Şimdi Ara

EVLİLİK ÜZERİNE SOHBETLER (592. sayfa)

Bu Konudaki Kullanıcılar:
3 Misafir - 3 Masaüstü
5 sn
16.185
Cevap
394
Favori
926.901
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
398 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 590591592593594
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Real Walker

    Amaç ortak bir yaşam kurmak değil mi? Bilmem kaç gram altın istemek nedir? Salonda kına,nişan,düğün şart koşmak nedir? 1.5 sene önce bir arkadaşım evlendi. Düğünde takılan takılar, aldığı altınları karşılamış. 3 yıl daha borç ödeyecekler.
    Bir başka arkadaşımda yeni evleniyor, 120.000 lira para harcamış, hiç bir masraftan kaçmamışlar ama hepsi borç tabi, maaş yatar yatmaz kredilere gidiyor. Kaç yıl öderler bilmiyorum ama en az 4 seneleri borç ödemekle geçecek. Bu insanları anlayamıyorum. Neden evliliğinin en güzel yıllarını borç içinde geçirmek isterler. Birde şu bir kere evleniyoruz lafı yok mu? Ağızlarının ortasına ıslak havluyla vurasım geliyor.

    Alıntıları Göster
    Valla bişey diyeyimmi inan herkeste memnun kimse silah zoruyla evlenmiyor artık abazalıktanmı yalnızlıktanmo bilinmez yıllarca borca giriyorlar ve ömür boyu bakmayı kabul ediyorlsr her insan kendi seçimine göre yaşıyor.

    Halbuki senin gibi düşünenler çoğalsa bu saçma örg mörf kalmaz çünkü evlenecek adam bulamayınca mecbur esnetecekler,şu zamandaki kadınlar sabah akşam onla bunka yatsa yine biliyorlar evlenecek adam bulacaklarını çünkü seçenek çok ve ne yazıkki artık biz erkekler her konuda midemiz çok geniş olmaya başladı.Boşanan kadın bile çok büyük bi işmiş gibi gururla boşandım diyiyor eskiden böylemiydi.

    İnan arasam evleneceğim yüzlerce kadın var ve çoğunu engelledim,neden diye düşünüyorum neden kendimi bi kaosun içine sokayım neden bu kadar para harcıyayım 80 yaşıma geldiğimde çorba yapar umuduylamı yani neden zaten aile kavramı bitik,evli arkadaşlarımdan biliyorum bi yere gidecekler karıları susmuyor be aga insan kafayı yer bi susun la bu zor hayatta başka birinin sorumluluğunu neden alacanki o kadar para verip.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Real Walker

    Amaç ortak bir yaşam kurmak değil mi? Bilmem kaç gram altın istemek nedir? Salonda kına,nişan,düğün şart koşmak nedir? 1.5 sene önce bir arkadaşım evlendi. Düğünde takılan takılar, aldığı altınları karşılamış. 3 yıl daha borç ödeyecekler.
    Bir başka arkadaşımda yeni evleniyor, 120.000 lira para harcamış, hiç bir masraftan kaçmamışlar ama hepsi borç tabi, maaş yatar yatmaz kredilere gidiyor. Kaç yıl öderler bilmiyorum ama en az 4 seneleri borç ödemekle geçecek. Bu insanları anlayamıyorum. Neden evliliğinin en güzel yıllarını borç içinde geçirmek isterler. Birde şu bir kere evleniyoruz lafı yok mu? Ağızlarının ortasına ıslak havluyla vurasım geliyor.

    Alıntıları Göster
    Şov gösteriş bir kere oluyor saçmalığı halbuki insan sayısız şekilde evlenebilir herkes ömrünün sonuna kadar anlaşacak diye bir kavram yok aşkla tanışan bağlanan nice insanlar var 1 yılı aşmadan kanlı bıçaklı olanlar sonra e ama borç diye bir şey ortaya çıkıyor enkazı biri alacak illa hayat devam ediyor sonuçta ve bu enkazın üstüne yeniden bir yaşam kurmak sürdürmek zor.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Deníz

    Kız arkadaşımla ikimiz atanmış öğretmeniz , ikimizde aynı yerde çalışıyoruz.3.5 yıldır da beraberiz , hâliyle evlenmek istiyor ben o kadar istemiyorum evlenmeyi hayatım kısıtlanır diye. Birde istekleri çok fazla 200 300 gram altın istiyorlarmış, sonra düğün kına nişan salonda istiyor.En kötü salon 5 bin desek 15 bin lira yapıyor sadece.Aileden destek çok az gelecek, babam denilen adamla zaten konuşmuyoruz ondan birşey gelmeyecek. Abim de polis o biraz yardım eder ama onu da ben istemiyorum, yardım edeceği kadar etti çünkü. Tek başıma da kalmamam bu yükün altından , o kadar parayı da bulmam imkansız. Ne yapayım sizce, son günlerde aklıma çok takılıyor bu durum.
    Aklınızda en ufak bir şüphe bile kalırsa inanın bir ömür pişman olursunuz. Kız arkadaşınızı alın, güzel güzel konuşun. Şimdilik evlenmek istemediğinizi, olur da evlenirseniz onun isteklerini karşılayamayacağınızı dile getirin (durumunuza ithafen böyle dedim). Emin olun, karşı taraf gerçekten severse para pulun bir önemi kalmıyor. Hem o da çalışıyormuş. Beraber, mütevazı bir şekilde yapabileceğinizi anlatın. Benim param şu, bu muhabbetlere girerse zaten o insanla evlenilmez, kusura bakmayın.

    Düğün işi zor iştir. Bu süreci yakınlarınızdan alacağınız destekle çözebilirsiniz (getirmesi, götürmesi, ilgilenmesi vs.). Eş diyeceğiniz kişi elini taşın altına koymuyorsa, sürekli zorluk çıkarma peşindeyse (altın, ev olacak falan diyorsa) bir kez daha düşünün derim.

    Ben kız arkadaşıma "ben yüklü altın alamam, evim yok. Ne görüyorsan oyum" dedim. "Ne yaparsak beraber yapacağız. Evimizi de arabamızı da her şeyimizi de zamanla yaparız" dedim. "Ben sadece seni istiyorum" dedi. Vallahi çok mutlu oldum :D Umarım fikri değişmez :D

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >




  • Evlenmeden önce ne istiyorlarsa pazarlık edin ama istediklerini (sürpriz gibi) alın. İleride mutlaka karşınıza çıkacak.
    Eşiniz sizden fazla bişey istemedi mi? Sürekli olumlu mu yaklaşıyor? Tuzak sakın kanmayın. Usulünce bişey mutlaka alın. Mutlaka karşınıza yol su elektrik olarak karşınıza çıkar. Ama borçlanıpta beraber ödemeyin. Mutlaka aileniz ödesin.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • ESER14 kullanıcısına yanıt
    Herkes bu kadar mı menfaatçi oldu böyle bir ilişki varsa zaten o bir ilişki değildir. Evlilik hiç değildir.

    eğer evliyseniz ve sürekli bu tip durumlarda karşılaşıyorsanız en kısa zamanda boşanın derim. Çünkü iş çıkar ilişkisine dönmüş.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Deníz kullanıcısına yanıt
    doktorluk, öğretmenlik gibi işlerin ülkemizde söyle gıcık bi yönleri var. ben kendi mesleğimi icra etmeye devam edebilmek için sürekli yeni çıkan teknolojileri öğrenip kendimi güncellemek zorundayım. doktor ya da öğretmen ise bir kez diplomayı alıp ömür boyu ıslık çalarak işlerini yapabiliyorlar. aslında şu anda gelişen teknoloji ile birlikte dünyada öğretim / eğitim sistemleri tamamen değişiyor. bizim öğretmenlerin ise dünyadan haberi yok. kafa "ömür boyu iş garantim var" kafası. doktor da aynı, diplomayı bi almış, ıslık çala çala çalışıyor çünkü her durumda işi çantada keklik. kimse bu adamlara "dur, sen kendi alanında dünyadaki gelişmeleri takip ettin mi? öğrendin mi? yoksa sana iş yok" demiyor çünkü. yazdıklarımı okuyup doktor olmamış diyen olacaksa söyliyim, 15 sene önce öss de full e yakın net yapmıştım ve en yüksek puanlı Çapa falan hariç neredeyse tüm tıp fakültelerine girebiliyordum ama doktorluğu sevmediğim için tercihlere bile yazmadım. sıradan puanlar alıp anadolunun ücra köşelerinde tıp okuyanlar artistlik yapmaya kalkabiliyorlar ondan dolayı bunları söylemek zorunda kalıyoruz. her neyse, ben alanımda çalışmaya devam edebilmek için bu yaşımda hâlâ evde mesleki gelişmeleri çalışıp öğrenmeye çabalıyorum ki birçok arkadaşım da aynı durumda. doktor öğretmen evde akşama kadar göbek kaşıyıp ömür boyu kılçıksız iş garantisinin rahatlığıyla kendilerinden geçerken biz işten arta kalan vakitte evde çalışıyoruz. son zamanlarda ingilizcemi geliştirdim, kendi mesleğindeki konularda çok fazla ingilizce yazı okuyup video izledim ve yurt dışı işlerin mükâfatlarına girebilecek seviyeye geldim. IELTS'e de hazırlanıyorum. son senelere kadar ülke değiştirme vizyonum hiç olmamıştı, çok yazık, çok geç kalmışım. artık ana hedefim yurt dışı olacak.

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >




  • Deníz kullanıcısına yanıt
    Deniz hocam, yukarıda bahsettiğimiz "nasıl başlarsa öyle gider" olayı sizin işte ge geçerli.

    bu aslında bir doğa kuralı. bir şeye "ilk anda ve kesinlikle ilk anda" cevap vermezsen, o şey artık kaybedilmiştir. mesela, kız rkadaşın sana: "senle evlenmek istiyorum ama 200-300 gr altın takman lazım, bizde adet bu" dediği ilk anda bir saniye bile beklemeden ve normal ses tonuyla: "benim 30 bin birikmişim var, evleneceksek ona göre yani burda ne çıkıyorsa onunla evleniriz" dediğini hayal et. inan bana bunu söylemiş olsaydın etkisi çok büyük olacakı. sen bunu söylemedin, belki sessiz kaldın, belki konuyu değiştirdin, belki gülüp geçtin. her ne yaptıysan, artık kızın bilinç altında: "tamam bu isteğim normal karşılandı" etkisi kazındı. sen bu noktadan çonra kıza bu 200gr altın olayının saçma ya da gereksiz olduğuna dair ne kadar açıklama yaparsan yap, ne kadar komplike açıklamalar üretirsen üret, o ilk anki cevabın etkisi yaratmayacak. kıza çok diretirsen kız belki ikna olur ama bu sefer de kızın bilinç altında şu anlayış kazınacak: "aslında altın takılması benim doğal hakkım idi, bu herif çakallık yapa yapa dil döküp durdu, ben de doğal hakkımdan feragat ettim" kız içten içe bunu düşünecek ve gerçekten de düşünecek. bizim ülkemizde karşı tarafı bir şeye ikna etmek için dil döküyorsan, o konuda haklı olsan bile, ve sonunda karşı tarafı ikna etsen bile, yine de günün sonunda karşı taraf senin bahane ürettiğini ve aslında haksız olduğunu düşünür. bizim ülkemizde "dil döken" ve "ikna etmeye çabalayan" kişi her zaman haksızmış gibi görülür. haklı olsa bile.

    dediğim gibi "ilk anda verilen cevap" çok önemli ve bu konu "doğa kuralı" demiştim. neye dayanarak bunun bir doğa kuralı olduğunu söylüyorum? öncelikle hayvanların davranışları (aslında insanda da aynı durum var tabii ki) incelendiğinde "hemen tepki veren" ve "işbirliği yapan" hayvanların olaylardan kârlı çıktıkları, işbirliği yapmayıp bencil davranan hayvanların ise aslında toplu yaşan içinde meselelerden zararlı çıktıkları gözlenmiş. bu "hemen tepki verme" mevzusunun bilisel yönünü araştırmak için akademik matematik'te "oyun teorisi" denilen bir alanda çalışmalar yapılmış. yapılan çalışma çok zevki bir oyundan ibaret ve sonuçları ilginç.

    bu oyunda 20 tane yarışmacı birbirleri ile yarışıyorlar. yarışmacılar lig usulü her rakii ile maçlar yapıyorlar ve ligde puan toplamayıp üste çıkmaya çabalıyolar. maç şu şekilde oynanıyor; bir yarışmacı ile diğeri karşı karşıya geldiğinde yarışmacılar birbirlerine "iyilik" ya da "kötülük" isimli iki eylemden birini yapmayı seçmek zorundalar. ve iki yarışmacı da karşısındakinin neyi tercih edeceğini bilmiyor. tercihler aynı anda açıklanıyor. eğer iki taraf da birbirine iyilik yapmayı tercih etmişse, ikisi de +1 puan alıyor (işbirliği durumu) eğer ikisi de birbirlerine kötülük yapmayı tercih etmişse, ikisi de -3 puan alıyor (bencillik durumu) eğer bir yarışmacı diğerine kötülük yapmayı tercih etmiş iken, diğeri ise buna iyilik yapmayı tercih etmişse, kötülüğü tercih etmiş olan tarafa +5 puan verilirken, iyiliği tercih tmiş tarafa -5 puan veriliyor (enayiliği ve çakallığın karşılaşması durumu) ve ayrıca, bir rakip ile diğeri maç yaparken bu bahsettiğim işlem sadece bir kez gerçekleşmiyor, aynı rakipler ard arda 20 kez birbirleri ile bu maçı yapıyolar, çünkü ilk işlemde (ilk karşılaşmada) iki rakip de birbirinin karakterini tanımıyor durumdalar. aynı rakipler arasında ard arda bu işlem tekrarlandıkça rakipler birbirlerinin karakterlenini algıyayıp ona göre hareket etme şansı yakalıyolar (bir sonraki oyunda iyilik yapmayı ya da kötülük yapmayı tercih etmek için)

    böyle bir yarışmaya katılmış olsaydınız, kendi yarışmacının tercihlerini neye göre yapmasını seçerdiniz? rakibiniz size hep iyilik yaparken, siz de ona hep iyilik yapmayı seçiyosunuz, ve ikiniz de +1 puan almanın keyfini yaşıyosunuz. ancak, beşinci oyunda siz gene iyilik seçmişken rakibiniz bi anda döneklik yapıp kötülük seçerse? bu sefer rakibiniz ilk 4 oyunda kazandığı +4 puana ek olarak beşinci oyunda +5 puan daha alıp 9 puana çıkarken, siz ilk 4 oyunda +4 puan almışken beşinci oyunda "çakalın karşısındaki enayi" konumuna düşüp -5 puan alarak bi anda -1 puana düşeceksiniz!

    böyle bir yarışmaya katılacak algoritmaları (hareket mantığını) yazmak gerçekten zor. dünyanın 20 ünlü matematikçisi yarışmaya katılacak birer algotirma yazmışlar. maksat en yüksek puanı toplayan algoritmayı yazabilemk. algoritmalar oldukça karışık. hepsi de rakibinin eski maçlarına bakarak onun karakteristiğini ölçüyor. mesela, rakibin geçmiş maçlarında birbiri ardına kaç adet iyilik tercihinin ardından fikir değiştirip kötülüğü seçtiği gibi kriterlere bakıp ona göre rakiplerin karşı tavır almaya çabalıyolar.

    bu yarışma aslında doğadaki canlıların ortak yaşamlarını canlandırıyor.

    yarışma sonunda inanılmaz bir şekilde en basit algotirma en yüksek puanı toplayarak yarışmayı kazanıyor. kazanan algoritma şu:

    - rakibime ilk maçta iyilik yaparım. eğer rakibim bu maçta bana iyilik yapmışsa, ben de bir sonraki maçta iyilik ile devam ederim. eğer rakibim kötülük yaparsa, bir sonraki maçta ben de kötülük yaparım. yani normal şartlarda hep iyilik yaparım, ancak rakibimin bana kötülük yaptığı maçlarında ardından bir kez kötülük yaparım.

    bu basit algoritmaya dikkat ederseniz, rakibinin geçmiş maçlarını hiç incelemiyor bile! yani "kim olursa olsun aynı tavrı takınma" mantığını uygulamış oluyor. bu alritmanın kendisine bir kez kötülük yapana hiç geciktirmeden hemen bir sonraki maçta kötülük yapması, ve bu haliyle en yüksek puanı almış olması, günlük hayattaki "geç verilmiş tepki, tepki değildir" olayını açıklıyor. bu algoritmanın kendisine bir kez kötülük yapana karşılık 10 kere kötülükle cevap vermeyip, her kötülüğe sadece bir adet kötülükle cevap veriyor olması da gerçek hayattaki kincilik ve küskünlük eylemlerinin hatalı birer davranış şekli olduğunu gösteriyor.

    rakiplerinin tek tek karakteristiklerini çıkartan karmaşık algoritmalara karşı böylesine basit bir algoritmanın kazanmış olması diğer matematikçileri hırslandırmış, ve bu kazanan algoritmayı yenebilecek daha da karmaşık algoritmalar yazmışlar ve yarışma tekrarlanmış. ancak, ne kadar komplike davranış şekilleri yaratılırsa yaratılsın, kazanan gene bu basit algoritma olmuş. yarışma çok kez tekrarlanıyor ancak hep bu algoritma kazanıyor.

    demek ki canlılar arası ilişkilerde bazı kilit kurallar var. ve bu kilit kuralları bilirsek, öyle karmaşık davranış şekilleri üretmek zorunda kalmayız. mesela kilit kural 1: tepki ver ve bu tepkiyi de hemen ver. bunu yapmazsak, basit mevzular bile daha daha sonra: "ayıkla pirincin taşını" oluyor. kural 2: karşındaki kişi kim olursa olsun ilk adımı işbirlikçi tavır ile at (algoritma normal şartlarda iyilik yapıyordu). kural 3: kinci olma, sana kötülük yapana tepkini anında ve olması gerektiği kadar da sert ver, tepkim sert olur diye korkma, anında verilen tepki sert olsa bie sorun yaratmaz, ve kötülük yapan taraf kötülükten vazgeçip iyiliğe döndüğü an sen de hemen kendi eski hâline geri dön. kural 4: karşındaki kişilere özel farklı farklı tavırlar takınmadan da meseleleri çözebilmek mümkün. sonuç: bu kuralları her zaman ve doğru şekilde uygularsan, artık meseleleri çözmek için etrafındaki kişilerin davranışlarını tek tek inceleyip hepsine farklı farklı özel davranış biçimleri geliştirmek zorunda kalmadan da hayatını sürdürebilirsin.

    fark etmesek de bu kural aslında hayatın her yeride işliyor çünkü bu algotirma aslıdna bizim bilinç altımızı gösteriyor. mesela Türkiy'de sık yaşanan bir durum. bir kişi diğerine borç verir, ve az denilemeyecek bir süre geçtikten sonra borcu geri istemek zorunda kalır. geri istediğinde ise borcu alan taraf: "niye istiyosun ki? zor durumda falan mısın? hem bak senin araban benimkinden daha yeni, senin şuyun buyun benden daha iyi, durum buyken sen paraya mı sıkıştın ki neden istiyon?" gibi bi karşılık verir. bu olayda borç veren kişi o parayı geri alması gerekeceğini ve belli bi sürede geri alması gerektiğini açıklamadığı için geç kalmış tepki durumu oluşuyor ve borcu alan tarafta "tamam, bu para artık benim hakkım gibi oldu" gibisinden yanlış bir algının oluşmasına mâhâl veriyor. ve artık sen borcu geri istesen bile, geç kalmış tepki sana puan kazandırmıyor, ve karşı taraf sana sinirleniyor. ne diye istiyon para gibi tavırlar takınıyolar. bunu 2-3 kez yaşadıktan sonra ne yaptım? birine daha borç verdim ve borcu verdikten kısa süre sonra arkadaşıma borcu taksit taksit geri ödeyebileceğini ve şu şu zamana kadar geri almama gerektiğini söyledim. bu gecikmemiş bir tepki idi. zamanlaması iyi idi. ve tepkinin sertlik derecesi de iyi idi. yani "sana borç vereli 3 ay oldu, hemen geri istiyorum" da denedim. sonuç olarak arkadaşım belki şaşırdı ama tamam deyip geçti. ve 2 ay sonra taksit taksit geri ödemeye başladı ve vaktiyle de tamamını ödedi. ilk defa bir borcu geri almayı başardım. hem de kötü adam olmadan. bundan önceki borçları hem geri alamamıştım, hem de geri talep ettiğimde (genellikle 2 sene sonra geri talep ediyordum) borç verdiğim kişiler şoka uğrayıp "neden geri istiyosun ki yahu" gibi tepkiler verip bana gıcık oluyorlardı. ki bu kişilerin madi durumları da hiç kötü değil, hatta benden daha iyi durumdalar.

    başka örnekler verilebilir. arkadaş çevresinde buluşma yeri seçilirken bir arkadaşın bencillik yapıp hep sadece kendi istediği kafeye gidilmesine ısrar ediyor, sen de ısrara sessiz kalıp istemeyerek gittin, 2-3 kere susup gittiyen artık tepki versen de ikna etmen zor olacak. ilk gidişten sonra ikinci buluşmada söylemen lazım oraya girmeyelim biz sevmiyoruz orayı diye. kız tavlamaya çalışıyon, başka bi erkek kızın yanında sana olur olmaz bi laf söyledi, sineye çekersen sen artık ezik görüleceksin kızın gözünde, kesinlikle hemen cevap vermek zorundasın, sineye çekip daha sonraki zamanlarda ağzınla kuş tutsan gene durumu kurtarman çok zor olur. işyerinde patron haksız yere geceye kadar çalışmanı rica etti çalıştırdı, tamam dedin, başka gün tekrar çalıştırdı, sadece iyi deyip geçtin, böyle tepkisiz birkaç kez çalışmanın ardından hoop desen de patronun gözünde "durup dururken çıkıntılık yapan kişi" gibi olursun çünkü daha önce hiç konuşmadan hep çalışmışsın. en azından her ek çalıştırmanın ardından "şöyle işim vardı yapamadım ek çalışma nedeniyle" gibi söylemek gerek. her ek çalıştırma olayından sonra böyle söylenirse, daha sonra hoop noluyoruz diye tepki koyduğunda patron için bu tepki beklenen bir şey olur. evlilik hazırlığı döneminde de kız: "bizde adet şu, bana şunu yapacan çünkü bizde böyle yapılır" diye kesin dille söyledi diyelim, hemen: "benim maddi gücüm bu, evleneceksek böyle evleniriz çünkü eldeki bu" gibi kesin dille net bir cevap vermek işleri gerçekten kolaylaştırır. kız isteğini yinelerse "ben sana söylemiştim" diyebilirsin. kız ısrarcı olacaktır ama her seferinde bu "ben söylemiştim" argümanını kullanabilirsin. şu anda kız sana diyecek: "ben söylemiştim sana bizde adet bu diye" şeklinde.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi 01001101 -- 15 Ağustos 2019; 13:19:1 >
    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >




  • Deníz kullanıcısına yanıt
    acilen uzaklaş.200 300 gr altınım olsa dünyayı gezerim daha çok insan tanırım
  • quote:

    Orijinalden alıntı: sinus67

    iste basit beta örnegi. Bagimlilik, kaybetme korkusu vb...
    Benim anlamadigimda hanimcligi savununanlar, gitip diger uc örnegi gösteriyor. Lider, özgüvenli erkek olmak icin illa vurup kurmana gerek yok. Kadina uyup, kadina göre hareket eden kisiler genelde fiyasko ile sonuclaniyor. Bu tarihte de görülmüsdür.

    Alıntıları Göster
    Kaybetme korkusu başlarsa , kaybetmen yakındır.
    Kaybedecekmissin gibi seveceksin.
    Yarın bir gün çekip gittiğinde gitme demeyeceksin yolun açık olsun diyeceksin.
    Kadın, benim dediğimi yapıyor, leb diyorum, önüme kuruyemiş dükkanı geliyor der sonra her dediğimi yapıyor der.
    Bunlari sevmiyorlar.
    Gidip ağız burun kirmayla alakali değil, karar merci siz olmalı. Fikir alırsınız danisirsiniz amma son karar sizin olmali.
    Böyle hareketler özgüveni olmayan, erkeklerin işidir.

    Demişim.

    Ve sonuç,




    O yüzden gidecekmiş gibi sevin. Vazgeçilmez olduğunu anladığı anda, vazgecen o olur.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Deníz

    Kız arkadaşımla ikimiz atanmış öğretmeniz , ikimizde aynı yerde çalışıyoruz.3.5 yıldır da beraberiz , hâliyle evlenmek istiyor ben o kadar istemiyorum evlenmeyi hayatım kısıtlanır diye. Birde istekleri çok fazla 200 300 gram altın istiyorlarmış, sonra düğün kına nişan salonda istiyor.En kötü salon 5 bin desek 15 bin lira yapıyor sadece.Aileden destek çok az gelecek, babam denilen adamla zaten konuşmuyoruz ondan birşey gelmeyecek. Abim de polis o biraz yardım eder ama onu da ben istemiyorum, yardım edeceği kadar etti çünkü. Tek başıma da kalmamam bu yükün altından , o kadar parayı da bulmam imkansız. Ne yapayım sizce, son günlerde aklıma çok takılıyor bu durum.
    Yahu herkes kızı ne gömmüş arkadaş... Damadımızda hiç suç yok!?
    Hayır kızı savunduğumdan değil asla. Biri bana 200 300 gr altın dese öyle bir keriz bulursan bir tanede bana ayarla derim.
    Şimdi burada bir kız gelse evlenmek istemiyorum çünkü hayatım kısıtlanır dese ne derdiniz? O zaman 3.5 yıldır neden birliktesin demez misiniz?
    Madem evliliği hayat kısıtlayıcı bir şey olarak görüyorsun peki neden sevgilin var? Daha doğrusu neden niyeti evlilik olan bir sevgilin var? Kendin gibi düşünen evlilik kısıtlayıcı diyen birisini bul ömür boyu öyle takıl. Ama bu kız evlilik istiyor kardeşim. Ne demek hem evlilik hayatım kısıtlar hemde evlilik isteyen bir kızla olayım...
    Şimdi diyeceksiniz ki kız düzgün olsa damat bey zaten kaçmaz. Arkadaş 3.5 yıldan bahsediyoruz. 1270 küsür gün yapar! 1270 günde tanıyamadın mı bu kızı..

    Kusura bakma öğretmenim hatanın büyüğü sende.

    **3.5 yıldır da beraberiz , hâliyle evlenmek istiyor ben o kadar istemiyorum evlenmeyi hayatım kısıtlanır diye.**

    Şu cümleyi bir kız kursa burada yemediği linç kalmaz.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi temürrmelik -- 15 Ağustos 2019; 14:27:39 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Vay be burda yazılanları okuyup ulen neler var diyordum aynısı başıma geldi. Evlilik hayalleri kurarken wp üzerinden ayrılmak da varmış kaderde. Nasıl iş bu ya nerde yanlış yapıyoruz anlamadım ki
  • quote:

    Orijinalden alıntı: 01001101

    Deniz hocam, yukarıda bahsettiğimiz "nasıl başlarsa öyle gider" olayı sizin işte ge geçerli.

    bu aslında bir doğa kuralı. bir şeye "ilk anda ve kesinlikle ilk anda" cevap vermezsen, o şey artık kaybedilmiştir. mesela, kız rkadaşın sana: "senle evlenmek istiyorum ama 200-300 gr altın takman lazım, bizde adet bu" dediği ilk anda bir saniye bile beklemeden ve normal ses tonuyla: "benim 30 bin birikmişim var, evleneceksek ona göre yani burda ne çıkıyorsa onunla evleniriz" dediğini hayal et. inan bana bunu söylemiş olsaydın etkisi çok büyük olacakı. sen bunu söylemedin, belki sessiz kaldın, belki konuyu değiştirdin, belki gülüp geçtin. her ne yaptıysan, artık kızın bilinç altında: "tamam bu isteğim normal karşılandı" etkisi kazındı. sen bu noktadan çonra kıza bu 200gr altın olayının saçma ya da gereksiz olduğuna dair ne kadar açıklama yaparsan yap, ne kadar komplike açıklamalar üretirsen üret, o ilk anki cevabın etkisi yaratmayacak. kıza çok diretirsen kız belki ikna olur ama bu sefer de kızın bilinç altında şu anlayış kazınacak: "aslında altın takılması benim doğal hakkım idi, bu herif çakallık yapa yapa dil döküp durdu, ben de doğal hakkımdan feragat ettim" kız içten içe bunu düşünecek ve gerçekten de düşünecek. bizim ülkemizde karşı tarafı bir şeye ikna etmek için dil döküyorsan, o konuda haklı olsan bile, ve sonunda karşı tarafı ikna etsen bile, yine de günün sonunda karşı taraf senin bahane ürettiğini ve aslında haksız olduğunu düşünür. bizim ülkemizde "dil döken" ve "ikna etmeye çabalayan" kişi her zaman haksızmış gibi görülür. haklı olsa bile.

    dediğim gibi "ilk anda verilen cevap" çok önemli ve bu konu "doğa kuralı" demiştim. neye dayanarak bunun bir doğa kuralı olduğunu söylüyorum? öncelikle hayvanların davranışları (aslında insanda da aynı durum var tabii ki) incelendiğinde "hemen tepki veren" ve "işbirliği yapan" hayvanların olaylardan kârlı çıktıkları, işbirliği yapmayıp bencil davranan hayvanların ise aslında toplu yaşan içinde meselelerden zararlı çıktıkları gözlenmiş. bu "hemen tepki verme" mevzusunun bilisel yönünü araştırmak için akademik matematik'te "oyun teorisi" denilen bir alanda çalışmalar yapılmış. yapılan çalışma çok zevki bir oyundan ibaret ve sonuçları ilginç.

    bu oyunda 20 tane yarışmacı birbirleri ile yarışıyorlar. yarışmacılar lig usulü her rakii ile maçlar yapıyorlar ve ligde puan toplamayıp üste çıkmaya çabalıyolar. maç şu şekilde oynanıyor; bir yarışmacı ile diğeri karşı karşıya geldiğinde yarışmacılar birbirlerine "iyilik" ya da "kötülük" isimli iki eylemden birini yapmayı seçmek zorundalar. ve iki yarışmacı da karşısındakinin neyi tercih edeceğini bilmiyor. tercihler aynı anda açıklanıyor. eğer iki taraf da birbirine iyilik yapmayı tercih etmişse, ikisi de +1 puan alıyor (işbirliği durumu) eğer ikisi de birbirlerine kötülük yapmayı tercih etmişse, ikisi de -3 puan alıyor (bencillik durumu) eğer bir yarışmacı diğerine kötülük yapmayı tercih etmiş iken, diğeri ise buna iyilik yapmayı tercih etmişse, kötülüğü tercih etmiş olan tarafa +5 puan verilirken, iyiliği tercih tmiş tarafa -5 puan veriliyor (enayiliği ve çakallığın karşılaşması durumu) ve ayrıca, bir rakip ile diğeri maç yaparken bu bahsettiğim işlem sadece bir kez gerçekleşmiyor, aynı rakipler ard arda 20 kez birbirleri ile bu maçı yapıyolar, çünkü ilk işlemde (ilk karşılaşmada) iki rakip de birbirinin karakterini tanımıyor durumdalar. aynı rakipler arasında ard arda bu işlem tekrarlandıkça rakipler birbirlerinin karakterlenini algıyayıp ona göre hareket etme şansı yakalıyolar (bir sonraki oyunda iyilik yapmayı ya da kötülük yapmayı tercih etmek için)

    böyle bir yarışmaya katılmış olsaydınız, kendi yarışmacının tercihlerini neye göre yapmasını seçerdiniz? rakibiniz size hep iyilik yaparken, siz de ona hep iyilik yapmayı seçiyosunuz, ve ikiniz de +1 puan almanın keyfini yaşıyosunuz. ancak, beşinci oyunda siz gene iyilik seçmişken rakibiniz bi anda döneklik yapıp kötülük seçerse? bu sefer rakibiniz ilk 4 oyunda kazandığı +4 puana ek olarak beşinci oyunda +5 puan daha alıp 9 puana çıkarken, siz ilk 4 oyunda +4 puan almışken beşinci oyunda "çakalın karşısındaki enayi" konumuna düşüp -5 puan alarak bi anda -1 puana düşeceksiniz!

    böyle bir yarışmaya katılacak algoritmaları (hareket mantığını) yazmak gerçekten zor. dünyanın 20 ünlü matematikçisi yarışmaya katılacak birer algotirma yazmışlar. maksat en yüksek puanı toplayan algoritmayı yazabilemk. algoritmalar oldukça karışık. hepsi de rakibinin eski maçlarına bakarak onun karakteristiğini ölçüyor. mesela, rakibin geçmiş maçlarında birbiri ardına kaç adet iyilik tercihinin ardından fikir değiştirip kötülüğü seçtiği gibi kriterlere bakıp ona göre rakiplerin karşı tavır almaya çabalıyolar.

    bu yarışma aslında doğadaki canlıların ortak yaşamlarını canlandırıyor.

    yarışma sonunda inanılmaz bir şekilde en basit algotirma en yüksek puanı toplayarak yarışmayı kazanıyor. kazanan algoritma şu:

    - rakibime ilk maçta iyilik yaparım. eğer rakibim bu maçta bana iyilik yapmışsa, ben de bir sonraki maçta iyilik ile devam ederim. eğer rakibim kötülük yaparsa, bir sonraki maçta ben de kötülük yaparım. yani normal şartlarda hep iyilik yaparım, ancak rakibimin bana kötülük yaptığı maçlarında ardından bir kez kötülük yaparım.

    bu basit algoritmaya dikkat ederseniz, rakibinin geçmiş maçlarını hiç incelemiyor bile! yani "kim olursa olsun aynı tavrı takınma" mantığını uygulamış oluyor. bu alritmanın kendisine bir kez kötülük yapana hiç geciktirmeden hemen bir sonraki maçta kötülük yapması, ve bu haliyle en yüksek puanı almış olması, günlük hayattaki "geç verilmiş tepki, tepki değildir" olayını açıklıyor. bu algoritmanın kendisine bir kez kötülük yapana karşılık 10 kere kötülükle cevap vermeyip, her kötülüğe sadece bir adet kötülükle cevap veriyor olması da gerçek hayattaki kincilik ve küskünlük eylemlerinin hatalı birer davranış şekli olduğunu gösteriyor.

    rakiplerinin tek tek karakteristiklerini çıkartan karmaşık algoritmalara karşı böylesine basit bir algoritmanın kazanmış olması diğer matematikçileri hırslandırmış, ve bu kazanan algoritmayı yenebilecek daha da karmaşık algoritmalar yazmışlar ve yarışma tekrarlanmış. ancak, ne kadar komplike davranış şekilleri yaratılırsa yaratılsın, kazanan gene bu basit algoritma olmuş. yarışma çok kez tekrarlanıyor ancak hep bu algoritma kazanıyor.

    demek ki canlılar arası ilişkilerde bazı kilit kurallar var. ve bu kilit kuralları bilirsek, öyle karmaşık davranış şekilleri üretmek zorunda kalmayız. mesela kilit kural 1: tepki ver ve bu tepkiyi de hemen ver. bunu yapmazsak, basit mevzular bile daha daha sonra: "ayıkla pirincin taşını" oluyor. kural 2: karşındaki kişi kim olursa olsun ilk adımı işbirlikçi tavır ile at (algoritma normal şartlarda iyilik yapıyordu). kural 3: kinci olma, sana kötülük yapana tepkini anında ve olması gerektiği kadar da sert ver, tepkim sert olur diye korkma, anında verilen tepki sert olsa bie sorun yaratmaz, ve kötülük yapan taraf kötülükten vazgeçip iyiliğe döndüğü an sen de hemen kendi eski hâline geri dön. kural 4: karşındaki kişilere özel farklı farklı tavırlar takınmadan da meseleleri çözebilmek mümkün. sonuç: bu kuralları her zaman ve doğru şekilde uygularsan, artık meseleleri çözmek için etrafındaki kişilerin davranışlarını tek tek inceleyip hepsine farklı farklı özel davranış biçimleri geliştirmek zorunda kalmadan da hayatını sürdürebilirsin.

    fark etmesek de bu kural aslında hayatın her yeride işliyor çünkü bu algotirma aslıdna bizim bilinç altımızı gösteriyor. mesela Türkiy'de sık yaşanan bir durum. bir kişi diğerine borç verir, ve az denilemeyecek bir süre geçtikten sonra borcu geri istemek zorunda kalır. geri istediğinde ise borcu alan taraf: "niye istiyosun ki? zor durumda falan mısın? hem bak senin araban benimkinden daha yeni, senin şuyun buyun benden daha iyi, durum buyken sen paraya mı sıkıştın ki neden istiyon?" gibi bi karşılık verir. bu olayda borç veren kişi o parayı geri alması gerekeceğini ve belli bi sürede geri alması gerektiğini açıklamadığı için geç kalmış tepki durumu oluşuyor ve borcu alan tarafta "tamam, bu para artık benim hakkım gibi oldu" gibisinden yanlış bir algının oluşmasına mâhâl veriyor. ve artık sen borcu geri istesen bile, geç kalmış tepki sana puan kazandırmıyor, ve karşı taraf sana sinirleniyor. ne diye istiyon para gibi tavırlar takınıyolar. bunu 2-3 kez yaşadıktan sonra ne yaptım? birine daha borç verdim ve borcu verdikten kısa süre sonra arkadaşıma borcu taksit taksit geri ödeyebileceğini ve şu şu zamana kadar geri almama gerektiğini söyledim. bu gecikmemiş bir tepki idi. zamanlaması iyi idi. ve tepkinin sertlik derecesi de iyi idi. yani "sana borç vereli 3 ay oldu, hemen geri istiyorum" da denedim. sonuç olarak arkadaşım belki şaşırdı ama tamam deyip geçti. ve 2 ay sonra taksit taksit geri ödemeye başladı ve vaktiyle de tamamını ödedi. ilk defa bir borcu geri almayı başardım. hem de kötü adam olmadan. bundan önceki borçları hem geri alamamıştım, hem de geri talep ettiğimde (genellikle 2 sene sonra geri talep ediyordum) borç verdiğim kişiler şoka uğrayıp "neden geri istiyosun ki yahu" gibi tepkiler verip bana gıcık oluyorlardı. ki bu kişilerin madi durumları da hiç kötü değil, hatta benden daha iyi durumdalar.

    başka örnekler verilebilir. arkadaş çevresinde buluşma yeri seçilirken bir arkadaşın bencillik yapıp hep sadece kendi istediği kafeye gidilmesine ısrar ediyor, sen de ısrara sessiz kalıp istemeyerek gittin, 2-3 kere susup gittiyen artık tepki versen de ikna etmen zor olacak. ilk gidişten sonra ikinci buluşmada söylemen lazım oraya girmeyelim biz sevmiyoruz orayı diye. kız tavlamaya çalışıyon, başka bi erkek kızın yanında sana olur olmaz bi laf söyledi, sineye çekersen sen artık ezik görüleceksin kızın gözünde, kesinlikle hemen cevap vermek zorundasın, sineye çekip daha sonraki zamanlarda ağzınla kuş tutsan gene durumu kurtarman çok zor olur. işyerinde patron haksız yere geceye kadar çalışmanı rica etti çalıştırdı, tamam dedin, başka gün tekrar çalıştırdı, sadece iyi deyip geçtin, böyle tepkisiz birkaç kez çalışmanın ardından hoop desen de patronun gözünde "durup dururken çıkıntılık yapan kişi" gibi olursun çünkü daha önce hiç konuşmadan hep çalışmışsın. en azından her ek çalıştırmanın ardından "şöyle işim vardı yapamadım ek çalışma nedeniyle" gibi söylemek gerek. her ek çalıştırma olayından sonra böyle söylenirse, daha sonra hoop noluyoruz diye tepki koyduğunda patron için bu tepki beklenen bir şey olur. evlilik hazırlığı döneminde de kız: "bizde adet şu, bana şunu yapacan çünkü bizde böyle yapılır" diye kesin dille söyledi diyelim, hemen: "benim maddi gücüm bu, evleneceksek böyle evleniriz çünkü eldeki bu" gibi kesin dille net bir cevap vermek işleri gerçekten kolaylaştırır. kız isteğini yinelerse "ben sana söylemiştim" diyebilirsin. kız ısrarcı olacaktır ama her seferinde bu "ben söylemiştim" argümanını kullanabilirsin. şu anda kız sana diyecek: "ben söylemiştim sana bizde adet bu diye" şeklinde.
    Güzel bir oyunmuş. Evet hayatta herşey karşılıklı olmak zorunda. Etkiye karşı aynı tepki gelmeli ki terazi dengeye otursun.

    Ama gelgelelim şuan arkadaşın durumunun çıkmazına. Ya kız arkadaşının istediğini yapacak ki bunun sonucunda artık hiçbirşeyin dönüşü olmayacak.

    Veya kıza seçenek sunacak.

    200 gr altın vs istekler mi?
    gücü yettiği kadar altın ile geri kalan ev eşyalarının tümünü beraber ödemek mi?

    Ancak 200 gr altın tercih edilecekse bu işte yokum demeli. Terazinin bir tarafında kendisini diğer tarafına da kızın maddi isteklerini koymalı. Tercihi ona bırakıp köşeye çekilip izlemek lazım. Bakalım ne karar verecek...

    Ama bu yukarıda söylediklerim Deniz kardeşimizin evlenmek istemesiyle doğru orantılı. Eğer evlenmek istemiyorsa kızın zamanını boşuna çalmamalı.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi miroglu6 -- 15 Ağustos 2019; 18:29:3 >




  • Tanımak ıcın bır sure aynı evde yaşamak gerek ,hatta tatile cıkmak gerek .
    Gercekten bunlar onemlı yoksa 100 gün olsa 100 yıl olsa bıle tanıyamaz hale gelebılıyor kişi..

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • isokocak kullanıcısına yanıt
    Nıye korkunç olsun ?
    Yeter ki sağlık düzen olsun . Artık 25 yaşından erken evlenen kalmadı bıle . İlla bellı yaşlarda mı evlenmek cocuk yapmak lazım ?

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: temürrmelik

    Yahu herkes kızı ne gömmüş arkadaş... Damadımızda hiç suç yok!?
    Hayır kızı savunduğumdan değil asla. Biri bana 200 300 gr altın dese öyle bir keriz bulursan bir tanede bana ayarla derim.
    Şimdi burada bir kız gelse evlenmek istemiyorum çünkü hayatım kısıtlanır dese ne derdiniz? O zaman 3.5 yıldır neden birliktesin demez misiniz?
    Madem evliliği hayat kısıtlayıcı bir şey olarak görüyorsun peki neden sevgilin var? Daha doğrusu neden niyeti evlilik olan bir sevgilin var? Kendin gibi düşünen evlilik kısıtlayıcı diyen birisini bul ömür boyu öyle takıl. Ama bu kız evlilik istiyor kardeşim. Ne demek hem evlilik hayatım kısıtlar hemde evlilik isteyen bir kızla olayım...
    Şimdi diyeceksiniz ki kız düzgün olsa damat bey zaten kaçmaz. Arkadaş 3.5 yıldan bahsediyoruz. 1270 küsür gün yapar! 1270 günde tanıyamadın mı bu kızı..

    Kusura bakma öğretmenim hatanın büyüğü sende.

    **3.5 yıldır da beraberiz , hâliyle evlenmek istiyor ben o kadar istemiyorum evlenmeyi hayatım kısıtlanır diye.**

    Şu cümleyi bir kız kursa burada yemediği linç kalmaz.

    Alıntıları Göster
    Sevgilimin olması çok farklı olay, evliliğin insanların hayatlarını kısıtlaması çok farklı bir olay.Kaldı ki evlilik sadece benim hayatımı kısıtlamakla kalmıyor, karşı tarafında hayatını kısıtlıyor.İki insanın da hayatı kısıtlanmış oluyor, bir taraf bunu kabul edebilir diğer taraf etmeyebilir belki iki tarafta kabul eder.Sonuçta evliliğin insanların hayatlarını kısıtladığı yadsınamaz bir gerçektir.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: hchinaski

    Vay be burda yazılanları okuyup ulen neler var diyordum aynısı başıma geldi. Evlilik hayalleri kurarken wp üzerinden ayrılmak da varmış kaderde. Nasıl iş bu ya nerde yanlış yapıyoruz anlamadım ki
    Neden ayrıldınız ki hocam aldatma vs durumlar mı oldu ?

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Kişiler önemli genellemek yanlış olur
    Umarım herkesin karsısına doğru insan cıkartır
    Şu ana kadar en uzun ilişki 6-7 ay falan ancak sürmüştür . Kısa suren 4 aylık olanlarında neredeyse sözleniyorduk ama korktum o anki şartlardan dolayı.Karsı taraftan gelmıstı dırek. Neden korktuğumu ve neden şimdi dövunduğumu yazmayayım bana küfür edersiniz
    Ne zaman aklıma gelse fena dövüyorum kendımı. Ki başka hıc pişman oldugum olmadı

    Neyse..

    Durum olarak nıspeten daha iyiyiz ülke şartlarına göre ama evlenecek kişiden emın olana kadar bazı seylerden bahsetmemek lazım bence eger kısının evlerı falan varsa. Hoş zaten bu yuzden size yaklaşıldığını anlarsınız bence

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: eyoruk

    Tanımak ıcın bır sure aynı evde yaşamak gerek ,hatta tatile cıkmak gerek .
    Gercekten bunlar onemlı yoksa 100 gün olsa 100 yıl olsa bıle tanıyamaz hale gelebılıyor kişi..
    Bunlar, gelenek ve göreneklere ve aile yapısına farklı şeyler.
    O yüzden, akşam olunca herkes evine gider.
    Gün içinde baş başa kalmaya saycan onda da kafede falan pislenip, gezilir.

    O yüzden piyango. Sansliysan ne ala, değilsen mokoko.

    Uzun süre beraber kalinmazsa taniyamazsin. 500 km yola git gene taniyamazsin.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • birgarip2019 kullanıcısına yanıt
    O ayrı.
    Ama geleneksel duzen halen devam etse bıle farklılaşma olmaya başladı insanların dusuncesı değişmeye başladı

    Uzun sureye ıhtıyac yok bence bazı seylerı aynı yerde yaşamadan kalmadan goremıyorsun anlayamıyorsun tanıyamıyorsunuz.

    Mesela eskı sevgılilerimden bırı ıle aynı evde yaşadık bır sure ..( 2 tane böyle olduydu su ana kadar mesela ) bana demıstı ılk gunlerde traş olduktan sonra nasıl bıraktığına bakarım bu cok önemlı saygı ıcın gibisinden bır sey demıstı oradan hemen ılk gunlerde bayagi bır puan toplamıştık mesela. Yemek yapmak ev işi yapmak bunlara girmiyorum zaten ..

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • yok hocam hazır değilmiş nasıl iş anlamadım.
  • 
Sayfa: önceki 590591592593594
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.