Şimdi Ara

Sosyal Fobi mi nasıl yenerim: :((( (2. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
69
Cevap
2
Favori
7.704
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
1 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 1234
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Bu kadar benzerlik olur ya. Ben de ancak sinirliysem rezilliğe çok önem vermem. Üniversitede iken bir dersin finali yazılı değil, sunum şeklinde yapılacağı için 2 defa kaldım. (ikisinde de girmedim sınava) İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunuyum ama milletin önünde kalkıp ders anlatamam diye formasyon almadığım için şuan boş boş geziyorum. Hala da formasyon almayı düşünmüyorum. İnanılmaz bir rezillik gibi geliyor bana.
  • heyecanlanmak normal bir duygudur.
    Kimisi bunu yırtıp attığı için az heyecanlanır veya heyecanlanmaz.Kimiside yerin dibine girip kaybolmak ister.
    Bu gibi durumlarda en iyi çzöüm gülmeye çalışmaktır.
    Gülün arkadaşlar.
    Hem karşınızdaki derki vaow nekadar özgüveni yüksek birisiymiş der hemde heyecanınızı çabucak atar konuya rahat girersiniz.

    Birde bunun psikolojik nedeni var; hata yapmaktan korkmak karşındakinin önünde gülünç duruma düşmemektir.Ama bu sıkıntı adamı tam tersine sürüklüyor işte.O yüzden olabildiğince bol nefes alın kendinize motive edici şekilde davranışlar ve sözlerle rahatlık verin.
    Heyecanlanınca hızlı konuşmayın asla.Sanki düşmeye başlayan birisi gibi gittikçe hızlanıp güm duvara vurması gibi oluyor.Frenleyin ve tane tane konuşun.Bakın rahatlayacaksınız ozaman.
    Ama herzaman gülmeyi eksik etmeyin.

    Karşınızdakileride çok büyütmeyin gözünüzde.onlarda sizinle aynı psikolojiyi taşıyan ama birşekilde bunu aşan insanlar.Yani herkes heyecanlanıyor aslında ama iş beyinde bitirmede kalıyor.

    İnsanlarla diyaloğu azaltmayın.Fazla içe kapanmak bu davranışı çok kötü etkiler.

    Gülemiyorsanız eğer bana bakıp gülmeye çalışın




  • Gerzek Şaban kardeşim;

    Aynen beni anlatmışsın, o karşımdakinin yanında rezil duruma düşme korkusu zaten bu hale koyuyor. İnanın otobüste ineceğim durağa geldiğimde şoför kapıyı açmayı unutsa bile asla bağırmam kapı diye. Sanki rezil olmuş gibi hissediyorum kendimi o kadar kişinin önünde. Bir sonraki durakta iner yürüyerek geri gelirim. :(
  • quote:

    Orjinalden alıntı: vozer

    Bu kadar benzerlik olur ya. Ben de ancak sinirliysem rezilliğe çok önem vermem. Üniversitede iken bir dersin finali yazılı değil, sunum şeklinde yapılacağı için 2 defa kaldım. (ikisinde de girmedim sınava) İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunuyum ama milletin önünde kalkıp ders anlatamam diye formasyon almadığım için şuan boş boş geziyorum. Hala da formasyon almayı düşünmüyorum. İnanılmaz bir rezillik gibi geliyor bana.


    Aynen.

    Geçen aylarda ocaktı galiba işbankası sınavı için Ankara cebeci kampüsüne gittim.
    Sınava girdik daha sınav başlamadı.
    Eğitmen ve bir psikolog var karşımızda tam sınav başlayacak baktımki bunlar kişilik testiymiş yok kendine güven deneyi felan rezil olacaamı annadım.

    Anında sıradan kalktıım gibi kapıya doğruldum.
    gözetmen bana sebebini baarsak enfeksiyonu olmuşum felan dedim ama

    sonra çıktım ordan direk binayı terkettim.karşıya geçip bi simit cafe ye oturdum ama hala şoktayım.
    Haytımda bu kadar kendimden nefret ettiğimi hatırlamıyom ya.

    Ulan ne olacak benim bu halim...




  • okuldaki konuşma ile seminerinde ki konuşma arasında dağlar kadar fark var...Heyecan ve panik yapman,hatta bundan dolayı konuşamaman çok normal.Her insan böyle olur kimi zaman..Hele ki alışkın değilse..
    BU konuda kafana takman gereken bişey yok.Bu olay birazda bulunduğun ortama bağlıdır.Aksine sosyal insanlarla tanışır,sosyal ortamlarda daha çok bulunursan bunu yenersin.yoksa ilaç falan filan boş..
    Herşey insanın kendisinde biterrr
  • Sosyal Fobi, utanç verici bir duruma düşmekten, onaylanmayacak bir davranışta bulunmaktan, alay edilmekten, rezil olmaktan, eleştirilmekten, reddedilmekten, beğenilmemekten, olumsuz olarak değerlendirilmekten duyulan korkudur. Anksiyete bozukluklarından biridir ve sosyal anksiyete bozukluğu olarak da isimlendirilir. SFyi basitçe utangaçlık veya aşırı utangaçlık olarak tanımlamak bence doğru olmaz. SF utangaçlığın ötesinde utanma korkusudur ve bundan fazlasını da kapsar. Başkalarının beklentilerine fazla önem verme, kendi isteklerini açıkça ortaya koyamama, hayır diyememe, aşırı düzeyde kendinin farkında olma, kendini fazla eleştirme, hataları gözünde büyütme, incelendiği düşüncesiyle kalabalık ortamlarda göz önünde bulunmaktan rahatsızlık duyma gibi eğilimler SFlilerin belirgin nitelikleri olarak sayılabilir. SFnin temelinde onaylanmama korkusu vardır ve "Başkaları ne der?" sorusu arttıkça SFye yatkınlık da artar. SFyle aynı kategoride değerlendirebileceğimiz çekingen kişilik bozukluğu da kendine güven eksikliği ve düşük özsaygı, sosyal becerilerde yetersizlik inancı, kabul göreceğinden emin olmadıkça sosyal ilişkiye girmekten kaçınma gibi belirtileri içerir.

    SFnin her durumda geçerli olabilecek kesin bir nedeni yok. Örneklere bakıp genellemeler yaparak neden-sonuç ilişkisi kurmak bizi doğru sonuca ulaştırmayabilir. Nedenler kişiden kişiye değişebilir. Aslında herşey zihnimizde olup bitiyor. Gerçekte bizi olaylar değil, olaylara yüklediğimiz anlam etkiliyor. Bakış açımız algılamamızı değiştiriyor ve biz gerçeği büyük ölçüde olduğu gibi değil, olduğumuz gibi görüyoruz. SFlilerin değiştirmeleri gereken hatalı inançları var. Bunlar olumsuz beklentileri doğuruyor. Olumsuz beklentiler de istenmeyen sonuçları... SFli kişiler muhtemelen mükemmeliyetçidir; hiç hata yapmaması gerektiğine inanır. Hata yaparsa başkalarının onu onaylamayacağını sanır. Tehlikeyi de çoğu kez yanlış algılar. İstenmeyen sonucun gerçekleşme olasılığını ve gerçekleştiği takdirde ortaya çıkabilecek durumun şiddetini zihninde çarpıtıp abartır. Olumsuz varsayımlarda bulunur. Sonu kötü biten senaryolar yazar. Bu desteklerle hatalı inançlarını güçlendirip istenmeyen sonuçlara davetiye çıkarır.

    *Örnek üzerinde düşünecek olursak; SFli konuşurken hiç hata yapmaması gerektiğine, eğer hata yaparsa rezil olacağına ve muhatabının gözünde değerinin düşeceğine inanır. Bu inançları onu olumsuz beklentilere sürükler: "Büyük ihtimalle yine aptalca birşey söyleyeceğim ve kaygılanacağım. Belirtiler de gün gibi ortaya çıkacak. Kaygılanırsam ve bunu fark ederlerse rezil olurum; bir daha asla orada bulunamam." Ve kehanet kendini gerçekleştirir. (Çünkü beyin odaklanılan sonuç için çalışır -olumsuz bile olsa!) Konuşurken hata yaptığı, yani ona göre olmaması gereken birşey olduğu için de kendisini eleştirir, hata yapmayı doğal karşılamak yerine bir dahaki sefere asla öyle hatalar yapmaması gerektiğini tekrar telkin eder kendisine.
    SF bir kez ortaya çıktıktan sonra kısır döngü süreci şöyle işleyebilir: SFli korktuğu ortamlarda bulunmaktan kaçınır. Kaçındıkça özgüveni azalır, korkusu artar. Korkusu arttıkça da daha çok kaçınmaya çalışır. Bu arada kendisiyle meşgul olmayı da ihmal etmez. Başkalarının hakkında ne düşündüğünü hesaplar. Ne derece iyi yaptığını, ne kadar doğru, ne kadar yanlış davrandığını düşünür. İnsanların tepkileri üzerine tahminler yürütür. Hiç gerçekleşmeyecek olan kusursuzluk idealini hayallerle besler. Böylece SF iyice kök salar.

    Öncelikle şunu kabullenmekle başlamanızı öneririm: Bu problemi aktif olarak siz çözeceksiniz. Eğer hiçbir girişimde bulunmaz ve kabuk tutmuş bir yaranın iyileşmesini beklercesine SFnin kendiliğinden sizi terk etmesini beklerseniz bu bekleyiş ömrünüzün sonuna kadar sürebilir. Günün birinde bir kurtarıcının gelip büyülü değneğiyle omzunuza dokunarak sizi bambaşka bir insana dönüştürüvermesi de ne yazık ki gerçekleşme ihtimali çok düşük bir hayaldir. Diyeceğim o ki çözüm sizdedir. Bu problem siz isterseniz, inanırsanız ve çaba gösterirseniz çözülür. Siz çözümün yalnızca nesnesi değil, aynı zamanda öznesi olacaksınız. Öyleyse "içinizdeki devi uyandırıp" yola koyulun ve "kendi omzunuza tırmanın. Başka nasıl yükselebilirsiniz ki?.."
    İstemek çözümün doğal bir parçası ve olmazsa olmaz bir koşuludur. SFyi yenmeyi ne kadar fazla isterseniz onun üzerine cesaretle gidebilmek için o kadar fazla güç bulursunuz kendinizde. SFsiz bir yaşama kavuşmayı gerçekten de çok istiyorsanız, sanki çölde susuz kalmış da suya kavuşmayı ister gibi tüm kalbinizle, yana yakıla istiyorsanız sizi bu isteğinizden alıkoyabilecek engelleri aşabilmeniz çok daha kolay olacaktır.

    Peki, SFyi yenme isteğinizi nasıl arttırabilirsiniz? "Acıdan kaç, hazza koş" ilkesini kullanarak kendinizi motive edebilirsiniz. Bunun için kendinize iki soru sorun:

    # SFyi yenersem neler kazanırım?
    # SFli kalırsam neler kaybederim?


    Bu sorular üzerinde iyice düşünün. "SFyi yenersem daha iyi bir hayatım olur." gibi çok genel ve muallak ifadelerle yetinmeyin. SFden kurtulursanız elde edebileceklerinizi ve SFli olmaya devam ederseniz yaşayacağınız olumsuzlukları spesifik örnekler bularak bir liste halinde yazın. Böyle bir liste vazgeçmeyi düşündüğünüz çöküntülü zamanlarınızda güdülenip yeniden harekete geçebilmeniz için size destek sağlayabilir.

    İnanç çok etkili bir güçtür. Birşeyi başarabileceğinize kesin olarak inanmışsanız zorluklar sizi asla yıldıramaz. İnanmışsanız kendinizi amacınıza adayabilirsiniz. Ve adanmışsanız adımlarınızı dönüşü olmayan bir kararlılıkla atar, bitmez tükenmez bir enerjiyle hiç yılmadan devam edersiniz yolunuza. SFden kurtulabileceğinize inanmakta zorluk çekiyorsanız neden inanmadığınızı sorun kendinize. Öne sürebileceğiniz tüm kanıtlar tek tek çürütülebilir. Şu ana kadar SFli olmanız ve dahi bundan önceki girişimlerinizden sonuç alamamış olmanız bundan sonra da SFli kalacağınızı göstermez. NLPde derler ki: Bir insan birşeyi başarabiliyorsa bunu bütün insanlar başarabilir. İş bu varsayımdan hareketle biz de deriz ki: Bu illetin canına okumuş insanlar varsa -ki vardır- SFyi yenebileceğinize inanmamanız için hiçbir gerekçeniz yoktur. Başarıya olan inancınızı güçlendirecek en büyük etken ise başarabileceğinizi bizzat deneyimleyerek görmenizdir.

    Bana göre SF çevrenin tutum ve davranışlarına karşı kişinin zihninde oluşan tepkilerin sonucudur. O halde SFnin temelinde yatan bu sonradan edinilmiş düşünce, inanç ve koşullanmalardan arınıp öze dönerek bebeklikteki SFden uzak bakış açısını yeniden kazanmak problemi kökünden çözecektir. Bunlar insana çevre tarafından empoze edilmiştir. Kendinize kızıp da hakaret ettiğinizde kullandığınız kelimelere dikkat ettiniz mi hiç? Belki de onlar ana babanızın, arkadaşlarınızın, öğretmenlerinizin size hakaret etmek için kullandığı kelimelerin aynısıdır. İşte bunun gibi, "Başkaları ne der?" sorusunu sorup durarak sizi yargılayan, suçlayan aşağılayan; size kusursuz olmayı, herkesi memnun etmeyi ve attığınız her adımda başkalarının onayını almayı hedef göstererek sırtınıza taşınmaz ağırlıklar yükleyen içinizdeki bu ses, içinizdeki ana babanın, yani gerçek ana babanızın tutum ve davranış kalıplarının, yani toplumsal normların, yani başkalarının beklentilerinin sesidir. SFden kurtulmak istiyorsanız bu sesi kısın artık. İçinizdeki çocuğun ezilmesine daha fazla izin vermeyin. Hissetmek istemediğiniz duyguları hissettiğiniz zaman kendinizi azarlamak yerine duygularınızı olduğu gibi kabullenmeyi deneyin. İçinizdeki çocuk şefkat elinizi uzatmanızı istiyor sizden; itilip kakılmayı, sövülüp dövülmeyi değil. Tutun elinden ve kaldırın onu. Şundan emin olabilirsiniz ki o çocuk kendini güvende hissetmedikçe siz asla rahata kavuşamayacaksınız.

    Bütün insanlar hata yapar. Hata yapmak insan olmanın kaçınılmaz bir sonucudur. Hiçbir insan kusursuz değildir. Mükemmele ulaşmak için uğraşmak boşunadır. Mükemmeliyetçiliği bırakın. Bir ütopya uğruna kendinizi daha fazla tüketmeyin. Mükemmel iyinin düşmanıdır; iyiye razı olun. "Ya hep ya hiç" anlayışıyla hareket etmeyin. Hepsini elde edemediğinizin hepsini terk etmeniz gerekmez. "Zorunda olmak"tan vazgeçin. "Yapmalıyım" yerine "yapabilirim"i koyun. Ve yapabildiğiniz kadarıyla yetinin. Beklentilerinizi ulaşabileceğiniz seviyelerde tutun ki sürekli olarak hayal kırıklığı yaşamaya mahkum olmayasınız. Kendinizden daha az şey beklerseniz başarılarınızdan daha çok tatmin sağlarsınız. Oysa mükemmeliyetçilikten vazgeçmedikçe kendinizden asla memnun olamayacaksınız.

    Herkesi memnun etmeye çalışmayın. İnsanlar kültür, inanç, bilgi, zeka, alışkanlık ve yaşam koşulları bakımından aynı olamayacaklarına göre dünyayı da aynı şekilde algılamazlar. Sizin çok değer verdiğiniz birşey başka bir insana saçma ve anlamsız gelebilir. Her bir insanın kabullerini, değerlerini ve sizden beklentilerini belirleyip ona göre davranmaya çalışsanız bile -ki böyle bir çaba içerisine girmeniz kendinizden vazgeçmeniz demektir- herkesi memnun edebilmeniz, herkesin beğenisini, onayını ve sevgisini kazanabilmeniz mümkün değildir. Ne kadar uğraşırsanız uğraşın, sizi ve/veya yaptıklarınızı onaylamayacak, beğenmeyecek, reddedecek birileri mutlaka olacaktır. Öyleyse herkesi memnun etme çabasını bırakın. Hayır demeyi öğrenin. Size teklif edilen her yükü hiç istemediğiniz halde sırtlanırsanız -zaman ve enerji kaybınız bir yana- insanların sizi kullandığını, sömürdüğünü düşünerek zayıflık ve acziyet hislerine kapılabilirsiniz.

    Yeryüzünde sizi hiç tanımayan ve sizin ne yaptığınızı hiç umursamayan milyarlarca insan yaşıyor. Çevrenizdeki insanların da sizi düşünüp durmaktan daha önemli meşguliyetleri vardır herhalde. Buna rağmen yine de "Başkaları ne der?" kaygısına karşı "Başkaları ne derse desin!" bilincini hakim kılamıyor, başkalarının hakkınızda ne düşündüğünü hesaplamaktan kendinizi alıkoyamıyorsanız bari olumlu şeyler düşündüklerini varsayın. Örneğin "SFli olduğumu açıklarsam zayıf biri olduğumu sanacaklar." yerine "Bunu açıklayabildiğime göre beni cesur biri olarak görürler." gibi bir varsayımda bulunabilirsiniz. Bu varsayımın gerçeği yansıtıp yansıtmaması önemli değildir. Önemli olan işe yarayıp yaramamasıdır. Zaten insanların aklını okuyamıyorsanız tam olarak ne düşündüklerini hiçbir zaman bilemezsiniz.

    SF tedavisinde en çok kullanılan psikoterapi yöntemi bilişsel davranışçı tedavidir. Bilişsel tedavi ile SFyi besleyen düşünce ve inanç kalıplarının değiştirilmesi, davranışçı tedavi ile de korkuların üzerine gidilip onlarla yüzleşilmesi öngörülür. Basit (diğer adıyla özgül) fobilere karşı kullanılan davranışçı tedavinin duyarsızlaştırma tekniği SFye karşı da etkili bir çözüm yoludur. Teknik, korkulan obje veya durumla belli aşamalar sonucunda karşılaşılmasını içerir. Örneğin yılan korkunuz varsa önce bir ip parçasını, sonra bir solucanı, daha sonra da yılanı hayal edersiniz. Sonuçta 'gerçek dünya'da da yılanla yüzleşir ve böylece fobinizin üstesinden gelebilirsiniz. Köpek için de küçük oyuncaklardan başlanabilir.

    Bu uygulama SFye nasıl uyarlanabilir? Topluluk önünde konuşmaktan korktuğunuzu varsayalım. İşe topluluk önünde konuştuğunuzu hayal ederek başlayacaksınız. Sessiz, sakin, rahat bir yere oturun veya uzanın. Dikkatinizin dağılmaması için gözlerinizi kapatabilirsiniz. Konuşma yapmayı planladığınız mekanı ve orada bulunan insanları kafanızda canlandırın. Tüm duyu organlarınızı kullanarak ortamı yaşamaya çalışın. Konuşmaya başladıktan sonra kaygılarınızın dağılıp gittiğini hayal edin. Bedeniniz rahatlayıncaya kadar bunu tekrarlayın. Kendinizi bu konuşmayı başarmış olarak görün. Felaket senaryoları yazmayın. Beyin kendisine ne söylenirse onu yapar; neye odaklanırsa ona ulaşmaya çalışır. Topluluk önünde konuşmaya kalkıştığınız zaman kalp atışlarınızın şiddetlendiğini, sırılsıklam terlediğinizi, yüzünüzün kıpkırmızı olduğunu, sesinizin soluğunuzun kesildiğini ve söyleyeceğiniz herşeyi unuttuğunuzu hayal eder ve öyle olacağına inanırsanız sonuçları üretirken elinde ne malzeme varsa onu kullanan beyniniz, bedeninizin ilgili bölümlerine komutlar göndererek kurguladığınız bu felaket senaryosunun gerçekleşebilmesi için elinden geleni yapar ve sizi yalancı çıkarmamayı başarır. Onun için beyninize başarı mesajları aşılayın, başarısızlık değil. Şimdi sıra hayalinizde başarıyla tamamladığınız konuşmayı 'gerçek hayat'ta da uygulamada. Çıkın ve konuşun. Dinleyicilerin hakkınızda ne düşündüğüne odaklanmayın. Siz konunuzla ilgilenin. Başlangıçta biraz kaygılansanız bile bunun kısa süre içerisinde geçeceğini söyleyin kendinize. Muhtemelen de öyle olacaktır. Konuşma sırasında da konuşmadan sonra da kendinize karşı yıkıcı değil, yapıcı olun. "Lanet olsun, heyecanlandım işte! Yine sesim titredi. Kim bilir neler düşündüler hakkımda. Böyle olacağını biliyordum zaten!" diyerek mükemmeliyetçi bir tavır takınırsanız girişiminiz ters teper. Bardağın dolu tarafını görün. Konuşma cesaretini gösterebildiğiniz için kendinizi takdir edin. "Olabilir, buraya çıkmam bile büyük bir başarı. Aferin bana. Zamanla daha iyi olacak." gibi olumlu değerlendirmelerde bulunun.

    Kaçınmak yerine korkuların üzerine gitme işlemi yüzleşme, teşhir, maruz bırakma veya eylem olarak isimlendirilebilir. Eylem bir sınır genişletme operasyonudur. Korkularınızın üzerine giderek kendinize daha geniş bir hareket alanı oluşturabilirsiniz. Eylem sayesinde yapmaktan çekindiğiniz işleri yapabilmenin aslında o kadar da zor olmadığını yaşayarak görebilirsiniz. Bu sizde güven oluşturur ve böylece daha ileri adımlar atabilmek için yaslanabileceğiniz ikna edici referanslarınız olur. Genel bir SFniz varsa her türlü eylem işinize yarayabilir. Örneğin tanımadığınız birine selam verebilir, saati sorabilirsiniz. Kendinize bir kasıtlı hata uygulama listesi hazırlayabilir, hatta basit hataların ötesinde burnunuza küpe takıp dışarıya çıkmak, bakkaldan 40 gram zeytin istemek gibi fantastik eylemlerde bulunabilirsiniz. Ayrıca derste soru sormak, iş toplantısında görüş belirtmek, arkadaşlarınıza fıkra anlatmak gibi girişimleri içeren bir eylem planı hazırlayabilirsiniz. Uygulamaya geçmeden önce listenizdeki eylemleri kolaydan zora doğru sıralayın ve bu sıraya göre hareket edin. Yere bakarak yürümek, konuşurken göz kontağına girmemek, derslerde ilk sırada oturmamak gibi alışkanlığa dönüşmüş kaçınmalarınızı da belirleyip sona erdirin.

    İletişim becerilerinizi geliştirin. Beden dili, aktif dinleme, empati gibi konuları öğrenin. Çevrenizdeki insanları gözlemleyin. Başarılı bulduğunuz, beğendiniz kişileri örnek alabilirsiniz. Sizi ateşleyebilecek, motive edebilecek; potansiyelinizi görmenize, "Ben neymişim be abi!" demenize yardımcı olabilecek; neyi nasıl yapabileceğiniz konusunda size yol gösterebilecek kişisel gelişim kitapları okuyun. Ve elbette okumakla yetinmeyin. Öğrendiklerinizi uygulamaya koyun.

    SFli olduğunuzu birilerine açıklarsanız SFnin üzerinizdeki olumsuz etkisi azalabilir. Kendinize yakın bulduğunuz birine, belki bir arkadaşınıza sorununuzu anlatabilirsiniz. (Yani bu forumun dışına çıkın ve yakın çevrenizle paylaşın) Bu işi yumuşak bir giriş yaparak kolaylaştırabilirsiniz. Ya da önce sizi rahatsız eden SF dışındaki kişisel bir konudan bahsederseniz psikolojideki karşılıklılık ilkesine göre muhatabınız da kendi dünyasından birşeyleri sizinle paylaşma isteği duyar ve böylece itirafta bulunabilmek için uygun bir ortam yakalayabilirsiniz. İsterseniz damdan düşer gibi söyleyiverin gitsin. Siz nasıl uygun görürseniz... Kısacası içinizi dökmek birçok durumda rahatlatıcı bir etki gösterir. Söyleyin, kurtulun. Anlatın, rahatlayın!

    Zihnin derinliklerine telkin yoluyla inançlar aşılamak için etkili bir araç olabilen hipnoz SF için de kullanılabilir. Varsayım o ki hipnoz ile bilinçaltına ulaşılıyor ve zihin hipnoz sırasında telkine daha yatkın hale geliyor. Böylece kişinin kendisine söylenilenleri kabul etmesi kolaylaşıyor. Bu yönüyle hipnoz SFyi besleyen hatalı inançların değiştirilmesini kolaylaştırabilir.

    İlgilenirseniz yüz kızarmasını ortadan kaldırmaya yönelik bir cerrahi müdahale gibi ürkütücü çözüm önerileri de var. İlaç tedavisi konusunda ise esas olarak SFye karşı kullanılan ilaç türlerinin değil, ilaçların etkisinin inançların etkisinden bağımsız olmadığı gerçeğinin göz önünde bulundurulması gerektiğini düşünüyorum.

    "Çoğumuz plesebo denilen, ilaç olmadığı halde hastaya ilaçmış gibi verilen boş hapların etkisini biliriz. Aktif hiçbir özelliği olmayan bu boş hapların, yapılan deneylerde hastalar üzerinde çoğu kez kesin etkiler yaptığı görülmüştür. Hastalıkları ortadan kaldırmada inancın gücünü öğrenen Norman Cousin, "İnançlar her zaman sadece gerekli değildir. İnanç, aynı şekilde her zaman iyileştiricidir", şeklinde bir sonuca ulaşmıştı. Kanayan ülseri olan bir grup hasta üzerinde, çarpıcı sonuçlar veren bir plesebo çalışması yapılmıştır. Hastalar iki ayrı gruba bölündüler. Birinci gruba, hastalığı kesinlikle iyileştirecek yeni bir ilaç verildiği açıklandı. İkinci gruptakilere etkileri hakkında çok az şey bilinen bir ilacın kendilerine denenmek üzere verildiğini söylediler. İlk grupta hastaların % 70'inde önemli oranda bir iyileşme görüldü, ikinci grupta bu oran sadece % 25 idi. Her iki gruba da tıbben hiçbir özelliği olmayan boş ilaçlar verilmişti. Aradaki tek fark inanç sistemlerinin kabulüydü. Zararlı etkileri bilinen ilaçların verildiği insanlar üzerinde yapılan çalışmalar daha da çarpıcıdır. Bu hastalara zararlı ilaçların kendilerinde olumlu sonuçlar vereceği söylendiğinde; gerçekten onlar üzerinde bu ilaçların neden olduğu hiçbir hastalığa raslanmamıştır. Dr. Andrew Weil de çalışmalarında uyuşturucunun hemen hemen uyuşturucu kullananın beklentileriyle aynı etkiler gösterdiğini bulmuştur. O, bir doz antifamin verilen bir kişinin kendisini yatışmış ya da barbiturate verilen kişinin kendisini uyarılmış hissedebileceğini keşfetti. Weil, "İlaçların sihiri içeriğinde değil, ilaçları kullananın zihninde yatar" şeklinde bir sonuca ulaştı. Tüm bu örneklerde sabit olan şey sonuçların en çok inanç tarafından etkilenmesidir." *
    Az zamanda çok şey bekleme yanılgısına düşmeyin. SF birdenbire oluşmadı, birdenbire de gitmeyecek. Ektiğiniz değişim tohumu meyvesini kısa süre içerisinde vermeyebilir. Olgun bir ağacın habercisi olan fidanı meyvesiz diye ezmeye kalkışmayın. Kişisel deneyimlerim bana değişimin devrimle değil, evrimle geleceğini öğretti. Sabırlı olun. Çocukken birkaç kez düştüğünüz için beşiğinize dönüp yürüme çabasından vazgeçseydiniz yürümeyi hiçbir zaman öğrenemeyecektiniz. SFyle başa çıkmak da düşe kalka öğrenilir. Hiç düşmemeyi değil, düştüğünüz zaman kalkabilmeyi amaçlayın. Ve her düştüğünüzde yerden birşeyler almaya bakın. Düşüşlerinizi, başarısızlıklarınızı, hatalarınızı öğrenme fırsatı olarak görün.

    Geriye dönüp geçmişi değiştirebilmeniz mümkün değildir; artık olan olmuş, yaşanan yaşanmıştır. Ama geçmişte olup bitenlere yüklediğiniz anlamı değiştirebilirsiniz. SFnin olumlu yönlerini, size kazandırdıklarını keşfedebilirseniz şu ana kadar onun yüzünden yaşadıklarınızdan duyduğunuz acıları hafifletebilirsiniz. Örneğin SF sayesinde uyanıp arayışa çıkmış ve değişim sürecine girmiş olabilirsiniz. SFli olmanızda pay sahibi olduğunu düşündüğünüz kişileri de affedin. Geçmişte birileri size zarar verdiyse şimdi kendinizi cezalandırmak niye? Keskin sirke kendi küpüne zarar verir. Kin gütmek kendinizi yaralar. Zaten onlar size kötülük yapma niyetinde değillerdi ve kendi koşulları içerisinde bildiklerinin en iyisini yapmaya çalıştılar. Böyle bakarsanız affetmeniz kolaylaşabilir. Bağışlayın ve kurtulun.

    Geleceğe umutla bakın ve sakın umudunuzu kaybetmeyin; çünkü "umudunu kaybeden bir insanın kaybedecek başka birşeyi kalmamıştır." Korkularınızı kabullenin, korktuğunuz için kendinizi suçlamayın ama aynı zamanda cesur olun. Cesaret korkusuzluk değil, korkuya rağmen korkulan şeyin üzerine gidebilme gücüdür. Eylemleriniz korkularınızın üzerinde olsun ki korkuyu dize getirebilesiniz. Siz kaçtıkça korku çığ gibi büyüyerek sizi kovalamaya devam edecektir. Öyleyse kaçmayı bırakın. Umudunuzu kuşanın, kalkın ve yürüyün! Korkunuzun üzerine gidip korkunuzla yüzleşecek, bol bol hata yapacak ama yine de vazgeçmeyecek, yılmayacak, pes etmeyecek ve işte o zaman "yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer" kazanacaksınız...




  • Ayrıca hiç psikoloğa veya psikiyatriste gitmeden size bu teşhisi kimin nasıl koyduğunu da merak ettim. Bu konuda da bilgi verirseniz sevinirim. Öneri kısmına gelince, alanında uzmanlaşmış ve Bilişsel-Davranışçı Terapi uygulayabilen bir psikoloğa veya psikolojik danışmana başvurmanı özellikle öneririm.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: Uzm.Psk.Danışman

    Ayrıca hiç psikoloğa veya psikiyatriste gitmeden size bu teşhisi kimin nasıl koyduğunu da merak ettim. Bu konuda da bilgi verirseniz sevinirim. Öneri kısmına gelince, alanında uzmanlaşmış ve Bilişsel-Davranışçı Terapi uygulayabilen bir psikoloğa veya psikolojik danışmana başvurmanı özellikle öneririm.


    Hocam öncelikle verdiğiniz bilgi için teşekkürler. aynen yazdırdım yazıcıya.

    teşhisi ben koydum yani öyle diye düşünüyorum . teknik bir teşhis değil tabi.
    bi tahmin yani yapılan tarife uyuyorum. O sebeple ben buyum heralde dedim.
  • @Uzm.Psk.Danışman;

    Yazınızın ilk paragrafı tamamen beni anlatıyor. Kendini bana sadece bir paragrafta anlat deseydiniz bundan daha fazlasını yazamazdım.

    Rezil olma korkusu, başkalarının dikkatini çekecek davranışlar, ön planda olmak v.b. hep kaçtığım olaylar. "sosyal becerilerde yetersizlik inancı, kabul göreceğinden emin olmadıkça sosyal ilişkiye girmekten kaçınma gibi belirtileri içerir." Bu gibi durumlar yüzünden çok iş de kaçırdım. Gelen bazı iş tekliflerini sırf yeterliliğim konusunda tatmin olamadığım için geri çevirdim ve daha sonra benden çok çok daha yetersiz kişilerin bu işlere girdiğini görüp kendime kızdım.

    Laf işitmek çok zoruma gittiği için yaptığım işin kusursuz olmasını istiyorum. Genellikle kanunlara, kurallara da uyarım. İnanır mısınız bazı durumlarda yere çöp atmak zorunda kaldığımda birisi görüp de bir laf etmese, rezil olmasam diye resmen işkence çekiyorum.

    Durumum çok vahim çok.

    Sadece birşeye veya bir kişiye aşırı sinirlenirsem ne çekingenlik kalıyor ne de rezil olma korkusu. Tamamen başka bir kişi oluyorum. Örneğin banka kuyruğunda, otoban da gişe kuyruğunda, herhangi bir şekilde sırayı bozan, hakkımızı yiyen birileri olunca uzun süre sesimi çıkartamıyorum fakat daha sonra bıçak kemiğe dayanınca tüm korkularım geride kalıyor.

    otobüs de ineceğim yerde kapı açılmayınca rezil olmaktan korkup bağıramayan ben, evin önünde gecenin 1'inde naralar atan sarhoşa uzun bir sabretme safhası sonucunda azıma geleni söyleyerek susmasını sağladım ve evine kaçırtım. tabi bu arada bütün mahalle camlara çıktı ama hiç rezil oldum gibi bir hisse kapılmadım çünkü çok sinirliydim.

    Yine çalışacağım işte mutlaka arkaplanda bir görev yapmak istediğimi hep söylerim çevreme. Ön planda gözönünde olmak çok rahatsız ediyor beni. Örneğin bir bilgisayar firmasında müşteri temsilcisi olmaktansa içeride parça toplamayı tercih ederim her zaman.




  • Bence bilgisayar la yatıp kalkan çoğu insanda var bu. yazmaktan konuşmayı unuttuk ve yazdıgımız çoğu insanı önemsemediğimizden bizide muhattap olduğumuz kişiler önemsemezmiş gibi geliyor diyebilirmiyiz?
    ve bunun sonucu olarak normal hayatta mümkün oldugunca az diyaloga girme isteği doğuyor olabilirmi?
  • quote:

    Orjinalden alıntı: Sys

    Bence bilgisayar la yatıp kalkan çoğu insanda var bu. yazmaktan konuşmayı unuttuk ve yazdıgımız çoğu insanı önemsemediğimizden bizide muhattap olduğumuz kişiler önemsemezmiş gibi geliyor diyebilirmiyiz?
    ve bunun sonucu olarak normal hayatta mümkün oldugunca az diyaloga girme isteği doğuyor olabilirmi?


    doğru demişsin.
    bu bilgisayar çoğu kişiyi sosyal fobik yaptı.
    hortlatmakta faide var....
  • Kardeş aynı problem bende de vardı hatta panik atak hastalığı vardı atlattım çok şükür sana ilaç tavsiyesi edecem psikiyatristten destek almıştım ama sen yine de sorup soruştur direk kullanma uzman bi doktora falan sor ilacın adı seroxat
  • Abi bazı şeylerde zamanla düzeliyoo.İlaç milaç fayda vemiyoo o kadar... Bence tek başına çık gez kalabalığa karış. Beğendik carreful, migros vs. git tek başına gez.Rafları gez boş boş,bebek bezi fiyatlarına göz at, bir vitrinin önünde dur dakikalarca, fiyat sor, arada burnunu karıştır orta yerde , kimsenin seninle , senin kadar ilgilenmediğini göreceksin ve rahatlayacaksın...
  • quote:

    Orjinalden alıntı: PhsycoMantis

    Kardeş aynı problem bende de vardı hatta panik atak hastalığı vardı atlattım çok şükür sana ilaç tavsiyesi edecem psikiyatristten destek almıştım ama sen yine de sorup soruştur direk kullanma uzman bi doktora falan sor ilacın adı seroxat

    Bu ilaç yetişkinlerde yapılan araştırmalara göre intihar eğilimini arttırmaktadır.
    Kesinlikle doktora başvurmadan kullanmayın.
  • arkadaşlar selamlar hepinize,
    şu ana kadar bi sürü psikolojik rahatsızlığım oldu.hiç psikoloğa gitmedim.hala tam istediğim kişi olamadım.tam istediğim bir karakter de olmadığı düşüyorum zaten daladan dala atlıyorum senelerdir.bu süreç içerisinde SFli de oldum,SFli olmaktan çıkıp başarılı aşırı denecek kadar konuşkan,sonra sırf sayısal zekalı duygulardan yoksun analitik adam,daha sonra dış görünüşünden nefret eden güvensiz mükemmeliyetci insan,bir ara tüm bunları bırakıp kıronun teki,başka bi ara öfke patlamaları olan dengesiz bi tip vs vs.. oldum!
    şu ana kadar benim bunlardan anladığım herşeyin kafada bittiğidir.siz ayanaya nasıl bakarsanız ayna da size öyle bakar bunu unutmayın.SFli arkadaşlara tavsiyem bi kere de olsa manyak bi rezil olun rahatlayın ya!ne var ulan diye haykırın millete ama kızmadan.kendinize de gülün o kadar mükemmel değilsiniz; ve en güzeli olmak zorunda da değilsiniz!aklınızda tuttuğunuz başarı stratejisi(mükemmel olma,rezil olmadan bişi halletmenin gerekliliği) doğru değil.sizi engeller,engelledikçe de kendine malzeme katar.
    hiç bişi yapamıyorsanır rol yapın!evet mesela kıro rolü yapın!muhtemelen incelemişsinizdir davranışlarını.yapın bi kere tanınmadığınız bi yerde ve öyle tanının ve hiç bi .ok olmadığını görün!

    hayat güzel görebileceğiniz en güzel gözle görün onu!!
    mutlu günler hepinize!
    (not:yazdıklarım kişsel tavsiyelerdir ve hala sorunları olup da yokmuş gibi davranan biri tarafından yazılmıştır;yanlışları olabilir ama damdan düşenin halinden de damdan düşmüş anlar hepinize saygılar)




  • Büyük ihtimalle yetişmenizle alakalı veya aile içi huzursuzluktan dolayı içe kapanma var.Veya örflerimizden dolayı duygularımıza gem vurma.Belkide yapı gereği.Ama çözümü gerçekten sizsiniz. Ben ipimle kuşağım s..imle ta..ağım felsefesini uygulamanızı tavsiye ederim.
  • Bu konuya girdim ve yaklaşık 48 dakikadır çıkamıyorum, baştan sona okudum konuyu ve tekrar okudum, tekrar. Anladım ki sosyal fobi varmış bende yemin ediyorum bundan önce farkında bile değildim.

    Üzüleyim mi yoksa öğrendiğim için sevineyim mi bilemiyorum? Yenme yollarıda var, onları uygulayabilirim. Bilmiyorum yaa gece gece gerçekten çok garip oldum. Anlatılmaz yaşanır buna diyorlar :(
  • ben de başkaları ile konuşurken çok heycanlanırım, sınıfta kalkıp konu falan anlatmak istemem , rezil olacağımı düşünürüm. Üviversitede ödev hazırlayıp slaytlar şeklinde onu tahtada sunum yaparak anlatıyoruz fakat ben dedim anlmıyacam hocaya yarı yarıya notumun düşmesine bile razı oldum ve genede anlatmadım. Ya böyle tahtaya çkınca bütün isanlar size bakıyor bi hata yapsanız kim bilir içlerindne nediyecekler , onların karşısında nasıl duracam falan filan bir sürrü çekiniklik.

    Tanıdığım samimi arkadaşlarımla çok iyi konuşurum. Ama yeni tanıştığım biri ile imkanı yok konuşamam hep karşıdakinin konu açmasını isterim.

    İşte bunun yüzünden de hiç yakın bi kız arkadaşım olmadı, konuşamam çekinirim susarım.


    Kısacası asosyal biriyim




    quote:

    Orjinalden alıntı: vozer

    Gerzek Şaban kardeşim;

    Aynen beni anlatmışsın, o karşımdakinin yanında rezil duruma düşme korkusu zaten bu hale koyuyor. İnanın otobüste ineceğim durağa geldiğimde şoför kapıyı açmayı unutsa bile asla bağırmam kapı diye. Sanki rezil olmuş gibi hissediyorum kendimi o kadar kişinin önünde. Bir sonraki durakta iner yürüyerek geri gelirim. :(



    bende aynı duygular yüzünden otobüse binmiyorum, ya yürürüm ya kendi arabama binerim. ARabayı servise bıkratım bu hafta biraz hasar vardı çamurluk değişti iki gün servirste kaldı araba ve o iki gün içinde servisten eve yürüdüm 10 km falan oula yürüdüm indımdan otbüse binmedim. bilmiyorum ya rezil olursam diye.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Yazılımcı Online -- 23 Kasım 2006; 1:35:50 >




  • Ne dertli insanlar varmış ya... Konu dışına hep gereksiz, gülünecek köşe olarak bakardım. Öyle değilmiş sanırım...
  • 2 yıllık konu be
  • 
Sayfa: önceki 1234
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.