Hafızama kazınan bir olaydır. Sene 1999… Kardeşim yeni doğmuş. Anneannem gündüzleri anneme yardım etmek için bize geliyor, geceleri tekrar evine gidiyordu. Evi bizim eve çok yakın, yürüme mesafesindeydi. Yine de geceleri malum it kopuk falan olur diye biz babamla ona eşlik ediyorduk evine kadar. Yine o günlerden bir gün, anneannemi bıraktık dönüyoruz. Gecenin geç saati, koca caddede bizden başka kimse yok desem abartmış olmam. Ne yaya ne araba… Öyle sessiz. Ben uykusuzluğun verdiği sersemlikle kafam da hafif önüme düşmüş bir vaziyette yürürken gaipten gelen (daha doğrusu başta öyle sandığım) bir “ZİRT” sesiyle irkildim. Hani tam uykuya dalacakken biri suratınıza buz gibi bir bardak suyu boca eder veya ensenize kuvvetli bir tokat indirir. Öyle bir irkilme. Dönüp babama baktım. Başta güldüğünü belli etmemeye çalışsa da tutamadı kendisini. Ben şaşkınlıkla sordum “ne yaptın sen ya?”. “Sesi çıkmaz diye düşündüm ama kaçtı” dedi. Evet, babamın bağırsaklarında biriken havayı atmosferle buluşturmasıymış o “ZİRT” sesi. Duyacağımı hesap edemedi herhalde beni biraz sersem görünce. Sanki bir dönüm noktasıydı hayatımda. Osuruğun hep küçüklere mahsus olduğunu düşünürdüm o günün o anına kadar. Kafamdaki yılların “büyükler osurmaz” tabusunu saniyeden de kısa süren bir “ZİRT” sesiyle yıkmıştı babam. Yakın bir zamanda kardeş sahibi olmuş, abi olmanın olgunluğuna erişen ben, bu “ZİRT” sesiyle hayatın anlamını yeniden sorgulamış ve bir level daha atlamıştım hayatta. Hala unutmam…