Şimdi Ara

İlber Ortaylı: 'Atatürk olmasa İstanbul’u turist gezisinde görürdük'

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
8
Cevap
0
Favori
494
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
9 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • İlber Ortaylı: "Atatürk olmasa İstanbul’u turist gezisinde görürdük"


    Tarihçi-yazar İlber Ortaylı, "Burada seçimi tayin eden unsurlar son derece ilkel. Adamın biri kafasında külah, Taliban geldi diye lokum dağıtıyor. Resme baktım, Kabil çarşısında tuzu kuru bir tüccar mı diye düşündüm, baktım, Bayburtlu biriymiş. O Bayburtlu lokum dağıtmayı biliyor ama acaba coğrafya biliyor mu? Ne demek yani, Bayburt'un ortasında Taliban için lokum dağıtmak, deli midir nedir? Okul mevsimi yaklaşmış, git 2 çocuğu giydir. Bunu yapan kişinin doğru bir seçim yapacağına nasıl inanırsın?" dedi.

    Ortaylı, Sözcü gazetesi yazarı Ruhat Mengi'ye konuştu. "Atatürk olmasa İstanbul’u turist gezisinde görürdük" diyen Ortaylı, "Hiçbir yerde olmazdı. Muhtemelen bazı yerlerimiz yine kurtulurdu ama bugünkü Türkiye olmazdı. Atatürk olmasa Kurtuluş Savaşı kadroları bile hazırlayamazdı bugünkü Türkiye'yi. Çünkü orada en ileriyi gören ve bir tabirle en çılgını tek başına oydu. O Türkiye Mareşali'dir hakikaten. O orada olmasa bu iş başka türlü olurdu, bilmiyorum öyle bir Türkiye'yi sever miydik… Orta Anadolu'nun ortasında kalırdık, Ege filan hak getire, Trakya yok… İstanbul'da milletlerarası bir komisyon olurdu ve İstanbul'u turist rehberinde görürdün ancak. “İngilizler gelir, gazete çıkarır, biz de yazardık” diyen de var. Atatürk Başkomutan olmasa, 30 Ağustos Zaferi ve Sakarya Savaşı olmasa İstanbul'u ancak turist gezisinde görürdük. Anadolu'nun bir yerine tıkışıp kalırdık." düşüncesini dile getirdi.

    Ortaylı şu ifadeleri kullandı:

    "İnşallah onu da Sakarya cengine çevirmezler. Sakarya Meydan Muharebesi, Kurtuluş Savaşı'nın en önemli savaşlarından biridir, 100'üncü yılı nasıl kutlandı gördünüz, Haymana ve Polatlı belediyelerine has kaldı iş. Polatlı Belediyesi ile Hacettepe Üniversitesi'nin bir kürsüsüne kaldı. Gördük mü, duyduk mu Sakarya'nın 100'üncü yılı diye? Milli bayramlarımız neden önemsizleştiriliyor sorusunu sormayın artık, idareden bir şey gelmeyeceği belli, kendiniz toparlanın. O kadar sivil toplum kuruluşu, Atatürkçü dernek var, bir araya gelsinler, organize olup kutlamaları hak ettiği gibi yapsınlar. Bizim Ayvalık'taki mahalle bile toplanmış, devamlı beni arıyorlar “30 Ağustos'ta gel, konuş” diye. Başka bir yerde bu isteği, heyecanı görmedim.

    -Afganistan'da zaten Taliban'dan kaçan halk IŞİD teröründen sonra daha da fazla göçe yönelecektir. Türkiye daha fazla mülteci alacak durumda değil. Nasıl önleyecek?

    Bu iş ancak bir konsey meselesidir, partiler toplanır, bir “şura”da konuşur. Kendine göre hayal kurarak, sloganlar atarak, tribüne seslenerek bir çözüm getirilmeyeceği açıktır. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Şen'in kalkıp da “Suriyeliler diyor ki, önce siz gidin de geldiğiniz yere, sonra onlar da gidecekmiş” sözlerini o makama gelmiş, gerçekten ciddi olan ve bu memleketi düşünen bir adamın söyleyebileceğine inanıyor musunuz? Kimsenin üstünde durduğu yok, kendi partisi bir şey yapmadığı gibi diğerlerinden de pek ses çıkmıyor. Bu kadar vurdumduymaz bir millet olabilir mi?

    -Afganistan'daki olaylar Türkiye'de de halkta tedirginlik yaratıyor. Sığınmacı diye gelenlerin arasında IŞİD ve Taliban mensupları yok mu, burada da bir tehdit olamaz mı endişesi yaygın. Haksızlar mı?

    Korkmak ve düşünmek bence fena bir şey değil ama paniğe kapılmak da doğru değil. Paniğe kapılıp da hedefini şaşırmamak gerekir. Bu hedefi şaşırmama sadece siyasetçiler, yönetenler için değil, halk için de geçerli. Önlem alınmıyorsa ona göre oy vermeli, ona göre kadroları desteklemelisin. Kimse kusura bakmasın, bu memlekette öyle bir şey görmüyorum. Burada seçimi tayin eden unsurlar son derece ilkel. Adamın biri kafasında külah, Taliban geldi diye lokum dağıtıyor. Resme baktım, Kabil çarşısında tuzu kuru bir tüccar mı diye düşündüm, baktım, Bayburtlu biriymiş. O Bayburtlu lokum dağıtmayı biliyor ama acaba coğrafya biliyor mu? Ne demek yani, Bayburt'un ortasında Taliban için lokum dağıtmak, deli midir nedir? Okul mevsimi yaklaşmış, git 2 çocuğu giydir. Bunu yapan kişinin doğru bir seçim yapacağına nasıl inanırsın?

    İkincisi, polisin sınırdan geçmiş olan herkesi inceleyip açıklama yapması ve halkı rahatlatması gerekir, istenirse tek tek kayıtları bulunabilir. Bayramlarda kendi ülkesine gidip dönen, böylece mülteci sınıfından çıkmış olanlar başta olmak üzere bir kısmı geri gönderilir. Böyle bir durum hiçbir ülkede görülmemiştir. Güvenlik önlemi almak devletin görevidir, bu önlemler alınırsa göç büyük bir soruna dönüşmekten çıkarılabilir."


    t24
    Prof. Dr. İlber Ortaylı: Taliban geldi diye lokum dağıtan kişinin doğru bir seçim yapacağına nasıl inanırsın?
    https://t24.com.tr/amp/haber/prof-dr-ilber-ortayli-taliban-geldi-diye-lokum-dagitan-kisinin-dogru-bir-secim-yapacagina-nasil-inanirsin,975132

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >







  • Maalesef eğitim sistemimizin sorunları bunlar. Selçuklu ve Osmanlı tarihini de böyle anlatıyor. Kazandığımız zaferler. Kazandığımız zaman uzun uzun, şatafatlı, kaybettiğimiz kısım ise bir kaç cümle.


    Kazanan da kaybeden de atalarımız. Selçuklu da Osmanlı da nasıl kazanarak büyüdüyse, kaybederek küçüldü.


    Kazandığımız zaman nasıl güçlü ve gururlu isek kaybettiğimiz zaman da o kadar zayıf ve topuklarımız kıçımıza vura vura kaçtık.


    Çok değil, 20. asrın başı. Tüm kuzey Afrika kaybedilmiş, öyle sadece Fransız ve İngiliz askerine değil, yerel halkın da bizi istememesine kaybedilmiş. Tralbusgarp, yani bugünkü Libya halkı ise payitahta sadık kalmış ve İnligiz, Fransız, İtalyan himayesini kabul etmemiş.


    Libya'ya ordu gönderemiyorduk. Kara bağlantımız yoktu. Donanmamız yoktu denizden ulaşamıyorduk. Enver Paşa, Mustafa Kemal, Fethi Bey, Fuat Bey ve Nuri Bey gibi bir avuç subay gönüllülük esasıyla gizlice Libya'ya gitti. Osmanlı'nın 7-9 bin askeri vardı Libya'da. İtalyan kuvvetler ise 100 binden fazla.


    Yerel halkın sivil milis grupları gelen Osmanlı subayları komutasına girdi. Bu da takribi 20 bine yakındı. Toplam 7-9 bin asker, 20 bin milis, bir avuç subay ve tüm deniz ve kara gücüyle İtalya.


    Ama o da ne? Bu bir avuç milisten oluşan birlikler İtalyan işgalini durduruyor. Enver Paşa payitahta haber gönderiyor. "Düşmanı durdurduk, acil destek gönderin" diye. İktidarda olan İttihak ve Terakki cevap bile veremiyor. Mustafa Kemal donanmanın gelmesi için haber gönderiyor. Karada zafer kazandık ama donanma olmadan elde tutmak imkansız.


    Kara haber bile gelmiyor. Donanma yok. Hücumbot bile yok.


    İtalya bu bir avuç kahraman bedevi ve Osmanlı subayını yenemeyeceğini anlayınca elini kolunu sallaya, kinaye değil tek mermi bile atmadan, 20 30 kişilik birliklerle, sandallarla gelip Ege adalarını bir bir alıyor. Hani koskoca Fatih Sultan Mehmet'in kuşatıp alamadığı, Sultan Süleyman'ın 100 bin kişilik ordu ve 400'den fazla deniz aracıyla 5 ayda ancak teslim alabildiği Rodos sadece 5 dakikada işgal edildi.



    Olayın vahametini anlamanız için anlatıyorum bunu. O kadar güçsüz ve teknik anlamda bitik bir durumdayız.


    Ege adalarının işgali sonrası İttihak ve Terakki Libya'daki Türk subaylara "geri dönün" dedi sadece.


    Her yıl Çanakkale Savaşını kutluyoruz. Çanakkale bir savaş değil, bir savaşın bir cephesi.


    Filistin cephesi var kaybettik, Kafkas cephesi var kaybettik, Hicaz cephesi kaybettik, Balkan cephesini kaybettik arkaşlar, Yemen kaybettik, Irak kaybettik. Ama Çanakkale'yi kazandık.


    Bu bir zafer değil, savaşı kaybettik. Aslında kazandık da Almanlar kaybettiği için biz de kaybetmiş sayıldık. Bu nasıl bir iddia? Bize bunu empoze ediyorlar. Biz bu savaşı kaybettik, kaybetmeyi geç ezildik, üstümüzden geçtiler.


    İstanbul'u mermi atmadan aldı İngilizler. Hiçbir direnişle karşılaşmadan. Bakın bugün aşağı gördüğünüz Libya halkı bile böyle teslim olmadı. Ölene kadar savaştı.


    İttihak ve Terakki'yi boşuna Cumhuriyet'in temellerinden uzak tutmadı Atatürk.


    Kaybettikçe kazandık diyorlar. Bu bana günümüzde birilerini hatırlattı ama neyse girmeyelim o konuya şimdi.


    Her çıkışın bir inişi vardır, her inişin de bir çıkışı. Biz büyük bir milletiz. Bu ego ya da gerçek dışı değil. Milletimiz binlerce yıldır kazanmış ve kaybetmiştir. Bunun bilincine varmamız gerekiyor.


    İşte bunları göz önüne alarak bakarsanız Lozan büyük bir zaferdir. Mustafa Kemal de büyük işler başarmış, adını tarihe altın harflerle kazımış, öldürdüğü düşmanları tarafından bile iradesine, zekasına, hakimiyetine saygı duyulmuştur.



    İş bu vesile ile 30 Ağustos Zafer Bayramı arifesinde başka Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve en güvendiği arkadaşı Mareşal Fevzi Çakmak olmak üzere, tüm şehit ve gazilerimizden, cepheye mermi taşıyan kadınlardan, su veren çocuklara kadar bize bu toprakları kanları ile kazananlardan Allah razı olsun, mekanları cennet olsun.


    Masa başında değil cephede kazanarak elde ettiğimiz cumhuriyet ilelebet payidar olsun.

  • Turist olarak bile giremezdik.İlber hoca yine iyimser konuşmuş ama hakikat bu.En büyük dış politika başarıları İdlipte Ruslarla ortak devriye atmak olan bir zihniyetin bunu anlaması zaten imkansız.Adamlar Türkleri Anadoluda misafir,göçmen,mülteci olarak görürken aksini düşünmeleri zor.

  • gel de bunu ak zihniyete anlat.

  • E öyle çünkü özel idare kontrol altına giriyordu.Vatikan gibi olacaktı.

    Ama şuanki durumuna göre daha iyi olurdu.İçine edildi.Her yer beton ve her yeri mülteci şuan.

    < Bu ileti DH mobil uygulamasından atıldı >
  • Birinci Dünya Savaşı sonrasında imparatorluk başkentinin, İstanbul'un işgal edildiğini unutuyoruz.


    Fakat gel de bunu Sevr fetişistlerine anlat.

  • Maalesef eğitim sistemimizin sorunları bunlar. Selçuklu ve Osmanlı tarihini de böyle anlatıyor. Kazandığımız zaferler. Kazandığımız zaman uzun uzun, şatafatlı, kaybettiğimiz kısım ise bir kaç cümle.


    Kazanan da kaybeden de atalarımız. Selçuklu da Osmanlı da nasıl kazanarak büyüdüyse, kaybederek küçüldü.


    Kazandığımız zaman nasıl güçlü ve gururlu isek kaybettiğimiz zaman da o kadar zayıf ve topuklarımız kıçımıza vura vura kaçtık.


    Çok değil, 20. asrın başı. Tüm kuzey Afrika kaybedilmiş, öyle sadece Fransız ve İngiliz askerine değil, yerel halkın da bizi istememesine kaybedilmiş. Tralbusgarp, yani bugünkü Libya halkı ise payitahta sadık kalmış ve İnligiz, Fransız, İtalyan himayesini kabul etmemiş.


    Libya'ya ordu gönderemiyorduk. Kara bağlantımız yoktu. Donanmamız yoktu denizden ulaşamıyorduk. Enver Paşa, Mustafa Kemal, Fethi Bey, Fuat Bey ve Nuri Bey gibi bir avuç subay gönüllülük esasıyla gizlice Libya'ya gitti. Osmanlı'nın 7-9 bin askeri vardı Libya'da. İtalyan kuvvetler ise 100 binden fazla.


    Yerel halkın sivil milis grupları gelen Osmanlı subayları komutasına girdi. Bu da takribi 20 bine yakındı. Toplam 7-9 bin asker, 20 bin milis, bir avuç subay ve tüm deniz ve kara gücüyle İtalya.


    Ama o da ne? Bu bir avuç milisten oluşan birlikler İtalyan işgalini durduruyor. Enver Paşa payitahta haber gönderiyor. "Düşmanı durdurduk, acil destek gönderin" diye. İktidarda olan İttihak ve Terakki cevap bile veremiyor. Mustafa Kemal donanmanın gelmesi için haber gönderiyor. Karada zafer kazandık ama donanma olmadan elde tutmak imkansız.


    Kara haber bile gelmiyor. Donanma yok. Hücumbot bile yok.


    İtalya bu bir avuç kahraman bedevi ve Osmanlı subayını yenemeyeceğini anlayınca elini kolunu sallaya, kinaye değil tek mermi bile atmadan, 20 30 kişilik birliklerle, sandallarla gelip Ege adalarını bir bir alıyor. Hani koskoca Fatih Sultan Mehmet'in kuşatıp alamadığı, Sultan Süleyman'ın 100 bin kişilik ordu ve 400'den fazla deniz aracıyla 5 ayda ancak teslim alabildiği Rodos sadece 5 dakikada işgal edildi.



    Olayın vahametini anlamanız için anlatıyorum bunu. O kadar güçsüz ve teknik anlamda bitik bir durumdayız.


    Ege adalarının işgali sonrası İttihak ve Terakki Libya'daki Türk subaylara "geri dönün" dedi sadece.


    Her yıl Çanakkale Savaşını kutluyoruz. Çanakkale bir savaş değil, bir savaşın bir cephesi.


    Filistin cephesi var kaybettik, Kafkas cephesi var kaybettik, Hicaz cephesi kaybettik, Balkan cephesini kaybettik arkaşlar, Yemen kaybettik, Irak kaybettik. Ama Çanakkale'yi kazandık.


    Bu bir zafer değil, savaşı kaybettik. Aslında kazandık da Almanlar kaybettiği için biz de kaybetmiş sayıldık. Bu nasıl bir iddia? Bize bunu empoze ediyorlar. Biz bu savaşı kaybettik, kaybetmeyi geç ezildik, üstümüzden geçtiler.


    İstanbul'u mermi atmadan aldı İngilizler. Hiçbir direnişle karşılaşmadan. Bakın bugün aşağı gördüğünüz Libya halkı bile böyle teslim olmadı. Ölene kadar savaştı.


    İttihak ve Terakki'yi boşuna Cumhuriyet'in temellerinden uzak tutmadı Atatürk.


    Kaybettikçe kazandık diyorlar. Bu bana günümüzde birilerini hatırlattı ama neyse girmeyelim o konuya şimdi.


    Her çıkışın bir inişi vardır, her inişin de bir çıkışı. Biz büyük bir milletiz. Bu ego ya da gerçek dışı değil. Milletimiz binlerce yıldır kazanmış ve kaybetmiştir. Bunun bilincine varmamız gerekiyor.


    İşte bunları göz önüne alarak bakarsanız Lozan büyük bir zaferdir. Mustafa Kemal de büyük işler başarmış, adını tarihe altın harflerle kazımış, öldürdüğü düşmanları tarafından bile iradesine, zekasına, hakimiyetine saygı duyulmuştur.



    İş bu vesile ile 30 Ağustos Zafer Bayramı arifesinde başka Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve en güvendiği arkadaşı Mareşal Fevzi Çakmak olmak üzere, tüm şehit ve gazilerimizden, cepheye mermi taşıyan kadınlardan, su veren çocuklara kadar bize bu toprakları kanları ile kazananlardan Allah razı olsun, mekanları cennet olsun.


    Masa başında değil cephede kazanarak elde ettiğimiz cumhuriyet ilelebet payidar olsun.





  • Schengen vizesi isterlerdi bir avuç kişi görebilirdi ancak.

  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
    
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.