8 günlük orta avrupa gezisine gittim, görüşlerim (4. sayfa)

Yirikalische · 2017-09-08T19:17:01.0000000+03:00

Bundan öncesinde arkadaşlarla Almanya'ya gitmiştim, ama çok gezmemiştim, daha çok takılmıştık öyle içmece vs. İngiltere'ye gitmiştim, 5. sınıf civarıydı taa, o yüzden çok inceleyememiştim yine. Son olarak Yunanistan'a gitmiştim, orada da içinden geçip sonra feribotla direk adaya geçmiştim, pek bir kültürünü, yaşam tarzını görememiştim. Bu gezimde: Budapeşte (Macaristan) Bratislava (Slovakya) Viyana (Avusturya) Prag (Çek Cumhuriyeti) Dresden (Almanya) şehirlerini etraflıca gezdim, insanlarını tanıdım, yaşam tarzlarını gördüm ve bazı gözlemlerimi, bilinenden farklı bulduğum şeyleri aktarmak istiyorum. Öncelikle olaya ırkçılık perspektifinden bakacağım. Geziye ailemle gittim, yani devamlı Türkçe konuşuyorduk ve orada kimsede görmediğim kadar uzun bir sakalım var, yani müslüman stereotipine tamamıyla uyuyordum. Gittiğim hiçbir yerde dönüp bana bakan, geçerken gözleri bana kayan, benle farklı konuşan ya da farklı muamele yapan görmedim. İnsanlar herhangi bir turiste nasıl davranırsa öyle davranıyorlardı, hatta oldukça sıcak kanlıydılar diyebilirim. Türkler misafirperver dirler, yurt dışında ise herkes soğukkanlıdır, biri yanında ölse kimse kılını kıpırdatmaz tarzı söylemlere tamamıyla ters düşen şeyler gördüm. Herhangi birine bir yer sorsam, bir adres tarifi istesem, sanki işi buymuşcasına bir hevesle anlatmaya başlıyor, gideceğim yerin tarihinden bile bahsediyordu. En ilginci de bu 8 gün boyunca sokakta bir tane üzgün suratlı, somurtan, ya da kaşları çatık insan görmedim. Herkes ya standart, ya gülümsüyordu. İstanbul'da doğup büyümüş bir insan olarak benim için düşünülemez bir şey, zira Bakırköy, Taksim gibi geniş caddesi olan bir yere gitseniz mutlaka tonla negatif enerji yayan insan görürsünüz. Hiçbir yerde güvenlik önlemi alınmamıştı, beni en çok şaşırtan da buydu bu gezimde. Havalanlarında sadece uçağa binmeden hemen önce küçük bir güvenlikleri vardı. Hiçbir AVM girişinde güvenlik yoktu. Müzeler, tarihi eserlerin olduğu yerler vs. tamamen açıktaydı. Viyana'da sanırım, önemli bir parlamento binası vardı, önünde tek bir adam duruyordu sadece. Etrafta hiç polis görmedim neredeyse, sadece 2 tane ambülans gördüm. Ülkece şuan Türkiye'de zor durumlar geçirdiğimiz için biraz daha ekstrem olduğumuzu biliyorum, ama cidden bu kadarını beklemezdim. Metal dedektörü tarzı şeyler bile görmedim hiçbir yerde. Kıyafet . Bu beni ikinci en çok şaşırtan şey oldu diyebilirim. Böyle şeyleri pek önemsemedikleri ve abazaları, sarkıntılık yapanları pek olmayan yerler oldukları için daha açık giyinilir gibi düşünüyordum. Genelde dizin biraz üstünde etekler, transparan vesaire olmayan, gayet standart bluzler gördüm. Hiç öyle çok açık bir şey görmedim, öyle ki Taksim'e gidip 1 saat gezsem çok daha açık insanlar görürdüm. Tayt modası dünyaca yaygındır gibi düşünüyordum ama tayt giyen kadın hiç görmedim neredeyse, gayet normal etek ya da şort giyiyordu herkes çok sıcak havalarda, onun dışında sık sık pantolon. Fiyatlar hiç söylendiği gibi değildi. Artık euro 4 ün üzerine çıktığından dolayı çeviri yaptığımızda pek bir şey değişmemekle birlikte bazı şeyler buna rağmen daha ucuzdu. Mesela 3 parça bonfile tarzı et satıyorlardı alışveriş merkezinde, 5-6 euro civarı bir şeydi. Türk lirasına çevirince bile yine daha ucuz, orada yaşayan için aşırı ucuz. Meyve aldık, öyle tanesi 2 euro falan gibi bir şey değildi, taneyle değil kiloyla satıyorlardı gayet ve kilosu ürününe göre 2-4 euro arasıydı. Maaşını euroyla alan için yine gayet ucuz fiyatlar. Biralar güzel restoranlarda bile 2-2.5 euro civarı oluyordu, resmen Türkiye'den daha ucuza geliyordu yine liraya çevirdiğimizde. Tanesi 3-4 euro olan t-shirtler satılan yerler gördük AVM'lerde. Bizden daha pahalı olarak gördüğüm tek şey sularıydı, ama çeşme suları güzel ve sağlıklı içme suyu olduğu için çoğu insan çeşmelerden içiyordu, halka açık su içme yerleri de vardı, yani şişe su almak biraz da lüks sayılıyor sanırsam. Şimdilik aklıma gelenler bunlar. Her türlü yorum ve soruyu beklerim.

Sıcak Fırsatlarda Tıklananlar

Editörün Seçtiği Fırsatlar

Daha Fazla

Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az

2 Misafir - 2 Masaüstü

5 sn

98
Cevap

14
Favori

16.193
Tıklama

Daha Fazla
İstatistik

Konu İstatistikleri Yükleniyor

Konuya Özel

143 oy

Öne Çıkar

Cevapla

Sayfa:

önceki 1 2 3 4 5

Giriş

Mesaj

quote:

Orijinalden alıntı: feylosoft

Arkadaşın gezisi ayrı ama yapılan yorumlar çok üzücü. Aşırı bilgisizliğe ama tarafgirliğe dayalı. Bir kaç bilgi yanlışını düzelteceğim izninizle.

Arkadaş demişki

Budapeşte (Macaristan)

Bratislava (Slovakya)

Viyana (Avusturya)

Prag (Çek Cumhuriyeti)

Dresden (Almanya)'yı gezdim.

Slovakya, macaristan ve çek cumhuriyeti hiçbir zaman sömürgeci olmamış aksine Sovyet homegonyası altında yaşamış devletlerdir. Kısacası sömüren değil, sömürülen ülkelerdir daha 30 sene öncesine kadar. Bu kadar kısa zamanda böyle ilerlemeleri takdire şayandır. Bunun temel nedeni de bilime, liyakata en önemlisi hukuka saygılarıdır.

Gelelim Almanya ve avusturyaya her iki memlekette batı dünyası içinde görece en az sömürgesi ve işgali olan memleketlerdir. Güçlerini çalışkanlıklarından, liyakat sistemine bağlılıklarından alırlar. Hatta bu memleketlere kağıt ülkesi denir. Yani belge, belgen, liyakatın varsa tamam, yoksa hiç bir şeysin ama her konuda.

Kaldı ki arkadaş Dresden'den bahsetmiş. Dresden daha 27-28 yıl önce doğu almandı. Macaristanın kaderi gibiydi kaderi.

Almanya'ya gelelim, bizim memlekette alman hayranlığı 19.yy osmanlısından beri devam eder. Enver paşalar, bizi birinci dünya harbine sokan politikacılara kadar çoğu alman hayranıdır. Nedenini hiç düşündünüz mü? Daha güçlü İngiltere ve fransa varken, ki bu memleketlerin dünyanın 4 bir yanında sömürgeleri varken.

Sebebi basit Almanya 19. yy'a kadar paramparça bir memleketti. Kültürleri dilleri birdi ama asla siyasi birlikleri yoktu ama bu heriflerin her kasabasında yerel Jeoloji dergileri çıkıyordu. Her prenslik en iyi okul, en iyi üniverste biz de olmalı diye yarışıyordu. İşte siyasi birlikle birlikte bu muazzam güç birleşti. Ve 250 yıl boyunca dünyaya kök söktüren Anglo sakson ve Fransız sömürgeciliğine karşı, teknoloji ve bilimle birlikte karşıt bir görüş olarak yükseldi. Lakin bir eksiklikleri vardı daha faşizan ve dikta bir yapıları vardı. Bunu birinci ve ikinci dünya savaşında görebilirsiniz. Çok çalışkan ve kollektif bir toplum olduklarından mı ne bilmiyorum ama bu sayede çok çabuk yükselip Fransız ve İngiliz sonrasında Amerikan demokrasisi karşısında pes ediyorlardı. Her neyse artık akıllandılar, böyle tozlu topraklı yollara artık girmiyorlar.

Her neyse efendim. Almanya kısa süreliğine kuzey afrikanın bazı bölgelerini ele geçirmiş, yunanistana doğru avrupayı işgal etmiş, biraz da yahudileri soymuş bir memlekettir ama asla sömürgeci olarak tasnif edilemez. Kaldı ki Osmanlı sadece 150-200 yıl önce Fastan, İrana, Ukrayna düzlüklüklerinden Aşağı nile kadar tüm bölgeye sahipti. Evet sömürgeci bir yapısı yoktu. Ama sağlam vergi topluyordu. İpek ve baharat yollarının kaymağını yiyordu. Akdenizde batılıya kök söktürüyordu. Hatta kısmen coğrafi keşiflere bu yayılımı sebep olmuştu.

Yani Avusturya ile bizi karşılaştırırsan biz 2-0 öndeydik ama günümüzde onlar 10-02 öne geçti. Biraz da biz nerde hata yaptık diye düşünelim...

*arşivleme

MeMETH_

Yüzbaşı

825 Mesaj