Şimdi Ara

OĞUZ ATAY Hayranları Buraya!!!(Güncellenir)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
43
Cevap
0
Favori
5.095
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 123
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  •  OĞUZ ATAY Hayranları Buraya!!!(Güncellenir)

     OĞUZ ATAY Hayranları Buraya!!!(Güncellenir)

     OĞUZ ATAY Hayranları Buraya!!!(Güncellenir)


    Eminim her yerde olduğu gibi burada da bir çok Oğuz Atay okuyucusu ve seveni vardır. Bu konu altında Oğuz Atay hakkındaki düşüncelerimizi ve eserlerinin bizde bıraktığı izlerden bahsedelim.


    ÜYELER

    1-Nash-Damla
    2-Drexler22
    3-OzanCB
    4-Glyph
    5-se[R]pentine
    6-hysteria35
    7-malatyaspor44
    8-speedman
    9-ismetdai
    10.d.granger



    Biyografi

    12 Ekim 1934 - 13 Aralık 1977. İnebolu'da doğdu. 5 yaşındayken ailesinin Ankara�ya yerleşmesiyle ilköğrenimine orada başladı. Ortaöğrenimini Maarif Kolejinde tamamladı. 1957 yılında İTÜ İnşaat Fakültesini bitirdi.

    Daha sonra İDMMA�da (İstanbul Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi) öğretim üyeliği yaptı. Bu dönemde topografya ve yol inşaatı dersleri verdi. 1975�te doçent oldu. Aynı dönemde mesleğine ilişkin »Topografya« adlı bir kitap yayımladı.

    Üniversite yıllarında edebiyat alanında yazmaya başlayan Atay�ın çeşitli gazete ve dergilerde söyleşi ve makaleleri yayımlandı. 1970 yılında TRT�nin açtığı bir yarışmada başarı ödülü alan Atay�ın, »Tutunamayanlar« adlı romanı 2 cilt olarak yayımlandı. Sonraki yıllarda ise bu romanın devamı niteliğindeki »Tehlikeli Oyunlar« adlı romanı yayımlandı. Bu iki romanın Türkçe edebiyatın önemli eserlerine dönüşmesini ise Oğuz Atay göremedi.

    Beyninde çıkan bir ur nedeniyle vefat etti.

    »Tutunamayanlar« (1971), »Tehlikeli Oyunlar« (1973), »Bir Bilim Adamının Romanı« (1975), »Eylembilim« (1998) adlı romanları, öykülerini topladığı »Korkuyu Beklerken« (1975), »Oyunlarla Yaşayanlar« (1979) adlı oyun kitabı ile anıları ve bazı düşüncelerinin yeraldığı »Günlük« (1988) adlı kitapları yayımlandı.



    [center][image]https://store.donanimhaber.com/13/de/20/13de20a548e4e465067e1c51e9085df9.jpg[/image][/center]


    İmzamız aşağıdaki gibidir.

     OĞUZ ATAY Hayranları Buraya!!!(Güncellenir)



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Nash-Damla -- 3 Mart 2009; 14:02:23 >







  • Ekle hocam.Tutunamayanlar ve Korkuyu Beklerken'i okudum.İkiside harikaydı.Özellikle tutunamayanlar
  • quote:

    Orjinalden alıntı: OzanCB

    Ekle hocam.Tutunamayanlar ve Korkuyu Beklerken'i okudum.İkiside harikaydı.Özellikle tutunamayanlar




    bir an kimse çıkmıcak sandım. mutlaka ''tehlikeli oyunlar''ı da okumalısın. tutunamayanlar'ın gölgesinde kalsada muhteşem bir kitaptır.




  • quote:

    Orjinalden alıntı: Nash-Damla


    quote:

    Orjinalden alıntı: OzanCB

    Ekle hocam.Tutunamayanlar ve Korkuyu Beklerken'i okudum.İkiside harikaydı.Özellikle tutunamayanlar




    bir an kimse çıkmıcak sandım. mutlaka ''tehlikeli oyunlar''ı da okumalısın. tutunamayanlar'ın gölgesinde kalsada muhteşem bir kitaptır.

    Tavsiye içi teşekkürler.En kısa zamanda okuyacağım.




  • Beni de ekle lütfen



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Glyph -- 5 Şubat 2009; 13:11:42 >
  • @ Nash-Damla

    eline sağlık, güzel konu fotoğrafları da ilk defa görüyorum..

    oğuz atay, tutunamayanlar romanını okumamla birlikte benim için bir idol haline dönüştü.. tutunamayanlar da favori kitabım tabi.. şu ana dek sadece tutunamayanlar'ı okudum ama en kısa zamanda kalan kitaplarını da alıp bitirmeyi düşünüyorum..

    geçen sene oğuz atay'ın ölümünün 30. yıldönümü nedeniyle sempozyum düzenlenmişti.. çok katılmak istememe rağmen katılamamıştım.. konuşmacılardan biri olan elif şafak kendi web sitesinde oğuz atay'la ilgili güzel bir yazı yazmış.. yazıda adı geçen yusuf atılgan, aylak adam isimli romanın yazarıdır.. bu kitabı da şiddetle tavsiye ederim

    quote:

    Bu hafta Mimar Sinan Üniversitesi’nde Türk edebiyatı ve kültürü açısından son derece önemli bir sempozyum düzenlendi: “Ölümünün 30. Yılında Türk Edebiyatının Oyun Bozanı Oğuz Atay” Sempozyumu.

    Kırka yakın yazar, eleştirmen ve akademisyen bir araya gelerek edebiyatımızın “en bilge delisi” Oğuz Atay’ı andık. Performans ve film gösterimleriyle de zenginleşen sempozyum bundan 30 sene evvel yitirdiğimiz kıymetli bir yazarın iç dünyasını araladı, onu şimdiki nesile daha iyi anlamaya ve anlatmaya çalıştı. Gerek sempozyum, gerekse Doç. Dr. Handan İnci tarafından büyük emekle yayına hazırlanan Oğuz Atay kitabı önemli bir boşluğu dolduruyor. O boşluğun adı: “Kayıtsızlık”. Ne vakit Oğuz Atay’ı yâd etsem, bir soru evrilir zihnimde: “Bir yazarı en çok ne incitir?” Sanıyorum bunun cevabı tek bir kelime: “Kayıtsızlık.” Yazdıklarına, yılların birikimine, anlatmak istediklerine, emeğine, özenine ve yüreğine karşı kayıtsız kalınması. Peki bizler acaba Oğuz Atay’ı incittik mi? Böyle bakınca, evet.

    Yusuf Atılgan’ın anlattığı bir hadise son derece dikkat çekicidir. Bir gün postadan bir kitap ulaşır eline. Yazarı tarafından “ilginizi umarak” diye imzalanmış bir kitap. Tutunamayanlar’dır bu eser. Yusuf Atılgan, kitabı okur ve çok beğenir. Ancak bunu yazarına söyleme gereği duymaz. “Çok beğendiğim halde bunu Oğuz Atay’a bildirmek gereği duymamıştım. Böylesine güzel roman yazan birinin başkalarını da yazacağını, benim yargıma gereksinmeyeceğini düşünmüştüm. Yıllar sona bir tanıdığına benim için ‘romanımla ilgilenmedi’ demiş. Bunu duyduğumda üzüldüm. Ölmemiş olsaydı ne yapar ne eder onu bulur konuşurdum.”

    Yusuf Atılgan gibi kıymetli bir yazarın anlattığı bu hadise birkaç açıdan önemli. Yazarların, aydınların kendi aralarındaki iletişim, dayanışma, empati ve eleştiri eksikliklerine dikkat çekiyor. Yusuf Atılgan ancak ölümünden sonra anlıyor Oğuz Atay’ın kendisinden bir cümlecik de olsa kitabıyla ilgili bir yorum, belki bir iltifat beklediğini. Ancak onun ölümünden sonra Tutunamayanlar’ı ne kadar beğendiğini ifade ediyor. Ne yazık ki kültür-sanat ve bilim dünyası pek kadirşinas değil. Hayattayken sanatçılarımızın kıymetlerini bilmekte, bilsek bile bunu ifade etmekte güçlük çekiyoruz. Kolay kolay övemiyoruz bir başkasını. Takdir edemiyoruz. Bu kayıtsızlık illa da art niyetten kaynaklanmıyor. Adeta bir alışkanlık olmuş. Ne yazık ki bir alışkanlık olmuş, sinmiş içimize. İşin tuhaf yanı pek çok yazar ya da entelektüel, kültür dünyasının kendine yönelik kayıtsızlıklarını kıyasıya eleştirir ama kendisi de başkalarına karşı aynı kayıtsız tavrı takınmakta beis görmez. Böylece biz hepimiz, bilerek ya da bilmeyerek, bu genel kayıtsızlığın sürmesinde rol oynarız.

    2007 senesinde Oğuz Atay ismi genç yaşlı hepimizin dilinde belki ama unutmayalım ki kendisi vakti zamanında büyük bir suskunlukla karşılanmıştı. Edebiyat dünyası uzunca bir müddet ona hak ettiği değeri vermedi. Derin bir sessizlik ve umursamazlıkla karşıladı ilk eserlerini. Bir sanatçı için negatif eleştirilerden daha ağır bir şey varsa o da suskunluktur. Görmezden gelinmektir. Yokmuş gibi yapılmasıdır. Edebiyat dünyamız Oğuz Atay’a bir müddet “yokmuş gibi” yaptı. Kıymeti ancak öldükten sonra konuşulur, anlaşılır oldu. Eğer Atay bugün hayatta olsaydı ve o canım kitapları bizzat bugün yazıyor/yazmış olsaydı, gene böyle hevesle ve şevkle bu sempozyumu düzenlemek mümkün olur muydu? Gene böyle seve seve katılır mıydı yazarlar ya da eleştirmenler? Keşke gönül rahatlığıyla “evet” diyebilsem bu sorulara. Kendimi de içine katarak “evet, elbette” diyebilsem keşke. Türk edebiyatçıları, eleştirmenleri, akademisyenleri, velhasıl kültür ve bilim dünyası Oğuz Atay’a borcunu yeterince ödemediğinin bilincinde. Bu sebeptendir ki şimdi bir geç kalmışlık duygusuyla kendisini yâd etmekteyiz. Ona derin bir vefa borcumuz var.

    Ancak bizzat Oğuz Atay’ın kendisi bu “geç kalmışlık duygusu”na bir şerh koyardı. Geç kalmışlık duygusuyla Batılılaşmak-modernleşmek nasıl hatalar yapmaya açıksa, geç kalmışlık duygusuyla bir yazara vefa borcu ödemek de yanılsamalara açık bir hâl. Onu olduğundan başka, mutlak, çelişkisiz ve sabit görme tehlikesi var. Sakın dünkü arayı kapatmak için bugün onu efsaneleştiriyor olmayalım. Bizzat Atay’ın kendisi karşı çıkardı buna. Oğuz Atay’ı kahramanlaştırmadan, romantikleştirmeden, heykelleştirmeden anlamaya ve anlatmaya çalışmak en doğrusu. Onu alıp bir camekânın ardına koyarsak, uzaktan översek, tektüfek gibi görüp yalıtırsak, onu gene yalnızlaştırmış oluruz.




  • hani atay severler
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
  • quote:

    Orjinalden alıntı: Nash-Damla

    hani atay severler


    pek katılım olcağını sanmıyorum.Zaten Oğuz Atay okuyan sayısı bir elin parmaklarını geçmez.Hemen hemen hakkında hiç olumsuz yoruma rastlamadığım herkesin çok beğendiği bir yazar Oğuz Atay.Bende Tutunamaynaları bir okusamda sizin gruba katılsam.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: arespoem


    quote:

    Orjinalden alıntı: Nash-Damla

    hani atay severler


    pek katılım olcağını sanmıyorum.Zaten Oğuz Atay okuyan sayısı bir elin parmaklarını geçmez.Hemen hemen hakkında hiç olumsuz yoruma rastlamadığım herkesin çok beğendiği bir yazar Oğuz Atay.Bende Tutunamaynaları bir okusamda sizin gruba katılsam.


    bekleriz. en kısa zamanda okuman dileğiyle o zaman...




  • Beni de ekleyin lütfen
  • quote:

    Orjinalden alıntı: se[R]pentine

    Beni de ekleyin lütfen



    eklerim tabi. yalnız hangi eserlerini okudun ve bunlarla ilgili yorumlarınıda paylaşırsan seviniriz.
  • Beni de ekleyebilirsin. Tehlikeli Oyunlar, Tutunamayanlar ve Korkuyu Beklerken kitaplarını okudum. En sevdiğim yazarlar arasında üst sıralardadır. En sevdiğim hikayesi "Beyaz Mantolu Adam" dır.

    Ekşisözlükten alıntılar:


    ..

    Nereye asıldıkları belli olmayan elbiselerin arasında sıkıştı; durmak zorunda kaldı. Rüzgarın ya da gelip geçenlerin salladığı beyaz bir manto süründü yüzüne. Uzun ve aydınlık bir manto. Kloş etekli, kocaman düğmeli bir hayalet; geniş yakalı, serin.

    ...

    Hayali bir rüzgar çıktı: iriyarı, esmer ve görünüşü taşralı satıcının elbiselerini belli belirsiz dalgalandırdı. Yalnız beyaz manto kımıldamadı; ağır bir kumaştan yapılmış olmalıydı. Bir süre durdular mantoyla karşılıklı. Onu seyreden satıcı sessizliği bozdu sonunda:

    "Ne o? satın mı alacaksın?"

    ...

    Beyaz mantosuyla topuklarının çevresinde döndü; ilk defa gülümsedi çevresine bakarak. Sonra sanki bir daha
    hiç gülümsemeyecekmiş gibi mahzunlaştı.

    ...

    " Ayrıca, kaç kere tavanarasına çıkmayı içimden geçirdim. Hele kendini öldürdüğünü duysaydım, muhakkak çıkardım. Dargın olduğumuza filan bakmazdım."




  • quote:

    Orjinalden alıntı: hysteria35

    Beni de ekleyebilirsin. Tehlikeli Oyunlar, Tutunamayanlar ve Korkuyu Beklerken kitaplarını okudum. En sevdiğim yazarlar arasında üst sıralardadır. En sevdiğim hikayesi "Beyaz Mantolu Adam" dır.

    Ekşisözlükten alıntılar:


    ..

    Nereye asıldıkları belli olmayan elbiselerin arasında sıkıştı; durmak zorunda kaldı. Rüzgarın ya da gelip geçenlerin salladığı beyaz bir manto süründü yüzüne. Uzun ve aydınlık bir manto. Kloş etekli, kocaman düğmeli bir hayalet; geniş yakalı, serin.

    ...

    Hayali bir rüzgar çıktı: iriyarı, esmer ve görünüşü taşralı satıcının elbiselerini belli belirsiz dalgalandırdı. Yalnız beyaz manto kımıldamadı; ağır bir kumaştan yapılmış olmalıydı. Bir süre durdular mantoyla karşılıklı. Onu seyreden satıcı sessizliği bozdu sonunda:

    "Ne o? satın mı alacaksın?"

    ...

    Beyaz mantosuyla topuklarının çevresinde döndü; ilk defa gülümsedi çevresine bakarak. Sonra sanki bir daha
    hiç gülümsemeyecekmiş gibi mahzunlaştı.

    ...

    " Ayrıca, kaç kere tavanarasına çıkmayı içimden geçirdim. Hele kendini öldürdüğünü duysaydım, muhakkak çıkardım. Dargın olduğumuza filan bakmazdım."




    ekledim. beyaz mantolu adam gerçekten müthiş bir öyküdür. Yapılan tasvirler eşsizdir.

    ''beyaz mantolu adamın vitrende iplerle asılı bir şekilde vitrin mankenliği yapması zannımca `isa` ya bir telmihtir...sonrası acı son:''mantonun etekleri önce suyun üstünde açıldı sonra ağırlaşıp battı.''dur!''diye bağırdı uzun bıyıklı genç.''boşver abi'' dediler.''fazla ileri gitmez''.deniz sığdı;bütün manto suyun içinde kaybolduğu zaman kıyıdan çok uzaklaşmıştı.fazla ileri gitmişti.yanılmışlardı...''




  •  OĞUZ ATAY Hayranları Buraya!!!(Güncellenir)
    "kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım, kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım.''
    ''herkesin mezarında güller ve menekşeler büyürken, onların mezarlarını ot bürüyecektir... cennetteki muhallebicide de garson onlarla ilgilenmeyecektir... gene de garsona bahşiş bırakmak zorunda kalacaklardır.''
    ''bir silgi gibi tükendim ben. başkalarının yaptıklarını silmeye çalıştım: mürekkeple yazmışlar oysa. ben, kurşunkalem silgisiydim. azaldığımla kaldım.''
    ''hayattan çıkarı olmamak, hem tanrının hem insanların gözünde affedilmez bir suçtur...''



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Nash-Damla -- 9 Nisan 2009; 12:03:19 >




  • Çok methini duydum ancak fırsatım olmadı pek.Konuyu da görmüşken okuyayım bir an önce.Şimdilik ekleme beni, okuduğum zaman eklersin.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: Nash-Damla


    quote:

    Orjinalden alıntı: OzanCB

    Ekle hocam.Tutunamayanlar ve Korkuyu Beklerken'i okudum.İkiside harikaydı.Özellikle tutunamayanlar




    bir an kimse çıkmıcak sandım. mutlaka ''tehlikeli oyunlar''ı da okumalısın. tutunamayanlar'ın gölgesinde kalsada muhteşem bir kitaptır.


    Rafımda durur ama okumadım o kitabı ben.




  • quote:

    Orjinalden alıntı: CatSK

    Çok methini duydum ancak fırsatım olmadı pek.Konuyu da görmüşken okuyayım bir an önce.Şimdilik ekleme beni, okuduğum zaman eklersin.


    öyle olsun bakalım. fazla gecikme ama.
  • 1970 TRT Roman ödülünü kazanan ilk romanınız Tutunamayanlar’a karşı, eleştirmenlerimiz genellikle yaklaşmaktan kaçınır bir tavır takındılar. Romanınızı ödüllendiren TRT seçici kurul üyesi edebiyatçılarımız da bu suskunluğa katılır göründüler. Tavrı bütün olarak nasıl yorumluyorsunuz?

    Eleştirmenlerimizin, daha doğrusu uzun süredir yazmayanların dışında olanların kafasında belirlenmiş, sınırları çizilmiş bir roman tanımı var sanıyorum. Bu yüzden bir kitabı, bu ölçülere uyup uymamasına göre değerlendiriyorlar. Belki de benim yazdığım bir bakıma karmaşık ve alışılmadık sayfalar için henüz bir kalıp bulamadılar.

    Oğuz Atay romanının yapı,içerik ve anlatım çeşitliliği bakımından anlaşılandan farklılığı hemen dikkati çekiyor. Anlatım özelliğindeki değişiklikler, sıçramalar ve hız, okurun romana girmesini bir ölçüde güçleştirmiyor mu? Bu, okurla aranızda kurmak istediğiniz bağ bakımından düşündürücü değil mi?

    Ülkemizde okur sayısı oldukça düşük. Büyük kalabalıklarla bağ kurduğu sanılan romanların bile aydınların dışında bir okuyucu kitlesi bulduğunu sanmıyorum. Üstelik aydınlar bir de kendileri hakkında yazılanları okumak zorunda. Bu bakımdan benim gibi yeni yazmaya başlayan birini arayıp bulmak ve alıp okumak zahmetinin üstesinden gelmiş okuyucuların, ilk bakışta yorucu görünen sayfalar arasında güçlük çekmeyeceğine güveniyorum. Okur yazarı az olan ülkemizde bile, okuyucular böyle bir kitap yayımlandığını haber alırlarsa, birçok yazarımızın aklından bile geçiremeyecekleri bir yetenekle daha neler neler okuyabileceklerine inanıyorum. Okuyucuyu yeteneksiz sayarak, yazmak istediklerini sadeleştirme çabasına girişenlerin de neden oturup yazdıklarını anlamıyorum.


    “Tutunamayanlar” ile ne yapmak, neyi vermek istediniz?

    “Tutunamayanlar” ile çok basit bir iş yapmak istedim: İnsanı anlatmayı düşündüm. Kapalı dünyalar içinde yaşayan yazarların bile bu cümleye hemen isyan edeceğini; peki herkes ne yapıyor? diye öfkeleneceğini bildiğim halde bu basit gerçeği söylemekten kendimi alamıyorum. Ben, kahramanlarının iplerini istediği gibi oynatarak insanlardan kuklalar yaratan büyük romancıların yeteneklerinden yoksunum. Roman kahramanlarına uygulayacak büyük nazariyelerim, onları peşinden koşturacağım büyük ülkülerim yok. Ya da insanlara, özellikle tutunamayanlara saygım büyük olduğu için, acıyorum onlara; böyle büyük meselelerin makale, inceleme, deneme gibi yazı türlerinin konusu olduğunu sanıyorum.


    Tutunamayanlar’dan Selim Işık kimdir?

    Selim Işık, birçok tutunamayanın bileşkesidir. İntihar eden bir arkadaşım Ural var; ama bütünüyle Selim Işık o kadar değil. Belki ben varım. (Bu cümleyi yazmayın) Adlarını saymanın sakıncalı olduğu birçok arkadaşım var. Herkesin “tutunan” olmak istediği bir ülkede tutunamayanlığı seçen Selim Işık’la yakınlığı olmak birçok kimseye dokunur diye onların adlarını saymak istemiyorum. Selim öldü; Selimlik de ölmüştür. Başarının insanı sevimsizleştirdiğini yazmıştım bir yerde; fakat tutunamayanlığın sevimliliğine de kimsenin yanaşamadığını görüyorum. Neden yanaşsınlar? Bir arkadaşımın dediğine göre ben romanda herkesi bir bakıma tutunamayanlığa çağırıyormuşum. Henüz bir karşılık alamadım.


    Ya Turgut Özben?

    Turgut Özben’in durumu farklı bir bakıma. Turgut, bütün çabasına rağmen tutunamıyor. Bu açıdan Selim kadar akıllı değil. Belki de Turgut, bir kişinin, bir tutunamayanlar prensinin ortaya çıkarak hepsi adına sonuna kadar dayanmasını istediği için kata, arabaya ve küçük burjuva nimetlerine boş verip tutunamamayı seçiyor. Selim’le birlikte Selim öldükten sonra yola çıkıyor. Son olarak bir trende görmüşler onu. Belki yolculuğu bitmemiştir daha.


    Bir de hikayeniz yayımlandı. (Yeni Dergi, Eylül 1972 sayısında) Roman ve hikaye bağıntısı üstüne düşündükleriniz? Bugün hala ayrı türler olarak tanımlanabilir mi?

    Bugünlerde hikaye yazıyorum. Kısa yazmaktan başka bir meselem yok; çünkü 60 sayfalık bir hikaye yazdım, bastırması güç oluyor dergilerde. Romanda şiir, oyun, makale (hepsi uydurma elbette) gibi birçok türden yararlanmıştım. Romanın bu bakımdan hikayeden farklı imkanları var herhalde. İkinci romanım “Tehlikeli Oyunlar” da özellikle oyun parçaları var. Bunun dışında bu iki tür arasında farklar varsa onu eleştirmenler daha iyi bilirler.


    Yazarlarınızı açıklar mısınız? Neden sevdiğinizi gerekçeleriyle.

    Sevdiğim yazarların başında Kafka ve Dostoyevski’yi sayarsam “Tutunamayanlar”ı okuyanlar için şaşırtıcı olmaz herhalde. İnsanı, bu arada Selim Işık’ı yalnız bırakanların dünyasında böyle yazarlara da tutunamazsak sonumuz ne olur? Gonçarov’un “Oblomov”u bir zamanlar hepimizi çok sarsmıştı. Stendhal, Laclos, George Eliot, Henry James, Melville, Nabokov gibi ustalardan da etkilendiğimi sanıyorum. İnsan roman yazmak isteğine, bir yazarın dediği gibi, başka romanlara heyecan duyarak kapılıyor. “Hayatı roman” olanların yazdığı pek görülmüyor.


    (Pakize Kutlu, Oğuz Atay ile Konuşma, Yeni Ortam, 30.09.1972)




  • Bende Tutunamayanlar kitabını okudum ve Oğuz Atay'ın gerçekten hayranı oldum. Ayrıca onun ölümünden yıllar sonra bu kadar değer görmesi hem üzücü hem sevindirici. Üzücü yanı onun yaşadığı yıllarda yukarıda ki yazıdada belirtildiği gibi Atay'a karşı ilgisiz kalınmasıdır sevindirici tarafı ise artık en değerinin anlaşılmaya başlanılmasıdır. Ayrıca Beyaz Mantolu Adam adlı öyküsü bu sene 12.sınıf Türk Edebiyatı ders kitaplarında yer almaktadır. Buda sevindirici bir durum. Lise döneminde ki gençliğe Oğuz Atay'ın değerinin bir nebzede olsa anlatılması açısından faydalı bir durumdur bu.
  • Ekle
  • 
Sayfa: 123
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.