle oldukça tehlikeli bir konumdadır.Milli Mücadeleyi verenler adeta kelle koltukta çalışmışlardır.Dahası bazı Kuvay-ı Milliye birlikleri mesela Çerkes Ethem ve ona bağlı Kuvay-ı Seyyare isimli birlikler Ankaradaki paşaların askeri kudretinin kendilerine bağlı olduğunu ve kendilerinden daha zayıf konumda olduklarını farkettikçe Ankara'nın emirlerine uymamaya ve Ankara'da ki paşalarla restleşmeye ve çekişmeye başlamışlardı.Nitekim daha sonra düzenli ordu kurulunca düzenli ordunun gücünü hafife almışlar ve Ankara'ya karşı isyan etmişlerdir.


    Ayrıca bu isyanların bastırılması için kuvvetler bölündüğü için Yunan kuvvetleri Ağustos 1921'e kadar Anadolu'da rahatça ilerlemişler ancak 23 Ağustos-13 Eylül 1921 tarihleri arasında yaşanılan Sakarya savaşının kazanılmasıyla Yunan ilerleyişi durmuş ve dahası İstanbul hükümetinin Anadoluda kışkırtmaya çalıştığı isyanların kökü tamamen kesilmiştir.


    Tabi bunlar okullarda okutulan İnkılap tarihi derslerinde çok üstün körü birşekilde anlatılır.Milli Mücadele sadece Ankara hükümeti ve İtilaf devletleri arasında yaşanılan bir mücadele şeklinde özetlenir.İstanbul hükümeti ve Padişahın bu mücadeledeki rolüne çok az değinilir.Özellikle Milli Mücadelenin ilk yıllarında çıkan din temelli iç isyanlar üzerinde pek fazla durulmaz.


    Durum bu olunca İstanbul hükümeti ve Padişah'ın tutumu görmezden gelinir hatta ''mazlum/masum'' görülmeye başlanır oldu.Halbuki o dönem en koyu saltanat ve hilafet taraftarı olan Rauf bey,Refet bey ve Kazım Karabekir gibi daha sonra Atatürk'e muhalif olacak üst düzey Milli Mücadele kahramanları dahi Vahdettini savunmamışlardır.Meclis ilk açıldığında Vahdettin lehine olan meclis üyeleri savaştaki durumu kızıştıkça ve İstanbul hükümeti ile Padişahın İtilaf kuvvetlerinden yana olan tutumları iyice belli oldukça Vahdettin aleyhine dönmüştür.Nitekim saltanat kaldırılırken hiç kimse Vahdettinin tahttan indirilmesine karşı çıkmamış sadece saltanatsız bir hilafet sisteminin olup olmayacağını tartışmıştır.


    Dahası TBMM tarafından seçilen son halife Abdülmecid Efendi amcasının oğlu olan Vahdettini Milli Mücadelede izlediği siyasetten dolayı hiç affetmemiştir.Sürgün yıllarındayken bile birbirleriyle görüşmemişler dahası Abdülmecid Efendi olurda vefat ettikten sonra kendisini Vahdettinin yanına gömerler diye kendisinin Vahdettinin yanına gömülmemesini yaşarken vasiyet etmişti.Bu vasiyet üzerine kendisi Medine'de defin edilecektir.


    Bence Vahdettinin yapması gereken İstanbul işgal edildikten sonra dahası 16 Mart 1920'de ikinci defa olmak üzere işgal edildikten sonra 'İşgal altında ki bir şehirde Padişahlık ve halifelik yapamam' diyerek tahttan çekilmesi olurdu.Eğer bunu yapsaydı muhtemelen bugün daha farklı bir şekilde anılır olurdu.Ancak o bunu yaptığı takdirde İngilizlerin kendilerine acımayacağını ve tüm Osmanlı hanedanını sürecekleri korkusuna kapıldı.Zaten 1918-1922 yılları arasında izlediği siyaset hem kendi tahtını korumak hem de hanedanın başta kalmasını sağlamaya yönelik olmuştur.Bu da kendisini Türk milleti ile karşı karşıya getirdi.İzlediği siyaset 30 Ağustos 1922'de yenilince 17 Kasım 1922'de İngiltere'ye henüz bir barış anlaşması imzalanmadığı için teknik olarak düşman bir devlete sığınmak üzere ülkeyi terketti.Halbuki son Bizans imparatoru Konstantin İstanbul Fatih tarafından fethedilirken kaçma şansı varken kaçmamış ve İstanbulda kalıp ölmeyi tercih etmişt.Vahdettin ise son Bizans imparatoru Konstantin kadar olamadı.Dahası Konstantin kendisine düşman olan Türk ordusundan kaçmazken Vahdettin İstanbul kapılarına dayanan Türk ordusundan kaçtı.




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Long Nightt -- 17 Eylül 2022; 17:54:57 >




  • erkahn kullanıcısına yanıt

    Yunan saltanat ve şeriat verse yine kabul edecek milyonlar bulursun


    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.