Şimdi Ara

BİYOLOJİ NOTLARIM (4. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
4 Misafir (1 Mobil) - 3 Masaüstü1 Mobil
5 sn
90
Cevap
55
Favori
5.572
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
25 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • DAMARLAR

    kan akış hızı: atar > toplar > kılcal

    kan basıncı: atar > kılcal > toplar

    tek bir damarda çap: toplar > atar > kılcal

    toplam çap: kılcal > toplar > atar

    ATARDAMAR: dıştan içe doğru bağ doku - düz kas - tek katlı yassı epitel

    temiz kan taşır (akciğer atardamarı hariç)

    iç yüzeyi pürüzsüz, kapakçık yok

    KILCAL DAMAR: tek katlı epitel tabakasından oluşur

    kapakçık yok

    doku hücreleri ile kan arasında madde alışverişini sağlar (starling hipotezi)

    TOPLARDAMAR: dıştan içe doğru bağ doku - düz kas - tek katlı yassı epitel

    kirli kan taşır (akciğer toplardamarı hariç)

    atardamarlardan farklı olarak bağ dokudaki lif sayısı azdır, düz kas tabakası daha incedir ve elastik lif bulundurmaz.

    kapakçıklar vardır.

    ---------------------------------------------

    DAMARLARDA KANIN HAREKET ETTİRİLMESİNİ SAĞLAYAN DURUMLAR

    Atardamarlarda kanın hareketi: Karıncıkların kasılmasıyla oluşan basınç

    atardamardaki düz kaslar

    arkadan gelen kanın öncekini itmesi

    yer çekimi

    Toplardamarlarda: kulakçıkların gevşemesi ile oluşan emme kuvveti

    toplardamarların etrafını saran iskelet kaslarının kasılması

    toplardamar içindeki kapakçıklar

    soluk alma ile akciğer iç basıncının düşmesi

    üst bölgelerdeki toplardamarlar için yer çekimi

    ---------------------------------------------

    NABIZ: Kalbin kulakçık ve karıncıktaki kasılma ve gevşemelerine paralel olarak atardamarlarda meydana gelen kasılma ve gevşemeler. kalp atış sayısına eşittir.

    TANSİYON (KAN BASINCI) : Kalpten atardamarlara pompalanan kanın damarlara yaptığı basınç

    *Karıncıkların kasılması ile kan pompalandığından atardamarlardaki kan basıncı artar buna sistol basıncı ya da büyük tansiyon denir

    *Karıncıkların gevşemesi ile atardamarlardaki basınç düşer buna diastol basıncı ya da küçük tansiyon denir





  • STARLING HİPOTEZİ

    Kan basıncı > ozmotik basınç

    su ve maddeler kılcal damardan pasif taşıma ile doku sıvısına geçer

    Kan basıncı < ozmotik basınç

    su ve maddeler doku sıvısından kılcal damara pasif taşıma ile geçer

    ozmotik basınç kılcal damar boyunca hiç değişmez

    kanın akış yönü atardamardan toplardamara doğrudur

    ----------------

    ÖDEM: Kılcal damardan doku sıvısına madde geçişi artar bu olay ödeme yol açar

    Kan basıncının artması

    Kanın ozmotik basıncının düşmesi

    Doku sıvısının ozmotik basıncının artması

    Doku sıvısının mineral miktarının artması

    Lenf kılcallarının tıkanması

    Organlara mekanik darbelerin gelmesi

    ----------------

    KÜÇÜK KAN DOLAŞIMI

    Kalp ve akciğerler arasında

    Amaç kanın temizlenmesi

    BÜYÜK KAN DOLAŞIMI

    Kalp ile vücut arasında

    Amaç besin maddelerini ve oksijeni hücrelere, atık maddeleri boşaltım organlarına taşımak

    Her organa bir atar bir de toplardamar girişi vardır (karaciğer hariç)

    Aort kalpten çıktıktan sonra dallanarak çeşitli atardamarlar halinde organlara giriş yapar (böbrek atardamarı, karaciğer atardamarı...)





  • KAN

    Kanı santrifüjden geçirdiğimizde hücreler dibe çökerken plazma kısmı üstte kalır. (fibrin (pıhıtı) dipte kalır)

    >Kan Plazması: Kan dokusunun ara maddesi. Su, iyonlar, plazma proteinlerinden (albümin, globülin, fibrinojen, antikorlar) oluşur.

    >Kan hücreleri

    -Eritrositler (alyuvarlar): Yapısında kana kırmızı renk veren hemoglobin vardır bu sayede co2 ve o2 taşıyabilirler.

    Laktik asit fermantasyonu yaparlar

    Bölünemez ve kendilerini yenileyemezler

    Fetüste 3-5. aylarda karaciğer ve dalakta daha sonra kırmızı kemik iliğinde üretilir

    Üretimi böbrekler ve çok az miktarda karaciğer tarafından üretilen eritropoietin hormonu tarafından düzenlenir

    Parçalanacakları zaman dalak ve karaciğerde (kupfer hücreleri) demir kısmını ayırır geri kalan kısmı ise makrofajlar tarafından parçalanarak biluribine oluşturur. Biluribin safra yapımında kullanılır ayrılan demir kısmı ise yeni alyuvar yapımına katılır

    Hava basıncının düşük olduğu yükseklere çıkıldıkça oksijen miktarı azalacağından sayılar artar.

    -Lökositler (akyuvarlar) : Renksiz ve çekirdekli, aktif hareket edebilen

    Bazı çeşitleri damar dışına çıkarak da görev yapabilir

    Bölünemez ve kendilerini yenileyemezler

    Fagositoz yaparak ve antikor üreterek vücudun savunmasında rol oynar

    Kemik iliği ve lenf düğümlerinde üretilirler

    Dalak ve karaciğerde parçalanır

    Enfeksiyon durumunda sayıları artar

    -Kan pulçukları (trombositler) : Kemik iliğindeki iri yapılı hücrelerin parçalanması ile oluşan kandaki en küçük parçacıklar

    Çekirdekleri yok

    Kanın pıhtılaşmasını sağlar

    Kan kayıplarında sayıları artar

    Dalak ve karaciğerde parçalanırlar





  • KANIN PIHTILAŞMASI

    Damarda zedelenme ya da kesilme meydana geldiğinde kan damardan sızmaya başlar

    Zedelenen damar bölgesinde trombositler yapışarak tıkaç oluşur ayrıca bu bölgede pıhtılaşma faktörleri salgılanır. Bu pıhtılaşma faktörleri;

    -Trombositlerden salgılanan tromboplastin

    -Hasar gören damardan salgılanan tromboplastin

    -Kan plazmasında yer alan Ca, K vitamini ve çeşitli enzimler.

    pıhtılaşma faktörleri

    Protrombin --------------------> Trombin

    trombin

    Fibrinojen ---------------------> Fibrin

    ---------------------------------

    LENF DOLAŞIMI

    Kan dolaşımına ek olarak omurgalı canlılarda (balıklar hariç) kan dolaşımından bağımsız olarak lenf sistemi bulunur. görevleri:

    -Akyuvar üreterek vücudun savunmasında rol alır (Lenfosit)

    -Kılcal kan damarlarından sızan doku sıvısının kan dolaşımına katılmasını sağlar

    -Bağırsaktan emilen ADEK vitaminleri, yağ asitleri ve gliserolün kan dolaşımına katılmasını sağlar

    LENF DAMARLARI

    Lenf kılcalları ve lenf toplardamarlardan oluşur

    Lenf toplardamarlarında kapakçıklar bulunur

    Lenf kılcallarının bir ucu lenf toplardamarlarına bağlanır diğer ucu ise dokular arasına kadar ilerler ve kapalıdır. Kan kılcallarına göre daha geçirgendir.

    Lenf damarlarında bulunan sıvının hareketi kana göre çok yavaştır

    Lenf damarlarındaki sıvının hareketi kalbin negatif emme basıncı ve iskelet kasları ile oluşur

    LENF DÜĞÜMLERİ

    Koltuk altı, kasık bölgesi, boyun bölgesinde fazladır

    Lenf düğümlerinde lenfositler üretilir

    LENF

    Kan damarlarına geçemeyen bir miktar doku sıvısı, lenf damarlarına geçerek lenf sıvısını oluşturur

    Alyuvar bulunmadığından renksizdir

    Lenf kılcallarından doku arasına geçen plazma proteinlerinin %95'i lenf kılcal damarlarına alınır ve kan damarlarına kazandırılır

    Lenf dolaşımı iki yolla olur. Her iki lenf dolaşımı da üst ana toplardamara giriş yaparak kan ile karışır.

    Bağırsaklardan emilip lenf ile taşınacak olan yağ asidi, gliserol ve ADEK vitaminleri ince bağırsağın epitel hücrelerine gelerek yağ asitleri ve gliserol burada trigliseritlere (nötral yağlara) dönüştürülür. Vitaminlerde ise değişiklik olmaz. Bu trigliseritlerin etrafı proteinler ile kapatılarak şilomikron adı verilen bir yapı haline getirilir. Şilomikronlar ekzositoz ile epitel hücrelerden ayrılır ve lenf dolaşımı boyunca bu şekilde taşınır.





  • BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ

    SAVUNMANIN BİRİNCİ HATTI: Enfeksiyona neden olacak canlının vücut içine girmesine engel olunur.

    Ağız, burun, göz, deri ve bu yapıların salgıları ile oluşur

    SAVUNMANIN İKİNCİ HATTI: Vücut içine girmiş canlıyı yok etmek için özel olmayan bir savaş yapılır.

    Fagositik hücreler, antimikrobiyal proteinler, ateşin yükselmesi, iltihaplanma, yangısal tepki

    SAVUNMANIN ÜÇÜNCÜ HATTI: Enfeksiyona neden olacak canlının türüne göre özel yöntemler ile savaşılır. Lenfosit ve antikorlar görev yapar

    Birincil hat ve ikincil hat, özgül olmayan bağışıklık,

    üçüncül hat özgül bağışıklık

  • >Özgül olmayan (doğal) bağışıklık

    Mikroorganizmanın çeşidine bakılmadan gerçekleştirilir.

    Savunmanın birinci ve ikinci hattını oluşturur

    Fagositik hücreler: Mikroorganizmaları fagositoz ederek etkisiz hale getirir

    Yangısal tepki: Kesik gibi bir neden ile mikroorganizmaların vücuda girdiği bölgede kılcal kan damarları genişler o bölgede kan miktarı artar. kızarır ve şişer, ödem oluşur. Histamin salgılanır, histaminin etkisi ile akyuvarlar damardan çıkarak organizmaları etkisiz hale getirir

    Doğal katil hücreler: Virüslerle enfekte olmuş ya da kanserleşmiş hücreleri fark ederek diğer hücrelerin bu hücreleri yok etmesi için reseptörler salgılayan hücreler

    Doku ve organ nakillerinde bu hücrelerin faaliyetleri nakli vücudun reddetmesine sebep olabilmektedir

    İnterferon: Virüsle enfekte olmuş hücreler tarafından salgılanan proteinler

    İnterferonlar sayesinde diğer hücreler virüslerin vücudu enfekte ettiğini algılar ve antiviral proteinler sentezler. interferonlar bazı akyuvarlar ve doğal katil hücreler tarafından da salgılanabilir, fagositoz yapabilen hücreleri aktif hale getirebilir.

    > Özgül bağışıklık

    Enfeksiyon etkenlerinin türüne göre ayrım yapılarak tepki verir.

    Savunmanın üçüncü hattını oluşturur

    Lenfosit ve antikorlar görev alır

    Vücuda girdiğinde lenfositler tarafından yabancı kabul edilen moleküller: antijen

    Lenfositlerin antijenlere karşı ürettiği proteinler: antikor

    B lenfositleri kemik iliğinde, T lenfositleri timozin etkisi ile timüs bezlerinde olgunlaşarak kan dolaşımına katılır

    -Hücresel bağışıklık: T lenfositleri antijenle karşılaştığında doğrudan müdahale ederek bağışıklığın gerçekleşmesini sağlar. bazıları bellek hücrelerine dönüşebilir

    -Humoral (sıvısal) bağışıklık: Antijen ile karşılaşan B lenfositleri plazma hücrelerine dönüşerek antikor üretir ve bu antikorları dolaşım yolu ile diğer hücrelere yayar. bazıları bellek hücrelerine dönüşür.





  • BAĞIŞIKLIĞIN KAZANILMASI

    Doğal ve sonradan kazanılan olarak ikiye ayrılır

    SONRADAN KAZANILAN BAĞIŞIKLIK

    >Aktif bağışıklık (birey kendisi antikor üretir)

    -Aşı ile (yapay)

    -Hastalığı geçirerek (doğal)

    >Pasif bağışıklık (birey antikoru hazır alır)

    Hafıza hücrelerinin oluşumunu sağlamadığından etkisi kısa sürelidir. Aynı antijenin vücuda ikinci kez bulaşması durumunda daha güçlü cevap verilemeyecektir

    -Serum (yapay)

    -Anne sütü (doğal)

    AŞI: Hastalık yapma yeteneği azaltılmış ya da yok edilmiş mikroorganizmalar veya onların antijenlerini içeren maddedir.

    Toksin veya antijen içerir.

    SERUM: Belirli bir enfeksiyona karşı üretilmiş antikorları bulunduran sıvı. Genelde at, koyun, sığır gibi hayvanların kanından elde edilir.

    Antikor veya antitoksin içerir

    ---------------

    ALERJİ: Normal karşılanan çok sayıda maddeye karşı verilen anormal vücut tepkileri.

    Alerjen maddeye karşı salgılanan antikorlar bağ dokudaki mast hücrelerine bağlanarak histamin salgısını arttırırlar. Antihistamin içeren ilaçlar ile belirtiler ortadan kaldırılmaya çalışılır.

    OTOİMMÜM HASTALIKLAR

    Lenfositlerin bazı vücut hücrelerine karşı antikor üretmesi sonucunda oluşan hastalıklar

    Bağışıklık hücreleri kişinin sağlıklı ve kendi hücresini yabancı antijen gibi algılar

    Örnek: MS, çölyak hastalığı





  • SOLUNUMDA GÖREVLİ ORGANLAR

    Burun, yutak, gırtlak, soluk borusu (trake), akciğerler

    SOLUK BORUSU (trake): C şeklinde kıkırdak halkalarından oluşmuş borudur. Yemek borusuyla komşu olan yüzeyinde kıkırdak halka bulunmaz. Kıkırdak halkalar soluk borusunun açık kalmasını sağlar.

    Soluk borusu akciğere girmeden ikiye ayrılır bu ayrılan kollara BRONŞ denir

    Bronşlar akciğerlere girdikten sonra BRONŞÇUK denilen küçük borulara ayrılırlar. Bronşçuklar alveollere kadar uzanır ve yapısında KIKIRDAK HALKALAR YOKTUR

    AKCİĞER: Sağ akciğer üç loplu, sol akciğer iki loplu

    Pleura denilen çift katlı zarla örtülü

    Akciğerlerin içinde gaz alışverişinin gerçekleştiği alveoller bulunur. Alveoller bolca kılcal kan damarından oluşur.

    ALVEOL BULUNDURMAK SADECE MEMELİLERE ÖZGÜDÜR

  • SOLUK ALIRKEN

    Diyafram kası kasılarak düzleşir

    Kaburgalar arası kaslar kasılır

    Göğüs kafesi genişler göğüs boşluğu hacmi artar

    Akciğerler genişler

    Akciğerlerdeki iç basınç düşer

    Hava akciğerlere dolar

    SOLUK VERİRKEN

    Diyafram kası gevşeyerek kubbeleşir

    Kaburgalar arası kaslar gevşer

    Göğüs kafesi daralar ve göğüs boşluğu hacmi azalır

    Akciğerler daralır

    Akciğerlerin iç basıncı yükselir

    Hava akciğerlerden çıkar

    Soluk verme sırasında akciğerlerin geri yaylanma basıncının da etkisi vardır. Bu basınç akciğerin yapısındaki elastik liflerle ve plevra zarlarının arasındaki sıvının meydana getirdiği yüzey geriliminden doğar

    Soluk almada enerji harcanır soluk vermede ise sadece kasların gevşemesi sırasında enerji harcanması gerçekleşir

  • OKSİJENİN TAŞINMASI

    %98'i alyuvarlardaki hemoglobin ile %2'si kan plazması ile taşınır

    Oksijen alyuvarda hemoglobinle birleşerek oksihemoglobini oluşturur (HbO2)

    Kan doku kılcallarına geldiğinde oksijen hemoglobinden ayrılır. Alyuvardan çıkarak önce plazmaya daha sonra doku sıvısına oradan doku sıvısına oradan da hücrelere geçer

    Doku kılcallarında oksijen hemoglobinden ayrılırken, alveol kılcallarında hemoglobinle birleşir

    Alveol kılcalı:

    Hb + O2 --> HbO2

    Doku kılcalı:

    HbO2 --> Hb + O2

    Bohr kayması:Doku kılcallarındaki CO2 çoğunluğu ph'ın düşmesine neden olur. Bu durumda hemoglobin oksijenden ayrılır.

    -----------------------------------

    KARBONDİOKSİTİN TAŞINMASI

    Hücrelerde oluşan CO2 doku sıvısına buradan da doku kılcal damarlarına geçer.

    Kılcal damara geçen CO2 plazmada çözünebilir ya da alyuvar içine girerek hemoglobinle birleşip karbohemoglobin oluşturabilir

    Büyük bir kısmı ise alyuvarda bikarbonat iyonu halinde taşınır

    DOKU KILCALLARINDA: Hb + CO2 --> HbCO2


    karbonik anhidraz

    H20 + CO2 ------------------> H2CO3 ----> H + HCO3


    ALVEOL KILCALLARINDA: HbCO2 --> Hb + CO2


    karbonik anhidraz

    HCO3 + H -------------------> H2CO3 ----> H2O + CO2




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Aslı Özan -- 19 Nisan 2021; 0:33:58 >




  • Deniz seviyesinden yukarıya çıkıldıkça basınç azalır ve havadaki O2 miktari düşer

    Hemoglobin miktarı

    Alyuvar sayısı

    Soluk alıp verme hızı

    Nabız sayısı artar.

  • Anabolizma tepkimeleri ve katabolizma tepkimelerinden hücresel solunumda tepkimenin başlaması için gerekli olan aktivasyon enerjisi ATP molekülünden sağlanırken, hidroliz tepkimesinde ısı enerjisinden salgılanır.

    ATP, enerjiyi kullanılabilir hale getiren organik moleküldür

    ATP içine yerleşmemiş bir serbest enerji kullanılamaz

    Her canlı hücre kendi ATP'sini üretir ve tüketir

    ATP depolanamaz

    ATP hücre zarından geçemez

    ATP'nin hücreler arasında nakli yapılamaz ve cansız ortamda görev yapamaz

    ------------

    Adenin ile riboz arasında glikozit, riboz ile 1. fosforik asit arasında ester (fosfoester), diğer fosforik asitler arasında da 2 tane yüksek enerjili fosfat bağı vardır

    Serbest enerji sadece yüksek enerjili fosfat bağları içerisinde depolanır. Bu bağları kopartılması ile de kullanır

    Yüksek enerjili fosfat bağlarının kopartılması hücrede kademeli olarak gerçekleştirilir. Bu şekilde açığa çıkabilecek fazla enerjiden hücre korunmuş olur

    Fosforilasyon: dehidrasyon sentezi ile

    ADP + P + Serbest enerji --> ATP +H20

    Defosforilasyon: hidroliz ile

    ATP + H2O --> ADP +P + Serbest enerji

    Fotosentez ve kemosentez hem endergonik hem ekzergonik tepkimelerdir

    Hücresel solunumun ise sadece başlangıç kısmı endergoniktir

    Oksidatif fosforilasyon: Organik monomerlerin hücresel solunum ile parçalanması ve inorganik maddelerin oksitlenmesi sırasında ETS'de aktarılan elektronların taşınması sırasında açığa çıkan enerji ile ATP üretilmesi





  • FOTOSENTEZ

    >Hidrojen kaynağı olarak H2O kullanan canlılar

    Bitkiler, algler, siyanobakteriler (mavi-yeşil alg)

    Hidrojen kaynağı olarak su kullandıklarından organik maddenin yanında yan ürün olarak oksijen oluşturarak atmosferin oksijen miktarını arttırırlar

    >Hidrojen kaynağı olarak H2S kullanan canlılar

    Sülfür bakterileri

    Hidrojen kaynağı olarak hidrojen sülfür kullandıklarından organik maddenin yanında yan ürün olarak kükürt oluştururlar

    Oksijen üretmezler

    TÜM FOTOOTOTROFLARDA GÖRÜLEN DURUMLAR

    Karbon kaynağı olarak CO2 kullanırlar

    Klorofil ve ışık kullanırlar

    Organik madde ve su oluştururlar

    Hidrojen kaynağı kullanırlar (Hidrojen kaynağı değişiklik gösterir)

    KLOROPLAST

    Dış ve iç olarak iki katlı. iç zar düz.

    Üçüncü bir zar sistemi var ---> tilakoit zar

    Tilakoit zar klorofil ve ets taşır

    Stroma, DNA RNA ve ribozom taşır

    Klorofiller granumların tilakoit zarına tutunmuş bir şekilde bulunur

    Granumlar tilakoit ara lameller ile birbirine bağlanarak granaları oluşturur

    Kendini eşleyebilir ve protein sentezi yapabilir




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Aslı Özan -- 19 Nisan 2021; 1:26:20 >




  • Klorofilin yapısına Mg, N, C, O, H bulunur Fe ise yapısına katılmaz ancak üretimini sağlayan enzimin çalışması için gereklidir

    Fotosentezde suyun oksijeni oksijen gazında açığa çıkıyor

    karbondioksitin oksijeni organik besin ve suda açığa çıkıyor

    IŞIĞA BAĞIMLI REAKSİYONLAR

    Kloroplastın granasında gerçekleşir (tilakoit zar)

    Enzimler görev alır, sıcaklık değişimlerinden çok etkilenmezler

    Fotosistemler ve ETS kullanılır

    Su kullanılır, fotoliz olur

    o2, ATP, NADPH üretilir

    Üretilen oksijen atmosfere verilirken ATP ve NADPH organik madde üretiminin gerçekleşebilmesi için ışıktan bağımsız evreye gönderilir

    KEMİOZMOZİS: Tilakoit zarın her iki tarafındaki (tilakoit boşluk - stroma) hidrojen konsantrasyonuna bağlı olarak ATP üretim mekanizmasıdır

    IŞIKTAN BAĞIMSIZ REAKSİYON (calvin döngüsü)

    Işık gerekli değildir ancak gerçekleşmesi için ışığa bağımlı reaksiyona ihtiyacı olduğundan aydınlık ortamda gerçekleşir

    Kloroplastın stromasında gerçekleşir

    Enzimler görev alır bu nedenle sıcaklık değişimlerinden çok etkilenir

    CO2 özümlemesi ve indirgemesi olur

    NADPH elektronlarını bırakıp NADP olur (yükseltgenir)

    NADP ve ADP ışıklı evreye geri gönderilir

    Organik madde ve H2O üretilir

    Fotosentezde asıl kazanç PGAL (organik madde)

    Geri dönüşüm reaksiyonları ile PGAL'den aminoasit, yağ asidi, vitamin, glikoz gibi organik maddeler üretilir. Üretilen maddeler canlının türüne göre değişiklik gösterir. Üretilen glikozun bir kısmı solunumla harcanır. Bir kısmı ise maltoz, sükroz, nişasta ve selüloz sentezinde kullanılır





  • FOTOSENTEZ HIZINA ETKİ EDEN ETMENLER

    doğru orantı -> kloroplast ve klorofil sayısı, yaprak sayısı ve genişliği, stoma sayısı, enzim miktarı

    ters orantı -> kütikula kalınlığı (kurak ortam bitkilerinde kalın, nemli ortam bitkilerinde ince)

    KEMOSENTEZ

    Kemoototrofların tamamı prokaryot canlıdır bu nedenle tek hücrelidir

    Enerji kaynağı olarak inorganik maddeler kullanılır. Bu inorganik maddeler canlı türüne göre farklılık gösterir

    Karbon kaynağı olarak karbondioksit kullanılır

    Oksidasyon olayı için oksijen kullanılır. Atmosfere oksijen verilmez (Bazı arkeler kemosentezi oksijen kullanmadan gerçekleştirir)

    ETS görev yapar. İndirgenme ve yükseltgenme reaksiyonları gerçekleştirilir

    İnorganik madde + O2 ---> inorganik yan ürün + enerji

    H2O + CO2 + enerji --> organik madde

    FARKLI KEMOSENTEZ MEKANİZMALARI

    Azot döngüsünde görevli nitrifikasyon (nitrit ve nitrat bakterileri), sülfür bakterileri, demir bakterileri, hidrojen bakterileri ve bazı arkelerde (metanojenik arkeler) görülür.

    NOT: H2S fotosentezde hidrojen kaynağı iken kemosentezde enerji kaynağıdır.

    Metanojenik arkeler: kemosentezi oksijensiz olarak gerçekleştirir. metan gazı üretir





  • OTOTROFLARIN ORTAK ÖZELLİKLERİ

    İnorganik maddelerden organik madde üretirler

    Karbondioksit tüketirler

    ATP sentezlenir ve tüketilir

    ETS görev alır

  • Fermantasyon: oksijen ya da farklı bir inorganik maddenin yardımı olmadan sadece enzimler yardımı ile besin monomerlerinin kısmen parçalanması ile enerjinin üretildiği solunum reaksiyonudur

    Enerji üretimi sadece glikoliz aşamasında gerçekleşir

    *Maya hücreleri oksijen varlığında oksijenli solunum, oksijensiz ortamda ise etil alkol fermantasyonu yapar

    Etil alkol fermantasyonu ve laktik asit fermantasyonu sitoplazmada gerçekleşir

    ETİL ALKOL FERMANTASYONU

    Glikoliz ile üretilen pirüvat ve NADH etil alkol oluşum aşamasına katılırken ATP hayatsal faaliyerlerde kullanılır

    Oluşan pirüvat yapısından bir molekül CO2 ayrılır. Asetaldehit oluşur

    Asetaldehitin indirgenmesi, NADH'ın yükseltgenmesi sonucu etil alkol oluşur

    Asetaldehit, etil alkol fermantasyonunun ara bileşiğidir. Ayrıca bu reaksiyonun son indirgenen molekülüdür

    1 tane glikozdan 2 tane etil alkol 2 tane CO2 ve net 2 ATP üretilir

    LAKTİK ASİT FERMANTASYONU

    Glikoliz ile üretilen pirüvat ve NADH laktik asit oluşum aşamasına katılırken ATP hayatsal faaliyetlerde kullanılır

    Oluşan pirüvatın indirgenmesi, NADH'nin yükseltgenmesi sonucu laktik asit oluşur. Bu reaksiyonun son indirgenen molekülü pirüvattır

    Laktik asit fermantasyonunda CO2 çıkışı görülmez. Bu nedenle oluşan laktik asit geri dönüşüm reaksiyonları ile pirüvat haline hatta glikoz haline getirilebilir

    Omurgalıların çizgili kas hücreleri oksijen yetersiz olduğunda laktik asit fermantasyonu yapar

    Üretilen laktik asit kasta birikir ve yorgunluğa neden olur. Laktik asitler kana geçer, kanda belirli bir düzeye gelince beyindeki yorgunluk ve uyku merkezini uyarır; uyku gelmesine ve kaslarda ağrı oluşumuna neden olur.

    Dinlenme durumunda laktik asitlerin bir kısmı karaciğere gider ve burada pirüvata dönüştürülür. Pirüvatın bir kısmı oksijenli solunumda kullanılırken, bir kısmı glikoz haline getirilir ve glikojen halinde depolanır. Laktik asitlerin bir kısmı ise kas hücrelerinde pirüvata dönüştürülür

    NOT: FERMANTASYONDA ENERJİ KAYNAĞI OLARAK SADECE GLİKOZ KULLANILIR. YAĞ ASİDİ VE AMİNOASİTLER KULLANILMAZ





  • GLİKOLİZ

    Glikozu aktifleştirmek (kararsızlaştırmak) için 2 tane ATP harcanır. Bu ATP solunum reaksiyonunun aktivasyon enerjisidir. Bunun sonucunda kararsız ara bileşik oluşur -> Fruktoz bifosfat

    Her bir PGAL yükseltgenip NAD indirgenerek 2 tane NADH oluşur

    SDF ile 4 tane ATP üretilir

    2 tane pirüvat oluşur

    Net olarak 2 ATP üretilmiş olur

    OKSİJENSİZ SOLUNUM

    Bazı prokaryotlar besin monomerlerini oksijen dışındaki inorganik maddeler ile parçalar

    Oksijenli solunumda görülen glikoliz, krebs ve ETS olayları bu solunumda da görülür

  • OKSİJENLİ SOLUNUM

    *Oksijenli solunumda besin moleküllerinden ayrılan elektronların son alıcısı oksijen olduğundan bu isim verilmiştir

    Ökaryotlarda glikoliz sitoplazmada, pirüvat oksidasyonu ve krebs matrikste, ETS ise iç zarda gerçekleşir

    Prokaryotlarda glikoliz, pirüvat oksidasyonu ve krebs sitoplazmada, ETS hücre zarında gerçekleşir

    1)Glikoliz

    2)Krebs hazırlık evresi (Pirüvat oksidasyonu)

    Glikoliz sonucu üretilmiş olan pirüvat molekülleri mitokondrinin matriksine geçerek enzimler aracılığı ile asetil-CoA haline getirilir. Bu sırada tepkimeden CO2 ayrılır, NAD indirgenir ve asetil-CoA oluşur

    3)KREBS (SİTRİK ASİT DÖNGÜSÜ)

    Krebs hazırlık sonunda oluşan asetil CoA bir önceki döngü sonunda oluşmuş olan okzaloasetik asitle birleşerek sitrik asiti oluşturur

    Krebs boyunca sitrik asitten CO2 çıkışı görülür. NAD ve FAD indirgenir. NADH ve FADH2ler oluşur

    SDF ile ATP üretilir

    Döngüde su kullanılır

    4)ETS

    ETS elemanları iç zar üzerinde elektron tutma kapasiteleri (elektronegatiflik) artacak şekilde sıralanmışlardır

    Elektronlar ETS boyunca aktarıldıkça elektronun enerjisi düşer. Bu nedenle son elektron tutucusu en güçlü elektron tutucusudur bu madde oksijendir

    KEMİOZMOTİK TEORİ

    ETS sırasındaki oksidatif fosforilasyon mekanizmasını açıklayan teoridir

    ----

    NADH'nin getirdiği H için 2,5 ATP, FADH2'nin getirdiği H için 1,5 ATP üretilir.

    BESİNLERİN OKSİJENLİ SOLUNUMA KATILMA YOLLARI

    Oksijenli solunumda organik madde olarak sadece glikoz kullanılmaz





  • Bölünme (segmentasyon): Zigot oluşumundan sonra başlayan çok hızlı mitoz bölünmelere segmentasyon denir. Zigot, fallop tüpünde (döllenme borusunda) iken başlar.




    EMBRİYONİK GELİŞİM SIRASI: SEGMENTASYON-BLASTULA-GASTRULASYON-FARKLILAŞMA-ORGEOGENEZ

    BİYOLOJİ NOTLARIM
  • 
Sayfa: önceki 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.