Şimdi Ara

ERTUĞRUL FIRKATEYNİ'NİN ÖYKÜSÜ

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
10
Cevap
0
Favori
1.238
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  •  ERTUĞRUL FIRKATEYNİ'NİN ÖYKÜSÜ


    Bugünkü Türk-Japon dostluk ilişkileri Osmanlı padişahı II. Abdülhamit tarafından Japonya’ya gönderilen Ertuğrul adlı firkateynin dönüş yolculuğu sırasında batması ile başladı. İki ülke arasında diplomatik ilişkilerin kurulması daha 1875 yılında Japonya’da gündeme gelmişti. Bu durumu Japon Dış İşleri Bakanı Terashima Munenori, Başbakan Sanjo Sanetomi’ye; "Türkler Hıristiyan olmayan batı milleti olarak Avrupalılar ile diplomatik ilişkilerde bulunuyorlar, bu bakımdan Japonlar’a benziyorlar. Biz de onlardan çok şeyler öğrenebiliriz. Dolayısıyla onlar ile diplomatik ilişkileri açarsak bizim için faydalı olacak” diye arz etti. Ancak resmî görüşmeler 1881 yılında gerçekleşebildi ve o yıl, Japon Dış İşleri Müşaviri Yoshida Masaharu İstanbul’a gelerek Sultan II. Abdülhamit ile görüştü. Bu ziyareti Eylül 1887’de Prens Komatsu’nun ziyareti takip etti. Osmanlı Sultanı II. Abdülhamit, 1878 yılında Avrupa seferi için İstanbul’a uğrayan Japon savaş gemisi Seiki’nin komutanına “Ben de ülkenize harp gemimizi gönderip kaptanım ve subaylarım vasıtasıyla imparatorunuza selamımı iletmek istiyorum” şeklinde dile getirdiği düşüncesini ise 11 yıl sonra gerçekleştirdi. 1889 yılında Sultan II. Abdülhamit Osmanlı donanmasından bir geminin eğitim gemisi olarak Japonya taraflarında dolaşmak üzere nisan ayı ortalarında yola çıkarılmasını istedi. Japonya’ya gidecek heyet başkanlığına Albay Osman Bey, gemi komutanlığına da Ali Bey seçildi. Bu görev için seçilen Ertuğrul firkateyni hem yelken donamına hem de makineye sahipti. Ertuğrul firkateyni ile gönderilecek olan subaylar ile Deniz Harp Okulu mezunu öğrencilerin okulda öğrendikleri denizcilik teknik ve bilgilerini uygulama sahasına koymaları için geminin daima yelkenle seyir yaptırılması emredildi.

     ERTUĞRUL FIRKATEYNİ'NİN ÖYKÜSÜ


    Gemi ile Japon İmparatoru’na Osmanlı Padişahı tarafından gönderilecek mektup, nişan ve içinde atların da bulunduğu çeşitli hediyeler de götürülecekti. Ertuğrul Firkateyni, 14 Temmuz 1889’da mürettebat ve öğrencilerden oluşan 612 kişilik heyetle İstanbul’dan hareket etti. Firkateyn 27 Temmuz’da Süveyş Kanalı’ndan geçerken iki kere kazaya uğradı. 30 Ağustos’ta havuza alınan Ertuğrul Firkateyni onarımı tamamlandıktan sonra 23 Eylül 1889’da Süveyş’ten hareket ederek Japonya yolculuğuna devam etti. Ertuğrul Firkateyni Cidde’den sonra 7 Ekim’de Aden’e, 20 Ekim’de Bombay’a, 1 Kasım’da Kolombo’ya ve 15 Kasım’da da Singapur’a ulaştı. Bu sırada Osman Bey 25 Kasım 1889’da tuğamiral rütbesine yükseltildi. Ertuğrul firkateyni kötü hava ve koÅNmüre olan ihtiyaç nedeniyle Singapur’dan 22 Mart 1890’da hareket ederek 26 Nisan’da Hong Kong’a ulaştı. 22 Mayıs’ta Nagasaki’ye ve 7 Haziran 1890’da da İstanbul’dan ayrılışından yaklaşık on bir ay sonra son durağı olan Yokohama Limanı’na ulaştı. Osman Paşa, 13 Haziran 1890’da Japon İmparatoru Meiji’nin huzuruna çıkıp Osmanlı Padişahı II. Abdülhamit’in mektubu ile nişan ve hediyelerini takdim etti. İmparator da Osman Paşa ile beraberindekilere nişanlar hediye edip bizzat katıldığı bir ziyafet verdi. Bahriye Nezâreti tarafından Osman Paşa’ya gönderilen 14 Haziran 1890 tarihli emirle Japonya’nın Uraga, Hyogo ve Nagasaki, Çin’in Şangay gibi limanlarında birer ay beklenerek uygun rüzga^rlarla yani kömürden tasarruf edilerek İstanbul’a dönülmesi emredildi. Bu sırada Ertuğrul mürettebatı arasında kolera hastalığı görüldü
    ve 11 kişi vefat etti. Gemi Nagaura’da karantinaya alındıktan sonra Yokohama’da bulunduğu sırada 14 Eylül 1890’da yola çıkmasına karar verildi.

     ERTUĞRUL FIRKATEYNİ'NİN ÖYKÜSÜ


    Japonlar, o sıralarda yaklaşmakta olan büyük bir tayfun nedeniyle geminin hareketinin ertelenmesi önerisinde bulunmalarına rağmen Osman Paşa aldığı emre uymak zorunda kaldı. Ertuğrul firkateyni, Yokohama’dan ayrılarak İstanbul’a doğru hareket etmesinden kısa süre sonra 16 Eylül 1890 gecesi Kii Yarımadası’nın Kaşinozaki Feneri önünde tayfuna yakalanarak battı. Ertuğrul’un mürettebatından 69 kişi kurtuldu, Osman Paşa ve Ali Bey’in de dâhil olduğu büyük bir kısmı şehit oldu. Kurtulanlara ilk yardımı Kaşinozaki Feneri görevlileri ile Ooşima köylüleri yaptı. Şehit olanların naaşları Kaşinozaki Feneri yakınlarında bir tepeye gömülerek ilk Ertuğrul Şehitliği inşa edildi. Ooşima’dan Kobe’ye getirilen yaralılar imparator tarafından gönderilen özel doktorlar tarafından tedavi edildi. Ertuğrul firkateyninde şehit olanların aileleri için 5 Ekim 1890 tarihli padişah emri ile yardım kampanyası başladı. Japonya’da da Yiji Şimpo Gazetesi kazazedelerin aileleri için yardım kampanyası düzenledi. Ertuğrul kazazedeleri iyileştikten sonra Japon İmparatoru tarafından görevlendirilen Hiei ve Kongo adlı savaş gemileri ile 2 Ocak 1891’de İstanbul’a getirildi. Japon gazetesi ve Haragiro Yamada tarafından toplanan yardımlar teslim edildi. Japon gemileri 23 Mayıs 1891’e kadar İstanbul’da kalarak ülkelerine geri döndü.

    Kazanın yıldönümlerinde Ertuğrul firkateyni şehitlerinin gömülü olduğu şehitlikte Japonlar tarafından geleneklerine göre bir anma töreni yapılmaktadır.

     ERTUĞRUL FIRKATEYNİ'NİN ÖYKÜSÜ


     ERTUĞRUL FIRKATEYNİ'NİN ÖYKÜSÜ




    Alıntıdır.







  • duygulandım doğrusu

    ölenlere Allah rahmet eylesin

    yani bu emrediyorum olayı ta o zamanlardan geliyor demek ki

    üst düzey yetkililerin en büyük hastalığı bu olsa gerek , o geminin kaptanı bu tür olaylarda karar verici olması lazım

    emre karşı gelse insanlar kurtulur , fakat bu defa kaptanın geleceği söndürülür ,bu ikilem hep yaşanır
  • kemal1414 kullanıcısına yanıt
    Ertuğrul fırkateyni' nin mürettebatının eşleri ve yakınlarının bekleyişini anlatan bir belgesel yapılmıştı. Telefon yok, haber yok, çaresizce yakınlarının dönüşünü bekleyen insanların dramı çok üzücüydü.
  • http://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye'de_telekom%C3%BCnikasyon

    Zaten telefon olması mümkün değil garibim Osmanlıda o yıllarda.
    Birde Ertuğrulun yola çıkışının perde arkası anlatılsa çok daha ilginç olabilirdi. Abdülün yüce diplomatik kıvraklığı ve zoruyla eksiklikleri çok olan ve böyle uzun yolculuğa dayanması bir mucize olacak geminin Japonya ya yollanması akıl işi değil gibi. Çok eski okuduklarımdan Deniz kuvvetleri içinde de kesinlikle gidilmemesi eğiliminin çok ağır bastığını hatırlıyorum.
    Birde Dumlupınar denizaltısı ile karışmıyor bu olay değil mi? Telefondan filan bahsedildiğine göre?

    Ek: Ertuğrulun batışında Abdülün Robotundan hiç bahsedilmemesine de çok şaşırdım doğrusu.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi neommy -- 17 Kasım 2014; 5:19:31 >




  • neommy kullanıcısına yanıt
    Niye sırıtarak anlatıyorsun onu anlamadım... Eşlerini, çocuklarını, kardeşlerini, sevdiklerini bekleyen insanların çaresizliği çokmu komiğine gitti?
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Dawinter

    Niye sırıtarak anlatıyorsun onu anlamadım... Eşlerini, çocuklarını, kardeşlerini, sevdiklerini bekleyen insanların çaresizliği çokmu komiğine gitti?

    Ben komik birşey gördüğümde gülerim!
    Örneğin Abdül robot yaptı denilince çok iyi gülerim!
    Telefonun Osmanlıda olmadığı çağda telefon denilince buna da gülerim.
    Benim ilgimi çeken bu acılara yol açan aptallığın bir daha olmaması ve buna yol açan kafanın yok edilmesi bu konuda. Yoksa bu ülkede yüzyıllardır ağlayan ağlayana, acıdan geçilmiyor.
    Sorduğum hiçbir şeye cevap vermeyip politikacı benzeri merhamet dilenciliği yapmaya çalışıyorsunuz, geleceğiniz kesinlikle parlak bu ülkede!
    Bir üstteki esprime de güldüm.( ben gülücük kullanmayı severim, bu yanlış anlaşılmasın bu arada )




  • neommy kullanıcısına yanıt
    Diğer meseleyi, diğer konu altında yorumlarsın. Yeri burası değil.
    Burada bir trajediden bahsediliyor. Böyle güle oynaya yorum yapmak, sırıtarak mesajlar yazmak senin psikolojini gösterir sadece.
    Osmanlıda uydu haberleşme olsa ne olur, japonlarda olmadıktan sonra? Konu bu değil... İnsanlar aylarca çaresiz bir şekilde haber beklemişler, iki tarafta trajedi yaşamış.
    Kalkıpta sırıtarak yorum yazma.
  • " Sizlere Ertuğrul fırkateyninin özelliklerinden bahsedeceğim ;

    Ertuğrul Fırkateyni 1854 yılında, Kırım Savaşı sırasında Taşkızak Tersanesi'ne sipariş edilmiş, 1855 yılında omurgası kızağa konmuş ve 1863'te seyir tecrübeleri yapılmıştır. 1864 yılında hizmete giren gemi, aynı yıl makine ve kazan montajıyla toplarının çeşitlendirilmesi ve modernizasyonu için İngiltere' ye gönderilmiştir.

    18 Şubat 1865'te Portsmouth'tan İstanbul'a hareket etmiş, dönüş seyrinde de bazı Fransız ve İspanyol limanlarını ziyaret etmiştir. İstanbul'a gelişinden sonra da Girit harekâtına katılmış ancak Abdülhamid dönemiyle beraber onun da kaderi Haliç'e hapsedilmek olmuştur.

    Sefere hazırlandığı sırada 25 yaşında bulunan Ertuğrul, Japonya gezisi için seçilmesinden takriben bir yıl evvel onarım ve havuz görmüştü. Özellikle ahşap kısımları yenilenmiş fakat makine ve kazanlarının altına isabet eden kısımlara dokunulmamıştı...

    Gemi çok uzun zamandır bekler durumda kalması karinasında ( suyun altında kalan kısım) ahşap kaplamalarda çürümelere neden olması doğaldır. Teknenin bakımı yapılırken karina kısmının bakımının yapılamadığı söylenmektedir.

    Geminin ana makinası ve kazanları da elden geçirilmediği için Ertuğrul Fırkateyninin böylesi uzun bir yolculuğa çıkmaya ve denize elverişli durumda olmadığı bir gerçektir.

    Ayrıca o zamana kadar Osmanlı donanmasında böylesi uzak yol ve denizlere giden yeteri kadar bilgili denizciler de yoktu.




    " Mayıs günü Ertuğrul Haliç'te Bahriye Bakanlığı'nın önündeki şamandıralardan birine bağlıydı. O gün hafif bir rüzgâr esmekteyken, geminin yelken ve makinelerinin tecrübeleri yapılacaktı. Yelken tecrübesi sırasında geminin cıvadra gönderine bağlı üçgen şeklinde küçük birer yelken olan, trinketine flok, kontra flok ve flok yelkenlerinden üçü birden açılınca, cıvadra gönderi rüzgâr altına doğru çatırtıyla eğildi, sakalını kopardı ve bostonu denize uçtu. Yelkenler süratle toplatılarak yırtılmaları önlendi. Olayın nedeni; cıvadra gönderini kurtların yemiş, çürütmüş olmalarıydı. Aynı anda gemi komutanı ve süvarisi baş tarafta flok yelkenleriyle meşgul olurken, kıç taraftan top patlamasını andıran bir infilak sesi duyuldu ve kaportalardan dumanlar yükselmeye başladı. Personel gemide yangın çıktığı düşüncesiyle kıç tarafa koşmaya başladı. Olayın nedeni: Makineyi tecrübe etmek için kazanların fayrap edildiği sırada, otuz libre-puskare buhar basınca dayanması gereken kazanların, basınç sadece dört libre puskareye çıkınca patlaması ve etrafa ateşler saçmasıydı. Bu sırada geminin çarkçıbaşısı Harty Bey ıstakoz gibi haşlanarak, kendini güverteye zor atmıştı.

    Çarkçıbaşı Harty Bey, Bakanın huzurunda fırkateynin kazan ve makineleri esaslı surette onarılmadıkça ve kazan altlarının çürüyen tahtaları değiştirilmedikçe sefere çıkmanın münasip olmayacağını kesin bir dille ifade etti !!!...

    " Albay Harty Bey'i de kazan ve makineler hakkında görüş ve önerilerini dinlemek üzere huzuruna çağırdı. Çarkçıbaşı Harty Bey, Bakanın huzurunda fırkateynin kazan ve makineleri esaslı surette onarılmadıkça ve kazan altlarının çürüyen tahtaları değiştirilmedikçe sefere çıkmanın münasip olmayacağını kesin bir dille ifade etti. Bu onarımın yapılması için güvertenin baştan aşağı sökülmesi, kazanların vinçlerle kaldırılarak dışarı çıkartılması gerekiyordu ki, bu iş için altı aya yakın bir zaman gerekliydi. Halbuki Bahriye Bakanı Hasan Hüsnü Paşa, Saraya pek yakında Ertuğrul'un seyre çıkabileceğini bildirmiş, gezinin başlangıç tarihi belirtilerek siyasî temaslara da girişilmişti. Kazan ve makine tecrübelerinin daha işin başında yapılması gerekirdi. Şimdi artık vakit geçti. Bahriye Bakanı, Harty Bey'i konuyu büyütmekle suçladı ve bunların birkaç günde giderilebileceğini söyledi. Bakan ile Albay Harty Bey arasında evvela samimî bir şekilde başlayan konuşma biraz sonra tartışma şekline dönüştü. Harty Bey'in ileri geri konuşması ve hatta gerekirse konuyu Saraya kadar bir raporla arz etmeye hazır olduğunu bildirmesi, Bahriye Bakanını fena halde kızdırmıştı. Hemen o akşam, Harty Bey'in Ertuğrul'la ilişkisi kesildi ve adalar hattında çalışan, yine yönetimi Bahriye Bakanlığı'na bağlı olan ve gelirleri de ona ait olan, 1910'da ismi "Osmanlı Seyri Sefain İdaresi" olarak değiştirilen, bir bakıma bugünkü Denizyolları İşletmesi'nin karşılığı sayılabilecek olan ve 1878'de kurulmuş "İdarei Mahsusa"nın vapurlarından birisine Çarkçıbaşı olarak atandığı tebliğ edildi. Harty Bey’in yerine Albay İbrahim Bey Başçarkçı olarak atandı.

    1855 yılında Osmanlı Donanmasının hizmetine girmiş genç bir İngiliz makine subayı olan Albay Harty Bey, gerek gemilerde gerek Bahriye fabrikalarında çok başarılı hizmetler yapmış, katkılarda bulunmuş bir subaydı. Kendisine yapılan hakareti anlamazlıktan geldi. Ancak yeni görev yerine gitmeden evvel Bakanlığa verdiği dilekçede; Girit Savaşı sırasında Yunan Arkadi Vapuru'nu yakalayan İzzettin vapurunda Gamsız Hasan Bey'in de Çarkçıbaşısı olduğunu, başarılı hizmetleri dolayısıyla "Nişanı Alişan"la ödüllendirildiğini, İmparatorluk Bahriyesi'nde şerefle hizmet etmesinin karşılığı olarak Albaylığa kadar yükseltildiğini belirtti. Samimî olarak doğruyu söylediği için adalara yolcu taşıyan ufacık bir gemiye Çarkçıbaşı olarak atandırılarak hizmetten uzaklaştırıldığını, fakat Çin veya Hint denizlerinde ölmektense bu görevin kendisine özel bir lütuf olduğunu söyleyerek, teşekkürle maruzatını bitirmişti.

    " İstibdat döneminin güvenlik nedeniyle konmuş garip adetlerinden birisi de Padişahın cuma selamlığında hangi camiye gideceğinin önceden belli olmamasıydı ve en erken perşembe günü öğrenilmesinin mümkün olabilmesiydi. Bu yüzden gemi komutanı Albay Osman Bey perşembe günü öğleden sonra cuma selamlığının yapılacağı camiyi öğrenmek üzere Bakanlığa gitti. Fakat Saraydan bu hususta henüz bir bilgi alınamadığını öğrendi. Bahriye Bakanlığı, Albay Osman Bey'e Saraya giderek başyaverlikten öğrenmesini tavsiye etti. Yıldız Sarayı'na giden gemi komutanı, saatlerce bekletildi. Ama selamlık mevkiini öğrenmesi yine de mümkün olmadı. Kendisine "Cuma günü erkenden çıkarsınız, halk ne tarafa gidiyorsa, selamlık da o taraftadır. Siz de oraya gidersiniz." diye yol gösterildi. "

    " Fakat hareketin altıncı günü gece yarısı Albay Osman Bey müthiş bir haberle uyandırıldı: “Gemi baş tarafından su alıyor !..”

    Komutan yatağından fırladı ve derhal köprü üstüne çıktı. Hava sakindi. Fırkateyn makineyle seyrediyor ve saatte yedi mil sürat yapıyordu. Yapılan mevki kontrolünde en yakın mevki kontrol noktası olan Kaliküt fenerinin görülebileceği mesafeye takriben kırk mil daha vardı. Su alma nedeni de bilinmiyordu. Tamirci parti, tahta takozlar, tapalar, ağaç siğiller, branda parçaları, macun ve ziftle beraber gemi inşa mühendisi Teğmen Ali Efendi emrinde olarak suyun geldiği rapor edilen bölmeye girmişti."



    Japon Gazetesi olayı alttaki gibi vermiş;


    " Bu fırtınaya yakalanan Ertuğrul Fırkateyni de mukavim olmadığı gibi, çok da eski bir gemi olduğundan fırtınanın şiddetine dayanamamış, makinesine su yürüyerek arızalanmış ve hareketsiz kalarak kayalara bindirmiştir. Geminin 653 mürettebatından altmış altısı kurtulmuş ise de, bunların da büyük çoğunluğu yaralıdır.

    Komutan Osman Paşa ile diğer subaylar Osmanlı asilzadelerinden olup, hepsi yazık ki ölmüşlerdir. Yakın zamanlarda Japonya kıyılarında böyle korkunç bir kaza olmamıştır. Hatta Amerika’nın Omeida Omeican isimlerindeki gemilerinin uğradıkları kazada bile bu kadar ölüm olmamıştı. "


    http://www.denizce.com/ertugrul19.asp

    Alıntılar üstteki web sitesinden. 20 sayfaya yakın incelenmiş Ertuğrul Faciası, detaylı ve yardıma giden Japon köylülerden tutun Japon gazetelerinde çıkan haberlere, Gemi komutanının eşine ve abisine her imandan yazdığı mektuplara kadar herşey var nerdeyse.

    Geçmişin bir Soma faciasına çok benziyor olay. Yönetici padişahtan gelen bir emir, etrafında ona " olmaz, bu gemi gidemez " diyemeyen yönetici yalakalar, eski bir gemi, yolda karaya oturmalar-tamiratlar, gemide 13 kişi öldüren kolera salgını, ve dönüşte bu son işte!

    Yüzyıllardır ders alamayanlar daha çok böyle olaylar yaşarlar!




  • Osmanlı devletinin bazı ülkelerin sömürgelerini ziyaret etmesini istemeyenler seyehate engel olmaya çalışsalarda başarılı olamamışlar.

    Geminin uygun olmadığı iddaları üzerine sultan teknik inceleme yaptırmış, teknik inceleme neticesinde sefere çıkışına karar verilmiş. Ayrıca bu geminin hem yelkenli hem motorlu olması dikkate alınması gereken detaydır.

    Sultanın emrettiği tarihte geri dönüş iddası çok zayıf., zira geminin yolculuğu planlanandan çok daha uzun sürdüğüne göre, dönüş programınında buna istinaden emredildiği takvimde yola çıkmak zorunda kaldığı iddalarını çürütmektedir.

    Allah'tan şehitlerimize rahmet diliyorum.

    Sonuç olarak herkes kendi işini yapsın. Burada klavyeden o gemiyle yola çıkmak aptalcaydı söyleydi, böyleydi yazmak ne kadar acayip. Sanki kendi hayatta hiç yanılmıyor, hiç ayağı bile tökezlememiş.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi erkan-78 -- 15 Eylül 2020; 13:28:52 >
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.