Şimdi Ara

Şah Rıza Pehlevi: Saraydan sürgüne

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
12
Cevap
0
Favori
4.492
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • ŞAH RIZA PEHLEVİ

    Güç, servet, şöhret, itibar... Koca İran, Şah Rıza ile Farah Diba’dan sorulur, ki ABD ve İngiltere’nin desteği arkalarındadır. Pers İmparatorluğunun 2500’üncü yılını kutlayan Pehlevi ailesi gücünün doruğundadır ancak bir tıbbi tetkik muazzam saltanatı sallar.


     Şah Rıza Pehlevi: Saraydan sürgüne


    Batılılar rutin kontroller esnasında şahın kanser olduğunu öğrenir ve pek telaşlanırlar. Tudeh gümbür gümbür gelirken bir şeyler yapmalıdırlar.

    Anlatmıştık, Rıza Şah Rusların yanında yetişen bir çavuş eskisidir. Ne şahlıkla ne de Pehlevilikle alakası vardır ama adam kıtlığında saltanat kurar. Büyük bir iştah ile mal toplar, onun bunun mülküne el koya koya muhteşem bir servet yapar. Zalimdir, acımasızdır, batılılaşma uğruna, geleneklerine bağlı insanları baskı altında tutar.
    Ancak Hitler’li yıllarda Almanya’ya oynamak gibi bir hata yapar. Onu oraya getiren güçler kaldırmasını da bilir, yaka paça Afrika’ya sürer, yerine Muhammed Rıza Pehlevi’yi oturturlar (1941).
    Rıza Pehlevi Şah yapıldığında henüz tecrübesiz bir gençtir, utangaçtır da... Her ne kadar Pehlevi adı taşısa da ardında köklü bir hanedan yoktur, bir başınadır koca sarayda...
    Devlet idaresi kolay değildir, hoş o da önceleri elini taşın altına koymaz. Avrupa gezileriyle oyalanır, sayfiyelerde kayak merkezlerinde gam dağıtmaya bakar.

    HİZB-İ TUDEH-YE İRAN
    Şahın koltuğa oturduğu yıllarda “Hizb-i Tudeh-ye İran” kurulur ki, bu parti Komünist dünya görüşüne sahiptir, direktifleri SSCB’den alırlar. 1951 yılında solcu Dr. Musaddık Başbakan olur ve petrolü millileştirmek için ne gerekiyorsa yapar. Başına gelecekleri hissetmesine rağmen Batıya kafa tutar.
    Nitekim Anglo-Persian (BP) Petrol şirketini kovar ve sözüm ona petrolün sahibi olurlar. Ancak öyle beklendiği gibi nehir gibi para akmaz, kasalar dolarla dolmaz. Zira ellerinde yetişmiş insan yoktur, nakliye filoları bulunmaz. Arıtma tesislerini çalıştıramaz, kepenk kapatmak zorunda kalırlar. Sadece iki yılda hazine tamtakır kuru bakır kalır, memurlara maaş ödemekte bile zorlanırlar.
    Şah Rıza, Musaddık’a rağmen bir çıkış yolu arar. Evet, İngilizleri yeniden davet etmek yakışık almaz ama ABD ile çalışabilirler pekala... Musaddık bu teklife yanaşmaz ve fermanını imzalar. İhtilal yapmaktaki engin tecrübesi ile tanınan CİA, iktidarı yıkar (1953). Kurşuna dizilenler, içeri tıkılanlar...
    CİA Şah’ın elini güçlendirmekle kalmaz, ona muhaliflerle mücadele yollarını da öğretir, mesela Savak adlı bir teşkilat kurar. O günden sonra Tudeh yer altına iner, kızıllar “Halkın mücahitleri” adıyla eylem koyarlar.
    Sonraki yıllarda Savak’la Halkın Mücahidleri didişir durur. İran Komünistleri daha ziyade yurt dışında organize olur, iktidara yürümek için fırsat kollarlar. Doğrusu tahsillidirler, donanımlıdırlar, inanın böyle bir kadro Şahın elinde bile bulunmaz.

    BEYAZ DEVRİM
    Mollaların henüz siyaset sahnesinde bir ağırlıkları yoktur. Ancak bizdeki loncaları andıran esnaf dernekleri (Bazaariler) teşkilatlıdırlar. Aralarında sıkı bir tesanüt vardır, fakir fukarayı da kollar, halk nezdinde itibar kazanırlar.
    Artık Şah Rıza daha faal olmalı, hamle üstüne hamle yapmalıdır. 1963’te başlayan “Beyaz Devrim”le kadınlara oy hakkı sunar, okuma yazma oranı artar. Hava, kara ve demir yolları ağı genişler, baraj ve sulama projelerini tamamlar, sari hastalıklarla mücadele yapar. Ancak toprak reformu ile mollaların nasırına basar. Çünkü Kum kentinden kontrol edilen vakıflar geniş arazilere sahiptir ve bunları kaybetmekten hiiiç hoşlanmazlar.
    Şah, esnaf ve sanatkarları da disipline etmeye kalkar, yeri geldiğinde cezalar keser, Bazaarilerin canını sıkar.
    Bu dönemde İran ışıl ışıldır, Batıda çıkan her ürün ertesi gün Tahran mağazalarında yer alır. Kendisi de bir pilot olan Şah Rıza hava kuvvetlerine büyük para harcar. Amerika F-15 gibi stratejik bir uçağı sadece İsrail ve İran’a satar.
    1971’de Pers İmparatorluğu’nun 2,500. yıldönümü kutlanır. Şah artık ayağını daha sağlam basar, Farah Diba’nın başına eliyle Şahbanu (imparatoriçe) tacı koyar.

    PARTİLER KAPATILIR
    İlerleyen günlerde Şah, kendi güdümündeki Rastakhiz Partisi’nin dışındaki bütün siyasi partileri kapatır, mal varlıklarına el koyar.
    Savak’la ilgili çok hikayeler anlatılır. Rejim aleyhtarları iğneli fıçılara atılıyormuş da filan. Yok efendim kedili çuvallar, yılanlı kuyular...
    Bunlar oldu da diyecek halde değiliz, olmadı da... Ancak Moskova’dan güdülen kızıllar benzer hikayeleri bir çok ülkede anlatırlar. Kaldı ki Halkın Mücahitleri sütten çıkmış ak kaşık değildir, sabotaj ve suikastlardan geri durmaz.
    Bir başka propaganda Şah’ın Niavaran Kasrının yapımında 400 mimar çalıştırdığıdır ki buna saray bile denmez. Eh işte iki katlı, eli yüzü düzgünce bir bina. Bir mimar fevkalade çizer, kotarır ki matah birşey değildir aslında.
    Yine Şah’ın öğrenci eylemlerinden korktuğu için talebelere burs verip yurtdışında okuttuğu çok söylenir. Ver para yurt dışına yolla, ver para yurt dışına yolla. İyi de nereye kadar? Sanırım, Şah acil hekim, mühendis ihtiyacını kapatmak için böyle bir çare arar. Üstelik yurt dışında okuyanların ekseri halkın mücahitlerine katılır, kendisine muhalif olurlar.
    Şah Şiilere de Sünnilere de aynı mesafede durur, Ehli sünnet alimlerinin kitablarını da devlet eliyle bastırmaktan kaçınmaz.

    KANA KAN İNTİKAM
    Gelelim Humeyni’ye... Henüz 5 aylıkken babası öldürülen genç molla bunu asla unutmaz, her geçen gün kini artar. Bıkıp usanmadan Pehleviler aleyhinde konuşur, yurt dışını (hatta bir ara Bursa’yı) mekan tutar. Peki devrimi organize edecek kadar donanımlı mıdır? Hem halkın böyle bir talebi var mıdır acaba?
    Azıcık kenara çekilip bakarsanız İran’da ihtilal yapabilecek tek güç Tudeh’dir. Bunu Batı Dünyası da bilir, Suriye ve Irak’ın ardından İran’ı kaybetmekten korkarlar. Eğer Tahran da kızıllara katılırsa, SSCB elini kolunu sallayarak sıcak denizlere inecek, Basra körfezinde ferman okutacaktır. Bu enerjinin, dolayısıyla para ve gücün demirperde bloğuna geçmesi demektir ki dengeleri derinden sarsar.

    SEÇMENE BIRAKAMAZLAR
    Batılılar Şahı koltuğunda tutmakta kararlıdır, ondan sonra oğlu Rıza’yı tahta oturtacak belki bir 40 yıl daha diledikleri gibi at oynatacaklardır. Ancak rutin kontroller esnasında Şahın kanser olduğu öğrenilir ve beyleri telaş sarar. Henüz bıyıkları terlememiş olan Junior Rıza dizginleri elinde tutamaz. Solun gücü ortada iken ülkenin gidişatını “seçmenin insafına” da bırakamazlar. İş menfaate dokundu mu demokrasi rafa kalkar, kirli ilişkiler başlar.
    Peki Komünistler gümbür gümbür gelirken ne yapılmalıdır? Fütüroloji enstitüleri üç vardiya çalışır, senaryo yazar. Neticede mollaları destekleme kararı alırlar.

    PARİS’TEKİ KARARGÂH
    Beyaz Saray güvenlik uzmanı Brzezinski Şahı çoktaaan gözden çıkarmıştır, ABD Dışişleri Bakanı Vance: “Yeni rejim ister monarşi, ister İslâm cumhuriyeti olsun” der, “ikisi de bize uyar!”
    Nitekim, düğmeye basılır, kalabalıklar yollara salınır. Bu dönemde Humeyni Paris’te malikanelerde ağırlanır, devlet başkanı gibidir, elinin altında kırmızı telefon. Dünya liderleri hattın öbür ucunda...
    Neyse, birkaç kanlı hadiseden sonra şartlar olgunlaşır ve Şah’a “İran’ı terk et” buyururlar.
    Eh Şah ülkesini terk ettikten sonra muhafızlar neyi savunsunlar? İster istemez karşı safa geçer, canlarını kurtarırlar. Humeyni İran’a döndüğünde her şey hazırlanmıştır, onu havaalanında yüz binler karşılar. Düne kadar adam yerine konulmayan itilmişler kakılmışlar (Pastaranlar) sokağa hakim olurlar. Bu arada İran’ın devlet geleneğine yakışmayan manzaralar yaşanır, elçilik basmalar, şipşak infazlar...
    Neticede bir “mezhep devleti” kurulur ki İran Anayasası’nın 12. maddesinde İsna - aşeri Caferi mezhebine vurgu yapılır ve “Bu madde ebediyyen değiştirilemez” ifadesi yer alır. Anayasada ruhban sınıfı korunup kollanır. “Yüksek Taklid Mercii ve İnkılab rehberi Ayetullah - il Uzma İmam Humeyni...” gibi tabirler kullanılır.
    Şahın ardından Solcu Beni Sadr, %72 oy oranıyla cumhurbaşkanı seçilse de Humeyni yetkilerini paylaşmaya yanaşmaz, zamanı gelince onu da saf dışı eder, keyfi uygulamalara başlar. Devrim aleyhtarı diye yaftalananlar zindanlara tıkılır, bir milyon tirajlı ‘Ayendegah’ gazetesini sustururlar. Evet Savak gider ama yerini Savama alır, ihbarcılara gammazcılara yeniden gün doğar. O yıllarda bir sürü yetişmiş insan yurtdışına kaçar, mezhepçi iktidar İslâm ülkeleriyle de problemler yaşar, yalnızlara oynar. Düşünebiliyor musunuz Şah zamanındaki milli gelire hâlâ ulaşamadılar.
    Peki Şah? Oraya geliyoruz zaten. M. Pehlevi, ABD’ye yerleşmek isterse de Carter onu kapıdan içeri sokmaz.
    Öyle ya tacını tahtını kaybetmiş müstamel bir Şah için ABD- İran münasebetlerini riske atamaz. M. Rıza bir süre Meksika ve Panama’da dolanır, kendini kabul edecek bir ülke arar. Vatansızlık ne zor şeydir, mezar yerini bile çok görürler insana. Enver Sedat davet edince hiç düşünmeden Mısır’a koşar, bu arada hastalığı ilerlemiştir, yatağa düşer ve gözlerini hayata yumar. Onu Kahire’de büyük veli Ahmed-i Rufai hazretlerinin yanıbaşında toprağa bırakırlar.

    PİŞMAN OLURLAR
    Bakın şu işe ki ABD, eliyle kurduğu sistemin sefasını süremez, mollaları kontrolde tutamaz. Halbuki Moskova bile yol olmuştur, siyaset bilimciler “acaba Tudeh’e mi oynasaydık” demeye başlarlar.
    O günlerde İran’ın elinde Şah döneminden kalma çok güçlü silahlar vardır, İsrail pirelenmeye başlar. Batılılar şeytanın bile aklına gelmeyecek bir yol bulur, BAAS’çıları ayaklandırır İran’a saldırtırlar (1979). Suudlar, Sabahlar, Saddam’a alkış tutar. Tam 8 yıl süren mânâsız savaşta 1.5 milyon genç ölür, iki ülke harap olur, maddi kayıplar 500 milyar doları aşar.
    Ne büyük vebal ama. Fitneciler nasıl hesap verecekler acaba?

     Şah Rıza Pehlevi: Saraydan sürgüne


    İYİ GÜN DOSTU
    Beyazsaray iyi gününde kayıtsız şartsız Şah’ın yanındadır. Başkan Carter ile Şah dostluk üzerine konuşmalar yapar, objektiflere birlikte el sallarlar. Ancak Carter, Şahın kanser olduğunu öğrendiği gün köprüleri atar, bırakın teselli vermeyi, iktidarı yıpratmaya başlar. Ömrünün son yıllarında Şah’ı siler atar, tedavi için bile ABD’ye sokmazlar. Adamı onca muhalif arasında bir başına bırakırlar.

    İrfan ÖZFATURA




    Kaynak







  • Son paragrafın devamı ve sonuç..

  • Video hoş ve güzel fakat eklemek isterimki ,şahsımca Türkiye'nin ulemalar ülkesi olmasını istemeyeceğim gibi, krallar tarafıdan yönetilen bir ülke olmasınıda asla istemem. Şah ve Ayetullah = ikiside bir şekilde emperyalistlerin oyuncağı olmaktan kurtulamadılar. Video biraz bana şah döneminin propagandasını yapar gibi gözüktü. Fakat bunun yanında Şah dönemini kötünün iyisi olarak göstermişde olabilir videoyu hazırlayan. En iyisi 'nasıl bakarsanız öyle görürsünüz' diyelim işin içinden çıkalım

    @ß.m.Ø üstadım yanlış anlama. Senden bağımsız söylüyorum bunları
  • Video, emperyalist güçlere güvenenler yüzünden bir günde ülkenin 1000 yıl geri gidebileceğini gösteriyor. Umarım başımıza gelmez...

  • quote:

    Orjinalden alıntı: Serdar

    Video, emperyalist güçlere güvenenler yüzünden bir günde ülkenin 1000 yıl geri gidebileceğini gösteriyor. Umarım başımıza gelmez...




    Şu noktadan sonra zor.


    quote:

    New York Times gazetesi, Pakistan’daki okullarda verilen radikal İslam ağırlıklı eğitimine alternatif olarak, ülkede Fethullah Gülen Cemaatine bağlı olarak ılımlı İslam eğitimi veren Türk okuları alternatif gösterdi. New York Times gazetesinin 'Türkler Pakistan’a Ilımlı İslamı öğretiyor' başlıklı haberinde, Fethullah Gülen’in Pakistan’da bulunan PakTürk adlı 7 ayrı okulunda verdiği eğitimle, Pakistanlılara, 'Ilımlı İslamı' öğrettiğini yazdı.

    New York Times gazetesi Gülen’in Pakistan’daki okullarının radikal İslama karşı bir alternatif haline geldiğini yazdı. Gazetenin muhabiri Sabrina Tavernise tarafından hazırlanan haber, Pakistan’ın uzun yıllardan beri Radikal İslamcılar için bir ön cephe haline geldiğini, Pakistan’da bulunan bir çok okulda radikal islamı destekleyen bir eğitim sistemi benimsendiği belirtilerek, ilki 10 yıl once açılan Gülen cemaatine ait okulların Pakistanlılar için bir alternative haline geldiği yazıldı.

    Ülkede eğitim sisteminin çok zayıf olduğu, fakir Pakistanlı ailelerin çocuklarını kıyafet ve kitap parası ödeme zorunluluğu olan devlet okullarına gönderemediklerini böylece ülkede dini eğitimin ağırlıkta olduğu medrese ve din okullarının revaçta olduğu belirtildi. Gazete, Gülen cemaatinine bağlı okulların verdikleri ılımlı islam eğitimiyle bir alternative yaklaşım haline geldikleri ve böylece Pakistan’da diğer eğitim veren, ajandalarında radikal islam olan diğer okullar karşısında güç kazandıklarını belirtti.

    EN BÜYÜK YARDIMCI ARMATÖR İHSAN KALKAVAN

    Tavernise, Fetullah Gülen'e tüm bu çalışmalarında armatör İhsan Kalkavan'ın yardımcı olduğunu da belirtti. Nijerya'da inşaat sektöründe de bulunan ve burada oteller inşa ettiğini belirten Kalkavan'ın, Gülen'e okulların finansmanında yardımcı olduğunu ekleyerek bu ikilinin benzer çalışmalarının Nijerya'da da sürdüğü ve bu bölgedeki elit ailelerin çocuklarını etkilediklerini belirtti.

    Benzer okulların sadece Müslüman ülkelerde olmadığını belirten Tavernise, Rusya'yı bu konuda örnek gösterek buradaki okullarda yalnızca Müslümanların olmadığını ve temel hedeflerinin de inançlar arası anlayışın geliştirilmesi olduğnu yazdı.

    Kalkavan konuyla ilgili şunları söyledi: "Eğitim alanındaki deneyimlerimizi öteki ülkelerle paylaşarak kendimizi daha iyi tanıyoruz. Kendimize 'Gördünüz mü? Biz terörist değiliz' diyoruz. İnsanlar bunları öğrendikçe birşeyler değişiyor."

    Tavernise son olarak İhsan Kalkavan'ın tahminine yer vererek Türkiye'de Gülen'in izinden gidenlerin sayısının 3 ile 5 milyon arasında bir rakama ulaşmış olduğunu yazdı.


    Kaynak Milliyet.




  • Zaman zaman taraflı bir gözle bakılmış bir yazı.

    Örneğin Şah döneminde İran sattığı petrol v.b malların yanlız %16 karşılığını alabiliyordu. Öyle sanıldığı gibi halk refah içinde yaşamıyordu.

    Devrim sonrası İran nüfusu 20-30 milyonlardan 70 milyon gibi bir rakama ulaşmıştır bugün. Bunun da yarattığı bir avantaj vardır şah için.

    Unutmamak gerekir ki İran yaklaşık 1.600.000 kilometre karelik bir coğrafyaya yayılır. Yani Türkiye'nin yaklaşık 2.1 katı. Böylesine geniş ve yer altı kaynakları zengin bir ülkede 25 milyon insanın batıyla entegre bir ekonomide daha iyi koşullarda yaşatılması çok da zor birşey değildir.

    Sonra Şah döneminde de bayanların büyük bir kısmı örtülü olduğunu duymuştum. Yanlız Tahran ve bazı şehirlerin lüks semtlerinde batılı giyim tarzını benimsemiş aileler varmış. Söylemek istediğim şey bu devrimin öyle salt dışardan bazı güçlerin düğmeye basarak gerçekleştirdiği bir devrim olmadığı.

    Humeyni Tahran havalimanına geldiğinde orada onu yüzbinler değil yaklaşık 3 milyon evet 3 milyon insan karşılamıştır... Yani halkda bir taban vardır. Bu inkar edilemez.

    Son olarak İran-Irak savaşında İran 2005 yılı petrol geliri baz alınarak yapılan bir hesaplamada yaklaşık 300 yıllık petrol geliri kadar bir zarara uğramıştır. Her ne kadar savaşın ilk 2 yılı İran topraklarında geri kalan 6 yıl Irak topraklarında gerçekleşmiş olsada.


    Bir de F-15 değil F-14 (Tomcat)... Aynı dönemde F-16 satışı yapmayı da planlıyordu ABD üstelik İsrail'e bile satmamışken o uçakları. Dünya'nın en modern envantere sahip 3-4 havakuvvetinden birine sahipti şah. Ancak unuttuğu birşey vardı. Hiçbir ordu zamanı gelmiş bir düşüncenin karşısında duramazdı. (Victor Hugo)


    Bu yazdıklarımdan günümüz İran rejimini savunduğum sonucuna varmayınız lütfen. Lakin şahda adam değildir... Sadece gözüme batan hataları düzeltmeye, bildiklerimi paylaşmaya çalıştım.

    Saygılar



    * Başbakan Muhamed Musadık TIME dergisi tarafından o yılın en etkili kişisi seçilen vatanını seven bir aydındır. Ancak 'büyük' (!) şah göz göre göre gündüz vakti birinci darbe girişimi başarısız olmasına karşın aynı gün ikinci darbede onun sürgüne gönderilmesine göz yummuştur.



    ** F-15 asla İran'a satılmadı. İran hava sahasını sık sık ihlal eden Sovyet Mig-25'lerine karşı Nixon İran'a F-14 ya da F-15 Eagle satabileceği sözünü verdi. Şah F-14'leri seçti. Hatta ilerleyen yıllarda F-15'ler iki İran F-4 Phantom'unu indiricektir

    Konu hakkında geniş bilgi için:http://home.att.net/~jbaugher1/f14_6.html



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Yazat -- 5 Mayıs 2008; 14:12:56 >




  • Sayın Yazat, gülen Türkiye'ye dönse, humeyniyi İran'ın %10'luk bir kesimi karşıladığı gibi Türkiye'nin de %10'luk bir kesimi güleni karşılar (ama yapmayacaklardır). Bu durumda bizimde bir devrim tehlikesi altında olduğumuz söylenebilir.
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
  • Şah Rıza Pehlevi, Saddam Hüseyin, Slobodan Miloseviç, Enver Sedat ve daha niceleri...

    Miadları dolunca alternatif isimlerle yer değiştirdiler.

    Tezgâh altında çeşit çeşit oyunlar sergilenmekte.Madalyonun arka yüzü çok daha farklı...
  • quote:

    Orjinalden alıntı: mehmetpara

    Sayın Yazat, gülen Türkiye'ye dönse, humeyniyi İran'ın %10'luk bir kesimi karşıladığı gibi Türkiye'nin de %10'luk bir kesimi güleni karşılar (ama yapmayacaklardır). Bu durumda bizimde bir devrim tehlikesi altında olduğumuz söylenebilir.



    İyi ama benim yazdıklarımla bunun ne gibi bir ilgisi var? Şunu mu demek istiyorsunuz 'Humeyni'yi 3 milyon insan karşılamış olabilir ama o 3 milyon ancak yüzde onudur halkın'?

    İnanın bana yaklaşık 25 milyonluk bir ülkede eğer bir insanı 3 milyon insan, sadece havalimanında 3 milyon insan karşılıyorsa, bu gücün karşısında kimse duramaz. Yani benim savunduğum İran'da devrim olduğunda halkda bir taban oluştuğudur. Peki günümüz Türkiye'sinde Gülen'e karşı böylesine güçlü bir taban var mıdır? Beyler açık konuşiyim, eğer varsa hepimize geçmiş olsun...

    Ancak olmadığını sizde biliyorsunuz bizde. Bu nedenle iki ülkeyi ve süreci her 24 saatte 2 öğün kıyaslamakta fayda olmadığı kanısındayım.

    Neyse konuyu dağıtmayalım. Öncelikle İran'ı ve devrimini konuşalım bence.

    Saygılar




  • Sayın Yazat bende bunu kastetim gülen cemaatinin bence Türkiye'de %10'dan daha fazla bir tabanı var. Ben iki ülkeyi kıyaslamıyorum sadece güleninde böyle bir desteğe sahip olduğunu düşünüyorum. Nereye elinizi atsanız altından gülen çıkıyor.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: Yazat

    İyi ama benim yazdıklarımla bunun ne gibi bir ilgisi var? Şunu mu demek istiyorsunuz 'Humeyni'yi 3 milyon insan karşılamış olabilir ama o 3 milyon ancak yüzde onudur halkın'?

    İnanın bana yaklaşık 25 milyonluk bir ülkede eğer bir insanı 3 milyon insan, sadece havalimanında 3 milyon insan karşılıyorsa, bu gücün karşısında kimse duramaz.

    Saygılar




    Altını çizdiğim yer dikkatimi çekti.
    Öncelikle Iranda yapılan islami devriminin (ki bunun adı devrim olamaz, devrim biranda yapılan ilerici değişikliktir) halk içerisinde taban oluşturduğundan ve 3 milyon kişilerden falan bahsedilmiş.
    Şu noktada kafama birşey takıldı...
    Acaba DIŞ GÜÇLER sadece devlet yönetimlerinimi etkileyebilir bir ülkede. Yoksa ondan öncesinde halkı etkileyip, istedikleri anda devlet yönetimine müdahalemi ediyorlar..?

    Gülen olayında da durum aynıdır. ABD'nin beslediği bir adam. Türkiyede de ABD'nin desteklediği ve heran vazgeçebileceği bir iktidar.. Ve inanın bana Gülen cemaati Türkiyede sizin hayal edebileceğinizden çok daha güçlüdür. 3 değil 5, 5 değil 10 milyon insandan bahsediyoruz...!!

    Yani sizin yazılarınızda belirttiğiniz "Iran islami devrimi halk tarafından büyük destek görmüştür, sadece dış mihrakların işi değildir" söylevi olaya fazla yüzeysel bakmaktır. Olaylar o noktaya gelinene kadar halkta zaten bir takım dış mihraklar tarafından çok güzel bölündü ve resmen beyinleri yıkandı. Zaten cehalet seviyesi en üst noktada olan insanları kullanmak çokta zor olmadı. Bugün Türkiyede yaşanan durumda bunun birebir aynısıdır. Bugün Türkiyede %47'lik bir kesim AÇIK AÇIK TEOKRASİ isteyen bir partiye oy verebiliyorsa tehlike çanları çalıyor demektir! Dolayısıyla 24 saatte 2 öğün kıyaslama denilerek dalga geçilmesi yerine Türkiye'nin gün gelip Iran'dan beter olabileceği gerçeğini görmeye çalışalım.




  • Sayın mehmetpara ve BMO,

    Bu söylediklerinizden sonra ancak daha önce kullandığım şu ifadeyi yineliyebilirim.

    "Peki günümüz Türkiye'sinde Gülen'e karşı böylesine güçlü bir taban var mıdır? Beyler açık konuşiyim, eğer varsa hepimize geçmiş olsun... "

    Ben hala böylesine bir taban oluştuğuna katılmıyorum Türkiye'de. Ancak elbette kitleler yönlendirilebilir.

    Joseph Goebbels'in dediği gibi bireylerin fikirleri kendilerine bırakılamayacak kadar önemlidir Birileri bunun farkına varmış olabilir.

    Ancak şu an mevzubahis olan kitlenin ve onların toplum içindeki güçlerinin savunduğunuz aşamaya ulaştığına inanmıyorum. Zira o seviyedeyse hepimize geçmiş olsun... Yine de ileride ne olur kimse bilemez.

    Saygılar



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Yazat -- 6 Mayıs 2008; 18:44:02 >




  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.