Şimdi Ara

12 Eylül Anısına UGURLAMA...

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir (1 Mobil) - 1 Masaüstü1 Mobil
5 sn
14
Cevap
0
Favori
291
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Bu kente yalnızlık çöktügü zaman
    Uykusunda bir kuş ölür ecelsiz
    Alıpta başını gitmek istersin
    Karanlık sokaklar kör sagır dilsiz

    Ey sevda kuşanıp yollara düşen
    Bilesin bu yollar daglar dolanır
    Yare ulaşmadan düşersen eger
    Yarine sesinin yankısı kalır

    Gecenin ucunda gün aralanır
    Yar sevdası ile yürek bilenir
    Sızılı bir ırmak ugurlar seni
    Su olup akarsın, kır çiçeklenir

    Ey sevda kuşanıp yollara düşen
    Bilesin bu yollar daglar dolanır
    Yare ulaşmadan düşersen eger
    Yarine sesinin yankısı kalır



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi 3213213 -- 12 Eylül 2005, 19:20:34 >



  • nedir bu şimdi
  • quote:

    Orjinalden alıntı: gençibraam

    nedir bu şimdi


    Grup Yorum'un söyledigi bir parça... Anlayan anlar sen yorma kafanı...
  • Satarsın gözlerinin dikkatini, ellerinin nurunu, bir lokma bile tatmadan
    yoğurursun
    bütün nimetlerin hamurunu.
    Büyük hürriyetinle çalışırsın el kapısında, ananı ağlatanı
    Karun etmek hürriyetiyle hürsün!

    Sen doğar doğmaz dikilirler tepene,
    işler ömrün boyunca durup dinlenmeden yalan
    değirmenleri,
    büyük hürriyetinle parmağın şakağında düşünürsün vicdan
    hürriyetiyle hürsün!

    Başın ensenden kesik gibi düşük,
    kolların iki yanında upuzun,
    büyük hürriyetinle dolaşıp durursun,
    işsiz kalmak hürriyetiyle hürsün!

    En yakın insanınmış gibi verirsin memleketini, günün birinde, mesela,
    Amerika'ya ciro ederler onu seni de büyük hürriyetinle beraber,
    hava üssü olmak hürriyetiyle hürsün!

    Yapışır yakana kopası elleri Valstrit'in, günün birinde, diyelim ki,
    Kore'ye gönderilebilirsin, büyük hürriyetinle bir çukura
    doldurulabilirsin, meçhul asker olmak hürriyetiyle hürsün!

    Bir alet, bir sayı, bir vesile gibi değil insan gibi yaşamalıyız dersin,
    büyük hürriyetinle basarlar kelepçeyi,
    yakalanmak, hapse girmek, hatta asılmak hürriyetinle
    hürsün

    Ne demir, ne tahta, ne tül perde var hayatında, hürriyeti seçmene lüzum yok
    hürsün.

    Bu hürriyet hazin şey yıldızların altında.




  • quote:

    Orjinalden alıntı: BmO

    Bu kente yalnızlık çöktügü zaman
    Uykusunda bir kuş ölür ecelsiz
    Alıpta başını gitmek istersin
    Karanlık sokaklar kör sagır dilsiz

    Ey sevda kuşanıp yollara düşen
    Bilesin bu yollar daglar dolanır
    Yare ulaşmadan düşersen eger
    Yarine sesinin yankısı kalır

    Gecenin ucunda gün aralanır
    Yar sevdası ile yürek bilenir
    Sızılı bir ırmak ugurlar seni
    Su olup akarsın, kır çiçeklenir

    Ey sevda kuşanıp yollara düşen
    Bilesin bu yollar daglar dolanır
    Yare ulaşmadan düşersen eger
    Yarine sesinin yankısı kalır


    Grup yorumun en güzel parçarlarından biri uğurlama dur bi de benden :

    OZGURLUK TURKUSU

    kor bir ateştir yüreğim
    coşku büyüttüm koynumda
    oğul (kızım) gitme demedim
    omuz verdim kavgasına

    bulutlar ağlar dağlardan akar
    savrulur zindanlara
    zinciri kırar duvarı yıkar
    kavuşuruz meydanlarda

    boy veriyor karanfilim
    özgür günün müjdesiyle
    kızım (oğul) gitme demedim
    soluklar verdim sesine

    boran ayırdı elimi
    onun sıcak ellerinden
    baş eğmez kar çiçeği
    onurla yanındayım ben




  • Sesleniş


    Dağ gibi karayağız birer delikanlıydık. Babamız,
    sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi.
    Arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken
    bizler bir mum ışığında bitirdik kitaplarımızı.
    Kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini
    yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya.
    Ecelsiz öldürüldük. Dövüldük, vurulduk, asıldık.
    Vurulduk ey halkım, unutma bizi...
    Yoksulluğun bükemediği bileklerimize çelik kelepçeler
    takıldı. İşkence hücrelerinde sabahladık kaç kez.
    İsteseydik, diplomalarımızı, mor binlikler getiren
    birer senet gibi kullanırdık. Mimardık, mühendistik,
    doktorduk, avukattık. Yazlık kışlık katlarımız,
    arabalarımız olurdu. Yüreğimiz, işçiyle birlikte attı.
    Yaşamımızın en güzel yıllarını birer taze çiçek gibi
    verdik topluma. Bizleri yok etmek istediler hep.
    Öldürüldük ey halkım, unutma bizi...
    Fidan gibi genç kızlardık. Hayat, şakırdayan bir
    şelale gibi akardı gözbebeklerimizden. Yirmi yaşında,
    yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında, işkencecilerin
    acımasız ellerine terk edildik. Direndik küçücük
    yüreğimizle, direndik genç kızlık gururumuzla.
    Tükürülesi suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi,
    taptaze inançlarımızı fırlattık boş birer eldiven
    gibi. Utanmadılar insanlıklarından, utanmadılar
    erkekliklerinden.
    Hücrelere atıldık ey halkım, unutma bizi...
    Ölümcül hastaydık. Bağırsaklarımız düğümlenmişti.
    Hipokrat yemini etmiş doktor kimlikli işkencecilerin
    elinde öldürüldük acınmaksızın. Gelinliklerimizin
    ütüsü bozulmamıştı daha. Cezaevlerine kilitlenmiş
    kocalarımızın taptaze duygularına, birer mezar taşı
    gibi savrulduk. Vicdan sustu. Hukuk sustu. İnsanlık
    sustu.
    Göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi...
    Kanserdik. Ölüm, her gün bir sinsi yılan gibi
    dolaşıyordu derilerimizde. Uydurma davalarla
    kapattılar hücrelere. Hastaydık. Yurtdışına gitseydik
    kurtulurduk belki. Bir buçuk yaşımızdaki kızlarımızı
    öksüz bırakmazdık. Önce, kolumuzu, omuz başından
    keserek, yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak
    fırlattık attık önlerine. Sonra da, otuz iki yaşında
    bırakıp gittik bu dünyayı, ecelsiz.
    Öldürüldük ey halkım, unutma bizi...
    Giresun�daki yoksul köylüler, sizin için öldük.
    Ege�deki tütün işçileri, sizin için öldük. Doğu�daki
    topraksız köylüler, sizin için öldük. İstanbul�daki,
    Ankara�daki işçiler, sizin için öldük. Adana�da,
    paramparça elleriyle ak pamuk toplayan işçiler, sizin
    için öldük.
    Vurulduk, asıldık, öldürüldük ey halkım, unutma
    bizi...
    Bağımsızlık, Mustafa Kemal�den armağandı bize.
    Emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen
    ülkemizin bağımsızlığı için kan döktük sokaklara.
    Mezar taşlarımıza basa basa, devleti yönetenler, gizli
    emirlerle başlarımızı ezmek, kanlarımızı emmek
    istediler. Amerikan üsleri kaldırılsın, dedik, sokak
    ortasında sorgusuz sualsiz vurdular.
    Yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım,
    unutma bizi...
    Yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi
    savunduk; komünist dediler. Ülkemiz bağımsız değil
    dedik; kelepçeyle geldiler üstümüze. Kurtuluş
    Savaşı�nda emperyalizme karşı dalgalandırdığımız
    bayrağımızı daha da dik tutabilmekti bütün çabamız.
    Bir kez dinlemediler bizi. Bir kez anlamak
    istemediler.
    Vurulduk ey halkım, unutma bizi...
    Henüz çocukluğumuzu bile yaşamamıştık. Bir kadın eline
    değmemişti ellerimiz. Bir sevgiliden mektup bile
    almamıştık daha. Bir gece sabaha karşı, pranga
    vurulmuş ellerimiz ve ayaklarımızla çıkarıldık idam
    sehpalarına. Herkes tanıktır ki korkmadık. İçimiz
    titremedi hiç. Mezar toprağı gibi taptaze, mezar taşı
    gibi dimdik boynumuzu uzattık yağlı kementlere.
    Asıldık ey halkım, unutma bizi...
    Bizi öldürenler, bizi asanlar, bizi sokak ortasında
    vuranlar, ağabeyimiz, babamız yaşlarındaydılar. Ya bu
    düzenin kirli çarklarına ortak olmuşlardı ya da
    susmuşlardı bütün olup bitenlere. Öfkelerini bir gün
    bile, karşısındakilere bağırmamış insanların gözleri
    önünde, öldürüldük. Hukuk adına, özgürlük adına,
    demokrasi adına, Batı uygarlığı adına, bizleri, bir
    şafak vakti ipe çektiler.
    Korkmadan öldük ey halkım, unutma bizi...
    Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma
    bizi...
    Bir gün sesimiz hepinizin kulaklarında yankılanacak ey
    halkım, unutma bizi.
    Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi, hep
    birlikteyiz ey halkım, unutma bizi, unutma bizi,
    unutma bizi...


    Uğur Mumcu




  • ŞEYH BEDRETTİN

    yağmur çiseliyor, yağmur çiseliyor
    serezin esnaf çarşında
    yağmur çiseliyor.

    “yağmur çiseliyor
    korkarak yavaş sesle
    bir ihanet konuşması gibi
    yağmur çiseliyor
    beyaz ve çıplak
    mürtet ayaklarının
    islak ve karanlık toprağın üstünde koşması gibi.
    yağmur çiseliyor
    serezin esnaf çarsında
    bir bakırcı dükkanın karşında
    bedrettin’ in bir ağaca asılı
    yağmur çiseliyor
    gecenin geç ve yıldızsız bir saatidir
    ve yağmurdan ıslanan
    yapraksız bir dalda sallanan
    şeyhimin çırılçıplak etidir
    yağmur çiseliyor
    serez çarşısı dilsiz
    serez çarşısı kör
    havada konuşmamanın görmemenin
    kahrolası hüznü
    ve serez çarşısı kapatmış elleriyle yüzünü
    yağmur çiseliyor.“

    Nazım Hikmet




  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Hain (13 Aralıkta vizyonda)
    8 ay önce açıldı
    Daha Fazla Göster
  • OZGURLUK TURKUSU ve uğur mumcu'nun yazısı hariç ezbere biliyordum diğer siirleri hepsi çok güzel ellerinize sağlık
  • KARDES BI ARKADASIM BUNU ELEKTRO GITARLA CALIP SOYLEDI O AN ASIK OLDUM BU SARKIYA.BUNDAN 3-4 YIL ONCE.SINIFTA SOYLEDI.MUKEMMELDI.O GUN BUGUN HASTASIYIM BU SARKININ,
    DINLEYESIM GELDI BAK SIMDI.HATIRLATTIGIN ICIN SAGOL
    quote:

    Orjinalden alıntı: BmO

    Bu kente yalnızlık çöktügü zaman
    Uykusunda bir kuş ölür ecelsiz
    Alıpta başını gitmek istersin
    Karanlık sokaklar kör sagır dilsiz

    Ey sevda kuşanıp yollara düşen
    Bilesin bu yollar daglar dolanır
    Yare ulaşmadan düşersen eger
    Yarine sesinin yankısı kalır

    Gecenin ucunda gün aralanır
    Yar sevdası ile yürek bilenir
    Sızılı bir ırmak ugurlar seni
    Su olup akarsın, kır çiçeklenir

    Ey sevda kuşanıp yollara düşen
    Bilesin bu yollar daglar dolanır
    Yare ulaşmadan düşersen eger
    Yarine sesinin yankısı kalır




  • quote:

    Orjinalden alıntı: sin_an

    KARDES BI ARKADASIM BUNU ELEKTRO GITARLA CALIP SOYLEDI O AN ASIK OLDUM BU SARKIYA.BUNDAN 3-4 YIL ONCE.SINIFTA SOYLEDI.MUKEMMELDI.O GUN BUGUN HASTASIYIM BU SARKININ,
    DINLEYESIM GELDI BAK SIMDI.HATIRLATTIGIN ICIN SAGOL



    O karagüne dair hatırlatılacak onlarca şey daha var...
  • bak arkadaslar ne güzel hatirlatiyolar

    aslinda hiç unutmamamiz gereken bi sey
    sen en güzeli arkadaslarin hassasiyetine yanit ver

    yani güzel bi iki sey yaz gereksiz muhalefet olmandan iyidir
  • adsl koptu yaa kusura bakma
    yazdiklarim sana diil tam o nu yazacaktim ne bu simdi diye soran arkadasa cvp olarak sana attim ama

    çok güzel bi konuya deginmissin arkadasim
    konuyla ilgili almayan arkadaslarin bu foruma girmeleri sakincali baksana
    anlama güçlüü yapiyomusssss
  • Tarihi günler ulusların geleceğinde kilometre taşıdır. Salvador Allende 1970 yılında seçimle işbaşına gelmiş Şili'nin ilk Marksist başkanıydı. 11 Eylül 1973'de Moneda Başkanlık Sarayı'nı Kara Kuvvetleri Komutanı Pinochet bombaladı. Allende Başkanlık Sarayı'na saldıran askerlerle çatışırken öldürüldüğü sırada Augosto Pinochet'i henüz kimse tanımıyordu.

    Allende öldürüldü, faşist Pinochet işbaşına geldi. Hava, Donanma ve Ulusal Polis birlikleri komutanlarından cunta kurdu. Anayasayı yürürlükten kaldırdı. Siyasi partiler ve kitle örgütleri kapatıldı. Meclis feshedildi.

    Sonra ne oldu? Demokratik güçler ve sosyalistlerin ezilmesi için ülkede sürek avı başlatıldı. Üç yılda 130 bin kişi tutuklandı. Bir yıl içinde 30 bin kişi Öldürüldü. Cuntanın başı faşist diktatör Pinochet 1978 yılındaki seçimlerde demokrasiye döndüğünü ilan ederken zorla kendini Başkan seçtirdi. "Anayasa" yaptı. Halkoyuna sundu. Zorla kabul ettirdi.

    Şili halkı 11 Eylül 1973 tarihini unutmadı. Geçmiş acıların ve faili meçhul cinayetlerin hesabını sormak için mücadele etti. Analar çocukları için meydanlarda toplandı. Örgütlendi. Hesap sordu. Şili'de hiç kimse acıyı ve geçmişi unutmadan faşist diktatörün yargı önüne çıkması için umudunu yitirmedi. Diktatör tutuklandı. Serbest bırakıldı. Ama "yargı" yüzü gördü. Şili halkı geleceğini geçmiş tarihi ile hesaplaşarak oluşturmaya çalıştı. Faşist dönemin yaratıcılarından hesap sormayı sürdürüyor. Demokrasi ve hukuk devleti mücadelesinde yaşadığı faşizm yıllarının acılarını unutmuyor.

    12 Eylül 1980 tarihinde "Türkiye Cumhuriyetinin varlığına, bağımsızlığına ve rejimine yönelik fikri ve fiziki hain saldırıların olanca genişliği ve şiddetiyle süre geldiği bir ortamda milletimiz için başkaca bir çıkış yolu kalmadığı" gerekçesiyle Türk Silahlı Kuvvetleri emir ve komuta zinciri içinde yönetime el koymuştu, 12 Eylül harekatını zorunlu kılan nedenler ve amaçları Milli Güvenlik Konseyi'nin 1 Numaralı bildirisi ve Konsey Başkanı'nın aynı gün radyo ve televizyonda yayınlanan konuşması ile kamuoyuna açıklanmıştı. Darbe Türkiye'ye duyurulduktan sonra Milli Güvenlik Konseyi Başkanı ve Genelkurmay Başkanı Kenan Evren, üyeler Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya, Jandarma Genel Komutanı Sedat Celasun işbaşı yaptı. Bugün bir çoğunun adını kimse anımsamıyor. Meclis ve kitle örgütleri ile sendikalar kapatıldı. Partiler yasaklandı. 16 siyasetçi Zincirbozan'da zorunlu ikamete götürüldü.

    Sonra ne oldu? 650 bin kişi gözaltına alındı. 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı. 98 binden fazla İnsan "örgüt üyesi" olmaktan suçlandı. 171 kişinin işkenceden öldüğü belgelere geçti, idam cezası verilen 50 kişi asıldı. 18 sol ve 8 sağ görüşlü 23 adli suçlu birisi Asala militanı olan kişi hakkındaki ölüm cezaları bu dönemde uygulandı. Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi. 937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı. Gazeteler 300 gün süreyle yayın yapamadı, yayınlar yasaklandı. 30 ton gazete ve dergi imha edildi. 14 kişi açlık grevinde öldü. 3 bin 854 öğretmen, 120 üniversite öğretim görevlisi ve 47 yargıcın işine son verildi. Bugün kimse o günleri anımsamıyor ve kimse kimseye bu acılardan söz etmiyor. 12 Eylül hafızalardan siliniyor. Silinmek isleniyor.

    Danışma Meclisi kuruldu. 7 Kasım 1982 kabul tarihli 2709 sayılı Anayasa halk oylaması ile kabul edilerek yürürlüğe girdi. Anayasanın kabulü ile de Kenan Evren Cumhurbaşkanı oldu ve 1989 yılına kadar görev yaptı.

    Anayasanın geçici 15. maddesinin birinci fıkrasına göre 12 Eylül 1980 tarihinden ilk genel seçimler sonucu toplanacak TBMM Başkanlık Divanı oluşturuluncaya kadar geçen süre içinde yasama ve yürütme yetkisini kullanarak yasa yapan MGK ve Danışma Meclisi'nin her türlü karar ve tasarruflarından dolayı haklarında cezai, mali ve hukukî sorumluluk iddiası ileri sürülemez. Yargı mercilerine başvuru yapılamaz. Hatta 3.10.2001 tarihine kadar Anayasada yapılan değişiklikle kaldırılan son fıkraya göre bu dönem içinde çıkarılan yasaların Anayasaya aykırılığı dahi iddia edilemezdi. İşte bu dönemde çıkarılan yasalardan birkaç örnek:

    2839 sayılı Milletvekili Seçimi Yasası, 2820 sayılı Siyasi Partiler Yasası, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası veya 1475 sayılı yasada değişiklik yapan Yasa, Grev ve Lokavt Yasası, Sendikalar Yasası... 650 yasa ve kanun hükmünde kararname bu dönemde çıkarıldı. Bu yasalar yürürlükte. Yani 12 Eylül döneminde yürürlüğe girmiş olan yasalar hala yürürlükte. Şikayet edilen yasalar 12 Eylül döneminde yapılmış ve yürürlüklerini hala sürdürüyor. Örneğin Seçim Yasası veya Siyasi Partiler Yasası değiştirilmemiş. Bir başka deyişle 12 Eylül döneminde kabul edilmiş olan "hukukî düzeni" değiştirmek istememişler. Şimdi şikayet ediyorlar. Neden?

    Geçmişi ile hesaplaşmamış ve geçmiş tarihinin acılarını dindirmek için acılara neden olan sorumluları yargı önüne çıkaramamış bir ülkede geleceğin demokratik hukuk devletini kurmak çok zor. 12 Eylül 1980 tarihini unutmamak gerekir.




  • "Cellat uyandı yatağında bir gece
    'Tanrım' dedi 'Bu ne zor bilmece':
    Öldükçe çoğalıyor adamlar
    Ben tükenmekteyim öldürdükçe..."

    "Ülke gereğinden fazal sosyalleşmişti" deyip ülkeyi kana boğup ABD den "Bizim çocuklar iyi iş başardı" aferinini alanlara bir gün insanlık "insan olmaz cezası" verecektir.
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.