Şimdi Ara

Beyler bir kitap yazıyorum, yorum yapar mısınız?(Bazı yerleri düzelttim)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
1
Cevap
0
Favori
131
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • “Hey, beni duyuyor musun, bayılmış sanırım. Biri doktor çağırsın!”
    “Doktor, beş dakikaya ordayım dedi.”
    “Of, gerçekten ucuz atlatmış. Şu lastik izlerine bir baksanıza, yirmi metre boyunca devam ediyor.”
    Asfalt yolun üstündeki altı kişi meraklı gözlerini kargaşayı yaratan delikanlıya dikmişti. Az önce akıl almaz bir kaza olmuş olmalıydı. Yerde kıvrılmış inleyen genç, gecenin bir yarısında duydukları acı fren sesi ve lastik izleri de bunun kanıtıydı. Bir tek çarpan kişi ve arabası yoktu. Herhalde kaçıp gitmişti.
    Ayaktaki altı kişi doktorun geleceği yolu aralıklarla gözlüyordu. Birden aralarından bir kadın yüksek sesle:
    "Bakın bakın, gözlerini açıyor" dedi ve doktorun geleceği yola bakan kişilerin dikkatini tekrar gence çekmesini sağladı.
    Delikanlı, gözlerini yavaşça araladı. Etrafı bulanık görüyordu. Hafifçe doğrulup gözlerini ovaladı. Neredeydi? Ne işi vardı burada?
    Üç dört saniye süren şaşkınlıktan sonra hatırladı: Gri bir araba ona hızla çarpmıştı. Araba çarpınca da üç dört metre savrulup başını yere çarpmıştı. Genç, kendisine çarpan arabayı bulmak için etrafına bakarken, kalın bir ses dikkatini başka yöne çekti:
    “Delikanlı, iyi misin? Ağrın var mı?”
    Delikanlı başını kaldırıp adama baktı, adam bayağı yapılı ve uzundu. Adamı incelerken aynı ses tekrar konuştu:
    “Delikanlı! İyi misin? Canın çok yanıyor mu?”
    “Ha, hayır canım yanmıyor, sanırım iyiyim.”
    Yapılı adam şüpheyle ekledi:
    “Hiç ağrın yok mu? Emin misin genç, ortalık savaş alanına dönmüş. Yaşaman bile mucize ve ağrım yok diyorsun. Bak az sonra seni tedavi edebilecek doktor bir arkadaşım gelecek.” diyip yolun karşısını gösterdi.
    “Hayır, gerçekten. Canım yanmıyor.”
    “Ama yerde kan var.” dedi kırk yaşlarında bir kadın ve yerleri gösterdi. Sahiden de yattığı yerin yarım metre ötesinde, yolun çukurlarına dolmuş kan gölcükleri vardı. Genç, kanı görünce, yaranın kendisine ait olup olmadığını anlamak için vücudunu yokladı. Adamlara ve bayana bakıp:
    “Hayır, yaram yok. O benim kanım değil.”
    “Kimin o zaman?” kadının sesinde hep alay hep de şüphe vardı.
    “Ben… Bilmiyorum. Gerçekten.”
    Delikanlı, doğru söylediğini kanıtlamak için konuşacağı sırada, yolun karşısından pijamalı, tıknaz biri yüksek sesle konuştu:
    “Beni gecenin köründe uyandırmanızın nedeni ne biri-Aman Allah’ım” tıknaz kişin gözü kan gölcüklerine ve lastik izlerine ilişmişti. “Ne oldu burada? Yoksa biri mi öldü?”
    “Hayır, Savaş, hatta yaralı bile yok sayılır. Ya da bu delikanlı bize gurur yapıp acısını bize söylemiyor” dedi yapılı adam. Doktor Savaş yerde oturmuş genci yeni fark etmişti. Hafifçe genci süzüp:
    “Peki, yaran yoksa bu kan ve lastik izleri ne oluyor?”
    “Gerçekten o kan benim değil. Bakın üstüme, kan lekesi bile yok” dedi sesi hafiften öfkeli çıkmıştı. Dediklerinin doğruluğunu kanıtlamak için kıyafetlerini göstererek ekledi:
    “İyi olduğu mu kanıtlamak için başka ne yapabilirim?” Doktor gencin bu sözü üzerine başını inandım anlamında şüpheyle salladı. O sırada aralarında hiç konuşmayan orta yaşlı somurtkan bir erkek öfkeyle:
    “Yoksa bize bir eşek şakası mı yaptın? Ah şu çocuklar ah! Hep böyleler zaten. Geçen gün de benim bahçe-”
    “Saçmalama Metin. Biz sesler duyduk da aşağı indik, inince de onu baygın gördük” dedi yapılı adam. Doktor da onaylar bir sesle:
    “Doruk doğru söylüyor olabilir ama Metin’in bahsettiği şey de imkânsız değil” Doruk’a ve Metin’e bir bakış attı. “Sanırım bu işler bizi aşar. Ben bir muayene edeyim genci, sonra polisi arayalım ve delikanlının ifadesini alsınlar. En mantıklısı bu bence.”Doktoru, somurtkan adam ve somurtkan bir kadın –büyük olasılıkla evliydiler- hariç hepsi onayladı. Az sonra doktor elinde telefonla konuşuyordu. Telefonu kapayıp:
    “Tamam, aradım, çeyrek saate gelirler. İsterseniz siz gidin çünkü gerisini polis halleder.”
    Somurtkan aile arkasını dönüp aralarında mırıldanarak gitti. Onun ardından hiç konuşmayan iki kişi de ayrıldı. En son kırklı yaşlardaki kadın da gence geçmiş olsun dileyip evine gitti.
    Şimdi delikanlı, Doruk ve Doktor Savaş kalmıştı. Doruk aralarındaki sessizliği bozarak:
    “EE genç, ismin ne?”
    “Aras”
    “Aras… Güzel isim. Ben de Doruk, öğretmenim” dedi ve elini Aras’a uzattı, el sıkıştılar. O sırada doktor genci ayağa kaldırıp çeşitli yerlerine bastırarak acıyıp acımadığını sormaya başladı:
    “Burası acıyor mu?”
    “Acımıyor”
    “Burası?”
    “Hayır”
    “Sanırım bir şey yok ama hastaneye gidip röntgen çektirsen iyi olur. Kafada bir şeyler olabilir.”
    “Tamam. Giderim bir gün” Aras ama doktorun ona yan yan baktığını görünce hemen ekledi “Yani en yakın zamanda.”
    Doktorun kısa muayenesinden sonra tekrar konuşmaya başladılar. Tam konuşmaları, sıcak bir sohbete dönerken bir polis arabasının kendilerine doğru geldiğini gördüler. Polis arabası, lastik izlerine yakın bir yerde durdu. İçinden iki tane aceleyle adam indi. Bunlardan biri polisten çok sivile benziyordu, boynuna asılmış bir fotoğraf makinesiyle şık bir duruşu vardı. Diğer adam ise, belinde silah ve kelepçe olan hakiki bir polisti. Polis kıyafetli adam yerdeki lastik izlerine bakarak bir ıslık çaldı:
    “Vay canına, bu izler de ne böyle. Kazazede nerde? Hastanede mi, yoksa öldü mü?”
    “Hayır, o burada” dedi Doruk.
    “Herhalde yaralıysa da ağır yaralıdır çün- ne dedin sen aranızda mı? Ama hepiniz sağlam gözüküyorsunuz” sesinde sanki hayal kırıklığı vardı “Ayrıca, burada kan var baksanıza.”
    “O kan benim değil” dedi Aras huysuz huysuz. Sonra gözlerini sivil görünüşlü adama dikti. Lastik izlerinin ve yerdeki kanların fotoğrafını çekiyordu. Tam olayı sıkıntıyla anlatacaktı ki Doktor Savaş araya girip Aras’ı bu dertten kurtardı. Yaklaşık beş dakika Doktor Savaş konuştuktan sonra polis istemeyerek diğer soruları sordu:
    “Delikanlı, adın ne?”
    “Aras. Aras Denizci.
    “Peki, kaç sularında buradaydın ve ne yapıyordun?”
    “Şey, arkadaşımla buluşacaktım. Gecenin üçüydü galiba.”
    “Peki, sana çarpan aracın rengini, markasını ve plakasını hatırlıyor musun?”
    “Araba gri bir Reno’ydu. Plakasını görmedim.
    Polis, Aras’a dört beş tane daha soru sordu. Bu sırada sivil görünüşlü polis işini bitirmişti.
    “Tamam, fotoğrafları çektim. İstersen genci sıkmayalım, zaten baya şey yaşadı bugün.”
    “Tamam. Hadi gidelim” dedi Aras’a soru soran adam. Tam arabasına binerken sanki unutmuş gibi ekledi “Bu arada, eğer sorduğum sorularla ilgili bir şey hatırlarsan Devlet Hastanesinin yanına gel. Tamam mı?”
    “Evet, eğer hatırlarsam gelirim” dedi Aras fakat oraya gideceğini pek düşünmüyordu.
    Polisler arabaya binince gittiler. Aras, Savaş ve Doruk’a dönüp teşekkür etti. Ne de olsa gecenin köründe yardım etmişlerdi. Savaş önemli değil anlamında bir şeyler mırıldandı sonra geldiği yoldan yürümeye başladı. Aras da evine gidip uyumanın doğru olacağına karar verdi.
    “Aras, bir bakar mısın?” dedi Doruk
    “Evet?”
    “Ben senden bir şey isteyeceğim. Yarın akşam altıda şu adrese gelir misin?” bir kart uzattı “Bugün olanları konuşuruz. Hem sana söyleyeceklerim var.” Yalvarır bir şekilde ekledi “Lütfen gel seni bekleyeceğim.”
    “Tamam, gelebilirim” dedi Aras ama buraya da gideceğini sanmıyordu. Ne konuşabilirdi ki kendisiyle. Büyük ihtimalle bir şey isteyecekti.
    “Hadi iyi geceler o zaman” dedi Doruk da evine doğru yürümeye başladı. “İyi geceler”







  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
    
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.