Şimdi Ara

▓ “Devlet” dediğimiz yapı, aslında ney?

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
111
Cevap
11
Favori
1.953
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
8 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Said Sefa'nın alttaki yazısında eksik olan tek unsur, milliyetçi yapı. Yani derin devlet denilen çetenin bir kolu Ulusalcı (devletçi) Kemalist (İttihatçı) yapı iken, ikinci kolu etnik milliyetçi yapıdır. AKP, bu yapıya sonradan eklemlendi sadece. Kemalizm, işin perdesi. Atatürkçülükle de alakaları yok bunların.

    Bu ülkede değişmeyen şeylerden biri, muhâfazakâr kitle de dahil olmak üzere hemen herkesin, devleti kutsal addetmesi olmuştur.

    Susurluk kazası ile derin çetenin ülkücü ayağı deşifre olmuşken, şu anda da ön plânda olan ulusalcı kemalist (Perinçek ve ekibi) yapıdır. Ülkücü câmiâ da ekseriyetle PÖH olarak sahadadır. RTE ise, çetenin vitrini, görünen yönüdür sadece.

    Derin devlet denen ÜST AKIL, işte tüm bu hepsini yönetmekte ve yönlendirmektedir. Bu akıl, kendi vesâyetinin bekâsı için MHP'yi feshedip, AKP'ye kanalize etme kararı almıştır. Bahçeli'nin koltuğu bırakmak istememesinin de, ülkücü tabir olan “Reis” tabirinin RTE'ye söylenmeye başlanması da, bu meyanda anlaşılmalıdır.

    Geçen sene açtığım ilgili konu:
    MHP'nin (dolaylı olarak Türkiye'nin) Devlet Bahçeli açmazı
    https://forum.donanimhaber.com/m_110845535/tm.htm#110845535

    Hatta dahasını belirteyim: Meral Akşener de bu yapıdan izinsiz başkan olamayacağını bildiği için, “Terörü 6 ayda bitireceğim” diye bu üst akla biat mesajı göndermiştir. Lâkin bu söz, onun da boyunu fersah fersah akmaktadır. Yani anlayacağınız, nasıl ki Bahçeli, (derin devlet değil) bu ülkenin önünde mâni iken, Akşener de önünü açacak değildir.

    Peki Perinçek'in dâvâ arkadaşı Yalçın Küçük, Türkiye için ne demişti? “Türkiye, Büyük İsrail'dir”

    Bu söz saçma gelebilir ama yap-bozun parçalarına, RTE'nin, kendisini kast ederek “Türkiye, BOP eşbaşkanlarından biridir” sözünü de ekleyerek düşünün. Buna bir de İsrail'den ona gelen “Artık bizim aleyhimizde konuşmayı bıraksın. Çünkü seçim geçti” sözünü ve bu açıklamanın hemen akabinden, AKP sözcüsü Ömer Çelik'in “İsrail'in halkı da, devleti de dostumuzdur” beyânını ekleyin ve yap-bozu tamamlayın. Sonuç: Maddeten ve mânen çökertilmiş, parçalanmış bir Türkiye.

    YİNE BENİM AÇTIĞIM, İLGİLİ BAŞKA BİR YAZI:
    Türkiye'ye kumpas mı kuruldu?
    https://forum.donanimhaber.com/m_112929554/tm.htm#112929554

    Ve kumpas, gerçek oldu. İsrail, dostumuz oldu.

    Özetle demem o ki: İttihatçı yapı, örümcek ağı gibi her yeri sarmış, her yere çökmüş, bütün çıkış yollarını da tutmuştur. Öyle ki, çâre olarak ortaya sürülen kişileri de ya kendi sürmekte, ya da bir şekilde kendine boyun eğdirmekte, aynen RTE'ye yaptırdıkları gibi biat ettirmektedirler.

    Terör sorunu da dahil olmak üzere ülkedeki tüm gelişmelere bu nazarla bakmadığınız sürece, gerçekleri göremez, anlayamazsınız. KCK operasyonlarında yakalanan her 10 KCK'lıdan 4'ünün MİT'çi çıkması ve Apo'nun, “KCK'yı, MİT'le birlikte kurdum” sözleri de çok şeyi ifade etmekte.

    Son olarak, Perinçek-Apo resminden de anlaşılması gereken, PKK'nın dahi bu yapıdan bağımsız hareket etmediğidir.

    SONUÇ: Kendini vesâyetini korumak için herkesi ve her şeyi imhâ eden illegal, gayri milli, gayri Türk, İsrail merkezli siyonist bir çete, ülkeye hâkim mâlesef. Bir ülke düşünün ki, orada devlet, kendi koyduğu kanunlara bile uymayabiliyor. RTE'nin, “Mevzuat dışına çıkın” sözünü nasıl anlayacaktık yoksa? Ya da RTE biat etmeden önce savcısı olduğu darbe dâvâlarının avukatı kesilmesini. Veya diploması olmamasına rağmen CB olmasını. Onu kullanmayacak olsalar, aday dahi olamazdı, emin olun ki.

    Hatta darbe plânlarına “Devlet sırrı” denmesinin... Can Dündar'ın, “Devlet sırrı değil, Erdoğan’ın sırrı” yazısını okuyun mesela. Burada RTE, derin çeteyi temsil etmekte ve onların darbe plânlarının uygulayıcısı olmaktadır burada.

    Plân öyle sinsidir ki; şu anda herkes, vitrinde RTE olduğu için, tüm tepkileri ona vermektedir. Yarın-öbür gün bu vesâyetçi yapı RTE ile işi bitip de fişini çektiğinde dahi derin yapıdan kimse kuşkulanmayacaktır. Hâlbuki her şeyin kökünde o yapı vardır. Bu yapı bertaraf edilmediği sürece, bugün RTE'yi kullanır, yarın da başkalarını. Yapı bâkî kalır, sadece isimler değişir.

    Ruşen Çakır dahi, “28 Şubat’ta, bu dönemde yapılanların 1/4'ü yapılmadı” demiştir. Sedat Laçiner de gözaltına alınması akabinde, “Balyozu gördüm” diye yazmıştır.

    Ve herkes ve her kesim şundan emin olmalıdır ki; bu yapı bertaraf edilmediği müddetçe, bu topraklarda yaşayan hiç kimseye huzur yoktur. Sağcısından solcusuna, samimi (AKP'liler gibi riyâkârlar da dahil olmak üzere) dindarından dinsizine, sünnisinden alevisine, Atatürkçüsünden liberaline dek tüm kesimlerin ortak düşmanı, işte bu yapıdır. Çünkü bu yapı, kendi bekâsı için herkesi düşman beklemiştir.

    Halka düşen ikinci şey ise, günübirlik çıkarlarını bir tarafa bırakarak, (Tüm partiler için) partizanlığı ve fanatikliği terktir. Yoksa, partiler, liderler, isimler, hükümetler değişir ama sömürülmek değişmez. Yani biz eşşek oldukça, binenler değişse de, birilerinin binmeye devam etmesi değişmeyecektir.

    Meselenin anlaşılması için örnekler çoğaltılabilir ama anlayana ve anlamak isteyene bu kadar bilgi, oldukça fazla bile...

    BU YAZIYI NEDEN YAZDIM?
    Aslında uzun zamandır düşünüyordum ama her seferde vazgeçiyordum; bizim milletin kafası henüz nato mermer, bunu anlayacak düzeyde değil diye. Fakat Said Sefa'nın alttaki yazısını okuyunca, yazmak geldi içimden. Amacım, az sayıda kişiye de olsa, farkındalık oluşturmak. Zîrâ çâre, RTE'nin düşmesi değil çünkü. Anlayana sivri sinek saz, anlamayana/anlamak istemeyene davul-zurna az.

    Ama şundan eminim. Bugün bu yazıyı okuyup da karşı çıkanlar, yarın hak verecekler bana. Lâkin iş işten geçmiş olacak. Çünkü bu plânı anladıklarında o yapının yeni bir plânına mâruz durumda olacaklar. Kimileri de yaşayarak öğrenecek. Ezberlerimizi bozmadığımız, fanatik siyâsî damar ve ideolojik saplantılarımızdan kurtulmadığımız sürece, değişen bir şey olmayacaktır.

    * * *

    YAZININ BURDAN SONRAKİ KISMI, SAİD SEFA'YA AİT.

    Türkiye'ye, neresinden bakarsanız bakın ilginç bir ülke.

    Ülke, Cumhuriyet olmayı yarım yamalak başarmış gibi görünse de devlet olmayı hiçbir zaman başaramadı.

    Devlet olmanın asgari gereklerinden bahsederek sizleri yoracak değilim. Hakimiyet alanlarının, hukuk normlarıyla çevrilmesi gerekli olan devlet nizamının ve esasının ayakları yere sağlam basmalı ki devlet, devlet olsun.

    Demokrasinin ve hukukun ilkelerinden taviz vermeyen sair ülkeler, şeffaf olmayan ve rutin dışına çıkan devlet içindeki yapıları ve hukuk dışı güçleri tasfiye ederek ayakları yere basar hale geldiler. Asgari devlet olmanın kavgasını verdiler ve bunu sonuca ulaştırdılar.

    Demokrasinin beşiği olan devletler, derin yapıları ve derin devletleri kabullenmedi, kabullenmez.

    Kendi hakimiyet alanına müdahale etmeyi hiçbir hakim unsur kaldırmaz. Bu esaslar ışığında Türkiye'ye bakmak ve bu doğrultuda analizler yapmak, abes kaçıyor.

    Gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenmeye görsün, sonrasındaki gayretler yanlışı derinleştirmekten öteye varmaz.

    Türkiye'nin devlet olmaya çalışırken yaşadığı temel problem, oluşturulan nizama aykırı, rutin dışına çıkmaya meyilli farklı bir devlet telakkisiyle karşılaşmış olma tehlikesi değil.

    Yani Türkiye devletinin hiçbir zaman derin devleti olmamıştır.

    Derin devlet denen yapı başından beri Türkiye devletinde hakim olan yapıdır. Gözle görülen, elle tutulan, istediği alanda at koşturan, kurum ve kuruluşlarıyla devletin çarkını çeviren tek devlet, bilinen düz devlet, derin devletin ta kendisidir.

    Bir devletin, kendi derin devletiyle mücadele edebilmesi için kendisinin normal bir devlet olması gereklidir. Kendisi derin devletse tuz kokmuş demektir.

    Belki de düne kadar birçok kişinin yaptığı analizlerin, geliştirdikleri fikirlerin, verdikleri mücadelenin boşa çıkmış olmasının temel nedeni, tuzun kokmuş olduğunu fark etmemeleridir.

    Derin devlet, Türkiye'de tek hakim unsurdur. Ve hakimiyet alanını kaptırmak istemediğinden halkından korkuyor ve onları kategorize ederek fişliyor. Öncelikle birbirine kırdırıyor, arta kalanı da kendi kırıma uğratıyor.

    Derin devlet, iktidar olduğundan ve devletin kurumlarını zaptı rapt altına aldığından onunla mücadele eden herkes, devletle mücadele ediyor gibi görünüyor ve kolayca hain ilan ediliyor.

    Devletin bekasını savunup “devlet ebed müddet” anlayışında olanlar, aslında taptıkları devletin aslî devlet olmadığını, aksine devlet diye kutsadıklarının derin devletin bizzat kendisi olduğunu bilmezler, bunu fark ettiklerinde çok geç kalmış olur ve onlarca yıl sonra geriye bakıp âh-u vah ederek saç baş yolma durumuna düşerler.

    Ülke (TC), devlet olmayı başaramadı. Derin devlet, devlet olunmasına müsaade etmedi.

    Derin Devlet, bugüne kadar kendisine devlet görüntüsü vererek, derinliğini gizleyebildi. En büyük mahareti de buydu.


    Hatta, zaman zaman rutin dışına çıkılmasına itiraz eden beyinleri oyalamak için içindeki bazı yapıların deşifre edilmesine göz yumdu. Çaresiz kaldığı anlar da kendi adamlarından vazgeçtiği de oldu. Onlarla mücadele ederken, derin devletle mücadele ediyor algısına kapılanlar oldu.

    Şimdi artık, kemiksiz ve kılıfsız şekilde ve devletin tepesinde olduğunu gizlemeden hareket ediyor Derin Devlet.

    Mevcut Derin Devlet'in genleri iki gruptan müteşekkil. Radikal Ulusalcılar ve Siyasal İslamcılar.

    Siyasal İslam'ın görüntüdeki varlığının altında Derin Devlet'in çarklarını takır takır işleten ulusalcı bir cenah var.

    Radikal Ulusalcıların işlettiği çarkı, halka kabul ettirme ve alkışlatma görevi de Yeni Türkiye hayali kuran ve kendi düşüncesini iktidarda zannederek kendinden geçen İslamcı medya tayfasına düşmüş.

    Kendini saklama gereği duymayan Derin Devlet nelerle meşgul, bakalım.

    1. Meclisi fiilen feshetti. Var gibi görünüyor ama yok. Bir şeyin varlığı ile yokluğu arasında fark yoksa o şey aslında yoktur.

    2. Kürtleri düşman ilan etti. Yaşadıkları şehirlere girip evlerini başlarına yıktı. Tıpkı doksanlardaki gibi gözaltına aldıklarından haber alınamaz oldu. Kamuoyuna 'Madem savaş var, elbet siviller de ölecek' anlayışını empoze etti.

    3. MGK kararlarını, hukuk kararlarının ve hükumet kararlarının üzerine çıkardı. Hukuk yoluyla, ispat ve delille terörist ilan edemediğini, askeri kararlarla terörist ilan etti.

    4. Vekillerin dokunulmazlığını kaldırdı. Seçmenin iradesini çöpe attı. 'Sizin düz ovada siyaset yapmaya hakkınız yok, tek muhatabımız silahla mücadele edenlerdir'' dedi.

    5. Valileri, hakimleri ve hatta polisleri devre dışı bıraktı. Hükümete ''İstediğimde sokağa askeri salabilirim, bunu yapmak için Meclis'in kararına da gerek yok'' mealinde kararlar çıkarttırdı.

    6. Askeri önlemleri, tek çare olarak kabul ettirdi. Siyaset alanını tamamen daralttı.

    7. Dün deşifre edip geçici süreyle tasfiye ettiği evlatlarını önemli konumlara getirdi. Ve onlarla mücadele edip kendine başkaldıranlarla hesaplaşmaya başladı.

    Gelinen noktada:
    Çıkardıkları yasalarla, sokakları karıştırmayı, bastırabileceği bir iç savaşla da derinliklerine resmiyet kazandırmayı hesaplıyorlar. Toplumsal desteğin merkezi olarak gördüklerini de bastırılacak bir iç savaşla başkanlığa geçebileceğine inandırmışlar.

    Bugün, öyle ya da böyle devletin genlerini oluşturan bu ikili yapı, bir şekilde kendi sonuna doğru hızla ilerliyor. Zira bu iki başlı tek gövde, birbirinden asla haz etmiyor.

    Sokağa taşırmaya çalıştıkları üzerinden birbirlerini vurmaları da yakındır.

    Yarın sokaklar karışırsa, çıkardıkları yasalara dayanarak sokağın hakimi olacak yapıların, bir süre sonra 'halkımıza karşı silah kullanacak değiliz, hükümet kararlarına uymuyoruz' dediklerinde orta da ne hükumet kalır ne de kendini iktidar sanan muktedirler.

    Olur da aklı başında olanların etkinliği iyiden iyiye kırılır ve bu derin yapıyla baş edemezlerse olacak olan sokakların karışması, binlerce kişinin ölümü, hakimiyeti ele alacak silahlı yapının siyasetin iflahını kesmesi ve Derin Devlet'in resmiyet kazanacak olmasıdır.

    Bu yapı, yenilse de resmiyet kazansa da şimdiki zahiri iktidar son bulacağından, zahiren muktedir olanların kasım kasım kasılmalarının ve onlara karşı olanların “Bunlar, ülkeyi ele mi geçirdi?” endişelerinin hiç bir anlamı yoktur.

    Kaynak:http://m.haberdar.com/ne-oluyor-ne-olacak-makale,1293.html



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi bocekgrafik -- 18 Haziran 2016; 17:30:30 >
    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >







  • Kemalist ittihatçıdan sonrasını okumadım.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Bu yapı dün Atatürkçülüğü kullandı. Şimdi Siyâsal İslâmcılığı kullanıyor. Yarın da başka bir şey olur görüntüde. Düz mantıkla bakıldığında, Atatürkçülük ve Siyâsal İslâmcılığın taban tabana zıt olduğunu anlamak için özel çabaya gerek yok.

    Önyargılar, (Şu an yaptığınız gibi) yargısız infazlar, ideolojik saplantılar olduğu sürece*, onlar da vâr olmaya devam edecektir. Zîrâ onların saplantıları yok. Koyun olmadığını iddia kitleler de, işte böyle su taşıyor onların değirmenlerine. Ve ömrünüz, bugün RTE'ye, yarın başka birine kızmakla beyhûde geçirverir. Onlar da halkı sömürmeye devam eder. Vitrin (şahıslar ve hükümetler) değişir, dükkan (zulüm, baskı, adaletsizlikler vs.) ise hep aynı kalır.


    * Saplantı ve fanatiklik noktasında, Mustafa Kemal'e toz kondurmayanlarla, RTE'ye toz kondurmayanlar arasında ne fark var ki? Veya X hocasına/şeyhine toz kondurmayanlar. Fanatiklik aynı, isimler farklı.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi bocekgrafik -- 25 Haziran 2016; 1:22:22 >
    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >




  • Sitede oturanlar bir yonetim kurarlar ki sitenin güvenlik,temizlik,cevre duzeni vb işleri yürüsün. Karşılığında da aidat öderler

    Bir ülkeyi paylaşan insanlar da devlet denen aygıtı kurarlar ki,ülkenin güvenlik adalet eğitim sağlık vb hizmetleri yürütülsün Karşılığında ise vergi öderler

    Bizde düzenli kurallı kurumsal bir devlet aygıtı yoktur. Ağalık düzeni surmektedir ve ağalar kendini devlet olarak tanıtarak milleti yolmaya devam etmektedirler

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • sülükosman S kullanıcısına yanıt
    Derebeyliğe benzetiyorum ben de. Zamanında gelip-çökmüşler ve haracını yiyorlar mütemâdiyen...

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • Dikkat ediyorum da çoğu üye, sonuçsuz ve neredeyse amaçsız konularla zaman kaybetmekte, köklü çözüm aramaktan uzak durmaktalar, aklen bunu yapması zor olduğu için.

    İşte bu sebeple, bu halk daha çok çile çeker, krizler yaşar, bu topraklar da daha çok diktatör çıkartır.

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • devlette tek prensip çalışır devletin malı deniz yemeyen domzudur

    devlet yönetimine gelenler domuz olarak damgalanmamak için yerler
  • Burda ilk defa bu kadar kapsamlı bir analiz okudum (yarısındayım şuan devamını okuycam)

    Özetle anladığım kadarıyla başa kim gelirse gelsin başbakanıda muhalefetide seçilip halkın önüne koyulup kendimiz seçmiş gibi gösteriliyor

    O koltuğa kim gelirse gelsin üst akıla biat ediyor ha kimi bunu din ile yapıyor kimi Atatürkçülük ile yapıyor yöntem farklı ama yol aynı yol

    Şimdi buna göre Türkiye yönetimi devleti küresel sermayelerin kontrolünde yada Amerikada olduğu gibi siyonizme hizmet eden ailelerin elinde

    Bağımsız falan değiliz perde arkasında ülke yönetilirken siyasetçiler perdenin önünde gösteri yapan halkı uyutan aktörler

    Yazının yarısından bunu anladım
  • Evet. Özet olarak aynen böyle mâlesef...

    İşte bu oyunun farkına varmalı herkes. Farkına varmalı ki, ideolojik ve siyâsî sebeplerle birbirini yemesin kimse. Çünkü amaç o.

    Şu âna kadar ülkeyi kamplara bölmeyi başardılar. Sıra bölmeye ve maddeten ve mânen çökertmeye geldi. Ekonomi bitti, din ve ahlâk bitti, yeşil alanları da inşaat ve yangınla aşama aşama bitiriyorlar.

    Ülkenin doğusunu, “Terörle mücâdele” bahânesi ile Suriye'den beter ettiler. Şimdi de Batıyı o hâle getirmek istiyorlar. Bunun için, doğuda olduğu gibi düzenli birlikleri (JÖH, PÖH ve ordu) değil, Jitem'cileri ve MİT'çileri kullanacaklar.

    Gâyet, aynen 80 öncesinde olduğu gibi iç karışıklık.

    RTE, Serok Ahmet'e önce kendi işine gelen kanunları (ek örtülü ödenek vs) çıkarttırdı, ardından da el çektirdi.

    Şimdi aynısını RTE yaptı.
    - EMASYA protokolü,
    - Askere ve MİT'e dokunulmazlık,
    - Mâkul şüphe yasası,
    - Darbecileri aklama,
    - Darbeciliğe kânûnî kılıf uydurma,

    Gibi birçok yasayı çıkarttıkları için, artık RTE'ye ihtiyaç kalmadı.

    Darbe plânları uygulanmaya başlamıştı zaten RTE eliyle. Şimdi son aşama olan, askerin fiîlen gelmesi için gerekli şartların hazırlanmasına geldi sıra.

    Kenan Evren'e soruyorlar “Neden bu kadar beklediniz?” diye. “Yani darbeyi, bu kadar insan ölmeden yapsaydınız ya” denmek isteniyordu. Verdiği cevap oldukça mânidardı: “Şartların olgunlaşmasını bekledik”

    Aynı oyun, farklı versiyonlarla tekrar sahneleniyor şu anda.

    * * *

    RTE'yi CB yaparlarken, diplomasının olmadığını bilmiyor olamazlar. İsteselerdi, aday dahi olamazdı. Kullanmak için göz yumdular.

    Her ne kadar şu anda darbe plânları yürürlükte olsa da, bundan yeterince memnun olduklarını sanmıyorum efendilerin. RTE, patronu Perinçek'ten aldığı görevi hakkıyla îfâ etmek için yırtınsa da, yeterli görülmüyor kanaatimce.

    Bu sebeple yakında yönetimi de fiilî olarak ele alıp, bunu da içeri tıkarlarsa şaşırmadın kimse. Perinçek, RTE için, “Onu da yargılayacağız” demişti dışarı çıktığında. Onlar hapse atılana kadar, RTE kimlere bulaştığının farkında değildi. Anladığında artık geç olmuştu. İşte şimdi, onlara yaranarak kendini affettirme derdinde. Aynen mafyadaki gibi, “Abi ben ettim, sen etme. Ne isterseniz yaparım. Yeter ki beni affedin” dedi bir nevi. Ama onlar için hayatının zerre kıymeti yok artık RTE'nin.

    TÜM BU OLUP-BİTENLERİ BOP ADI ALTINDAKİ BÜYÜK İSRAİL PROJESİ'NDEN BAĞIMSIZ DÜŞÜNMEK İMKANSIZDIR. RTE'nin BOP eşbaşkanlığı bir yana, derin yapı da aynı yere bağlı mâlesef. Bunu ilk mesajda yazmıştım.

    Buna rağmen, AKP'lilerin alayı, bunu kullanırlar yine câhilce; "Ahanda darbe yaptılar bize" diye yeni bir ağlama sebebi olarak görürler bunu...

    Nasıl ki şimdi bunların ihânet ve yolsuzluklarını anlatamıyorsak, o zaman da RTE'nin kendi ipini kendi çektiğini anlatamayacağız. Ve belki bu içerde ölüp gitse bile, koyun kitle tarafından kahraman olarak anılacaktır, “Yedi düvele kafa tuttu. Özal'dan sonra onu yedirmemeye çalıştık ama başaramadık” diyecekler.

    Derin yapının bunu da bilinçli olarak yapacağını tahmin ediyorum. Çünkü ülkede yeni bir fanatik kitle varken, bunu kullanmak isteyeceklerdir.

    Anlayacağın, RTE gitse bile, çok bir şey değişmeyeceği gibi, daha da beter olacaktır.

    Şu an ki (üstte bahsettiğim yeni çıkartılan) kanunlara göre kimsenin can ve mal güvenliği yoktur. Ve esas tehdit, milletin devlet sandığı bu derin çetedir. Ateistinden şeriatçısına, sağcısından solcusuna, Türk'ünden Kürt'üne, sünnisinden alevisine, müslümanından gayri-i müslimine kadar herkes ve her kesim için geçerlidir bu yazdıklarım.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi bocekgrafik -- 19 Haziran 2016; 15:04:38 >
    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >




  • Sakinkedi kullanıcısına yanıt
    Mevzûnun yolsuzlukla, hırsızlıkla alâkası yok. Bir üstteki mesajımı da oku lütfen.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi bocekgrafik -- 19 Haziran 2016; 14:59:45 >
    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: bocekgrafik

    Evet. Özet olarak aynen böyle mâlesef...

    İşte bu oyunun farkına varmalı herkes. Farkına varmalı ki, ideolojik ve siyâsî sebeplerle birbirini yemesin kimse. Çünkü amaç o.

    Şu âna kadar ülkeyi kamplara bölmeyi başardılar. Sıra bölmeye ve maddeten ve mânen çökertmeye geldi. Ekonomi bitti, din ve ahlâk bitti, yeşil alanları da inşaat ve yangınla aşama aşama bitiriyorlar.

    Ülkenin doğusunu, “Terörle mücâdele” bahânesi ile Suriye'den beter ettiler. Şimdi de Batıyı o hâle getirmek istiyorlar. Bunun için, doğuda olduğu gibi düzenli birlikleri (JÖH, PÖH ve ordu) değil, Jitem'cileri ve MİT'çileri kullanacaklar.

    Gâyet, aynen 80 öncesinde olduğu gibi iç karışıklık.

    RTE, Serok Ahmet'e önce kendi işine gelen kanunları (ek örtülü ödenek vs) çıkarttırdı, ardından da el çektirdi.

    Şimdi aynısını RTE yaptı.
    - EMASYA protokolü,
    - Askere ve MİT'e dokunulmazlık,
    - Mâkul şüphe yasası,
    - Darbecileri aklama,
    - Darbeciliğe kânûnî kılıf uydurma,

    Gibi birçok yasayı çıkarttıkları için, artık RTE'ye ihtiyaç kalmadı.

    Darbe plânları uygulanmaya başlamıştı zaten RTE eliyle. Şimdi son aşama olan, askerin fiîlen gelmesi için gerekli şartların hazırlanmasına geldi sıra.

    Kenan Evren'e soruyorlar “Neden bu kadar beklediniz?” diye. “Yani darbeyi, bu kadar insan ölmeden yapsaydınız ya” denmek isteniyordu. Verdiği cevap oldukça mânidardı: “Şartların olgunlaşmasını bekledik”

    Aynı oyun, farklı versiyonlarla tekrar sahneleniyor şu anda.

    * * *

    RTE'yi CB yaparlarken, diplomasının olmadığını bilmiyor olamazlar. İsteselerdi, aday dahi olamazdı. Kullanmak için göz yumdular.

    Her ne kadar şu anda darbe plânları yürürlükte olsa da, bundan yeterince memnun olduklarını sanmıyorum efendilerin. RTE, patronu Perinçek'ten aldığı görevi hakkıyla îfâ etmek için yırtınsa da, yeterli görülmüyor kanaatimce.

    Bu sebeple yakında yönetimi de fiilî olarak ele alıp, bunu da içeri tıkarlarsa şaşırmadın kimse. Perinçek, RTE için, “Onu da yargılayacağız” demişti dışarı çıktığında. Onlar hapse atılana kadar, RTE kimlere bulaştığının farkında değildi. Anladığında artık geç olmuştu. İşte şimdi, onlara yaranarak kendini affettirme derdinde. Aynen mafyadaki gibi, “Abi ben ettim, sen etme. Ne isterseniz yaparım. Yeter ki beni affedin” dedi bir nevi. Ama onlar için hayatının zerre kıymeti yok artık RTE'nin.

    TÜM BU OLUP-BİTENLERİ BOP ADI ALTINDAKİ BÜYÜK İSRAİL PROJESİ'NDEN BAĞIMSIZ DÜŞÜNMEK İMKANSIZDIR. RTE'nin BOP eşbaşkanlığı bir yana, derin yapı da aynı yere bağlı mâlesef. Bunu ilk mesajda yazmıştım.

    Buna rağmen, AKP'lilerin alayı, bunu kullanırlar yine câhilce; "Ahanda darbe yaptılar bize" diye yeni bir ağlama sebebi olarak görürler bunu...

    Nasıl ki şimdi bunların ihânet ve yolsuzluklarını anlatamıyorsak, o zaman da RTE'nin kendi ipini kendi çektiğini anlatamayacağız. Ve belki bu içerde ölüp gitse bile, koyun kitle tarafından kahraman olarak anılacaktır, “Yedi düvele kafa tuttu. Özal'dan sonra onu yedirmemeye çalıştık ama başaramadık” diyecekler.

    Derin yapının bunu da bilinçli olarak yapacağını tahmin ediyorum. Çünkü ülkede yeni bir fanatik kitle varken, bunu kullanmak isteyeceklerdir.

    Anlayacağın, RTE gitse bile, çok bir şey değişmeyeceği gibi, daha da beter olacaktır.

    Şu an ki (üstte bahsettiğim yeni çıkartılan) kanunlara göre kimsenin can ve mal güvenliği yoktur. Ve esas tehdit, milletin devlet sandığı bu derin çetedir. Ateistinden şeriatçısına, sağcısından solcusuna, Türk'ünden Kürt'üne, sünnisinden alevisine, müslümanından gayri-i müslimine kadar herkes ve her kesim için geçerlidir bu yazdıklarım.

    Peki bu dışardan yönetilen derin devlet Atatürk zamanında varmıydı yoksa Natoya girdikten sonra mı oldu

    Perinçek bu ithal derinin neresinde

    Meral akşenerin bugünkü konumu ve bağlantısı nedir

    Neden bizi direk bitirmiyolarda kendi gözetiminde bizleri böyle yönetiyolar (cevap soru içinde oldu gibi ama sanırım anlamışsınızdır)

    Bu truva atından nasıl kurtuluruz siyaset üstü yada dış konsey üstü gizli bir örgürlenme kurulabilir mi milli olarak

    Olası bi iç karışıklıkta araplar gibi birbirimizi yiyiceğimize Erdoğan kılıçdaroğlu gibi piyonların üst akılların şirketlerin adamlarına zarar verebilmemiz ne kadar olabilir

    Olası bi iç savaşta birbirimizi öldürceğimize ne kadar yabancı ülke vatandaşı varsa rehin alıp bu olaya onları çekmek ne kadar mantıklı olabilir

    Kafamda deli sorular bilen varsa bi başkasıda cevap verebilir çok soru sordum




  • Devlet (cahiliyye sistemlerinde),

    İnsanlara ifade hürriyeti verdiğini iddia eden ama aslında bu hürriyeti dayandığı ideolojilerle daracık bir alana hapseden, kötülükleri bir eliyle yasaklar gibi görünüp, diğer eliyle sonuna kadar destekleyen (yeşilay-tekel, efes örneği..), İslam dışındaki tüm inançlara ideolojik manada laikliği uygulayan İslam'a geldi mi dini kontrol altında tutma aracı olarak kullanan ve dinsiz bir din kuramını dikte eden, kişisel hayata kendi a'li menfaatleri için suçsuz günahsız müslümanların evine sabah namazı vakti baskın yaparken çok derin politikaları için batının terör tanımına göre terörist olanlara mecliste temsil hakkı veren ve sırf seküler diye teröristin sekülerine olabildiğine musamahakar olan, insanları fişleyen ve kalıplara mahkum eden, müdahale edebilse insanların beyinlerine dahi girmeye hevesli, işlerine akıl sır ermez bir kurumdur.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Sırayla yazayım.

    - Bu yapı, Osmanlı'yı bitiren Selanik ordusudur. Haim Naom kimdir, araştır mesela. TC'yi kuran yapıdır bunlar aynı zamanda. Mustafa Kemal de, RTE de görünen sûretler (arayüzler) sadece. İsimlere takılmayın. O zaman bu misyonu, dönemin süper gücü Birleşik Krallık icrâ etti. Bugün ABD devam ediyor. İsrail'in kurulmasından sonra yetki devri hızlansa da, onlar ABD'yi kullanmaya devam ediyorlar hâlâ.

    Dün, haritaları cetvelle çizilen ülkeleri kim kurduysa, TC'yi de onlar kurdu işte. Uyanmak gerek. Fanatiklik, tarafgirlik, partizanlık, ırkçılık, bize sadece kaybettirdi bugüne dek.

    Bana rejimleri Suriye ve Irak'ta vardı mâlum. Saydam ve Beşar'ın adamlarından hangisine kabul ettirebiliriz ki bu gerçekleri? Bizim Kemalistlere de kabul ettirmek, aynı oranda güç işte. Orda baas, burda Kemalizm.

    Şarkıcı Teoman bile isyan etmiş, “Cumhuriyet kurulduğunda yapılan yanlışları, şimdi bu hükümet yapıyor” diye. RTE'ye kızan Kemalistler ve Ulusalcılar, kendi savundukları misyonun icraatlarıyla tanışıyor, yüzleşiyorlar işte böylece.

    - Onu yazmıştım. Perinçek, sadece sözcü. Yapının Genel Sekreteri de denebilir.

    - Bizi yavaş yavaş bitiriyorlar. Tamamen bitirecek olurlarsa, sömüremezler. Hayatla yaşam arası bir çizgide tutuyorlar. Bu şekilde hem sömürüyorlar, hem de kendi misyonlarının mâliyetini bize ödetmiş oluyorlar. Halk ne zaman palazlanacak olsa, darbelerle ön alıyorlar işte. 2023, nihâî tarih diye tahmin ediyorum. Düşün ki bu tarihi bile, “Prangalarımızdan kurtulacağımız tarih” diye satıyorlar halka ve halk da yiyor bunu âfiyetle. Çünkü, duymak istediği şeyler söyleniyor kendisine; şöyle anlısın, şöyle şanlısın falan gibi üfürük laflar...

    - Kurtulmanın ilk aşaması, halkın bilinçlenmesi. Misâl olarak birinin evlâdı, kardeşi, eşi vs. şehit olduğunda “Vatan sağolsun” denilmeye devam edildiği sürece, bu yapı bitmez. Halkın kâhir ekseriyeti, devleti kutsal biliyor mâlesef. “Bunda, Türklük geninin de etkisi var” diye düşünüyorum. Yurtdışı için de AB kriterleri, bu yapının en büyük düşmanıdır, onlar için zehiri, halk için devâsıdır. Çünkü şeffaflık, başlıca unsurlardan orada. Öyle olursa, gizli-saklı iş çeviremez hâle gelirler meselâ. Üçüncüsü de, ilkeli hareketi kendine ilke edinmiş, hemen her ülkeden STK'lar ve Üniversite hocaları ile düşünce kuruluşları. Bunlardan destek alınabilir. Ama ilk şart yerine gelmeden, diğerlerini uygulamak mümkün değildir.

    - İç savaş çıkarsa, artık yapacak birşey kalmaz. O dediğin kimselerin en fazla güvende olduğu zamanlar, kaos zamanlarıdır. Siyonist yapının beslendiği olguların başında kaos gelmektedir.

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >




  • minmaster kullanıcısına yanıt
    Terörü de dağda ya da şehirde değil, evvela devletin içinde aramak gerek. Sözde Milli MİT'in ajanları, KCK operasyonlarında içeri alınmıştı meselâ. Ardından MİT'in araya girmesi ile hepsi salındı. O dönemde belediye otobüsüne molotof atılıp da bir genç kızın yanarak ölmesine sebep olan kişi de MİT'çi çıkmıştı. Dönemin İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin dedi bunu bizzat. Ve o kişi serbest bırakıldı. Sonradan da KCK'lıların tamamı serbest bırakılamakla kalınmadı, Bakan'ı da görevden aldı RTE o dönemde. Hatta KCK dâvâları komple kapatıldı. Neden? Derin çetenin terör ayağına basılmıştı çünkü. 20'den fazla fâil-i meçhulden yargılanan Jitem'ciler de beraat ettirildi. Neden? Tekrar kullanılmak için. Uğur Mumcu cinâyeti, Tahir Elçi cinâyeti ve diğer fâil-i meçhullerin ardından da aynı karanlık yapı var yine. Terör uzmanlarının ortak kanaatleri, bu derin yapılar olmasa, terör olayları ortalama % 80 azalacağı yönünde.

    Bunların vatana hizmet etme şekilleri işte böyle. Statükoyu korumak, tek gâyeleri. Yakın zamanda da Apo dedi “KCK'yı MİT'le görüşüp kurdum” diye. Apo'nun kendisinin de MİT'çi olması ve PKK'yı dahi o şekilde kurması da cabası.

    Şimdi buna bir de IŞİD katıldı. MİT tırları mevzusu ile dünyaya rezil ettiler ülkeyi. Ve hem TC, hem RTE, hem de IŞİD, birlikte anılır oldular sırf bu sebeple.

    Sonradan ortaya çıktı ki, Suriye'deki iç savaşı başlatan da, ordaki tüm muhâliflere destek çıkan da meğer bu yapı imiş.

    Yani bir terörist aranacaksa, daha doğrusu bu topraklarda teröre köklü bir çözüm bulunacaksa, bunun yolu, işte bu derin yapıdan kurtulmaktan geçiyor...

    ABD, bize uzun zamandır karışmıyorsa veya karışır gibi yapıyorsa, bilin ki onlar açısından da işler yolunda ilerliyor demektir.

    ABD'de Reza konusu ve burda diploma meselesinin yaklaşık aynı zamana denk gelmesi de, emin olun ki tesadüf değildir. Kullanım süresi dolmak üzere olan kişinin alaşağı edilmesi için gerekli donelerdir sadece.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi bocekgrafik -- 19 Haziran 2016; 17:58:57 >
    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >




  • Dediklerine katılmıyorum. Hukumetin üzerinde bir devlet var evet ama onlar devletin bekasına çalışıyorlar, ataturkun de yaptıkları devletin yararına mı değil mi bu tartışmaya bile gerek yok, ama Tayyip devlete falan çalışmıyor temmuzda da fişi çekiliyor zaten

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • https://mobile.twitter.com/atabeyier?lang=tr hocam şu twitter hesabını takip etmenizde fayda var. İstihbaratçı sosyolog olduğunu söyleyen bir adam derin devletten felan bahsediyor sürekşi ilk başta inanmamıştım ama dediklerinin %90ı doğru çıkıyor yine de dikkatli okumakta yarar var şu da bir flood linki
    https://mobile.twitter.com/atabeyIer/status/726471647117631489

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • at bükücü kullanıcısına yanıt
    Anlaşılamayan şey şu: İşte o bekâsına çalışılan, “devlet, ebed müddet” denilen yapının, derin çetenin kendisi olduğudur. Biz ülke ile devleti karıştırıyoruz.

    Ülke ile devlet farklı yapılar. Gelişmiş ülkelerde devlet küçüktür. Bizim gibi geri kalmış ülkeler ile dikta resimlerinde ise devlet büyüktür. Misâl olarak Suriye, vesâyetçi baas rejimi sebebi ile büyük bir devlettir. Ama ülke olarak orta çaptadır, belki küçüktür.

    Ülkemizin bekâsına çalışacağız tabii ki. Ama bizim samîmî vatansever duygularımızın da birileri tarafından sömürülmesine izin vermememiz gerek. Bu yapı, kendi bekâsı için yıllar içinde binlerce şehit verilmesine göz yummuş, hatta bunu kullanmıştır.

    Şu kesinlikle unutulmamalıdır: Bu yapılar için sürekli olarak kan, kaos, kargaşa, çatışma, âdetâ hayat suyu gibidir. Barış ise onları yok eder. Çünkü varlıklarını gereksiz ve geçersiz kılar. Kaos lazım ki, bunlar da kendilerini halka kurtarıcı olarak sunabilsinler. Bunu anlamıyor musunuz?

    Şeffaflık ise, ikinci düşmanlarıdır. Çünkü yapıları itibariyle gizlidirler, perde altında çalışırlar. Kânûnî ve hukûkî olarak kendilerini bağlayan hiç birşey yoktur. Gayr-i resmî olarak bu böyleydi. Sağolsun AKP, çıkardığı kanunlarla ona resmiyet kazandırdı şimdi.

    - “Mâkul şüphe yasası”na göre herhangi bir vatandaşın sorgusuz-sualsiz 2 gün gözaltında tutulabileceğini, tutulan kişinin, “Beni neden aldınız? Ne yaptım?” diye sorma hakkının dahi olmadığını,

    - Bir ordu veya MİT mensubunun, her ev ve işyerine izinsiz girip arama yapabileceğini, yargısız infazlar adam öldürse dahi tutuklanamayacağını,

    - Ve yine işte bu çetenin, herkesin malına hukuksuz yere çökebileceğini...

    ...bilmeyenler, yazdıklarımı da anlamakta zorlanırlar. Kısaca, kimsenin can ve mal güvenliği kalmamıştır artık. Bunun da istisnâsı yoktur. Kendi adamlarını dahi fedâ edebilirler devletin! âlî menfaatleri için de suçu başkasına yıkarlar. Sonra da onlara çökerler.

    Suriye’deki rejim, tamamen istihbarat odaklıdır. Bu sebeple Suriye rejimi, aynı zamanda istihbarat teşkilatı olan El Muhâberat ile birlikte anılır. Sınırsız yetkileri vardır. Her türlü suçu, devletin âlî çıkarları! adına işlerler ama hiçbir şekilde yargılanmazlar. İşte Türkiye'ye getirilen sistem de budur.

    Misâl olarak “Paralel yapı” safsatasıyla mallarına çökülen yerlere birçok kesim ve kimse, sırf cemaat düşmanlığı sebebiyle düne kadar sessiz kalmışken, meselenin öyle olmadığı anlaşılmaya başlandıkça, farklı kesimler tarafından da tepkiler gelmeye başladı (TÜSİAD ile Sözcü ve Cumhuriyet Gazetelerinin tepkileri gibi). Yaptıkları ahlâkîmiydi? Aslâ değil. Çünkü anladılar ki sıra kendilerine geliyor yavaş yavaş.

    Bu iş böyledir. Önce bir günah keçisi (burada Gülen cemaati) bulursun. Onu bahâne ederek, tüm emellerine ulaşırsın. Cemaatlerle alâkasız sol yapılar dahi uyanmış olmalarına rağmen, AKP çatısı altına giren ve ona kayıtsız-şartsız destek veren cemaat ve tarikatler hâlâ derin uykudalar. Uyandıklarında, darbeyi yemiş olacaklar ama iş işten geçmiş olacak tabii ki. İlkesiz ve çıkarcı hareketlerinin bedelini öyle ödeyecekler. Perinçek, “Türkiye'deki cemaatlerin kökünü kazıyacağız” dediğinde, sadece Gülen cemaati olduğunu sanıyordu bazı saflar. Onlara da “Günaydın” denmesi uzun zaman almayacak. Bu kadarı kâfidir sanırım...



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi bocekgrafik -- 20 Haziran 2016; 4:03:12 >
    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >




  • Acetylcholine A kullanıcısına yanıt
    Devleti kutsal bilen herkes ile ırkçı ve faşist zihniyetli herkesten uzak duyulmasını tavsiye ederim. Zîrâ halkın saf vatanî ve milliyetçi duyguları, işte böyle sömürülüyor. Hitler vb. diktatörler, hep aynı damarı kullanarak yükseldiler, diktatör oldular.

    Ve bu kesimin kâhir ekseriyetle ortak yönleri, okumamaları, sadece gazla hareket etmeleridir. Biri onlara, “Şu kefere dövletimize laf etti” dese, hiç düşünmeden linç etmeye kalkarlar hedef gösterilen kişi, toplum veya yapıları da; hiç sorgulamazlar, “Acaba hedef gösteren doğru mu dedi?” diye. Politize edilmeleri ve kullanılmaları çok kolaydırlar bu sebeple. Daha yeni olarak, “Gezi'ye gelenler vurulsun” twitlerini böyle anlamak gerek meselâ. Vuran olsa, haybeden câni olacak. Maktül de haybeye ölecek. Vuran niye vurduğunu, ölen niye öldüğünü bilmeyecek.Aynen Polis-Asker/PKK çatışmalarında ölenler gibi.. Bu, büyük bir fitnedir (kaos, kargaşa, iç savaş)*

    Hâlbuki Peygamber efendimiz, vedâ hutbesi ile ırkçılığın her türlüsünü yasaklamıştır. Görüldüğü üzere İslâmî hareket, lafla olmuyor. İnsanlar dinlerini bilmedikleri, öğrenmek için okumadıkları, bilseler dahi uygulamadıkları, parti ve/veya ideolojik damarları, İslâmî kimliklerinin önüne geçtiği müddetçe, böyle fitnelerden kurtulmamız mümkün gözükmemekle kalmayıp, biri biter, diğeri başlar.


    * Hadis-i Şerif. İlgili olarak şurayı da okuyun:http://www.sorularlaislamiyet.com/article/13889/insanlar-oyle-gunler-gorecek-ki-katil-nicin-oldurdugunu-maktul-de-nicin-olduruldugunu-bilemeyecek-bu-nasil-olur-diye-soruldu-su-cevabi-verdi-herctir-olduren-de-olen-de-atestedir-muslim-fiten-56-hadisini-aciklar-misiniz.html



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi bocekgrafik -- 20 Haziran 2016; 4:43:52 >
    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >




  • AHMET ALTAN'IN BUGÜNKİ YAZISI DA YAKIN GELECEĞE IŞIK TUTMAKTA.

    Firuzağa’da bir Korelinin çalıştırdığı bir plakçı dükkânında gençler kendi hâllerinde uluslararası bir konseri internet üzerinden izlerken birden bir grup serseri dükkâna saldırdı.

    Çocukları dövdüler.

    Dükkânı yakmakla tehdit ettiler.

    Eşyaları kırdılar.

    “Ramazanda içki içilmez” diye bağırarak gittiler.

    Yakalanan üç kişi de ertesi gün mahkeme tarafından serbest bırakıldı.

    Bu serseriler ve onların “koruyucuları” artık Türkiye’deki yeni rejimin “dokunulmazları” olarak sokaklarda salınıyorlar.

    Daha epeyce oraya buraya saldıracaklar.

    Hitler’in SA birliklerinin Türk tipi olanları bunlar.

    Bu saldırganları protesto etmek için bir sonraki gece Cihangir’de toplananlara da bu kez polis saldırdı.

    TOMA, gaz, cop, insanların üzerine yürüdüler.

    Bir yandan da ellerindeki megafonlardan “gülmeyin” diye bağırıyorlardı.

    Aynı sıralarda Erdoğan da durduk yerde fevkalâde kışkırtıcı bir konuşma yaparak, “Gezicilerin kendi hayat tarzlarını diğerlerine dayatmaya çalıştığını” söylüyordu.

    “Gezi’ye tarihî eser, Taksim’e selâtin camii” yapacaklarını ilan ediyordu.

    Osmanlı sultanlarının “kendi keselerinden” yaptırdığı “selâtin” camilerini Erdoğan’ın hangi sıfatla ve kimin parasıyla yaptıracağını, “tarihî eser yapmak” denilen şeyin ne menem bir iş olduğunu bir kenara koyalım.

    “Anayasaya uymayacağım” diyerek gayrı meşruiyet çizgisini geçen cumhurbaşkanının, polisin ve serserilerin aynı zamana denk gelen bu kışkırtıcılığının neyi amaçladığına bakalım.

    Bugünkü siyasi iktidar, ülkeyi tam bir “mafya” çetesi gibi yönetiyor.

    Bu tarz bir yönetimi sürdürebilmek için de iki şeye sürekli ihtiyaç duyuyor:

    Belaya ve paraya.

    Ülkenin dört bir yanında hiç tükenmeyen bir iştahla bela yaratıyorlar.

    Güneydoğu’yu yakıp yıktılar.

    Harabeye çevirdiler şehirleri.

    Şimdi Batı’ya döndüler.

    Kürtlerin yaşadıklarına aldırmayanlar, şimdi bir bela kasırgasının üstlerine çevrildiğini görüyorlar.

    Bu kasırga büyüyecek.

    Daha saldırganlaşacaklar.

    Bir “çeteye” dönüştürdükleri yönetimlerini sürdürebilmeleri için ellerindeki para ise gittikçe azalıyor.

    İçerde olduğu gibi dışarda da bela aramanın sonucunda Türkiye’ye bir zamanlar gürül gürül akan para kaynakları kurudu.

    Şimdi parayı bulmak için içeride ne varsa talan edecekler.

    Yaylaları, zeytinlikleri, nehirleri, ormanları, ovaları perişan ettikten sonra şimdi İstanbul’un Gezi gibi, Cihangir gibi değerli arazilerini “rant’’a çevirmek için yeni stratejiler oluşturuyorlar.

    Hem o bölgelere konacaklar hem de AKP’li gibi yaşamayanları bir şiddet dalgasıyla bastırıp susturacaklar.

    Bu yeni stratejilerini hayata geçirebilmek için ülke nüfusunun yarısından fazlasını “baskı” altına almaları, korkutmaları, sindirmeleri, çoğunu yaşadıkları bölgelerden çıkarmaları gerekiyor.

    Bunu yapmaya Tophane’den dört bitirim bulmak yetmiyor.

    Daha büyük bir organizasyona ihtiyaç var.

    O “organizasyon” da ellerinin altında duruyor.

    Şu “yok” denilen Ergenekon şimdi AKP’ye hizmet sunmak için alesta bekliyor, buna karşılık da AKP tarafından “değerli” bir “mal” gibi el üstünde tutuluyor.

    JİTEM’in kurucularından olan, Susurluk’tan beri her türlü karışık işin içinde görülen emekli general Veli Küçük tekrar “protokol” sıralarındaki yerini aldı.

    Veli Küçük’ün protokolde otururken çekilen fotoğrafını, benim görebildiğim kadarıyla, Yeni Hayat gazetesinden başka hiçbir gazete birinci sayfasından görmedi.

    Halbuki bugün yaşananların en “keskin” örneğiydi o “protokol” fotoğrafı.

    Protokol, kucağını “olmayan” Ergenekon’a açmıştı.

    Tabii sadece Veli Küçük’le olacak bir iş değil bunlar.

    Bütün sistemi aklamak, AKP’nin yanına almak gerekiyor.

    Bunun son işaretini de Sabah ve Aydınlık Gazetelerinde gördük.

    Sabah Gazetesi’nin manşetinde “Danıştay Suikastında sahte rapor rezaleti” sözleri yer alıyordu.

    Alt başlıkta da aynen şöyle yazıyordu:

    “FETÖ’den Danıştay saldırısını Ergenekon’a bağlamak için akıl almaz kumpas: delil diye sunulan Genelkurmay şeması sahte çıktı.”

    Onun altında yazan bir cümleye ise bayıldım gerçekten:

    “Savcılık sahte şemanın Genelkurmay arşivine nasıl girdiğini araştırıyor.”

    Aydınlık Gazetesi de aynı haberi “Kozmik Albaya şema sorgusu” diye vermişti.

    Böylece “Danıştay suikastı” de Ergenekon’dan ayrılıyordu.

    Onu da “FETÖ” denilen örgüt herkesi kandırmak için düzenlemişti.

    Mahallemizin “masum kızı” Genelkurmay’ın istihbarat dairelerine, arşivlerine ise “kötü insanlar” girip hep “sahte” belgeleri koymuştu.

    Genelkurmay bütün safiyetiyle bu “sahte” belgeleri oralara kimlerin koyduğunu arıyor ama bir türlü bulamıyordu.

    Arşivine, istihbarat dairelerine sahip çıkamayan saf ve masum bir Genelkurmayımız vardı.

    Onun saflığından istifade edilmişti.

    Veli Küçük’ün hiçbir suçu yoktu.

    Danıştay saldırısı “münferit” bir olay ya da bir FETÖ kumpasıydı.

    Ergenekon’la hiçbir ilgisi bulunmuyordu.

    Gazetecilerin, Erdoğan’a hakaret etti denilen gençlerin hapislere doldurulduğu, Zirve Yayınevi’nde üç kişinin gırtlağını keserken suçüstü yakalananların ise tahliye edilip sokaklara salındığı bir Türkiye’de yaşıyoruz artık.

    Ve AKP iktidarı, ulusalcı medyayla birlikte havuz medyasını şimdi bir tür “hafıza silici” olarak kullanmaya uğraşıyor.

    Medya “hatırlatan” değil, aksine “unutturan” bir işleve sahip.

    Hafızanızdan 17-25 Aralık’taki hırsızlıkları, bütün suikastları, darbeleri silecekler.

    Bütün bunların “FETÖ” denilen bir örgüt tarafından yapıldığını söyleyecekler.

    “Ergenekon yoktu, masum insanlar iftiraya uğradılar” kampanyası, Veli Küçük’ün protokole girmesine, Danıştay suikastının de “kumpaslar” arasına alınmasına kadar uzandı.

    Ergenekon aklandıktan sonra o “olmayan” Ergenekon, AKP gibi düşünmeyen bu ülkenin milyonlarca insanının üstüne saldıracak.

    AKP’li gibi yaşamayanların sembolleri olan Cihangir, Nişantaşı, Etiler, Bağdat Caddesi saldırılara uğrayacak, çeşitli serseri çeteleri buralara saldıracak ve serbest bırakılacak.

    Buralardaki insanlar ezilerek, AKP’li olmayan herkes dehşete düşürülecek.

    Devlet desteğinde yeni bir “terör” kampanyası başlayacak.

    Mümkünse buralar boşaltılıp, bu bölgelerin “rantı” da yenilecek.

    Gazetelere ve televizyonlara dikkatle bakın, nasıl “hafıza silici” olarak çalıştıklarını, nasıl Ergenekon’u akladıklarını göreceksiniz.

    Bu kampanyayla birlikte saldırıların nasıl arttığını, faili meçhullerin çoğaldığını da unutmayın.

    “Ergenekon yoktu, darbeciler yoktu” diyenler kendilerine bir sorsunlar, Tahir Elçi’yi kim vurdu?

    Hurşit Külter nasıl gözaltında kayboldu?

    Can Dündar’a ateş eden adam nereden çıktı?

    Firüzağa’yı basan serserileri kim yolladı?

    Bela, dağdan yuvarlanan kartopu gibi büyüyerek Türkiye’nin üstüne geliyor.

    Herkesin gerçekleri bir daha düşünmesi, kendi müstakbel katilini aklayan ahmakça yanılgılardan kaçınması ve el ele vermesi gereken bir zamandan geçiyoruz.

    Hiç unutmayın, “Ergenekon yoktur” diye diye Veli Küçük’ü protokole yeniden çıkaranlara yardımcı olmak, kendi geleceğinizi yok etmektir.

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >




  • Peygamber efendimizin "Kıyametten önce mutlaka herç vardır." buyurması üzerine: "Ey Allah'ın Resûlü herç nedir?"  diye sordum. "Katldir." cevabını verdi.

    Bunun üzerine orada bulunan Müslümanlardan bazıları: "Ey Allah'ın Resûlü (bunu belirtmeniz de niye?) Biz şimdiden bir yılda şu kadar bu kadar çok müşrik öldürüyoruz!" derler.

    Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) muhatablarının yanlış anladıklarını görerek, şu tavzih ve açıklamada bulunur: "(Benim kastım) müşriklerin öldürülmesi değildir. (O gün gelince) birbirinizi öldüreceksiniz, o kadar ki, kişi komşusunu, amcaoğlunu ve akrabalarını öldürecek."

    Cemaatten bazıları tekrar sorar: "Ey Allah'ın Resulü, o zaman aklımız  başımızda olduğu halde mi bunu yapacağız (yoksa delirmiş mi olacağız?)"

    Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) şu cevabı verir: "Hayır, bu esnada akıl kalmaz. (Aşırı hırs  ve cehalet sebebiyle) o devir insanlarının ekseriyetinin aklı ortadan kalkar. Bu durumda, halk içinde ortaya çıkan akıldan mahrum bir ayak takımı, öncekilerin yerine geçer."

    "Davaları aynı olan iki büyük grup arasında büyük bir savaş vukua gelmedikçe kıyamet kopmaz."(Müslim, Fiten 17)

    "Bahtiyar, fitneden kaçınan kimse ile, belalarla karşılaşınca sabreden kimsedir.  Ne mutlu ona!" (Ebu Davud, Fiten 2)

    * * *

    İşte bu büyük fitne, mâlesef kapıda gibi artık. Rabbim bizlere bu fitnenin dışında kalabilmeyi nasip eder inşallah.

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >




  • 
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.