Köyünden ayrılalı 14 yıl olmuştu. Üzerinde sağlam denilecek hiçbir kıyafeti yoktu. Ayağındaki çarık, ayaklarının toprakla ilişkisini kesmeyi bırakalı aylar olmuştu.
Günlerdir yürümekten takati kesilmişti. Köyünü uzaktan gördüğünde vakit ikindiden akşama dönmeye başlamıştı. Adımlarını daha da yavaşlattı.
Mevsim, “son tomus” dedikleri ağustostu. Köyün bağlarından geçerken, yeni olgunlaşmaya başlayan üzümlerden yedi. Atıştırdığı üzümler açlığını bastırma yerine midesini daha çok kazımıştı. Ama köyü uzaktan gördüğü andan itibaren açlığını unutmuştu bile.
Uzayıp gitmiş saç ve sakalları, pejmürde kıyafeti ile köye girmeyi gururuna yediremedi. Sırtında içi günler önce boşalmış bir çantası ve elinde baston gibi kullandığı bir kılıcı vardı. Silahındaki mermi bittiğinde göğüs göğüse muharebe ettiği kılıcı. Hayatta kalmasını sağlayan sağlam dostu…
Yürürken geride bıraktığı günleri, ayları, yılları düşündü. Her geçen gün bir öncekini aratan meymenetsiz günler... Muhaberebelerle, esaretle geçmişti çoğu. Birinci Harb-i Umumi biteli artık aylar olmuştu.
Birliği terhis edildikten sonra, Amman yakınlarından Pervari’ye dönüşü aylar aldı. Günlerce aç susuz kaldığı oldu. Üzerinde yırtılıp giden kıyafetlerinin yerine yenisini bulamadığından yolculuğunun büyük kısmını yarı çıplak sürdürdü. Kafasından çileli günler film şeridi gibi geçerken ezan sesini duydu.
Adımlarını daha da yavaşlattı. Köyünde en son duyduğu ezan sesini hatırlamaya çalıştı. Hiçbir hatıra bulamadı. Acaba kendisi ile birlikte askere alınanlardan gelenler olmuş mu idi?
Yatsı ezanı biteli çok olmuştu. Artık, bağların arasından çıkıp 14 yıl önce bıraktığı köyüne dönebilirdi. Yanından ayrıldığında karısı henüz iki aylık hamile idi. Fatma’nın “gününün geçtiğini” daha anasına bile söylememişlerdi. Bakalım anası, gelininin aşeridiğini ne zaman farkedecek diye düşünmüşlerdi.
Elini kulağına attı, dertli bir uzun havaya başladı.
“Huma kuşu yükseklerden seslenir, seslenir. Yar koynunda bir çift suna beslenir, beslenir”
Artık 30’una merdiven dayamış olan Fatma namazını kılmış yatmaya hazırlanıyordu. Birden uzaklardan hayal meyal duyduğu sese kulak kabarttı.
Bu sesi çok iyi tanıyordu. Artık “gelinlik çağa” gelmiş olan kızı Emine’ye seslendi.
- “Emine bu babanın sesi.”
Heyecanını tutamamış kızı ile paylaşmıştı. Ama Halveli Mustafa Pervari’den ayrılalı yıllar olmuştu. Üstelik ondan tek bir kez mektup gelmişti. Yeni bir cepheye giderken kumandanları mektup yazabileceklerini söylemişti. Ondan sonra Halveli Mustafa’dan 10 yıldan bu yana ne bir mektup, ne bir haber gelmişti.
Fatma kızına söylememeli miydi yoksa? Halveli Mustafa’nın hayatta olduğunu da nereden çıkarmıştı? Bunları düşününce kızına söylediğine pişman oldu. Fatma o anda utancından yüzüne kanın hücum ettiğini hissetti.
Emine ses vermeyince, “iyi bari duymamış” dedi kendi kendine. Ama içini bir heyecan kaplamıştı. Bu ses gerçekten Halveli Mustafa’nın sesi idi. “Huma kuşu”nu ondan daha güzel kimse söyleyemezdi.
Uyumaya hazırlanan Emine’ye başka hiçbir şey demedi. Birara sesin yaklaşmakta olduğunu hissetti. Ama bir süre sonra ortalığı derin bir sessizlik kapladı. Ne huma kuşu vardı ne Halveli Mustafa’nın sesi.
Aradan kim bilir belki yarım saat, belki bir saat geçmişti. Evin dış kapısından “küt küt” sesler geldi. Bu vuruş, Halveli Mustafa’nın kapıyı çalma şekli idi. Kapıya koştu. Öbür odada yatan kaynanasına haber vermek bile aklına gelmedi.
Korkan ve heyecandan titreyen bir ses tonuyla “kim o” diye sordu. “Benim” diyen Halveli Mustafa’dan başkası değildi. Fatma kapıyı açtı, kocasını içeri aldı. 14 yıllık bir hasretle kucakladı.
Sarıldığında kekelemeye başladı. Ne dediğini, titreyen sesiyle neler söylediğini ise hiçbir zaman hatırlamadı.
Halveli Mustafa zayıflamıştı. Fatma, kocasının zaten fazla uzun olmayan boyunun sanki daha da kısalmış olduğunu hissetti. Yıkanmayalı belki aylar olmuştu. İçeri geçince sırtına giyecek bir şeyler istedi.
Sabah olduğunda Emine, evde bir adam görünce anasına çıkıştı. Bu adam kim oluyordu da evlerine geldi böyle? Halveli Mustafa, Emine’nin, “Bu adamın ne işi var?” deyişini içerden duydu.
“Kızım” diye yanına çağırdı, ama 13 yaşındaki Emine bir türlü yanına yaklaşmıyordu. Yanına doğru yürümeye başladığında ise kaçmaya başladı. Annesi, Emine’yi gelen adamın babası olduğuna ancak kayın babasının yardımıyla ikna edebildi.
*** Halveli Mustafa’nın öyküsünün tüm bu ayrıntılarını nereden mi biliyorum?
Bu dönüş hikayesini uzun kış gecelerinde, babası, kendi daha anasının karnındayken giden babaannemden defalarca dinledim çocukluğumda.
Babaannem, babasının hikayesini her defasında ayrı bir duygu seli ile paylaşırdı… olayı kimi zaman annesinin, kimi zaman da babasının ağzından anlatararak…
Geldiği günün sabahında babasını ilk gördüğündeki tepkisini paylaşırken ise hep utanırdı. Ben de çocukluğumun verdiği haşarılıkla, “Emine ana, baban geldiğinde anana ne demiştin? Hele bir defa daha anlat” diye üstüne üstüne giderdim.
Babam ise hâlâ 56 yaşında kaybettiği dedesinin türküsünü söyler sık sık. Hüzünlendiğinde bir kenara çekilir ve mırıldanmaya başlar.
“Bu nasıl kuş imiş de yuva yapmamış, yaptığı yuvayı tamam etmemiş…”
01 Eylül 2007 Ünal Tanık ( Haber 7 )
YORUMLAR: ------------ Agah Kanlıcalı : Yapma Ünal Tanık Yapma be Ünal Tanık, benim gözlerimi yaşartmak zorunda mı hissediyordun kendini.
ilyas egemen : unal beyın dıkkatıne Heygıdı unal kardeşım. şımdı ne oyle mustafa bılabılırsın neoyle fatma. Mınnet borclu oldugumuz fatma hanım 14yıl gocasının en ufak davranış bıcımını hafızasında aynen muhafaza edıyor nerde oyle ben 30 yıllık evlıyım benım hanım benım nasıl çay ıçdıgımı bılmez nerdeee o esgı ınsanlar.Hepınıze semlam
ilyas ismail : Rahmetli dedemin kaderine benziyor Rahmetli dedem de Makedonya/Üsküp'ten (İslam ağa Kümbetçi)gönüllü olarak birkaç arkadaşıyla Çanakkale savaşlarına katılır,orada gazi oluyor birkaç arkadaşı şehit düşüyor,savaştan sonra bırkaçyıl Üsküdarda hayatını sürdürmüş1925 yılında şehit olduğunu zanettiğimiz dedemiz gece yarısı evin kapısına dayanarak bitkin bir halde yaya olarak günlerce dağlarda yol katederek Üskübe gelmiş,bir kardeşi(RAKO) YEMEN ellerinde diğer kardeşi de (NUR) ANKARADA kalmış oralarda hayatlarını hiçbir haber alamadan sürdürmüşler.
MUSTAFA POYRAZ : GÜZEL BİR HİKAYE! AMA EKSİK! Evet. Bir işgal vardı. İşgale karşı koyan insanlar da tabii ki olacaktı. Oldu da. Bu ülke ve insanları her zaman hür yaşadı ve ilelebete dek de hür yaşayacaktır. Zira Türk=Tanrının Askeri demektir. Yaradılışı inancı bu olan bir millet de savaşır. Fakat anlamadığın bir şey var! Doğu-Batı-Kuzey ve Güneyden ülkemizi işgal eden ( İtalyan, Fransız, İngiliz, Rus,vb.) ülkeler ve İstanbul'da bulunan işgalcilerle neden savaşmadık? Sadece Yunanlılar mı bizimle sıcak temasa girdi? Biz Yunanı yenince neden gittiler?
turgut aktaş : huma kuşu... Alın Huma Kuşunun türküsünün tam metni.
ERZURUM HUMA KUŞU TÜRKÜSÜ
Huma Kuşu Yükseklerden Seslenir Yar Koynunda Bir Çift Suna Beslenir Sen Ağlama Kirpiklerin Islanır Ben Ağlim ki Belki Gönül Uslanır
Sen Bağ Olki Ben Bahçende Gül Olim Layıkmıdır Yanim Yanim Kül Olim Sen Bey Olki Ben Kapında Kul Olim Koy Desinler Buda Bunun Kuludur DADAŞ TURGUT
Özgür Kaya : Allah Razı olsun, Bu cennet vatan için savaşan bütün cetlerimizden Allah razı olsun, Benim babamın dedeside Yemen den savaşdan geri dönerken 4 yıl boyunca anadolu ya yürümüş yolda İngilizlere esir düşmüş, ve Kıbrıs da 4 sene esir yaşamış, bildiği tek kelime ingilizce 1780 esir numarasıymış, bundan 20 sene öncesine kadar hayattaydı bize anlatırdı.
Adem AKYÜZ : SEFERBERLİK DÖNEMİNDE GİDİPTE GERİ GELMEYEN PEK ÇOK YAKINIM VAR.BİZLER ONLARIN SAYESİNDE VARIZ.HEPSİNDEN ALLAH C.C. RAZI OLSUN.HAKLARINI HELAL ETSİNLER İNŞ. Yazıyı gözlerimden yaş akarak okudum ve çok duygulandım.Bu ve benzeri olaylar hemen hemen güzel yurdumun her karışında yaşanmıştır ve herkesin böyle bir anısı vardır.Babasının olmasa amcasının,dayısının veya başka bir yakınının.Bu topraklar onlardan bize kalan miras ancak,bizlerden de çocuklarımıza ve torunlarımıza emanettir.Bu nedenle emanete ihanetlik etmememiz gerekir.Benzer olayları anlatırsak ne zaman yeter ne de burada satırlara sığar.Ama bunun farkında ve idrakinde olmamız anlamamız için kâfidir.
Serkan Tekin : tüyler oldu diekn diken
Ahmet Özkan DURMUŞ : bu vatan bu topraklar hepimizin Gerçekten çok şanslı bir toplumuz. Dikkatli bakınca bunu görmek mümkün. Bize bu cennet vatanını bırakan Atalarımıza ALLAH (c.c) Rahmet eylesin.
Ali İnan : Sabah sabah .... Sabah sabah ilk okuduğum köşe yazısı. Bir masal gibi. Masal dediysem gerçek masal. Gözyaşımı tutamadım. Biz kimlerin mirascılarıyız. Şimdi nelerle uğraşıyoruz. Yediklerimizin, giydiklerimizin hesabı yok. Nasıl vereceğiz bunların hesabını. İnanın utandım. Biz bu mirası hakettiği yere getirmek için daha çok çalışmayız. Hele hele lüks tüketim alışkanlıklarımızı bir kenara atmalıyız. Atalarımıza da bol bol dua etmeliyiz. Allah hepsinden razı olsun. Nuru ile nurlandırsın onları. Amin.
halil öztürk : çok anlamlı inanın karmakarışık oldum,ağlamamak için kendimi zor tutuyorum,gözlerim dolu dolu içimden huma kuşu söylemek geliyor.Allah cümle şehit ve gazilerimizden razı olsun,Allah sizden de razı olsun değerli yazar.bu güzel anıyı paylaştığınız için.Annem anlatır:dayısı ruslara esir düşmüş 5 yıl sonra kaçarak(yaya olarak)trabzona kadar gelmiş ve çektiği işkenceleri anlatırmış.ruslar esirleri ağaçlara çıkarır sonrada ağacı alttan keser düşenleri kahkahalarla izlerlermiş.Allah bu millete bir daha o günleri yaşatmasın...
abdullah sarı : ah gönlüm vah gönlüm biz biz olalı bu yiğitlerin yaşamış olduğu çileleri ve vatan uğruna verilen canları nedendir unutur olduk.?? daha niceleri. ama gel görki şimdi bu vatan uğruna elinde KURAN dilinde ALLAH diye cephede can verenlerin torunları şimdi dedeleri gibi inanıp düşündükleri için kendi öz vatanında bir kenara itilip sahipsiz kaldılar. ve ne acıdırki ömürlerini harcadıkları asker ocağı kim ve kimler uğruna görev yaptıklarını bilemez oldu. ne diyelim elbet huma kuşu birgün bizede gelir.... saygı ve sevgilerimle
murat berktaş : Allah hepsine gani gani rahmet etsin allah cennetine kabul etsin onlar olmasa bizlerde olmazdık ders almamız gereken şeyler vatan millet için onlar savaşmış bizlerde şimdi birbirimizi yiyoruz revamı bu
vedat anlagan : hay diline ağzına sağlık... çok duygulu bir yazı mükemmel.. yazanın ağzına sağlık, günümüze taşıyanlardan allah razı olsun, olayı yaşayanlara allah rahmet etsin, bu yazıyı okuyanlarada bir kısadan hisse çıkartmak nasip olsun...
Meral Y. : Benim annemin dedeside (babasinin babasi) kurtulus savasina katilmis, annem bize cektiklerini hep anlatir. Savas bitince erzurumdan yozgata göcmüs. Ve ondan sonra iki kere erzuruma akrabalarini ziyarete gitmis, ücüncü gittiginde orda vefat edip kalmis, kalp gözü acik birisiymis, sabahlara kadar ibadet edermis. Kendisinden hatira sadece kurani kerimi var bende. Kabrini ziyaret etmek nasib olmadi, insallah birgün giderim.
Ekrem Erol : Savaşanlar ve bu günler! Yazınızı gözlerim yaşararak okudum. Bu ülke için yıllırını, canlarını, kanlarını verenlerin ruhları şad olsun. Allah rahmet etsin
Halil SİNANOĞLU : BU DA BİZLERDEN Komşumuz Hacı Mustafa Amca vardı.Çağılcı Mustafa derlerdi.19 yaşında askere alınmış.7 yıl Yemen macerası vardı.Sonra Hindistan'da İngiliz esir kampı dönüşte savaş bitti diye memleketine döner.Antep'te savunma yeni başlamıştır.O na da katılır,o da biter,Kuvay-ı milliye'ye çağrılır.3 gün 3 gece durmamacasına İzmir'de büyük taaruzla final yaptığında yaşı otuza dayanmıştır.Kimseye yük olmak istemeden,karşılığını beklemeden yaşadı.Hepsi nur içinde yatsınlar.
KAZİM ÖZTÜRK : utanmazlar be utanmazlar siz kimin malını kimden esirgiyorsunuz bu vatanın gerçek sahiplerinin hikayesini okuyun şurdan ne sıkıntılar ne dertler çekmişler ben şu yazıyı okurken gözümden akan yaştan zor yazdım bunları sizi satılmış medyanın maymunları ve satılmış beyinlerin uşakları bir savaş çıksa ilk kaçacak olan sizlersiniz bu topraklardan. ve halen bir hakkınız varmış gibi bu memleketin analarına babalarına cahil geri zekalı diye küçük düşürücü laflar edersiniz okuyun işte o zavallılardaki vatan aşkını
Hüseyin Akdağ : Hatıralarına Yar koynuna baş koymadan vatan dediğimiz bu kara parçasının bir taşının altında cansız vücuduyla bizim nöbetimizi tutan milyonlarca şehidimize ithaf ediyorum bu hüzünlü kavuşma hikayesini... Rahmetli dedemin de üç kardeşi Çanakkaleye gitmiş savaşmak üzere...Hala dönmediler!
Sade Vatandaş : Ah! Ah! Ah Ünal Bey ah! Yazınızı bitirinceye kadar yüreğimin yağı eridi gitti.Ne kadar duygulandım bilemezsiniz.Yıllar evvel küçücük bir çocukken dedemin amcası Sait Çavuş'un anlattıklarını hatırladım.Ne kadar çok benzerlikler var.Biz de Karaman'lıyız.Demekki doğulusuyla batılısıyla bu yurdun tüm insanları benzer kaderleri yaşamış ve paylaşmışlar.Sahip olduklarımıza onların sayesinde sahip olduğumuzu unutmayalım.Ruhları şad olsun.Amin
NEJAT KARAGÖZ : YOKLUK VE SAVAŞ Yokluk yoksulluk yılları geçti,savaş bitmedi.O gün düşmana karşı verilen savaş bugün o savaşın kahramanlarına ve onların evlatlarına karşı veriliyor. O zaman da bu zaman da kendilerini halktan üstün ve ayrı görenlerin burunları sürttükçe cazgırlıkları artıyor. Ama herhalde artık "Öteki" olmak durumunda bırakılanların da akıllarının başlarına gelme zamanıdır.
hayri karahan : hemşerim Hemşerim bende pervari den Abov Musatafa nın oğlu Hayri Karahan ınım. Şu anda Ankara sincan da kalıyorum. Yazını okuyunca bir Harmanlı belgeseli zihnimden şöyle bir flim şeridi gibi geçti. Ama işte bugün o Milli Mücadeleyi veren insanlarımız küçük ve hakir görülüyor. Kullandıkları oyun bile hesabı soruluyor. Benim Annemin babasınada Gönara derler. Dedem bu solaklardan çok çekmişti. Bir chp li birçok inanmayana bedel derdi. sen anlamışsındır.
01 Eylül 2007 Haber 7
YORUMLAR (devam) : ----------------- hilmi kuzu : beni de ağlattın be ünal tanık! benim dedem de 1. dünya savaşında askerde imiş. askere giderken yeni çocuğu doğmuş. şu anda da sağ olan halam. dedem 4 yıl askerlik yapmış peşinden sanırım ingilizlere esir düşmüş. 5 yıl da esir kalmış. terhis olup eve gelmesi 9-10 yıl felan sürmüş. köye girerken ahali ve çocuklar karşılamışlar. içlerinde kendi çocuğu da varmış. hele bak hasan hangisi senin çocuğun demişler. şu şirin şirin geliyor diye tanımış yavrusunu. zaten dedemden başka da ailede erkek çocuk kalmamış. devamına yerim kalmadı anlatamadım
Mert Altıntaş : Kimbilir... Kimbilir Anadoluda böyle kaç hikaye vardır. Gidipte dönebilen ve dönemeyen. binlerce mi.. yüzbinlerce mi.. yazara teşekkürler. herkese bu günlere nasıl gelindiğini hatırlattığı için
Ahmet Sevim : Seni Allah Bildiği Gibi Yapsın... Yani iş mi bu yaptığın Ünal Abi ; Milletin bam teline bir dokundurdun pir dokundurdun. Millet foşur foşur.İş mi bu yaptığın şimdi. Bir lafımda editör efendiye , dün köşede bir yerde sessiz sesiz duruyordu bu yazı ne diye çıkardın buralarda milletin gözüne gözüne sokuyon. Alacağınız olsun sizin..(((((
Ahmet Sevim : Hepimiz Halveli'yiz Hepimiz Türk Bu vatan Halveli Mustafa'ların, Uzman Çavuş İzzet Emir'lerin Fatma Abla'nın oğlu Şehit Binbaşı Adil Karagöz'lerin emanetidir. Asla ve kata bölünmeyecektir. İlelebet payidar kalacaktır.