Şimdi Ara

TANRI 20 SORUDA KANITLANIR (63. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
1.364
Cevap
23
Favori
44.985
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
53 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 6162636465
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • He he Ay yarılmış. Koca ay Dünya üzerinde bir tek Arabistan'ı aydınlatıyor ya! Çok fındık yarmış ama. Kırmış yani.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: subkick

    He he Ay yarılmış. Koca ay Dünya üzerinde bir tek Arabistan'ı aydınlatıyor ya! Çok fındık yarmış ama. Kırmış yani.

    Oh Oh ateşini harla
    reklamıda var Ateş sizi çağırıyor:D
  • quote:

    Orijinalden alıntı: brsaltnc


    quote:

    Orijinalden alıntı: subkick

    He he Ay yarılmış. Koca ay Dünya üzerinde bir tek Arabistan'ı aydınlatıyor ya! Çok fındık yarmış ama. Kırmış yani.

    Oh Oh ateşini harla
    reklamıda var Ateş sizi çağırıyor:D


    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >
  • En büyük kanıt ne olabilir Tanrı için 100lerce kanıt içinden ?

  • Nasıl bir balığı küre akvaryuma koyarsak dünyayı farklı görür.Bizlerde japon balığı misali ilüzyon ortamında bulunuyor durumundayız.Ister ona kuantum ister holografik evren istersende simulasyon diyebilirsin sonuç iluzyon ve algı ötesindedir


    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • İnsanlığın varolması için gereken düzeni kuranın sadece güçlü nükleer kuvvet ile elektromanyetik kuvvet olmadığı anlaşılmıştır.Kuramlarımızdaki temel değişmezlerin ince bir ayara sahip oldukları,minik miktarlarda yapılan değişikliklerde bile ortaya çıkıyor;evren niteliksel olarak farklı bir hale geliyor ve pek çok durumda hayatın gelişmesine elverişli olmuyor.Örneğin diğer nükleer kuvvet,zayıf kuvvet biraz daha zayıf olsaydı,erken evren döneminde kozmostaki bütün hidrojen helyuma dönüşürdü ve bu yüzden de normal yıldızlar olmazdı;biraz daha güçlü olsaydı patlayan süpernovalar dış muhafazalarını kıramazlardı ve böylece yıldızlararası uzayı,gezegenlerin hayatı beslemesi için gereken ağır elementlerle tohumlayamazdı.Eğer protonlar %0.2 oranında daha ağır olsaydı bozularak nötronlara dönüşür,atomların dengesini bozardı.Bir protonu oluşturan kuarkın kütle toplamı %10 gibi küçük bir oranda değiştirilseydi,bizi oluşturan sabit çekirdekli atomlardan çok daha az miktarda olurdu;aslında kuark kütlelerinin toplamının,sabit çekirdek sayısının en yüksek sayıda olması için ideal olduğu ortada.
    Gezegen hayatının gelişmesi için birkaç yüz milyon yıllık sabit yörünge gerektiği gerektiğini biliyoruz,uzay boyutlarının sayısı da bizim varlığımızla sabitlenmiştir.Çünkü yerçekimi yasasına göre ancak üç boyutta dengeli eliptik yörüngeler mümkün olabiliyor.Dairesel yörüngeler bir başka boyutta olanaklı,ancak bunlar Newton'ın korktuğu gibi sabit değiller.Üç boyut dışındaki herhangi bir boyutta küçücük bir bozulma,örneğin diğer gezegenlerin çekiminde oluşan bir değişiklik ,gezegeni dairesel yörüngesinden çıkarır,Güneş'e uzak veya yakın dönmesine neden olurdu,yani ya donar,ya da yanardık.Ayrıca üçten fazla boyutta iki cisim arasındaki çekim kuvveti,3 boyutta olduğundan çok daha hızlı bir şekilde azalırdı.3 boyutta uzaklık iki katına çıktığında çekim kuvveti de azalırdı.Üç boyutta uzaklık iki katına çıktığında çekim kuvveti değerini 1/4 oranında kaybeder.4 boyutta 1/8, 5boyutta 1/16 oranında kaybeder.Sonuç olarak 3ten fazla boyutta Güneş , içsel basıncının çekim gücünün çekimini dengelediği sabit bir konumda kalamaz.Ya parçalanır ya da çökerek bir karadeliğe dönüşür.





  • Bi milyoncu yapmış bu konu eskidi

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: WILDBOYS

    Bi milyoncu yapmış bu konu eskidi

    ateistler kepaze oldu bu konuda ağlamaya devam



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Nazgul Founder -- 3 Temmuz 2017; 10:19:41 >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Kaan OZ

    İnsanlığın varolması için gereken düzeni kuranın sadece güçlü nükleer kuvvet ile elektromanyetik kuvvet olmadığı anlaşılmıştır.Kuramlarımızdaki temel değişmezlerin ince bir ayara sahip oldukları,minik miktarlarda yapılan değişikliklerde bile ortaya çıkıyor;evren niteliksel olarak farklı bir hale geliyor ve pek çok durumda hayatın gelişmesine elverişli olmuyor.Örneğin diğer nükleer kuvvet,zayıf kuvvet biraz daha zayıf olsaydı,erken evren döneminde kozmostaki bütün hidrojen helyuma dönüşürdü ve bu yüzden de normal yıldızlar olmazdı;biraz daha güçlü olsaydı patlayan süpernovalar dış muhafazalarını kıramazlardı ve böylece yıldızlararası uzayı,gezegenlerin hayatı beslemesi için gereken ağır elementlerle tohumlayamazdı.Eğer protonlar %0.2 oranında daha ağır olsaydı bozularak nötronlara dönüşür,atomların dengesini bozardı.Bir protonu oluşturan kuarkın kütle toplamı %10 gibi küçük bir oranda değiştirilseydi,bizi oluşturan sabit çekirdekli atomlardan çok daha az miktarda olurdu;aslında kuark kütlelerinin toplamının,sabit çekirdek sayısının en yüksek sayıda olması için ideal olduğu ortada.
    Gezegen hayatının gelişmesi için birkaç yüz milyon yıllık sabit yörünge gerektiği gerektiğini biliyoruz,uzay boyutlarının sayısı da bizim varlığımızla sabitlenmiştir.Çünkü yerçekimi yasasına göre ancak üç boyutta dengeli eliptik yörüngeler mümkün olabiliyor.Dairesel yörüngeler bir başka boyutta olanaklı,ancak bunlar Newton'ın korktuğu gibi sabit değiller.Üç boyut dışındaki herhangi bir boyutta küçücük bir bozulma,örneğin diğer gezegenlerin çekiminde oluşan bir değişiklik ,gezegeni dairesel yörüngesinden çıkarır,Güneş'e uzak veya yakın dönmesine neden olurdu,yani ya donar,ya da yanardık.Ayrıca üçten fazla boyutta iki cisim arasındaki çekim kuvveti,3 boyutta olduğundan çok daha hızlı bir şekilde azalırdı.3 boyutta uzaklık iki katına çıktığında çekim kuvveti de azalırdı.Üç boyutta uzaklık iki katına çıktığında çekim kuvveti değerini 1/4 oranında kaybeder.4 boyutta 1/8, 5boyutta 1/16 oranında kaybeder.Sonuç olarak 3ten fazla boyutta Güneş , içsel basıncının çekim gücünün çekimini dengelediği sabit bir konumda kalamaz.Ya parçalanır ya da çökerek bir karadeliğe dönüşür.



    Protonların daha ağır olmasından bahsetmişsiniz. Şu anki evrenimize evren 1 diyelim. 
    Varsayalım ki evren yeni oluşuyor. Evren 1 de proton olarak tanımladığımız parçalar ilk olarak oluşurken %0.2 daha ağır olup evren 1 de nötron olarak tanımladığımız parçaların oluşmasını sağladı. Ancak evren 1 deki p+ parçacıkları oluşamadı . Ve bunun üzerine nötron temelli yeni bir evren oluştu. Buna evren 2 diyelim. 
    Şimdi evren 1 de primatlar familyasından homo grubunda pek çok akıllı (veya aklı daha yüksek) canlılar evrildi. En sona homo sapienisler kaldı. Homo sapienisler yeni bir zamanlama ölçeği oluşturur. Kendi zamanlamalarına göre 2017 yılında Kaan Oz adındaki kişi %0.2 daha ağır olsa bunlar olurdu diye yazı yazdı. 



    Evren 2 ye dönelim. Nötron temelli yeni evrenimiz kuruldu. Bu evrende de kütle çekimi-itimi gibi olaylar oluştu. Ancak evren temeli n0 olduğu için bu evrende kütle çekimi baskın olmadı. e- ları dengeleyen bir p0 grubu olmadığı için kütle itimi baskın olan bir evren oluştu. 
    Isı alışverişi de bu olaydan etkilendi. Evren 1 de yıldız olarak tanımlanan cisimlerin karşılığı olan zıdlıy lar oluştu. Zıdlıy lar ise evren 1 deki yıldızların aksine ısıyı kendisinde toplayan bir yapıya sahip. Evren temelinin n0 olmasından dolayı evren 1 de inilemeyeceği düşünülen mutlak sıfırın altında yaşanıyor. 
    Evren 2 deki 4242 numaralı zıdlıy sistemindeki 9 gezegenimsilerden sondan 3. Sünde omoh olarak tanımlaman canlılar ortaya çıkmaya başladı. Omoh ailesinden ise hayatta sineipas omoh ailesi hayatta kaldı. Bu canlılara göre 42. zaman diliminde Ozzo Nak isimli kişi, mmm olarak adlandırdıkları ağda haberi'donaım sözlük isimli sitede bu n0ların daha hafif olması bozulmaya yol açar, biz mükemmel tasarım eseriyiz diye koku kaydı yolladı. 


    Kısacası, bizim evrenimizde p+ların ağırlaşması sonucunda oluşan evrende yaşayamayacak olmamız orada yaşayacak canlıların olmayacağı anlamına gelmez.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Johan Elmander -- 3 Temmuz 2017; 8:4:44 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Johan Elmander


    quote:

    Orijinalden alıntı: Kaan OZ

    İnsanlığın varolması için gereken düzeni kuranın sadece güçlü nükleer kuvvet ile elektromanyetik kuvvet olmadığı anlaşılmıştır.Kuramlarımızdaki temel değişmezlerin ince bir ayara sahip oldukları,minik miktarlarda yapılan değişikliklerde bile ortaya çıkıyor;evren niteliksel olarak farklı bir hale geliyor ve pek çok durumda hayatın gelişmesine elverişli olmuyor.Örneğin diğer nükleer kuvvet,zayıf kuvvet biraz daha zayıf olsaydı,erken evren döneminde kozmostaki bütün hidrojen helyuma dönüşürdü ve bu yüzden de normal yıldızlar olmazdı;biraz daha güçlü olsaydı patlayan süpernovalar dış muhafazalarını kıramazlardı ve böylece yıldızlararası uzayı,gezegenlerin hayatı beslemesi için gereken ağır elementlerle tohumlayamazdı.Eğer protonlar %0.2 oranında daha ağır olsaydı bozularak nötronlara dönüşür,atomların dengesini bozardı.Bir protonu oluşturan kuarkın kütle toplamı %10 gibi küçük bir oranda değiştirilseydi,bizi oluşturan sabit çekirdekli atomlardan çok daha az miktarda olurdu;aslında kuark kütlelerinin toplamının,sabit çekirdek sayısının en yüksek sayıda olması için ideal olduğu ortada.
    Gezegen hayatının gelişmesi için birkaç yüz milyon yıllık sabit yörünge gerektiği gerektiğini biliyoruz,uzay boyutlarının sayısı da bizim varlığımızla sabitlenmiştir.Çünkü yerçekimi yasasına göre ancak üç boyutta dengeli eliptik yörüngeler mümkün olabiliyor.Dairesel yörüngeler bir başka boyutta olanaklı,ancak bunlar Newton'ın korktuğu gibi sabit değiller.Üç boyut dışındaki herhangi bir boyutta küçücük bir bozulma,örneğin diğer gezegenlerin çekiminde oluşan bir değişiklik ,gezegeni dairesel yörüngesinden çıkarır,Güneş'e uzak veya yakın dönmesine neden olurdu,yani ya donar,ya da yanardık.Ayrıca üçten fazla boyutta iki cisim arasındaki çekim kuvveti,3 boyutta olduğundan çok daha hızlı bir şekilde azalırdı.3 boyutta uzaklık iki katına çıktığında çekim kuvveti de azalırdı.Üç boyutta uzaklık iki katına çıktığında çekim kuvveti değerini 1/4 oranında kaybeder.4 boyutta 1/8, 5boyutta 1/16 oranında kaybeder.Sonuç olarak 3ten fazla boyutta Güneş , içsel basıncının çekim gücünün çekimini dengelediği sabit bir konumda kalamaz.Ya parçalanır ya da çökerek bir karadeliğe dönüşür.



    Protonların daha ağır olmasından bahsetmişsiniz. Şu anki evrenimize evren 1 diyelim. 
    Varsayalım ki evren yeni oluşuyor. Evren 1 de proton olarak tanımladığımız parçalar ilk olarak oluşurken %0.2 daha ağır olup evren 1 de nötron olarak tanımladığımız parçaların oluşmasını sağladı. Ancak evren 1 deki p+ parçacıkları oluşamadı . Ve bunun üzerine nötron temelli yeni bir evren oluştu. Buna evren 2 diyelim. 
    Şimdi evren 1 de primatlar familyasından homo grubunda pek çok akıllı (veya aklı daha yüksek) canlılar evrildi. En sona homo sapienisler kaldı. Homo sapienisler yeni bir zamanlama ölçeği oluşturur. Kendi zamanlamalarına göre 2017 yılında Kaan Oz adındaki kişi %0.2 daha ağır olsa bunlar olurdu diye yazı yazdı. 



    Evren 2 ye dönelim. Nötron temelli yeni evrenimiz kuruldu. Bu evrende de kütle çekimi-itimi gibi olaylar oluştu. Ancak evren temeli n0 olduğu için bu evrende kütle çekimi baskın olmadı. e- ları dengeleyen bir p0 grubu olmadığı için kütle itimi baskın olan bir evren oluştu. 
    Isı alışverişi de bu olaydan etkilendi. Evren 1 de yıldız olarak tanımlanan cisimlerin karşılığı olan zıdlıy lar oluştu. Zıdlıy lar ise evren 1 deki yıldızların aksine ısıyı kendisinde toplayan bir yapıya sahip. Evren temelinin n0 olmasından dolayı evren 1 de inilemeyeceği düşünülen mutlak sıfırın altında yaşanıyor. 
    Evren 2 deki 4242 numaralı zıdlıy sistemindeki 9 gezegenimsilerden sondan 3. Sünde omoh olarak tanımlaman canlılar ortaya çıkmaya başladı. Omoh ailesinden ise hayatta sineipas omoh ailesi hayatta kaldı. Bu canlılara göre 42. zaman diliminde Ozzo Nak isimli kişi, mmm olarak adlandırdıkları ağda haberi'donaım sözlük isimli sitede bu n0ların daha hafif olması bozulmaya yol açar, biz mükemmel tasarım eseriyiz diye koku kaydı yolladı. 


    Kısacası, bizim evrenimizde p+ların ağırlaşması sonucunda oluşan evrende yaşayamayacak olmamız orada yaşayacak canlıların olmayacağı anlamına gelmez.

    Varsayımını kabul etsek dahi kaçırdığın bir nokta var. Canlıların oluşması için carbon elementine ihtiyacımız var.Farklı özelliklere sahip bir evren olduğunu düşünüp oluştursak dahi karbon görevini üstlenicek bir elementin meydana gelmesi gerekir.Karbon nedir ??

    Karbon elementi ve canlılık
    Doğada doksan iki element vardır. Bu elementler aralarında birleşerek milyonlarca bileşiği meydana getirirler. Canlılıkta bu doksan iki elementin seksen kadarından meydana gelmiştir. Canlılığın temel elementi ise karbondur.



    Karbon atomu altı elektron altı proton ve altı nötrondan oluşur. (Solda) Karbon diğer elementlerle milyonlarca çeşit bileşik oluşturabilir. (Sağda)
    Kimi evrim taraftarları karbon moleküllerinin düzgün bir yapı göstermesini düzen ve sistem sahibi yapıların rastlantılarla kanıt gösterirlerse de doğru değildir. Elmas kar taneleri gibi yapılar ŞARTLARIN OLUŞUMLARIDIR.
    = = = =
    Canlılığın temeli elementi karbondur iddiası başka elementleri (örneğin silisyumu) temel almış canlıların olup olmayacağı sorusunu gündeme getirir.
    Karbon dışı herhangi bir elementi temel almış canlılar olsaydı bu canlılar kesinlilkle son derece fakir ve ilkel olacaklardır.
    Canlılılığın karbon dışında bir başka elementi temel alarak oluşması mümkün değil görünmektedir. Bunun nedenleri aşağıdadır.
    Hücre zarından ağaç kabuğuna, göz merceğinden bir geyiğin boynuzlarına, yumurta beyazından yılan zehrine kadar son derece farklı organik yapıların hepsi, karbon temelli bileşiklerden oluşur.
    Karbon, hidrojen, oksijen ve azot atomlarıyla çok farklı geometrik şekil ve sıralamalarda birleşerek, son derece farklı bileşikler meydana getirir. Bu bileşiklerin sayısı iki milyona yakındır.
    Karbonun en önemli özelliklerinden birisi, birbiri ardınca dizilerek çok kolay zincir oluşturabilmesidir.

    En kısa karbon zinciri 2 karbon atomundan oluşur.
    En uzun zincirin kaç karbon atomundan oluştuğu konusunda ise kesin bir rakam verilememekle birlikte, yaklaşık olarak 70 halkalı bir zincirden bahsedilebilir.
    Karbon atomundan sonra en uzun zincir oluşturabilen atomun, 6 halka ile silisyum atomu olduğunu düşünürsek, karbon atomundaki olağanüstü durum daha iyi fark edilebilir.

    Karbonun bu kadar çok halkalı zincir yapabilmesinin sebebi, zincirlerinin sadece düz çizgi şeklinde olmamasıdır. Zincirler dallar halinde de olabilirler, çokgenler de oluşturabilirler.
    Bu noktada, zincirin şeklinin önemi çok büyüktür. İki karbon bileşiğinde, karbon atomu sayısı aynı fakat bileşiklerin zincir biçimleri farklıysa, ortaya 2 ayrı madde çıkmaktadır.

    Ve böylece karbon atomunun, yukarıda saydığımız özellikleri ile canlı hayatı için çok büyük önemi olan moleküller ortaya konulmaktadır.
    Karbon bileşiklerinin bazıları sadece birkaç atomdan oluşur. Bazıları ise binlerce hatta milyonlarca atomdan meydana gelir. Bütün elementler içinde sadece karbon elementinin atomları bu denli uzun ve kalıcı bileşikler oluşturabilir.
    Ünlü kimyager David Burnie Life adlı kitabında bu elementin özelliğini şöyle ifade eder:
    -Karbon, çok olağan dışı bir elementtir. Karbon ve onun bu olağan dışı özellikleri olmasa, Dünya’da yaşam olması mümkün gözükmemektedir.
    İngiliz kimyager Nevil Sidgwick’de Kimyasal Elementler ve Bunların Bileşikleri adlı eserinde karbonun canlılar için ne denli önemli olduğunu şöyle vurgular:
    -Karbon, yapabildiği bileşiklerin sayısı ve çeşitliliği yönünden, diğer elementlerden tamamen farklı, özgün bir yapıdadır.
    Şimdiye dek karbonun yarım milyonun üzerinde farklı bileşiği ayrılmış ve tanımlanmıştır.

    Ama bu bile karbonun güçleri hakkında çok yetersiz bir bilgi verir, çünkü karbon tüm canlı maddelerin temelini oluşturur.
    Karbonun sadece hidrojen ile kurduğu farklı bağlar, hidrokarbonlar olarak bilinen büyük bir aileyi meydana getirir.
    Bu aile içinde; doğal gaz, sıvı petrol, gaz yağı, kerosen ve çeşitli makine yağları vardır. Etilen ve propilen olarak bilinen hidrokarbonlar ise petrokimya endüstrisinin temelidir. Başka hidrokarbonlar da benzen, toluen ve turpentin gibi bileşikler meydana getirir.

    Giysilerimizi güvelenmekten koruması için dolaplara konan naftalin ise bir başka tür hidrokarbondur. Klor veya florla birleşen hidrokarbonlar ise anestezi maddeleri, yangın söndürücüler ve buzdolaplarında kullanılan freonlar gibi farklı maddeleri oluşturur.

    * * * *
    Canlılar belirli bir büyüklükteki moleküler dizilimin ürünü olmak zorundadır. Bunun nedeni karmaşık olarak tanımlanabilecek, tepki gösterebilen, birbirinden farklı moleküllerle yapılma zorunluluğudur.
    Bugün tanımlayabileceğimiz biyolojik yapı, biyomer dediğimiz belirli polimerlerden oluşmak zorundadır.
    Moleküler çeşitlenmeyi, yani biyolojik çeşitliliği sağlayabilmek için özellikle birden çok bağ oluşturabilen karbon ve silisyum gibi ana elementlere ihtiyaç vardır.
    Fakat bu elementlerin oluşturacağı bağların kırılgan yapı göstermemesi gerekir.

    Ayrıca bu moleküllerin oluşturdukları küçük bileşikler bir sıvıda çözünebilir olmalıdır. Bu nedenle, örneğin silisyumdan oluşmuş bir canlı kesinlikle yoktur. Çünkü SiO2 suda çözünemez, dolayısıyla kimyasal tepkimelere yeterince giremez.
    Gaz haline geçebilen, suda çözünen CO2, dolayısıyla, polimerlerin oluşması için en uygun element olarak karbon görülmektedir.
    Basit moleküller belirli fiziksel koşullarda moleküler bütünlüğünü korur. Buna karşılık, molekülün boyutları büyüdükçe ve özellikle bu molekül sürekli kimyasal tepkimelere katılmak durumunda kaldıkça, belirli fiziksel koşulların dışında 3 boyutlu yapısını (tersiyer yapısını) koruyamaz.
    Bu nedenle canlılığın çok yüksek sıcaklıklarda (100 C’den fazla) oluştuğunu savunmak sınırsız bir yorum yapmak olur.
    Kaba bir tahminle, biyomerlerin özelliklerini koruyabilmeleri için 0-100 C’lik sıcaklık aralığında bulunmaları gerekir.
    Dünyamızın kabaca 4,5 milyar yıl önce oluştuğu saptanmıştır. Ancak Dünya’nın organik polimerleri sürekli tutabilecek ortama 3,8 milyar yıl önce kavuştuğu düşünülmektedir.

    * * * *
    Canlılığın temeli olan karbon elementi ancak devasa yıldızların merkezinde çok özel ve mucizevî reaksiyonlar sonucunda üretilir. Bu mucizevi reaksiyonlar gerçekleşmese, bugün evrende karbon diye bir element, diğer anlamıyla da canlılık diye bir kavram olmayacaktı.

    Bu reaksiyonel işlemler gerçektende tam bir mucizedir.

    Karbon atomu dev yıldızların çekirdeklerinde iki aşamalı bir işlem sonucunda meydana gelir.
    Önce iki helyum atomu birbiriyle birleşir ve böylece ortaya dört protona ve dört nötrona sahip berilyum adı verilen bir ara element çıkar. Gerçekte bu ara eleman berilyumun izotopudur.
    Üçüncü bir helyum da berilyuma eklendiğinde, ortaya altı protonlu ve altı nötronlu karbon atomu çıkmış olur.
    Birinci aşamada ortaya çıkan berilyum Dünya'da bulunan normal yapısından farklıdır.

    Periyodik tabloda yer alan normal berilyum, fazladan bir nötrona sahiptir.
    Kırmızı devlerin içinde oluşan berilyum ise farklı bir versiyondur. Buna kimya dilinde izotop denir.
    Konuyu inceleyen fizikçileri uzun yıllar boyunca şaşkınlığa düşüren nokta ise, kırmızı devlerin içinde oluşan bu berilyum izotopunun anormal derecede kararsız olmasıdır.

    O kadar kararsızdır ki, oluştuktan sonra sadece 10-15 saniye gibi çok kısa bir süre sonra parçalanmaktadır. Bu kısa zamanda üçüncü bir helyum atomu berilyuma eklenir ve karbon atomu ortaya çıkar.
    Paul Davies de bu mucizevî olayı şöyle anlatmaktadır:
    -Yeryüzündeki canlılık için son derece hayati önemi olan karbon elementi, evrende yüklü miktarlarda yalnızca şanslı bir rastlantı sayesinde bulunmaktadır.
    Materyalist felsefeye uyumlu güdümlü bilimin öngördüğüne göre karbon çekirdeği, büyük yıldızların merkezlerinde üç helyum çekirdeğinin arka arkaya, oldukça hassas bir süreç içinde birbiriyle karşı karşıya gelmesi sonucunda oluştuğu iddia edilir.
    Tersinimin bu konuda görüşü tamamen farklıdır. Tersinim elementlerin birleşme (füzyon) yoluyla değil, bölünme (fizyon) yoluyla oluştuğu görüşündedir.
    Güdümlü bilimin ortaya koyduğu teoriye göre üç çekirdeğin rastlaşmasının nadir bir durum olması nedeniyle bu reaksiyon verimli bir hızda ancak rezonans adı verilen çok iyi belirlenmiş enerji seviyelerinde ancak gerçekleşecektir.


    Bu seviyelerde reaksiyon kuantum etkileriyle büyük ölçüde hızlanır. İyi bir şans eseri bu rezonanslardan biri, helyum çekirdeğinin büyük yıldızlarda sahip olduğuyla aynı tür enerjiye neredeyse tam denk gelecek biçimde ayarlanmıştır. Paul Davies’in şanslı bir rastlantı diye tanımladığı bu durumdur.
    Yine klasik bilimin iddia ettiğine göre karbon oluşumunda şanslı rastlantının yanı sıra kırmızı devler olarak isimlendirilen büyük yıldızların merkezlerinde kimyasal tabiriyle çifte rezonans adı verilen bir mucize gerçekleşmesi de gerekecektir.
    İki helyumun rezonans yaparak birleştiği anda, ortaya çıkan berilyum, 0.000000000000001 saniye içinde bir üçüncü helyumla ayrı bir rezonans yapıp birleşir ve karbonu oluşturur. Bu, normal şartlarda oluşması imkânsız bir olaydır ki klasik bilimin öngördüğü varsayımın zayıf ve tutarsız taraflarından birisi de bu öngörüdür.
    George Greenstein, bu çifte rezonansın neden çok olağanüstü bir mekanizma olduğunu şöyle anlatır:
    -Bu hikâyede birbirinden çok farklı üç yapı (helyum, berilyum ve karbon) ile birbirinden çok farklı iki rezonans vardır. Bu atom çekirdeklerinin neden bu denli uyum içinde çalıştıklarını anlamak çok zordur.
    Başka nükleer reaksiyonlar buradaki gibi olağanüstü derecede şanslı bir tesadüfler zinciriyle işlemezler. Bu, bir bisiklet, bir araba ve bir kamyon arasında çok derin ve kompleks rezonanslar keşfetmek gibi bir şeydir.
    Neden bu denli ilgisiz yapılar birbirleriyle uyum sağlasınlar?
    Bizim ve evrendeki tüm hayat formlarının varlığı, bu olağanüstü işlem sayesinde mümkün olmuştur. Eğer karbon olmasaydı canlılık oluşamazdı.
    Başka nükleer reaksiyonlar buradaki gibi olağanüstü zincirsel oluşumlarla işlemezler. Bu öylesine olağan dışıdır ki rastlantılar oluşması için en küçük bir neden yoktur.
    Evrendeki tüm hayat formlarının varlığı, bu olağanüstü işlem sayesinde mümkün olmuştur. Eğer karbon olmasaydı bildiğimiz anlamda canlılık oluşamazdı.
    Görüleceği gibi güdümlü bilimin öngördüğü elementlerin oluşumuyla ilgili varsayım marteryalist felsefe temellerine uydurma amaçlı bir takım zorlamalar, eğip bükmeler içermektedir. Mucizeleri en baştan ret ve inkar eden bir felsefenin mucizevi olayları öngörülerine temel almaları ve bunu itiraf etmeleri oldukça ilginç olmuştur.
    Aynı mantığın teorinin ardıllarında gözlenir.
    İlerleyen yıllarda oksijen gibi diğer bazı elementlerin de bu gibi olağanüstü rezonanslarla oluştuğu iddia edilir. Bir bakıma mucizeler devam etmektedir.
    İlginç olan ise bu olağanüstü işlemleri ilk ortaya atan Fred Hoyle ise Galaksiler, Çekirdekler ve Kuasarlar adlı kitabında bunların birer rastlantı olamayacak kadar planlı bir işlem olduğu sonucuna varmış ve koyu bir materyalist olmasına rağmen, keşfettiği çifte rezonansın çok önceden planlanıp ayarlanmış olduğunu kabul etmek zorunda kalmış olmasıdır.
    Fred Hoyle bu konudaki bir başka makalesinde şöyle yazmaktadır.
    -Eğer yıldız nükleosentezi (atom çekirdeği birleşimi) yoluyla karbon ya da oksijen üretmek isterseniz, ayarlamanız gereken iki ayrı düzenek vardır. Ve yapmanız gereken ayar, tam da şu anda yıldızlarda var olan ayardır.
    = = = =
    -Kanıtları inceleyen herhangi bir bilim adamı kendisini şu sonuca varmaktan alıkoyamaz: Yıldızların içinde meydana getirdikleri sonuçlar göz önüne alındığında nükleer fiziğin kanunları kasıtlı olarak tasarlanmışlardır.
    Açık bir gerçeğin bir yanlışın yorumuyla ulaşılmış olması bir başka ilginçliktir.
    Fakat bir materyalist özel düzenlemelerin varlığını hiç bir zaman kabul etmez. Yazarımızda ortaya konulmuş bu bilimsel gerçek için şunları yazmaktan çekinmez.
    -Hayat sadece bu yaşadığımız biçimiyle olmak zorunda olsaydı ve gelişmenin amacı bu hayatı bulmak olsaydı, evet bütün bunlar rastlantılarla açıklanamazdı.

    Ama hayat ortaya çıkan şeyin adıysa, o zaman yeni bir rastlantı anlayışı lazım. Belki de başka bir evrende silisyum üzerine kurulmuştur hayat. Hayatın bu şekilde olması gerektiğini nereden biliyorsunuz?
    Bu materyalist bilim insanımız karbon ve silisyum elementlerinin fiziksel ve kimyasal özelliklerini ve bu iki element arasındaki farklılıkları bilmiyor mudur?

    Silisyum elementi temelli canlılık (üstelik rastlantılarla) oluşabilir mi?
    Konu uzmanlarının bu soruya verdikleri yanıt kocaman bir hayırdır.
    Silisyum elementi temelli canlılığın oluşabileceğini iddia edenler bu konuda en küçük bir kanıt gösteremezler.
    Fakat karbon elementi temelli yaşam bütün güzelliği ve zenginliğiyle gözlerimizin önündedir.
    = = = =
    Su yosunları gibi bazı mikroorganizmalar tüm ekosistemlerin bütünlüğünün korunmasında önemlidir.
    Okyanuslarda bulunan diyatomlar ve diğer mikroskobik yosunlar, tüm dünyanın ihtiyacı olan foto sentetik karbon ihtiyacının üçte ikisini üretirler.
    Sularda yosunlar tarafından gerçekleştirilen fotosentez canlılara oksijen sağlar.
    Bildiğimiz bütün canlıların temel malzemesi, aminoasitler ve bunların birleşimiyle oluşan proteinlerdir.
    Bu moleküller, karbon atomunun oksijen, azot, hidrojen gibi diğer elementlerle kurduğu farklı bağlardan oluşur. Kilit element karbondur.
    Karbonun yerini tutabilecek başka bir element ise yoktur. Çünkü başka hiçbir element, karbon gibi sınırsız türde bağ yapma özelliğine sahip değildir.
    Ünlü Amerikalı biyokimyacı George Wald silikondan hayat varsayımına verdiği cevapta silikon kaya oluşturmak için ideal bir element olabilir, ama hayat oluşturmak için ideal tek element karbondur diyerek bu konuyu özetler.
    Ünlü moleküler biyolog Michael Denton Doğanın Kaderi: Biyoloji Kanunları Evrendeki Amacı Nasıl Gösteriyor adlı kitabında bu konuda şu yorumu yapar:
    -20. yüzyıl astronomisi içinde ortaya çıkan yeni tablo, geçtiğimiz dört asır içinde bilimsel çevrelerde yaygın kabul gören bir varsayıma karşı ciddi bir başkaldırı oluşturmaktadır.
    Bu varsayım, yaşamın evren içinde ortaya çıkmış rastlantısal ve önemsiz bir kavram olduğu düşüncesidir.
    İngiliz fizikçi John Polkinghorne ise şöyle demektedir:
    -Doğa kanunlarının gördüğümüz evreni yaratmak için ne denli olağanüstü bir şekilde ayarlandığını fark ettiğinizde, evrenin öylesine oluşmadığını, arkasında bir amacın olması gerektiğini görüyorsunuz.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Nazgul Founder -- 3 Temmuz 2017; 8:13:30 >




  • O evren bambaşka. Paralel evren gibi düşünebilirsin. Canlılık farklı bir temelden yürüyebilir. Biz C6 temelliyiz diye onların da C6 temelli olması şart değil.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Kaan OZ


    quote:

    Orijinalden alıntı: WILDBOYS

    Bi milyoncu yapmış bu konu eskidi

    atesitler kepaze oldu bu konuda ağlamaya devam




    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Yazik ne kadar atesit agnostik zavalli var bu forumda

    Ceddi bunlari gorse yuzune tükürür

    Nerden nereye

    Iste hep siyonistler misyonerlerin eseri bunlar yazik size yazik

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: drenes01

    Yazik ne kadar atesit agnostik zavalli var bu forumda

    Ceddi bunlari gorse yuzune tükürür

    Nerden nereye

    Iste hep siyonistler misyonerlerin eseri bunlar yazik size yazik

    Siyonistler'in eseri olsa Yahudi, misyonerlerin eseri olsa Hristiyan olurlardı. Azıcık beyin
  • Bude piskin piskin cevap yaziyor kendini hakli saniyor zavalli kardesim. Adamlarin amaci sizleri kurandan islamdan uzaklastirmakti baska turlu türkü yenemeyeceklerini biliyorlardi ve amaclarina ulastilar baksana su duruma yazik nato gelsin de bizi kurtarsin diye yalvaracak kadar düştünüz gelmis bana piskin piskin cevap yaziyorsun yaziklar olsun size be

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: drenes01

    Bude piskin piskin cevap yaziyor kendini hakli saniyor zavalli kardesim. Adamlarin amaci sizleri kurandan islamdan uzaklastirmakti baska turlu türkü yenemeyeceklerini biliyorlardi ve amaclarina ulastilar baksana su duruma yazik nato gelsin de bizi kurtarsin diye yalvaracak kadar düştünüz gelmis bana piskin piskin cevap yaziyorsun yaziklar olsun size be

    Maalesef din sizi şizofren yapmış, üzgünüm. Siyonist, misyoner kendi dinini yayan adamdır. Milleti dinsizleştirmek hiçbir işlerine yaramaz. Hem Türk'e zarar vermek isteyen niye İslam'a saldırsın, zaten Türk'ü aşağı çeken o. Daha da dindarlaştırmaya uğraşır, bugün yaptığı gibi.

    Ayrıca ben hayatımın hiçbir döneminde "NATO gelsin de bizi kurtarsın" diye yalvarmadım. Zaten kişilik yapım da buna kesinlikle müsait değil. Hem dindarım deyip hem de hayasızca yalan söylemeye, iftira atmaya utanmıyor musunuz?




  • Türkü asagi ceken islammiş :D güldürdün velet ben de hayatimda senin kadar bos konusani görmedim sen atalarini mustafa kemaldan ibaret saniyosun ya aynen bos beles sözlerine devam et

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: drenes01

    Türkü asagi ceken islammiş :D güldürdün velet ben de hayatimda senin kadar bos konusani görmedim sen atalarini mustafa kemaldan ibaret saniyosun ya aynen bos beles sözlerine devam et

    Bana velet diyemezsiniz zira benden en iyi ihtimalle 7-8 yaş küçüksünüz (diğer forumlarda yazdıklarınızı dikkate alırsak). Dolayısıyla önce bir haddinizi bilin.

    Benim atalarım İslam'dan çok öncesine gidiyor. Herhalde lisede size öğretmemişler.
  • Anne babaniz da ateistti sanirim nerden geliyor bu islam düşmanligi aciklayabilir misiniz ?

    Türkler islamin sancagini 1000 yili askin suredir dalgalandiriyor islami yaymaya ugrasiyor nice devletler kurdular dunyaya hukmettiler hic mi sayginiz yok ceddinize atalariniza derdiniz nedir islamla siz boyle davranirsaniz amerika avrupa ile ne yapicaz ? Aciklayabilir misiniz nerden geliyor bu islamofobi

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: drenes01

    Anne babaniz da ateistti sanirim nerden geliyor bu islam düşmanligi aciklayabilir misiniz ?

    Türkler islamin sancagini 1000 yili askin suredir dalgalandiriyor islami yaymaya ugrasiyor nice devletler kurdular dunyaya hukmettiler hic mi sayginiz yok ceddinize atalariniza derdiniz nedir islamla siz boyle davranirsaniz amerika avrupa ile ne yapicaz ? Aciklayabilir misiniz nerden geliyor bu islamofobi

    Annemin babamın dini görüşü beni ilgilendirmez. Beni hiçbir görüşe zorlamışlıkları yoktur. Ben İslam düşmanı da değilim, hafif bir tabir olmuş. Ben din düşüncesine toptan düşmanım. Düşmanlığım da tarihsel, felsefik ve bilimsel temellere dayanır.

    Amerika'ya, Avrupa'ya karşı din sayesinde ayakta kalabileceğinizi düşünüyorsanız kendinizi en yakın köprüden atmanız sizin için en hayırlısı olur zannediyorum. O devirler geçeli yüzyıllar oluyor. Artık dünyada kimsenin dini pek salladığı yok. Büyük ülkelerle savaşacaksanız ancak bilimle savaşırsınız. O da bu ülkede yok, bu şartlar altında olması da mümkün değil.




  • 
Sayfa: önceki 6162636465
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.