Şimdi Ara

İbn-i Batuta--AHİLİK

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
1
Cevap
0
Favori
516
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Sanırım 3. kez Sayın Prof. Mehmet Şeker'in "anadolunun türkleşmesi ve islamlaşması" adlı kitabından alıntı yapacağım. Daha ziyade öyle değerli bilgiler ve bilginler ile tanıştım ki kitabında paylaşmadan edemiyorum.
    Çoktandır aşina olduğum lakin bir türlü araştıma imkanı bulamadığım "ahilik" konusunda Prof. Mehmet Şeker değerli bir bilgin ve gezgin olan ibn-i Batuta'nın seyahatnamesinden alıntılarla hayranlığımı bir kat daha arttırdı. Ne yazık ki kitabındaki "ahilik" kısmını buraya yazacak kadar vaktim yok çünkü biraz uzun. Ancak imkan olması durumunda tüm bölümü burada ayrı bir başlık altında paylaşırım umuyorum. aşağıda İbn-i Batuta'nın seyahatnamseinden ahilik konusunda 2 farklı alıntı bulunmaktadır. Her iki alıntıda internetten alınmıştır.Günümüz koşullarını göz önünde bulundurarak bu teşkilat üzerinde bilgi ve düşünce paylaşımı yapılmasını umud ediyorum.

    İbni Batuta'nın Gözünden Ahiler
    Dünya tarihinin tanıdığı en önemli seyyahlardan biri olan İbni Batuta’nın bakış açısıyla Ahilik ve Ahiler…



    Ahiler yaşadıkları yerlerdeki zorbaları yola getirir, herhangi bir sebeple bunlara iltihak edenleri tek tek ortadan kaldırırlar. (s.204)
    Ahilerin bir araya gelerek oluşturduğu bu cemiyete Fütüvve (Gençlik) adı verilir. Reis seçilen kimse bir zaviye yaptırarak içini halı, kilim, kandil ve diğer lüzumlu eşyalarla donatır. Arkadaşları gündüz çalışarak kazandıklarını ikindiden sonra reise getirirler. Bu para ile yiyecek-içecek ve zaviyede sarf olunan diğer ihtiyaç maddelerini satın alırlar. O gün yörelerine bir misafir gelirse onu zaviyelerinde ağırlar ve ortak sermayeleriyle aldıkları bu yiyeceklerle kendisine güzel bir ziyafet çekerler. O kimse yöreden gidinceye kadar onların misafiri olur. Konuklarını uğurlarken arkasından raks eder ve nağmeler söylerler.
    Ahiler yörelerine yabancı bir misafir gelmediği zamanlarda da birbirlerinden kopmazlar, yine zaviyelerinde toplanıp yemek yerler. Sabahleyin düzenli olarak işlerine gider, gün içinde kazandıklarını ikindiden sonra getirip reislerine verirler. Bunların reislerine verdikleri paraya fityan denilir. Ahi, cemiyetin olduğu gibi aynı zamanda reisin de ismidir. (s.204)
    Antalya’ya geleli henüz iki gün olmuştu ki, bu ahilerden biri Şeyh Bedreddin-i Hamavi’nin yanına gelerek onunla Türkçe konuştu. O zaman hiç Türkçe bilmiyordum. Üzerinde eski ve yıpranmış bir elbise, başında da keçe külah vardı. Şeyh bana, ‘Bu adamın ne dediğini biliyor musun?’ diye sordu. ‘Ne sorduğunu anlayamadım’ dedim. ‘Seni ve arkadaşlarını yemeğe davet ediyor’ demesiyle hayrete düştüm ama o an için teklifi kabul etmek zorunda kaldım. Ahi çıkıp gittikten sonra Şeyhe, ‘Görünen o ki bu adam fakirdir. Bizi ağırlamaya gücü yetmez. Kendisini rahatsız etmek istemeyiz’ dedim. Bunun üzerine şeyh tebessüm etti ve ‘Bu konuda tereddüt etmene hiç gerek yok. Seni davet eden kişi Ahilerin reislerinden biridir. Kendisi kunduracıdır ve cömertliğiyle tanınmıştır. Yöredeki san’at sahiplerinden aşağı yukarı iki yüz arkadaşı vardır. Bunlar onu reis seçtiler ve bir zaviye inşaa ettiler. Şimdi gündüz kazandıklarını gece sarf etmektedirler’ cevabını verdi. (s.204-205)
    Ahilerin yabancılara yönelik bu dostane tutum ve davranışları, şahsıma yönelik içten ikramları beni hayretler içinde bırakmıştı.
    Beldeye geldiğimiz saatlerde, biz çarşıdan geçerken bazı kimseler dükkânlarından çıkıp hayvanlarımızın dizginlerine yapıştılar. Bir başka gurup ise bunlara engel olmaya kalkıştı ve bu yüzden aralarında kavga çıktı. Hatta bazıları birbirlerine bıçak çekmeye bile kalkıştı. Ne söylediklerini anlayamadığımız için müthiş bir korkuya kapılarak, bölgede yol kesicilik yapan Germiyanlılarla karşılaştığımızı, bu şehrin onlara ait olduğunu ve mallarımızı elimizden almaya çalıştıklarını zannettik.
    Ortalıkta tam bir kargaşa yaşanıyordu. Tam bu sırada Cenab-ı Hak bizi Arapça bilen bir hacıya rast getirdi. Ondan, bu kişilerin bizden ne istediklerini sordum. ‘Korkmayın’ dedi. ‘Bunlar Ahilerdir. Sizi ilk karşılayanlar Ahi Sinan’ın, diğerleri ise Ahi Duman’ın yoldaşlarıdır. Her iki grup da kendi zaviyelerine inmenizi istiyorlar.’ (s.208)
    Onun (Ahi Şemseddin’in) misafiriyken eyyam-ı aşura (Aşure günü) gelip çattı. Ahi Şemseddin bu özel günün şerefine zaviyesinde çeşitli yemekler hazırlatarak, üst seviye komutanları ve şehir halkını toplu bir ziyafete davet etti. Hep birlikte iftar ettik. Güzel sesli hafızlar Kur’an-ı Kerim tilavet ettiler. Vaiz Mecdeddin-i Konevi (Sadreddin Konevi’nin babası) de davet edilenler arasında olup, çok güzel ve anlamlı bir vaaz verdi. Sonra öğrenciler sema ve raksa başladılar.
    Cenab-ı Hak cömert ve hamiyet sahibi olan, yabancılara şefkat ve merhameti esirgemeyen, misafirlerine iyilikle muamele ederek muhabbet gösteren şu taifeyi daima hayırla mükâfatlandırsın. Allah bütün Ahilerden razı olsun. Bilinmelidir ki, onlardan herhangi birinin zaviyesine adım atan bir yabancı, en sevdiği yakınının yanına gelmiş gibi mutlu, huzurlu ve güvende olur.
    Fahreddin Bey, zaviyeyi yaptırdıktan sonra bakım işlerini ve içinde kalan dervişlerin düzenini ise oğluna havale etmiş. Bu çalışmaların layıkıyla yürütülebilmesi için de oradaki köyden elde edilen bütün gelir anılan zaviyeye aktarılmıştır.
    Öte yandan cömert Türk sultanı, bu büyük misafirhaneye ilave olarak, onun tam karşısına bir hamam yaptırmayı da ihmal etmemiş; böylelikle bu güzergâhtan geçen bütün yolcuların orada hiçbir ücret ödemeksizin temizlenip paklanmasını sağlamış.
    Bu zaviyenin kuruluş senedinde, Fahreddin Bey tarafından şart koşulan hizmetler arasında, Harem-i Şerif ya da Şam, Mısır, Irakeyn, Horasan gibi ülkelerden gelecek dervişlere zaviyenin evkafından birer kat elbise ile yüzer dirhem harçlık verilmesi, oradan ayrılacakları zaman yolluk olarak üç yüz dirhem ödenmesi, dergâhta kaldıkları süre boyunca yemek için et, pirinç, yağ ve helva verilmesi, bunun yanı sıra Bilad-ı Rum ahalisinden her dervişe de on dirhem harçlık verilip, üç gün süreyle ziyafet çekilmesi gibi maddeler yer almaktaydı. (s.234)

    İbni Batuta Seyahatnamesi, A. Sait Aykut, DİA, TDV y., C.XIX, İstanbul, 1999






    İbn-i Batuta'nın kitabında bütün bu coğrafya ve tarih bilgilerinden başka, gezip gördüğü yerlerde yaşayan insanların yeme içme ve giyinişlerine, kullandıkları vasıtalara da büyük yer ayrılmıştır. XIV. Yüzyıldaki İslam dünyasının ekonomi san'at ve ulaştırma v.b. işleri üzerine araştırma yapanlar için İbn-i Batuta'nın kitabı çok değerli bir hazinedir.

    Seyahatnamesinden bazı seçmeler:

    Anadolu ve insanını şöyle anlatır: "Bilad-i Rum denilen bu ülke dünyanın en güzel memleketidir. Allah, güzellikleri öteki ülkelere ayrı ayrı dağıtılırken, burada hepsini bir araya getirmiştir. Burada dünyanın en güzel insanları, en temiz kıyafetli halkı yaşar ve en nefis yemekler pişirilir. Allah'ın yarattıkları içinde en şefkatli olanlar bunlardır ki, bundan ötürü "Bolluk, bereket Şam'da şefkat ise Anadolu'dadır. "denilmiştir.

    Ahi'lerden şöyle bahseder:

    "Ahi-kardeş demektir. Ahiler, Anadolu'ya yerleşmiş bulunan Türkmenlerin yaşadıkları her yerde, şehir kasaba ve köylerde bulunmaktadırlar. Memleketlerine geleni yabancıları karşılama, onlarla ilgilenme, yiyeceklerini, içeceklerini, yatacaklarını sağlama, onları uğursuz ve edepsizlerin ellerinden kurtarma, şu veya bu sebeble bu yaramazlara katılanları yeryüzünden temizleme gibi mevzularda bunların eş ve emsallerine dünyanın hiçbir yerinde rastlamak mümkün değildir.

    Ahi, evlenmemiş, bekâr ve sanat sahibi olan gençlerle diğerlerinin kendi aralarında bir topluluk meydana getirip içlerinden seçtikleri bir kimseye denir. Bu topluluğa da Fütüvvet gençlik adı verilir, önder olan kimse bir tekke yaptırarak burasını halı kilim kandil ve benzeri eşya ve gerekli vasıtalarla donatır. Kardeşler gündüzleri geçimlerini sağlayacak kazanç elde etmek üzere çalışırlar ve o gün kazandıkları parayı ikindiden sonra topluca getirip öndere verirler. Bu para ile tekkenin ihtiyaçları karşılanır, topluca yaşama için gerekli yiyecek ve meyveler satın alınır. Mesela o sırada beldeye bir yolcu gelmişse, onu tekkede misafir ederler ve alınan yiyeceklerden ikram ederler. Bu tutum yolcunun ayrılışına kadar sürer gider. Bir misafir olmasa bile yemek zamanında yine hepsi bir araya gelip topluca yemekler yerler ve ertesi sabah işlerine giderek ikindiden sonra elde ettikleri kazançlarla rehberlerinin yanına dönerler. Bunlara Fityan-Gençler, rehberlerine ise daha önce de söylediğimiz gibi Ahi-kardeş adı verilir. Ben, dünyada onlardan daha güzel davranan kimse görmedim. Şiraz ile İsfahan halkının davranışları onları andırmakta ise de, bunlar gelen ve giden yolculara daha fazla alâka ve saygı göstermekteler, şefkat ve iltifatta onlardan daha ileride bulunmaktadırlar.

    Antalya'ya varışımızın ikinci günü idi, bu gençlerden biri Şeyh Şehabeddin-i Hamevi'nin yanma gelerek onunla Türkçe konuştu. O zaman Türkçeyi henüz anlayamamakta idim. Sırtında eski, yıpranmış bir elbise, başında da keçe külah vardı. Şeyh bana dönerek, bu adamın ne dediğini biliyor musunuz? diye sordu Bunun üzerine, seni ve yanındaki arkadaşlarını yemeğe davet ediyor, demesiyle doğrusu buna hayret ettim ve evet dedim. Adam ayrılınca Şeyhe, bu adam fakirdir, bizi ağırlayacak kudreti yoktur, onu zor durumda bırakmak istemeyiz, dedim. Bunun üzerine, Şeyh güldü ve bu adam genç kardeşlerin rehberlerinden biridir, kendisi sayacı ustalarındandır, cömertliği ve kerem karlığı ile tanınmıştır. Sanatkârlar arasında aşağı yukarı ikiyüz yoldaşı vardır. Onlar kendisini önderliğe seçtiler ve bir tekke yaptırdılar. Şimdi gündüz kazandıklarını geceleri sarf etmektedirler, cevabını verdi."







  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    YAVUZ SULTAN SELİM'İN KÜPESİ
    16 yıl önce açıldı
    Daha Fazla Göster
    
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.