'' Gerçekten Çok İlginç. Ufo Belgeselini İzlerken Adı Geçen NAZCA ÇİZGİLERİ Ve Resimlerini Görünce Hemen Ufak Bir Araştırma Yaptım Gerçekten Çok İlginç Pramitler Kadar İlginç Geldi Bana Uzaylıların Yaptığı Düşünülüyor Ekin Tarlalarındada Ekinlerin Smetrik Bir Şekilde Kesildiklerini Ve Sadece Yukardan Bakıldığında Farklı Şemaların Görüldüğü Resimler Var Bunlarıda Uzaylıların Yaptığı Söyleniyor ''
NAZCA ÇİZGİLERİ
Nazca Ovası´ndaki çizgilerin ve resimlerin gizemi çözülüyor mu? Geçmişimizde, saklı bir uygarlığın ve teknolojinin bulunduğu ihtimali gittikçe artıyor. Alan F. Alford
1930´larda, Nazca Platosu ve üzerindeki garip şekiller keşfedildiğinden bu yana, hiçbir açıklama yeterince tatmin edici olmadı. Tanınmış bir bilimciye göre, Nazca arkeolojinin en şaşırtıcı bilmecelerindendir. Bununla beraber, geçenlerde yapılan eski kültürlerle ilgili dünya çapında geniş bir çalışma, bu arkeolojik bilmeceye makul çözümler getiriyor. Nazca resimleri niçin anlaşılmaz bir gizem içeriyorlar? Yüzeydeki çeşitli şekillerin sayısı 300´e ulaşıyor "geoglyphler"; örneğin maymun, akbaba ve timsah şekillerinin, yaklaşık 300 m. büyüklüğündeki zigzag boyunlu balıkçıl kuşu figüründen neden çokdaha küçük olduğu sorusu dikkat çekicidir.
Farklılar özellikle soyut şekillere bakıldığında, daha da belirginleşir. Spiral formlarına bakıldığında, uyumsuzluk daha net görülür. Herşeye rağmen, Nazca hayvan geoglyph´leri öncelik taşırlar ama her nedense basık veya sıkıştırılmış gibidirler yani yanlardan sıkıştırılmış ve uzamıştırlar, bazı yerlerde uzunluğun 7 km.´ye vardığı görülür. Şekillerin arasında neden farklılık vardır? Açıkça görüldüğü gibi, Nazca şekiller karmaşık ve dağınıktır sanki raslantısal olarak ıssız bir ovaya serpiştirilmişlerdir ve bu nedenle de birbirleriyle keşişirler. Bütün bunlara karşın bazı yerlerde, silinmiş bölümleri olmasına rağmen resimler çok dikkatli çizilmiştir. Ayrıca, zıtlıklar giderilmeye çalışılmıştır ama her nedense bu çalışma yarım kalmıştır, birçok resimde bir kısmın çok özenli ve düzeltilmiş olduğu gözlemlenirken, kalanının kötü ve acemice olduğu farkedilir. Bu da bize ikinci önemli gizemi getirir, neden çalışma yarım bırakılmıştır?
Aynı resimler çömleklerde de var;
Bazı şekillerin, neden uzaydan görülecek kadar büyük olduğu Nazca gizeminin temelidir. Tasarım yapılırken, kimin veya kimlerin görmesi amaçlanmıştır? 1969´da Erich von Daniken, Nazca´nın bir uçuş pisti olduğunu iddia etmiş ve dünyadışı canlıların araçlarının buraya inip, kalktıklarını ileri sürmüştü. Ama bu iddia, hayalciydi ve yanısıra da birçok sorun getiriyordu. Öncelikle Nazca Ovası´nın zemini ağır araçların sürekli inip kalkmalarına destek olabilecek kadar sağlam değildir, tabii uzay araçları yere iniyorlarsa ! İkincisi, niçin üstün bir kültüre sahip olan uzaylılar, böylesine bir yapmacık yöntemi kullansınlar? Ve üçüncüsü, çizgilerin çoğunun eni 90 cm.´i aşmamaktadır; bu da her tür araç için çok dar ve yetersizdir. Üstelik, Daniken hayvan şekilleri ve türleri hakkında bir açıklamayı da getirememekte ve susmaktadır. Nazca konusunda, kuşkusuz en önemli uzman alman matematikçi Maria Reiche´dir. Reiche, yaşamını Nazca´ya adamış ve 50 yıldan beri araştırmalarını sürdürürken, ovanın korunması için neredeyse bir savaş vermiştir.
Reiche,Daniken´in dünyadışı zeka iddiasına karşıdır; ona göre resimler Nazca yerlilerinin bir savunma stratejisidir ve M.Ö. 300 ile 800 arasında yapılmışlardır. Bu görüşe destek olan bazı bilimcilerin görüşü daha ilginçtir ve teorik olarak yerlilerin hünerlerini veya ustalıklarını ön planda tutarlar. Daha önemlisi, resimlerin Nazca kültürüyle olan ilişkisidir. Burada iki anahtar bilgi sanki olaya daha çok yaklaşmaktadır. Öncelikle Nazca ovasında bulunan seramik ve ağaç objeler üzerinde yapılan radyokarbon tarihlemeleri önemlidir. İddialara göre bu testler Nazcalılar´ın bu çizimleri yaptıklarını kanıtlamaktadır. Öte yandan, bu malzemenin tarihlendirilmesiyle ilgili çalışma sadece Nazcalılar´ın resimlere yakın olan yaşam merkezlerinde yapılmıştır. Resimleri oluşturan materyal üzerinde testler yapılmamıştır ve kalıntılar Nazca kültürünün ortaya çıkış dönemine aittir. Bir diğer ilginç yan, Nazca çömleklerinin üzerindeki resimlerin ovadaki resimlere olan benzerliğidir. Ama bu önemli benzerlik, yanında bir başka çarpıcı olasılığı da yanında getirir, çünkü Nazcalılar´ın resimleri çizdikleri kesinleşse dahi, çizimleri çok yüksekten yani kuşbakışı görmüş olmaları gerekmektedir. Kuramlar peşpeşe geliyor;
Gördüğünüz örnek çömlekler Ica kenti yakınında bulunan bir müzededirler; birisinde bir timsah, diğerinde bir örümcek ve üçüncüsünde bir sinekkuşu vardır, dördüncüsü bir balina olabilir. Bunlar Nazca resimleri ile karşılaştırıldığında benzerliğin yüzeysel olduğu açıkça görülür, ova resimlerinde görülen detay zenginliği burada yoktur. Fakat, yine de Daniken´ın kuramını destekleyen kanıtlar bunlar değildirler, uzmanlar antik sanatçıların taklit yeteneklerinin farklı olmasının doğal olduğunu belirtmektedirler. Eğer bu uzmanların yargılarını kabul edersek, Nazcalılar´ın üzerini örten kara bulutlar aralanabilir ama sadece ilişkinin varlığını görmüş oluruz yani Nazcalılar ile Nazca Ovası´ndaki şekiller arasında kesin bir ilişki vardır. Ama yine de Nazcalılar´ın neden alışılmadık şekilleri çizdiklerini açıklamada yetersiz kalırlar. Maria Reiche´yi bir kez daha dinleyelim; öncelikle kesin bir açıklamaya ulaşamayız; Reiche, bir astronomik takvim kuramına doğru ilerlemektedir. Nazcalılar´ın çizgileri ve figürleri bir ölçü olarak kullandıklarını öne sürerken, tarım kültüründe güneş yılının saptanması için bu yöntemin kullanıldığını iddia etmektedir. İlginçtir, Reiche´ın kuramı Daniken´de olduğu gibi sert ve etkin karşıt görüşlerle karşı karşıyadır. 1968´de, National Geographic Society tarafından yapılan çalışmanın sonucunda, güneş, ay ve bazı yıldızların binlerce yıl önceki pozisyonlarının Nazca´da simgelendiği sonucuna varıldı. 1973´de, Dr Gerald Hawkins bir bilgisayar programı aracılığı ile yaptığı çalışmada, Nazca´da astronomik bulguların oranının % 20 olduğunu açıkladı.
1982´de Anthony Aveni, benzer bir sonucu getirerek onayladı. 1980´de, Georg Petersen çizgilerdeki uzunluk ve genişliklerin Reich´ın kuramına göre açıklanamadığı belirtti. Ve geçenlerde Johan Reinhard, Nazcalılar´ın bir güneş takvimi oluşturmaları için ovanın dağlarla çevrili olmasının büyük bir avantaj olduğunu açıkladı. Bu şekilde şekilleri çizebilmişlerdi; bu görüş Reich´ın ve Daniken´ın yaklaşımlarının üzerine bir çığ gibi düştü; Reinhard´a göre hayvan geoglyph´lerini her ikisi de yeterince açıklayamıyorlardı. Atlantis Yine Gündemde ;
Ama yine de yeterli değil; Nazca çizgilerini acaba daha nasıl açıklayabiliriz? Bunlar İnkaların yaptıkları yollara benzemiyorlar; çölde başlayıp, çölde bitiriyorlar ve kesinlikle sulama kanalı değiller, zaten herhangi bir su kaynağına da raslanmış değil. Çeşitli yazar ve araştırmacılar bütün olasılıkları tüketmiş gibiler; bu aralarda çizgilerin ve figürlerin sembolizmasının üzerinde duruluyor. Bütün insansı inanç türlerinde, atavik, su. bereket ve dağ tapınmaları vardır; bu bir "kült kuramı"dır. Johan Reinhard´a göre, Nazca çizgileri dinsel bir içerik taşıyorlar ve dağ ve su arasında bir anlam içeriyorlar; peki bu ne demektir?
Reinhard´ın tezinin en inandırıcı yönü, Nazcalılar´ın dağlara taptıklarını kanıtlamasıdır fakat niçin sabit bir objeye taptılar? Bu seçim özgündür ve benzeri yoktur. Reinhard, antik And kültürlerinin atalarına büyük saygı duyduklarını, çok çeşitli tanrılara inanıldığını ve dağlarda yaşadıklarını açıklıyor ve bu tanrılar havaya hükmediyorlardı. Böylece suyun kaynağı onlardı ve mısır tarlalarının verimliliğini onlar belirliyorlardı. Reinhard, baş tanrı Viracocha´nın dağlarla ve sularla çok ilişkisi olduğunu öne sürüyor. Bütün bunlardan sonra Nazca çizgilerinin dağ tanrılarına tapmasıyla ilgisi nedir, sorusunu sorabiliriz; Johan Reinhard, çeşitli antik geleneklerin ayrıntılarına iniyor; tanrılar gökte akbaba ve kartal şekillerinde dolaşıyorlardı. Reinhard´ın açıklamasına göre, kült inancı tek başına Nazca çizgilerini açıklayabilir.
Figürler, sadece gökten görülebildiğinde anlaşılmaktaydı; yerdeki kuş figürüne dağlardan bakıldığında uçan bir kuş gibi görülüyordu. Bu açıklama acaba gizemin çözümü için yeterli mi? Antropologlar dağ tanrılarına olan inancın böyle simgelenmesini, bir tür ekolojik tavır olarak değerlendirirken, dağların, ırmakların ve yağmur bulutlarının kaynağı olduğunu hatırlatıyorlar. Fakat burada şu soruyu sorabiliriz; Ya dağ tanrıları insanoğlunun yarattığı bir hayal değil de, gerçekseler? Nazca çizgilerinin gizemini anlamak bir ana paradigmadır yani değişimi tanımak ve dünya çapında bir tarih öncesi kültürün tanımlanmasıdır; yani "Atlanteanlar" ın; bu aynı zamanda da eti kanı olan canlıların tanımlanmasıdır.
Nazca ile ilgili önceki tüm çalışmalar, lokal bir olaya yöneliktir oysa biz çalışmamızı, dünya çapında bir örnek olarak kabul eder ve geliştirirsek tarih öncesine tümüyle yönelirsek çok daha makul cevaplara ulaşmış olmaz mıyız? Antik çağlarda bir aeronotik teknolojinin varolduğu uzun zamandan beri tartışılmaktadır. Söylenceler ve fiziksel kanıtlar vardır; Lübnan´da, Baalbek´de bulunan dev taş platform, iddialara göre roketlerin iniş ve çıkışıyla ilgilidir; çünkü "Gılgamış Destanı"nda, güneş tanrı Helios arabasını buraya park etmiştir. Nazca çizgileri gökten görülme amacıyla oluşturulmuş bir olay olarak değerlendirilebilirler ve antik astronotların varlıklarının ipucu olabilirler. Bu noktada, iki şey açıkça söylenebilir; Öncelikle, Nazca çizgilerinin ille de bir hava alanı olduğu iddia edilmemektedir ama bunların görülebilmesi için bir hava teknolojisine gerek olduğu iddianın temelidir. Eğer dünyanın diğer yanlarındaki antik yüksek teknoloji izleri gerçek değilse, bu görüş aşırı ve fantastik olabilir. Giza piramitlerinden, Tiahuanacu ve Stonehenge´den ya da Peru´daki İnka öncesi kalıntılardan söz ediyoruz. Veya Çin´deki taş diskler, Himalayalar´da bulunan kristal cisimden ve binlerce yıldır paslanmayan demir sütündan söz ediyoruz.
Atlantis´den yine Paskalya´ya; yanılan tarih;
Nazca çizgileri yerde mi yapıldılar yoksa gökten mi yapıldılar? Eti, kanı olan canlı tanrılar ya da "yükseklerde olanlar" kimlerdiler ve göklerden neyi gözetlediler? Nazca ovası, gerçekten eşsizdir ve iklim olarak da dünyanın en kuru yerlerinden birisidir, yılda sadece 20 dakika yağmur yağar. Ayrıca, düz ve taşlı zemini rüzgarın etkisini minimize eder. Zeminde, kum ve toz yoktur; böylece izler hala durmaktadır. Büyük bir ressamın veya ressamların yapıtı binlerce yıldan beri orada durmaktadır. Nazcalı bu ressam kimdi? Bazı araştırmacılara göre baş tanrı Viracocha´nın bu işte parmağı vardır; O, Tiahuanacu Lordu´ydu ve "Fırtına Tanrısı" olarak bilinirdi. Onun üç dişli çatal simgesi, Nazca´nın kuzeyinde Paracas´da görülebilir. Kurama göre bu tanrı Nazca´yı yaratan sanatçıdır, bilinmeyen bir teknikle ovayı parlak resimlerle bezemiştir. Ama aslında resimlerin artistik bir amacı yoktur. Sanki cevap, Bolivya´da Tiahuanacu´dadır; oradaki 6.000 yıllık kentin yapımında bronz kullanılmıştır ve Tiahuanacu dünyadaki benzerlerinin sadece bir tanesidir. Yüzlerce tonluk taşlar dilim dilim kesilmiş ve aralarına bir jiletin girebileceği bir aralık bulunmaksızın üstüste veya yanyana monte edilmişlerdir. Araştırmalar Tiahuanacu´da Olmek döneminde, bir grup Negroid´in "siyahi" çalıştıklarını göstermektedir. M.Ö. 2.200 dönemin sonudur ve siyah sınıf isyan etmiş,Viracocha´ya ait bir veya birkaç uçan aracı ele geçirerek Nazca Ovası´na inmişler ve belki Viraccocha´nın sanatını yok ederek, resimleri çizmişlerdir, resimlerde sanki bir alay ve hakaret vardır.
Bazı isyancılar etkin imajlar çizerken, bazıları amatörve kaotikdir. Efsanelere göre, Viracocha sanatına yapılan vahşeti görmüş ve ağlayarak "Ağlayan Tanrı" adını almıştır. Gerçekten bir köle isyanının Nazca resimlerinin ardında bulunduğuna inanabilir miyiz? 2.300 deniz mili uzaklıkta bulunan Paskalya Adası´nda da bilinmeyen bir kültür Moai heykellerini yapmış, kıyıya dikmiş ve başlarına onar tonluk şapkalar koymuştur. Buradaki taş işçiliği Amerikan ana karasındaki Tiahuanacu ve Ollantaytambo kadar ileridir. Efsaneye göre köleler adaya sürülerek cezalandırılmışlardır. Sürgün, antik çağın geçerli cezalarındandı ve Paskalya Adası da sürgün için ideal bir yerdi. Sonuçta bu kurama göre, antik çağlar çok daha farklı bir açıdan değerlendirilmeli ve klasik görüşün dışına artık çıkılmalıdır. Çünkü tarih, sanılandan çok farklıdır ve yazıldığı gibi değildir.
Referanslar:
1- E. von Daniken, "Chariots of the Gods", Souvenir Press, 1969.
2- M. Reiche, "Mystery on the Desert", ilk basım; Heinrich Fink GmbH, Stuttgart, 1968.