Şimdi Ara

ıcık daha fıkra, ıcık daha gülek...

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
13
Cevap
0
Favori
1.532
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • 3 arkadaş yolda yürürken kilisenin önünden geçiyomuş.
    içlerinden biri "hazır gelmişken günah çıkarayım" demiş. girmiş
    içeri. papazla konuşmaya başlamış:
    peder, ben kendini para karşılığı pazarlayan kızlarla birlikte
    oldum. çok pişmanım.
    papaz sormuş:
    - hangisi? şu şehir kulübünün üstündeki evde oturan mı?
    - hayır, o değil.
    - peki kilisenin iki sokak ötesindeki müstakil ev?
    - yoo, o da değil.
    - yoksa şu yeni yapılan apartmanın 5 nolu dairesindeki hatun mu?
    - hayır.
    - e kim peki?
    - söyleyemem.
    - çıkarmıyorum lan o zaman günahını, s*ktir git.
    genç dışarı çıkmış. arkadaşları sormuş:
    - ee ne oldu? çıkardın mı?
    - yok, günah çıkarmadım da, 3 tane sağlam adres aldım.


    lüks bir barda eğlenen temel sıkışır. tuvalete gittiğinde
    bakar ki pisuvar altındır. çok hoşuna gider. işini yapıp çıkar.
    ertesi gece yine aynı bara giden temel, tuvalette altın pisuvarı
    bulamaz. gelir, barmene sitem eder:
    yahu diğer barlardan tek farkınız tuvalette altın pisuvar vardı.
    onu da kaldırmışsınız.
    barmen arkasına döner. müzisyenlerden birine seslenir:
    abi gel gel. dün gece senin saksafona işeyen adam geldi.


    babasının yaşlanmasıyla zamparalığı bırakıp işleri devralmak zorunda kalan
    temel, şirkete yeni bir sekreter alır. sekreter adeta taştır. her hareketiyle
    temelin ibreye tavan yaptırır. oturuşu, kalkışı, yürüyüşü... öyle ki temel gün
    24 saat aklından çıkaramaz olur bu kızı. ne yapıp edip birlikte olmalıdır. işyerinde
    kimsenin kalmadığı öğle tatilinde sekreteri odasına çağırır. karşısına oturtur.
    kız, bir karışlık mini eteğiyle öyle bir oturur, bacak bacak üstüne atar ki,
    temel yağ gibi erir. dayanamaz sorar:
    - bu bacaklar satılık mı?
    - a aa terbiyesiz pislik.
    sekreter, temele tokadı basar. yediği tokatla kendine gelen temel:
    madem satılık değil, reklamını da yapma o zaman.


    sokakta yaşayan bir gariban adam, şarküteri dükkanının önünde durmuş, iştahla
    vitrindeki yiyecekleri seyrediyormuş. derken kapının önünde son model bir araba
    durmuş. içinden hafif yaşlıca, göbekli, zengin olduğu her halinden belli olan bir adam
    inmiş. dükkana girip, vitrinde ne varsa her birinden beşer kilo almış.
    çıkarken bizim gariban önünü kesmiş:
    - abi kusura bakma ama merak ettim. neden hepsinden beşer kilo aldın? çok değil mi?
    - bunlar damadım için. kuvveti artsın, kızımı daha iyi becersin diye.
    - abi sen bana şurdan bir peynir ekmek al, değil kızını yedi sülaleni elden geçireyim.


    türkler marsa astronot gönderir. gemi yumuşak bir iniş yapar mars yüzeyine.
    gemiden inen türk astronot bakar ki mars yemyeşil, ağaçlık bir yer. kafasındaki fanusu
    çıkarır ve nefes alabildiğini farkeder. başlar bu yeşil ormanda gezmeye. dereler, vadiler...
    tıpkı cennet gibidir. ormanın ortasında çitlerle çevrili bir kulübe görür.
    içeri girer. mutfağa gittiğinde tarif edilemeyecek kadar güzel, sarışın bir kadın tencerenin başında,
    elinde kepçeyle sürekli birşeyler karıştırmaktadır.
    - merhaba marslı. ben dünyadan geldim. ne yaptığını sorabilir miyim?
    - merhaba dünyalı. burada çocuk yapıyorum.
    - nasıl yani?
    - bak, seyret.
    kadın kepçeyi tencereye daldırır ve ağlayan bir bebek çıkarır. türk astronot şaşkınlık içindedir:
    - ama bizde çocuğu böyle yapmazlar.
    - yaa, nasıl yaparlar peki?
    bizim elemanın bir anda gözü döner. fırsat bu fırsattır.
    - yatak odasını göster. orada anlatayım.
    bir saat boyunca gösterir nasıl yapıldığını(anladınız siz onu:)). sonra sigarasını yakar.
    kadın sorar:
    - ee hani çocuk?
    - oohooo ona daha 9 ay var.
    - niye çıkardın o zaman kepçeyi? devam etsene karıştırmaya.


    sarayın birinde ahmet adında bir hizmetkar vardır. padişahın karısının göğüslerine hastadır.
    ama koca padişah karısı, ne gelir elden... seneler böyle geçer. ahmet artık iflah olmaz duruma
    gelmiştir. harem ağasından yardım ister:
    - eğer padişahın karısının göğüslerini yalamamı sağlarsan, sana bugüne kadar biriktirdiğim
    1000 altını veririm.
    bin altını duyan harem ağası hayır diyemez. hemen büyücüye yakıcı bir ilaç hazırlatır.
    padişahın karısının banyodan sonra göğüslerine sardığı havluya bu ilacı sürer.
    kadın havluyu sarınca göğüsler yanar tabi. acı içinde kıvranmaktadır.
    padişah ne yapacağını şaşırmıştır. harem ağası:
    - padişahım, sultanımızın ilacı, ahmetin salyalarındadır. ahmet biraz yalarsa iyileşir.
    padişah mecburen kabul eder. ahmetle kadını bir odaya kapatırlar. ahmet muradına erer.
    amma iş altınları vermeye gelince yan çizer:,
    - vermiyorum altın maltın. zaten padişaha da söyleyemezsin. söylersen ikimizin de kellesi gider.
    sinirden deliye dönen harem ağası aynı yakıcı ilacı alır ve
    padişahın banyodan sonra giydiği donuna iki kat sürer.

    yorum lütfen, okuyup geçmeyelim. comment please...







  • biraz abes ama güsel :D
  • GÜzel
  • harem ağasıda çok zeki adammış be
  • güsel...marslı ve saxsafonu ilk defa duydum hosuma gitti
  • Sonuncu süper di:D
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Kargam Nasıl[Bol SS]
    13 yıl önce açıldı
    Daha Fazla Göster
  • temel sekreter bide gariban fıkrası cok komk hahahaha
  • En iyisi sonuncuydu
  • hepsi güzeldi
  • son üçü çok güzel
  • hepsi güzeldi gerçekten
  • marsa gidiyom gelen varmı
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.