Şimdi Ara

din sizin sandığınız kadar karmaşık değildir.

Bu Konudaki Kullanıcılar:
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
8
Cevap
1
Favori
179
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • inanılmaz gerçekten inanılmaz.


    aslında o kadar basit ki sizden istenen


    insan sonu menfaatle ararsa asla sonu bulamaz bulacagı sadece kendi sonudur.


    basit...


    SADECE ALLAH A İNANIN SİZI YARADANA İNANIN VE SADECE ONUN ELÇİSİNİN YOLUNDAN GİDİN.


    GERÇEK MÜSLÜMANLAR BİRBİRİYLE KARDEŞ OLABİLENLERDİR.


    MESHEBLER MÜSLÜMANLIKTA MUSEVİLİKTE VE HRİSTİYANLIKTA VARDIR SIRF BU MENFAATİ AYRILIKLAR YUZUNDEN BU BASİT KURALLARI BİLE ANLAYAMAYIP BİRBİRİNİ BİNLERCE YILDIR KATLEDENLER VARDIR.


    GERÇEK MÜSLÜMAN KİMDİR...


    O KADAR KOLAY Kİ...


    İNSANA TAPMAYIN SADECE SİZİ YARADANA TAPIN...


    BÖYLE OLMAZSA NE OLUR.....HAZIRMISINIZ.


    OKUYUNCA BASİT OLANI İNSANIN NASIL KARMA KARIŞIK ETTİĞİNİ GÖRECEKSİNİZ.


    BÖLÜM İSLAM BÖLÜMÜ BUNUNLA İLGİLİ OLANI EKLİYORUM BUNUN DIŞINDA SİYONİSTLER YAHUDİLER PROTESTANLAR ORTODOXLAR DERKEN OLAY DAHA DA KARIŞIK


    GERÇEKTEN DE ÇOK BASİTÇE ANLAŞILAN İSTEKLERİN BÖYLE KARMA KARIŞIK HALE GETİRİLMESİ İNANILMAZ.


    hazreti muhammed veda hutbesinde tum muslumanlar kardestir dedi ve gorevini tamamlayıp yaradanına döndü....


    peki diğerleri ne yaptı.....


    miras.....


    miras mı....


    ne mirası...


    ve o gidince insanlar onun uyarılarını hemen unuttu.




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi pspsexer -- 10 Haziran 2022; 2:21:16 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >







  • işte sonrası....bu her din için geçerli bölümümüz islam

    peygamberler gittiğinde insanlar hemen unuttu.................








    Sünnî ve Şiî ayrımı İslam peygamberi Ebû’l-Kâsım Muhammed ibn ?Abd Allâh ibn ?Abd’ûl-Muttâlib'in 632 tarihinde vefatıyla birlikte başlamıştır. Yaşadığı sürece dinî rehberliğin yanı sıra siyâsî önder vasfını da kendisinde bulunduran Muhammed’in artık hayatta olmayışı, Müslüman toplumu yeni önderin kim olacağı sorusuyla karşı karşıya bırakmıştı. Sakife denilen yerde toplanan bir grup Müslüman, hilâfete Ebu Bekir'i seçmiş, daha sonra “Şiat‘ü Ali” olarak adlandırılacak olan Ali taraftarı bir grup Müslüman da Muhammed'in damadı olan Ali'nin bu göreve daha layık olduğunu ve Ebu Bekir'i seçen grubun hak yoldan saptığını düşünmüştür. Dahası Ebu Bekir'in halifeliği Ali'nin elinden Fatıma'nın evinin basılması ve yakılması ile zorla aldığını iddia ederler.

    Peygamberin ölümü üzerinden yaklaşık otuz yıl geçtikten sonra İslam toplumu ilk iç savaşı yaşamıştır. Bu savaş, Müslümanların Emevî taraftarları, Ali taraftarları ve Hâricîler olarak bölünmesine yol açmıştır. Sünnî yaklaşım:

    Sünnîler ve Sünnîlik - Sünnîler ilk dört halifenin (Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali) Kur'an ve Sünnet'e uygun hak yöneticiler olduğuna, ancak sonradan gelen ve artık saltanata dönüşmüş olan halifeliğin öncekilerin standartlarına uymadığına inandılar. Ancak Sünnî ulemaya göre Müslümanların sonradan gelen otoritelere de itaat etmeleri, iç savaş ve fitnelerden uzak durmaları gerekliydi.
    Miras sorunu
    Düzenle
    Muhammed'in dul eşlerinin yanı sıra Ali ve Fatıma'nın da, Ebu Bekir'in hilafetinden hoşnutsuz olmalarının bir başka nedeni daha vardı.[4] Muhammed öldüğünde geride önemli mal varlığı bırakmadı. Nitekim ondan geriye ne altın, ne gümüş cinsinden bir para, ne bir köle veya câriye, ne de koyun veya deve gibi hayvanlar kalmıştı.[5] Her ne kadar kendisinden geriye bir takım arazilerin veya malların kaldığı nakledilmişse de güvenilir kaynaklarda zikredilen hadisler ve diğer nakiller, Peygamber'in miras bırakmadığını ve kendisinden sonra kalan malların sadaka olarak dağıtılacağını ya da devlet hazinesine nakledileceğini haber vermektedir.[6] Yine de bazı hususlarda anlaşmazlıkların yaşandığı rivâyet edilmiştir. Bunların en meşhuru tartışmaların da odağında olan Fedek Arazisi'dir.[7]

    Ebu Bekir'e göre bu mal ve arazilerin gelirinden Peygamber halka yardımlarda bulunuyordu ve dolayısıyla devlete aitti. Ayrıca onun görüşüne göre peygamberler miras bırakmazdı.[8] Ali ise "Muhammed'e gelen veraset ile ilgili vahiylerin Peygamber'in mirasını da kapsadığını iddia ederek bu duruma karşı çıkıyordu. Zîrâ Kur'an'da ölen bir kişinin mirasının nasıl pay edileceği izah edilmektedir. Şiîlere göre Ebu Bekir Muhammed'in dul eşlerine devletten maaş bağlamış, ancak Muhammed'in kanından olan Ali, Fatıma ve İbn Abbas'a o kadarını bile vermemiş ve Ali'nin etki ve nüfuzunu kırmak için bu Fedek Hurmalığı'nın gasp etmişti.

    Eşi Fatıma'nın ölümünden sonra Ali, Fatıma'nın Muhammed’in mirasından payını almak için tekrar başvurduysa da başvurusu aynı nedenlerle bir kez daha reddedildi. Bununla birlikte Ebu Bekir'den halifeliği devralan Ömer, Medine'deki arazileri Muhammed'in kabilesi Haşimoğulları adına Ali ve Abbas'a verdi; Hayber ve Fedek Arazisi'ni ise devlet malı saydı.[9]. Şiî kaynaklara göre bu durum Muhammed'in soyundan olanlara (Ehl-i Beyt), baskıcı halifeler tarafından yapılan haksızlıkların bir başka örneğidir.





    Şiîlik ile Sünnîlik arasındaki anlayış ve uygulama farkları
    Düzenle
    Şiîler, Muhammed'den sonra Hilâfet'in Ali ve soyuna ait olduğunu savunur ve Sünnîlerin meşrû ve dince makbul kabul ettikleri ilk üç halife (Ebu Bekir, Ömer ve Osman'ın) hilafeti Ali'den gasp ettiklerine inanırlar. Yezid'in babası Muaviye konusunda da benzer bir durum söz konusudur; Şiîler, Yezid hakkındaki görüşlerin benzerini Ali'nin hilafetine karşı çıktığı için Muaviye için de sürdürürler, ancak Sünnîler Muaviye'nin bir "içtihad" yaptığını ve içtihadında yanılsa bile Kur'an'ın vahiy kâtibi ve Peygamber'in sahabesinden olduğu gerekçesiyle hakkında kötü ifadede bulunmaktan kaçınırlar. Şiîler ise Muaviye'nin Peygamber'in sahabesinden olmasının daha sonra yaptığı çirkinlikleri örtemeyeceğini ifade ederler.
    Siyâsî iktidar ve emir sahiplerine itaat: Sünnîlere göre iktidar bir soy meselesi değil, ümmetin kendi içinde istişare ile çözeceği siyâsî bir konu olarak görülür ve genellikle "devlet başkanına itaat" kültürü hâkimdir. Sünnîlere göre Peygamber ve akabinden gelen râşid halîfeler hem devlet başkanı hem de imam yani yönetici idiler. Onlardan sonra bu görevlerin ayrıldığından söz edilebilir. Şiîlerde ise iktidar, inanç meselesidir ve meşrû siyâsî lider aynı zamanda ruhânî liderliği de elinde bulunduran Ali ve soyundan gelen imamlara aittir. Câferî Şiasında Kıyamet'e kadar gizli kalan Mehdî dahil On İki İmamın günahsız olduğuna, "vahyi alma" hariç, "günahsızlık" ve benzeri konularda peygamberlere benzediğine inanılır.
    Küçük yaşta gaip (saklı) olan 12. imamın ölmediğine ve hâlen hayatta olup kurtarıcı (mehdî) olarak tekrar geri döneceğine inanırlar.
    Şiîler, tehlike ânında inancı saklamanın (takiyye) câiz olduğuna inanırlar.
    Mut’a nikâhının (belirli bir süreyle sınırlandırılmış evlilik) Sünnîlerin kabullenmemesinin aksine dinen uygun (caiz) olduğuna inanırlar. Şiîlere göre bunun Peygamber zamanında yapılması uygun görülmüş, Kur'an'da da onaylanmıştır.
    Alevîlik ve Şiîlik
    Düzenle
    Ayrıca bakınız: Alevîlik
    Alevîlerin büyük çoğunluğu kendini Şiî olarak tanımlamamaktadır, aynı zamanda bâzı Alevîler arasında Alevîliğin İslâmiyetdışı bir inanış olduğunu savunan Alevîler de bulunmaktadır.[11] Alevîlerin çoğunluğu ise Alevîliği İslâmiyet içerisindeki bir mezhep ya da tasavvufî yorum olarak kabul etmektedir. Bununla birlikte Batılı kaynaklarda Alevîlik, genellikle bir Şiî inancı olarak ya da Türk veya Osmanlı Şiiliği olarak tanımlanır.[12]

    Türkiye'de Şiîlik teriminin Câferîlik mezhebi ile eş anlamlı kullanılmasından dolayı Alevîlerin bir kısmı doğal olarak kendilerini Şiî saymazlar. Fakat Alevîlerin en kutsal eserlerinden olan Buyruk'ta Şiî sözcüğünün "Ali yandaşı" veya "Ali yolcusu" şeklinde bir tanımlaması mevcuttur.[kaynak belirtilmeli] Alevîlere benzerlik gösteren inanış grupları ise Şiîlik terimini Türkiye dışında var olan Şiî tâifesine uygun olarak "Ali yandaşlığı" olarak tanımlar ve dolayısıyla kendilerini de Şiî olarak görürler (İran Ehl-i Hakları, Suriye Nusayrîleri, Arnavut Bektâşîliği ve Nizârî İsmâilîlik bunun örnekleridir).[kaynak belirtilmeli]

    Türkiye ve Suriye'de yaşayan Alevîler, bu ülkelerdeki Şiî nüfusun çoğunu oluştururlar. Türkiye'de heterodoks Şiî olarak tanımlanan Alevîlerin yanı sıra bâzı yerleşim birimlerinde ortodoks Şiîler de yaşamaktadır.[




    Şiî tarikat ve mezhepler
    Düzenle
    Ana madde: İmamiyye
    Dörtçüler
    Düzenle
    Keysanîlik (Dörtçüler): Mehdî kavramını ortaya atarak ilk defa İmam unvanını kullanan; Ali bin Ebu Tâlib'den sonra sırası ile Hasan bin Ali, Hüseyin bin Ali ve dördüncü İmâm olarak da Ali bin Hüseyin (Zeyn el-Âb-ı Dîn)’in yerine Ali bin Ebu Tâlib’in Bânû Hânife Kâbilesi mensûbu Havlet bint Câ'fer’den olan oğlu Muhammed bin el-Hânifîyye'nin imamlık ve Mehdîliğini kabullenen; temelleri El-Mukhtar bin Ebû ?Ubeydullah el-Tâifî tarafından atılan ve daha sonra da kendi içlerinden Abbâsîler Hâlifeliği’ni çıkaran ghulât (köktendinci) mezhep.
    Berberîcilik: Muhammed bin el-Hânifîyye’yi tanrısallaştıran ve Hamza ibn ?Umara el-Berberî'nin Peygamber olduğuna inananların mezhebi;
    Hâşimîlik (Dörtçüler): Muhammed bin el-Hânifîyye’nin ölümünü kabullenerek en büyük oğlu Ebu Hâşim'i halef olarak kabul edenlerin mezhebi;
    Karibîlik / Kuraybîlik (Dörtçüler): Adını imâm Ebu Karib/Kurayb el-Darir’den alan, Muhammed bin el-Hânifîyye’nin ölmediği, ama saklandığı ve bir gün adalet dağıtmak üzere yeryüzüne Mehdî olarak döneceğine inanılan mezhep;
    Sarrajcılık (Dörtçüler): Muhammed bin el-Hânifîyye’nin ölümünü kabullenen, fakat ileride bir gün adalet dağıtmak üzere yeryüzüne Mehdî olarak döneceğine inanılan Hayyan el-Sarraj tarafından kurulan mezhep;
    Hürrem’îyye (Ḵhorram-Dinan / Khurramiyah / Muhammira / Kızıl-Giyinenler[13]/ Kızıllar [14] Kısmen Dörtçüler'in uzantısıdır): Al-Makdisi'den nakledildiği üzere El-Mukanna‘ tarafından temelleri atılan, Ebû Müslim Horasânî'nin Mehdîliğine, reenkarnasyona, Tanrı'nın sırasıyla Muhammed, Ali, Ebû Müslim Horasânî ve en son olarak da Hâşim el-Mukanna?’da vûcud bulduğuna inanan, başkalarına zarar vermemek kaydıyle her şeyden zevk almayı mübah sayan ve kendilerini İslâmiyet kisvesi altında gizleyen Mazdekçilerin oluşturduğu dinî ve siyâsî ghulât (köktendinci) mezhep.
    Beşçiler
    Düzenle
    Zeydîlik (Beşçiler): Beşinci İmâm olarak Zeyd bin Ali'yi kabul eden kol.
    Dukeynîlik: Muhammed'in haleflerinin Ali bin Ebu Tâlib'in tarafını tutmamalarından dolayı imânlarını kaybettiğine inananların mezhebi;
    Halefîlik: Zeyd bin Ali'nin haleflerinin Abd el-Samed adlı bir şahıs ve onun neslinden devam ettiğine inananların mezhebi;
    Heşebîlik / Sûrhabîlik: İmâmlığın, imâmın bilgisiz ve ahlâksız olması dahil her hâlükârda Hasan bin Ali ile Hüseyin bin Ali'nin soyundan gelenlerde kalması gerektiğine inananların mezhebi;
    Jarûdîlik: Adını Ebû’l Jarûd Ziyad bin Ebû Ziyad’dan alan, Ebu Bekir, Ömer bin Hattâb ve Osman bin Affan'ın her üçünün Ali bin Ebu Tâlib'i halife seçmemekle büyük bir günah işlemiş olmamakla beraber hatalı bir davranışta bulunmuş olduklarına ve bu nedenle de onların Ashab-ı Kirâmlıklarının geçerli olamayacağını beyân etmekle beraber alenen suçlamaktan da kaçınan, diğer taraftan Talha bin Ubeydullah ile Zübeyr bin Avvâm'ı Ali bin Ebu Tâlib'e başkaldırmış olmalarından ötürü şiddetle kınayanların mezhebi;



    Süleymânîlik: Adını Süleyman bin Jarîr’den alan, halifeliğin kime gideceğinin istişareler neticesinde karara varılması gereken bir husus olduğuna ve Ebu Bekir ile Ömer bin Hattâb'ın Ali bin Ebu Tâlib'i halife seçmemekle hata işlediğine, fakat günaha girmediğine inananların mezhebi;
    Butrîlik / Tâbîrîlik: Kathir en-Nevva El-Ebter tarafından kurulan, inançları hemen hemen Süleymânîlik ile aynı olmakla birlikte Ebu Bekir, Ömer bin Hattâb ve Osman bin Affan'ın Ali bin Ebu Tâlib'i halife seçmemekle hatalı olduğuna, fakat günaha girmemiş olduklarına inananların mezhebi;
    Sâlihîlik: Hasan bin Sâlih tarafından kurulan, inançları hemen hemen Süleymânîlik ile aynı olmakla birlikte Ebu Bekir, Ömer bin Hattâb ve Osman bin Affan'ın Ali bin Ebu Tâlib'i halife seçmemekle hatalı olduğuna, fakat günaha girmemiş olduklarına inananların mezhebi;
    Vâsîtîlik: On İki İmamın tamamını da tanıyan Zeydîler'in oluşturduğu mezhep.
    Yediciler
    Düzenle
    İsmâ?îl’îyye (Yedi İmâmcılık/Yedicilik): Yedinci İmâm olarak İsmail bin Câfer el-Mûbarek’i kabul eden kol.
    Karmatîlik (Yediciler/el-Bakl’îyye): Fâtımî halifelerinin imamlığını kabul etmeyen kol.
    Dürzîlik (Kısmen Yedi İmâmcıdır): Fâtımîlerin beşinci halifesi Hâkim Biemrillah’a ulûhîyet isnâd eden ghulât (köktendinci) kol.[15]
    Nizârî İsmâilîlik (Yedicilik): Sekizinci Fâtımî halifesi Ebû Tamîm Ma’add el-Mûstansir bi-l-Lâh'ın oğullarından Nizâr'ı dokuzuncu İsmailîyye imâmı olarak kabul eden kol.
    Mustâlîlik (Yedicilik): Sekizinci Fâtımî halifesi Ebû Tamîm Ma’add el-Mûstansir bi-llâh'ın oğullarından Ebû’l-Kâsım ?Ahmed el-Mustâ‘lî b'il-Lâh’ı dokuzuncu Fâtımî halifesi olarak kabul eden kol.
    Onikiciler/Onbirciler
    Düzenle
    On İki İmamcılık
    İsna‘aşer’îyye (Onikicilik):
    Câfer’îyye (Onikiciler): On iki İmamlar'a Muhammed'in hak vâsî ve halifeleri ve Allah'ın mâsum evliyâ ve hûccetleri olarak inanan Şia'nın asıl ve en yaygın olan ana kolu, özüdür.
    Kalenderîlik (On İki İmamcılık): 8. yüzyıl Samanîler devri öncesi fa'al olan Melâmîlik akımından beslenen, Budizm ve Hinduizm etkilerini sergileyen, kalça boyu kıl yapımı gömlekler giyinen ya da sadece battaniyeyle örtünüp her türlü ilacın kullanımına karşı çıkanların yolu)
    Haydarîlik (On İki İmamcılık): Kutb'ûd-Dîn Haydar tarafından kurulan, 12. yüzyıldan itibaren Kalenderîliğin en yaygın ve fa'al kolunu oluşturan, kendilerini hakir görmek ve aşağılamak suretiyle vücutlarına demirden halkalar takarak yalın ayak dolaşan, keçe ve çuhadan yapılma elbiseler giyerek zillet içerisinde bekâr kalmak suretiyle yaşayanların oluşturduğu yol[16]
    Vefâ’îyye (On İki İmamcılık): Ebu'l Vefâ el-Bağdâdî tarafından kurulan, mânevî ve maddî temizliğe çok önem veren, sıklıkla zikir[17] ve Semah[18] uygulayan sûfî/tasavvufî yol;
    Babâ’îyye (On İki İmamcılık): Vefâ’îyye[19]
    tarikatına bağlı Ebu'l-Baka Baba İlyas bin Ali el-Horasânî'nin müritlerinden olan Baba İshak Kefersudî'nin geliştirdiği sûfî/tasavvufî yol.
    Barak’îyyûn (On İki İmamcılık): Başlangıçta Vefâ'îyye[19] tarikatından Ebu'l-Baka Baba İlyas bin Ali el-Horasânî’nin halifesi Aybek Baba’nın en iyi müridi, daha sonra ise hem Hacı Bektaş-ı Velî’nin halifesi, hem de Rufâî tarikatına bağlı Sarı Saltuk Baba’nın müridi olan Barak Baba’nın geliştirdiği sûfî/tasavvufî yol;
    Anadolu Alevîliği (On İki İmamcılık);
    Yâresânîlik (Kürt Alevîliği)[20]: Ali’ye ulûhîyet isnâd eden ghulât (köktendinci) sûfî/tasavvufî yol.[21] (Bektâşîlik'te olduğu gibi Barak Baba'nın fikirlerinin etkisiyle ortaya çıkmış olmakla beraber On İki İmamcı olmayıp İslâmiyet'e Bahailik'ten de uzak kalan inançlar kapsamında mutalâa edilir.)[22]
    Arap Alevîliği (Nusayr’îyye) (Onbircilik; kısmen On İki İmamcıdır): Ali’ye ulûhîyet isnâd eden ghulât (köktendinci) fırka.
    Hurûf’îyye (Onbircidir; Fazl?Allâh Esterâbâdî-Nâimî’ye ulûhîyet isnâd eden ghulât (köktendinci) fırka.):Tanrı'nın her peygamberde aşamalı olarak kendisini açtığına, en son olarak da yedinci Şiî imamı Musa el-Kâzım’ın soyundan gelen ve Hurûf’îyye inancının kurucusu olan "Feyzl’ul-Lâh Ester-Âbâdî"’nin bedeninde vücûd bulduğuna ve ("Feyzl’ul-Lâh Ester-Âbâdî") Nâimî’nin "Câvidân el-Kebir" (Câvid-Nâme)’sinin Kur'an-ı Kerîm’i ilgâ ettiğine inanan On İki İmamcı sûfî/tasavvufî yol;
    Nûktâv’îyye (On İki İmamcılık): Muhammed’in daha yüksek seviyede reenkarnasyonu olduğu iddiasıyla 1397 yılında kendisini Mehdî ilân eden "Mahmud Pasîkhânî" tarafından İsmâilîyye-Nizârîlik mezhebi ile tanınan İsfahan Eyaleti'nin Kaşan şehri yakınlarında "Anjudan" köyünde Hurûf’îyye’nin bir yan kolu olarak kurulan ve Pasîkhânî’nin ölümünden sonra da Şah Tahmasb’ı Mehdî ilân etmeğe kalkışan On İki İmamcı sûfî/tasavvufî yol.
    Bektaş’îyye (On İki İmamcılık): Adını 13. yüzyılda Anadolu'nun İslâmlaşması sürecinde etkin olarak fa'aliyet gösteren ve Horasan Melametîliğinin önde gelen temsilcilerinden Yusuf Hemedânî'nin öğrencisi Hoca Ahmed Yesevî'nin öğretilerinin Anadolu'daki uygulayıcısı olan büyük Türk mutasavvıfı Kalenderî-Haydarî şeyhi Hacı Bektaş-ı Velî'den alan On İki İmamcı sûfî/tasavvufî yol.
    Âhiler (On İki İmamcılık);
    Dedebabalık (On İki İmamcılık): Hacı Bektaş-ı Velî'nin soyundan gelen Balım Sultan tarafından 14. ilâ 15. yüzyıllarda Azerbaycan ve Anadolu'da etkin olan Hurûfîlik akımının da etkisinde kalarak İbâhîlik, teslis (üçleme), tenasüh ve hulul anlayışlarını da Bektâşîlik içine katmak suretiyle 16. yüzyılın başlarında kurumsallaştırılan, özellikle Balkanlar'daki Türkler arasında yaygın olan On İki İmamcı tasavvufî yol;



    Safev’îyye (On İki İmamcı ve Onikiciliğin menşei): Safevîler'in son dönemlerinde Ahbârîlik itikâdî ekolü tarafından biçimlendirilen On İki İmamcı sûfî/tasavvufî inanç;
    Kızılbaşlık (On İki İmamcılık): 16. yüzyılda Azerbaycan'da yaşayan ve Safevî Devleti'nin kurulması için önemli destek sağlamış olan Mutasım (Abbasi)#Babek isyanı Hürremîyye (Ḵhorram-Dinan) adlı bir dinî ve siyâsî topluluğun ruhânî torunları[23];
    Celâlîlik (On İki İmamcılık): Kendini Mehdî ilân eden Bozoklu Şeyh Celâl taraftarlarının oluşturduğu On İki İmamcı sûfî/tasavvufî yol.
    Ni?metullah’îyye (On İki İmamcılık): Altıncı İmâm Câfer-i Sâdık soyundan gelen ve Kadirî sûfîlerinden ?Abd-Allah Yefâ’î'nin müridi olan Sünnî Şah Ni?metullah-i Velî (Nûr’ed-Dîn Kirmânî) tarafından kurulan ve daha sonra da Ömer bin Hattâb'ın katledildiği gün olan 26 Zilhicce’yi karnavalımsı bir resmî bayrama dönüştüren Şah İsmâil’in Şiîliği mecburî devlet dini ilân etmesiyle Şiîliği benimsemek zorunda kalan On İki İmamcı sûfî/tasavvufî yol;
    Nurbakş’îyye (On İki İmamcılık): Dr. Câvid Nurbakş tarafından 20. yüzyılda yeniden yapılandırılan tasavvufî Yeni-Ni?metullahîlik yolu.
    Galibîlik (On İki İmamcılık): Abdülkâdir Geylânî ile Ahmed Er Rufâî'nin tasavvufî prensiplerini benimseyen, mezhepte Hanefî, meşrepte ise Alevî olan sûfî/tasavvufî yol.
    Sınıflandırılamayanlar
    Düzenle
    Eftahîlik / Fethîlik: Adını "geniş" mânâsına gelen "eftâh" kelimesinden alan ve altıncı imam Câfer-i Sâdık'ın oğlu Abdullah el-Eftâh'ın yedinci imam olduğuna inananların mezhebi;
    Muhammedîlik: Hasan El Askerî'nin değil de Ali Naki'nin oğlu Muhammed bin Ali el-Hâdi'nin on birinci imam olduğuna inananların mezhebi;
    Tavûssîlik (Altıcılar): İmam Câfer-i Sâdık'ın Mehdî olduğuna ve ölmediğine inananların mezhebi;
    Vâkıfîlik: İmam Musa el-Kâzım'ın son imam olduğuna inananların mezhebi.
    Gâl’îyye (Ghulat-i Şî?a)
    Bazighîlik: İmam Câfer-i Sâdık'ın Tanrılığına inanılan mezhep;
    Dhammîlik: Ali bin Ebu Tâlib'in Tanrılığına inanılan mezhep;
    Ghurabîlik: Cebrâîl'in Tanrı'nın buyruklarını hatâ ile Ali'nin yerine Muhammed'e indirdiğine inananların kurduğu mezhep;
    Ya’furîlik: Mu’ammer el-Kûfî'in tanrılığına inanılan mezhep.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi pspsexer -- 10 Haziran 2022; 2:30:9 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • kafanız karıştı değil mi....



    karışmasın.


    hazreti muhammed i anlayanın kafası asla karışmaz

    o kadar basitçe anlatılmıştır ki



    tüm müslümanlar kardeştir........bitti.

    ALLAH BİRDİR........bitti.


    başka söze gerek var mı....


    ondan sonrası var mı....


    bu kadar basitken hala neden insanlar birbirini katleder diye sormamak elde değil.


    yahu kitap sizin dilinizde indi bir de



    İŞTE GERÇEKTEN SADECE ALLAH YOLUNDA OLAN BUNU İDRAK EDEBİLEN İNSAN SAYISI ÇOK AZDIR ÇOK ÇOK AZ...HANGİ DİNDEN OLURSANIZ OLUN.


    GERİSİ DÜNYA MALI PEŞİNDE İNSAN PEŞİNDE HEBA OLUR GİDER.


    ALLAH BİRDİR VE HAZRETİ MUHAMMED ONUN ELÇİSİDİR.


    BUNU ANLAMAK BU KADAR ZOR DEĞİL.



    BİTTİ.

    SONRASI YOK...



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi pspsexer -- 10 Haziran 2022; 2:43:11 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • bugün

    ukrayna rusya savaşında protestanlar ortodoxlar birbirini yok eder

    suriyede şiiler sünnileri katleder



    İNSANOĞLU YARADANINI ANLAMADIKÇA BİRBİRİNİ BOŞ YERE KATLETMEYE DEVAM EDECEKTİR

    TAAA Kİ


    ARANIZDA BİR FARK OLMADIĞINI HEPİNİZİN KARDEŞ OLDUĞUNUZU DÜNYANIN GEÇİCİ HAYATIN KISA OLDUĞUNU HEPİNİZ ANLAYANA DEK.




    HALBUKİ KİTAPTA AÇIKÇA YAZIYORDU....



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi pspsexer -- 10 Haziran 2022; 2:49:26 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • hristiyanları da ekleyelim




    Katoliklik, Ortodoksluk ve Protestanlık Arasındaki Farklar Nelerdir?
    Ülkemizde en çok merak edilen konulardan birisi 3 temel Hristiyan mezhep olan Katoliklik, Ortodoksluk ve Protestanlık arasında ne fark olduğu konusudur. Bu makalemizde bunlara değineceğiz. Öncesinde tabi ortak olduğu noktalardan bahsetmekte fayda var.

    Katolikleri, Ortodoksları ve Protestanları bu mezheplerin birer parçası yapan özelliklerden daha önemlisi bu mezheplere mensup her bir bireyi Hristiyan yapan özelliklerin olmasıdır. Bu üç mezhep de temelde ilk günah (orijinal günah) kavramına, Üçlü Birlik (Baba – Oğul – Kutsal Ruh) kavramına, İsa Mesih’in Tanrı’nın beden almış hali olduğuna, günahlarımız için dünyaya gelip, çarmıhta ölüp, üç gün sonra dirilip, göğe yükseldiğine ve gelecekte yargılamak için tekrar geleceğine inanırlar. Kısacası Kutsal Kitap ve İznik İnanç Bildirgesi bu üç büyük mezhebin birleştiği iki temel kaynaktır. Bunlar da Hristiyan olmak için yeterlidir.

    Katolik, Ortodoks ve Protestan
    İznik Konsili'nde bütün Hristiyanlığın uzlaştığı kararlar alınmıştır.
    Katolik ve Ortodoks Kiliselerin Bölünmesi:
    Kiliseler arasındaki bölünmeye başlamadan önce Roma ve Kilise tarihinden bahsetmemiz gerekiyor. Bilindiği gibi Hristiyanlık MS 1. yy’da Roma İmparatorluğu’nun sınırları içerisinde doğup büyümüştür. MS 3. yy’ın sonuna yaklaştığımızda İngiltere’den başlayıp Batı ve Doğu Avrupa’yı bütün Akdeniz kıyılarını (Avrupa, Afrika ve Orta Doğu), Anadolu’yu kapsayan çok geniş bir toprak üzerinde egemenlik sürüyordu. Bu da yönetimi zorlaştırıyordu. İmparator Diocletian bu yönetimi kolaylaştırmak için MS. 285 yılında Roma İmparatorluğu’nu önce Batı ve Doğu olarak iki temel yönetim bölgesine sonra da her bir temel yönetim bölgesini ikiye bölerek Tetrarki yani dörtlü yönetim sistemine geçmiştir. Bugünkü Yunanistan toprakları ve doğusu yani Doğu Roma Yunanca konuşan bir kültürden oluşuyordu. Yunanistan’ın batısında kalan topraklar daha çok Latince konuşan bir kültürden oluşuyordu. Bu iki büyük bölge arasında dil ve kültürden dolayı doğal bir farklılık zaten mevcuttu.

    Kilise tarihinin ilk 300 yılında Roma İmparatorluğu’nda yasak olan Hristiyanlık MS. 306 yılında Konstantin’in imparator olmasıyla son buldu. Hristiyanlık artık yasak bir inanıştan çıkıp yasal hale gelmişti. Sonrasında Konstantin Roma İmparatorluğu’nun başkentini Roma’dan Konstantinopolis yani İstanbul’a taşır. Hristiyanlığın büyümesiyle beraber dünyada en büyük Hristiyanlık merkezleri Mısır’da İskenderiye, Anadolu’daki Antakya, Roma ve Konstantinopolis yani İstanbul’da bulunuyordu. Bu dört ana merkez tamamıyla eşitti. Başlarında Baş Episkoposlar bulunuyordu ve Papa olarak adlandırılan Roma Baş Episkoposu da bu eşit episkoposlar arasındaydı.

    Batı Roma’nın Yıkılması
    MS. 476 yılında Batı Roma barbar akınlarıyla tamamıyla yıkılmıştı. O dönemki Batı Roma topraklarına yerleşen farklı barbar grupları Hristiyanlığı ve Latin kültürünü benimsemişlerdi. Bu arada Doğu Roma İmparatorluğu İstanbul’un liderliğinde bir bütün olarak kalabilmişti. 8. yy’da İslam’ın ve İslam Devleti’nin Arabistan’dan başlayıp Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Anadolu’nun bir bölümünü fethetmesiyle Doğu Roma İmparatorlu topraklarında bulunan iki büyük Hristiyanlık merkezi, İskenderiye ve Antakya İslam Devleti tarafından ele geçirildikten sonra Hristiyanlık’ta sadece Roma ve İstanbul merkez olarak kalmıştı. Bu da ileride iki merkez arasında yetki konusunda çekişmelere sebep olacaktı.

    MS. 726 yılında Doğu Roma İmparatoru 3. Leo, ikon ve resimleri yasaklatmıştı. Bu döneme İkonoklazma dönemi denir. Bu durum Roma ve İstanbul arasında ilk büyük probleme neden olmuştu. Roma Episkoposu yani Papa bu yasağa karşı çıkmıştı ve büyük tartışmalar başlamıştı. Bu da Roma Kilisesi’nin İstanbul Kilisesi’nden uzaklaşmaya başlamasına neden olmuştur.

    Katoliklik
    Batı Roma MS. 376 - 476 yılları arasındaki Barbar istilası sonrasında yıkılmıştır
    Bölünmedeki Siyasi Nedenler
    MS. 751 yılında o dönem Doğu Roma İmparatorluğu sınırlarında bulunan Roma kuzeyden gelen barbarlar tarafından istila edilme tehlikesi oluştu. Doğu Roma İmparatorluğu’ndan yardım istemekten kaçınan Papa bugünkü Fransa ve Almanya’da oluşmuş olan Frankia krallığından yardım istedi. Frankia kralı yardımlarıyla Roma’yı Papa’nın önderliğinde özgür bir ülke yaptı. Bu şekilde Roma Kilisesi Doğu Roma İmparatorluğu’ndan özgür kalmıştı. Bu durum batı ve doğu kiliselerinin birbirinden biraz daha uzaklaşmasına neden olmuştu. O dönem Frankia kralı olan Şarlman ve Papa yakın ilişkiler içerisindeydi. MS. 800 yılında Papa Şarlman’ı Doğu Roma İmparatorluğu’na rağmen Roma İmparatoru olarak kutsadı. Bu durum Şarlman’a kendi imparatoruluğunu büyütmesi ve koruması için ruhsal bir yetki verirken Papalık da siyasi koruma elde etmişti.

    Bu durum yasal olarak Roma İmparatoru olan Doğu Roma İmparatoru’nu kızdırmıştı. Dolayısıyla bu kararlar Batı ve Doğu kiliseleri için onarılamayacak zararlar vermişti. Siyasi olarak doğu ve batı ne kadar ayrı olsa da teorik olarak tek bir kilise vardı. MS. 863 yılında Doğu Roma İmparatoru İstanbul Patriği’ni seçtiğinde Papa buna karşı gelmişti. Bu atamanın kendisi tarafından yapılması gerektiği konusunda ısrar etmişti. Sonrasında doğu ve batı kiliseleri arasında küçük teolojik farklılıklar oluşmaya başladı.

    1053 yılında Papa İtalya topraklarında bulunan Doğu Roma İmparatorluğu topraklarındaki kiliselerin Batı Kilisesi’nin ibadet anlayışını benimsemeleri konusunda zorlamıştı. Bu durum İstanbul Patriği’ni kızdırdı ve Patrik İstanbul’da bulunan Batı kiliselerini kapattırdı. 1054 yılında sonra Papa İstanbul Patriği’ni ve Doğu Kilisesi’ni aforoz ettiğini duyurdu. Bunun karşılığında İstanbul Patriği de Papa’yı Batı Kilisesi’ni aforoz ettiğini duyurdu. Bu şekilde Batı ve Doğu Kilisesi tamamen ayrılmıştı.

    Batı kilisesi kendine Katolik ismini verdi. Katolik kelimesinin anlamı “evrensel”dir. Doğu kilisesi kendisini Ortodoks olarak adlandırdı. Ortodoks kelimesi “doğru” anlamına gelir.

    Protestanlık:
    1054’ten sonra Vatikan Avrupa’da hem siyasi, hem askeri anlamda bir çok krallıktan daha güçlü hale gelmişti. Bu güç Vatikan’ı ruhsal bir otoritenin yanında siyasi bir otoriteye çevirmişti. Tüm Avrupa’da toplanan vergilerle halk fakirleşirken kilise zenginleşmeye başlamıştı. Bu dönemde kilise doktrinlerinde de değişimler görünmeye başlamıştı. 1300’lü yıllarda İngiltere’de bir rahip olan John Wycliff, Vatikan’ın bazı doktrinlerine karşı çıkmaya başlamıştı. En önemlisi sadece Latince yazılan ve Latince okunabilen Kutsal Kitap’ı İngilizceye çevirmek istemişti. Bu durum o dönemde kilise tarafından büyük tepkiyle karşılanmıştı. Wycliff’in bu düşünceleri büyük toplulukları harekete geçirmeye yetmemişti ama yaklaşık yüz yıl sonrasında başka bir rahip bunu başaracaktı.

    1517 yılında Martin Luther adında Alman bir rahip özellikle Katolik inancı olan Araf ve Endüljans (günahların temizlenmesi için gerekli olan tövbe ve uygulamaları) kavramlarına karşı 95 maddelik bir tezi Wittenberg Katedralinin kapısına yapıştırmıştı. Martin Luther’in iddiası şuydu: “Kurtuluş sadece İsa Mesih’e imanla gelir” İyi işlerle kurtuluşun olamayacağını ve Araf (öldükten sonra cennete girmeden önce günahların cezasının ödendiğine inanılan yer) diye bir kavramın olmadığını iddia etti. Bu Vatikan’ı hiç hoşnut etmedi ve Luther aforoz edildi. Luther’in takipçileri ise bu konuda ısrarcı olarak bu düşüncelerini yaydı. Kısa sürede özellikle Batı ve Kuzey Avrupa’yı kapsayan isyanlar ortaya çıktı. Bugün bizim bildiğimiz Reformasyon hareketi başlamış oldu. Martin Luther sadece kurtuluş ile ilgili öğretişlere karşı çıkarken kısa bir süre sonra başka teologlar farklı Katolik öğretişlere karşı çıkmaya başladılar. Bunun sonucunda bizim bugün bildiğimiz Protestan mezhebi ortaya çıktı.

    Martin Luther
    Martin Luther 95 Tezi kilise kapısına çiviler
    Katolik – Ortodoks – Protestan Teolojik Farklar
    Bu üç büyük mezhep Hristiyan olarak aynı temel inançlara sahipler ancak bazı detaylarda farklılık gösterirler. Aşağıda hangi konularda farklı inanışlara sahip olduklarını görebilirsiniz:

    Elçisel Ardıllık
    Elçisel Ardıllık inanışı İsa Mesih’ten elçilerine, elçilerinden episkoposlara ve onlardan da rahiplere bir yetki aktarımı anlamına gelir. Bu inanışa göre yetki bu sırayla geldiği için kilisedeki atamaları ancak episkoposlar yapar. Dolayısıyla sakramentler (vaftiz, ekmek – şarap ayini, evlilik vs.) ve öğretiş ancak bu atanmış kişiler tarafından uygulanır. Katolik ve Ortodoks kiliseleri bu kavrama inanırken, Protestan kiliseler genel olarak buna inanmazlar. Ancak Protestan kiliseleri arasında da bu sisteme göre yönetilen kiliseler vardır. Katolik kiliselerinde rahipler evlenemezken, Ortodoks kiliselerinde rahipler evlenebilir. Protestan kiliselerinde böyle bir kural yoktur.

    Papa
    Katolik Kilisesi Papa’nın dünyadaki tüm kiliselerin önderi olduğuna inanırlar ve özellikle Papa’nın yanılmazlığı ilkesini önemserler. Ortodoks ve Protestan kiliseleri buna kesinlikle inanmazlar.

    Vaftiz
    Katolik Kilisesi çocukları vaftiz eder. Belirli bir yaştan sonra inanç ikrarı ile kilisenin tamamen bir üyesi olurlar. Ortodoks Kilisesi de çocukları vaftiz eder. Buna karşın bu vaftizle birlikte çocuklar kilisenin beklemeden bir üyesi olurlar. Protestan kiliselerinin genelinde çocuk vaftizi yoktur; ancak bu uygulamaya inanan Protestan kiliseleri de vardır.

    Araf ve Endüljanslar
    Katolik Kilisesi Araf (geçici mekan) ve endüljans (günahların eylemle temizlenmesi) kavramlarına inanırlar. Araf kişilerin Cennet’e gitmeden önce günahlarının bedelini ödeyip temizledikleri geçici mekanın adıdır. Ortodoks ve Protestan kiliseleri bu kavramlara inanmazlar.

    Meryem
    İsa Mesih’in annesi Bakire Meryem Katolik ve Ortodoks kiliselerinde günahsız, sonsuz bakire (İsa Mesih’ten başka çocuğu olmadığına olan inanış) ve İsa Mesih tarafından göğe alındığına inanırlar. Protestan kiliseleri Meryem’i seçilmiş, önemli bir karakter olarak görürler. Ancak günahsız, sonsuz bakire ve göğe alınmasına inanmazlar.

    Kutsal Kitap
    Katolik ve Ortodox kiliseleri Kutsal Kitap ve kilise geleneklerini eşit bir şekilde ilahi bilgi ve yetki kaynağı olarak görürler. Protestan kiliselerinin geneli sadece bu yetkinin sadece Kutsal Kitap’ta olduğuna inanırlar.

    Sanat
    Katolik Kilisesi binalarında resim, heykel, fresko gibi sanat eserleri kullanır. Buna karşın Ortodoks Kilisesi sadece resim ve mozaik kullanırlar. İki kilise geleneğinde bu sanat eserleri İsa Mesih, azizler, Kutsal Kitap sahneleri resmettiği için bu sanat eserleri kutsaldır. Protestan kiliselerinde böyle bir inanış yoktur.

    Ekmek – Şarap Ayini
    Ekmek – Şarap Ayini’ne Evkaristya, Rab’bin Sofrası ya da Komünyon denir. İsa Mesih’in çarmıha gerilmeden önce öğrencileriyle yemiş olduğu son akşam yemeğidir. Burada İsa Mesih’in sözlerinden dolayı ibadetlerde önemli bir yere sahiptir. Ortodoks ve Katolik kiliseleri bu ayinlerde ekmek ve şarabın gerçek dönüşümüne ve İsa Mesih’in bu ayin süresince masadaki gerçek varlığına inanırlar. Protestan kiliselerinin genelinde bu ayin sadece simgeseldir.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • ya yahudiler



    o buraya sığmayabilir

    o kadar çok kitap yazmışlardır ki

    ALLAH IN KİTABI VARKEN.....


    NEYSE....



    SONUÇ




    ZOR DEĞİL VALLAHİ BİLLAHİ BU KADAR ZOR DEĞİL


    ALT TARAFI BİR ŞÜKÜR DİYECEKSİNİZ YAHU


    insan kendi kafasını kendi karıştırır.


    dur yahudileri de ekleyelim...ALLAH IN TEK KİTABI VARKEN şu bolluğa bakın kafaları karışmaz mı karışır tabi




    Asırlar boyu, Yahudiler, "Kitapların Milleti" olarak tanınmıştır Bu deyiş "Tora"dan kaynaklanmaktadır. Yahudiler, genellikle kitaplara olan sevgileriyle anılırlar. Çağlar boyunca, kitapların, Yahudilerin en değerli mülkiyeti olduğu söylenir.

    Kitabın Tarihçesi
    Kitap kelimesi, birçok yazılı sayfanın birleştirilmiş olmasını ifade eder. Matbaanın 15. yüzyılda icadıyla kitap, basılı olarak gözükmeye başlar. Bu yüzyıldan önce kitaplar elle yazılmış, "El yazması" denen sahife topluluğuydu.
    Zaman geçtikçe, kitaplar yazıldı ve halk arasında dolaştırılıp, okundu.

    Matbaanın İcadı
    15. yüzyıl sonlarında matbaanın icadıyla, Yahudi kitabı şekil değiştirdi. 1475 yılında, İtalya'da basılan Raşi'nin Tora yorumu, basılı ilk Yahudi kitaptır. Yahudi basım sanatı, İtalya'dan, İspanya ve Portekiz'e yayıldı. 1492'deki İspanya'dan sürgün edilmelerinden sonra, bu basım sanatı, İspanyol Yahudileriyle birlikte, onların yerleştiği tüm ülkelere taşındı.

    Basımın gelişmesinin Yahudilerin hayatına etkisi büyük olmuştur. Her ne kadar, kitaplar, sayıca az idiyseler de, gittikçe çoğalmaktaydılar. Kitaplar çoğaldıkça, fiyatlar düşüyor ve birçok kişi kitap sahibi olabiliyordu. Bir müddet sonra, herkesin, şahsi bir dua kitabı edinmesi kolaylaştı. Artık "Tora" sadece zenginlerin evinde değil, hemen her Yahudinin evinde bulunabiliyordu. Yahudiler tarafından basılan ilk kitaplar, büyük çoğunlukla din kitaplarıydı. Zamanla, hikaye, okul, masal kitapları ile salt eğlendirici nitelikte kitaplar da Yahudiler arasında yaygınlaşıyordu. Yahudiler her yerde, basılı her bir kelimenin, kitabın, öğrenmenin ve kitapta buldukları huzurun açlığını yaşıyordu. Yahudi kitaplarının basımı, yıldan yıla gelişiyor ve ilk zamanlardaki fakir basım zenginleşiyor, renkleniyordu. 19. yüzyılda artık Yahudi kitapları, İbranice, Judeo Espanıol ve Yidiş lisanlarında basılmış olarak, geniş bir kültür yelpazesine yayılıyordu.

    En Önemli Yahudi Kitapları
    Sayısız Yahudi kitapları arasında en önemli üç tanesi şunlardır: Tanah, Talmud ve Sidur.

    Tanah olmadan Yahudi milleti olamazdı.
    Talmud olmadan Yahudilerin sosyal yaşamları ve öğrenme dağarcıklarında geniş boşluklar oluşacaktı.
    Sidur olmadan ise Yahudileri asırlar boyu birleştiren dualar, Yahudilerin neşe, korku, endişe ve ümitlerini paylaşmaları gerçekleşemeyecekti.
    Tanah
    Yahudilerin en çok değer verdikleri kutsal varlıkları Tora, İbranice'den, 100'den fazla dile çevrilmiştir. Bugün de, eski zamanlardaki gibi, insanların dürüst bir yaşam sürmelerinde rehber olmaktadır. Tora Tanrı'nın tek olduğunu söyler, sadece doğrunun söylenmesini öğütler.

    Tora'da dünyanın en güzel hikayeleri yer alır. Örneğin Moşe, Yeoşua, Şimşon'un kahramanlıkları, Tufan, Esaretten Kurtuluş ve diğer olağanüstü olaylar gibi.

    Yahudi milleti için Tora, Yahudi kültürünün temelini oluşturur. Rabiler der ki: "Her tür bilgi ve bilgeliği Tora'da bulabilirsiniz."

    Tanah 24 kitaptan oluşmuştur.

    Bunlar üçe ayrılır: Tora, Neviim ve Ketuvim.

    Moşe'nin Beş Kitabı:
    Tora Moşe'nin beş kitabından oluşur. Bu beş kitap, Tekvin-Bereşit (Dünyanın yaradılışı) ile başlar, Tesniye-Devarim ( Moşenin ölümü) ile biter.

    Beş kitabın adı sırasıyla şöyledir: Tekvin-Bereşit, Çıkış-Şemot, Levililer-Vayikra, Sayılar-Bamidbar, Tesniye-Devarim.

    1. Tekvin (Bereşit):Birçok konuyu inceler: Evren nasıl yaratıldı? Neden insanlar hayatta kalabilmek için bu kadar ağır çalışmalıydılar. Niçin ilk örtünme, ilk katletme olayları yaşandı. İnsanlar, ne zaman elleriyle aletler yapmaya yöneldiler gibi. Tekvin bir bilgi kitabı değildir. İngilizce adı Genesis olan bu kitabın İbranicesi Bereşit yani başlangıç kelimesini ifade eder.

    2. Çıkış (Şemot):İkinci kitap olan Çıkışın ana konusu, İsrailoğullarının Mısır esareti ve Moşe'nin önderliğinde Mısır'dan çıkışlarıdır. Bu kitap, bize İsrailoğullarının nasıl esir olduklarını, hürriyetlerine nasıl kavuştuklarını, Moşe'nin kişiliğini, İsrailoğullarının birleşip nasıl bir ulus olduklarını anlatır. Çıkış kitabında en çok vurgulanan ise özgürlük duaları ve tüm insanların, özgürlüklerini kazanmaları fikridir. Bu kitap ismini İsrailoğullarının Mısır'dan çıkışından alır. İbranicesi Şemot, isimler manasındadır.

    3. Levililer (Vayikra):Bu kitapta Yahudi gelenekleri, insan ilişkileri, ebeveyn-çocuk ilişkileri, bayram, oruç günleri ve sunulacak korbanlarla ilgili kurallar anlatılır.

    İbranice adı Va-Yikra'dır. "Ve çağırdı" anlamındadır.

    4. Sayılar (Bamidbar):Yahudilerin Sinai Dağı'ndan ayrılıp, Kenaan sınırlarına varmalarına kadar gelişen olayları anlatır. 40 yıllık göçebe hayatından sonra, Yahudilerin Vaad edilmiş Topraklara giriş hazırlıkları bu kitapta anlatılır. İbranice adı Ba-Midbar'dır "çölde" anlamındadır.

    5. Tesniye (Devarim): Bu kitap, Çıkış, Levililer, Sayılar kitaplarında anlatılan, tarihi olayları ve kanunları işler. İbranice adı Devarim'dir. "Sözler" Moşe Rabenu'nun söylediği sözlerden bu ismi taşır.

    Peygamberler (Neviim):Tanah'ın ikinci bölümü. 19 kitaptan oluşmuştur.

    İlk dört kitap Moşe'nin ölümünden sonra Yahudi tarihini anlatır. Diğer 15 kitap ise birçok peygamberi içerir.

    İlk peygamberler Yeoşua, Hakimler, I. Samuel, II. Samuel, I. Krallar, II. Krallar'dan ibarettir. Son peygamberler Işaya, Ezekiel ve Yeremya'dır. "12'ler" adlı kitap da şu peygamberleri kapsar: Hoşea, Nahum, Yoel, Habakkuk, Amos, Zeharya, Tsefanya, Ovadia, Hagay, Yona, Mika ve Malahi'dir.

    Yeoşua:Nun'un oğlu Yeoşua'nın savaş ve fetihlerinden bahseder.

    Hakimler:Yeoşua'nın ölümünden sonraki olayları işler.

    I. ve II. Samuel: İlk Yahudi krallığının nasıl kurulduğunu anlatır. Şaul ve David ilk Yahudi krallarıdır.

    I. ve II. Krallar: Kuzey Krallığı İsrail Krallığı adını, Güney Krallığı da Yehuda Krallığı adını taşırdı. Yahudi ulusunun bölünmesi anlatılır.

    İşaya: Amos'un oğlu olan, Güney Krallığı Juda'da yaşayan peygamberdir. Bu kitapta Tanrı'ya olan inancının kuvvetliliği anlatılır.

    Yeremya: Sevilmeyen, nefret edilen bir liderdi. Kehanetleri doğrulandı.

    Ezekiel: Sürgünde, Babil'de faal idi. Bu kitapta, sürgündeki ilk dindar Yahudi topluluğunun kuruluşu anlatılır.

    Hoşea: "12 Peygamber" kitabının ilkidir. Yoel, Amos, Obadia, Yona, Mika, Nahum, Habakkuk, Tsefanya, Hagay, Zeharya, Malahi ile son bulur.

    Yoel: Yahudi milletini oruca davet eder ve Yehuda'nın bir gün yine zafere ulaşacağını söyler.

    Amos: M.Ö. 8. yüzyıl ortalarında yaşamıştır. Söylediklerini, ilk yazan peygamberdir.

    Ovadia: 21 mısralık, konusuyla, Tora'daki en kısa kitaptır.

    Yona: Bu kitapta hoşgörü ve pişmanlık duygularının tüm insanlarda bulunduğu anlatılır. Sinogoglarda Kipur gününde okunur.

    Mika: Her zaman barış dolu geleceği anlatır.

    Nahum: Tüm kitabını oluşturan 3 muhteşem konuyla, Asur İmparatorluğu'nun çöküşü dile getirilir.

    Habakkuk: Sadece üç konudan oluşan bu kitap, çok derin ve şiirsel düşünceler ifade eder.

    Tsefanya: Yine üç konulu bir kitaptır. Kral soyundan gelen bu peygamber, gün gün Yeruşalayim'in eski görkemine kavuşacağı ümidini dile getirir.

    Haggay: Bu peygamberin özel bir görevi vardı. Sürgünün çabuk sona ermesi ümidi ve Bet-Amikdaş’ın yeniden inşası fikirleri bu kitapta yer alır.

    Zeharya: 14 konuda, Yahudi milletine, Maşiah'ın gelişiyle, barışın sonsuza dek süreceği inancını yansıtır.

    Yazılar: Bu bölümde, Mezmurlar, Deyişler, İyov, Neşideler Neşidesi, Rut, Vaizler, Yakarmalar, Ester, Daniel, Ezra, Nehemiah, 1. Tarihler 2. Tarihler anlatılır.

    Mizmorlar (Mezmurlar): Bu kelime, İbranice'de çalgı anlamına gelen "Zemer"dan gelir. İşlediği konu ise Tanrı inancı, anlayış ve sevgidir. 150 ilahiden oluşur. David Ameleh mezmurlarını arp ile terennüm ederdi.

    İyov: 42 parlak konuyla, anlatılmak istenen insanlığın acılarıdır. İyov'un Tanrı'ya, her şart ve durumdaki bağlılığı ifade edilir. İyov'un kitabı çok derin dinsel düşünceler içerir.

    Deyişler: Günlük hayatta da kullanılan bu sözlerin ifade ettiği mana derindir. Yaşamın her yönüne ait kurallarına ışık tutan sözler bulunmaktadır.

    Neşideler Neşidesi (Şir a Şirim): Sevgi dolu bu şarkıların yazarı Şelomo Ameleh'tir. Bu şarkılarda Tanrı'nın milletine olan sevgisi anlatılır. Bu şarkılarda ifade edilmek istenen şey sevilen Tanrı, gelin olarak görülen Şulamit ise "İsrael"dir. Neşideler Neşidesi 5 "Megillot" yani ruloların ilkidir. Bu kitaptan alıntılar Pesah'ta sinagoglarda okunur.

    Rut: Çok güzel bir özveri ve dostluk hikayesini dile getirir. Rut'un kocasının ölümüne rağmen, kayınvalidesine gösterdiği sadakat ve fedakârlığı anlatır. Kayınvalidenin gelinine Boaz adlı bir damat bulmasıyla bu evlilikten oluşan soyun 3. neslinde (Obed-Yesse-David) David Ameleh doğacaktır.

    Yakarışlar: 5 hüzünlü şiirin anlatıldığı kitaptır. M.Ö. 586 yılında Yeruşalayim'in Babilliler tarafından yıkılması ertesinde Yahudi halkının çektiği ızdırap ifade edilir. Bu kitap sinagoglarda Teşa-Beav'da okunur.

    Vaizler: İbranice karşılığı "Kohelet"tir. Şelomo Ameleh'in yaşlılığında bu kitabı yazdığı söylenir. Bu kitap, hayat felsefesini soru-cevap olarak verir. Sabır ve cesaret önerir. Sinogoglarda "Sukot" bayramında okunur.

    Ester: Milletini felaketten kurtaran Ester'in cesaretini konu eder. Purim bayramında sinagoglarda okunur.

    Daniel: Dinlerine bağlı kalıp, dürüst davranmak için, Daniel ve üç arkadaşının yaptığı fedakârlıkları içerir.


    Ezra: Tora kanunlarının yerine getirilmesini isteyen bu kişinin Nehemya ile kitabı tek olarak kabul edilir.

    Nehemya: İleri görüşlü ve dürüst bir lider olarak bilinir. Kitabı birinci tekil şahıs olarak yazılmıştır.

    Talmud: Bu kitapta tüm dini kanunlar bulunur hem bir Kanun Kitabı, hem de bir yasaların gerekçeleri kitabı niteliğini taşır.

    M.Ö. 576'da Bet-Amikdaş’ın yıkılışından sonra Babil sürgününde yaşayan Yahudilerin, beraberlerinde getirdikleri Tora, Yahudilerin kanununu teşkil etti. "Tora şe beal pe" yani "sözlü kanun" zamanla kağıda geçirilerek ciltleri meydana getirir ve Talmud oluşur. Talmud iki ayrı bölümden meydana gelir. İlk bölümü Mişna, "şna" tekrar ve öğrenmeden ismini alır.

    İkinci bölüm ise Gemara, Arami dilinde "Gmar", öğrenme veya öğretme manasındadır ve Mişna'nın yorumudur.

    Mişna: Bu kitap İbranice olarak, 1800 yıl önce Yehuda Ha-Nasi tarafından yazılmıştır. 6 bölüme ayrılır. Bu bölümler: zirai kanunlar, oruç ve bayramlar, resmi ve dini kanunlar, evlilik ve suça ilişkin kanunları içerir. Mişna'nın net bir şekilde izahı ve yorumu ise Gemara'da işlenir.

    Gemara: İki Gemara bulunmaktadır. Bir tanesi 1500 yıl önce Babil'de Yahudi bilginler tarafından tamamlandı. Diğeri de Yeruşalayim bilginleri tarafından 100 yıl önce bitirilmişti.

    Mişna ve Babil Gemara'sı birlikte Babil Talmud'u olarak adlandırılır. Mişna ve Yeruşalayim Gemarası ise birlikte Yeruşalayim Talmud'u olarak ifade edilir. Babil Talmud'unun üçte biri kadardır. Hiçbir zaman Babil Talmud'u kadar kullanılmamıştır.

    Babil Talmud'u ise Arami dilinde yazılmış olup, çok ağır bir tempoyla, Mişna'yı yorumlayan bilginler tarafından meydana getirilmiştir.

    Talmud'u yaratanlar, daha ziyade bugünkü üniversite profesörleri seviyesindeki kişilerdi. Rabi Meir sofer (Sefer-Tora yazarı) , Samuel tanınmış bir astronom, Huna Saha da alan uzmanı idi. Huna Saha, (Yohannan Hasandelar) bu ismini kundura tamircisi olduğu için almıştır. Tüm bu kişiler dinsel yorum ve kural koyuculuk alanlarında uzman olmuşlardır.

    Bu yüzden, Talmud tüm Yahudi milletinin ortaya koyduğu bir eserdir. Geleneklere göre, 427'de ölen Raşi yazım işlemine başlamıştır. Rabina Bar Huna tüm eksiklikleri tamamlamış ve 499 yılında öldüğünde büyük Talmud kapanmıştır.

    Agada: Bu bölüm tüm Talmud'un üçte birini içerir. Talmud'un kapsadığı ağır konuları biraz yumuşatıp, havayı daha hafifletmek üzere, birçok deyiş, efsane, fıkra ve vecizelerle Talmud daha cazip şekle sokulur. Bu bölüm "Talmud Agada"sı olarak adlandırılır.

    Talmud'da noktalama yoktur. Bir kelime tüm bir cümleyi ifade edebilir. Soru işaretleri bulunmaz.

    Tüm Mişna, Gemara ve yorumlar bugün bildiğimiz Talmud'u oluşturur. 2.500.000 kelimeyi içeren Babil Talmud'u Yahudi kültürünün yarattığı en büyük eserlerden biridir. 6.000 sahifelik bu eser Yahudi kültürünü kapsayan bir ansiklopedi şeklindedir.

    Nesiller boyunca Talmud tüm Yahudilere bilgi ve ışık kaynağı olmuştur. Talmud'dan bilgi edinme kolay bir iş değildir. Fakat bu bilgiyi öğrenmeye hazır ve istekli olan kişilere Talmud, yol gösterip, büyük bir bilgi hazinesi sunar.

    Siddur: Dua kitabıdır. Tuğla üzerine tuğla inşa edilmiş bir gökdeleni simgeler. Yüzyıllar boyu Siddur'da dualar eklenmiş ve değişmiştir. Sonuçta Siddur zengin bir Yahudi tören ve ibadet edebiyatını oluşturmuştur.

    Bu kitap, aynı zamanda, tanınmış ve isimsiz birçok yazarın, dini şiirleri ve dualarını içerir. Dünyanın her bir köşesinde Siddur, 1000 yıldan uzun bir süredir, her Yahudi evinin kitaplığındadır.

    Yahudilerin bu üç büyük kitabı, büyük edebiyat ustalarının eserleridir.



    siz sadece tevrat ı okuyup musa ya uymayacakmıydınız

    bu ne kitap bolluğudur böyle






    ŞİMDİ SİZ SÖYLEYİN...BU İNSANOĞLU ADAM OLUR MU


    hani çok akıllılar ya



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi pspsexer -- 10 Haziran 2022; 3:20:9 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • mantık yolu ile kolayca bulunur

  • 
Sayfa: 1

Benzer içerikler

- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.