Şimdi Ara

mutluluk arayışının saçmalığı

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
34
Cevap
2
Favori
1.297
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
2 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • 21. yyda mutluluk çarpıtılan bir duygu mudur? mutluluk nedir? 8 temel duygudan 3'ü insanı mutlu yapar. peki diğer duygular hiç olmamalı mıdır insan hayatında?
    Doğu felsefesinden edinilen bir görüşe göre mutluluk insan hayatının tamamını kapsayan bir durum. buna göre mutluluk, insanların hayatlarını adadığı anlamlı yolda ilerlerken karşılaştığı "tüm duyguları gönüllü olarak yaşayacağı" bir durumdur. öenemli olan iyi hissetmek değil, önemli olan mücadele etmekten ne hissettiğimizdir. yani genel bir durumdur. Bunu özele indirgeyip sadece birduygu olarak mutluluğu ele alıp medyanın bize sunduğu gibi insanların diğer tüm duygularının yerine her evresine bu duyguyu yerleştirmeye kalkarsak genel anlamdan bağımızı koparır insan varoluşuna dayanan duyguları reddederek mutluluğu getirecek hayatımızı anlamlı anlamsız kılan her şeyi kabul ederiz. Bu da bizim amaçlarımızdan saptırır, daha da "mutluluk ilaçlarına" bağımlı hale getirir.

    Bizler insan duygularının bir parçası olan öfke, mutsuzluk, endişe gibi duyguları aşmak için hayatımıza katkısı olsun/olmasın medyanın, pazarlamacıların sunduğu "mutluluk ilaçlarını" kullanırız. Nedir bu mutluluk ilaçları? youtubeda komik videolar, bilgisayar oyunları, internet, akıllı telefonlar, televizyon, yiyecekler, uyuşturucular... bunlar mutluluk için kullanıldığında insan hayatına etkisi olmayacak şeylerdir. bunları ölçüsüz kullandığımızda mutluluğa bağımlı hale gelip daha fazla kullanmak isteyeceğiz.

    Mutsuz, endişeli, korkulu da yaşayabiliriz bunun insan doğasının bir parçası olduğunu, duyguların sadece bir sirkülasyonu olduğunu unutmamalıyız. hayat zordur bununla mücadele etmeliyiz.







  • mutluluk arayışının saçmalığı

    6 temel duygudan sadece 2si bizi mutlu yapıyor ki insan hayatında sürekli mutlu olması ütopyadır. günümüzde mutluluğu kapitalizmin bir enstrümanı olarak değerlendirmek mümkün

    not: temel duyguların uzmanlara göre değişiyor ama sonuçta mutlu yapan duygular yarısından daha az



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi avcılarınavcısı -- 13 Nisan 2017; 10:27:33 >
  • Bana ister mazoşist deyin , ister sadist deyin ama ben mutluluğu , insanların mutluluğu bulduğunu sandığı şeylerden kaçarak elde ediyorum.Televizyon izlemek , oyun oynamak , facebook'ta vakit öldürmek , internette gereksiz sörf yapmak...En son farkettiğim şey , hergün facebook'ta yarım saatimi harcıyorum.Hem de fizik , matematik gibi kulüplere üye olduğum halde , arada faydalı bazı yazılar okuduğum halde onu da kestim.1 aydır facebook'a da girmiyorum.

    Kendime eziyet ederek mutlu oluyorum.Muhammed Ali'nin dediği gibi : " Her antremanımın her saniyesinden nefret ettim.Ama asla pes etmedim.Antremanlarımı hiç aksatmadım.Şimdi ise dünya şampiyonuyum."

    İnsan bu dünyaya bir kere gelir.Kimisi kendi totosunun keyfi için yaşayıp , kendini hiç zorlamaz.Ama kimisi de bu dünyaya keyif çatmaya gelmediğini anlar.Bazen yemeğin masaya konmasını beklerken bile bişeyler okuyorum.Ama vakit çok az.Yapılacak şey o kadar çok ki , insan hayatının her dakikası çok önemli.Hele ki millet olarak geri kalmışlığımızı telafi etmek için o kadar çalışmalıyız ki , dünyanın en çalışkan milleti olmalıyız.Ancak gel gör ki , dünyada hep birinci olduğumuz sahalar , magazin , facebook , football .....

    Mutluluk , toplulukça ileri gitmektir.Toplumsal mutluluk , kişisel mutluluğu direk ilgilendirir.Toplumsal huzursuzluk ve umutsuzluk , bireyleri de mutsuz yapar.Ancak toplumsal kalkınmanın anahtarı da bireyler olarak bizim elimizde.Biz bireyle çaba göstermedikçe , ne kadar ağlasak boş.




  • böyle konular güzel yapıyor burayı. öncelikle teşekkürler, gerçekten hoş bir yazı.

    baggini, "hiç mutlu olmaksızın, yoğun bir zevki deneyimleyebilirsiniz." der. zevki geçici bir duyumsama, mutluluğu ise süreğen bir yaşam biçimi olarak niteler.

    konuda anladığım kadarıyla insanın, bir ideolojiyi izlemek üzere ettiği doğasına aykırı hareketler uyarınca, içine sürüklendiği boşluğu doldurmak üzere yöneldiği hazlar tarafından nasıl esir alındığı resmedilmiş.

    bununla beraber mutlu bir yaşantı derken, zevk tutsağı bir hayattan ziyade, genel insani değerlerin yaratıcı biçimde gerçekleşmesinden söz edecek olursak, bu arayışın pekte saçma olmayacağı kanaatine varabiliriz.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: gandalff

    böyle konular güzel yapıyor burayı. öncelikle teşekkürler, gerçekten hoş bir yazı.

    baggini, "hiç mutlu olmaksızın, yoğun bir zevki deneyimleyebilirsiniz." der. zevki geçici bir duyumsama, mutluluğu ise süreğen bir yaşam biçimi olarak niteler.

    konuda anladığım kadarıyla insanın, bir ideolojiyi izlemek üzere ettiği doğasına aykırı hareketler uyarınca, içine sürüklendiği boşluğu doldurmak üzere yöneldiği hazlar tarafından nasıl esir alındığı resmedilmiş.

    bununla beraber mutlu bir yaşantı derken, zevk tutsağı bir hayattan ziyade, genel insani değerlerin yaratıcı biçimde gerçekleşmesinden söz edecek olursak, bu arayışın pekte saçma olmayacağı kanaatine varabiliriz.

    konunun özüne inmek istersen 2. dünya savaşına kadar gidersin. bu savaştan sonra yurda dönen askerler(abd) ülkede bebek patlaması yaptı, belki o zamanki azalan nüfus bahane edildi bilemiyorum. o zaman doğan çocuklara 2. dünya savaşında birey-devlet özdeşleşmesinin yarattığı travma nedeniyle o zamanki çocuklara kendi özgürlüklerine odaklanması aşılandı ve bu tüm dünyaya yayıldı.
    "ben nesli" kitabı bu konuyu anlatır.




  • Hayat iş ve sosyal yaşamdaki sorunlar gereği insanı epey yıpratabiliyor. Öfke, nefret, üzüntü, keder derken ne saç kalıyor kafada ne de saçta renk. Böyle bir durumda olan insanın mutluluk arayışında olması neden saçma olsun? Kimsenin -en azından ezici çoğunluğun- hayatı toz pembe değil ki zaten. Ama insanın yaşama tutunabilmesi için motivasyonlara ve dolayısıyla mutluluğa da ihtiyacı var. Lezzetli bir yemek de mutluluktur, sıcak ve güzelce demlenmiş bir çay içmek de, arkadaşlarınla keyifli sohbetlerde bulunmak da mutluluktur, kimine göre kedi beslemek de mutluluktur, kimine göre aile kurmak, çocuk yapmak, çocuk büyütmek, kimine göre gezmek, kimine göre spor yapmak, kimine göre Kur'an okumak, kimine göre bilimsel bir şeylerle uğraşmak, kimine göre makale okumak, araştırma yapmak, kimine göre dreksiyon sallamak, kimine göre tiyatro izlemek, kimine göre beste yapmak. Örnekler çoğaltılabilir. Sen iddianı kabul ettirmek için hep kötü ve olumsuz örnekler vermişsin ve bazılarını da kötü gibi göstermişsin.

    Fazla mutluluğun zararı var mı bilmiyorum ama fazla stresin, fazla üzüntünün, fazla kederin insana hem psikolojik hem de biyolojik olarak hastalıklar ve rahatsızlıklar çıkardığını biliyorum.

    Keşke bu konuyu daha önce görmüş olsaydım, konu güzelmiş. Şimdi cevap yazman için 30 günlük uzaklaştırmanın bitmesini bekleyeceğiz o da arada kaynayıp gitmezse. Sıcağı sıcağı tartışmak nasip olmadı lanet olsun.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Kartal Göz -- 19 Nisan 2017; 18:11:34 >




  • Kartal Göz kullanıcısına yanıt
    saydığın süreçler bir mutluluk arama-bulma mekanizmasına dönüşmüşse onları da bağımlılık ilaçları içine alabiliriz. mesela sohbet etmek insanınn doğasında var olan davranıştır ama ben bunu kötü durumumdan kurtulmak, unutmak, iyi hissetmek için yaparsam sohbetin uyuşturucu madde kullanımından farkı kalmaz. her insanın değerleri zorunlulukları ve sorumlulukları doğrultusunda yapmak istedikleri eylemler vardır, hangi duygu durumunda olursa olsun "harekete geçer" o anki işlem sırasındaki eylemi uygular. yanlış anlaşılmasın insan doğal davranışı bunu gerektirir, hiç eski nesillerden birinin durup "acaba kötü mü hissediyorum?" diye düşünmesi akabinde kendisini iyi hissettirecek eylemlerde bulunmasını düşünebilir miyiz? bu iyi durum uyuşturucuları bizim nesile özgü bir şey.

    yani, işin özü, hangi duygu durumunda olursan ol; yapman gereken neyse onu yap. kitap okuman gerekiyor kitap oku, bir işini ertelemeyi düşünüyorsun hayır o işi yap zaten duygu durumunu da eylemde bulunurken hissetmeyeceksin.

    tavsiye vermek gerekirse kendindelik becerini geliştirerek bu "uyuşturucu bağımlılığı" aşılabilir. kendindelik kavramı kişinin içinde bulunduğu anda olması, kendisini ve çevresini farketmesi anlamına geliyor. bu kendindelik egzersizi islamda diğer dinlerde yogada ve bazı terapilerde mevcut. peki işe yarıyor mu? çevremde 5 vakit namaz kılıp da depresyonda olanını henüz görmedim. yukarıda islamcı arkadaşın yorumu da bu tipte insanların böyle iyi hissetme uyuşturucularına karşı nasıl bağışıklık geliştirdiğinin göstergesidir.




  • avcılarınavcısı kullanıcısına yanıt
    tavsiye vermek gerekirse kendindelik becerini geliştirerek bu "uyuşturucu bağımlılığı" aşılabilir.

    Kendinledikte bir uyuşturucu bağımlılığı değil midir ama? Şimdinin farkında olup, odaklanmayı yaratıcı biçimde sürdür, bunu fark et ve bundan haz duy. Nietzche kısaca şöyle diyor: "Bu tür entelektüel yetilerin çalıştığını fark etmek insana haz verir çünkü böylece insan, kendine ait bir gücü duyumsar." Uzun uzun aynaya bakan seksi bir kadın ve seyirciyi etkilediğini fark etmenin gururuna kapılan bir hâtip, çok mu uzaktır acaba farkındalığını fark etmekten?

    süreçler bir mutluluk arama-bulma mekanizmasına dönüşmüşse onları da bağımlılık ilaçları içine alabiliriz.

    Alabiliriz tabii ama uyuşturucular niçin her zaman kötü olsun? Haftalar süren bir bunalım sonrası, birkaç gün viski ve sigara içerek rahatlayıp, kademeli olarak tüm problemlerini aştığını fark ettiğim bir arkadaşım olmuştu. Eğer biyolojik hasarlar vermese, temel ihtiyaçları karşılamaya engel olacak kadar meşgul etmese insanı, uyuşturucuların nesine kötü diyebilirdik ki?

    Başka bir arkadaşta bana: "Şu insanlara baksana, zihinsel yetilerini kullanmadıkları için anlamı ilişkilerde, kariyerde ve abartılı bakımda bulabiliyorlar ancak." demişti. Şunu demiştim ben de: "Ya da anlamı bu tür şeylerde bulabildikleri için, zihinsel şeyleri önemseme ihtiyacı duymuyorlar."

    İnsan beyni diğer tüm beyinler gibi 'gerçeği' değil, görmeye (duymaya,tatmaya..) gereksinim duyduğu şeyleri görmek üzere evrimleşmiştir. Yine de kimileri kendi zararlarına bile olsa, 'doğruyu ve gerçeği' arar, öyle olduğuna inandıkları bilgiyiyse en tepede tutarlar. Bu tutumun temelinin şöyle atıldığına inanıyorum: İnsan bir sorun yaşıyor, sıkıntı çekiyor, arayışa giriyor; hiçbir çözüm bulamıyor ama günün birinde, 'gerçek' bilgi ona yardım ediyor. Bu süreçler, birkaç kez daha tekrar ettikten sonra beyin: "Gerçek bilgi her zaman iyidir." örüntüsüne varıyor. Ve artık bu insan, aslında hiç ihtiyacı olmasa bile, bir ömür gerçeği araştırmaktan haz duyabiliyor.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: ricoeu

    tavsiye vermek gerekirse kendindelik becerini geliştirerek bu "uyuşturucu bağımlılığı" aşılabilir.

    Kendinledikte bir uyuşturucu bağımlılığı değil midir ama? Şimdinin farkında olup, odaklanmayı yaratıcı biçimde sürdür, bunu fark et ve bundan haz duy. Nietzche kısaca şöyle diyor: "Bu tür entelektüel yetilerin çalıştığını fark etmek insana haz verir çünkü böylece insan, kendine ait bir gücü duyumsar." Uzun uzun aynaya bakan seksi bir kadın ve seyirciyi etkilediğini fark etmenin gururuna kapılan bir hâtip, çok mu uzaktır acaba farkındalığını fark etmekten?

    süreçler bir mutluluk arama-bulma mekanizmasına dönüşmüşse onları da bağımlılık ilaçları içine alabiliriz.

    Alabiliriz tabii ama uyuşturucular niçin her zaman kötü olsun? Haftalar süren bir bunalım sonrası, birkaç gün viski ve sigara içerek rahatlayıp, kademeli olarak tüm problemlerini aştığını fark ettiğim bir arkadaşım olmuştu. Eğer biyolojik hasarlar vermese, temel ihtiyaçları karşılamaya engel olacak kadar meşgul etmese insanı, uyuşturucuların nesine kötü diyebilirdik ki?

    Başka bir arkadaşta bana: "Şu insanlara baksana, zihinsel yetilerini kullanmadıkları için anlamı ilişkilerde, kariyerde ve abartılı bakımda bulabiliyorlar ancak." demişti. Şunu demiştim ben de: "Ya da anlamı bu tür şeylerde bulabildikleri için, zihinsel şeyleri önemseme ihtiyacı duymuyorlar."

    İnsan beyni diğer tüm beyinler gibi 'gerçeği' değil, görmeye (duymaya,tatmaya..) gereksinim duyduğu şeyleri görmek üzere evrimleşmiştir. Yine de kimileri kendi zararlarına bile olsa, 'doğruyu ve gerçeği' arar, öyle olduğuna inandıkları bilgiyiyse en tepede tutarlar. Bu tutumun temelinin şöyle atıldığına inanıyorum: İnsan bir sorun yaşıyor, sıkıntı çekiyor, arayışa giriyor; hiçbir çözüm bulamıyor ama günün birinde, 'gerçek' bilgi ona yardım ediyor. Bu süreçler, birkaç kez daha tekrar ettikten sonra beyin: "Gerçek bilgi her zaman iyidir." örüntüsüne varıyor. Ve artık bu insan, aslında hiç ihtiyacı olmasa bile, bir ömür gerçeği araştırmaktan haz duyabiliyor.

    hayatta salt doğru ve yanlışlar olmaz. bu konuda da öyle. bana göre dünyevi zevkleri peşinde koşanlar duygularının kölesi olmuş iradesi zayıf insanlardır ve bir hiç olarak yok olmaya mahkumdurlar. size ne öğretildi bilemem ama bize eğitimimizde öğretilen şey yüksek karaktere, yüksek erdeme ve yüksek disipline sahip olan insanların örnek alınması gereken kişiler olduğudur.

    ayrıca insan beyni sosyal ortamda iletişim kanalında yanlış-yalan mesajlara karşı şüphe duyacak şekilde evrimleşti. bunu bilimde kullanması da avantajı sayılır.
    nietchzenin popüler kültür tanrısı olarak söylediği söz max weberin teorisini ortaya attığı kültürel kapital terimidir. insanlar kendi bilişsel yeteneklerini ne kadar geliştirirse toplumda statü kazanır, statü sahibi olmak da insanı memnun eder ve bunun konuyla alakası yok.




  • avcılarınavcısı kullanıcısına yanıt
    ve bunun konuyla alakası yok.

    Farkındalığın da benzer bir işleve sahip olduğunu göstermeye çalışmıştım. Her insan ipin bir ucundan tutuyor işte. Nihayetinde hepimiz daha iyi bir dünya arayışındayız. İnsanları "iradesi zayıf" ve "hiç" diye nitelemekte bir problem çözümü aslında. Belki de bu sayede, böyle kimseleri "şeytani" belleyip onların yaşam üsluplarını reddederek, doğruluğuna inandığımız eyleme yönelmek kolaylaşıyor.
  • ricoeu kullanıcısına yanıt
    Böyle bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak tehlikeli ve boş bir iştir. Hem başkalarını yanlış yönlendirmek hem de tartışılan kişinin canını sıkmak hoş bir durum değil.



    İradesiz insandan birey olarak bahsedilmez. Birwy olamayan insan da hayvan kategorisindedir; Çevre şartlarına göre davranışlarını düzenler, doğar ürer ölür. Hiçkimse bundan 90 yıl önce ölmüş bir atı önemsemez. O at kendi görevini yerine getirmiş ve ölmüştür bu kadar. İnsan canlısı için de aynı şey geçerli. Şimdi bu at bir hiçtir bize göre ,insan da öyle. Peki İnsanı bu hayvanlıktan kurtaran, ilkel beyinden gelen sinyallere göre yaşamasını engelleyen yegane şey nedir; irade.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: avcılarınavcısı

    Böyle bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak tehlikeli ve boş bir iştir. Hem başkalarını yanlış yönlendirmek hem de tartışılan kişinin canını sıkmak hoş bir durum değil.



    İradesiz insandan birey olarak bahsedilmez. Birwy olamayan insan da hayvan kategorisindedir; Çevre şartlarına göre davranışlarını düzenler, doğar ürer ölür. Hiçkimse bundan 90 yıl önce ölmüş bir atı önemsemez. O at kendi görevini yerine getirmiş ve ölmüştür bu kadar. İnsan canlısı için de aynı şey geçerli. Şimdi bu at bir hiçtir bize göre ,insan da öyle. Peki İnsanı bu hayvanlıktan kurtaran, ilkel beyinden gelen sinyallere göre yaşamasını engelleyen yegane şey nedir; irade.

    Toplumsal statü dedin önceki mesajında şimdiyse irade kavramını açıklıyorsun.Tutarsızlık var mesajlarında haberin olsun




  • Zodion Z kullanıcısına yanıt
    Kültürel kapitalin açıklamasıydı orada bahsedilen @Zodion

    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: avcılarınavcısı

    Kültürel kapitalin açıklamasıydı orada bahsedilen @Zodion

    Şimdi anlıyorum olayları varoluşsal biçimiyle incelemiyorsunuz



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Zodion -- 16 Mayıs 2017; 0:54:18 >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: avcılarınavcısı

    saydığın süreçler bir mutluluk arama-bulma mekanizmasına dönüşmüşse onları da bağımlılık ilaçları içine alabiliriz. mesela sohbet etmek insanınn doğasında var olan davranıştır ama ben bunu kötü durumumdan kurtulmak, unutmak, iyi hissetmek için yaparsam sohbetin uyuşturucu madde kullanımından farkı kalmaz. her insanın değerleri zorunlulukları ve sorumlulukları doğrultusunda yapmak istedikleri eylemler vardır, hangi duygu durumunda olursa olsun "harekete geçer" o anki işlem sırasındaki eylemi uygular. yanlış anlaşılmasın insan doğal davranışı bunu gerektirir, hiç eski nesillerden birinin durup "acaba kötü mü hissediyorum?" diye düşünmesi akabinde kendisini iyi hissettirecek eylemlerde bulunmasını düşünebilir miyiz? bu iyi durum uyuşturucuları bizim nesile özgü bir şey.

    yani, işin özü, hangi duygu durumunda olursan ol; yapman gereken neyse onu yap. kitap okuman gerekiyor kitap oku, bir işini ertelemeyi düşünüyorsun hayır o işi yap zaten duygu durumunu da eylemde bulunurken hissetmeyeceksin.

    tavsiye vermek gerekirse kendindelik becerini geliştirerek bu "uyuşturucu bağımlılığı" aşılabilir. kendindelik kavramı kişinin içinde bulunduğu anda olması, kendisini ve çevresini farketmesi anlamına geliyor. bu kendindelik egzersizi islamda diğer dinlerde yogada ve bazı terapilerde mevcut. peki işe yarıyor mu? çevremde 5 vakit namaz kılıp da depresyonda olanını henüz görmedim. yukarıda islamcı arkadaşın yorumu da bu tipte insanların böyle iyi hissetme uyuşturucularına karşı nasıl bağışıklık geliştirdiğinin göstergesidir.

    Bunları da bağımlılık ilaçları içine alırsak diyorsun da geriye ne kalıyor? Yazmadığım daha bir ton şey var ancak sadece örnekler çoğaltılabilir yazmışım. Bu verdiğim örnekler ve çoğaltılabilir dediğim ama vermediğim örnekleri çıkarırsak geriye hiçbir şey kalmıyor.

    Bana şu bağımlılığın tanımını yapar mısın? Yazdığın bu cevabı okuyunca tanımla ilgili şüpheye düştüm. Yani sorun bizi mutlu eden şeylere mutsuzken (bunalım, stres, üzüntü, huzursuzluk vs) yönelme durumu mu, yoksa duygu durumu fark etmeksizin mutluluğa yönelmek mi? Hangisi? Çünkü ilaç yakıştırması yaptın ama ilacı her zaman almıyorsun; hasta olduğunda alıyorsun. Mutluluğun ilaç olarak kullanılmasına karşıysan buna diyecek pek bir şeyim yok. Zira ben zaten mutluluğu ilaç olarak kullanan biri değilim. Ben her daim onu tercih eden birisiyim ama hayat bunu bana her zaman vermediği, verdiği zaman aynı miktarda-istediğim oranda vermediği için sonuç olarak ben mutluluğa zorunlu olarak her zaman ulaşamıyorum zaten. Öte yandan beni bu dünyaya mutlu eden şeyler bağlıyor. İlaç örneğinden ve kendim üzerinden devam edeyim. Mesela ben film izlemeyi seviyorum. Kendi zevklerime, kıstaslarıma, değer yargılarıma, anlayışıma, tecrübelerime vs göre zevkime hitap eden yapımlar mevcut ve izlerken mutlu oluyorum. Canımın istediği bir şeyi yapmak beni mutlu ediyor. (Avatarına bakılırsa -bilinçsizce seçmediysen tabi- sanırım sen de film izlemekten hoşlanıyorsun; Predator'ın resmi avatarını süslemiş.) Ama ben izlediğim filmlere ilaç muamelesi yapmıyorum. Mesela bunalıma veya strese girdim ya da ne bileyim üzüldüm mü beni mutlu eden bu eylemi gerçekleştirmiyorum. Neden? Çünkü bu duygu durumlarında olduğum zaman izleyeceğim en kral filmden bile bir bok anlamayacağımı biliyorum, filmi ve film zevkimi öldüreceğini biliyorum. Çünkü bunu birkaç kez -ilaç maksadıyla olmasa da- tecrübe ettim ve izlediğim filmi çöp ettim. Sonra bir daha izledim ve bu kez filmden haz aldım. Bu, diğer eylemlerim için de geçerli olabilir. Kötü olan her duygu durumumda arkadaşlarımla sohbet etmiyor ve daha çok yalnız kalmayı ve kafamı dinlemeyi tercih ediyorum. İşte bu yüzden sana bağımlılık tanımını sordum. Gördüğün gibi senin deyiminle ilaç olarak kullanmıyorum. Yine daha genel geçer bir örnek vereyim. Hepimiz, tat alma duyusu olan herkes damak zevkine uygun olan lezzetli yemekler yemek ister. İtirazı olan var mı? Sen mesela tadı iğrenç bir yemek mi tercih edersin yoksa tadını damakta bırakan bir yemek mi? Öyle ya bu da bir dünyevi zevk. Neticede dünyevi zevkler sadece seks, içki, uyuşturucu üçlüsünden oluşmuyor. Doğada çimlere yatmak da bir dünyevi zevktir, bisiklet sürmek de bazen düşünmek de tasarlamak da resim yapmak da erik toplamak da... Hatta tanımlarsak fiziksel dünyada yapmaktan hoşlandığın ve sana mutluluk -ha bu arada mutluluk illa ki gülmek, kahkaha atmak ya da tebessüm etmek değildir- veren her şey dünyevi zevktir ve buna içten yapılan dini ibadetler dolayısıyla dinlerin kendisi de dahildir. Mutluluk huzuru kapsar. Huzur İslam'da derler mesela -gerçi bende Huzursuzluk yaratıyor bu dinler ama olsun- bu da bir dünyevi zevktir. Hatta senin ilaç tanımına göre din bildiğin bağımlılık yapıcı ilaç. Zira birçok Müslüman üzüntüsünü, kederini, huzursuzluğunu dinle gideriyor. Huzur İslam'da buradan geliyor. Ya da Cennet ve Cennet'tekiler için beklentiler... Dünyevi zevklerin tanımını yüzeysel olarak ele alıp şu bahsettiğim üçlüye indirgeyip de bunları Cennet'teki yaşamlarına öteleyenler aslında olaya daha geniş açıdan baktıklarında zaten bir dünyevi zevk(ler)in içinde olup bunlara tutunduklarını ama sadece bunları kısıtlayıp ötelediklerinin farklarında değiller. Bu da kendini kandırmaktır. Ama ben bu ilaç konusunda senin gibi düşünmüyorum. Çünkü biliyorum ki insanın bu dünyada kalabilmesi ve yaşama tutunabilmesi için bir şeylere ihtiyacı var. Bu din olur, sevdikleri olur, spor, bilim, sanat veya başka alan ve dallardaki iş ve başarıların ya da amaçlarının verdikleri EGO TATMİNİ olur. Bir insan din sayesinde mutlu oluyorsa ben inançsız biri olarak asla onun inancını baltalamaya çalışmam -tabi bana inanç tercihim konusunda saygı göstermiyor, dikte ve dayatma yoluna gidiyorsa iş değişir- ya da ne bileyim mutluluğu başkalarının sorunlarına çözüm getirmekle uğraşmak olan -evet böyle insanlar var, sayılarının artmaları dileğiyle - birilerinin mutluluğuna çomak sokmaya çalışmam. Hatta bunu yapanların karşısında bile durabilirim.

    Dünyevi zevklere bakılırsa insanın mutluluk arayışında olması da doğal bir davranıştır. Eski nesil insanların da muhabbet konusunda bizden çok farklı olduğunu sanmıyorum. "Dur şu moralimi düzeltmek için sohbet edeyim de moralim düzelsin." diyerek hareket eden yok. Kafa yapının uyuştuğu insanlarla sohbet içinde bulunmak hemen hemen her zaman mutlu eder zaten. Zaten bunun için sohbet ediyorsun aslında. Mutluyken de sohbet ediyorsun mutsuzken de, çünkü mutluluk farklı renk ve tonlarıyla beynine işleniyor.

    Hangi duygu durumunda olursan ol yapman gerekeni yap diyorsun da o iş öyle olmuyor. Duygu durumu bazı eylemleri duruma göre bloke edebilir ya da baltalayabilir. Örneğin strese girdiğim zaman aç bile olsa iştahım kapanır ve yemek yiyemem. Bu üzüldüğümde de geçerlidir ve hatta yeterince üzülürsem iştahsızlığa mide ağrısı da eşlik eder. Tabi zorlamayla yeme-içme gerçekleşebilir tatsız-tuzsuz olarak. Bazı eylemler de olması gerektiği gibi düzgünce ve bir anlam ifade edecek şekilde yerine getirilemeyebilir. Film örneğini vermiştim, izlediğinde hiçbir şey anlamayabilirsin. Senin kitap örneğinden devam edelim: stresli bir haldeyken kafanı toparlayıp kitapta anlatılanlara konsantre olamayabilirsin. Bu duygu durumların işlerde etkileri de vardır. Berbat bir günde yaptığın işte düzgün bir performans sergileyemezsin, çünkü konsantrasyon, çalışma hevesi-iştahı gebermiştir, şu iş-şu mesai-şu gün bitse de defolup gitsem dersin ve küfür ede ede çıkıp gidersin. Bunu hemen her gün yaşıyorsan zaten iş verimin de zamanla tökezleyecektir, zaten o tökezlesin tökezlemesin sen bu hızlı yıpranmayla elbet bir gün tökezleyeceksindir. Büyük kurumsal bazı firmalar bunu bildiklerinden motivasyona önem verirler. Motivasyon da bir çeşit mutluluktur, bunun da dünyevi olduğunu söylememe gerek yok. Bazı işler vardır ki onları sadece büyük heveslerle gerçekleştirebilir ve güzel hallere sokabilirsin, bu bilhassa sanat dalları için geçerlidir. Motivasyonun en lazım olduğu alanlardır. Zira yaratıcı beyin mutluluk halinde güzel şeyler çıkarabilir ve tasarımlarla uğraşabilir. Aksi halde odaklandığı şey kötü duygu durumları olur veya odağı oralara kayar ve daha iyisini yapabilecekken yapamaz, yapamayabilir. Tabi ki her insan aynı olmadığı için etkiler de aynı oranda herkes aynı olmaz ama burada genellikten bahsediyorum.

    Bahsettiğin şeyler de dünyevidir: dini ibadetler, yoga ve diğer terapiler. Üstelik bunlar mutsuzluk hallerinde o kötü duygularla savaşma amacıyla kullanılan senin tanımınla birer "ilaçtır". Burada kendinle çelişmişsin. Aynı kapıya çıkıyor. Bu arada din ilacı bana göre değil. Ben inançlı olduğumda dinin daha çok yan etkisini gördüm, bana faydasından çok zararı oldu, benden uzak. Ben inançla değil bilgiyle ilgileniyorum.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Kartal Göz -- 16 Mayıs 2017; 15:25:7 >




  • avcılarınavcısı kullanıcısına yanıt
    Birwy olamayan insan da hayvan kategorisindedir; Çevre şartlarına göre davranışlarını düzenler,

    Yapı ustası Hamdi Abi'den Einstein'a dek tüm insan davranışları, çevreyle girdikleri tepkimeden doğan bir ürün değil midir özünde? Düşünüp karar almak herkeste vardır ama okuyarak, gözleyerek yakalanan örüntüler yalnızca bu süreçte kullanılan zihinsel aletleri biler, hammaddeleri çoğaltır.

    Hiçkimse bundan 90 yıl önce ölmüş bir atı önemsemez.

    Peki ölçütümüz ne? Önemsenmek mi? Sence son üç bin yılda, eserleri ve isimleri hepten unutulan kaç eşsiz sanatçı, düşünür ve kral olmuştur? Farz et ki içlerinden birinin yaşadığı medeniyetin tamamı yok olsa, anlamsız mıdır yaptığı her şey? Biz için belki ama o için, o işi yaparken değildi. Her şey anlamlı ve güzeldi. Yapı ustası Hamdi Abi'nin yazlıkta tavla atarken keyfi yerindeyse, onun için anlamlıysa her şey, neden aşağılayalım ki onu?

    Bunları dediğime bakma, ben de düşüncemi geliştirme çabasındayım. Dünyadaki her topluluk iyileşsin isterim, böylece tüm koşullar herkes için güzelleşir. Ama ortada dava konusu edilecek, öfkelenecek kadar umursanacak bir şey de göremiyorum. Eğer amaç iyileşmekse de bu, hor gördüren romantizmlerden uzakta, sakince denenemez mi?

    Ha şöyle bir şey var: bazen nefret ve hırs, önemli bir güdüleyici olabiliyor. Ama bu sırada insanı da oldukça yıpratıyor. Mesela herkes Hitler'den yaptıkları nedeniyle tiksinebilir. Fakat tüm yaşadıklarının doğal bir sonucudur özünde yaptıkları. Yazın filizlenen ağaçlar gibi, çocuk yaşta böyle bir babaya sahip olup onu kaybeden, kendini ilkokul arkadaşları arasında lider bulan, genç yaşta tek başına pek çok hırsla beraber göç etmiş, psikolojisi hayli bozuk ve oldukça zeki bir insanın, yaşayacağı her şeyle girdiği tepkime ürünü olarak böyle berbat bir tablo çıktı açığa. Bu doğal bir şeydi.

    Biz akıllanıp önlem alalım, protesto edelim, karşı duralım her zaman kötülüğe ve yanlışa ama bunu yaparken kendimizi harap etmek zorunda değiliz gibi geliyor. Burada aklımı kurcalayan ve sormak istediğim bir nokta var: nefret etmekten vazgeçmek yanlış mıdır? Çocuğumuza Hitler nefreti aşılamazsak bir gün onu Kavgam okuyup bizi selamlarken bulabilir miyiz? Kendimize bu nefreti aşılamazsak, rehavete kapılıp umursamaz bir hale gelebilir miyiz? Her şeye sade ve akıllıca yaklaşıp, anlaşılacak biçimde ifade etmek yeterli olabilir mi? Zor gibi geliyor. Eğer insan bunu başaracak ölçekte geliştirirse kendini, mümkündür ama bu azim herkesin içinde bulabildiği bir şey değil ne yazık ki. Nefret hem basit hem etkili gibi ama nefret etmeye alışmakta nefreti cömertçe diğer şeylere paylaştırmanın kapısını aralayacağından negatif bir yaşam üslubuna davetiye çıkarıyor denebilir. Burada bir sonuca varamayıp tıkanıyorum. Buraya dek yılmadan okuyup, yazanları zırva bulmayıp, aklına bir çözüm gelen olursa büyük bir süpriz olacak benim için :)




  • çok uzun yorum olmuş ama gönlün hoş olsun diyerekten cevap vereyim.
    bağımlı sıfat
    1. sıfat Başka bir şeyin istemine, gücüne veya yardımına bağlı olan, özgürlüğü, özerkliği olmayan, tabi
    2. Bir kimseye veya şeye maddi veya manevi yönden aşırı bağlı olan
    bir kişi geçmiş sıkıntılarından anlık duygu durumundan kurtulmak için mutluluk denilen şeyi yakalamadan yapamıyorsa mutluluk bağımlısıdır. zorunluluklarını sorumluluklarını bunun için erteliyorsa bağımlıdır. bağımlı olan sürekli defalarca ilaç kullanır ve kullanırken de ilacı tercih etmiş olur. kimse ben kullanmak istemiyorum ama kullanıyorum demez(uyuşturucu bağımlıları hariç)
    quote:

    Öte yandan beni bu dünyaya mutlu eden şeyler bağlıyor

    hayat zordur. kolay olduğunu sadece diziler filmler gösterir. herkes için belli zorlukları vardır. acı dolu anılar, hayal kırıklıkları, büyük beklentiler.. mutluluk ilaçlarıyla istediğin kadar kaçabilirsin ama bunlar hep seninle beraber olacak peşini bırakmayacak. mesela predator filmini seven biri olarak filmi sıkıntılarımdan kurtulmak için izlersem mutluluk bağımlısı, bütün işlerimin kendimin farkındalığını unutmayarak yeni çıkan serileri hayranı olarak izlersem sıradan izleyicisi olurum. aradaki fark anlık durumdan kaçış.


    Din dünyevi zevk değildir. dinin keyif verici bir eylem olmasının imkanı da yok. kimse namaz kıldıktan sonra 3 rekat daha 5 rekat daha 10 rekat daha... düşüncesiyle "namazın müptelası" olmaz. veya kimse kuranı saatlerce ve saatlerce dinlemez. bütün bağımlılık oluşturan dünyevi zevklerin ölümleri vardır da dinin olabilir mi? dini zevk diye bir terimden bahsedilebilir mi hiç

    İslamla uzaktan yakından alakam yok. ama evet huzur islamda. ibadet (örn. namaz) anılardan sıkıntılardan stresten bir kaçış veya savaşma değil, tersine, rationalism dedikleri her insanın sahip olduğu kötü flaşbeklerle travmatik anılarla YÜZLEŞTİKLERİ bir ritüeldir. tanrının önünde çözemedikleri, çaresiz kaldıkları durumları ne olursa olsun aklına getirir ve tanrıdan merhamet, çözüm diler. bu ibadet alışkanlık halini alırsa kişinin sıkıntıdan kaçmasına gerek bile kalmaz, anlık durumuna odaklanır. Bunu yanında bu tür insanların her şartta "anda" olma özelliği vardır. mutluluk bağımlısı olma durumları azdır. bak bu cümleleri bir islamcıdan duyamazsın, bu durum salt inançla tanrıyla ilgili bir durum değil aynı zamanda bilimsel bir arka planı var. belki dindar insanlar yaptıkları ibadetin anlamını bilemeyebilirler belki sırf çevresinden gördükleri için ibadet ediyor da olabilirler ama tüm bu durum dindar insanların salt yanlış yaptığı anlamına gelmez.


    örneğin kendisini islamcı dindar olarak atfeden kingman29 kullanıcısını ele alalım konuyu daha iyi anlamak için. onun anlattığına göre hayatta çok kötü belalara bulaşmış, ne yapacağını bilememiş. sonra namazla iç huzurunu bulmuş. dediğine göre şimdi hedefi doğrultusunda çalışıyor, zamanının dakikalarını bile hesap ediyor.
    peki bir anlığına kingmanın islamla arasının kötü olduğunu ve yoga gibi terapileri bilmediğini farz edelim. davranışı nasıl olacaktır sence? söyleyim, geçmişteki travmalar onun çözülmeyen anıları olduğu için sürekli beyni onları geri getirecek o da günümüz insanlarının yolunu kkullanarak mutluluk ilaçlarının bağımlısı olacak, yani sıkıntılarını unutmaya çalışacak ve bunun için sürekli zamanını boş işlere harcayarak geçirecek.. islamcı olması onun yaptığı davranışın yanlış olduğu anlamına gelmiyor. belki kavram karmaşalarıyla dolu biri olabilir ama herkesin herşeyi doğru bilmesi, filozof olması gerekmiyor.

    tüm bu yazılanlardan kimseyi islama yöneltmiyorum sadece islamın da bir din olarak kullandığı meditasyon tekniğini (kendindelik) ortaya çıkartıp mutluluk arayışından veya diğer anlamında kendisiyle olan kaçışından uzaklaştırarak normal hayatına devam etmesini sağlamaya çalışıyorum tabi okuyan etkilenen olursa.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi avcılarınavcısı -- 17 Mayıs 2017; 19:18:54 >




  • avcılarınavcısı kullanıcısına yanıt
    dinin keyif verici bir eylem olmasının imkanı da yok. kimse namaz kıldıktan sonra 3 rekat daha 5 rekat daha 10 rekat daha... düşüncesiyle "namazın müptelası" olmaz. veya kimse kuranı saatlerce ve saatlerce dinlemez. bütün bağımlılık oluşturan dünyevi zevklerin ölümleri vardır da dinin olabilir mi? dini zevk diye bir terimden bahsedilebilir mi hiç

    Bu olmaz dediğin şey, nadir de olsa var. Bir zamanlar hem yaşamış hem görmüştüm. Özellikle samimi olarak tasavvufa meyletmiş insanlar, Allah sevgileri aşk boyutuna vardığı için ibadetlerinde, çok sevdiğin biriyle zaman geçirirmiş gibi kalpte bir yanma, gözlerde yaşlar ve zihinde çok yoğun düşünceler tecrübe edebiliyorlar. Edilen bu tecrübe, o kadar dolu oluyor ki çoğu zaman insan devam etmek isteyebiliyor.
  • ricoeu kullanıcısına yanıt
    İstisnalar olabilir

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: avcılarınavcısı

    çok uzun yorum olmuş ama gönlün hoş olsun diyerekten cevap vereyim.
    bağımlı sıfat
    1. sıfat Başka bir şeyin istemine, gücüne veya yardımına bağlı olan, özgürlüğü, özerkliği olmayan, tabi
    2. Bir kimseye veya şeye maddi veya manevi yönden aşırı bağlı olan
    bir kişi geçmiş sıkıntılarından anlık duygu durumundan kurtulmak için mutluluk denilen şeyi yakalamadan yapamıyorsa mutluluk bağımlısıdır. zorunluluklarını sorumluluklarını bunun için erteliyorsa bağımlıdır. bağımlı olan sürekli defalarca ilaç kullanır ve kullanırken de ilacı tercih etmiş olur. kimse ben kullanmak istemiyorum ama kullanıyorum demez(uyuşturucu bağımlıları hariç)
    quote:

    Öte yandan beni bu dünyaya mutlu eden şeyler bağlıyor

    hayat zordur. kolay olduğunu sadece diziler filmler gösterir. herkes için belli zorlukları vardır. acı dolu anılar, hayal kırıklıkları, büyük beklentiler.. mutluluk ilaçlarıyla istediğin kadar kaçabilirsin ama bunlar hep seninle beraber olacak peşini bırakmayacak. mesela predator filmini seven biri olarak filmi sıkıntılarımdan kurtulmak için izlersem mutluluk bağımlısı, bütün işlerimin kendimin farkındalığını unutmayarak yeni çıkan serileri hayranı olarak izlersem sıradan izleyicisi olurum. aradaki fark anlık durumdan kaçış.


    Din dünyevi zevk değildir. dinin keyif verici bir eylem olmasının imkanı da yok. kimse namaz kıldıktan sonra 3 rekat daha 5 rekat daha 10 rekat daha... düşüncesiyle "namazın müptelası" olmaz. veya kimse kuranı saatlerce ve saatlerce dinlemez. bütün bağımlılık oluşturan dünyevi zevklerin ölümleri vardır da dinin olabilir mi? dini zevk diye bir terimden bahsedilebilir mi hiç

    İslamla uzaktan yakından alakam yok. ama evet huzur islamda. ibadet (örn. namaz) anılardan sıkıntılardan stresten bir kaçış veya savaşma değil, tersine, rationalism dedikleri her insanın sahip olduğu kötü flaşbeklerle travmatik anılarla YÜZLEŞTİKLERİ bir ritüeldir. tanrının önünde çözemedikleri, çaresiz kaldıkları durumları ne olursa olsun aklına getirir ve tanrıdan merhamet, çözüm diler. bu ibadet alışkanlık halini alırsa kişinin sıkıntıdan kaçmasına gerek bile kalmaz, anlık durumuna odaklanır. Bunu yanında bu tür insanların her şartta "anda" olma özelliği vardır. mutluluk bağımlısı olma durumları azdır. bak bu cümleleri bir islamcıdan duyamazsın, bu durum salt inançla tanrıyla ilgili bir durum değil aynı zamanda bilimsel bir arka planı var. belki dindar insanlar yaptıkları ibadetin anlamını bilemeyebilirler belki sırf çevresinden gördükleri için ibadet ediyor da olabilirler ama tüm bu durum dindar insanların salt yanlış yaptığı anlamına gelmez.


    örneğin kendisini islamcı dindar olarak atfeden kingman29 kullanıcısını ele alalım konuyu daha iyi anlamak için. onun anlattığına göre hayatta çok kötü belalara bulaşmış, ne yapacağını bilememiş. sonra namazla iç huzurunu bulmuş. dediğine göre şimdi hedefi doğrultusunda çalışıyor, zamanının dakikalarını bile hesap ediyor.
    peki bir anlığına kingmanın islamla arasının kötü olduğunu ve yoga gibi terapileri bilmediğini farz edelim. davranışı nasıl olacaktır sence? söyleyim, geçmişteki travmalar onun çözülmeyen anıları olduğu için sürekli beyni onları geri getirecek o da günümüz insanlarının yolunu kkullanarak mutluluk ilaçlarının bağımlısı olacak, yani sıkıntılarını unutmaya çalışacak ve bunun için sürekli zamanını boş işlere harcayarak geçirecek.. islamcı olması onun yaptığı davranışın yanlış olduğu anlamına gelmiyor. belki kavram karmaşalarıyla dolu biri olabilir ama herkesin herşeyi doğru bilmesi, filozof olması gerekmiyor.

    tüm bu yazılanlardan kimseyi islama yöneltmiyorum sadece islamın da bir din olarak kullandığı meditasyon tekniğini (kendindelik) ortaya çıkartıp mutluluk arayışından veya diğer anlamında kendisiyle olan kaçışından uzaklaştırarak normal hayatına devam etmesini sağlamaya çalışıyorum tabi okuyan etkilenen olursa.

    Hayat zorluklarla dolu da, bu zorlukların birçok çeşidi mevcut, bu zorlukların farklı seviyeleri mevcut, bu zorlukların istediği dirençler farklı, insanların zorluk çeşitlerine bağlı olarak dirençleri farklı, kişilikleri farklı. Dolayısıyla her insanı aynı kefeye koyamayız. Bunun kaçmakla ilgisi yok. Bir kere biz insanoğlu şu an doğada yani doğal ortamında zaten yaşamıyoruz. Konunun en başında her duygunun insanın doğasında olduğunu yazmışsın ama insanların büyük çoğunluğunun doğal ortamından uzak bir yaşamda yaşadığı gerçeğini es geçmişsin. İnsanlar doğal ortamında bulundukları hallerinden daha fazla sinir ve stresle boğuşuyor, daha fazla üzülüyor bunları atlamışsın. İnsan o duygu durumlarını eşit seviyede yaşamıyor zaten. Askerdeyken emekliliğine az kalmış 6 kademeli kıdemli bir uzman çavuş vardı. Adam stresten sinir hastası olmuş, ilaç kullanıyordu. Doktorunun yazdığı psikolojik etkisi olan ilaçlarını bana göstermişti. Şimdi bu adamı biz nereye koyabiliriz? Bu istisna denilerek geçilebilecek bir şey değil, toplumda psikolojisi sağlam görünen insanların psikolojisi ne kadar sağlam acaba? Kimisi o strese direnç koyabilir kimisinin direnci o stresin altına kalır.

    Bağımlılık tanımına bakılırsa senin vurgulamak istediğin bir şeyin ilaç olarak kullanılıp kullanması değil de onun yapılacak işleri etkileyip etkilememesi olmuş. Bu mantıklı. Yani bir kişi mutluluğunu düşünerek sorumluluklarını ve potansiyelini bir kenara atıyorsa demek istiyorsun. Ama burada da yine ilk paragrafta ve daha önceki yazımda belirtmiş olduğum durumlara takılıyoruz. İnsanlar birbirinden farklıdır, yaptıkları iş farklıdır, amaçlar ve bu amaçlara giden yolda gerekenler farklıdır. İnsanlar seri üretime geçirilmiş birer robot değiller. Duyguları vardır, robotlar gibi standartları yoktur. Sen ne kadar insanların tamamına aynı özellikleri dayatmaya çalışsan da hiçbir zaman tamamı aynı olamayacaktır. Sadece sınırları zorlamış olursun. Ne kadar dayatırsan dayat patlak verecektir. Çünkü sorunun kaynağı başka.

    Dünyevi zevkleri dar tanımlara indirirsen (dünyevî zevkler seks, alkol, uyuşturucu üçlüsünden ibaret değildir.) din öyle değil gibi gözükür ama öyledir. Namaz, oruç veya dinî ibadetler bir esrar etkisi yaratıyor demedim zaten. Demek istediğim şey din inançlar, ödüller, cezalar, va'adler sebebiyle beyinde bir rahatlama, bir huzur etkisi yaratıyor. Bu hislerin bizim maddî olan dünyamızda maddî olan beynimizde-vucudumuzda kimyasal karşılıkları var. İnsan soyut şeylerden mutlu olsa da mutluluk sonuç itibariyle somuttur, bu rahatmalar vücudundaki bazı moleküllerden başka bir şey değildir ve bu diğer duygu durumları için de geçerlidir. Üzüldüğünde, işler kötüye gittiğinde dindar bir vatandaş eline Kur'an'ı alıp göğsüne yatırıp rahatlamaya çalışıyorsa, her şeyin düzelmesi (sonuç itibariyle mutlululuğu için) dualar ediyorsa bunun sebebi vücudun o istenen kimyasalları salgılaması ve istenmeyenlerin salgılanmamasıdır. Dini bir de ödülleriyle ele alalım. Bugün hangi Müslüman ya da Hıristiyan ya da her kimse inandığı dine bakarak Cennet'e gitmek istemez ve hangi biri Cehennem'e gitmek ister? Aklı yerinde olan bir inançlı ben Cehennem'de sonsuz ızdırap çekmek istiyorum der mi? Peki bunun nedenlerine bakalım. Cennet'te neler var olabilir? Bugün dar anlamdaki dünyevi zevkler ve daha fazlası Cennet'te mevcut (Tasvierlere ve inananların yorumlarına göre konuşuyorum). Cehennem'de ne olabilir, dünyevi acılar ve daha fazlası. Biraz daha derinlere bakalım, bunlar aslında temelde neyi temsil ediyor? Cennet mutluluğun her çeşidini, Cehennem mutsuzluğun her çeşidini temsil ediyor. Peki insanlar bunları nereden çıkarıyorlar, buralara gidip geldiler mi, hayır. Peki insanlar o zaman gitmedikleri bu yerlerde neyi referans alıyorlar da Cennet'i isteyip Cehennem'den korkuyorlar. Cevap basit, duyguların vücutlarındaki kimyasal karşılıklarını, vücutlarındaki sinirlerini referans alıyorlar, referans alınan şeyler maddi olan şeyler buraları istiyor ya da istemiyorlar. Çünkü tasvirlere, anlatılanlara, yorumlara bakarak bunu anlıyorlar. Bakınız: Huriler, bakireler, şarap ırmakları, sevdiklerinin yanlarında olmak vs ya da Cehennem ateşi, irinli su, zebaniler vs... Tabi bu tasvirler sadece örnek ve herkes böyle düşünmeyebilir. Neyse Cehennem bizi ilgilendirmiyor, bizi ilgilendiren mutluluk kaynağı Cennet. İşte daha önce de dediğim gibi dinî inancım olmasa şunu yaparım bunu ederim diyenler aslında bu dünyadaki o dar anlamlı zevkleri Cennet'teki yaşamlarına öteliyorlar. Bunun inancıyla da sunî de olsa şu anda kendilerine ümit yaratarak mutluluk oluşturuyorlar. Olayın özü budur. Sana cevap yazan diğer forum üyesi arkadaş tasavvuftan bahsetmiş. Ben onu kastetmedim ama o da bahsettiğim kapıya çıkıyor, sadece o daha somut, daha basit, daha görünen yüzü.

    Din denilen şey İsviçre çakısı gibidir. Çok amaçlı ve işlevseldir ama yararı olduğu kadar zararı da olabilir. Toplumun düzenini sağlayıp toplumun gelişimine fayda sağlayabileceği gibi toplumu geriye de götürebilir. Uygulanmasına ve uygulayanlara bağlı ve bu biraz da topluma bağlı. Tarihte ve günümüzde örnekleri mevcut. Din yararlı amaçlar için kullanılıyorsa hayatımızdan hiç çıkmasın ama yobazlığı, cahilliği dayatıyor ya da sebep oluyorsa toplumumuzdan ırak olsun. Din bir güçtür, bir silahtır. Hayat da kurtarabilirsin hayat da alabilirsin. kingman29'un yazdıkları benim için bir anlam ifade etmiyor. Geçmişte hayatım kötüydü şimdi çok iyi, İslam sayesinde deyip bunun tekrar tekrar belirtilmesi bana göre misyonerlik edebiyatından başka bir şey değil. Belki gerçeği söylüyordur belki değil ama bir insanın işi gücü bir dini pazarlamaksa ben o insanın sözlerinde samimiyet aramam. He gerçekten de böyle insanlar yok mu var. Dinin iyi yönde işlevleri var mı evet var. Zaten bu yüzden yani toplumu ayakta tutabilmek için yazılıp çizilmiş, toplumdaki huzursuzluğu ve kırılmaları önlemek için. kingman29 mutluluğunu dine borçluysa kingman29'un mutluluğunu elinden almak haddimize değil en azından kendi adıma konuşayım haddime değil. Forumda yapılan tartışmalarda yazdığım şeyler istemesem bile birilerinin inancına zarar veriyorsa benim bu mesajları bu amaçlarla yazdığım anlamına da gelmez. Misyonerin biri ya da birileri konu açmıştır, misyonerlik içerikli cevaplara karşı yazmışımdır veya mantığa aykırı şeyler veya karşı tarafı küçük düşürmeye yönelik şeylerse bunlara karşı bir şeyler yazmışımdır. Öyle bir amacım olsa bu bölümde bu amaçla açılmış konularım olurdu ama bir tane bile dini gömen bir konum yok. Yazdığımla yaptığım arasında bu ne perhiz bu ne lahana turşusu durumu olmasın diye bu açıklamayı aradan çıkarayım dedim.

    Devam edelim. Her insan aynı değil, insanların farklı dirençleri olur demiştim. İnsanlar farklı özelliklere ve farklı işlere meyilli de olurlar. Ne kadar irade sahip olursa olsun her insan profesyonel futbolcu olamaz, her insan beyin cerrahı olamaz, her insan mühendis olamaz, her insan ressam olamaz. Yani olur da olamaz, sadece etiketi olur ve/veya olmak istemez, çünkü olmaya meyilli olamaz. Ama bu ve aslında hepimizin bir ortak bir mutluluk kaynağı vardır: amaç ve ego tatmini. İyi bir futbolcu disipliniyle dar anlamdaki mutluluklarını geri plana atarak amaçlarını belirler ve o amaçlarını odağına aldıktan sonra amaca doğru zorluklardan geçerek ilerler. Her ilerleme ondan bir mutluluk yaratır. Üstesinden gelinen zorluk ne kadar büyükse ve kişi zorlukları ne kadar rahat atlatır hale gelirse bu durum onun o kadar çok hoşuna gider ve mutlu olur. Bu büyük zorlukların atlatılmasına amaca doğru büyük sıçrayışlar da diyebiliriz. Zorlukları atlatırken mutlu oluyorsun ama bu zorluk, bu sorunlar normalde sana o anlarda mutsuzluk vermesine rağmen -ki evet mutsuz oluyorsun- neden-nasıl mutlu olabiliyorsun? Çünkü her başarın, başarı oranında sana ego tatmini kazandırıyor. Bugün 100 metre koşusunu 3 saniyede tamamlayabilen biri var mı? Öyle bir insan evladı yok. Ama olsaydı onun yaşayacağı ego tatminini tahmin edebilir misin? 2016-2017 yıllarında birkaç defa kafa-beden transferiyle ilgili haberlere rastlamıştım son durum nedir şu an bilmiyorum. Çok tehlikeli bir cerrahi operasyon ve başarısızlık oranı çok yüksek ve kişinin acılar içinde ölme olasılığı çok çok çok yüksek. Bu operasyon başarıyla gerçekleşirse dünya tarihinde tıpta adeta bir deprem etkisi yaratacaktır. Bir an olsun bu tehlikeli operasyonları gerçekleştirecek olan cerrahların bunu başardığını varsayalım. Ego tatminin boyutlarını siz düşünün. Bir film yönetmeni ödülleri topladığında ve/veya filmi kült olduğunda, saygı gördüğünde, beğenildiğinde sizce de koltukları kabarmıyor mudur, yüzü gülmüyor ve egosu coşmuyor mudur? Gel bunu büyük savaşlar kazanmış, başarılara imza atmış, komutanlara, liderlere uygula sonuç değişir mi? Şimdi bunları diyorum ama toplumda ego, ego tatmini gibi laflara pek iyi bakılmıyor ve bu sözcüklere olumsuz bir anlam yüklenmiş durumda genel olarak ama insanlar içten içe bunu yaşıyor ve bu aslında olumsuz bir şey değil. Evet abartısı, gereksiz ego patlamalarına bende karşıyım ama ego tamini denilen şey olmak zorunda. Özgüven denilen şey olmak zorunda. Ego tatmini, başarıya giden yolda insanın itici gücüdür, olmak zorundadır. Çünkü insan beyninde yazılımı bulunan emirleri eylemlere döken duygusuz bir robot değildir. Eylemlere kendisi geçmelidir ve bu eylemlere geçmesinin nedenleri ve itici güçleri olmak zorundadır. Büyük işler başarmış insanlar mutluluklarını başarılarında yaşarlar ve bu da ego tatminidir yani mutluluktur.

    Bana yazmamışsın ama üstte başka bir arkadaşa yazdığın mesajı gördüm o yüzden yazıyorum. Büyük işler başarmış insanlar mutluluklarını amaçlara yani başarılarına dolayısıyla da ego tatminine kanalize etmiş insanlardır, mutluluklarını yok etmiş insanlar değillerdir. İşiyle evli olan insanlar da bunu böyle başarıyor. Bunları da unutmayalım.

    Yazı yine biraz uzun kaçtı yazarken unuttuğum şeyler bile oldu. Daha fazla şey yazacaktım ama yazı uzadıkça toparlamakta ben de zorluk çekiyorum. Şimdilik böyle kalsın.




  • 
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.