Şimdi Ara

••••TÜRK ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ •••• (41. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
1.817
Cevap
16
Favori
434.108
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 3940414243
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Tahttan indirilen padişahlar.

    1-Yıl 1402 Osmanlı tahtında I. Beyazıt var; 4. Padişah.....
    Ankara Savaşı’nda Timur’a oğlu Mustafa ile tutsak düşmüş tahtında da indirilmiştir böylece...
    2-Yıl 1512. Osmanlı tahtında II.Beyazıt var; 8. Padişah....
    Oğlu I.Selim tarafından tahtından indirilmiş ve sürüldüğü Demetoka’ya giderken yolda öldürülmüştür. Zehirlenerek öldürülmüş olduğu da söylenir.
    3-Yıl 1618. Osmanlı tahtında I.Mustafa var; 15. Padişah...
    Akıl hastası olduğu için, Kapıkulu tarafından tahtından indirilmiştir. 1622’de bir kez daha tahta çıkarılmış ve aynı gerekçeyle tekrar indirilmiştir.
    4-Yıl 1622. Osmanlı tahtında II.Osman var; 16. Padişah....
    Askeri darbeyle tahtından indirilmiş ve linç edilerek öldürülmüştür. Orduyu yeniden düzenlemek istediği için başına gelmiştir bunlar...
    5-Yıl 1648. Osmanlı tahtında I. İbrahim var; 18. Padişah...
    Askeri bir darbeyle tahtından indirilmiş ve boğularak öldürülmüştür....
    6-Yıl 1687. Osmanlı tahtında IV. Mehmet var; 19. Padişah...
    Kapıkulu tarafından tahtından indirilmiştir...
    7-Yıl 1703. Osmanlı tahtında II.Mustafa var; 22. Padişah...
    Askeri bir darbeyle tahtından indirilmiştir....
    8-Yıl 1703. Osmanlı tahtında III.Ahmet var; 23. Padişah...
    Patrona Halil öncülüğünde şeriat isteyenlerin ayaklanmasıyla tahtından indirilmiştir....
    9-Yıl 1807. Osmanlı tahtında III. Selim var; 28. Padişah...
    Kabakçı Mustafa öncülüğünde şeriat isteyenlerin ayaklanmasıyla tahtından indirilmiştir... Sonrada öldürülmüştür.
    10-Yıl 1808. Osmanlı tahtında IV. Mustafa var; 29. Padişah...
    Alemdar Mustafa Paşa tarafından askeri bir darbeyle tahtından indirilmiş ve yerine geçen küçük kardeşi II. Mahmut tarafından boğdurulmuştur...
    11-Yıl 1876. Osmanlı tahtında Abdülaziz var; 32. Padişah...
    Medrese öğrencilerinin ayaklanması sonucu, değişen “Vükela Heyeti”nin kararıyla tahtından indirilmiştir.
    12-Yıl 1876. Osmanlı tahtında V.Murat var; 33. Padişah...
    Tahta çıkmasından sonra 3 ay içinde akıl hastası olduğunun anlaşılması üstüne “Vükela Heyeti” tarafından indirilmiştir.
    13-Yıl 1909. Osmanlı tahtında II. Abdülhamit var; 34. Padişah...
    “Mebusan ve Ayan Meclisleri” kararıyla tahtından indirilmiştir...
    14-Yıl 1922. Osmanlı tahtında Mehmet Vahdettin var; 36. Padişah...




  • Benjamin Franklin Ödüllü yazar Aslı Sancar, Osmanlı Devleti�nde en yüksek maaşı padişahların değil Valide Sultanlar�ın aldığını söyledi. Sancar, �Valide Sultan�a, padişahın maaşının 3 katı veriliyordu� dedi."Osmanlı'da Kadının Yeri" üzerine araştırmalar yapan ünlü yazar Aslı Sancar, batının Osmanlı Kadını hakkındaki peşin hükümlerini �Osmanlı Kadını: Efsane ve Gerçekler" isimli kitabıyla silmeyi başardı. Sancar'ın İngilizce olarak kaleme aldığı eser, Avrupa'nın en prestijli ödülü olan Benjamin Franklin'e layık görüldü. 2008 yılı Tarih/Politika ve kapak tasarımı kategorilerinde ödülleri kucaklayan kitap, batının Osmanlı kadını hakkında doğru bildiği yanlışları, tarihi belgelerle düzeltiyor.

    KAYITLAR İNCELENDİ

    Sancar şöyle konuştu; "Avrupalılar, Osmanlı kadını hakkında bilgi edinebileceği kaynak konusunda sıkıntı yaşıyor. Batı, yıllarca Osmanlı Devleti'nin kadına 2. sınıf vatandaş muamelesi yaptığını düşündü. Kadının hapsedildiğine inandırıldılar. Kitabı okuyunca da Osmanlı'nın gözlerindeki imajının değiştiğini belirttiler. Bu beni çok mutlu etti."

    Osmanlı Devleti'nde kadına olağanüstü hakların verildiğini anlatan Sancar, mahkeme kayıtlarını incelediğini belirtti. Sancar sözlerini şöyle sürdürdü; "İngiltere'de yüz yıl öncesine kadar kadının dava açma ve mal sahibi olma hakkı yoktu. Ancak eşi üzerinde mahkemeye gidebilirdi. Kendi malı varsa bile evlendiği zaman bütün hakkı eşine geçiyordu. Osmanlı'da ise kadın dava açabilir, evlilik kontratı imzalayabilir, eşinin mirasından yararlanabilirdi. Kadın, eşine verdiği parayı bile geri isteyebilirdi."

    ADALETLİ DAĞILIM

    Sancar, Osmanlı'da kadının hapsedildiğinin doğru olmadığının da altını çizdi. Dönemde kadınların çeşitli işlerde çalıştığını belirten ünlü yazar, her birinin de hakkının verildiğini kaydetti. Sancar, sarayda çalışan işçiden padişaha kadar herkesin maaş aldığını söyleyerek, "Ben en yüksek maaşı sultanın aldığını düşünüyordum. Araştırmalarım sonucunda Valide Sultan'ın maaşının oğlunun maaşından yüksek olduğunu gördüm. Hatta Valide Sultan'a, padişahın maaşının 3 katının verildiği öğrendim" dedi.

    Münevver Çaırtaş'ın haberi




  • ESKİ BİR BELGE'NİN GÖNÜLLERİMİZE FISILDADIĞI HOŞGÖRÜ ANLAYIŞIMIZ!!!

     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••

    Fatih Sultan Mehmed, Bosnayı fethettiği zaman Osmanlı devlet politikasının sonucu olarak bölge halkına dini serbestiyest getirmiştir. Fatih Sultan Mehmed'in buradaki latin papazlarına verdiği 883 (1478) tarihli ferman suretinde;

    [i]"Nişanı-ı hümayun şu ki Ben ki Sultan Mehmed Han'ım; üst ve alt tabakada bulunan bütün halk tarafından şu şekilde bilinsin ki, bu fermanı taşıyan Bosna rahiplerine lütufta bulunup şu hususları buyurdum: Sözkonusu rahiplere ve kiliselerine hiçkimse tarafından engel olunmayıp rahatsızlık verilmeyecektir. Bunlardan gerek ihtiyatsızca memleketimde duranlara ve gerekse kaçanlara emn ü aman olsun ki, memleketimize gelip korkusuzca sakin olsunlar ve kiliselerinde yerleşsinler; ne ben, ne vezirlerim ne de halkım tarafından hiç kimse bunlara herhangi bir şekilde karışıp incitmeyecektir. Kendilerine, canlarına, mallarına, kiliselerine ve dışardan memleketimize getirecekleri kimselere yeri ve göğü yaratna Allah hakkı için, Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.) hakkı için, yedi Mushaf hakkı için, yüz yirmi dört bin peygamber hakkı için ve kuşandığım kılıç için en ağır yemin ile yemin ederim ki, yukarda belirtilen hususlara söz konusu rahipler benim hizmetime ve benim emrime itaatkâr oldukları sürece hiç kimse tarafından muhalefet edilmeyecektir."

    Bu ferman suretinde de görüldüğü gibi azınlıklar tam bir hürriyet ortamı içinde hayatlarını sürdürmüşlerdir.
    İşte Osmanlı şöyleydi böyleydi diyenlere inat,en üstte Osmanlıca Orijinal Belge ve içeriği...

    Artık işin yorumu ve Osmanlının herşeyi kaplayan hoşgörüşü sizin vicdanlarınıza kalmış efendiler...VESSELAM..

     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••
    Fatih



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Oriental -- 4 Temmuz 2008; 10:51:25 >




  • OSMANLI'YA İLK SİGARANIN GELMESİ

     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••
    Osmanlı Devri sigara kağıdı..
    Osmanlı Tarihi'nin en önemli tarihçilerinden biri olan Peçevi 2 ciltlik kendi adıyla anılan eserinde sigara'nın Osmanlı ülkesine gelişini bakın nasıl anlatır:
    Bin dokuz senesi hududunda İngiliz taifesi getirdiler ve bazı hastalıklara şifa olmak namına sattılar. Ehli keyfden bazı yârân keyfe müsaadesi vardır diye müptela oldular. Giderek ehli keyif olmayan dahi kullanır oldular. Hatta büyük ulemadan ve eshâbı devletten niceleri ol iptilâya uğradılar....

    " Bin dokuz senesi hududunda İngiliz taifesi getirdiler ve bazı hastalıklara şifa olmak namına sattılar. Ehli keyfden bazı yârân keyfe müsaadesi vardır diye müptela oldular. Giderek ehli keyif olmayan dahi kullanır oldular. Hatta büyük ulemadan ve eshâbı devletten niceleri ol iptilâya uğradılar. Kahvelerde erazil ve evbaşın çok tütün içmelerinden kahveler gök duman olup içinde olanlar birbirini görmemek mertebelerine vardılar. Sokaklarda ve pazarlarda dahi lüle ellerinden düşmez oldu. Birbirinin yüzüne gözüne püf püf diye sokakları, mahalleleri dahi kokuttular. Hakkında nice yave şiirler nazmedip münasebetsizce okuttular. Bazı ahbap ile bir nice defa münakaşa olundu.

    Bunun, kötü kokusu hemen adamın bıyığını, sarığını, sırtındaki elbisesini, bilhassa içinde kullandığı evini kötü kokuttuğundan gayrî, halı ve keçe gibi evinin döşemesini yaktığı, küliyle ve artığıyla ortalığı kirlettiği, ayrıca muttasıl (peşpeşe) içildiğinden insanı işden güçten alıkoyduğu, bunun emsali nice mazarratları (kötülükleri) olduğu halde "safası ve faydası nedir?"

    Dedikçe bir eğlencedir ve bundan gayri sefası zevke dairdir, demekten gayri bir cevap vermeye kâdir olamamışlardır. Cümleden kat'i nazar İstanbul'da kaç defa yangınlara sebep olmuş ve böylece yüzbin adam ol ateşte yanmış yıkılmıştır. Ancak forsa gemilerde vardiyalar, tütün içerek bir miktar uykuyu defederler, forsa gözcülüğüne faydası olduğu inkâr edilmez ve rutubeti dahi defedip yubuset irad eder amma, bu kadarcık fayda için bir sürü zararı yapmak akla yakın değildir. 1665 (H. 1045) senesine kadar şüyu' ve şöhreti o mertebe idi ki yazmak ve anlatmak kabil değildir."




  • İlk Uçan İnsan: Hezarfen Ahmed Çelebi


     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••

    17. yüzyılda yaşamış bir Türk bilgini. Uçuş ile alakalı projelerinden ve bilginliğinden dolayı halk arasında Hezarfen (bin fenli) denirdi("Hezar" sözcüğü Farsçadır ve "bin" anlamına gelir).

    Tarihte ilk uçan insan olarak bilinir. Fakat günümüzdeki başta Dr. İlber Ortaylı olmak üzere bir takım alim kimseler bunu yalanlamışlardır. Lakin Ahmed Çelebi'nin uçtuğu hakkında tek kaynak: Evliya Çelebi'nin "Seyahatname" adlı ünlü eseridir. Ve o zamanlarda böyle olaylar Osmanlı Devleti tarafından arşivlenirdi ve belgelere dökülürdü. Ama öyle bir belge bulunmadı.

    Uçuş hikayesine bakalım. Hezarfen Ahmed Çelebi, uçuş hakkında dişe dokunur çalışmalar yapmıştır. Ve uçuş deneyimini İsmail Cevheri'den ilham aldığı söylenir. 1632 yılında lodos bir havada Galata Kulesi'nin üstünde, takma kanata benzer bir alet ile dikilmişti. Millet orada toplanmış şaşkınlık içinde Hezarfene bakıyorlardı.

    Hezarfen Ahmed Çelebi, Galata Kulesinden kendini bıraktı ve boğazı geçip Üsküdar'da yere kondu. Bu uçuş tam 6 kilometrelik bir uzunluktu.

    Sarayburnu'ndaki Sinan Paşa Köşkünden olayı izleyen dönemin padişahı IV. Murad, bu olaya çok şaşırmıştı ve Ahmed Çelebi'yi yanına çağırtıp bir kese altın verdi. Başka bir rivayete göre de: "bu adem havf edilecek bir ademdir, ne isterse elinden gelür, böylelerin bekaası caiz değildir" diyerek onu Cezayir'e sürdürdü.

    Bu olay Osmanlı Devletinde ve Avrupada yankı yapmıştı. Ve tarihteki nadir ve ilginç olaylardan biridir.


    Alıntı değildir. Kaynak: Şahsi Blogum



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Jansay -- 5 Temmuz 2008; 18:30:51 >




  • quote:

    Orjinalden alıntı: Jansay

    İlk Uçan İnsan: Hezarfen Ahmed Çelebi


     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••

    17. yüzyılda yaşamış bir Türk bilgini. Uçuş ile alakalı projelerinden ve bilginliğinden dolayı halk arasında Hezarfen (bin fenli) denirdi("Hezar" sözcüğü Farsçadır ve "bin" anlamına gelir).

    Tarihte ilk uçan insan olarak bilinir. Fakat günümüzdeki başta Dr. İlber Ortaylı olmak üzere bir takım alim kimseler bunu yalanlamışlardır. Lakin Ahmed Çelebi'nin uçtuğu hakkında tek kaynak: Evliya Çelebi'nin "Seyahatname" adlı ünlü eseridir. Ve o zamanlarda böyle olaylar Osmanlı Devleti tarafından arşivlenirdi ve belgelere dökülürdü. Ama öyle bir belge bulunmadı.

    Uçuş hikayesine bakalım. Hezarfen Ahmed Çelebi, uçuş hakkında dişe dokunur çalışmalar yapmıştır. Ve uçuş deneyimini İsmail Cevheri'den ilham aldığı söylenir. 1632 yılında lodos bir havada Galata Kulesi'nin üstünde, takma kanata benzer bir alet ile dikilmişti. Millet orada toplanmış şaşkınlık içinde Hezarfene bakıyorlardı.

    Hezarfen Ahmed Çelebi, Galata Kulesinden kendini bıraktı ve boğazı geçip Üsküdar'da yere kondu. Bu uçuş tam 6 kilometrelik bir uzunluktu.

    Sarayburnu'ndaki Sinan Paşa Köşkünden olayı izleyen dönemin padişahı IV. Murad, bu olaya çok şaşırmıştı ve Ahmed Çelebi'yi yanına çağırtıp bir kese altın verdi. Başka bir rivayete göre de: "bu adem havf edilecek bir ademdir, ne isterse elinden gelür, böylelerin bekaası caiz değildir" diyerek onu Cezayir'e sürdürdü.

    Bu olay Osmanlı Devletinde ve Avrupada yankı yapmıştı. Ve tarihteki nadir ve ilginç olaylardan biridir.



    Alıntı değildir. Verildiyse özür dilerim.



    Avrupa daki yankısıyla ilgili kaynak var mı acaba merak ediyorum da




  • @ares_turk

    http://tr.wikipedia.org/wiki/Hezarfen_Ahmed_%C3%87elebi işte kaynak burada uçuş hikayesi de var ve sende göreceksin şöyle bir ibare geçiyor:

    Bu olay Osmanlı Devleti'nde ve Avrupa'da büyük yankı buldu ve dönemin padişahı IV. Murat tarafından da beğenildi.


  • Evliya Çelebi'nin Seyahatlerinin Altında Yatan Faktör

    Hepimizin bildiği gibi Evliya Çelebi birçok seyahat yapmıştır ve gittiği yerlerde gördüğü şeyleri Seyahatname'sinde kaleme almıştır. Fakat bunun hikmeti ne idi?

    Evliya Çelebi bir gece rüyasında Peygamber Efendimiz (S.A.V)'ı görmüş ve "Şefaat Ya Rasulallah" diyeceği yerde heyecandan dili sürşmüş ve "Seyahat Ya Rasulallah" demiş. Ve sonuç belli.

     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••




  • Evliya Çelebi gibi olmak isterdim doğrusu sürekli seyahat etmek istiyorum
  • KIRKPINAR YAĞLI GÜREŞLERİ TARİHİ

    Anadolu 'da bulunan Osmanlılar, Edirne'nin fethinden önce (1361), Orhan Gazi devrinde, onun oğlu Süleyman Paşa komutasında Rumeli'ye geçerler (1356-1357).

    Osmanlı Akıncıları, burada yaptıkları akınlar sırasında, savaşmadıkları ve mola verdikleri günlerde, zamanlarını, aralarında çeşitli sporlar yaparak değerlendirirlerdi.

    Bir keresinde güreşe tutuşan 40 yiğit içinden ikisi, tutuştukları güreşi gece yarısına dek sürdürdükleri halde sonuçlandıramazlar ve ikisi de güreştikleri yerde can verir...

    Arkadaşları bu iki yiğidi güreş yaptıkları yerde bulunan bir incir ağacının altına gömdükten sonra Edirne 'ye doğru akınlarına devam ederler.


    Edirne'nin fethinden sonra Ahırköy çayırlığına geldiklerinde, o incir ağacının civarında billur kaynaklı bir suyun, Kırkpınar çayırlığına doğru aktığını görürler ve bu nedenle de "Kırktı bunlar. Bu yakaya ilk ayak basanlardır bunlar" diyerek o yere Kırkpınar adını verirler.



    Bu yıl 642.'si yapılacak olan Tarihi "Kırkpınar Güreşleri", Sarayiçi mevkiindeki "Sarayiçi Er Meydanı" denilen sahada düzenlenmektedir.

    Genellikle Haziran ayı sonu, Temmuz ayı başlarında düzenlenen Tarihi Kırkpınar Güreşleri 7 gün sürmektedir.

    Kırkpınar Güreşleri'ne başlamadan önce, Kaleiçi semtindeki, Adalı Halil ve Kara Emin pehlivanların kabirlerinin bulunduğu pehlivanlar mezarlığına geçilir ve dualar edilir. Yapılan ziyaretten sonra saat 15.00'de Sarayiçi Er Meydanı'na geçilir ve görkemli törenlerle Tarihi "Kırkpınar Güreşleri"nin startı verilir. Kırkpınar Güreşleri'ne katılan güreşçiler için ayrı ayrı kategoriler belirlenmiştir.


    Bunlar; Minik 1, minik 2, Teşvik, tozkoparan, deste küçük boy, deste orta boy, deste büyük boy, küçük orta küçük boy, küçük orta büyük boy, büyük orta, başaltı ve baş kategorileridir.



    Ayrıca en iyi peşrev yapan, en centilmen pehlivan grubunda da güreşçilere ödül verilmektedir. Pehlivanlar 3 gün süresince Er Meydanı'nda kıyasıya mücadele ederler. Son gün yapılan finallerde her boyun birinci, ikinci ve üçüncüleri belirlenir. Ancak bunlardan en önemlisi başpehlivandır.

    Çok çetin mücadelelerle geçen başpehlivanlık güreşlerinde yaklaşık 35 pehlivan güreş tutar. "Kırkpınar Güreşleri" başpehlivanı belirleyecek güreşin bitmesiyle tamamlanır.


    Tarihi Kirkpinar Yağlı Güreş Elementleri

    Yağlı Güreş Cazgırları
    Yağlı güreşlerdeki tüm pehlivanları seyircilere tanıtan, onları güreşe başlatan kişidir. "Salavatçı" da denilen Cazgır, hakem heyetinin ya da kura ile eşleştirilen pehlivanların adlarını, sanlarını, güreş oyunlarındaki hünerlerini uygun mısra ve dualarla tanıtır.

    Bu dua yörelere göre değişir. Pehlivanlıkta olduğu gibi cazgırlıkta da usta-çırak geleneği vardır. Ünlü cazgırlar arasında, Edirne Ayşekadın Camii imamı Sadık Hoca ( Atılgan ), Şirin Mustafa sayılabilir. Güreşlerin başlangıcının ilk günü olan Cuma günü, tüm güreşçiler pehlivanlar mezarlığını ziyaret ettikten sonra, Selimiye Camiinde okutulan Mevlütün ardından Sarayiçi'ne gidilerek, küçük boylardan itibaren cazgırın duası ile güreşleri başlatırlar.

    Zembil
    Kıspet, zembil adı verilen ve sazdan yapılan bir torbada taşınır ve saklanır. Güreşi bırakan pehlivan, zembilini duvara asmasından belli olur.



    Kırmızı Mum
    Kırkpınar'ın davet simgesi "Kırmızı Dipli Mum" dur. Eskiden şehir ve köylerdeki kahvelere "Kırmızı Dipli Mum"lar asılarak, oradaki halk Kırkpınar'a davet edilirdi.

    Diğer bir deyişle davet için sadece "Kırmızı Dipli Mum" kullanılırdı.


    Şalapur Bezi
    Kırkpınar Er Meydanı'nda güreş tutan pehlivanlar, güreşirken yüzlerini ve gözlerini silmek için salaşpur bezi kullanmaktadırlar.

    3 gün süren güreşlerde kullanılan salaşpur bezi miktarı yaklaşık 1000 metredir.



    Cazgırların okudukları dua ve salavatlardan bazıları şunlardır:

    Allah Allah İllallah

    Erler çıktı meydana,
    Biri birinden merdane,
    Biri ak, biri kara
    Mevlam her birine kuvvet vere.
    Bu meydan er meydanıdır,
    Nice koç Yiğitler bu meydandan geçti,
    Acı tatlı suyun içip göçtü
    Atlar gibi tepişin,
    Aslanlar gibi kapışın
    Ya Muhammed, Ya Ali

    Pehlivanların piri Hazret-i Hamza Veli,
    Dellal çıksın aradan,
    Hepsine kuvvet versin yaradan,
    Pehlivan, pehlivan

    İşte meydan, işte pehlivan
    Güreş edenlere yardım eder Hazret-i Yaradan
    Hani Ali, Hani Veli

    Pirimiz, üstadımız Hazret-i Hamzadır belli
    Karşıdan gelir kır at,kanatları kat kat,
    Gönderelim Hazret-i Muhammed’e Salavat.

    Allah Allah İllallah,
    Hepbirlikte pehlivanlarımıza
    Alkışlar diyelim Maaşallah

    Allah Allah İllallah,

    Hayırlar gele inşallah,
    Pirimiz Hamza pehlivan
    Aslımız neslimiz pehlivan

    İki yiğit çıkmış meydane,
    Birbirinden merdane,
    Biri here Biri kara,
    İkisininde zoru para

    Alta geldim diye erinme
    Üste çıktım diye şişinme,
    Alta gelirsen apış
    Üste çıkarsan yapış

    Vur sarmayı kündeden at,
    Gönder Muhammed’e salavat,
    Seyirttim gittim pınara,
    Allah her ikinizin de işini unara.

    Alta düştü diye üzülme,
    Üste çıktım diye sevinme,
    Alta düşersen apış,
    Üste çıkarsan paça kazıktan yapış


    Pehlivan pehlivan
    İşte meydan işte pehlivan,
    Analar çeker zahmeti
    Babalar bilir kıymeti
    Hepimiz Muhammed’in ümmedi
    Guru duyup göğsümüzü kabartan
    Türk gücünü kıt’alara tanıtan,
    Marşımızı defalarca dinleten
    O yiğitler nerde,nerde kaldı o güreş
    Yaşar’lar, Celal’ler, Gazanfer, Ali,
    Minderede yenemezdi kimse Türkleri,

    Yılllarca alkışladı dünya bizleri
    Neden unutuldu bilmem ki güreş
    Şansa kur’aya bırakma işi
    Hatır için vermezler, altın gümüş’ü
    Hamit Kaplan, Dağıstanlı, Akbaş’ı
    Hatırlayıp öyle yapın güreşi

    Zengin babayı hayırsız evlat batırır,
    Fakir kocayı süslü avrat batırır,
    Haylaz çiftçiyi kuru inat batırır.
    Pehlivan sende hazırlanmamışsan
    Rakibin seni sırt aşağı yatırır.

    Söğüt dalından odun olmaz
    Her kızdan kadın olmaz
    Her ananın doğurduğundan
    Pehlivan olmaz.

    Arabistan’dan getirdik aşı, hurmayı.
    Mehterler çalar davulla zurnayı
    Şahinde küçüktür ama
    Gökten indirir turnayı.
    Korkma pehlivan korkma meydan senindir.
    Allah Allah İllallah alkışlarla diyelim
    Pehlivanlara Maaşallah

    İstanbul’dan gelir tatar
    İnci alıp, cevahir satar,
    Pehlivan dediğin, rakibini
    Ahmet ağanın donbayı olsa atar.
    Bazı sirkelerin dibine çökmüştür tortusu,
    Varolsun dünya yüzünde kahraman Türk Ordusu.

    İki yiğit çıktı meydane

    Her ikiside birbirinden merdane.
    Biri hare(here), biri kare,
    Avrupa sarayı yıkıldı oldu harap
    Kaptan kafa hükmetti parmaksız koca arap

    Ona bile kalmadı bu meydan
    Size de kalmaz bu meydan

    Her zaman güreşler
    Aynı mevsimde başlar,
    Varolsun bu güreşleri
    Seyreden Vatandaşlar

    Ağustos ayında ekilen darıdan
    Oğul vermeyen arıdan
    Sabahları kocasından sonra
    Kalkan karıdan hayır gelmez
    Her yiğitten de pehlivan olmaz

    Allah Allah İllallah
    Sekiz Türk arslanı çıktı meydana,
    Birbirinden merdane.

    Alta düştüm diye yerinme,
    Üste çıktım diye sevinme,
    Çapraz gireyim deme,yan baş atar,
    Sarma, künde yapayım deme kılçık yapar.
    Pehlivan düşünme, yüce Allah’ına
    Daima dua et milletine üstadına
    Dünyaya geldik ayrı ayrı anadan,

    Kimimiz Rumeliden, kimimiz Anadolu’dan
    Pehlivanlar biliniz,

    Hazret-i Hamzadır Üstadımız Pirimiz.
    Pehlivan. Pehlivan

    Allah’ına güvenerek gir meydana,
    Çetin ol, metin ol güreş merdane.

    Kırım’dan gelir tatar, tozu dumana katar,
    Hasmın kaparsa kündeyi, manda olsan atar.
    Söğüt dalından odun olmaz,
    Her yiğitten pehlivan olmaz,
    Karşıdaki dağdan aldım rengini,
    Araya araya buldum hepinizin dengini.

    At gibi yarışın, koç gibi tokuşun,
    Koyun gibi meleşin, kardeş gibi güreşin.
    Biri ak, biri kara, hazret-i hamza çıktı nura,
    Ben çıkıyorum aradan,Allah sizleri kayıra.



    Deste Güreşleri İçin Söylenen Dua:

    Vatanımıza,milletimize, ordumuza,
    Yurdumuza göz diken düşmanları taşlarız.
    Halkın inayetiyle euzu beslemeleyle
    Bu gün güreşlere başlarız.
    Şarkı, türkü girerse besteye,
    Gördüğünüz pehlivanlar
    Güreş yapacaklar desteye.
    Pehlivan, pehlivan

    Hoş geldiniz safalar getirdiniz,
    Pirler meydanına şeref getirdiniz,
    Tarihi Kırkpınar güreş sahasına
    Hani Ali, hani Veli, hani Kurtdereli?

    Pirimiz, üstadımız Hazret-i Hamza
    Peygamberimiz Muhammed Mustafa
    Allah, Allah İllalah
    Hep beraber alkışlarla diyelim maaşallah



    Küçük Orta Pehlivanlar İçin Söylenen Mani:

    Türk Milletinin saygısı vardır ATA’ya,
    Gördüğün pehlivanlar
    Güreş yapacaklar küçük ortaya,



    Büyük Orta Pehlivanlar İçin Söylenen Mani:

    Bazı insanlar güreşleri izlemek üzere
    Kimisi araba ile kimisi yaya,
    Gördüğünüz yiğit aslanlar
    Güreş yapacaklar büyük ortada.



    Başaltı Pehlivanlar İçin Söylenen Mani:

    Milli piyangodan bir bilet al,
    Güven talihine bahtına,
    Geleceğin başpehlivanları
    Güreş yapacaklar başaltına.



    Baş Güreşleri İçin Söylenen Maniler:

    Er meydanındaki güreşleri izlemek üzere
    Buraya geldiniz koşakoşa,
    Gördüğünüz koç yiğitler
    Güreş yapacaklar Baş’a

    Bir gün olur seninde yazılır.
    İsmin mezar taşına,
    Baş pehlivanlar euzu besmele ile
    Soyunarak kazan başına.

    Cenabı Hak kimseye
    Vermesin İlleti,
    Varol dünya yüzünde
    Kahraman Türk Milleti.





  • "Türkleri Yunan mı yenecek!"


    Kurtuluş Savaşı yıllarında Türk-Fransız Cehpesinde komutanlık yapmış bir fransız general. "Henri Joseph Étienne Gouraud". Öncelikle, bu adam kim bir tanılayım.

    I. Dünya Savaşı'ndan sonra Fransa'nın Ortadoğu temsilcisi olarak Suriye'ye yüksek komiser olarak atandı. Gouraud 1919 ile 1923 yılları arasında görev yaptığı Suriye'de en yüksek rütbeli asker olarak Türk-Fransız Cephesi'nde Fransız birliklerinin komutanlığını da yaptı.

    Henri Gouraud Kerevizdere ve Zığındere Muharebesi'nde sağ kolu kopmuş ve iki bacağı kırılmıştır.

    Evet, Londra Konferansı'nda İngiliz Delegeleri "Yunanlara destek verelim, şu Türk'lerin işini bitirsinler artık." anlamında konuşunca Henri Gouraud pardesüsünün boş kolunu sallayarak ayağı kalkmış:

    "Beyler siz hayal görüyorsunuz! Türkleri Yunan mı yenecek? Koskoca Fransız İmparatorluğu bir Antep Sancağı ile başa çıkamadı!"


    Alıntı değildir. Kaynak: Şahsi Blogum



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Jansay -- 5 Temmuz 2008; 18:30:19 >




  • Hunların Anadolu Akını veya Türklerin Anadolu’ya İlk Gelişleri (395)

    Hunlar Roma İmparatoru I. Theodosius’un ölüm yılı olan 395’de yeniden harekete geçtiler. Bu hareket iki cepheli idi. Hunlar’dan bir kısım Balkanlar’dan Trakya’ya doğru ilerlerken, daha büyük sayıda bir kısım Kafkaslar üzerinden Anadolu’ya yönelmişti. Hun Devleti’nin Don nehri havalisindeki “doğu kanadı” tarafından tertiplenen Anadolu akını Basık ve Kursık adlı iki başbuğun idaresinde idi. Romalıları olduğu kadar Sasanî İmparatorluğunu da telaşa düşüren bu akında Hun süvarileri Erzurum bölgesinden itibaren Karasu, Fırat vadilerini takiben Melitene (Malatya)’ya ve Kilikkia (Çukurova)’ya ilerlemişler, bölgenin en tahkimli kaleleri olan Edessa (Urfa) ve Antakya’yı bir müddet kuşattıktan sonra, Suriye’ye inerek Tyros (Sur)’u baskı altına almışlar, oradan Kudüs’e yönelmişlerdi. Çok süratli cereyan eden bu akınlardan korkuya kapıldıkları için Hunlar hakkında acayip hikayeler uyduran kilise adamlarının dehşet dolu gözleri önünde, sonbahara doğru, kuzeye çark ederek Orta Anadolu’ya, Kappadokia-Galatia (Kayseri-Ankara ve havalisi)’ya ulaştılar ve oradan Azerbaycan-Bakü yolu ile kuzeye, merkezlerine döndüler.

    Bu akın, Türkler’in Anadolu’da, tarihî kayıtlarda sabit ilk görünüşleridir. 398’de daha küçük çapta tekrarlanan bu akınlar karşısında Doğu Roma’nın genç imparatoru Arkadios hiçbir ciddi tedbir alamamıştır.




  • Söğütteki Türk ulularının büstleri.

     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••

     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••

     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••

     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••

     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••

     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••

     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••

     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••

     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••

     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••

     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••

     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••

     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••

     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••

     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••

     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••

     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••

     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••

     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••




  • Benide eklerseniz sevinirim arkadaslar en kısa zamanda paylasıma destek olucam
  • Sovyet Yardımı
    Üç sene içinde çok büyük para sıkıntısı çeken Türkiye, ülke içinde yeni para kaynakları, tasarruf uygulamaları ve olağanüstü yöntemlerle (Tekâlif-i Milliye) para bulmaya çalışırken, dışarıdan da para yardımı aldı. M. Kemal Paşa, daha 26 Nisan 1920'de Meclis'in açılışından üç gün sonra Sovyetler Birliği'ne yazdığı mektupla, silah,cephane ve malzeme yanında para da istemişti. O tarihte Türkiye'ye yardım edecek tek ülke Sovyetler Birliği idi. Sovyetler Birliği'nin Türkiye'ye niçin yardım ettiğini daha önce açıklamıştık.

    Sovyetler Birliği ile ilişki ve dış yardım konusu gündeme geldiğinde 3 Temmuz 1920'de Meclis'te gizli oturumda M. Kemal Paşa, "Pek ziyade memüldür ki (umulmakta) Sovyet Cumhuriyeti bize tasavvur ettiğimiz muavenetleri (yardım) ifa etsin (yerine getirsin).... Biz kendi mevcudiyetimizi (varlığımızı) yine kendi mevcudiyetimizle müdafa ve muhafaza edecek tarzda hareket etmeliyiz ki hiç bir surette nevmid (ümitsiz) olmayalım." sözleriyle, Sovyet yardımına bağlanmamak, kendi kaynaklarımızla hazırlanmak gerektiğini, çünkü Sovyet yardımının gelmemesinin ümitleri yok edebileceğini belirtti. Dış yardım, doğal olarak bu tarihte Sovyet yardımı söz konusu olunca M. Kemal'in ortaya koyduğu ilkeleri, yardım ve dış ilişkilerin bu ilkeler içinde biçimlendiğini görüyoruz. Bu bakımdan M. Kemal, tam bağımsızlık temeli üzerine oturttuğu temel politikasını, dlş yardım konusunda da bu esastan ödün vermeden kabul etmektedir. Dış yardım bir araçtır, oysa bağımsızlık amaçtır. Bu bakımdan her ülke ile ilişki kurmak mümkündür. Bağımsızlığın ön koşulu, uluslaşmak olduğuna göre M. Kemal, ulusal bağımsızlığın her şeyden önce ulusun kendi öz kaynaklarına dayanmasına dış yardımın himaye biçimine girmemesine dikkat etmektedir. Batılı devletlere karşı bağımsızlık savaşı verilirken, Sovyetlerin Türkiye'nin iç işlerine karışmasına kesinlikle karşıydı. Türk Ulusal Savaşı anti-emperyalist olduğu kadar anti-Bolşeviktir, çünkü ulusçudur.

    Çiçerin'le görüşen Bekir Sami Bey, Çiçerin'in Ermenistan için toprak istemesi üzerine, sert bir karşılık vererek, dış yardım için bunların kabul edilemeyeceğini bildirmişti. Sovyetler dış yardımı koz olarak kullanıp, Kars, Ardahan,Batum'u istedikleri gibi, Doğu Anadolu topraklarının Ermenilere verilmesini istedikleri için ilişkiler gerginleşmişti. Sovyetler iç savaş, Polonya Savaşı ile de uğraştıklarından ve İngiltere ile ticari ilişki kurmak üzere olduklarından da yardım yapmakta duraksama gösteriyorlardı. Fakat bütün hu anlaşmazlıklara rağmen sonunda, emperyalizme karşı savaşan Türkiye'ye yardımın önemini kavradılar.

    Sovyetler Birliği'ne gitmiş bulunan Halil Paşa Temmuz 1920'de 100. 000 lira değerinde altınla Moskova'dan ayrılmıştı. Bu parayı Karaköse'de Tümen Komutanı Cavit Bey'e teslim etti. Bekir Sami Bey'in Çiçerin'le politik konularda tartışmaları sürerken, Sovyetler prensip olarak yardımı kabul etmişler, Novorsiski ve Tuapse limanlarını hazırlamışlardı. Ekonomi Bakanı olarak Moskova'da bulunan Yusuf Kemal Bey Ekim ayında Türkiye'ye dönerken 1.000.000 altın ruble getirdi. 1920 yılı içinde Sovyetler Türkiye'ye politik sebeplerden dolayı yeterli yardım yapmadılar. Fakat 16 Mart 1921'de Moskova Antlaşması'nın imzalanması sırasında Çiçerin Yusuf Kemal Bey'e bir mektup vererek, para (10.000.000 Ruble) yardımı yapmayı vaad etti. Sovyetler Birliği'nden para ve silah, cephane, malzeme yardımları gelmeye başladı. Bu yardımlar çeşitli tarihlerde, çeşitli miktarda geldi.

    Sovyet yardımı yapılacağı tarihte Sovyetlerin elinde yeterli altın Ruble bulunmadığı için, Buhara Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Osman (Kocaoğlu) Bey, Lenin'e, kendilerinde altın para bulunduğunu ve Türkiye'ye verilmek üzere 100.000.000 altın Ruble verebileceklerini söyledi. Buhara Meclisi de bunu kabul edince Buhara Cumhuriyeti, Ankara'ya gönderilmek üzere Ruslara parayı teslim etti. Burada bunların dökümünü vermeden önce o tarihte Ruble ile lira arasındaki farkı belirtmekte yarar vardır. Bir Ruble 59 kuruş idi. Buna göre üç yıl içinde yapılan Sovyet yardımı şöyledir:

    1920 Yılı
    Cinsi

    Tl. Olarak
    516.800 Adet Altın Ruble 304.912
    1.000.000 Adet Altın Ruble 590.000
    1.500.000 Adet Altın Ruble 885.000
    50.000 Adet Altın Ruble 29.500
    100.000 Osmanlı Altını 507.000

    Toplam
    2.316.412

    1921 Yılı
    Cinsi

    Tl. Olarak
    4.000.000 Adet Altın Ruble 2.360.000
    4.000.000 Adet Altın Ruble 2.360.000
    1.160.000 Adet Altın Ruble 900.000
    240.000 Adet Altın Ruble 241.000
    400.000 Adet Altın Ruble 236.000

    Toplam
    5.997.000

    1922 Yılı
    Cinsi

    Tl. Olarak
    1.100.000 Adet Altın Ruble 649.000
    3.500.000 Adet Altın Ruble 2.065.000

    Toplam
    2.714.000

    Genel Toplam
    11.028.012




  • @turkiyem
    Yukarıda SOVYET YARDIMI diye hoş güzel bir yazı yazmışsın.Bende epeyce yararlandım senin bu yazından...
    Ancak bu yazıyı yayımlamanın sebebinin,bakın işte komünistte olsa Rusya bizim dostumuzdu demektir..
    Yani Türkiye ile Rusya arasında tarihten gelen ve bizede Milli Mücadele yıllarında ilk desteği sağlayan devlet olarak sunup,aklın sıra Rusyayı şirin göstermeye çalışıyorsun...
    Sana şu kadarını söyleyeyim.2.Mahmutun DENİZE DÜŞEN YILANA SARILIR sözü Rusya için söylenmiştir.Ve burada geçen YILAN sözüylede Rusya kastedilmektedir..
    Kaldı ki Milli Mücadele yıllarında Rusyadan alınan yardımlar Rusyaya duyulan sempatizmden değil,o günlerde Türkiye ile Rusyanın düşmanlarının ortak olmasından dolayı birbirlerinden başka dostları olmadıklarını bilmeleridir..Çünkü Türkiyeninde düşmanları İngiltere,Fransa ve İtalya iken,Rusyanında İngiltere ve Fransaydı...
    İşte bu yüzden Rusya,Bu düşmanların Türkiye üzerinde ki hakimiyetlerini kırmak için ZORUNLU OLARAK!!!!!yardımı gerekli görmüş ve yukarıda seninde yayımladığın yardımı türkiyeye sağlamıştır..
    Unutma Rusya çok değil Türkiyeye yardım eli uzatmasından 20 yıl sonra İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Stalin Liderliğinde doğuda KARS,ARDAHAN ve BATUM şehirlerini istemiş aksi takdirde Türkiyeyi Savaşla tehdit etmiştir...
    Ancak ABD nin Türkiyenin yanında yer almasıyla Rusyanın istekleri püskürtülmüştür...
    Sana bu kadar yazıyı yazmamın sebebi Rusya'nın menfaati olmazsa değil yardım etmeyi günahlarını bile vermeyeceğinianlatmaktır...
    Sonra devletler hukuğunda o sırada menfaatler neyi gerektiriyorsa o şekilde politika izlenir..
    Ayrıca Türkiye NATO'nun kuruluş amacı ve Türkiyeninde 1952 de bu topluluğa üye olarak girmeside Rusya'ya karşı idi...
    Anlayacağın biz Rusyayı seviyor değiliz,ve o yardımlarıda menfaati gereği bize vermiş,bizde o yardımları Rusyaya güvendiğimizden değil,ihtiyacımız olduğundan almışızdır...
    Rusya ile aramızda zerre kadar samimi ilişki yoktur...BUNU BİLESİN...




  • Atamızın Lenine Mektup u



    LENİN'E MEKTUBU

    1-Emperyalist Hükümetler aleyhine 26 Nisan 1920 harekatı ve bunların tahakküm ve esareti hakkında bulunan mazlum insanların kurtulması amacını güden Bolşevik Ruslarla işbirliği ve harekatı kabul ediyoruz.

    2-Bolşevik kuvvetleri Gürcistan üzerine askeri harekat yapar veyahut takip edeceği siyaset ve göstereceği tesir ve nüfusla Gürcistan'ın da Bolşevik ittifakına dahil olmasını ve içlerindeki İngiliz kuvvetlerini çıkarmak üzere, bunlar aleyhine harekata başlamasını temin ederse Türkiye Hükümeti de emperyalist Ermeni Hükümeti üzerine askeri harekat icrasını ve Azerbaycan Hükümetini de Bolşevik devletler zümresine ithal etmeyi taahhüt eyler.

    3-Evvela, milli topraklarımızı işgal altında bulunduran emperyalist kuvvetleri tart ve ileride emperyalizm aleyhine vuku bulacak müşterek mücadelemiz için dahili kuvvetlerimizi organize ettirmek üzere şimdilik ilk taksit olarak beş milyon altının ve kararlaştırılacak miktarda cephane vesaire harp vesaiti ve sıhhiye malzemesinin ve yalnız doğuda harekat icra edecek kuvvetler için erzakın Rus Sovyet Cumhuriyetince temini rica olunur.

    Yüksek hürmetlerimin ve samimi duygularımın kabulünü rica eylerim.

    T.B.M.M. Reisi
    Mustafa Kemal

    http://www.ataturk.net/ata/mektup.html
    http://www.kadimdostlar.com/ATATURK_un_Hayati_ve_Hakkinda_Yazilanlar_f12/Ataturk_un_Lenin_e_Mektubu_Ataturk_un_Yazdigi_Mektuplar_t32820.html
    http://www.turkpunk.com/ataturkun-lenine-yazd-mektuplar-t4313.html
    kaynaklar




  • MUTFAKTAYIZ



    Türk mutfağı Türkiye'nin ulusal mutfağıdır. Osmanlı kültürünün mirasçısı olan Türk mutfağı hem Balkan ve Ortadoğu mutfaklarını etkilemiş hem de bu mutfaklardan etkilenmiştir. Ayrıca Türk mutfağı yörelere göre de farklılıklar gösterir. Karadeniz mutfağı, Güneydoğu mutfağı, Orta Anadolu mutfağı gibi birçok yöreler kendilerine ait zengin bir yemek haznesine sahiptirler.



     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••




    Çorbalar




     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••




    Çorba özellikle kış aylarında Türk mutfağının vazgeçilmez bir parçasıdır. Ezogelin Çorbası, Yoğurt Çorbası ve Tarhana Çorbası en çok tercih edilen çorbalardır. Ancak Türk mutfağı bunların yanısıra sayısız miktarda çorbalar içerir. Etler, Sebzeler ve baklagiller genellikle çorbaların ana malzemeleridir. Et suyu, un, yoğurt ve şehriye bu malzemeleri çorba haline getirmek için kullanılır.

    İşkembe Çorbasının alkollü içkilerin neden olduğu başağrısına iyi geldiği inancı yaygındır. Özellikle şehirlerde yer alan işkembeci lokantaları geç saatlere kadar açık kalarak müşterilere işkembe çorbası servisi yaparlar.


     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••




    Et yemekleri




    Türk mutfağındaki et yemeklerinin çoğu kebaplar, köfteler ve sulu et yemekleri sınıfındaki yemeklerdir.

    Kebaplar genellikle lokantalarda yenen ve ızgara yöntemiyle hazırlanan yemeklerdir. Kebaplar arasında döner kebap en sevilen kebaplar arasındadır. Ayrıca Adana Kebabı, İskender kebap ve pirzola da çok yaygındır.

    Köfteler kıymanın ekmek içi, soğan ve çeşitli baharatlarla yoğrularak pişirilmesi yoluyla yapılan yemeklerdir. Izgara, fırınlama, kızartma veya sulu yemek olarak yapılabilir. İnegöl Köftesi yurt çapında en çok sevilen köfteler arasındadır.

    Sulu et yemekleri arasında Güveç, Kağıt Kebabı ve çeşitli Türlü ve Yahniler sayılabilir. Ayrıca Türk mutfağında çok sayıda balık, tavuk ve sakatat yemekleri mevcuttur.






    Sebze yemekleri




     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••




    Türk mutfağı sebze yemekleri açısından çok büyük bir çeşitliliğe sahip bir mutfaktır. Dolmalar ve sarmalar, etli sebze yemekleri, kızartma sebzeler ve zeytinyağlıların sayısız çeşitleri mevcuttur.

    Dolmalar ve sarmalar hem etli hem de etsiz (Yalancı Dolma) olarak hazırlanabilirler. Etki dolmalar kıyma, pirinçi soğan ve domatez salçası içerirler. Yalancı dolmalar ise pirinç, soğan, kuş üzümü ve çam fıstığı kullanılarak yapılır. Lahana ve asma yaprağı sarmaları hazırlamak için kullanılır. Dolmalar için en çok kullanılan sebzeler biber, kabak, domates, patlıcan ve soğan gibi sebzelerdir.

    Etli sebze yemekleri kıyma ve parça etin sebzelerin yanısıra pişirilmesi yoluyla hazırlanırlar. Etli fasulye, patlıcan musakka, etli kabak, etli bezelye, etli türlü, etli mercimek ve nohut, etli ıspanak, lahana ve pırasa dahil çok sayıda yemek mevcuttur.

    Birçok sebze kızartılarak ve ızgara yöntemiyle pişirilebilir. Patlıcan kızartma, kabak kızartma, biber, domates, havuç ve mücver çok sevilen kızartma çeşitleri arasındadır.

    Ayrıca zeytinyağlılar Türk mutfağında kendine has bir yer kaplar. Bu yemekler bazan daha ucuz olan diğer sebze yağlarıyla da hazırlanabildikleri halde zeytinyağlılar olarak bilinirler. Zeytinyağlı taze fasulye, fasulye pilaki, zeytinyağlı dolma, zeytinyağlı enginar ve bakla bu sınıfa giren yemekler arasındadır.

    Türk mutfağındaki sebzeler arasında patlıcan çok özel bir önem taşır. Patlıcan sebze olarak dünyanın birçok ülkesinde yendiği halde çeşitlilik açısından Türk mutfağını dünyanın en çok patlıcan yemeğine sahip mutfak olarak saymak bir abartma sayılamaz. Türk mutfağında patlıcan dolma, kızartma, musakka, pilav, salata ve ızgara dahil sayısız patlıcan yemeği mevcuttur.





    Hamur işleri









    Börekler Türk mutfağının en sevilen hamur işleri arasındadır. Ayrıca pilav ve makarnalar da bu sınıfa katıldığında çok geniş bir çeşitlilik ortaya çıkar.

    Lahmacun ve pideler genellikle lokantalarda fırınlama yöntemiyle hazırlanırlar. Bu yemeklerin çok sevilmesi nedeniyle bu konuda ihtisaslaşan lahmacun ve pide salonları ortaya çıkmıştır.

    Börekler ise hem evde hem de lokantalarda hazırlanabilir. Çok sayıda çeşidi olan börekler Fırınlama veya kızartma yöntemleriyle hazırlabilirler. Gene börek konusunda ihtisaslaşmış börek salonları mevcuttur. Kıyma, peynir ve ıspanak en yaygın börek içleri arasındadır. Evlerde hazırlanan börek hazır yufka veya undan açılan yufka kullanılarak hazırlanır. Hazırlaması oldukça zahmetli olan Su böreği ise açılan yufkanın suda kaynatılmasından sonra kullanılmasını gerektiren bir börek türüdür.






    İçecekler




     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••




    Dünyanın her yerinde sevilen gazlı içecekler, bira ve meyve sularının yanısıra Türk mutfağının kendine has içecekleri mevcuttur. Yoğurdun sulandırılmasıyla yapılan ayran tamamen Türkiye'ye özgü bir içecektir. Bunun dışında boza, şalgam suyu ve şerbet te Türkiye'nin kendine özgü soğuk içecekleri arasındadır.

    Sıcak içecekler arasında Türk kahvesi ve Türk çayı özel bir yer kaplar. Türk kahvesi kabaca çekilmiş kahvenin cezve denilen uzun saplı kaplar içinde pişirilmesiyle hazırlanır. Dünya çapında ün kazanmış olan Türk kahvesi fincan denilen küçük bardaklar içinde servis edilir. Türk çayı günümüzde tercih edilme açısından kahvenin tahtına oturmuş bir sıcak içkidir. İki parça çaydanlık veya semaver kullanılarak toz çaydan hazırlanır. İnce belli çay bardaklarında servis edilir. Türk çayı da hazırlanma yöntemi nedeniyle dünya çapında bir ün kazanmıştır.

    Alkollü içkiler arasında rakı Türk mutfağında en çok tercih edilen içkidir. Üzümden elde edilen alkolün anason tohumu ile iki veya üç kez damıtılmasından elde edilir. Türk mutfağının geçmişi çok eskilere dayanan tarihsel alkollü içkisidir. Rakının çok arkasında gelmesine karşılık bira ve şarap ta giderek yaygınlık kazanmaktadır. Yerli üzümler kullanarak hazılanan Türk şarapları lezzet ve çeşitlilik açısından dünyada adlarını duyurmaya başlamıştır.






    Tatlılar



     ••••TÜRK  ve OSMANLI TARİHİ KULÜBÜ ••••



    Sütlü tatlılar sütün şekerle kaynatıldıktan sonra nişasta, pirinç veya pirinç unu ile katılaştırılması yoluyla hazırlanırlar. Kazandibi ise muhallebi gibi hazırlandıktan sonra elde edilen tatlının bir tepside kızartılarak karamelleştirilmesi sonucu elde edilen ilginç bir Türk tatlısıdır. Tavuk Göğsü de sütlü bir tatlıdır, söz edilen bu malzemelerin yanısıra ince bir şekilde didiklenen tavuk etinin göğüs kısmını da içerir.

    Revani, İrmik helvası gibi bazı tatlıların yapımında irmik kullanılır. Türkiye'deki dinsel inançlar arasında özel bir yeri olan aşure buğday, kuru üzüm, fasulye ve nohut gibi birçok bitkisel malzemeler kullanılarak hazırlanan bir tatlıdır. Kabak tatlısı balkabağının şekerle pişirilmesi yoluyla hazırlanır. Sonbahar ve kış aylarında tercih edilen Türk mutfağına has bir tatlıdır.




  • O kadar şeyi ararken okurken gözünüz yorulmuyormu ya Ben iki bakim dedim gözüm bi hoş oldu. Kasmayın fazla
  • beni de üyelere eklerseniz sevinirim
    bu topic artık benim mekanım olacak inş. :)
  • 
Sayfa: önceki 3940414243
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.