Ermeni asıllı Gürcü yönetmen Sergei Parajanov'un elindne çıkmış epik bir film Unutulmuş Atalarımızın Gölgesi. Edebi türlerden biri olan destanı biliriz. İşte bu film de destanın görsel hâli diyebiliriz. O zamanın toplumsal yaşamı, geleneği göreneği, bunlarla bezeli bu film. Ve destansı, içimize işleyen bir aşk öyküsü var.
Dikkat! Yazının Bu Kısmı Filmin Muhteviyatıyla İlgili Ayrıntılı Bilgiler İçermektedir.
İvan, babasını öldüren adamın kızı Marichka’ya âşık oluyor. İmkânsız bir aşk diyebiliriz. Çünkü iki aile birbirine düşman ve İvan’ın annesi, kocasını öldüren adama ve ailesine beddua ediyor. Belki bu ilenmeden ötürü de İvan ve Marichka bir türlü evlenemiyor. Fakat evlenmeden ilişkiye giriyorlar ve Marichka gebe kalıyor. Bu durum yönetmen tarafından doğrudan anlatılmıyor. Evlenmeden bir beraberlik yaşadıkları için kızın arkasından dalga geçiyor köylü kadınlar. İvan ve Marichka bazen birlikte mutluyken Marichka’nın aklına asla evlenemeyecekleri geliyor ve mutsuzluğa kapılıyor. Yönetmenin hiçbir yönetmende görmediğim anlatış tarzı var. Bu anlatış tarzıyla ilerleyen filmde, İvan’ın babasının cenazesinde kucağında taşıdığı siyah kuzuyu bu sefer Marichka’nın kucağında görüyoruz. Çok değişik bir havada sanki İvan ve Marichka birbirlerini aramaktadırlar. Marichka uçurumun kenarına gelmiştir. Çaresizdir. Kuzu yükseklerden nehire düşer ardından kendi düşer ve ölür. Yine yönetmenin şiirsel anlatımında bir süre sonra çevrede ağıt yakan insanlar bir ölümün haberciliğini yaparlar ve İvan kızın nehirden çıkartılmış cesedini görür. Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır İvan için. Yine köylüler onun bu perişan durumunu konuşmaktadırlar, İvan sevgilisinin ölümü sonrası büyük bir bunalıma ve yalnızlığa girmiştir. Bu sırada filmin başından itibaren değişen mevsimler yine değişir, bahar gelmektedir. İvan asla sevemeyeceği, ilk aşkının yerine ikame edemeyeceği bir kadınla evlenir. Ama hiç mutlu bir evlilik olmaz. İvan bu evlilikle iş hayatına da başlar. Karısı onu arzulamakta, İvan ise ondan uzaklaşmaktadır. Hatta noel yemeğinden önce dua ederler, İvan ölen sevgilisine de atıfta bulunarak, “Yitirilmiş ruhlar bize katılsın. Uzun yolculuklarda zarar görenler...Ya da derin sularda boğulanlar.” Diye dua eder. Karısı İvan’ın onu boşlaması yüzünden, onunla birlikte olmak isteyen başka bir adama sonunda razı olur ve İvan buna ses çıkarmaz. Çünkü o kadın onun umurunda değildir. Filmin sonunda İvan ölmektedir. Bu sırada İvan’ın sevgilisiyle buluşma anı dillere destan bir yönetmenlik görürüz.
İçerik Sona Ermiştir.
Özellikle filmin son bölümlerindeki çekimler muazzam. Böyle bir yönetmeni nasıl gözden kaçırdım anlamış değilim. Yapım yılına göre bu kadar harika çekimlerin, açıların, kamera kullanımının olduğu, gelenekle, ağıtlarla yedirilmiş bir film oldukça şaşırtıcı. Özünde İvan adında herhangi birinin çocukluğundan ölümüne değin hayatının bir aşk etkeni eşliğinde ve sembolik olarak anlatıldığı harika bir başyapıt diyebiliriz bu film için. Ayrıca, Theodoros Angelopoulos bu yönetmenden çok şey kazanmış. (8.5-9/10)
Sayat Nova
Sergei Parajanov, bu filmin bir biyografi olmadığını söylese de, Sayat Noya isimli ozanın hayatından esintiler taşıdığını belirtiyor. Gerçekten de öyle. bir ozanın hayatı hiçbir yönetmenin yapmadığı ve aslında en olması gereken biçimde sinemaya aktarılmış. Şiirsel bir film ve her bir sahnenin bir resim tablosunu andırdığını söyleyebilirim. Ayrıca film başından sonuna kadar sembolizm yoluyla çekilmiş, bu bakımdan ve kameranın her sahnede hiç hareket etmemesi bakımından biraz zor bir film. Yönetmen Narın Rengi'nde de bağlı bulunduğu Kafkas kültürünü filme yedirmiş, fakat dinsel öğelerin bu kadar sıkça kullanılması pek hoşuma gitmedi, yine de ozanın hayatında böyle gerçeklerin olması açısından hoş görmek gerekir. Alejandro Jodorowsky'nin de bu yönetmenden epey etkilenmiş olabileceğini düşünüyorum. (7.5-8/10)
Uyarı! Bu iki film sanat filmidir. İzleyecek olanlar iki kere düşünmelidir.