Şimdi Ara

Tarihe Geçmiş İnsanlar (2. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
198
Cevap
1
Favori
61.737
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Mekanik saat (16. yy)
    Saati öğrenmenin tarihi kısmıyla ilgilenmeyelim, o kısım epey uzun. 1577'de dakikayı gösteren ilk saat yapılmış. Jost Burgi'nin amacı, astronomların kullanacağı bir yardımcı üretmekmiş.1656'da sarkaç icat edilmiş, bu da saatleri daha güvenilir hale getirmiş. Koluna saat takan ilk kişi ise Fransız matematikçi ve filozof Blaise Pascal. Yıllardan 1660. Saat kavramını standartlarına oturtan ise 1878'de Sir Sanford Fleming olmuştur.

    İlk mekanik saatlerde biri olan ağırlık takılarak çalışan bu saattir.
     Tarihe Geçmiş İnsanlar


    Mikroskop (16. yy)
    Lensler ve büyüteçler, Antik Yunan uygarlığında bile biliniyormuş. Ancak onlar bu lensleri yapmayı değil, sadece ortası kenarlarından daha geniş kristallerin etkilerini biliyormuş. 1590'da iki gözlük imalatçısı Zaccharis Janssen ve oğlu Hans, bir tüpün içine dizdikleri lenslerin yakındaki bir cismi 10 kat yakına getirdiklerini fark etmiş. 1700'lü yılların başında Anton van Leeuwenhoek, 270 kat büyüten bir mikroskop yapmış ve olaylar gelişmiştir!

    İlk mikroskop nasıl birşeydi bilemiyorum ama buna benzer birşey olsa gerek.Resim biraz küçüktür.
     Tarihe Geçmiş İnsanlar



    Teleskop (1608)
    Cam, M.Ö. 3500 gibi bulunmuş ama lens haline gelmesi için 5000 sene geçmesi gerekmiş. Hans Lippershey, ilk lensi 1600'lü yılların başında yapmış. Aslında doğruyu söyleyelim, mikroskopta da okuduğunuz gibi çok önceleri de lensler yapılıyormuş ama nedense tarihe adını o yazdırmış. Teleskop ise 1609'da, ünlü İtalyan bilim adamı Galileo Galilei tarafından icat edilmiş. Bu teleskop cisimleri 30 kat büyütebiliyormuş. Aynalarla ışığı toplayarak daha performanslı bir teleskobu bulan kişi ise 1704'de Isaac Newton olmuştur.

    Daha fazla yazmak isterdim ama yoruldum.Bugünlük bu kadar.




  • Galileo Galilei (1564-1642)

     Tarihe Geçmiş İnsanlar


    Hemen her zaman önadıyla anılan İtalyan bilim adamı Galileo, bugüne kadar yaşamış en büyük astronomi, fizik ve matematik bilginlerinden biridir. Gökyüzünü teleskopla ilk kez o incelemiş, yeni bir fizik dalı olarak mekaniğin temellerini atmış ve doğa da matematik ilkelerinin geçerli olduğunu kanıtlamıştır.

    Bir müzisyen oğlu olan Galileo, 15 Şubat 1564'te İtalya'nın Pisa kentinde doğdu. Floransa yakınlarındaki Vallombrosa Manastırı'nda temel eğitimini tamamladıktan sonra 1581'de Pisa Üniversitesi'nde tıp öğrenimine başladı. Gözlem yeteneğinin ilk belirtileri de daha o yıllarda ortaya çıktı. Söylendiğine göre, Pisa Katedrali'nin tavanında asılı bir lambanın sallanışını izlerken, salınım süresinin genliğe bağlı olmadığını fark etmişti. Başka bir değişle, lamba denge konumundan ne kadar uzaklaşırsa uzaklaşsın her salınımını eşit zaman aralığında tamamlıyordu. Galileo yıllar sonra bu gözlemden yola çıkarak zaman ölçümünde sarkaçtan yaralanılabileceğini saptadı. Bu arada bilime duyduğu ilgi giderek arttığı için, tıp öğrenimini yarım bırakarak kendini matematik ve fizik çalışmalarına verdi.

    1589'da, katı cisimlerin ağırlık merkezine ilişkin kitabının yayımlanmasından sonra, Pisa Üniversitesi'nde matematik dersleri vermeye ve hareket kuramı konusundaki araştırmalarına başladı. 1592'de, önemli çalışmalarından çoğunu gerçekleşticeği ve 1610'a kadar kalacağı Padova Üniversitesi'nde matematik profesörü oldu. 1604'te, düşen cisimlerin hreketlerini inceleyerek, kütlesi ne olursa olsun bütün cisimlerin hafif cisimlerden daha hızlı düştüğü yolundaki eski inanışı çürüterek düzgün hızlanan hareket yasasını ve ivme kavramını ortaya attı.

    1609'da teleskobun icat edildiğini öğrenen Galileo bu aleti hiç görmeden hemen kendine bir teleskop yaptı. İlk yaptığı teleskop cisimleri ancak üç kat büyütüyordu, ama çok geçmeden aletin büyütme gücünü 32'ye çıkarmayı başardı. Böylece, o güne kadar çıplak gözle görülemeyen gökcisimlerini ilk kez teleskopla inceleyerek çok önemli gözlemler yaptı. 7 Ocak 1610'da Jüpiter gezegeninin dört büyük uydusunu keşfetti; bu uydular bugün onun adıyla anılır.

    Galileo'nun yaşadığı çağda hâlâ M.Ö 2. yüzyılda yaşamış Eski Yunanlı astronom Batlamyus'un evren kuramı geçerliydi. Bu kurama göre Dünya evrenin merkezinde hareketsiz duruyor, bütün gökcisimleri de Dünya'nın çevresinde dolanıyordu. Polonyalı astronom Mikolaj Kopernik'in, evrenin merkezinin Dünya değil Güneş olduğu ve Dünya ile birlikte bütün öbür gezegenlerin Güneş çevresinde dolandıklarını savunan yeni kuramına inananlar pek azdı. Galileo'nun Jüpiter'in uydularını keşfetmesi, ardındann Merkür ve venüs gezegenlerinin Dünya'dan tıpkı Ay gibi değişik evrelerde görüldüğünü saptaması, bu gezegenlerin Güneş çevresinde dolandıklarının kanıtı olarak Kopernik kuramını destekleyen önemli gelişmelerdi.

    1610'da Toskana Dükü'nün ''başfilozofu ve matematikçisi'' olmak üzere Padova'dan ayrılan Galileo, bu görevdeyken çalışmalarına daha çok zaman ayırabildi ve 1613'te Lettere sulle machie solari(Güneş Lekeleri Üstüne Mektuplar) adlı kitabını yayımladı. Bu kitapta hem Güneş'in yüzeyinde görülen lekelerin öbür gökcisimlerinin gölgesi olmadığını savundu, hem de Dünya'nın Güneş çevresinde dolandığını öne süren Kopernik kuramına inancını ilk kez açıkça dile getirdi. Bu açıklama, hala Batlamyus'un kuramını geçerli sayan ve bütün Hıristiyanlar'ın buna inanmasını isteyen Roma Katolik Kilisesi ile Galileo'yu karşı karşıya getirmişti. Öne sürüldüğüne göre, Kilise'nin ileri gelenleri, bundan böyle Kopernik'in düşüncelerini savunmaktan ve yaymaktan vazgeçeceği konusunda Galileo'dan söz aldılar. Bunun üzerine Galileo Floransa'daki evine çekierek çalışmalarını uzun bir süre sessizce sürdürdü. Ama, 1632'de yayımlanan ve bütün Avrupa'da övgüyle karşılanan Dialogo sopra i due massimi sistemi del mondo (İki Büyük Dünya Sistem Üstüne Konuşmalar) adlı kitabında gene Kopernik sistemi savununca Engizisyon'da yargılanmak üzere Roma'ya çağrıldı. 1633 Haziran 'ında aylarca süren sorgulamadan sonra, Kopernik kuramı konusundaki görüşlerini ve inancını yadsıması koşuluyla suçunun bağışlanacağı bildirildi. Ölüm tehditi altında bu isteği yerine getiren Galileo'nun, inancından döndüğünü ve pişmanlık duyduğunu belirten belgeleri imzaladıkttan sonra ''Gene de Dünya dönüyor'' dediği söylenir. Engizisyon'un verdiği hapis cezası papanın isteğiyle ev hapsine dönüştürüldü ve büyük bilgin Floransa yakınlarındaki Arcentri'de kendi evine çekildi.

    1634'ten başlayarak ömrünün son sekiz yılını bu evde geçiren Galileo 1637'de görme yeteneğini tümüyle yitirdi. Ama 8 Ocak 1642'de öünceye kadar çalışmalarına ara vermedi ve 1638'de önemli yapıtlarından biri sayılan Discorsi e dimostrazioni matematiche interno a due nuove scienze attenenti alla meccanica'yı ( Mekanikle İlgili İki Yeni Bilim Üzerine Söylevler ve Matematiksel Kanıtlar) yayımladı. Bu kitabında, sonradan Sir İsaac Newton'ın geliştireceği yeni bir bilim dalı olan mekaniğin temellerini attı.




  • Önemli buluşlar
    1280 İlk gözlük İtalya'da yapıldı.
    1450 Johannes Gutenberg'in baskı makineleri kitap üretiminde çığır açtı. Bunun sonucunda yeni icatlar hakkındaki bilgilerin yayılması hızlandı.
    1453 Copernicus, gezegenlerin Dünyanın etrafında değil, Güneş'in etrafında döndüğünü ortaya atan kuramını yayımladı.
    1592 Galileo, cisimleri 30 kez büyüten bir teleskop yaptı.
    1614 İskoçyalı matematikçi John Napier logaritma cetvelini icat etti.
    1618 Johannes Kepler, gezegenlerin Güneş'in çevresinde çizdikleri elips biçimindeki yörüngeleri betimleyen yasaları yayımlar.
    1622 Blaise Pascal, babasının vergi hesaplarında kullanması için bir toplama makinesi icat etti.
    1643 Evangelista Torricelli, hava basıncını ölçmek için şimdi civalı barometre denilen cihazı icat etti.
    1656 Christian Huygens, Galileo'nun fikirlerine dayanan hassas bir sarkaçlı saat tasarladı.
    1668 Isaac Newton ilk aynalı teleskopu yaptı.
    1682 Edmond Halley, daha sonra kendi adıyla anılacak bir kuyrukluyıldızın yörüngesini çizip betimledi.
    1687 Newton'un, evrensel çekim yasalarını formülleştirdiği Principia başlıklı kitabının yayımladı.
    1690 Edmund Halley, dalış makinelerine hava pompalayacak bir yöntem geliştirdi.
    1698 Thomas Savery'nin yaptığı ilk buhar makinesi, su altında kalan madenlerdeki suyu dışarı pompalamada kullanıldı.
    1733 İngiliz bir dokumacı tarafından icat edilen "uçan mekik" adındaki alet bir kişinin bir günde üretebileceği kumaş miktarını ikiye katladı.
    1752 Benjamin Franklin, yıldırımın elektrikten kaynaklandığını gösterdi.
    1783 Marquis de Jouffroy d'Abbans ilk buharlı gemiyi yüzdürdü.
    1783 Montgolfier Kardeşler bir sıcak hava balonunu başarıyla uçurdu.
    1789 Lavoisier'nin, 33 elementi sıraladığı ve bu elementlerin adlandırılması ile ilgili modern sistemi sunduğu "Kimyasal Adlandırma Yöntemi" yayımlandı.
    1796 Edward Jenner, bir çocuğu çiçek hastalığına karşı aşıladı.
    1799 Alessandro Volta, ilk elektrik bataryasını yaptı.
    1801 İlk denizaltılardan olan Nautilus ilk yolculuğunu tamamladı.
    1804 Richard Trevithick raylar üzerinde giden ilk buharlı lokomotifi yaptı.
    1814 Friedrich König elle çalışan matbaadan çok daha hızlı olan buharlı matbaayı geliştirdi.
    1819 Augustus Siebe basınçlı bir dalgıç elbisesi tasarlayarak insanların daha derinlere dalabilmesini sağladı.
    1820 Hans Oersted, elektrik akımının pusulanın iğnesi üzerinde manyetik etki yarattığını gösterdi.
    1821 Charles Babbage, karmaşık matematiksel tabloları otomatik olarak hesaplamak için tasarladığı "fark makinesi" nin üzerinde çalışmaya başladı.
    1826 Fransız fizikçi Joseph Niepce tarihteki ilk fotoğrafı çekti.
    1829 George Stephenson, en iyi buharlı lokomotif tasarlama ve yapma yarışmasını kazandı. Rocket adlı bir lokomotif üretti.
    1830 İlk dikiş makinesi Fransız terzi Barthelemy Thimonnier tarafından tasarlandı.
    1836 Samuel Colt, yaptığı hızlı ateş eden tabanca "altıpatlar" ın patentini aldı.
    1837 Isambard Kingdom Brunel, ilk kıtalararası buharlı gemiyi yüzdürdü.
    1837 İki İngiliz mucit William Cooke ve Charles Wheatstone ilk elektrikli telgraf makinesini yaptı.
    1838 Samuel Morse kendi geliştirdiği Morse alfabesini ilan etti.
    1839 Louis Daguerre vesikalık fotoğraflarda çok tutulan daguerrotype fotoğraf tekniğini icat etti.
    1841 Michael Faraday, hareketli bir mıknatıstan elektrik akımı elde etti.
    1843 Samuel Morse, telgraf mesajlarında kullanılmak üzere nokta ve çizgilerden oluşan ünlü mors alfabesini icat etti.
    1846 Amerikalı bir dişçi bir çene ameliyatında acıyı hissettirmemek için eter kullandı.
    1848 İlk yürüyen merdiven, New York'ta turist çekmek için kuruldu.
    1849 Çengelli iğne icat edildi.
    1857 New York'ta bir dükkân asansörü olan ilk bina oldu.
    1860 Belçikalı Etienne Lenoir ilk içten yanmalı motoru yaptı.
    1863 İlk metro (yeraltı demiryolu) hattı Londra'da işletmeye açıldı.
    1868 Gregor Mendel, bezelye bitkileriyle yaptığı, modern genetik kuramının temellerini oluşturan araştırmalarını bitirdi.
    1868 Bir gazetenin yazı işleri müdürü olan Christopher Sholes ilk kullanışlı daktiloyu yaptı.
    1872 Fotoğrafçı Eadweard Muybridge ilk ardışık fotoğraflar dizisini çekti.
    1876 Alexander Graham Bell ilk telefon konuşmasını yaptı.
    1877 Edison fonografı icat etti.
    1878 Joseph Swan elektrik ampulünü icat etti.
    1879 Ernst von Siemens elektrik döşenmiş bir hat üzerinde giden ilk elektrikli treni sergiledi.
    1881 Emile Berliner, yassı plaklar kullanan ilk gramofonu yaptı.
    1885 Louis Pasteur, bir dizi aşı yaparak, kuduz bir köpek tarafından ısırılmış bir çocuğun yaşamını kurtardı.
    1885 Fizikçi Heinrich Hertz elektromanyetik dalgaların varlığını gösterdi.
    1885 Avusturyalı kimyacı Carl Auer, muma göre daha kullanışlı ve güvenli olan bir havagazı lambası icat etti.
    1886 Linotip adlı makine, gazetelerin ve kitapların daha hızlı hazırlanmasını sağladı.
    1888 George Eastman, Kodak no.l adlı fotoğraf makinesini üretti ve müşterilerinin filmlerini banyo etti.
    1889 Edison'un yardımcısı Charles Batchelor sinema filmlerinin seslendirilmesi üzerine deneyler yaptı.
    1890 Daimler motor şirketi, dört tekerlekli ve akaryakıtla çalışan otomobil üretimine başladı.
    1890 Herman Hollerith'in icat ettiği elektrikli sayma makinesi sayesinde Amerika'da nüfus sayımı işlemi çok hızlı bir şekilde sonuçlandırıldı.
    1895 Paris'te Lumiere Kardeşler 10 hareketli filmden oluşan bir gösteri yaptı.
    1895 Wilhelm Röntgen, X-ışınlarını buldu.
    1898 Valdemar Poulson, modern teybin öncüsü olan bir cihaz yaptı.
    1901 İlk radyo transistörünü Marconi geliştirdi.
    1902 İtalyan Guglielmo Marconi, Manş Denizi üzerinden radyo dalgalarıyla mesaj iletmeyi başardı.
    1903 Amerikalı Wright Kardeşler ilk motorlu uçağın uçuşunu gerçekleştirdi.
    1903 Henry Ford, yeni araba fabrikasıyla seri üretim tekniğini getirdi.
    1903 Willem Einthoven, kalbin işleyişini kaydeden elektrokardiyografi cihazını icat etti.
    1904 John Fleming'in geliştirdiği cam diyotlar radyo cihazlarının vazgeçilmez parçası oldu.
    1908 Adını mucidinin adından alan Geiger sayacı radyasyonu saptamak ve ölçmek için kullanılmaya başlandı.
    1910 Fransız Henri Fabre, tekerlekleri olmayan ve su üzerinde seyredebilen bir uçak geliştirerek ilk deniz uçağını icat etti.
    1911 Marie Curie, radyoaktiflik konusunda kendi başına yaptığı çalışmalardan dolayı Nobel Ödülü aldı; böylece de bu ödülü iki kez alan ilk kişi oldu.
    1911 Ernest Rutherford, atomun merkezinde bir çekirdek olduğunu gösterdi.
    1919 Einstein, "Genel Görelilik" konusundaki yazısını yayımladı.
    1921 Philip Drinker, hastaların solunum yapmasına yardım etmek için "demir ciğer"i icat etti.
    1922 İlk mikrofilm tanıtıldı.
    1926 John Logie Baird ilk televizyon görüntüsünü başarıyla iletti.
    1926 Robert Goddard ilk sıvı yakıtlı roketi fırlattı.
    1926 ABD'li Profesör Robert Hutchinson Goddard ilk sıvı yakıtlı roketi geliştirdi. Gaz ve sıvı oksijenle işleyen roket, 12,5 metre yüksekliğe çıktı ve 56 metre yol aldı.
    1928 Bugün penisilin dediğimiz bir oluşumun bakterileri öldürmesi Alexander Fleming'in dikkatini çekti.
    1933 İki Alman bilim adamı Max Kroll ve Ernst Ruska elektron mikroskobunu yaptı.
    1935 Alman şirketi AEG, sesi kaydetmek için plastik manyetik teyp bandını geliştirdi.
    1938 Macar mucit Lazlo Biro, bıro da denilen bilye uçlu tükenmez kalemi icat etti.
    1938 Amerikalı Chester Carlson ilk fotokopi makinesini icat etti.
    1939 İgor Sikorsky adlı bir Rus mühendis tarafından ilk helikopter yapıldı.
    1940 İlk elektronlu mikroskop Philedelphia'da tanıtıldı.
    1942 Wernher von Braun, Almanya'nın ilk uzun menzilli füzesi olan V-2'yi fırlattı.
    1942 Enrico Fermi, ABD'nin Chicago kentinde, nükleer enerjinin denetim altına alınabildiği bir nükleer reaktör yaptı.
    1943 Jacques-Yves Cousteau ve Emile Gagnan, ilk dalış tüpünü tasarladılar.
    1945 Amerikalı mucit Percy Spencer, ilk mikrodalga fırını tasarlayarak patentini aldı.
    1946 John Mauchy ve John Eckert'in geliştirdiği, Amerika'nın ilk elektronik bilgisayarı ENIAC halka gösterildi.
    1947 Edwin Land bir dakikadan az bir sürede siyah beyaz fotoğraf çıkaran polaroid makineyi icat etti.
    1953 Francis Crick ile James Watson DNA molekülünün yapısını keşfetti.
    1957 Sovyetler Birliği tarafından Dünyanın çevresinde dönen insan yapımı ilk cisim Sputnik I fırlatıldı.
    1960 Theodore Maiman ilk lazeri yaptı.
    1962 Telefon konuşmalarının yanında canlı televizyon görüntülerini de ileten Telstar adlı uydusu fırlatıldı.
    1977 Dünyanın tekrar kullanılabilen ilk uzay gemisi olan Uzay Mekiği, ABD tarafından fırlatıldı.
    1982 Philips ve Sony şirketleri kompakt diski çıkardı.
    1987 İlk sayısal ses bantları (DAT) üretildi.
    1990 Yüksek netlikte televizyon (HDTV) yayını ilk kez yapıldı.




  • Felix Bloch (1905 - 1983)

     Tarihe Geçmiş İnsanlar


    23 Ekim 1905 yılında Zürih, İsviçre'de doğmuştur. Burada ve Eidgenössische Technische Hochschule de eğitim görmüştür.


    1927 de fizik mühendisliği eğitimini tamamlamasının ardından University of Leipzig'e geçerek doktorasını vermiştir. Alman akademilerinde Werner Heisenberg, Wolfgang Pauli, Niels Bohr ve Enrico Fermi gibi bilim adamları ile çalışmıştır.


    1933 yılında Almanyayı terk ederek Stanford Üniversitesine geçmiştir. 1939 yılında Amnerikan vatandaşlığına geçmiştir. 2. Dünya Savaşı yıllarında Los Alamos National Laboratuarında atom enerjisi üzerinde çalışmıştır.


    Savaş sonrası dönemde nükleer indüksiyon ve manyetik nükleer rezonans konularına yoğunlaşmıştır. MRI (Manyetik Rezonans Görüntüleme) olayının temellerini atmıştır. O ve Edward Mills Purcell 1952 Nobel Fizik Ödülü'nü nükleer manyetik alanındaki çalışmalarından dolayı almışlardır.




  • Ernest Orlando Lawrence (1901 - 1958)

     Tarihe Geçmiş İnsanlar



    8 Ağustos 1901'de Güney Dakota Canton'da doğdu. Annesi ve babası Norveç göçmeni Carl Gustavus ve Gunda Lawrence idi. İlk öğrenimini Canton Lisesi'nde, sonra St. Olaf College'de tamamladı. 1919'da Güney Dakota Üniversitesi'nden kimya diploması aldı. Chicago Universitesi'nde bir yıl fizik çalıştı. 1925'te Yale Universitesi'nden doktora derecesi aldı.


    Sonraki iki yılında ulusal araştırma üyesi, bir yılında asistan olarak Yale Universitesi'nde çalışmaya devam etti. 1928'de doçent olarak, Berkeley California Üniversitesi'ne atandı. İki yıl sonra Berkeley'in en genç profesörü oldu. Üniversitenin 1936'da ölünceye kadar sürdüreceği radyasyon laboratuvar şefliğine atandı. 2. Dünya Savaşı sırasında atom bombası çalışmalarında birçok görev alarak hayati katkılarda bulundu. Savaş yıllarından sonra 1958'deki Cenova Konferansı'nda Amerika'nın delegesi olarak atom bombası testlerinin durdurulması için antlaşma sağlanmasına çalıştı.


    İlk olarak iyonlaşma ve metal buharının iyonlaşma potansiyeli konularında çalıştı. 1929'da düşük voltajlarda nükleer parçacıkları çok yüksek hızlara çıkarabilecek "Egetron"u keşfetti.


    Üniversitenin tıbbi fizik laboratuvar şefi olan kardeşi Dr. John Lawrence ile birlikte "Cyclotron" denilen yeni bir parçacık bulundu, tıp ve biyoloji alanlarındaki uygulamalarda kullanıldı. Sonra Columbia Universitesi Kanser Araştırmaları Enstitüsü danışmanı oldu. Lawrence, Cyclotron'un daha büyük ve güçlü modellerini geliştirdi.


    1941'de Cyclotron, kozmik parçacık meson'un yapay olarak üretilmesinde kullanıldı. Daha sonra çalışmalarını antiparçacıklar üzerine genişletti. Lawrence iyi bir yazardı. 1924'le 1940 arasında 56 yayıma imza attı. Elektrik yükü boşaltılmasıyla saniyenin milyarda biri zamanı ölçen bir yöntem geliştirdi. Bundan başka evrenin temel sabitlerinden biri olan e/m oranını çok kesin olarak veren bir yöntem buldu. Çalışmalarının çoğunu "The Physical Review" ve "The Proceedings of the National Academy of Sciences" kitaplarında topladı.


    Aldığı biçok ödülden bazıları; Franklin Institute'nın "The Elliott Cresson Madalyası" , National Academy of Sciences'ın "The Comstock Prize" ödülü, Royal Society'nin "The Hughes Madalyası", Royal Physical Society'nin "Duddell Madalyası", "Faraday Madalyası", "The Enrico Fermi" ödülü ve 1939 Nobel Fizik Ödülü'dür. Ayrıca "Liyakat madalyası" ile onurlandırıldı. On üç Amerikan ve İngiliz üniversitesinden (Glasgow) onursal doktora aldı. Birçok Amerikan derneğinin ve yabancı derneğin üyesiydi. Lawrence, Mary Kimberly Blumer ile 1932'de evlendi. Altı çocukları oldu. Tekne, tenis, buzpateni ve müzik ilgi alanlarındandı. 27 Ağustos 1958'de Kaliforniya'da öldü.




  • Pakistan,Hindistan,İran ve Kuzey Kore'deki nükleer çalışmalara önderlik etmiş olan Abdülkadir Han'ı tanıyacağız.

    Abdülkadir Han (1935 - .... )


     Tarihe Geçmiş İnsanlar



    Abdülkadir Han, 1935 yılında Hindistan'da doğdu, Pakistan 1947 yılında kurulduktan sonra 1952 yılında ailesiyle birlikte bu ülkeye göç etti. Pakistan'da üniversite eğitimini tamamlayan ve daha sonra Belçika'da metalurji dalında doktora alan Han, bundan sonra Hollanda'da bir nükleer reaktörde uzman olarak çalışmaya başladı. Çalıştığı yer URENCO adıyla bilinen İngiliz Alman Hollanda ortaklığından meydana gelen bir nükleer konsorsiyumdu. Han burada 1972–1976 yılları arasında çalıştı ve daha sonra ülkesine döndü. 1983 yılında bir Hollanda mahkemesi Hanı UREMCO'dan uranyum zenginleştirme ve başka nükleer konuları kapsayan gizli bilgi, dosya ve şemaları çalıp kaçırmakla suçlayan bir dava açtı. Han, davanın sonucunda suçlu bulundu ve 4 yıl hapse mahkum oldu ama bir teknik eksiklikten dolayı karar iptal edildi ve Han aleyhindeki dava düştü.


    Han, Hollanda'dan gereken nükleer bilgi ve tecrübe ile ülkesine döndükten sonra bir ekip ile Pakistan'ın nükleer programını gizlice başlattı, kendi adıyla anılan Han Laboratuvar'ını kurdu ve sonunda Pakistan en başta onun çaba ve dehasıyla 1998 yılında ilk nükleer silah denemesini başarıyla gerçekleştirdi. Bu denemeden sonra birkaç başarılı deneme daha yapıldı ve sonunda Pakistan resmen dünya nükleer kulübünün yeni üyesi oldu. Şüphesiz Pakistan bu çalışmaları yaparken Hindistan da aynı tür çalışmaları yaptı, bu ülke de nükleer kulübe Pakistan'dan önce üye oldu. Esasen Pakistan'ın nükleer programı Hindistan'ı dengelemek, bu ülkenin nükleer programına karşılık olarak doğdu ve gelişti. Bu çalışmalarda Abdülkadir Han en önemli, en belirleyici, en başarılı rolü oynadı ve ülkesine nükleer gücü kazandırdı.


    Ne var ki, 2003 ün kasım ayından itibaren Abdülkadir Han'ın itibarına gölge düştü, hakkında çok ciddi iddialar, suçlamalar yapılmaya başlandı. Pakistan'ın en ünlü bilim adamı olarak bilinen Abdülkadir Han, Pakistan'ın gizli nükleer bilgilerini, dosyalarını İran, Libya ve Kuzey Kore'ye kanunsuz yollardan aktarmakla ve bu ülkelere Pakistan dizaynı nükleer yakıt zenginleştirici santrifüj cihazlarını satmakla suçlandı. Esasen bu iddiaların menşei de büyük ölçüde İran'dan kaynaklanıyordu. Milletlerarası Atom Enerjisi Kurumu (IAEA)'nun İran'a yaptığı baskılar sonucunda İran'ın bu kuruma verdiği gizli bilgilerden hareketle bu kurum İran'ın nükleer programında kullanılan bazı kaynaklar bakımından Pakistan'a ve Abdülkadir Han'a ulaşmış bulunuyordu. Nitekim daha sonraki süreçte Han, bu suçlamaları kabul etti.




  • Charles Darwin (1809 - 1882)

     Tarihe Geçmiş İnsanlar


    Charles Darwin 1809da Birminhanda hali vakti yerinde bir ailenin çocuğu olarak doğdu. 16 yaşında tıp eğitimi görmesi için Eidinburgh Üniversitesine gönderildi. Ancak bu konu ilgisini çekmediği için babası ona rahip olmasını ve bu amaçla Cambridge Üniversiteside öğrenim görmesini önerdi. Bununla birlikte Charlesi en çok ilgilendiren konu doğa tarihiydi. Cambridgede öğretim görevlisi olan Joseph S. Henslowla tanıştı ve daha sonra da dost oldu. Darwin, Henslowun sayesinde Güney Amerika kıyılarına yapılan resmi keşif gezisine katılma imkanı buldu. Yine bu dönemde Darwinin doğa bilim görüşlerini etkileyen bir başka şey de Alexander von Humboldtun kitaplarıdır. Humboldtun kitapları ona kendi deyimiyle doğabiliminin soylu yapısına bir katkıda bulunmak isteğini uyandırdı. Darwin, bu bağlamda 27 Aralıkta başlayacak ve 5 yıl sürecek bir deniz yolculuğuna çıktı.

    Charles Darwin, yolculuk dönüşü zooloji ve jeoloji konusundaki incelemelerini ve yolculuk günlüğünü yayınladı. Bütün bunlar onun kamuoyunda ün kazanmasını sağladı.

    Türlerin Kökeni

    Darwin nihayet bu geziler ve araştırmalardan sonra temel eseri olan Türlerin Kökenini yayınladı. (1843)Bu eserin yazarken Darwin özellikle Thomas Malthusun Toplumun Gelecekteki Gelişmesine Etkileri Açısından Nüfus Üzerine Bir Deneme eserinden etkilenmişti. Malthusa göre, bir insan veya hayvan topluluğu, bütün bireyleri yetişkin yaşa gelir ve ürerse çok büyük bir hızla iki katına çıkabilir. Buradan hareketle de Darwin meşhur Doğal Ayıklama tezini geliştiri. Teze göre; hayvan topluluklarının az çok kararlı bir nüfusu korumalarını, çok sayıda bireyin üreme yaşına gelmeden ölmesine bağlıdır. Ancak kendilerini yaşam koşullarına iyi uyarlayanlar üreyecek yaşa gelebilmektedir. Her şey sanki yaşam zorlukları üremeye yatkın bireyler arasında bir ayıklama yapıyormuş gibi gerçekleşmektedir.


    Bu ve bunun gibi bir çok iddia içeren kitap o dönemde bir çok kişinin tepkisini çekmişti. Özellikle dini ve felsefi eleştiriler yapıldı. Tartışmanın en can alıcı bölümlerinden biri, İngiliz Bilimsel İlerleme Derneğinin 30 Haziran 1860ta Oxfordda toplanan yıllık oturumunda meydana geldi. Anglikan Piskoposu Samuel Wilberforce bu toplantıda Darwinin tezine çok sert eleştiriler getirdi.

    Bir çok bilim adamı türlerin evrimini kabul etmekle birlikte doğal ayıklama tezine karşı çıktılar. Felsefi karşı çıkışlar ise Darwin’in bu tezinin ırkçılığa varabilecek sonuçlar doğuracağı yönündeydi.

    Charles Darwinin mücadele dolu hayatı 1882de sona erdi. Geliştirdiği kuramlar halen günümüzde tartışılmaktadır.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi CfgMaster -- 5 Eylül 2008; 13:11:32 >




  • Alfred Russel Wallace (1823 - 1913)


     Tarihe Geçmiş İnsanlar


    8 Ocak 1823 yılında doğdu.


    İngiltere Galler'de Usk-Monmouthshire da dokuz çocuklu bir ailenin sekizinci çocuğu olarak doğdu. Hertford'da bir dilbilgisi okulunu bitirdi. 1840-1843 yılları arasında harita - kadastrocu ağabeyinin yanında çalıştı. 1844 yılında bir süre Leicester'de bir okulda görev yaptı , 1845 yılında ağabeyi William'ın ölümü ile tekrar harita - kadastro işine geri döndü.


    1848 yılında Leicester'dan tanıştığı doğa bilimci Henry Walter Bates ile Amazon yağmur ormanlarından örnekler toplamak üzere Brezilya'ya gitti. Türlerin kökenlerini araştırma fikri kafasında bu gezi sırasında şekillendi. 1852 yılında İngiltere'ye geri döndü.


    1854-1862 yılları arasında araştırmalar yapmak ve örnekler toplamak üzere Malay takımadalarında bulundu. Burada yaptığı çalışmaları 1869 yılında yayımlanan Malay Takımadaları adlı eserinde topladı.


    Charles Darwin ile aynı zamanlarda evrim kuramı konusunda çalışmıştır. Darwin , dinsel ve muhafazakar çevrelerden tepki çekeceğini düşünerek çalışmalarını ölümünden sonra yayınlanmak üzere rafa kaldırmışken , benzer bir çalışma hazırlayan Wallace'dan 1858 yılında aldığı bir mektup çalışmalarını yayımlaması için ona cesaret vermiştir. Darwin ile Wallace evrim teorisi ve doğal seçilim üzerine beraberce bir tez yazıp yayımlamışlardır.

    Eserleri
    Malay Takımadaları (1869)
    Doğal Seçilim Kuramına Katkılar (1870)
    Hayvanların Coğrafi Dağılımları (1876)
    Aşılama (1898)

    Aldığı Ödüller
    Merit Nişanı (1908)
    İngiliz Kraliyet Topluluğu Copley Madalyası (1908)
    İngiliz Kraliyet Coğrafya Topluluğu Kurucu Madalyası (1892)
    Linnean Topluluğu Altın Madalyası (1892)




  • Paul Ehrlich (1854 - 1915)

     Tarihe Geçmiş İnsanlar


    Alman bakteriyoloji bilgini Ehrlich, başta difteri olmak üzere birçok hastalığın önlenmesini ve frengi gibi bazı hastalıkların tedavisini sağlayan çalışmalarıyla tanınır. Ayrıca, hastalıkların kimyasal bileşiklerle tedavisini öngören kemoterapinin de öncüsüdür.

    Strehlen'de doğan Ehrlich Almanya'daki Breslau (bugün Polonya sınırları içindeki Wroclaw), Strasbourg, Freiburg ve Leipzig üniversitelerinde öğrenim gördü. 1878'de tıp öğrenimini tamamlayınca, hastalıkların önlenmesinde ve tedavisinde kimyasal maddelerden nasıl yararlannılabileceğini araştırmaya koyuldu. Bakterilerin vücut dokularına yerleşerek kolera, tifo, verem, tetanos, kangren gibi birçok hastalığa yol açtıklarını biliyordu. Deneyleriyle bu bilgileri daha da zenginleştirerek bazı bakterilerin doğrudan dokuları yıkıma uğrattığını, bazılarının da toksin denen zehirli salgılarıyla vücuda zarar verdiğini saptadı. Bunun üzerine bütün ilgisini antitoksinlere, yani zehirlere karşı etkili olabilen serumlara yöneltti.

    O yıllarda, sağlıklı bir hayvana toksin şırınga edildiğinde hayvanın vücudunda bu maddeye karşı bir antitoksin geliştiği biliniyordu. Demek ki bu hayvanların kanından hazırlanan serum insanlara şırınga edildiğinde hastalıklara karşı bağışıklık kazandırılabilirdi. 1906'dan başlayarak Frankfurt'taki Speyer Deneysel Tedavi Enstitüsü'nde Ehrlich'in yönetiminde sürdürülen araştırmalarda, difteriye karşı bağışıklık yaratmak için at serumu kullanıldı ve Ehrlich difteri antitoksinlerini üretebilmek için başka hayvanlar üzerinde de araştırmalar yapıldı. 1908 Nobel Tıp Ödülü, bağışıklık konusundaki çalışmaları nedeniyle Paul Ehrlich ile İlya İliç Meçnikov arasında bölüştürüldü.

    Ehrlich'in önemli buluşlarından biri de kimyasal boyaların kullanımına ilişkindir. Fareler ve kobaylar üzerinde deneyler yaparak, kömür katranından elde edilen bazı anilin boyaların canlı dokuları ve sinirleri boyadığını buldu. Böylece şilk kez sinir sisteminin çalışmasını inceleme olanağı doğdu. Ayrıca, boyanan dokularda bakteri ve toksinlerin yol açtığı olumsuz etkiler de gözlemlenebildi. Ehrlich daha sonra bazı boyaların insan ve hayvan dokularına zarar vermeksizin bakterileri yok ettiğini saptadı. Tripanozoma adıyla bilinen tekhücreli asalakların yol açtığı bir hastalığa yakalanan fareler mutlaka ölüyordu. Ama hayvana tripan kırmızısı denilen kimyasal bir boya verildiğinde hastalık denetim altına alınabiliyordu. Ehrlich boyalarla yüzlerce deney yaptı ve sonunda Afrika'da çok yaygın olan uyku hastalığının tripan boyasıyla tedavi edilebileceğini buldu.

    Ehrlich 1909'da da frengi tedavisinde kullanılabilen birleşik geliştirdi. Frengi bugün bile dünyanın her yanında görülen son derece bulaşıcı bir hastalıktır. Salvarsan adıyla piyasaya sürülen bu bileşik daha çok ''606'' olarak anılır. Çünkü frengiye karşı etkili olabilecek çeşitli kimyasal bileşikleri deneyen Ehrlich bu bileşiği 606. deneyde bulmuştu. Salvarsan'ın bulunması kemoterapinin gerçek anlamda başlangıcı sayılır.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi *Bozkır* -- 5 Eylül 2008; 15:30:34 >




  • Fritz Henkel (1848 - 1930)

     Tarihe Geçmiş İnsanlar


    Alman girişimci Henkel ürettiği Persil'le "kendi kendine" çamaşırı yıkayan ilk deterjanı piyasaya sürerek, Henkel firmasının dünyanın en büyük kimya şirketlerinden biri haline gelmesi için temel taşı koymuş oldu.

    Henkel bir ilkokul öğretmeninin oğlu olarak Vöhl/Hessen'de dünyaya geldi. Okula devam ettiği yıllarda bile ilgisini en çok çeken ders kimya idi. 17 yaşına geldiğinde, Batı Almanya'nın gelişmekte olan endüstri bölgesi sayılan Elberfeld'e gitti. Gessert Kardeşlerin Boya ve Lake Fabrikasında çıraklık eğitimini tamamladıktan sonra, burada asli eleman olarak işe alındı ve aradan kısa bir zaman geçtikten sonra şirketin imza yetkili müdürlüğüne yükselmeyi başardı. 1873'te evlendiği Edith Steinen ile dört çocuk sahibi oldu (karısı 1904'te öldü).

    Henkel, 1874'te işinden istifa etti ve Aachen'de bir kimyasal madde ve boya toptancısına ortak oldu. İki yıl sonra potas silikatı ile soda karışımından geliştirdiği çamaşır tozunu piyasaya sürmeyi düşündü. Gerekli parasal olanaklara sahip olmadığı için iki ortak buldu ve 1876'da Henkel & Cie adlı çamaşır tozu fabrikasını kurdu. Aachen'de bir evde kurulan bu işletmeye alınan üç eleman hemen bu "Universal-Waschmittels"in üretimine başladılar. Henkel, piyasaya atılır atılmaz, gazete ve dergilerde ürününün reklamını yapmaya başladı. Önceki adı, kendi düşüncesine göre bir kişiliğe sahip bulunduğundan, çamaşır tozuna kısa bir süre sonra "Henkel'in Ağartıcı Sodası" adını verdi.

    Henkel firmasını 1878'de daha iyi trafik bağlantısı bulunan Düsseldorf'a taşıdı. Ağartıcı Soda ile yaptığı işler hızla ilerleyince, durmak dinlenmek bilmeyen girişimci Henkel, yeni ürünlere eğilebildi. 1880'li yıllarda hammadde ve kimyasal madde ticareti ile uğraştı ve çay işine girdi. Öncelikle sömürge ürünleri satıcılarından oluşan rakip şirketlere karşı, reklam ve yeni ambalajlama biçimiyle savaşmaya çalıştı. "Henkel Thee" çayını, yalnız aromayı korumakla kalmayıp, ayrıca reklam alanı olarak da kullanabildiği, bir teneke kutu içinde satışa sundu. Henkel'in yıllık cirosu 1899'da ilk kez milyonu aştı. Aynı yıl içinde Düsseldorf-Holthausen'de 55.000 metre karelik devasa bir fabrika arazisi satın aldı. Önceleri bu alanın onda birini bile kullanamadı. 1905'te sayıları 100'ü aşan çalışanlarına aralarında şirketin sağladığı yaşlılık sigortası da bulunmak üzere, Henkel örnek olacak sosyal avantajlar sağladı.

    Henkel KG'nin Önemli İş Alanları

    • Organ kimya (plastik, laklar, boyalar)

    • İnce kimya (kozmetik ve farmakolojik kimya için ürünler)

    • Kimyasal-teknik marka ürünleri (yapıştıncı ve tutkallar)

    • Kozmetik, vücut bakım ürünleri sabun, deodorant, krem, parfüm, ağız hijyeni, saç bakım ürünleri)

    • Yıkama/temizlik ürünleri (deterjan,bulaşık deterjanı, WC-temizleyici ürünler, ayakkabı bakım ürünleri, bitki köruyucu ürünler)

    Henkel 1907 yılının Haziran ayında gazetelere verdiği küçük ilanlarla müşterilerini "bir- seferlik kaynatma ile, zahmetsizce, çitilemeden bembeyaz pırıl pırıl çamaşır" sağlayan yeni bir çamaşır tozu hazırladı. İçerdiği en önemli bileşikleri olan Perborat ve Silikat'tan adını alan PERSIL. O zamanlara göre muazzam sayılan 1 milyon markı bulan reklam bütçesiyle Henkel, kendi kendine çamaşırı yıkayan dünyadaki ilk deterjanın piyasada tutunmasını sağlayabildi. Böylelikle Almanya'nın günlük bir gazetesinde tam sayfa bir ilan verdi ve beyaz güneş şemsiyeleriyle bembeyaz giysiler içinde büyük kentlerin kalabalık caddelerinde dolaşan adamlardan bir ekip kurdu. Bu kampanya çok başarılı oldu.

    Cirosu altı yıl içinde 50 misli artarak 30 milyon markı buldu. Bu çamaşır tozu Birinci Dünya Savaşı'ndan kısa bir süre önce Avrupa'nın hemen hemen tüm ülkelerinde "Persil bleibt Persil" (Persil, her zaman Persil'dir) reklam sloganıyla satılmaktaydı. Henkel Avrupa kıtasının en büyük deterjan üreticisi olma payesine erişmişti. 1926 yılında 78 yaşına gelen Henkel, şirket sermayesinin ölümünden sonra çocuklarına geçmesini karar altına aldı. Henkel, dört yıl sonra halefi Fritz Henkel jr.'un ölümünden birkaç ay sonra 1930'da Düsseldorf'ta öldü.




  • Karşınızda periyodik tabloyu bulan Dimitri İvanoviç Mendeleev.

    Dimitri İvanoviç Mendeleev (1834 - 1907)



    On yedi kardeşin en küçüğü olan Mendeleev,Sibirya'nın Tobolska şehrinde doğmuştur (1834). Babası bir lise müdürü, büyük babası ise Sibirya'nın ilk gazetesinin yayımcısı idi. Dimitri ilk tahsilini sürgünde iken yaptı. Babasının ölümünden sonra annesi onun daha iyi bir eğitim alması için St. Petersburg'a göç etti.

    Dimitri, St. Petesburg Üniversitesinde kendini tanıttı. Tezini "alkol ve suyun birleşmesi" konusu üzerine yaptı (1856). Fransa ve Almanya'da, Bunsen ve bir çok Avrupalı bilim adamıyla buluşup, çalışan Mendeleev, 1858 yılında Almanya'daki Karlsruhe (Kalzrue) konferansına katıldı. Bu konferansta "Avogadro hipotezi" üzerine şiddetli tartışmalar olmuştu. Daha sonra ilk petrol kuyularını görmek üzere Pensilvanya'daki petrol sahalarını gezdi. Rusya'ya dönüşünden sonra yeni bir ticari damıtma usulü geliştirdi. 32 yaşında St. Petersburg Üniversitesinin inorganik kimya kürsüsünde profesör oldu.

    Elementlerin fiziksel ve kimyasal özelliklerindeki düzenlilikten yola çıkarak elde ettiği periyodik tablo, onun en büyük çalışması idi. Bu düzenleme esnasında,o güne kadar bulunamamış bazı elementlerin varlığını ve özelliklerini tahmin etti (1869). Bir kaç yıl içinde varlığını haber verdiği elementlerin keşfedilmesi Mendeleev'i kısa sürede dünya çapında ünlü bir kimyacı hâline getirdi.

    Periyodik tablo, Mendeleev'in mükemmel yorumculuğu ve üretici zekasının çarpıcı bir ürünüdür. Mendeleev'in 25 büyük kitaptan oluşan diğer çalışmaları da oldukça ilginçtir. O'nun İzomorfizm hakkındaki bilgileri organize etmesi, jeokimyanın gelişmesini sağlamıştır. Ayrıca, kritik kaynama noktasını bulup, çözeltilerin hidrat teorisini geliştirmesi onun büyük bir fizikokimyacı olarak anılmasına sebep olmuştur. Mendeleev, 70 kadar akademi ve ilim topluluğunun üyesi idi. Kendi deyimiyle onun birinci hizmeti ilmi araştırmaları, ikincisi ise öğretmenlikti. St. Petersburg'un bir çok okulunda öğretmenlik yapmıştır. 1907 yılında zatürreden ölmüştür.

    Mendeleev, periyodik tabloyu ilk defa bastırdığı zaman bilinen 63 element vardı. Ölümünden bir yıl sonra ise bilinen elementlerin sayısı 86'ya yükselmişti. Bu kadar hızlı artış, kimyanın en önemli genelleştirmesi olan elementlerin periyodik tablosu sayesinde sağlanmıştı. Mendeleev hiç bir yeni element keşfedememiş olmasına rağmen, bilim dünyasına yaptığı hizmetten dolayı, 1955 yılında G.T.Seaborg başkanlığındaki Amerikalı fizikçiler tarafından sentezlenen 101 atom numaralı elemente, Dimitri Mendeleev onuruna "mendelevyum" adı verilmiştir.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi CfgMaster -- 5 Eylül 2008; 18:54:04 >




  • Hazarfen Ahmed Çelebi ( .... - .... )

     Tarihe Geçmiş İnsanlar


    Hezarfen Ahmed Çelebi, dünyada ilk kez uçmayı başaran Türk bilginidir. Onyedinci yüzyılda yaşadığı, 1623-1640 yılları arasında saltanat süren Sultan Dördüncü Murad zamanında, uçma tasarısını gerçekleştirdiği ve geniş bilgisinden ötürü halk arasında Hezarfen olarak anıldığı bilinmektedir.


    Evinde deneylerle uğraşıp, çeşitli konularda araştırmalar yapan Hazerfan Ahmed Çelebi, İsmail Cevheri adlı bir başka Türk bilginini örnek alarak, bugünkü hava taşıtlarının ilkel şeklini gerçekleştirmişti. Kuşların uçuşunu inceleyerek tarihi uçuşundan önce hazırladığı kanatlarının dayanıklılık derecesini ölçmek için, Okmeydanı'nda deneyler yapmış ve bir sabah kıyılarda biriken İstanbul halkının gözleri önünde, Galata kulesinden kendisini boşluğa bırakarak, kanatlarını hareket ettirerek boğazı aşmış ve Üsküdar semtine inmiştir.


    Sarayburnu'ndaki Sinan Paşa köşkünden bu durumu seyreden Sultan Dördüncü Murad, Ahmed Çeleb ile önce çok yakından ilgilenmiş, ancak bu derece bilgili ve becerikli bir adamın varlığından kuşkuya düşerek onu Cezayir'e sürgün etmiştir. Ahmed Çelebi orada vefat etmiştir.




  • Batlamyus ( .... - .... )


     Tarihe Geçmiş İnsanlar


    Geç İskenderiye Dönemi'nde yaşamış (M.S. ikinci yüzyılın birinci yarısı) ünlü bilim adamlarından birisi de Batlamyus'tur. Hayatı hakkında hemen hemen hiç bir bilgiye sahip değiliz. Müslüman astronomlar 78 yaşına kadar yaşadığını söylerler. Belki Yunan asıllı bir Mısırlı, belki de Mısır asıllı bir Yunanlıdır. Yunanca adı Ptolemaios'tur, ama harf uyuşmazlığı nedeniyle Ortaçağ İslâm Dünyası'nda Batlamyus diye tanınmıştır.


    Batlamyus astronomi, matematik, coğrafya ve optik alanlarına katkılar yapmıştır; ancak en çok astronomideki çalışmalarıyla tanınır. Zamanına kadar ulaşan astronomi bilgilerinin sentezini yapmış ve bunları Mathematike Syntaxis (Matematik Sentezi) adlı yapıtında toplamıştır. Bu eserin adı, daha sonra Megale Syntaxis (Büyük Derleme) olarak anılmış ve Arapça'ya çevrilirken başına Arapça'daki harf-i tarif takısı olan el getirildiği için, ismi el-Mecistî biçimine dönüşmüştür; daha sonra Arapça'dan Latince'ye çevrilirken Almagest olarak adlandırıldığından, bugün Batı dünyasında bu eser Almagest adıyla tanınmaktadır.


    Almagest, onüç kitaptan oluşur; Birinci Kitap, kanıtlarıyla birlikte Yermerkezli Dizge'nin anaçizgilerini verir; İkinci Kitap, Menelaus'un teoremiyle, küresel trigonometri bilgilerini ve bir kirişler tablosunu içerir; burada örnek problemler de çözülmüştür; Üçüncü Kitap, Güneş'in hareketini ve yıllık süreyi ve Dördüncü Kitap ise, Ay'ın hareketini ve aylık süreyi konu edinir; Beşinci Kitap aynı konularla ilgilidir, Ay'ın ve Güneş'in mesafelerini tartıştığı gibi, bir usturlabın yapılışı ve kullanılışı hakkında da ayrıntılı bilgiler sunar; Altıncı Kitap'ta gezegenlerin kavuşumları ve karşılaşımları incelenir ve Güneş ve Ay tutulmalarına temas edilir; Yedinci ve Sekizinci Kitap, durağan yıldızlarla ilgilidir, meşhur presesyon tartışmasını, Ptolemaios'un durağan yıldızlar katalogunu ve bir gök küresi âleti yapabilmek için gerekli olan yöntem bilgisini içerir; geriye kalan beş kitap ise devingen yıldızların, yani gezegenlerin hareketlerine tahsis edilmiştir ve yapıtın en özgün kısmıdır.


    Batlamyus, bu eserinde anaçizgileriyle göksel olguları anlamlandırmak maksadıyla kurmuş olduğu geometrik kuramı tanıtmaktadır; Aristoteles fiziğini temele alan bu kuramda, evren küreseldir ve Yer bu evrenin merkezinde hareketsiz olarak durmaktadır. Şayet günlük veya yıllık görünümler Yer'in hareketleri sonucunda meydana gelseydi, her şey uzaya saçılır ve Yer parçalanırdı. Ay, Merkür, Venüs, Güneş, Mars, Jüpiter, Satürn ve sabit yıldızlar Yer'in çevresinde, muntazam hızlarla, dairesel hareketler yaparlar. Sabit yıldızlar küresi evrenin sonudur.


    Ancak, Yer'in merkezde olduğu ve gök cisimlerinin de onun çevresinde muntazam bir şekilde dolandıkları kabul edildiğinde, kuramın bazı gözlemleri, örneğin Ay ve Güneş'in Yer'e yaklaşıp uzaklaşmalarını, bazen hızlı, bazen yavaş hareket etmelerini açıklaması olanaksızdı. Bunun için Batlamyus Yer'i belli bir ölçüde merkezden kaydırmıştır. Klasik astronomide bu düzenek (eksantrik) dış merkezli düzenek olarak adlandırılır. Gezegenlerin gökyüzünde ilmek atmalarını, yani durmalarını ve geriye dönmelerini açıklamak için de, (episikl) taşıyıcı düzenek adı verilen başka bir düzenek daha kabul etmiştir.


    Batlamyus, Almagest'in girişinde trigonometriye ilişkin kapsamlı bilgiler vermiştir; çünkü küresel astronominin sınırları içinde kalan klasik astronomiye ait hesaplamalar, küresel geometriye dayanmaktadır. Batlamyus'tan yaklaşık olarak üç asır önce yaşamış olan Hipparkhos (M. Ö. 150) açıların kirişlerle ölçülebileceğini bildirmiş ve bir kirişler cetveli hazırlamıştı; ancak bu konuya ilişkin yapıtı kaybolduğundan, bu cetveli nasıl düzenlediği bilinmemektedir. Bazı yayların kirişlerinin bulunması çok kolaydı ve bu kirişlere ana kirişler adı verilmişti; ama bunların dışındaki yayların kirişlerinin bulunması uzun işlemleri gerektiriyordu. Bu nedenle Batlamyus kirişler cetvelini hazırlarken bir dairenin içine çizilmiş dörtgenlere ilişkin Batlamyus Teoremi'ni (AB . CD + AD . BC = AC . BD) kullanmak suretiyle, açılar toplamı ve farkının kirişlerini (kiriş (A-B), kiriş (A+B), kiriş A/2 , kiriş 2A gibi) bulma yoluna gitmişti.


    Batlamyus, coğrafya araştırmalarına da öncülük etmiş ve Coğrafya adlı yapıtıyla matematiksel coğrafya alanını kurmuştur. Bu kitap Kristof Kolomb'a (.... - ....) kadar bütün coğrafyacılar tarafından bir başvuru kitabı olarak kullanılmıştır.


    Almagest'ten sonra yazılan Coğrafya, sekiz kitaba bölünmüştür ve matematiksel coğrafya ile haritaların çizilebilmesi için gerekli olan bilgilere tahsis edilmiştir; Almagest gibi Coğrafya da derleme bir eserdir; Batlamyus bu kitabı hazırlarken Eratosthenes, Hiparkhos, Strabon ve özellikle de Surlu Marinos'tan büyük ölçüde yararlanmıştır.


    Coğrafya'nın Birinci Kitab'ı Dünya'nın veya doğrusunu söylemek gerekirse Yunanlılar tarafından bilinen Dünya'nın büyüklüğü ve kartografik izdüşüm yöntemleri hakkında ayrıntılı bilgiler verir; İkinci Kitap'la Yedinci Kitap arasında ise tanınmış memleketlerdeki önemli yerlerin, yani önemli kentlerin, dağların ve nehirlerin enlem ve boylamları verilmek suretiyle Dünya'nın düzenli bir tasviri yapılır; enlem ve boylamlardan, yani bir başlangıç dâiresine enlemsel ve boylamsal uzaklıklardan söz eden ilk bilgin Batlamyus'tur; Batlamyus'un enlem ve boylam tablolarıyla betimlemeye çalıştığı Dünya, kabaca 20* Güney'den 65* Kuzey'e ve en Batı'daki Kanarya Adaları'ndan, bunların yaklaşık olarak 180* Doğu'sundaki bölgelere kadar uzanmaktadır; bunun dışında kalan bölgeler ise Yunanlılar ve dolayısıyla Batlamyus tarafından tanınmamaktadır; söz konusu tablolar, haritaların çizilmesini olanaklı kılmaktadır ve nitekim bu haritalar belki de eserin eski nüshalarında mevcuttur; çünkü astronomik bilgileri kapsayan Sekizinci Kitap'ta bunlara belirgin atıflar yapılmıştır.


    Ancak Batlamyus'un coğrafya anlayışı yeteri kadar geniş değildir. İklim, doğal ürünler ve fiziki coğrafyaya giren konularla hiç ilgilenmemiştir. Başlangıç meridyenini sağlam bir şekilde belirleyemediği için, vermiş olduğu koordinatlar hatalıdır. Ayrıca, Yer'in büyüklüğü hakkındaki tahmini de doğru değildir. Ancak Kristof Kolomb bu yanlış tahminden cesaret alarak, Batı'ya doğru gitmiş ve Amerika'ya ulaşmıştır.


    Aynı zamanda, bu dönemin önde gelen optik araştırmacılarından olan Batlamyus, daha önceki optikçilerin çoğu gibi, görmenin gözden çıkan görsel ışınlar yoluyla oluştuğu görüşünü benimsemiştir. Ancak, görsel yayılımın fiziksel yorumunu da vermiş ve bu yayılımın, kesikli ve aralıklı bir koni biçiminde değil de, kesiksiz ve sürekliliği olan bir piramid biçiminde olduğunu belirtmiştir. Şayet böyle olmasaydı, yani ışınlar gözden sürekli bir biçimde çıkmasaydı, nesneler bir bütün olarak görülemezlerdi. Buna rağmen, Batlamyus'un görsel piramid fikri, optikçiler arasında tutunamamış ve görme söz konusu olduğunda daha çok koni göz önüne alınmıştır. Nitekim kendisinden sonra, İslâm Dünyasında, bilginlerin görsel koni fikrine dayandıkları ve görme geometrisini bunun üzerine kurdukları görülmektedir.


    Batlamyus, katoptrik (yansıma) konusuyla da ilgilenmiş ve yapmış olduğu ayrıntılı deneyler sonucunda üç prensip ileri sürmüştür:


    1. Aynalarda görünen nesneler, gözün konumuna bağlı olarak, aynadan nesneye yansıyan görsel ışın yönünde görünür.


    2. Aynadaki görüntüler nesneden ayna yüzeyine çizilen dikme yönünde ortaya çıkarlar.


    3. Geliş ve yansıma açıları eşittir.

    (*BOT = *GOT)


    Bu prensipler çizim yoluyla yandaki şekilde gösterilmiştir. Buna göre, AY * ayna, G * göz, B * nesne, B' * görüntü, O * ışının aynada yansıdığı nokta, TO * Normal'dir.


    Bu üç prensipten ilk ikisini kuramsal, üçüncüsünü ise deneysel olarak kanıtlayan Batlamyus, ayna yüzeyine gelen ışının eşit bir açıyla yansıdığını gösterebilmek için, üzeri derecelenmiş ve tabanına düz bir ayna yerleştirilmiş olan bakır bir levha kullanmıştır. Bu levhaya teğet olacak biçimde bir ışın huzmesini ayna yüzeyine gönderip, gelme ve yansıma açılarının büyüklüklerini belirlemiş ve bunların birbirlerine eşit olduğunu görmüştür. Batlamyus bu deneyini küresel ve parabolik bütün aynalar için tekrarlayarak, ulaştığı sonucun doğru olduğunu kanıtlamıştır.


    Batlamyus, dioptrik (kırılma) konusuyla da ilgilenmiş ve ışığın bir ortamdan diğerine geçerken yoğunluk farkından dolayı yön değiştirmesinin nedenini araştırmıştır. Bu araştırmanın sonucunda, az yoğun ortamdan çok yoğun ortama geçen ışının, Normal'a yaklaşarak ve çok yoğun ortamdan az yoğun ortama geçen ışının ise Normal'den uzaklaşarak kırıldığını ve kırılma miktarının yoğunluk farkına bağlı olduğunu ileri sürmüştür.


    Nitekim onun bu konuyu ele alırken benimsediği bazı prensiplerden bunu açıkça görmek olanaklıdır:


    1. Görsel ışın az yoğundan çok yoğuna veya çok yoğundan az yoğuna geçtiğinde kırılır.

    2. Görsel ışın doğrusal olarak yayılır ve farklı yoğunluktaki iki ortamı birbirinden ayıran sınırda yön değiştirir.

    3. Gelme ve kırılma açıları eşit değildir; fakat aralarında niceliksel bir ilişki vardır.

    4. Görüntü, gözden çıkan ışının devamında ortaya çıkar.

    Batlamyus ortam farklılıklarından dolayı ışığın uğradığı değişimleri, aynı zamanda kırılma kanununu da içerecek şekilde deneysel olarak göstermeye çalışmış ve çeşitli ortamlardaki (havadan cama, havadan suya ve sudan cama) kırılma derecelerini gösteren kırılma cetvelleri hazırlamıştır. Ancak verdiği değerler küçük açılar dışında tutarlı olmadığı için kırılma kanununu elde edememiştir.


    Batlamyus, daha önce Babil ve Yunan astronomları ve astrologları tarafından derlenmiş bilgi birikimden yararlanmak suretiyle astrolojiyi de sistemleştirmiştir! Dört bölümden oluştuğu için Tetrabiblos (Dört Kitap) olarak adlandırmış olduğu yapıtında, gezegenlerin nitelik ve etkileri, burçların özellikleri, uğurlu ve uğursuz günlerin belirlenmesi gibi astrolojinin sınırları içine giren konular hakkında ayrıntılı bilgiler vermiştir. Ortaçağ ve Yeniçağ astrolojisi bu kitabın sunmuş olduğu birikime dayanacaktır.


    Astroloji bir bilim değildir, ama astronomi ile birlikte doğmuş ve yaklaşık olarak 18. yüzyıla kadar, bu bilimin gelişimini, kısmen olumlu kısmen de olumsuz yönde etkilemiştir; bu nedenle astronomi tarihi araştırmalarında astrolojiye ilişkin gelişmelerden de bahsetmek gerekir.




  • Abram İsaakoviç Alihanov (1904 - .... )

     Tarihe Geçmiş İnsanlar



    1904 yılında Gence'te doğmuştur.


    Kardeşi Artemis İsaakoviç Alihanyan'la birlikte radyoaktif çekirdeklerin elektron-pozitron çiftleri saldıklarını bulan Abram İsaakoviç Alihanov,yapay radyo elementlerinin beta tayfı üstüne araştırmalara başladı(1934).


    Kozmos ışınlarının bireşimini ve gücünü inceledi.SSCB'de ağır suyla ayarlanan ilk çekirdek reaktörünü çalıştırdı(1949).SSCB'deki ilk atom bombasını gerçekleştirenler arasında yer aldı.
    1970 yılında Moskova'da öldü.




  • Descartes (1596 - 1650)

     Tarihe Geçmiş İnsanlar


    1596 yılında doğdu. 1604-1612 yılları arasında Cizvit öğrencisi olan Descarter, bu dönemde eski edebiyat ve matematik eğitimi aldı. 1618-1629 yılları arasında seyahat ederek geçiren Renenin bu dönemki hayatı aynı zamanda bazı görüşlerinin şekillenmesinde çok önemli pay sahibi oldu. Felsefeye yönelme tarihi de işte bu dönemin başlarına (1619) rastlar. 1629da Hollandaya göç eden filozof, yeni bir felsefe geliştirmek amacındadır. Hollanda’da kaldığı süre içinde Üç defa Fransaya -kısa olmak kaydıyla- yolculuk yapar. Bu yolculuklardan birinde Pascal ile tanışır ve ona boşluk üzerine deney yapmasını tavsiye eder.


    Büyük bir değişimin arefesindeki Avrupada hayatını sürdüren Descartes, 1633 yılında Galileinin mahkum edilmesi üzerine biraz kenara çekilmek istese de, Aristotales yandaşlarının, Fransız Cizvitlerinin ve Hollanda'daki Protestan yöneticilerin şiddetli saldırılarına maruz kalmaktan kaçamaz. 1642 yılında eserleri üniversitelerde okutulması yasaklanır. Gerekçesi ise, çünkü, bir kere bu felsefe yenidir ve sonra, gençliği eski ve sağlıklı felsefeden uzaklaştırmaktadır...


    1649 yılında Hollandadan ayrılan Descartes, Kraliçe Chiristina'nın daveti üzerine İsveçe gider. İklimin sertliği sebebiyle hastalanır ve bir ciğer iltihaplanması sonucunda Şubat 1650 de ölür.




  • Maxwell'e büyük bir saygım vardır. "Önemli" deyince olmazsa olmazlardan.
  • Piri Reis


    Pîrî Reis (d. 1465-70, Gelibolu - ö. 1554), Osmanlı denizcisi. Amerika'yı gösteren Dünya haritaları ve Kitab-ı Bahriye adlı denizcilik kitabıyla tanınmıştır.

    Piri Reis eşsiz bir kartograf ve deniz bilimleri üstadı olmasının yanı sıra, Osmanlı deniz tarihinde izler bırakmış bir kaptandır.

    Piri ve amcası Kemal Reis, uzun yıllar Akdeniz'de korsanlık yaptılar. 1486'da Granada’nın (Gırnata) Osmanlı Devleti'nden yardım istemesi üzerine 1487-1493 yılları arasında Piri ve amcası, gemilerle Granadalı (Gırnatalı) müslümanları İspanya'dan Kuzey Afrika'ya taşıdılar.

    1499-1502 yıllarında Osmanlı Donanması'nın Venedik Donanması'na karşı sağlamaya çalıştığı deniz kontrolü mücadelesinde Osmanlı gemi komutanı idi. Piri Reis Akdeniz'de yaptığı seyirler sırasında gördüğü yerleri ve yaşadığı olayları, daha sonra Kitab-ı Bahriye adıyla dünya denizciliğinin de ilk kılavuz kitabı olma özelliğini taşıyacak olan kitabının taslağı olarak kaydetti.

    Piri Reis, 1511'de amcasının ölümünden sonra, bir süre için açık denizlere açılmadı ve Gelibolu'ya yerleşti. Burada, önce 1513 tarihli ilk dünya haritasını çizdi. Atlas Okyanusu, İber Yarımadası, Afrika'nın batısı ile yeni dünya Amerika'nın doğu kıyılarını kapsayan üçte birlik parça, bu haritanın elde bulunan bölümüdür. Bu haritayı dünya ölçeğinde önemli kılan, Kristof Kolomb'un hala bulunamamış olan Amerika haritasındaki bilgileri içeriyor olmasıdır.

    Piri Reis haritasını, Yavuz Sultan Selim'in Mısır seferi sırasında, 1517'de padişaha sundu.

    Bazı tarihçilere göre, Osmanlı padişahı dünya haritasına bakmış ve 'Dünya ne kadar küçük...' demiştir. Sonra da, haritayı ikiye bölmüş ve 'biz doğu tarafını elimizde tutacağız..' demiştir.. Padişah, daha sonra 1929'da bulunacak olan diğer yarıyı atmıştır. Bazı kaynaklarca, günümüzde bulunamamış olan doğu yarısını, Hint Okyanusu'nun ve onun Baharat yolunun kontrolünü ele geçirmek için Padişahın yapacağı olası bir sefer için kullanmak istediği bile iddia edilmektedir...

    Piri Reis seferden sonra, tuttuğu notlardan Bahriye için bir kitap yapmak amacıyla Gelibolu'ya döndü. Derlediği denizcilik notlarını bir Denizcilik Kitabı (Seyir Kılavuzu) olan Kitab-ı Bahriye'de bir araya getirdi..

    Kanuni Sultan Süleyman'ın dönemi, büyük fetihler dönemiydi. Piri, 1523'deki Rodos seferi sırasında da Osmanlı Donanması'na katıldı. 1524'de Mısır seyrinde kılavuzluğunu yaptığı sadrazam Pergeli İbrahim Paşa'nın takdiri ve desteğini kazanınca, 1526'da gözden geçirdiği Kitab-ı Bahriye'sini Kanuni'ye sundu.

    Piri Reis'in 1526'ya kadar olan yaşamı Kitab-ı Bahriye'den izlenebilir. Piri Reis, 1528'de de ikinci dünya haritasını çizdi. Bugün elimizde olan Kuzey Amerika haritası bu haritanın bir parçasıdır.

    Sonraki yıllarda, güney sularında devlet için çalışan Piri Reis, bu dönemde, Hint Kaptanlığı yapmış, Umman Denizi, Kızıl Deniz ve Basra Körfezi'ndeki deniz görevlerinde yaşlandı.

    Piri Reis'in Osmanlı donanmasında yaptığı son görev, acı olaylarla biten Mısır Kaptanlığı'dır. 1552'de çıktığı ikinci seferin son durağı Basra'da, tamire ve dinlenmeye muhtaç donanmayı bırakıp ganimet yüklü üç gemi ile Mısır'a döndüğü için, burada hapsedildi. Donanmayı Basra'da bırakması, Basra valisi Kubat Paşa'ya ganimetten istediği haracı vermemesi, Mısır Beylerbeyi Mehmet Paşa'nın politik hırsı yüzünden 1554'te hizmette kusurla suçlandı ve idam edildi. Ne var ki O, yarattığı evrensel boyuttaki eserleri olan, iki dünya haritası ve çağdaş denizciliğin ilk önemli yapıtlarından birisi sayılan Kitab-ı Bahriye ile günümüzde de halen yaşamaktadır...

    İdam edildiğinde 80 yaşının üzerinde olan Piri Reis'in terekesine devletçe el konuldu.



     Tarihe Geçmiş İnsanlar


     Tarihe Geçmiş İnsanlar




  • Anders Celcius(1701-1744)



    Uppsala da Doğan ve calısmalarını bu kentte gerceklestiren isveçli fizikçi ve astronom anders celsius 1730 da uppsala universitesinde astronomi profösoru oldu.

    Yapımi 1740 ta tamamlanan uppsala gozlemevini kurarak yasamının son 4 yılında orada çalıstı.biri dünyanın gunese uzaklıgının hesaplamasına yarayan yeni bir yonteme öburu dünyanın biçimini saptamaya yonelik iki astronomi kitabı yazdı.dünyanın kutuplarda hafifce basık olduğunu gözem yoluyla bulan ilk bilimadamlarından biri oldu.

    Celsius günümüzde kendi adını tasıyan sıcaklık olceğinin bulucusu olarak tanınır.sanigrat olarakta adlandırılan bu ölçek dünyanın her yanında özellikle bilimsel olcümlerde kullanılır.daha once kullanılan sıcaklık olceğini Danzigli bir alman fizikçi olan daniel fahrenheit 1714 te geliştirmişti.

    Çalısmalarını daha cok hollandada yürüten fahrenheit ın adıyla anılan bu olcek suyun donma noktasını 32F kaynama noktasını 212F olarak gosterir.Celcius 1742 de farklı bir sıcaklık olceği geliştirdi.sıcaklık aralığını 10 esit parcaya boldu.aslında celcius buzun erime noktasını 100 suyun kaynama noktasını 0 olarak kabul etmişti.

    Daha sonra 0 ile 100 u yer değiştirdi.baslangıcta bu olceğe yüz adım anlamındaki latince centum gradus tan gelen santigrat ölçeği demişti.ama 1948 de toplanan uluslararası konfreansta adını bulucusunun adı olan celsius la değiştirdiler.celsius derecesi C olarak adlandırılır.




  • Farabi

    Felsefenin Müslümanlar arasında tanınmasında ve benimsenmesinde büyük görevler yapmış olan Türk filozoflarının ve siyasetbilimcilerinden Fârâbî'nin, fizik konusunda dikkatleri çeken en önemli çalışması, Boşluk Üzerine adını verdiği makalesidir. Fârâbî'nin bu yapıtı incelendiğinde, diğer Aristotelesçiler gibi, boşluğu kabul etmediği anlaşılmaktadır.


    Fârâbî'ye göre, eğer bir tas, içi su dolu olan bir kaba, ağzı aşağıya gelecek biçimde batırılacak olursa, tasın içine hiç su girmediği görülür; çünkü hava bir cisimdir ve kabın tamamını doldurduğundan suyun içeri girmesini engellemektedir. Buna karşılık eğer, bir şişe ağzından bir miktar hava emildikten sonra suya batırılacak olursa, suyun şişenin içinde yükseldiği görülür. Öyleyse doğada boşluk yoktur.


    Ancak, Fârâbî'ye göre ikinci deneyde, suyun şişe içerisinde yukarıya doğru yükselmesini Aristoteles fiziği ile açıklamak olanaklı değildir. Çünkü Aristoteles suyun hareketinin doğal yerine doğru, yani aşağıya doğru olması gerektiğini söylemiştir.

    Boşluk da olanaksız olduğuna göre, bu olgu nasıl açıklanacaktır? Bu durumda Aristoteles fiziğinin yetersizliğine dikkat çeken Fârâbî, hem boşluğun varlığını kabul etmeyen ve hem de bu olguyu açıklayabilen yeni bir varsayım oluşturmaya çalışmıştır. Bunun için iki ilke kabul eder:


    1. Hava esnektir ve bulunduğu mekanın tamamını doldurur; yani bir kapta bulunan havanın yarısını tahliye edersek, geriye kalan hava yine kabın her tarafını dolduracaktır. Bunun için kapta hiç bir zaman boşluk oluşmaz.


    2. Hava ve su arasında bir komşuluk ilişkisi vardır ve nerede hava biterse orada su başlar.


    Fârâbî, işte bu iki ilkenin ışığı altında, suyun şişenin içinde yükselmesinin, boşluğu doldurmak istemesi nedeniyle değil, kap içindeki havanın doğal hacmine dönmesi sırasında, hava ile su arasındaki komşuluk ilişkisi yüzünden, suyu da beraberinde götürmesi nedeniyle oluştuğunu bildirmektedir.


    Yapmış olduğu bu açıklama ile Fârâbî, Aristoteles fiziğini eleştirerek düzeltmeye çalışmıştır. Ancak açıklama yetersizdir; çünkü havanın neden doğal hacmine döndüğü konusunda suskun kalmıştır.

    Bununla birlikte, Fârâbî'nin bu açıklaması, sonradan Batı'da Roger Bacon tarafından doğadaki bütün nesneler birbirinin devamıdır ve doğa boşluktan sakınır biçimine dönüştürülerek genelleştirilecektir.




  • Blaise Pascal


    Pascal (1623-1662) küçük yaşta kendini gösteren dehalardandır. Henüz 12 yaşında iken, hiç geometri bilgisine sahip olmadığı halde, daireler ve eşkenar üçgenler çizmeye başlamış, bir üçgenin içi açılarının toplamının iki dik açıya eşit olduğunu kendi kendisine bulmuştur. Avukat olan ve matematik ile çok ilgilenen babası, onun Latince ve Yunanca’yı iyice öğrenmeden matematiğe yönelmesini istemediğinden, bütün matematik kitaplarını saklayarak, Pascal’ın bu konu ile ilgilenmesini yasaklamıştır. Pascal çocukluğunda “ Geometri neyi inceler?” sorusunu babasına sormuş, o da “ Doğru biçimde şekiller çizmeyi ve şekillerin kısımları arasındaki ilişkileri inceler” demiştir. İşte bu cevaba dayanarak gizli gizli geometri teoremleri kurmaya ve kanıtlamaya başlamıştır. Sorunda babası onun yeteneğini anlamış ve ona Eukleides’in Elementler’ini ve Apollonius’un Konikler’ini vermiştir. Dil derslerinden arta kalan boş zamanını bu kitapları okuyarak değerlendiren Paskal, 16 yaşında konikler üzerine bir eser yazdı. Bu eserin mükemmelliği karşısında, Descartes bunun Pascal kadar genç bir kimsenin eseri olduğuna inanmakta çok güçlük çekmişti. 19 yaşında, aritmetik işlemlerin mekanik olarak yapan bir hesap makinesi icat etti. Pascal yalnızca teorik bilimlerde değil, pratik ve deneysel bilimlerde de yetenekli ve özgün bir araştırmacıydı. 23 yaşında, Torriçelli’nin (1608-1647) atmosfer basıncı ile ilgili çalışmasını incelemiş ve bir dağa çıkartılan barometredeki civa sütununun düştüğünü, yani yükseklerde hava basıncının azaldığını, civa sütununu hava basıncının tutuğunu , yoksa Aristotelesçilerin söylediği gibi, tabiatın boşluktan nefret etmesinin rolü olmadığını göstermiştir. Diş ağrısından uyuyamadığı bir gece de rulet oyunu ve sikloid ile ilgili düşünceler üzerinde durmuş ve sikloid eğrisinin özelliklerini keşfetmiştir. Pascal, Fermat ile yazışarak olasılık teorisini kurmuş ve bir binom açılımında katsayılar ıvermiştir. “ Pascal Üçgeni” nin keşfi de ona aittir. 25 yaşında iken kendisini felsefi ve dini düşüncelere adamıştır. Sağlığı çok bozuktu ve 39 yaşında iken Paris’de öldü.




  • 
Sayfa: önceki 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.