dün ne hikmetse saat 2:00 da sahilde yürümeye başladım zaten sevgilimden ayrıldım onun üzüntüsüylede hava alıyorudum biraz yürüdükden sonra ileride 2 kişi bana doğru geliyorlardı sohbet ediyorlardı sohbetler şunlar. ya kızları çağırırız alem yaparız gel bugun bize . ben yanlarından geçtim biraz baktım tiplere 2 side bana bakıyordu ve yolarına devam ettiler bende 5 dk daha yürüdüm geri dönüyorum o sıra bu 2 apaçi bankda oturmuş konuşuyorlar ve biri bana kardeş sigara varmı dedi bende yok kulanmıyorum dedim tam giderken çelimsiz olan ayağı kalktı sen az önceki bize yan bakan i..e deyilmisin dedi ben de o sınırle baktıgım doğru ama diyeri deyil efendi ol dedim diyeride ayağı kalktı birinin boyu 160 felan diyerininki en fazla 175 ama uzun olan bayağa zayıf herneyse üstüme yürüdüler bende 2 yıl boksa gitmiştim kavga aramadığım için 2 yıl boksa gitim yaklaşırsanız canınız yanar dedim uzun olan nolcak olum felan dedi ayağıma tekme atmaya başladı sonra karnıma hafiften yumruk atıp itiyordu bende o sıra sol elime yüzüne çaktım ve diyerinin üzerine devrildi kısa olan tutu onu ve sen göreceksin bırak mıcaz peşini deyip gitti uzun boyluya bakınca dudağı patlamıştı giderken 2,3 damla kan döktü bide ağlıyordu bu apaçilerden gına geldi yaa ilk biraz korktum ama şimdide iyiki yapmışım diyorum birde o kısa boylu bunu ödeticez nefes aldırmayız sana felan dedi sonra gittiler .
kızışmak (nsz) 1. Yüksek bir dereceyi bulmak, çok ısınmak. 2. Bitkiler, ıslaklık ve mikropların etkisi altında çürürken ısınmak: Ot balyaları kızıştı. 3. Hayvan, eş isteme zamanı gelmek, kösnümek: Aygır kızıştı. 4. mec. Zorlu, sert, kızışık bir durum almak, şiddetlenmek, artmak: “O dönem politik ortam zaten kızışmıştı.” -A. Ümit. 5. mec. Hızlanmak, hareketlenmek: “Erkekler arasında sahte kadın olup olmadığı üstüne tartışmalar kızıştı.” -L. Tekin.